Tumgik
ucratakibi · 5 months
Text
Kıyamet Park
Tumblr media
Rus edebiyatına verdiğim aradan sonra ülke sınırlarımızda vakit geçirmeyi yeğledim. Sevgili Alper CANIGÜZ'ün "KIYAMET PARK" adlı son eserini okudum ve müsaadenizle görüşlerimi belirtmeye çalışacağım.
*Öncelikle türlü kelime oyunları ve cümlelerin kıvrak oynayışları sizi büyülüyor. Başkahramanımız Alper KAMU ailesiyle birlikte gittiği otelde bir cinayete vâkıf olur ve cinayeti çözmeyi kafasına koyar.Ama bir rakibi vardır o da 8 yaşındaki ALTAN. Acaba Altan'dan önce cinayeti çözebilecek midir? Yazar her sayfada bize katili koklatıyor resmen. Aslında katilin çok uzak olmadığı hissini son sayfaya kadar bize gösteriyor. Aslında bir polisiye roman mı yoksa düşsel bir gerçeklikle yazılmış öykü mü deseniz ben naçizane bu kitabın "yaratıcı sözcüklerle yazılmış bir öykü kitabı" olduğunu söylerim.
*Alkolü ziyadesi ile seven bir baba, klasik bir Türk ev kadını olan annesi, işe yaramaz dayısı ve ultra geniş hayal gücü ile Alper KAMU kitapta bizi oldukça keyifli bir serüvene sürüklüyor.
*Velhasıl-ı kelam eğer Alper CANIGÜZ okumadıysanız ok
umanızı tavsiye ederim. Yalnız şunu da unutmayın bu bildiğiniz kitaplara benzemez. Uçuş takımlarınızı hazırlayın ve hayal gücünüzün sizi götürdüğü yerlere gitmeye hazır olun. Bu arada kitaptan bir alıntı yapmayı da ihmal etmiyim tabiiki.-"Yakında dünya daha iyi bir yer haline gelecek çünkü ben daha iyi biri olacağım; ama önce halletmem gereken işler var." -
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Suç ve Ceza
Tumblr media
"Bir katilden daha cani insanlar gördüm. Umudumuzu öldürenleri gördüm..."
Baş kahramanımız Rodion Romanoviç Raskolnikov. Ne asil bir isim öyle değil mi? Bir tarafı acı ile yoğrulmuş bir hayat bir tarafı yüksek şatoda yaşayan bir asil. Oysa ki bu ismin içinde haykırışlar, bağırışlar, acılar ve isyanlar var. Gelelim çok fazla derine inmeden kitabımıza. Raskolnikov hukuk bölümünü terk edip tek kişilik bir odada sefalet içinde yaşıyor. Yazarımız arka planda neler yaşandı fakülteden neden ayrıldı gibi konuların çok fazla derinine girmiyor. Girse de bu detaylarla kafanızı çok şişirme istemem zaten. Uzun süredir tefeci Alyona İvanovna'yı öldürme planı yapan kahramanımız onca yaşadığı iç çekişme ve kararsızlık sonrasında Alyona'yı öldürmeye karar verir. Bu arada Ruslar soyadını söylememeyi saygısızlık kabul eder ama benim hitap ettiğim kitle için çok da önemli olduğunu düşünmüyorum. Esas konumuz kitap öyle değil mi?Kahramanımız bir gün tefecinin dairesine gider ve Alyona ve o sırada orada olan üvey kız kardeşi Lizaveta'yı öldürür balta ile. Acemice işlenen bu cinayet sonrasında Raskolnikov müthiş bir iç huzursuzluğa kapılır ve kendi iç dünyası ile hesaplaşmaya başlar. Velhasıl-ı kelam gerek kız kardeşi gerekse sevdiği daha doğrusu daha sonrasında seveceği kadının ısrarları neticesinde dayanamayıp ve bu işlediği cinayet ile yüzleşme isteği sonrası karakola gider ve suçunu itiraf eder. Ardından 8 yıllık kürek cezasına mahkum edilir. Bu süreçte sevdiği kadın onu asla bırakmaz ve kahramanımızı fiziksel ve psikolojik olarak yenilenmesine büyük rol oynar.Bu sırada Raskolnikov'un annesi ölmüştür ve kız kardeşi Dünya Razumihin ile evlenmiştir.
Kitabın bize sorma istediği aslında şudur?
Neden bir insan başka bir insanı öldürür. Toplumun değer yargıları, yozlaşma, insanın kendi ile olan iç mücadelesi katil olmaya yeterli midir? Raskolnikov bir katil mıdır yoksa toplumda hiç yaşamaması gereken bir böceği mi öldürmüştür?
