Tumgik
simurgizm · 10 years
Text
"babam da başka pek çok insan gibi uzağındakilere ve yeni tanıştığı insanlara anlayışlı, iyi davranıyor, yakınlarından bunu esirgiyordu."
207 notes · View notes
simurgizm · 10 years
Link
Nerede bir incelik görsem, orada o inceliği aynı anda fark edip aynı yerlerimizden daha da incelerek göz göze geldiğimiz incecik insanlar görüyorum.
Kokunun insanı kestiği görülmüş şey midir? Yaz sokaklarında duyduğum yemek kokuları çocukluğumun akşam düşleri olduğu için akşam üstleri sokağa...
3 notes · View notes
simurgizm · 10 years
Text
uykusuzlara
"Gece, sessiz değil. Bazı insanlar gecenin sesini duyamıyor o kadar."
10 notes · View notes
simurgizm · 10 years
Text
şimdiki zaman
Nerede bir incelik görsem, orada o inceliği aynı anda fark edip aynı yerlerimizden daha da incelerek göz göze geldiğimiz incecik insanlar görüyorum.
Kokunun insanı kestiği görülmüş şey midir? Yaz sokaklarında duyduğum yemek kokuları çocukluğumun akşam düşleri olduğu için akşam üstleri sokağa çıkmıyorum.
Rüyalarımda gördüğüm dehlizler ve dünya mekanında bir benzerinin olduğunu düşünmediğim yerler nerede ise orada huzurlu olacağım sanıyorum.
Ne zaman sözün ucundan tutsam hakkını veremeyeceğimden korkuyorum. 
Git dediğim günden beri yüzüme bakmayan çocuk, seni rüyamda öptüğüm için seviniyorum.
3 notes · View notes
simurgizm · 10 years
Text
YAR
Şunu bil, yeni yaralar istiyorsan uçurum-“yar”- orada..
2 notes · View notes
simurgizm · 10 years
Text
Çünkü
"Çünkü" diye başlayan bir giriş cümlesi olmaz demeyin. Bilgeler konuşuyordu bugün öyle güzeldi ki "çünkü" ile girersem tam yerinden yakalayabilirim diye düşündüm. 
  "Ama" dedi büyük bilge : Madem ki buna engel oldu, onu benim kalbime koyan da "O". Neden verdi, neden engel oluyor?
"Basit"  dedi küçük bilge: Bu da senin sınavın.
"Fakat" dedi büyük bilge: Benimle neden bu kadar uğraşıyor Tanrı?
"Çünkü" dedi küçük bilge: O sana onu, o zaman, ihtiyacın vardı diye verdi; abartasın, b.kunu çıkartasın diye değil.
  O an yer değişmiştik farkında olmadan. Çok güldüm ama çok da etkilendim doğrusu. Tanrı’yla empati yapabilen bir bilgeyle daha önce hiç karşılaşmamıştım. Gözümde büyüdü, büyüdü, büyüdü; bir el aldı onu oturduğu sandalyeden getirdi başımın üstüne koydu… Al dedi, güzel bir ruhtan yeni bir taç yaptım sana. 
  Bazı sözleri Tanrı’nın bizzat kendisinin söylemeyip kendinden bir parça taşıyan güzel insanlara söylettiğini anladım bugün. Başkaları da anlatmıştı ama hiçbiri onun kadar güzel anlatamamıştı. Ben onu başıma taç etmeyeyim de ne eyleyeyim? 
