Tumgik
#Türemiş Fiil
guzyazi · 1 year
Text
YKS'ye girecek çociklerime başarılar dilerken Türkçe hap bilgi sıralıyorum:
İki noktadan sonra cümle yoksa küçük harfle başlanır.
Gitgide dışında tüm ikilemeler ayrı yazılır.
Oldum olası, uğur böceği gibi anlamını kaybetmeyen sözcükler ayrı; hanımeli, keçiboynuzu gibi anlamını kaybedenler bitişik yazılır.
Büyük harfli kısaltmalara T.C. ve T. dışında nokta konmaz.
Küçük harfli kısaltmalarda ekler, kısaltmanın açılımına göre gelir. (20. yy.den değil, 20. yy.dan)
Virgülsüz cümlede noktalı virgül kullanılmaz.
Bir sözcük, hangi fiilimsi ekini aldıysa artık o sözcük türündedir.
Fiilimsiler birer yapım ekidir. Yani türemiş sözcük oluştururlar.
Yapısına göre deyince basit, birleşik, türemiş diye bakılır.
Türüne göre deyince isim, fiil, sıfat, zamir (adıl), zarf (belirteç), edat (ilgeç), bağlaç, ünlem şeklinde bakılır.
Sıfat ismin önüne gelir. (O kitabı sevdim.)
Zamir ismin yerini tutar. (Onu sevdim.)
gibi, kadar, göre, sadece, için yaygın edatlardır.
12 notes · View notes
pdfsayar · 2 years
Text
Filimsiler
10 sonuç Boyut Önizleme İndirme Fiilimsiler – Alonot.comFiilimsiler, fiillerden türerler ama türemiş halleri artık fiil değildir. Fiilimsilerin Özellikleri 1. Fiilimsiler fiillerden türerler. 2. İsim çekim eklerini alabilirler. 3. Yan cümle oluştururlar. 4. …Kaynak: https://alonot.com/wp-content/uploads/2019/06/Fiilimsiler.pdf KB Önizle İndir Fiilimsiler – Forum.turkcedersi.netkullanılan…
View On WordPress
0 notes
kpsskonu · 7 years
Text
http://www.kpsskonu.com/genel-yetenek/turkce/yapisina-gore-fiiller/
Yapısına Göre Fiiller | Fiillerde Kayma
Yapısına göre fiiller ve fiillerde zaman kayması,
0 notes
Text
8. Sınıf Türkçe 1. Dönem 2. Yazılı Soruları Ve Cevapları
1.Aşağıdaki cümlelerden hangisinde isim -fiil yoktur?
a) Onunla tanışmayı ben de istiyorum. b) Şiir okuyuşuna herkes hayran kaldı. c) Balık tutmak bir yetenek işidir.
d)Çalışan öğrenci derslerinde başarılı olur.
2. “Sayfalar ilerledikçe göldeki gemilerin sayısı artıyordu.” cümlesindeki ögeler aşağıdakilerden hangisinde sırasıyla verilmiştir? A)özne, zarf tümleci, yüklem B)zarf tümleci, nesne, yüklem C)zarf tümleci, özne, yüklem D)yer tamlayıcısı, nesne, yüklem
 3.Aşağıdaki cümlelerden hangisinde farklı bir öge vurgulanmıştır? A)İstanbul’dan ne zaman geldiniz? B)Sana pastanın ne kadarını vereyim? C)Sen esas onu bana soracaksın. D)Bu evin bahçesine bunu nasıl gömmüşler?
 4. Neyi, ne zaman, niçin sorularının cevabı aşağıdaki cümlelerin hangisinde vardır? A)Gençlikte sevdiğim zaman yaşamak ne güzeldi. B)Shakespeare’e giden yol kahramanlarından geçiyor. C)Ayhan elini sabahleyin dikkat etmediğinden yakmış. D)Çocukluğumda ben de bu oyunu çok oynadım.
 5. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde örtülü anlam yoktur?
a) Öğretmenler toplantısına annem de katıldı.
b) Ahmet yine kaza yapmış.
c) Hava artık ısınmaya başladı
d)Karne tatili yaklaşıyor.