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Zorba
Tumblr media
Merhaba, yeni bir inceleme, yeni dokunuşlar. Hızlıca konuya girelim. Öncelikle kitabımız Yunan yazar Nikos KAZANCAKİS'e ait "ZORBA".Kitabın özgün adı ise "Alexis Zorbas'ın Hayatı ve Maceraları".1946 yılında yayımlanan kitap mevcut haliyle Can Yayınları tarafından sunuluyor. Aslında kitap bir berduşun kendini arayışı mı; yoksa kendi dünya görüşünü tüm insanlığa anlatmasını mı konu alıyor orasına varın siz karar verin.1930'larda yaşayan genç, bir o kadar zengin olan kahramanımız bir süreliğine kendi içine dönmek ve yaşamına bir anlam katmak amacıyla herşeyi geride bırakıp - özellikle de kitaplarını Girit Adası'na gelir. Kendisi maden sahibidir ve burada orta yaşlı, şehvet düşkünü, hayattan bir beklentisi olmayan, zevk-ü sefa düşkünü Alexis Zorbas ile tanışır ve onu ustabaşı olarak işe alır.Zamanla Zorba'nın tüm yaşamı, düşünceleri ve hayat felsefesi yazar tarafından benimsenir Zorba'nın insan sevgisi ve yenilgileri umursamayışı aslında onun hayatına bakışını anlatıyor. Burda sormamız gereken soru şu: ZORBA aslında bir ermiş mi, bir yol gösterici mi yoksa hayattan hiçbir ümidi kalmamış, başıboş zevk düşkünü bir sarhoş mu? Varın buna da siz karar verin.
Bu arada 1964 yılında kitap sinemaya da uyarlandı ve 3 Oscar ödülü aldı. Filmin başrolünde ise her ramazan ayında bolca izlediğimiz "Çağrı" filminin unutulmaz başrol oyuncusu Anthony QUINN yer alıyor. Filmde özellikle sirtaki sahnesini özellikle defalarca izlemenizi tavsiye ederim.
Kitaptan Alıntı: "Acı beni boğmasın diye şarkılar da uydurmaktaydım, ama şarkılar sefildi, soluk almam için acımı asla dindirmediler."
Bu arada yazarın mezarında şu sözler yer almaktadır, ki bu sözler kendisini her şeyden soyutlamış ve yalnız bir hayat sürüp ölen yazarımızı çok güzel de anlatıyor aslında.
"Hiçbir şey beklemiyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm."
İnstagram: @Ücratakibi 
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Rüzgarın Şarkısı Dinle
Tumblr media
Herkese merhabalar sevgili kitapsever dostlarım. Bugün size en sevdiğim yazarlardan biri olan değerli üstad Haruki MURAKAMİ'nin 'Rüzgarın Şarkısını Dinle' isimli kitabı hakkındaki naçizane fikirlerimi paylaşacağım. Öncelikle bu kitap yazarımızın acemilik eseri diyebiliriz.60'lı yıllarda üniversitede okuyan bir gencin düşüncelerine ve yaşadıklarına odaklanıyoruz. Usta yazar uzunca süre kitabın yayımlanmasına müsaade etmemiş eserin yetersiz olabileceğini düşündüğünden.
*Kahramanımız üniversite öğrencisi, sürekli barda vakit geçiren, beyzbol maçlarına ilgi duyan ve sürekli farklı kız arkadaş edinen biri. Aşık oluyor, içiyor, sevdiği kızlar ölüyor vs. vs.
*Kitabı okurken Tokyo'yu ve Japon kültürünü dudaklarınızda ve kulaklarınızda hissediyorsunuz resmen. Sürekli arka fonda müzik çalıyor ve yazar bizi sağ olsun müziksiz bırakmıyor. Bu arada değerli ustamızın kitabına ait bir alıntıyı da aşağıya bırakmak istiyorum. Kitabı okurken yazarın en güzel eseri bu mu diye sakın düşünmeyin. Tabii ki değil çünkü acemilik ve başlangıç eseri fakat sonuçta okuduğumuz yazar Murakami olunca da insan ister istemez bir şevke geliyor. Hepinize keyifli ve bol uzakdoğulu okumalar diler. Bir sonraki incelemem hangi diyardan olur bilemem fakat bittikten sonra fikirlerimi sizinle paylaşacağımdan şüpheniz olmasın.
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
İhtiyar Delikanlı Manga film
Tumblr media
"Gülersen dünya da seninle güler; ağlarsan yalnız ağlarsın." Kaçırıldığınızı düşünün ve bir odada gözünüzü açtığınızı hayal edin. Şimdi de o odada bilfiil 15 sene boyunca her şeyden uzak esir alındığınızı düşünün. Vavvv ne kadar zor değil mi? Hayali bile korkunç. Yazarımız tamamen bize bunu anlatıyor dersek çok da doğru olmaz aslında. Kahramanımız Oh Dae-Su 15 senenin ardından bırakılır ve bundan sonraki bütün hayatını bunu kendisine yaşatanlardan intikam almak üzere inşa edecektir. Lakin sorun şu; kim neden kaçırmıştır onu? Düzgün bir aile babası, bir kız sahibi kahramanımız bir telefon alır. Telefonda şöyle denmektedir: Hadi gel seni çok özledim. Bu da neydi şimdi… Dae-Su'nun şu sözü aslında tüm hikayeyi özetliyor." Artık bir canavar oldum. Yeniden Dae-Su olabilir miyim?" Sonraki süreç tamamen intikam üzerine kurgulanıyor aslında. Fakat yıllardır sürecek bu eziyeti kim planlamış olabilir? Mangamızda karakterler çok güzel betimlenmiş ve diyaloglar süslenmiş. 2003 yılında "Oldboy" adıyla vizyona giren film Cannes Film Festivali'nde Büyük Ödül'e layık görüldü. "15 yıl süreceğini söyleselerdi, dayanmak daha kolay olabilir miydi? Yoksa dayanamaz mıydım?" Empati kurmamız çok olanaksız öyle değil mi? Olur da filmini de izlemek isterseniz fragmanı şuracığa bırakıyorum. İyi seyirler iyi okumalar.