2 notes · View notes
simurgizm · 10 years
Text
Demir Leydiler Hakkında Bildikleriniz ve Bilmedikleriniz
Onları her an her yerde görebilirsiniz. Diğerleri onlara gıptayla bakar. Sanırlar ki bu tarz kadınların nükleer saldırıya bile karşı koyabilecek eksantrik metallerden kale kapıları vardır. Oysa bir demir leydinin kendisinden başka hiçbir koruma kalkanı yoktur. Zira soğuk bir bakışıyla yanında uzaklaştıramadığı insan olmadığı gibi yanına yaklaşmasına izin verdiği, hayatına aldığı insanların sayısı da onun gücü nispetindedir. Demir leydiler güvendiğini sever. Buraya kadarını siz de biliyordunuz zaten. Demir leydi olmak zordur. Herkesin bildiğinin aksine o yüz kaplan değerindeki gücü elde etmek, bin kaplanla boğuştuktan, kafayı gözü yardıktan sonra kendiliğinden oluşur. Demir leydiler, besin zincirinin bir halkası olmayı reddetmiş kadınlardır. İşte onların dramı tam da bu noktada başlar. Genlerine kodlanmış kadın naifliğinin ön plana çıktığı zamanlar, en zayıf anlarıdır. Buna rağmen, o en zayıf anlarında yanlarında gücüne güç katan bir adam varsa kolay kolay yıkılmazlar. Yoksa? Yoksa da yıkılmazlar ama o kadın taraf, kodlar, öğrenilmiş beklentiler ille de bir duvar kenarında bir nefes soluk almak ister. İşte bunu çok kimse bilmez.  Psikolojide, sosyolojide ve diğer birçok bilim dalında “insan faktörü” denen bir kavram vardır. Demir leydilerdeki karşılığı “kadın olma faktörü”dür.  Bakmayın öyle sağlam durduklarına beyler, sizin güç dediğiniz şey onlar için bir kelime değerinde bile olabilir. Büyütmeyin gözünüzde onları, bırakın sizin de ona ihtiyacınız olduğunda size varlıklarıyla güç katsınlar. Sizin bir kelimenizden daha fazlasını yapabilecek kadar güçlüdürler, emin olunuz.
7 notes · View notes
simurgizm · 10 years
Text
Tanrım Bir Mesajınız Daha Var
Ben ne zaman “kafası rahat” insan sınıfına dâhil olacağım ey Tanrı’m? 
Kulunuza minik bir jest yapıp “belki şurada zıplamak isteyen bir kuzu vardır” diyerek ortaya bir trambolin resmi çizeceğiniz zaman, ne zaman? Bilmek istiyorum, ��ünkü sizin aynı zamanda şakacı bir Tanrı olduğunuza inanmak istiyorum. Belki şimdiye kadar benim çok isteyip de sizin uygun görmediğiniz “bağzı” şeylerin şaka olduğuna ancak o zaman inanabilirim.
Tamam, Tanrı’ya “laf sokmak” yok. Buna gerek yok. 
Çünkü “O” zaten biz söylemeden bilir ne söyleyeceğimizi. 
Bu kadar laubali olmanın anlamı yok. 
Affedersiniz Tanrı’m.
Vardır bir bildiğiniz.
3 notes · View notes
simurgizm · 10 years
Text
Güzelleme
Hiçbir yıl “Ben insanlara çok kötülük yaptım, artık gideyim.” diye gitmez. Hiçbir yıl “Ben insanlara iyilikler getireceğim.” diye de gelmez. Yılların gelişlerine ve gidişlerine yüklediğimiz anlamlar, kendi seçimlerimizin bizlere göz kırpmasından başka bir şey değil. Arada sürprizler yapabilir, güzel veya çirkin. Onları da kişisel tarihimize not düşelim diye yaptığından eminim. Yıllar, kişisel tarihimizin fasikülleri. 
0 notes
simurgizm · 10 years
Text
2013'e Dair
Hiç özel bir şey yapmadım sen gelirken. Bu yüzden miydi saramayışımız birbirimizi, bilemem ama “öğrettin” ey koca yıl! Acıdan ve kederden kaçıp kendi mutluluğumuza sığınmanın en yakınlarımız söz konusu olduğunda, hem onlar hem de bizim için daha sonraları nasıl ince bir sızıya dönüşeceğini, insana en yakın canın kardeş olduğunu, kardeş kadar can dostlara sarılmanın tarifi imkansız mutluluğunu, sımsıkı sarılan çocukların tüm yorgunluğu bir anda alıp götürdüğünü, başka dillerden şarkıların da yüreği nasıl kanatlandırdığını, bazen “edebiyatçıların” bile duygularına isim bulmakta zorlandığını, bir zaman dile getirilemeyen kelimelerin, “büyüyünce” nasıl da içten söylenebileceğini ne güzel öğrettin. Teşekkür ediyorum sana ey yıl…  Sonsuz teşekkürler ediyorum.
0 notes
simurgizm · 10 years
Text
V
* Duygu durumunuzun nötr olduğu anlar var ya, asıl fena o. Hiç mi zerre miktar oynamaz kâfir, yok. Duygudan yana yaratılan ne varsa hepsi insan için oysa. Ortası da iyi değil, hiç değil.