 " Tiyatroya mı gitsem, sinemaya mı?"
6.Yukarıdaki cümlenin ifade ettiği anlam özelliği hangisidir?
 a) tanım cümlesi           b)eleştiri cümlesi
d)kararsızlık cümlesi     d)olasılık cümlesi
7.Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hayıflanma duygusu vardır?
a) Keşke param varken o evi de alsaydım.
b)Keşke o evi almasaydım.
c) Bütün gün evde boş boş oturuyor.
d) Bu film çok güzelmiş.
 8.Aşağıdaki cümlelerden hangisinde pişmanlık duygusu vardır?
a) Keşke param varken o evi de alsaydım.
b)Keşke o evi almasaydım.
c) Bütün gün evde boş boş oturuyor.
d) Bu film çok güzelmiş.
  9.Yukarıdaki karikatürde hangi anlatım tekniğinden yararlanılmıştır?
 a) Öyküleyici Anlatım        b) Tartışmacı anlatım
c)Betimleyici Anlatım       d) Açıklayıcı Anlatım
 10. (1) Yavru kedi, köpeği karşısında görünce korkup ağaca tırmandı. (2) Kedi: “Biraz ağaçta kalırsam köpek benden umudunu kesip gider.” dedi. (3) Bir
süre kedinin inmesini bekleyen köpek, ümidini kesip kulübesine döndü. (4) Kedi, köpeğin gittiğinden emin olduktan sonra ağaçtan indi. Parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde konuşturma sanatı yapılmıştır? A) 1                  B) 2              C) 3               D) 4
   11.Aşağıdaki cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından diğerlerinden farklıdır?
a)
a)    Kediler çok sevimli hayvanlardır.
b)    Ablamın düğününde çok eğlendik.
c)    Tüm canlıların suya ihtiyacı vardır.
d)    Atatürk,1919’da Samsun’a çıktı.
     12.Zor durumda kalan arkadaşına moral vermek isteyen Sarp, sözünü aşağıdaki atasözlerinden hangisiyle tamamlamalıdır?
A) son pişmanlık fayda etmez.   B) gün doğmadan neler doğar.
C) taş yerinde ağırdır.               D) sakla samanı, gelir zamanı
 13.Aşağıdaki tabloya cümlenin ögelerini yazınız.
 Temel ögeler
...........................
.......................................
 Yardımcı ögeler
..................
....................
.......................
.......................
.........................
..........................
 14.“Yıkılmak”  kelimesi aşağıdaki cümlelerin hangisinde mecaz anlamıyla kullanılmıştır?
A) Yola engel olan bina yıkıldı.
B) Ayağı taşa takılan adam yere yıkıldı.
20.        Aşağıdaki    cümlelerde hangi söz sanatı vardır. Karşılarındaki boşluklara yazın.(benzetme,kişileştirme,abartma)5P
Gözüm yaşı değirmeni    yürütür................................................................
 Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner,    aşarım...............................
Hırçın bir fırtınayı düşünüyordu    deniz................................................
Bir ah çeksem dağı taşı    eritir................................................................
Pamuk gibi elleri    vardı............................................................................
               C) Evin bütün işleri onun üzerine yıkıldı.
D) Kuvvetli fırtınada bahçedeki ağaçlar yıkıldı.
 15. "Ağırlık" sözcüğü hangi cümlede "sorumluluk" anlamında kullanılmıştır?
A) Hediyenin ağırlığı altında kalmıştı.
B) Havanın ağırlığı vücuduna zarar veriyor.
C) Kadın, bütün ağırlığını takıp düğüne gitti.
D) Bütün ailenin ağırlığını omzunda taşıyacaktı.
 . “(1) Nehrin kumlu sahilinden ateşin yandığı yere   doğru ilerledim. (2) Burası, suların azgın zamanında oyduğu bir kovuktu. (3) Şimdi sular çekildiğinden  rahatça kullanılabilecek bir barınak olmuştu. (4) Ateşin karşısında biri kız, ikisi erkek üç çocuk ısınmaya çalışıyordu.”   16.Numaralı cümlelerden hangisinde neden-sonuç ilişkisi vardır?