İnstagram: @Ücratakibi
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Gogol
Tumblr media
Kısa bir aradan sonra sınavlarımı atlatıp yeni bir inceleme ile aranıza geliyorum. Bu incelememiz Ünlü Rus yazar Gogol'un "Ölü Canlar" kitabı. Biliyorsunuz Dostoyevski Gogol için "Hepimiz Gogol'un PALTO'sundan çıktık." demiştir. Artık yazarımızın Rus edebiyatı için ne kadar önemli olduğunu belirtmeme gerek yoktur sanırım.3 cilt olarak tasarlanan roman bir nevi İLAHİ KOMEDYA'dan esinlenmiştir. Çünkü ilk bölüm Başkahramanımız Çiçikov'un kendi çıkarları uğruna yaptığı kötülükleri anlatıp sonra Cennet'in anlatıldığı ahlaki düzelme bölümüne geçilecekti. Fakat yazarımız geçirdiği buhran sonucu kitabın el yazmalarını yakmış. Kahramanımız köy köy dolaşıp toprak sahipleri ve çiftlik sahiplerinden ölü canları toplamaktadır. Tabii ki bunu yapmasındaki amaç zengin güruh içine girmeye çalışmak ve kısa yoldan köşeyi dönmektir. Sonunda ise neler olduğunu ders niteliğinde yazarımız bize anlatıyor. Roman aslında Rusya dönemindeki sınıf çatışmaları ve insan ilişkilerine bir eleştiri de taşıyor bir bakıma. Rüşvet, yolsuzluk, çıkar ilişkiler ve daha nicesi. Aslında yayınlandığı dönemde çok fazla tepki toplamış roman. Kahramanımız Çiçikov istense çok ahlaklı, dürüst ve namuslu biri olarak yazar tarafından bize sunulabilirdi ve Rusya'yı yere göğe sığdıramayan bir üslupla yazılabilirdi ama yazarımız bu yolu tercih etmemiş. Ayrıca kitabı okurken şunu fark ettim ki; yüzyıllar geçse de insanların açgözlülüğü, yetinmeyi bilmeyişi ve kısa yoldan başarıya ulaşma arzusu bize olduğu gibi aktarılıyor. İstense çok güzel işler başarabilecek Çiçikov kendini olmaz yollara sokuyor ve sonunda ise bu yaptıklarından dolayı büyük bir acı yaşıyor. O zaman kitaptan güzel bir alıntı bırakıyım size:
- Şaşılası bir düzeni var şu dünyanın: Keder verici bir şeyin üzerinde çok durdu mu insanın aklına Tanrı bilir neler gelir!
Son olarak kitabımızın Rusça taslağı ve temiz yüzlü yazarımızın güzel bir resmini buraya bırakıyorum. Güzel başka kitap incelemelerimizde görüşmek dileklerimde.
Kitapla ve sevgiyle kalın...
İnsragram: @Ücratakibi
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Uçurtma Avcısı
Tumblr media
Bazen acı çekmiş bir insanı, bazen yaşadığı coğrafyanın mahkumu olmuş bir çocuğu, bazen hayal bile kurmanın ne demek olduğunu bilmeden yaşamış bir kız çocuğunu, bazen ise düşüncelerine hapsolmuş insanların hayatını kurcalamak. Okumak böyledir işte. Bazen hiç bilmediğimiz, bazen ise en iyi bildiğimiz şeylere farklı açılardan bakmayı, fikir üretmeyi ve yeni düşüncelere sahip olmayı öğretiyor her seferinde.
*Gelelim kitabımıza. Amerika'da ikamet eden Afganistan doğumlu yazarımız Khaled HOSSEINI 2003 yılında bu güzel kitabı bizlere armağan etti. Kabil'de yaşayan bir Peştun olan Hasan aslında kitabın ana kahramanı fakat bir de Emir'imiz var. Kendisi zengin bir babanın çocuğu ve iyiliği zayıflık olarak gören bir yetişme tarzıyla büyüdü. Hasan ise süt kardeşi Emir'in yanında babası ile birlikte hizmetçilik yapan bir çocuk.
*Krallık çöküyor, Sovyet işgali oluyor ve Taliban yönetimi gibi karmaşık bir ortamda toplu göçler oluyor.Emir ve babası Amerika'ya yerleşiyor.Emir, Hasan'a çok büyük bir kötülük yapıyor ve bunu asla yüreğinden atamıyor ve kendi ile savaşı bu noktada b aşlıyor.Tabii ki detayına çok girmeyeyim kitabı okuyacak dostlarıma haksızlık yapmayayım.