* Anlayamadığım bir sürü şey var. Anladıklarım ona kezâ. İnsan anlamak-anlamamak minvali üzerine kurmamalı yaşamını. Anlayınca ne oluyor? Anlamayınca ne oluyor? Hiç.
* Çiçek “besliyorum”. Rüzgâr kaktüsümü alıp götürmüştü bir fırtınalı günde. O günden bu yana “beslediğim” ilk çiçek. Adını da bilseydim…
* Bazı insanlar hayatımızdan şöyle bir kapımızı tıklatıp geçerler. Bazıları günlerce misafir olurlar. Bazıları aylarca, senelerce kalırlar. Gittikleri halde yatağın altında, dolabın üstünde, defterlerin arasında misal bir şeylerini unutanlar var ya veya bilhassa unutmuş gibi yapanlar yahut bizim o unuttuğunu sandığımız şeyleri allayıp pullayıp bazen de tozunu alıp bırakılan yere aynen ve nazikçe koyduğumuz nesnelerin sahipleri, işte onlar… Kabahat bizde hatunlar!
* Netice, yazmak iyi bir şey. 
0 notes
simurgizm · 10 years
Text
Kafa Sesleri
Gidenlerin sadece boyut değiştirdiğine inananlardanım. Bedenleri çiçek oluyor, bir ağacın dalında can suyu oluyor, yağmur oluyor, damla oluyor. Ruhları, ruhlar konseyinde… Büyük konsey orası. Vallahi gerçek.
İnsanların arasında hâlâ insan olarak kalmış olabilmeyi başaranlar, canımsınız.
Limansız kentlerde yaşayan insanlar, yaşayabiliyorlar mıdır?
Uçan balonlara bağlanmış cümleleri yakalayamıyorum bazen. 
Psikologların odasındaki sehpanın üzerine özenle konmuş kağıt mendilleri görünce gelen gülme hissi…
Kırdığım, saramadığım ama şimdi sarmak için yoluna kırmızı halılar serdiğim genç adam geldi geçen gün. Çok sarıldık. Kırmızı halıyı yanında getirmiş. Bazı yüzlerin masumiyetine kıyamıyor insan. Kendime kızıyorum bazen. Kim için, ne için? Avutuyoruz birbirimizi, can o da can.
Ben ne zaman adamakıllı yazabileceğim?
1 note · View note
simurgizm · 11 years
Text
Kelebeğin Ömrü Kadar
insan ömrünün sahiden çok kısa olduğunu kavramak için birinin gitmesine gerek yok. tarih okuyunuz.
güzel insanlar iklimi diye bir şey var. 
Allah iyi biri.
insana kodlanmış her duygu yaşanmalıdır, engellemeyiniz.
bazı günler kendinizi hologram gibi hissedebilirsiniz, korkmayınız.
biriktirdiğiniz kurşun askerleri çocuklara hediye ediniz, kurşun askerler sizi duymaz.
<!-- ad_client = 'c1243815-903e-49c7-87e2-877447c1cffc'; ad_format = '27'; ad_width = 120; ad_height = 40; //-->
0 notes
simurgizm · 11 years
Text
Sınav
Günlerdir, aylardır içimdeki komşu teyzeler, büyük halalar, emekli apartman yöneticileri bile diyeyim ben size “Sen nasıl bir evlatsın? Sen de yaşlanacaksın -yaşlılığında yardımını isteyeceğin bir çocuğun bile yokken üstelik- hangi cesaretinle Allah’a kafa tutar gibi babanı istemezsin? ” diye sorguya çekiyor kendince beni. Ve günlerdir, aylardır direniyorum.
Babamla, kan bağımızdan başka bir bağımız yok. Murathan Mungan...  Şöyle diyor bir öyküsünde: Kan bağı aldatır. Kan akar, bağ yerde kalır.
Babam, kan bağımızı çözeli uzun yıllar oldu. Kan akıtmadı ama ben küçükken o öfkelendiğinde veya annemle kavga ettiğinde hemen mutfağa koşar tüm bıçakları kendi odama saklardım. Öyle büyük bir öfke…
Bugün onun artık kendisine uygulanan tedaviyi kabul etmediğini, ömrünü bir tekerlekli sandalyenin üzerinde geçirmeye yürekten razı olduğunu bir kez daha anladık. Çünkü hayat senaryosunu duygu sömürüsü üzerine kurgulamış.
