Tumgik
#nahoş
insanogluu · 6 months
Text
Bu olay 14 ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiştir.
"Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyledi.
Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı. Bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.
Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:
"Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. 'Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz' dedi ve bu izni verdi."
Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:
"Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor."
Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.
O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:
"İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar
Tumblr media
Günaydın 🙂
113 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Native to the Indonesian island of Sumatra, titan arum is one of the most foul-smelling plants in the world and has the largest branchless inflorescence.
The species is widely known for its characteristic, extremely unpleasant odor, which is why it is also referred to as “corpse flower” or “carrion flower”. 🌺
📸: Adi Prima, AA
يعد نبات تيتان أروم، موطنه الأصلي جزيرة سومطرة الإندونيسية، واحدًا من أكثر النباتات ذات الرائحة الكريهة في العالم وله أكبر إزهار بدون فروع.
هذه الأنواع معروفة على نطاق واسع برائحتها المميزة والكريهة للغاية، ولهذا السبب يشار إليها أيضًا باسم "زهرة الجثة" أو "زهرة الجيف". 🌺
📸: عدي بريما، أأ
Endonezya’nın Sumatra Adası’na özgü olan “titan arum”, dünyadaki en kötü kokulu bitkilerden biridir ve en büyük dalsız çiçek salkımıdır.
Sahip olduğu karakteristik, son derece nahoş kokusuyla da yaygın olarak bilinen tür, bu nedenle “ceset çiçeği” veya “leş çiçeği” olarak da anılır. 🌺
📸: Adi Prima, AA
🇹🇷☝️🇵🇸
78 notes · View notes
sillagen · 4 days
Text
Gecenin kasvetinden, karanlık halinden, içinden çıkarmayacağım düşüncelerden, çaresiz hissetmekten, yol bulamamaktan, kimsesizlikten ve kimsesiz hissetmekten, yanlıştan ve yanılmaktan, bir cümlenin altını her seferinde çizer gibi tekrar tekrar kendimi üzecek şeyler ile kendimi dibe çekmekten ve çekilmekten, nahoş düşüncelerimden ya Rabbi sana sığınırım. Bilirim ki her kapı kapınmışsa mutlaka kendimde bir kapı açılması ve hayır içindir bana hayırlı kapılarını hayırlı ve suhuletli ve afiyetli şekilde aç ya rabbi.
32 notes · View notes
karacahil · 4 months
Text
- Kuş uçtukça genişler gökyüzü, demiş Rilke.
Konfor alanı üzerine...
Kendimizi zorluklara ya da zorlanabileceğimiz yeni durumlara açmak kulağa nahoş gelebilir ancak kendimizi açmadığımız sürece kanatlarımızın ne kadar gelişip büyüyebileceğini göremeyeceğiz.
27 notes · View notes
kagittankayik · 3 months
Text
Tumblr media
Nahoş bir "yumuşaklıkta" olan üç saatin her biri, kendi bağlamında farklı bir anlam kazanır. Falezlerin, denizin ve uçsuz bucaksız bir düzlüğün oluşturduğu manzara, sert bir nizamı olan şekillerin doğal olmayan biçimlerinin araya girmesiyle beklenmedik bir şekilde bölünür. Örneğin, denizin yakınında yatay duran parlak yüzeyli levha ve ön plandaki kocaman tabut benzeri kutu ve kafa karıştırıcı bir şekilde bu kutudan çıkan ölu ağaç. Nahoş bir "yumuşaklıkta" olan üç saatin her biri, kendi bağlamında farklı bir anlam kazanır: Biri, ağacın dalında ölmüş bir hayvan gibi asılı durur; diğeri, sınırsız bir boşluktaki zaman ve mekânda uzun süre önce ölerek çürüyen bir atın eyerini anımsatır; üçüncüsüyse, bir şekilde yayılan ısıyla erimiş ve üzerinde durduğu dikdörtgen kutuya gelişigüzel yapışmıştır, üzerine bir sinek konmuştur.