*Kitapta daha çok iç yüzleşme, haksızlık ve Emir'in kendini affetmek için yaşadığı süreci ve Hasan'a olan vefa borcunu ödemek için yaptığı yolculuk bizi içine çekiyor adeta. Oldukça sürükleyici, duygusal ve insanlığımızı bize sorgulatıyor adeta bu kitap. Kitabımız ayrıca The New York Times en çok satanlar listesinde 1 numaraya kadar da yükseldiğini hatırlatmış olayım size.
Bu arada kitaptan güzel bir alıntı da paylaşmak isterim size. Ayrıca 2007 yapımı orijinal adı "The Kite Runner" olan filmin fragmanını da sizlerle paylaşıyorum. Son olarak şu hislerimi de paylaşmak isterim. Çocuklar yaşadıkları coğrafyanın kurbanı olmamalıdır. Çocuklara her zaman hak ettikleri iyilik dolu, sevgi dolu dünyayı vermek bizim en önemli hayat felsefemiz olmalı
Yüreğini sevgiye dönüştürmeye çalıştım, sana yalvardım, çünkü sende annemden izler bulacağımı sandım. Ama yüreğime boşu boşuna seslenmişim, şimdiyse birbirimize kavuşmak için artık çok geç.
İnstagram: @Ücratakibi
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Satılık
Tumblr media
Bugün size hikayesi Nepal'in ufak bir dağ köyünde başlayıp, Hindistan'ın acı dolu dünyasında devam edip belki de sonlanan; belki de kim bilir henüz sonlanmamış acı bir hikayeyi anlatmak istiyorum.
*Yazarımız Patricia McCormick uzun bir süre boyunca Nepal ve Hindistan'da araştırmalar yapıyor.Ve yazdığı bu kitabı da hikayesini anlattığı "Lakshmi"'nin ağzından bize aktarıyor.
*Lakshmi Nepal'in dağ köyünde annesi, üvey babası ve kardeşleri ile yaşayan 13 yaşında bir kız. Babası kahve köşelerinde ve kumar masalarında vakit geçirirken Lakshmi ailesine daha iyi bir hayat sunmak için çalışacağı günleri hayal etmektedir.Lakshmi ailesine para kazandırması amacıyla bir tüccara satılıyor ve tüccar, kahramanımızı zengin b ir ailenin yanında çalışacağı vaadiyle kandırıp geneleve satıyor.
*Genelevde yaşadığı süreçte hiçbir zaman umudunu kaybetmiyor ve hep bir kurtuluş yolu arıyor kahramanımız. Ve sonrasında ise umuduna yolcuğu başlayacaktır.
*Çocuk istismarının ne derece vahim olduğunu bize çok çarpıcı anlatıyor bu kitap. Nepal'de sadece senede 12000 küçük kız çocuğu ailesinden alınıp istismara maruz kalıyor ve satılıyor. Edebi anlamda tabii ki pek birşey sunmuyor kitap bize fakat her sayfasında Nepal ve Hindistan'ı hissediyorsunuz derinden.
Kitabı çok derine girmeden anlatmaya çalıştım çünkü kitap zaten kısa ve olay örgüsü kısa sürede neticeye varıyor. Size tavsiyem kitabı okumadan önce Nepal ve Hindistan ile ilgili kısa bir araştırma yapmanız.
Kitapta yer alan bölümlerden kısa bir alıntı da yapmak istiyorum size.
- Uzanan insanların ölü, ayaktakilerinse yürüyen ölüler gibi gözüktüğü bu şehirden korkuyorum. -
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Salamina Askerleri
Tumblr media
 -Kitaplar nota okumaya, konuşma ise şarkı sözüne benzer.- demiş Anton ÇEHOV.
Soğuk diyebileceğim bir gün -pazar günü- elimde bir bardak filtre kahve, yanımda kitap, kafamda düşünceler. Size heyecan ile inceleme yazma isteğimi belirteyim öncelikle. Çünkü düşüncelerin ifade edilmediği, fikirlerin paylaşılmadığı ve duyguların aktarılamadığı bir dünyada yaşasak ne kadar kötü olurdu değil mi?
*"Salamina Askerleri" İspanyol yazar Javier CERCAS'ın 2012'de bize armağan ettiği; yaşanmış olayları anlatan kitabı. Kahramanımız Sanchez MAZAS İspanya İç Savaşı'nda diktatör Franco yönetimine başkaldırı sergilemiş ve dönem İspanya'sını örgütlemiştir. Kendisi ayrıca İspanyol Falanjı'nın da lideridir.Mazas, Franco rejimi tarafından yakalattırılıyor ve kurşuna dizilme emri veriliyor. Fakat kurşuna dizilmekten kurtuluyor ve kaçıyor. Bundan sonrası göçebe gibi bir hayat.Tabii ki detayına çok girmeyeceğim kitabı okumayanlar için saygısızlık yapmak istemem.
*Tabii yaşanmış olaylar anlatıldığı için ve yazarımız da bir gazeteci olduğu için MAZAS'ın o dönem yaşadığı kaçış sürecini, o dönem kaçışında yardımcı olan kişiler ve dava arkadaşları da kitapta ciddi bir yer kaplıyor.
