Siz benim gözlerimi kapatırken mutluluğunu ezberlemek istediğimsiniz.
Benim sizin için ne olduğumun ya da ne olamadığımın bir önemi yoktu. Mutluluk üç heceydi ama ben sizi bu kelimenin tam anlamı kadar, paha biçilemez bir sonsuzlukla seviyordum. Kelimeler böyle değil midir zaten? O kısa, birkaç heceli sözcükler içinde hiçbirimizin, hatta kelimelerin bile sınırlandıramayacağı anlamlar taşımazlar mı?
İşte siz benim en sevdiğim kelimesiniz bayım; anlamının sonsuzlukta uğurlandığı ve asla telaffuz edilemediği. Siz benim için aşk değilsiniz, kelimenin kendisisiniz; adına onlarca kitap da karalansa açıklanamayan...
Siz benim için mutluluk kelimesisiniz; gıyabında yağmurlar altında tangolar dizilse de yetersiz kalan.
Siz benim için ölüm değilsiniz, uğruna yazılan sonelerin çekilen acıların, yaşanan kayıpların bile anlatamadığı o his, belki de hissizliksiniz.
Siz benim için o kadar çok şeysiniz ki kelimeler bile yetersiz kalıyor bayım.
Dikine kesilen bilekler misali, tedavisi geç kalınmış hastalığımsınız. Ben ise sahnelerden kaldırılmak üzere olan, perdesi aralık kalmış bir oyunum artık, yalnızca sizin için...
Sevmenin farklı şekilleri olduğunu düşünürüm hep. İyi veya kötü, yaralayıcı veya sarıcı, acı veren veya acıyı alıp götüren. Bence bu biraz da size bağlı, görmek istediğiniz sevgiye. Acısını seven birinin acılarını götürmek istemek, sandığınız gibi onu iyileştirmek değildir. Aksine hiç bilmediği duygularla başbaşa bırakmaktır. Çünkü iyi hissetmenin ne olduğunu bilmeyen biri, mutluluğa karşı acı çekmeyi tercih eder. Tanıdık ve manidar, öyle değil mi?..
Ne diyebilirim ki,D benim için her şeyiyle mükemmeldi ancak hikayesinin başında arkadaşları tarafından ihanet edilmiş, hayatında doğru dürüst arkadaşı olmayan biriydi. Annesiyle sürekli kavga ederdi.
Aynaya baktığımda onu görebilirim,ama arada her zaman bizi ayıran ayna ve arkamızdaki fon farkı olacak.