#resimlerebakmak #susanwoodford #felsefe #yorum #sanat #resim #bakış #kitap #felsefe
26 notes · View notes
musfika-hanim · 5 months
Text
insanların gündemi bahane ederek sosyal hayatta üzerinde hakları olan insanlarla birarada olmayı gerektiren özel günleri vs programları gözlerinden çıkarmaları çok nahoş geliyor. evinde oturuyorsun, yiyorsun içiyorsun fakat arkadaşının en mutlu gününde yanında olman gerektiği bir zamanda gündemi (filistin'i) bahane edip yanında olmamayı seçiyorsun. nerede kaldı arkadaşlık, dostluk hatrı
31 notes · View notes
dionysos-vine · 1 month
Text
-Dionysus'a aittir.-
Kalktı. Etrafına baktı, her gece olduğu gibi dün gecede içmişti. Salınarak, yüzünü yıkadı. Ensesini ıslattı, serinledi. Yaşadığını hissetti yeniden. Derin bir nefes aldı ve odasını toparladı, ufaktı zaten evi, toparlaması zor olmuyordu. Çekmecesini karıştırdı, şansına kalmıştı bir dal sigara. Hiç tereddüt etmeden götürdü dudağına, yaktı sigarasını. Tüttürdü evin içine, koydu küllüğüne. Sonrasında yavaşça üstünü giydi. Havadaki nahoş sigara dumanını kokladı, gülümsedi. Siyah giydi yine. Nefret ederdi bu renkten. Ama ne yapsın, o ne sarı gibi hissediyordu ne de kırmızı. Siyahtı o, karanlığın kendisiydi. Küllükteki sigarasına yeltendi, sehpanın üzerindeki cüzdanını cebine attıktan sonra, çıktı evden. Ey İstanbul! Yine kalabalıktı. Hava soğuktu, ceketini üzerine daha da yapıştırdı. Salına salına yürüdü otobüs durağına. Yüzü asıktı. Saatine baktığında otobüsün gelmesine daha 10 dakika olduğunu fark etti. Sigarasını derince içine çekti. Bu sigaranın da sonuna gelmişti. Oturduğu banka bastırıp söndürdü sigarayı, kalan külleri üfledi ve ağır bir şekilde kalkıp sigarasını attı. Etrafına baktı, renkli insanlara. Hala hayatının gökkuşağı dönemlerindeki insanlara, gülümsedi çünkü biliyordu, bir çoğu hayatlarındaki huzurun farkında değildi. Onlara kalsa hepsinin vardı bir derdi. Kimisinin işi, kimisinin çocuğu, kimisinin de ailesiydi sorunu. Kıymet bilmezlerdi insanlar, bunu çok iyi bilirdi. Ailesinin kıymetini bilmezdi, sevdiğinin kıymetini bilmezdi, en ufak bir sarılmanın… Bilmezdi kıymetini. Otobüsünün geldiğini fark edip ayağa kalktı, şoförle göz göze geldi: -Yine mi son durak? -Ya neresi olacak abi, ya kime gideceğim ben.
Şoför güldü ama aynı zamanda acıdı çocuğa. Hep aynı yere giderdi. Gününü orada geçirir. Akşam dönerdi. Gül gibi çocuktu aslında. Güzel bir işi, eşi, çocukları ve mükemmel bir hayatı olabilirdi. Sitem etti kendine, defalarca uyarsa da dinletememişti sözünü. Yolcular bindikten sonra otobüse odaklandı. Salına salına yürüdü en arkaya, oturdu. Cüzdanını karıştırdı, buldu onun fotoğrafını. Fotoğrafı kokladı, gözü yaşardı. Yolu izledi, insanları izledi içi yandı. Sonra gözünü kapadı. Sallanarak uyandı. -Kalk, hadi. Geldik son durağa. Gece uyumadın mı yine? Ah, be çocuğum hayatına dön artık, her gününde böyle geçmez be. Şoförün sözlerine kulak asmadan, yalpalayarak indi otobüsten. Durağın yanındaki çiçekçiye girdi. Çiçekçi onu görünce gülümsedi, hiç tereddüt etmeden verdi bir karanfil. Yüzüne bakmadan parayı masaya bıraktı, yola ve arabaların kornalarına aldırmadan karşıya geçti. Trafiğin gürültüsü, kuşların sesi ve çocukların neşesini dinleyerek yürüdü. Durdu, adama selam verdi. Eşikten geçip mezarlığa girdi. İçini çekti, yakasını düzeltti ve her şeye, o soğuk ve solgun tenine, morarmış gözlerine aldırmadan dik durdu, gülümsedi. Köşeyi döndü, ilerledi, duraksadı. Mezar taşını okudu tekrar, dizlerinin üstüne çöktü. Ağladı, ağladı, ağladı durdu. Ne çok severdi onu, kanserden ölmüştü sevgilisi, evleneceklerdi, hayalleri vardı onların. Herkes gibi mutlu olacaklardı, ufak bir karavanları olacaktı, gezeceklerdi eğleneceklerdi ve yaşlanınca, beraber öleceklerdi.
-Dionysus
8 notes · View notes
kadife1kalp · 1 month
Text
Kalabalıklar artık nahoş bir ima, samimiyet çölde bir vaha, insanlar her zamankinden daha yorucu, modernlik çatısı altında giderek mahva uğrayan ilişkilere şahit olup başkası adına utanmanın verdiği yorgunluğa meyyaliz; bizim cereyanımız yalnızlık; kapıldık gidiyoruz.
16 notes · View notes
katakullii · 2 months
Text
Dün gece çok zor uykuya daldım nedense ve nahoş rüyalar gördüm, biraz önce zorla kendimi uyandırdım çünkü kan tahlili yaptırmaya gideceğim. Evet günaydın tabii.
10 notes · View notes
by-hulusi · 2 months
Text
Aşağıdaki yazılan olay, 14 Ekim 1998’de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşir..
***
Bir kadın, uçakta siyah bir adamın yanında oturmaktadır. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını ister; zira böylesine antipatik birinin yanında oturamaz. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyler.
