Tumgik
#içre
fthlc · 2 years
Text
20:15
Unutmayın! Sizi kıranlar yüreğinizi tamir etmek yerine her zaman kendilerinin daha çok kırıldığını iddia edecek. Özür diyelin sizi kıran insanlardan ve kendinizden! Çünkü buna izin veren kendinizsiniz!
-- Fatih Alıç - Devrik Cümleler (İçre)
67 notes · View notes
visalilall · 1 year
Text
Tumblr media
insanlar içinde zulüm çoktur; sen benim gönlümü tenhalığa alıştır...
110 notes · View notes
yakazakalb · 7 months
Text
Neyse sıkıntı yok. Biz bunu da aşacağız değil mi sevgili kendim. Bunu da aşıp arkamızı dönüp bakınca yine Elhamdülillah diyeceğiz. Yaptığımıza pişman olmadığımız şeylerden hasıl olan her acı, acı gibi görünse de neticesinde yine de huzur verir.
İnsanı mutluluk olgunlaştırmaz. Kemâli isteyen zorluğun cenderesine girmek zorundadır.
8 notes · View notes
kitapsevenbiriii · 1 year
Text
Beni ağlattın güzel
Derde bağlattın güzel
Ele bıraktın güzel
Böyle olur mu?
~ Sedat Anar - Böyle Olur Mu ~
18 notes · View notes
klavyemkavalyemolsa · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Mimoza ağaçlı, İstanbullu, İstanbul içre Süleymaniyeli şubat 🫶🏻
88 notes · View notes
merhim71 · 4 months
Text
Âlem içre âlem.. Nice bir hâldir. Düştük Doğrulamadık.. Aşkı aklâ galip kılamadık...
94 notes · View notes
haceris · 9 months
Text
Tumblr media
Kitaplar içre...
151 notes · View notes
yalnzardc · 22 days
Text
Tumblr media
Rabbimiz Kurân-ı kerim'de bilhass Nisa suresinde evlilik ile ilgili ahkamları sarih bir şekilde açıklamışken Müslümanların aile hayatında neden bu denli cedel içre avare kaldıkları da konuşulmalı bence.
20 notes · View notes
bi-perva · 2 months
Text
🌊 "Bülbülün güzel sesi de derdi içre sırlanmıştır. Seninde derdin bülbülden aşağı görünmez. haydi onun derdi gül ile, ya senin derdin ne ile.."
21 notes · View notes
efgan · 9 months
Text
geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük. yalnızım ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım.
78 notes · View notes
sahafbey · 2 months
Text
“Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”
53 notes · View notes
siir-defterim · 6 months
Text
Ömür Hanımla Güz Konuşmaları
...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım?
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi gör meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz dü- şünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tut mak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
Yağmur yağıyor Ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi diyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka tından?
Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bi- lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö nelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.
Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...
Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal gınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya kınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?
Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim bekaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...YalnızÖmür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sulartoprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce tsaklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hhangi gözle?
Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko- nuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri ko nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...
Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.
Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...
Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hü nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...Kıyılarımız duy- gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen cereye...Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.
Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan... dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de...
Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.
Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?
Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı maktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sü rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki?
Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kı rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.
Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?
Şükrü Erbaş
42 notes · View notes
visalebeskal-a · 4 months
Text
Tumblr media
"kesret içre bir aceb sahraya düştüm gel yetiş / âbı yok tufanı çok deryâya düştüm gel yetiş"
26 notes · View notes
enfustenafaka · 27 days
Text
Gönül bu âlem-i dehr içre sanma hâlî bir dil var Ezel Mecnûn-ı zülf ü kâkül-i Leylâ-yı aşkdır hep
(Ey gönül bu dünya yaratıldığından beri âlemde boş bir gönül var sanma. Bütün gönüller ezelden beri aşk Leylâsının (sevdiğinin gönlünden geçmesine, bir kez isminin anılmasına saçının bir teline mecnûndur) saçlarının mecnûnudur.)