Babam, kendi hayatının sorumluluğunu bize taşıtmak istiyor. Ona en son “Bizimle sürekli kalamazsın, haftada bir iki kez gel ama sürekli kalma, boğuluyorum.” dediğimde küsüp gitmiş ve beddualarıyla koca yazımı zindana çevirmişti. İşte o zamandan beri içimdeki büyükler huzur vermiyor. Etrafımdakiler ona keza. Onlar, babamın ne kadar inatçı olduğunu bilmiyor.
Evimizin güzel bir enerjisi var. Dünyalar tatlısı Berke var. Onun içten sarılması, bize çalıp söylediği şarkılar var. Kahkahası yere göğe sığmayan can kardeşim var. Biraz da ben varım. Denge ve huzur var. Babam tüm bunları ayaklarının altında çiğniyor, dişlerini sıkıp küfrediyor, olanca gücüyle içine tükürüyor.
Hayat kısa. Her an her şey olabiliyor. Küçük kardeşimin, çok önemli bir sağlık sıkıntısı var ve ben inceleme sonuçlarının beklenen gibi olmaması için dua ediyorum.
Hayat kısa. Yaşamayı sevmeyi çok zor öğrendim. Ve babam yüzünden aynı çukurlara tekrar düşmeyi hiç istemiyorum. Bugün aile tarihimize “Babasını evine istemeyen evlat” olarak geçtim. Bunca vebal vebal midir onu bilmem ama babamı bilirim.
Son söz Allah’a: Sana kafa tutmak için yapmadım Tanrı’m.  
<!-- ad_client = 'c1243815-903e-49c7-87e2-877447c1cffc'; ad_format = '27'; ad_width = 120; ad_height = 40; //-->
0 notes
simurgizm · 11 years
Text
Not
Babam çok hasta. Aylar sonra bugün gidip gördüm. Geçtiğimiz hafta sağ ayağını kesti doktorlar. Bakamadım. Yıkılmış, ezilmiş, bambaşka bir adam olmuş. Galiba bu tanıklığı geciktirmek içindi gitmeyişim. Çok üzgünüm.
<!-- ad_client = 'c1243815-903e-49c7-87e2-877447c1cffc'; ad_format = '27'; ad_width = 120; ad_height = 40; //-->
0 notes
simurgizm · 11 years
Text
Dert Köşesi
Annemin kalp rahatsızlığının farkında olduğumda beş-altı yaşlarındaydım. Ondan önce hayal meyal anneannemin, ".... yapmayın bak anneniz hasta!" cümlesini hatırlıyorum ama bu cümleyi annemi kaybettiğim yıla kadar hep duydum. Bir şey yaptığımızdan mı? Hayır. Ama bize hep söylenirdi bu. Herkes söylerdi. Testiyi kırmadan kulağımızın çekilmişliği çoktur. Çocukluğum hastaneye yatan annemin eve dönmesini beklemekle geçti. Azıcık büyüdüğümde refakat ederdim anneme. İlk gençlik yıllarının bir kısmı hastane duvarlarından çıkma arzusuyla... O yüzden beyaz ışıktan nefret ederim. Hastane ışığı. Limon kolonyasını hiç sevmem, içimi deşer. Çok uzun yollardan gelip anneciğimin yanında geceleyerek sabahladığım günler çoktur. Ama o öyle bir kadındı ki her isteğinde bizi en az yormak için özel bir çaba sarfeder, kendi ihtiyaçlarının kendisinin giderebileceği güce kavuştuğunda evlatlarını asla ve asla yormaz, üzmezdi. Vücudu her operasyonu kaldıracak kadar kuvvetli olmadığından veya bazı operasyonel işlemlerde kullanılan ilaçların yan etkilerinden dolayı onun üzerinde gerçekleştirilen her bir tedavi özenle yapılırdı, zordu, yıpratıcıydı. bir keresinde hiç uyuşturmadan boynundan bir yeri kesip hava deliği açmışlardı. Gıkını çıkarmaz mı insan? Çıkarmazdı. Sabahlara kadar kalp ağrısı çekerdi. Öyle böyle değil. Sabahlara kadar otururduk. O uyumadan içim rahat etmezdi. Hiçbir zaman hasta olmayı bahane etmedi ve hiçbir zaman duygu fırsatçılığı yapmadı. Üzmedi annem. Kalbi onu üzdü, kalbi bizi çok üzdü.