*Kitap kurgu olarak İspanya İç Savaşı'nı, Franco Rejimini, Falanjistleri ve siyasi buhranı oldukça çarpıcı bir şekilde bize yansıtıyor. Eğer gerçek olayları okumak hoşunuza gidiyorsa ve bu süreçleri yaşayanlardan da duymak isterseniz kitap inanın ki tam size göre.
Bu arada kitaptan güzel bir alıntıyı da sizlere paylaşmak isterim.
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Kendine Ait Bir Oda
Tumblr media
Ben denizi seçtim, vurmak için bu dünyanın kıyılarına...
Virginia WOOLF'ta kendini bir konuda dünyaya adadı; "YAZMAK" ve sonsuza kadar yapabildiğini, yazabildiğini ve kadınların da dünyada çok önemli eserler meydana getirebileceğini bize yüksek sesle anlatmak istedi.Şu an incelemesini size sunmaktan büyük keyif aldığım kitabı "Kendine Ait Bir Oda" bu noktada söylediklerime örtüşüyor sanırım. Siz ne diyorsunuz?
*Kitap yazarın diğer eserlerine oranla en kolay okunan kitabı diyebilirim. Çünkü ana konu kadınlar ve edebiyat. Bu kitabı yazarken topluma karşı koymak ve erkek egemenliğini mi yıkmak istemiştir yoksa aslında olan bir olguyu mu (kadın-erkek eşitliği) öne çıkarmak istemiştir bunu okurken siz karar verin.
Feminizmi erkek düşmanlığı görenlerin suratına bir sille vururcasına aslında ne kadar haklı bir mücadele ve onurlu bir yaşam biçimi olduğunu savunuyor kitapta.
*Kitabın adı aslında bize çok önemli bir gösterge değil midir? Kendine ait bir odanız olsun, kimseye muhtaç olmayın, kendi paranızı kazanın ve siz de birşeyler başarabilmenin hazzına varın, kimseye muhtaç olmayın. Neden kadınlar içinde SHAKESPEARE gibi bir yazar yok sorusunu soracağımıza, kadınlara fırsat verip, onları yönetmekten kendimizi alıkoyup birey olmaları için savaşmamız gerektiğini bize anlatıyor kitap.
Açıkçası kitap üzerine edebi anlamda konuşabileceğim fazlaca bir konu yok. Genel anlamda her kadının mutlaka okuması ve kütüphanesinde mutlaka olması gerektiği kanısındayım. Son olarak kitaptan iki güzel alıntı ile bu incelememe son vermek istiyorum. Bir sonraki okuma planımda değişiklik olmazsa karşınıza değerli yazar Stefan ZWEIG'in "Kitapçı Mendel" adlı kitabı ile çıkıyor olacağım. Her zaman dediğim gibi kitapla, umutlarınızla ve sevgiyle kalın...
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Kitapçı Mendel
Tumblr media
*Kitapçı Mendel... Bütün hayatını kitap okumaya adamış, kendisine bahşedilmek istenen hayatı elinin tersiyle itmiş, varolmanın sebebinin sadece okumak ve insanlara bunu anlatmak olduğuna inanan bilge adam. Ayrıca kitaptaki diğer öykü "Kızıl"da utangaç, ürkek, sosyalleşme yetisinden yoksun (belki böyle bir yeti yoktur bu bir toplumsal ayrıştırmadır) bir gencin yaşadığı psikolojik süreç ve kendisini topluma adapte etme mücadelesi anlatılıyor yazar tarafından.
*Yazarımız Stefan ZWEIG 1881'de doğdu, 1942'de 2. Dünya Savaşı'nın yarattığı insanlık tradejisinin kendi ruhu üzerinde yarattığı baskıya dayanamayıp eşi ile yaşamlarına son verdi koyun koyuna.Yazdığı tüm eserlerde psikolojik tahliller, yalnızlık, şüphecilik gibi kavramları sık görürüz.Savaşın yarattığı baskı ve üzerinde bıraktığı etkiyi de kitaplarında yansıtması oldukça doğal değil midir zaten?
*Kitabın benim okuduğum versiyonunda 2 öykü mevcut bunlar "Kitapçı Mendel" ve "Kızıl". Kitapçı Mendel Yahudi asıllı Galiçyalı bir sahaf. Bütün hayatı okumak ile bütünleşmiş, bir nevi ayaklı kütüphane.Viyanalı entellektüellerin gözbebeğidir kendisi ve bütün hayatı bir kafede geçiyor.Ardından hiç ummadığı bir süreç gelişiyor ve yıllar so nra geldiği Viyana'da tüm yaşamın ve sosyal hayatın köklü bir değişikliğe uğradığını görür.Öykü kısa olduğu için fazlaca detaya girmek istemedim.2. öykümüzde asosyal ve eline kız eli değmemiş bir gence odaklanıyor.İçten içe dürtüleriyle savaş halinde ve bir nevi öz-savaş yaşıyor.Bu süre içinde sosyal bir insan olan Schramek ile oda arkadaşı oluyor ve mücadelesi bu noktada farklı bir hal alıyor.Kendisinin yaşadığı sosyalleşme süreci, hastalık, aşık olma ve adaptasyon öykünün ana konusu.Aslında Zweig eserlerinin hemen hemen hepsinde olan umutsuzluk ve o umutsuzluğa olan başkaldırı bu kitapta da bize verilmiş.