17 notes · View notes
dolunay66 · 11 months
Text
Nedir bizim bu canlılarla alıp veremediğimiz ,insan olduğumuz için mi bu hakkı görüyoruz yani kendimizi üstün ve onları  daha aşağı bir varlık olarak mı görüyoruz.?Bu yüzden mi canlarını yakıyoruz ya da kıyıyoruz onlara,itip kakıyoruz ,canımız isterse alıp istemezse sokağa atiyoruz.Hayvanlara yapılan şiddet haberlerini okudukça , sokaklarda maruz kaldıklari muameleleri gördükçe, çığlık çığlığa yükselen seslerini duydukça  içim parçalanıyor, insanlıktan utanıyorum.Biz kimiz ki neyiz biz ,bu mu insan olmak? İnsan dediğin bir cana kıyar mı ? Karıncayı dahi incitmeye kimin hakkı var.Bu alem sadece insanoğluna mı ait sanıyoruz.Yok efendim öyle bir dünya,yok öyle bir düzen ,öyle bir inanç yok.Diger canlılar bizim malımız, eşyamız ya da oyuncağımiz değil.Bastırılmış duygularımızın, histerik arzularimizin  ortağı değil bu canlar.Onlar bize şu evrenin bir armağanı,emaneti.Hepsi sen insan ol ;insanlığını bil ,anla diye var,Onlar olmasa sen ,sen olur muydun acaba?İnsanoglu kendi dışındaki canlıları bilmeden ,anlamadan ,sevmeden asla gerçek manada bir insan vasfına sahip olamaz.Bak bakalım o canli keyfine göre ,canı istediği için bir cana kıyıyor mu ? Tek amacı var: hayatta kalmak ,tek amacı onun  yaratanın yarattığı gibi olmak.Nefsi yok,iradesi ve arzuları yok,hırsları yok bizim gibi.Bir kap su ,bir kap yemek ,sıcak bir yuva, biraz sevgi hepsi bu.Daha fazlasını istemez zaten ihtiyacı da yok ,amacı belli görevi belli,dahası yok onlarda.Hangimiz daha masumuz ,hangimiz daha gerçek?
Bir kez olsun onlara tepeden bakma ,aşağılama,küçümseme,görmezden gelme.Gör ve eğil de bir bak sen nerdesin o nerede? Gözlerinin içinde saklı hakikati gör,kendinde olmayanı gör.Sevmeyebiliriz ama saygı duymak zorundayız onlara.Yaradılmış her şeye yaradana sığınarak saygı duymak zorundayız.Gerci insanın insanı hiçe saydığı bir dünyada hayvana olan sevgi ve saygının gereğinden bahsetmek belki de çok tuhaf gelebilir.Ama benim için hepsi, tüm canlılar birdir , özeldir.
Onlar değil biz acınacak haldeyiz, belki de  hayvanlar bizim halimize bakıp acıyorlardır kim  bilir? Böyle bir ırk  olmadıklarına seviniyorlardır.Bu dünya onların değil bizim sınandığmız bir yer.Ama bizim yüzümüzden ,bu canlılar için dünya bir cehennem gibi bazen.Artik doğa onların doğası değil bu yüzden onları kaderine terk edemeyiz , görmezden gelemeyiz.. Sokaklar ,caddeler,vızır vızır araçlar, acımasız insanlar varken daha çok sahip çıkmalıyız. Hiçbir canlının yaşama hakkını elinden almaya,yaşam alanını yok etmeye  hakkımız yok.
Neyse ki yine umut var.Benim gibi düşünenler var .Artık neredeyse  her köşede bir kap yemek ,bir tas su ve onların başını okşayan birileri var .Evine, yuvasına alıp kucak açan ,sahiplenen insanlar var.Artık daha fazlayız, daha güçlüyüz.Hayatı dünyayı,insanları ve kendimizi tanıdıkça hayvanları daha iyi anlıyoruz ,daha çok seviyoruz ve daha çok sahip çıkıyoruz.Onların bize verdiği karşılıksız sevgi , yaydığı pozitif enerji ile daha mutlu ve huzurluyuz evlerimizde.Çok şükür ki  kocaman bir aileyiz ,neredeyse her evde bir can ,bir nefes bir ses var artık.Tüm canlılar , can içinde bir canız. Sınıflandırılmadan yaşanabilen güzel bir dünya için el ele..
Her canı  can içre bilmez isen
İnsanım deyip yüzün yere eğmez isen
Başın üstüne göğü koyup yükselsen de
Ayak bastığın dünya  sana cehennemdir.
Bahar Baydan
Tumblr media
47 notes · View notes