A) 1                  B) 2                   C) 3                  D) 4
17. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “aynı kişinin, aynı yere ikinci defa çağrıldığı” anlamı vardır? A) Arkadaşım bu hafta beni de evine çağırdı.
B) Arkadaşım da bu hafta beni evine çağırdı.
C) Arkadaşım beni evine bu hafta da çağırdı.
D) Arkadaşım bu hafta beni evine de çağırdı.
 18. “Kışa hazırlanmak için yakacak aldık.” cümlesindeki “yakacak” sözcüğü sıfat-fiil eki yardımıyla türemiş ve kalıcı isim olmuştur, aslında yakacak odun anlamına gelmektedir.
Aşağıdaki cümlelerden hangisinde buna benzer bir kullanım vardır?
A) Dışarıda kıracak odun bırakmadı.
B) Dolmuş durağına kadar yürüdüler.
C) Yolun sağına dönen arabayı izleyin.
D) Onun tavsiye ettiği soruları çözmelisin.
  Bir    sınıfta yapılmış olan koşu yarışmasına Samet, Akif, Gülsüm, Nazlı, Tuba,    Sude ve Hakan katılmıştır.    Yarışmanın sonucuyla ilgili olarak    bilinenler şunlardır:    - Bir erkek öğrenci birinci olmuştur.    - Samet sonuncu olmuştur.    - İlk üçte iki kız öğrenci vardır.    - Sude, bütün kızları geride bırakmıştır.    - Gülsüm yarışmayı, Nazlı’nın hemen önünde; Hakan’ın hemen arkasında    tamamlamıştır.
  19.Yukarıda verilen bilgilere göre yarışmada üçüncü kim olmuştur?
A) Nazlı       B) Gülsüm        C) Sude          D) Tuba
2 notes · View notes
diyariedebiyat · 2 years
Text
Türkçe Sorularını Çözerken DİKKAT ET
Türkçe Sorularını Çözerken DİKKAT ET Eğer sözcüğün “yapısı” sorulursa basit mi, türemiş mi, bileşik mi olduğuna bak. Hepsi türemiş ise nasıl türediğine bak (fiilden isim yaparak mı, isimden isim yaparak mı?)Hepsi birleşik ise ne tür birleşik kelime olduğuna bak. (İsim + isim mi, fiil + fiil mi? Örnek: sevk etmek: i + f; alıver- : f+f) Sözcüğün “görevi” sorulursa sözcük türüne bak; fiil mi,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
eserozetlerim · 3 years
Text
Sözcükte Yapı Konu Anlatımı ve Örnekler 2021
New Post has been published on https://eserozetleri.com/sozcukte-yapi-konu-anlatimi-ve-ornekler-2021/
Sözcükte Yapı Konu Anlatımı ve Örnekler 2021
Tumblr media
Sözcükte Yapı Konu Anlatımı ve Örnekler 2021
TYT Sözcükte Yapı TYT sınavında yer alan Türkçe Konularından biridir. Bu yazımızda TYT Sözcükte Yapı Konu Anlatımını bulabilirsiniz. Yazımızda bulacağınız TYT Sözcükte Yapı Örnekleri ile bu konudaki bilginizi zenginleştirebilirsiniz.
Sözcükte yapı, temelde bir sözcüğün basit, türemiş ve birleşik olmak üzere hangi yapıda oluşturulduğunu ifade etmektedir. Bilindiği gibi kelimeler yapım ya da çekim ekleri alabilir. Bu ekler, sözcüğün yapısının belirlenmesinde en önemli faktörlerden bir tanesidir. Örneğin göz kelimesi herhangi bir ek almadığı için bu kelimenin basit yapılı olduğunu söyleyebiliriz. Fakat kelime gözlük olduğunda “lık,lik” yapım ekinden dolayı kelimenin yapısı değişerek türemiş olur. Konuya başlamadan önce sözcükte yapı çıkmış sorular çözülerek kolayca öğrenileceğini hatırlatmakta fayda var.