Velhasıl-ı kelam anlatım tarzı, okuma kolaylığı, derin insan psikolojilerini tahlil etme ve savaşın insan üzerinde bıraktığı izlenimleri anlatması neticesiyle hepimizin okuması gerektiğini düşünüyorum.Kendisine ait "Korku" ve "Satranç" kitaplarını da okumuştum.Özellikle "Korku" kitabı beni çok etkilemişti.Kitabın ana kahramanlarının yaşadıklarını sanki biz de okurken derinden hissediyoruz.Belki de bu tarz yazarların yüzyıllarca unutulmayacak olmamasının sebeplerinden biri de budur ne dersiniz?
Son olarak Kitapçı Mendel öyküsünden güzel bir alıntı ile incelememe son veriyorum.Sıradaki kitabıma henüz karar veremedim.Fikriniz olursa seve seve dinlemek isterim.Kitapla ve sevgiyle kalın.
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Tanrı Gerçeği Görür Ama Bekler
Tumblr media
Tolstoy -tam adı Lev Nikolayeviç TOLSTOY-.Acı, gerçeklik, Rusya ve insanlığın yazarı. Kısaca böyle tanımlasam pek de yanlış olmaz sanırım.
*Kısacık bir kitap "Tanrı Gerçeği Görür Ama Bekler" fakat kısa olduğu kadar derin ve anlamlı da.3 öyküden oluşuyor kitabımız ve ilk öyküde suçsuz yere yıllarca hapis yatan bir adamın öyküsü, 2. öykü Başkurt İlyas'ta ise tamamen hayat dersi verip çok fazla paranın huzur ve mutluluk getirmeyeceğini anlatıyor, 3. öykümüz "İki Yaşlı Adam"da ise 2 tane yaşlı köylü arkadaşın Kudüs'e yaptıkları Hac yolculuğunu ve yaşadıklarını anlatıyor bize -ama ne anlatmak...-
*Erdemli olmak, inancını kaybetmemek, iç huzurunu geç de olsa bulup ona sımsıkı sarılmak.Kısaca öyküler bunlara odaklanıyor aslında.Kitap çok kısa ve bir çırpıda bittiği için çok da detaya girmek istemiyorum okuyacak olan takipçilerim için.Bu arada dün itibariyle 34 yaşıma bastım ve çok anlamlı hediyeler ile çok güzel iltifatlar aldım.Tabii ki bana verilebilecek en güzel ehdiye kitaptır ve hediye kitaplarımı da kütüphanemin en güzel yerine koydum.
*Kitabı okumadan önce şu soruları kendimize soralım:
-Size iftira atmış birini yıllar sonra affeder misiniz?
-Elimdeki bütün malvarlığım gitse bile halen mutlu olabilir mi yim?
-Başkalarına yardım edip hayatlarını değiştirmek ibadet sayılır mı?
👉Çok kısa TOLSTOY'dan da bahsetmek istiyorum.1828'de doğdu, 1910'da 82 yaşında zatürree sebebiyle bir tren istasyonunda ölü bulundu.Polis, görüşleri sebebiyle Ortodosk Klilisesinden aforoz edilen ölümsüz yazarın cenazesine gelmek isteyen insanların ulaşımını sınırlandırmaya çalıştı fakat binlerce köyü cenazede sokakları doldurdular.Marksisizmden etkilenip tüm servetini köylülere dağıtıp onlar gibi yaşamaya başladı.Onlarca eser, öykü ve romanlar yazdı.Rus halkının yaşadığı zorlukları, köylülerin hayatını ve en önemlisi insan ruhunun derinliklerini anlattı bize.👈
-Şimdi o, Tanrı'ya vermiş olduğumuz sözü tutmanın ve onun buyruklarını yerine getirmenin en iyi yolunun, öleceğimiz güne dek başkalarını sevmek ve onlara iyilik etmek olduğunu anlamıştı.-
İnstagram: @Ücratakibi 
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Coğrafya Kaderdir
Tumblr media
Evet "Coğrafya Kaderdir" kitabında coğrafya kader midir sorusu irdeleniyor İbn HALDUN ve "Mukaddime" eseri üzerinden.
*İbn Haldun, sosyoloji ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, siyaset adamı ve tabii ki tarih araştırmacısı.14. Yüzyılda yaşadı ve görüşleri o kadar etkili idiydi ki devlet adamlarını yerinden edebilecek kudrette ve bilgide bir alim idi.Bu yüzdendir ki kendisi çok fazla coğrafyada bulundu.Devlet adamlıkları yaptı, kadılık görevinde bulundu.Devlet adamlarına sürekli nasihatte bulundu.2 yıl hapiste yattı.
*Toplumu yazdı, insanı yazdı, devleti yazdı, ahlaklı olmanın erdemini anlattı.Coğrafya kaderdir adlı kitapta da ölümsüz düşünürün "Mukaddime" adlı eserine atıfta bulunarak bir derleme yapılmış diyebiliriz.Toplumu yöneten insanların akıllı, erdem sahibi, merhametli, bilgili ve işinin ehli olması gerektiğini savundu.