Bütün bunları neden anlattım? Bugünlerde babam hasta. İki aydır babamla görüşmüyorum. Hastaneye de gitmedim. Ama o her türlü ajitasyonla başkalarını yanına çekmeyi başardı. Onu ziyarete giden herkese benim ne kadar kötü bir evlat olduğumu, beddualarla anlattı. Hepsini duydum. Gördüğüm mahalle baskısının haddi hesabı yok. Babama benim özgürlük alanımı daralttığı için, beni yok saydığı için, bizden çok kendi akrabalarına değer verdiği için, onlardan söz ederken bizde böyle, sizle biz farklıyız dediği için, bizim yaptıklarımızı görmezden gelip halası kuzenleri vesairesi için "insanın kendi insanı gibi yok" dediğinden dolayı çok kırgınım. İnsanın evladı "kendi insanı" olmaz mı oysa? 
Az önce teyzem aradı. Babam yine bir ameliyattan çıkmış. Problemi de ayağında şeker hastalığından dolayı çıkan bir yara. Tedavisini takip ediyorum oysa, onun haberi yok. Vücudundaki enfeksiyon oranı yüzde yirmi üçten yüzde üçe düştü. Son ameliyatının sebebi de o son kalan enfeksiyonlu bölgeyi temizlemek. Teyzem telefonun içinden çıkarak beni kolumdan tutup hastaneye götürecek gibiydi. Çok ağlamış babam, yanına birini istemiş. Ben malımı biliyorum. Derdi bizden birinin gitmesi. Aramadım ama bir şekilde iletişim sağladım, gerçek durumunu öğrendim. Klasik ameliyat sonrasi moralsizlik. Ve biraz da naz niyaz. Acı eşiği düşük ve acıya dayanamıyor. Anneciğimin çektiği acıları çekseydi ne olurdu diye düşünüyorum. Çekmesini istemiyorum ama yine de içimden onun yanında olmak gelmiyor.
İnsanın içi karmaşık. İçimzdeki anneler-babalar, anneanneler, komşu teyzeler hiç durmadan konuşuyor. Babasını hasta yatağında ağlatıyor diyor biri, bir kalk git diyor, terbiyesiz diyor, biri vicdansız diyor. 
Gidemiyorum. İçim rahat mı? Değil. Ama öyle bir yerimden kırılmışım ki gitmiyor ayaklarım. Gurur falan değil. Gururu anneye babaya yapamaz insan.
Anne babanın annesi babası olmak çok zor ve ağır. Ben o kadar güçlü değilim. Daha fazla yerimden kırılırsam beni taşıyacak kimse de yok.
Bu yüzden kendimi koruyorum galiba ama kimse anlamıyor. Kimsenin anlamamasına üzülmüyorum, takılmıyorum. 
Sadece yazmak ve anlatmak istedim. Hepsi bu.
<!-- ad_client = 'c1243815-903e-49c7-87e2-877447c1cffc'; ad_format = '27'; ad_width = 120; ad_height = 40; //-->
0 notes
simurgizm · 11 years
Text
Sabaha Karşı Yazısı-1
 Eskilerden bir şey hatırlayınca aklıma zamanlardan önce mekânlar gelir. "Hani falanca yerdeki evde otururken, hani alt katımızda dondurmacı vardı..." cümleleri belirler bendeki zamanı. Neden böyle bilmiyorum. Yeni taşınılan her ev, yeni bir hayat olmuş olabilir, her eve o an farkında olmadığım yeni anlamlar yüklemiş olabilirim diye düşünüyorum. Son dört yıldır oturduğum evden, yeni bir eve taşındım bir ay oluyor. Ne iyi bir bahane olmuş da çıkmışım meğer.  Evde bıraktıklarım, o evde kalan simalar, o evin duvarlarına sinen sesler, o evin iç sesi... Sahiden kalmış onlar orada... Sen de kalmışsın. Bu yazının başka satırlarında arama kendini, sadece bir üst satırdasın.
<!-- ad_client = 'c1243815-903e-49c7-87e2-877447c1cffc'; ad_format = '27'; ad_width = 120; ad_height = 40; //-->
0 notes