***
Diğer yolcular şaşkınlıkla olayı izlemektedir. Bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğa devam edeceğine şahit olunmaktadır. Bu yüksek tansiyon durumundaki kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş şekilde, hostesin dönmesini bekler. Zavallı adamcağız ise çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih eder.
Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına: Çok özür dilerim geciktim. Birinci sınıfta bir yer buldum. Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı. Sonrasında, yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. Pilotumuz, 'Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz' dedi ve bu izni verdi.
***
Diğer yolcular kulaklarına inanamaz. Bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlanmaktadır. Aynı anda hostes, oturmakta olan siyahi adama dönerek: ‘Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat şirketimiz adına kaptan pilotumuz, böylesine nahoş bir olay yaratan bir kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için sizden çok özür diliyor.’ Tüm yolcular, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik eder. O yıl kaptan pilot ve hostes, uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirilir. Aşağıdaki mesaj ise tüm ofislere, tüm çalışanların görebileceği bir biçimde iletilir:
İnsanlar, onlara ne söylediğinizi unutabilir.
İnsanlar, onlara ne yaptığınızı da unutabilir.
Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmaz.
Irkçı doğulmaz; sonradan öğretilir.
• Alıntı
Tumblr media
10 notes · View notes
wehuzunngeldi · 1 year
Text
Ne kadar çok uyuduğunu,ne kadar çok uyumak istediğini farketti.Eskiden uyumaktan nefret ederdi.Uyku,hayatının en değerli anlarını çalardı ondan.Uykuya nasıl hınç duyardı.Şimdiyse hayata diş biliyordu.Hayat iyi değildi,nahoş,acı bir tat bırakıyordu ağzında.Onu korkutan da buydu.Yaşamı özlemeyen bir yaşam,bitmeye yüz tutmuş demekti.
26 notes · View notes
uyumadan · 6 months
Text
Kitap okumaya oturup odaklanamamak çok nahoş bir durum
8 notes · View notes
Text
Gece Günahı
Sensizliği ezbere koştuğum asır günlerden beri, uyuyamıyorum sevdiğim. Gece, sabaha eren sensizlik; gündüz, teslimiyeti sende nahoş bir ayrılık cümlesi oluyor hep ama hep kalbimde.
Hançeri baştan saplamak dürüstlüğü bulabilseydi seni, umutlara aşınan sonsuz bir kayboluşta olmayacaktı şu an, kalbim.
Yatağının günaydın tarafı, hep ona doğru...
İyi geceler, iyi olmuyor sensiz.
Sensizliği yıldızlara çağırdığım bin asır yorgunluklarımdan beri, yazdığım sen; kalemime mürekkep sıçratıyor; kendini şaşırıyor kalem. Mürekkepler onda bir ayrılık kublesi olmaz mıydı?
Kıbleler, kitlelerce naz ediyorlar. Sancı turşusu kuruluyor; şikayeti makul kaçan paranoyalar seziyorum, ön sezimin sen hissedişinden. Yoruldum artık, gel!
Vicdandan yoksun ayrılık, saatini şaşıran unutmak olsun. Gel! Kadın, adamsız da yaşar aşkı; ama şikayeti yokluktan çerez dağıtırken rakıları, günah olmaz mı yalnızlık sancısı? Hatırının bir fedakarlık denizi için; sadece onun için de olsa gel...
Çok yorgunum. Kalbim her gün sen kusmaktan yorgun; leğenlerin dolup taştığı kusmuklar; Tanrı'nın bana adeta bir sen şaşırtmacası... Seni istiyorum; gel!
Öteki dünyalar başkalarının olsun. Kadın dilinde; kadın kalbinde aşka nutuk güzellemesi benim öz pınarım; sende damlayan olmaktan yoruldum, bekletme; gel.
Af müdüresi, mesleğinin kin maddesince beni yonttu hasretinle; affettim işte, gel...
Yalnızca benim ol. Gözlerinin istikamet güneşi, bende aydınlansın. Bırak; seni sevmeyenleri, sana benim; ruhunun, benim yansımama ihtiyacı var.
Sabaha devrediliyor yine yokluğun; vardiyası bir sebepten hep gözyaşına devrediyor. Özlüyorum, gel... Uyku tutmaz gecelerimin, yorgunluk zemherisi; kışın sevmek seni; en ısıtmalı sevdası olur şikayetlerin, ama olsun...
Yaz'a kalmasın gelişin. Bekletme, gel...
Kar gibi ömrün, çimenlerde sevda boyasına batası tutmuş; Gökkuşağı rengine bürünmüş senli sevmeler. Özlüyorum; gel...
Cümlemin afişine seni sakladım. Bir öpüşte içti seni bahtım. Yorgunum sana sevgilim; gel...
Önümüz bahar, güneşin merhabası kalbimizi titretmeden haydi; bize gel...
Dilara AKSOY
25 notes · View notes
Text
Kalabalıklar artık nahoş bir ima; bizim cereyanımız yalnızlık; kapıldık gidiyoruz.
4 notes · View notes