Sözcükte Yapı Nedir?
Yukarıdaki örneklerden yola çıkarak sözcükte yapı konu anlatımı nı 3 başlığa ayırabiliriz.
Basit Sözcükler
Bir kelime hiçbir ek almaz ya da yalnızca çekim eklerinden bir tanesini alırsa, sözcük, basit yapılı bir kelime olarak değerlendirilir. Bilindiği gibi çekim ekleri, kelimelerin yeni anlamlar kazanmasını sağlamaz, sadece kelimelerin görevlerini değiştirir. Peki basit yapılı sözcüklere birkaç örnek verelim:
Çiçeklerin görüntüsü: Altı çizili kelime basit yapılı bir kelimedir. Çiçek (isim kök)-ler (çoğul eki)-in (tamlayan eki). Çiçek ve çiçeklerin kelimesi arasında doğrudan bir bağ bulunuyor. Kelimenin anlamında herhangi bir değişme olmamış. Yalnızca “çiçek” kelimesi yeni bir görev kazanmış. Bu kelime sadece çekim eki aldığı için kelimenin basit yapılı olduğunu söyleyebiliriz.
Bazı insanlarda var olan özgüven beni cezbediyor. İnsan (isim kök)-lar (çoğul eki)-da (bulunma hal eki). Kelimenin ek ve kök ayrımını yaptığımızda basit yapılı bir kelime olduğunu anlıyoruz.
Çocuklar, çocuk, ev, bahçeler, bahçelere, kitabın, kitap vb. kelimelerin hepsi basit yapılıdır.
Türemiş Sözcükler
En az bir tane yapım eki almış bir sözcük türemiş yapılı bir kelime olarak değerlendirilir. Yapım ekinin yanı sıra çekim eki de alabilir fakat en az 1 adet yapım eki alması şart. Çünkü yapım ekleri, bir kelimenin türeyebilmesini sağlıyor. Peki türemiş yapılı kelimelere aşağıdaki örnekler verilebilir:
Görüntünün berraklığı: Gör- (fiil kök)-ün (fiilden fiil yapım eki)-tü (fiilden isim yapım eki)-n (kaynaştırma ünsüzü)-ün (tamlayan eki). Bu örnekte iki adet yapım eki ve 1 adet çekim eki bulunuyor. O halde bu kelime türemiş yapılı bir sözcüktür.
Çiçekçilikten edindiğim kazanç geçimimi sağlamaya yetmiyor. Çiçek (isim kök)-ci (isimden isim yapım eki)-lik (isimden isim yapım eki)-den (çıkma hal eki): 2 yapım eki bulunan bu kelime türemiş yapılıdır.
Çocukluk, bahçıvanlık, kitapçılar, eğitim, öğretim kelimelerinin her biri yapım eklerine sahip olduğu için türemiş yapılı kelimelerdir.
Birleşik Sözcükler
İki ayrı kelimenin bir araya gelmesiyle oluşan bazı durumlarda bitişik bazı durumlarda da ayrı yazılan kelimeler birleşik sözcük olarak adlandırılmaktadır. Birleşik kelimelerin oluşma yöntemleri değişiklik gösterebilir. Konuyu örnekler üzerinden anlatalım.
Kitap evi: İki ismin yan yana gelmesi ile oluşmuş birleşik kelime
Bilgisayar: İki isimden oluşmuş.
Çekyat: İki fiilin bir araya gelmesiyle oluşmuş birleşik bir isim. Dikkat edilirse iki fiil bir araya gelerek fiil özelliklerini kaybetmiş.
Akdeniz: Sıfat tamlamasından oluşan birleşik isim.
Suçiçeği: Her iki kelime de esas anlamını kaybetmiş.
Yayınbalığı: İlk kelime anlamını kaybetmiş.
Karafatma: İkinci kelime anlamını kaybetmiş.