*Kitapta ayrıca sanat ve zanaat üzerine görüşleri de belirtilmiş.Gelişen toplumların ve de gelişmek isteyen toplumların sanata ne denli önem vermeleri gerektiği belirtiliyor.Ayrıca okumanın ve öğrenmenin yaşı olmadığı ve ömrümüzün sonuna kadar öğrenci olduğumuz belirtiliyor.
Kitap kısa ve öz olarak toplum yaşamını ve insanın gelişim sürecini anlatıyor. Aslında bir çırpıda okunan bir kitap diyebilirim fakat her bir sayfa bittiğinde o kadar derin düşünceler beyninizde geziyor ki hepsine çözüm bulmaya çalışıyorsunuz. Kitap bizi düşünmeye sevk ediyor, yaşadığımız topluma olan sorumluluklarımızı hem birey hem devlet üzerinden sorgulatıyor.
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
İnci
Tumblr media
İnsan kendi kaderini mi belirler; yoksa kader mi insanın hayatını şekillendirir.
*Bu kitapta işte bu söze cevap aradım .Buldum mu derseniz bu çok subjektif kalıyor.Çünkü hayatını inci avcılığı ile geçiren Kino çok değerli bir inci buluyor ve sonrası hayatını şekillendiriyor.
Yazarımız John STEINBECK Pulitzer ve Nobel ödüllü Amerikalı bir yazar.Kitaplarında genellikle gerçekçiliği, işçilerin yaşamı üzerinden ve toplumsal sorunlar üzerinden resmetti bize.Malumunuz üzere "Gazap Üzümleri" kitabı en ünlü eseri ve Pulitzer ödülünü kazanmasını sağladı.1962 yılında da edebiyata verdiği değerli katkılar sayesinde Nobel ödülünü kazandı.
*Gelelim kitabımız "İnci"ye.Kahramanımız Kino, eşi Juana ve çocukları Coyotito fakir bir koyda inci avcısı ailesi.Kino bir gün çok değerli bir inci çıkarıyor denizden. Sonrasında hayatlarının değişeceğini ve fakirlikten kurtulacağını düşünerek büyük bir maceraya giriyor.Fakat umutları yıkıma dönüşüyor.Kitap oldukça kısa ve kısa olduğu kadar derin anlamlar ı olan bir kitap o yüzden çok fazla detaya girip kitabı okuyacak olanlara haksızlık etmek istemiyorum.
*Kitap bize şu soruları soruyor:
-Hayatın size verdiğinden memnun musunuz ?
-Yetinmeyi bilir misiniz?
-Aileniz için ne kadar zorluğa katlanabilirsiniz?
Yazar bize insanlığın panoramasını mı çiziyor yoksa gerçekleri olduğu gibi yüzümüze mi vuruyor?
-Bir şeyi çok fazla istemek iyi değildir. Bazen şans ters dönebilir yoksa. Ayarında istemeyi bilmeli kişi; Tanrı ile ya da tanrılarla iyi geçinmenin yolunu bulmalı.-
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır
Tumblr media
"Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır".İçinde yüzlerce anlam, milyonlarca ders barındıran bir cümle.Aynı zamanda ünlü Rus yazar Tolstoy'un 3 öyküden oluşan kitabı
Evet evlerimizde peteklerimizi açtık, pencereleri kapadık soğuktan kendimizi sakladık.Fakat yüreğimizi, kalbimizi, ruhumuzu ve aklımızı ısıtabildik mi peki? Bunu nasıl yapacağız, tabii ki okuyarak ve okuduklarımıza anlam katarak.
Sevgi neydi? Sevgi bizi tanrıya yaklaştıran en önemli his midir? İyilik midir? Güzellik midir? Kitap aslında bu sorulara çok güzel cevaplar veriyor.Ayrıca bu sorulara cevap ararken kendi hayatımızda da yaptığımız ve yapmadığımız şeyleri sorgulatıyor bize.
Kitap çok kısa ve yaklaşık 1 saatte bitirebileceğiniz bir kitap.Tolstoy bu kitapta 3 öyküde kısaca şunlara değiniyor.Oğlu ölen bir ayakkabı tamircisi yaradana isyan eder ve imanını sorgulamaya başlar fakat karşısına çıkan bir bilge ona hayata yeniden tutunmayı öğretir ve hak yolunu aramasını söyler.Diğer öyküde bir kral 3 soruya yanıt arar.Bir işe başlamanın doğru zamanı nedir? Kulak verilemsi gereken en doğru kişiler kimler? ve yapılması gereken en önemli iş hangisidir?.Bu noktada da kendisine ücralarda yaşayan bir keşiş yol göstericis olur ve bu sorulara kendi yanıt bulmasını sağlar kralın.Son öykümüzde ise kötülüğün kötülükle değil, yapılan iyilikle anlam bulduğu belirtilir ve azılı bir haydutun bile bir iyilikle nasıl ders alabileceğiniz gösteriyor.
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Failin Kahkahası
Tumblr media
Öldürmek bir ideoloji mi yoksa yaşanılan hayatın, değer yargılarının, belki de inanışların insanları getirdiği en uç nokta mıdır?