Pazartesi: Ses kaynaşması yoluyla oluşmuş. (Pazar+ertesi)
Sözcükte yapı, isimlerle alakalı bir konudur. Bu yüzden sözcükte yapısı sorusunda isimlere bakılması gerekmektedir.
0 notes
nimetilci · 4 years
Text
Fiilimsiler ile ilgili genel bilgi;
-Fiillere getirilen birtakım eklerle oluşturulan; fiillerin isim, sıfat, zarf şeklini yapan sözcüklere fiilimsi denir.
- Fiilimsiler, eylemden türeyen, ancak eylemin bütün özelliklerini göstermeyen sözcüklerdir. Bunlar bir fiil gibi olumsuz yapılabilir; ancak bir fiil gibi çekimlenemez.
**** Örneğin; “silmek” fiilini “siliyorum” biçiminde çekimleyebiliriz; ama “silen” sıfat-fiilini “sileniyorum” biçiminde çekimleyemeyiz.
- Fiilimsiler, fiilden isim yapma eki aldıkları için türemiş bir sözcük olarak kabul edilirler.
0 notes
musstuffsworld · 4 years
Text
Tumblr media
SORU:
Bazı kimseler türbeleri ziyaret ederken bilinçsizce dua etmekte, orada yatan kişiden, bazı sıkıntıları veya olmasını istedikleri şeyler için yardım istemektedir. Kabirlerde bulunanlardan yardım istemek doğru olur mu?
CEVAP:
İnsanlar öteden beri en çok dua ve ibadet konusunda yanılmışlar, büyük gördükleri kişilerin ve ölülerin ruhaniyetine sığınarak onlardan çeşitli konularda yardım talebinde bulunmuşlardır. Kur’an-ı Kerim dikkatle incelenirse bütün peygamberlerin bu konuda ümmetlerini uyardıkları görülür. Kıldığımız namazların bütün rekatlarında Fatiha suresini okumamız emredilmiş ve günde kırk kere “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz.” (Fatiha 1/5) ayeti tekrarlattırılarak Allah’tan başkasından yardım istenmeyeceği hususu zihinlerimizde canlı tutulmuştur. Havaya ve suya ve gıdaya olan ihtiyacımız, nasıl maddi hayatımızın canlı tutulması için gerekli ise Allah’tan başkasına ibadet edilmeyeceği, ondan başkasından yardım istenemeyeceği konusunun hava gibi, su gibi gıda gibi devamlı tekrarlanması manevi hayatımızın canlı tutulması için gereklidir.
Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde müşriklerin özelliklerini belirtirken “Allah’tan başkasına dua ettiklerini” (Nisa 4/117; En’am 6/40,41,56,71,108; Araf 7/37,194,195,197; Yunus 10/38,66, l06; Hûd 11/101; Ra’d 13/14; Nahl 16/20,86; İsra 17/56, 57,67; Kehf 18/14; Meryem 19/48; Hacc 22/12,13,62,73; Müminun 23/117; Furkân 25/68; Şuarâ 26/213; Kasas 28/64,88; Ankebût 29/42; Lokman 31/30; Sebe’ 34/22; Fatır 35/13,14,40; Saffât 37/125; Zümer 39/38; Mümin 40/20,66; Fussilet 41/48; Zuhruf 43/86; Ahkâf 46/4,5; Cin 72/18. 26 Surede toplam 47 ayet.) vurgulamış ve Hz. Peygamber (sallalahu aleyhi vesellem)’e verdiği bir emirde şöyle buyurmuştur: “De ki: Ben yalnızca Rabbime dua ederim. Ona hiç bir şeyi ortak koşmam.”(Cin 72/20)
Konu ile ilgili ayetlerin bır kısmı şöyledir:
“Hak olan dua yalnız Allah’a yapılan duadır. Onların Allah’tan başka dua ettikleri ise, hiç bir isteklerine cevap veremezler. Böylesi, ağzına gelsin diye avuçlarını suya doğru uzatan, fakat ona bir türlü ulaşamayan kimseye benzer.” (Ra’d 13/14)
“Onların Allah’tan başka dua ettikleri şeyler bir nesne bile yaratamazlar; zaten onların kendileri yaratılmıştır.” (Nahl 16/20)
“…Bu böyledir. Çünkü hak olan yalnızca Allah’tır. Ondan başka dua ettikleri şeyler ise batılın ta kendisidir. Her şeyden yüce ve her şeyden büyük olan yalnız Allah’tır.” (Hac 22/62)
“De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz olur?” (Furkan 25/77)
Kabirdekilerle ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Dirilerle ölüler bir olmaz. şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Ama sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin. “ (Fatır 35/22)
Şu ayet, ölmüş bulunan büyük zatların ruhaniyetine sığınan ve onlardan yardım isteyenlerin yanlış yolda olduklarının delilidir.