*Alman yazar KLAUS THELEWEIT 2017 yılında çıkardığı "Failin Kahkakası" adlı kitabında öldürmeyi ve insanı öldürmeye iten sebeplerin biyolojik tanımlamalarından daha çok sosyolojik yönünü ele alıyor.Zalimce ve gaddarca can alan insanların bunları yaparken kahkaha atması ve normal bir eylemmiş gibi planlayıp icraate geçirmesi normal mi?
*Norveç'te bir gençlik kampına saldırı düzenleyip 77 insanı öldüren Breivik, milyonlarca insanı öldüren Naziler, Afganistan'da yaşanan insanlık suçları, IŞİD katliamları, Endonezyadaki ve Ruandadaki katliamlar.Hepsi kitabın içinde sosyolojik yönden ele alınıyor.Kitap aslında makale tadında ve biraz bilimsel gelebiliyor ilk başta fakat ilerledikçe daha fazla sizi içine alıyor.
*Yazar kitapta bir noktada bize aslında gaddarlığın anlamını sorgulatıyor ve bizden bir çıkarım yapmamızı bekliyor.Sizi herhangi bir şeye inandırmaya çalışmadan tamamen bilimsel açıklamalarla kitap ilerliyor.Suç işleyen insanların psikolojisini anlayabilmek için rehber bir kitap olabilir aslında.
Yaptığımız iyi veya kötü şeyleri ilahi bir güce veya inandığımız herhangi bir olguya dayandırarak ve temel alarak aksiyona geçersek kendimizi rahatlatmış mı oluruz? Alın size bir tartışma konusu.
*Sürekli belirli bir tarzda kitap okuyorsanız ve bu süreçte farklı bir arayış içine girmek istiyorsanız kitap size göre diyebilirim.İnsan psikolojisi ve sosyoloji kuramı üzerinde görüşleriniz varsa bu kitabı okuduktan sonra da farklı görüş açılarınız oluşabilir.
-Buna karşılık daha fazla,'Avrupa kültürünün feministleşmesi' tehlikesinden,'değerlerimize yönelik radikal feminist saldırıdan,'Avrupalı erkeğe karşı yürütülen psikolojik savaştan, testosteron ve 'lider adamlar'dan; yani asker erkeğin bedenselliğine yönelik saldırılardan ve onu savunmasından dem vurulur.- "Failin Kahkahası: Breivik ve Diğerleri"
İnstagram: @Ücratakibi
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Fareler ve İnsanlar
Tumblr media
Mutsuz bir ruh, miktoptan daha çabuk öldürür.-
1937 yılında yazarımız "Fareler ve İnsanlar" kitabını yayınladı.İki gezgin çiftlik işçisi George ve Lennie'nin Büyük Buhran döneminde yaşadıklarını bize anlatıyor kitap.Aslında yazarımız da 1920'lerde evsiz gezgin bir çiftlik işçisiydi ve bir nevi kendi deneyimleri de yer alıyor kitapta.Kitabın ismi de "To a Mouse" adlı bir şiirden alındı.Şiirde şunu diyor:
-En iyi planları farelerin ve insanların sıkça ters gider.-
*George zeki bir işçi fakat Lennie akli dengesi yerinde olmayan fakat çok güçlü, kuvvetli bir arkadaşımız.Sürekli çiftlik satın alıp tavşan beslemeyi hayal ediyor.George ise Lennie ile birlikte daha iyi bir hayat sürmenin hayallerini kuruyor.Kitap aslında 2 arkadaşın bize hayatta yaşadığı zorlu süreci ve bir yandan da başkaldırıyı anlatıyor aslında.
*Güçsüzlük, hayaller, umutlar, yalnızlık ve kadercilik gibi konular kitapta sıkça rastladığım konular.Aslında kitapta yer alan her karakterin bir hayali var ve herkes kendisini gelecekte bir noktaya konumlandırmak istiyor.Fakat yapılabilmesi meçhul.
Kitap yazıldığı dönemin ABD'sinde yasaklanmaya maruz kaldı.Bunun sebebi ise işveren aleyhinde sözler kullanılması, ırkçılık ve işçi kesiminin sürekli argo bi r dil kullanması.Aslında çok da normal değil mi sizce de? Gelecek hayalleri elinden alınmış - hatta çalınmış- çok az bir ücret karşılığı insanüstü emek sarfeden insanların Shakespeare'den tiratlar söylemesini bekleyemeyiz sanırım.
*Kitabın ABD başta olmak üzere Türkiye'de dahil birçok sinema versiyonu çekildi.1992 yapımı filmde Gary SINISE ve John MALKOVICH başroldeydi hatta.
Yahya Kemal BEYATLI'nın çok güzel bir sözü vardır; "İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Bu kitapta bu sözü bize yaşatacak fazlaca olay örgüsü var.Kitap aslında bize hayal etmeyi öğretmiyor. Hayal kurmayı, hayallerimizden vazgeçmemeyi ve her ne koşulda olursa olsun mücadele etmeyi öğretiyor.
İnstagram : @Ücratakibi
0 notes