“Allah’ı bırakıp da kendisine Kıyamete kadar cevap veremeyecek olanlara dua edenlerden daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların dualarından habersizdirler.“ (Ahkâf 46/5)
Hz. Peygamberi hatırladığımızda ve kabrini ziyaret ettiğimizde ona salat ve selam getiririz. Bu halimizle, Peygamberimize olan ikramını artırmasını Allah’tan talep etmiş oluruz. Ama hiç bir duamızda Hz. Peygamberden ve onun ruhaniyetinden bir dilekte bulunmayız. Çünkü böyle bir şey Hırıstiyanların Hz. İsa’ya yaptığını bizim Hz. Peygambere yapmamız olur ki; bu, yoldan çıkmaktan başka bir şey değildir.SORU:
İsa aleyhisselam ile ilgili olarak ayetlerde "müteveffîke" ve "teveffeytenî" şeklinde vefat kökünden türemiş kelimeler geçmektedir. Bu kelimeler bazı ayetlerde "vefat ettirmek", "canını almak" manasında kullanılırken bazı ayetlerde ise (mesela En'âm sûresi 60. ayette) "Allah'ın insanları uyutması", "uykuya daldırması" anlamında kullanılmaktadır. Buradan hareketle bazıları İsa aleyhisselamın ölmediğini fakat uyutulduğunu ve kıyametten önce uyandırılıp tekrar kaldırılacağını ve dünyaya indirileceğini iddia etmektedirler. Buna nasıl cevap verirsiniz?
CEVAP:
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“O gün Allah şöyle dedi: `Bak İsa, ben seni vefat ettireceğim ve katıma yükselteceğim. Seni o kâfirlerden arındıracağım. Sana uyanları da kıyamet gününe kadar, o kâfirlere üstün kılacağım[1]. Sonunda hepiniz bana döneceksiniz. İşte o zaman, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları karara bağlayacağım.” (Âl-i İmrân, 3/55)
Vefat’ın kökü vefâ (وفى)‘dır. Vefâ, Arapça’da “bir şeyin tamamına ulaşma” anlamındadır. Vefat ettirmek (توفي); “işini tamamlatmak”tır. Ölüm veya uyku sırasında ruhun yapacağı bir iş kalmadığı için Allah onu bedenden çekip alır. Dolayısıyla insan iki kere vefat eder; biri uykuya geçince, diğeri de ölümü esnasında olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah ölümü esnasında nefisleri vefat ettirir, ölmeyen­ nefsin vefatı uykudadır. Ölümüne hükmettiği nefsi tutar, ötekini belli bir vakte kadar salıverir.” (Zümer, 39/42)
İsa aleyhisselamın vefatının onun ölümü olduğunu şu ayetten öğreniyoruz:
“Bir gün Allah şöyle diyecektir: Meryem oğlu İsa! İnsanlara sen mi dedin ki; “Beni ve anamı Allah ile aranızda aracı tanrılar edinin?” İsa şöyle diyecektir: “Ben sana boyun eğerim. Benim doğru olmayanı söylemem olacak şey değildir. Eğer söylediysem, zaten bilirsin. Sen, benim içimdekini bilirsin ama ben senin içindekini bilmem; her şeyin içyüzünü bilen sadece sensin. Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim. Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kul olun, dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara şahittim. Beni vefat ettirdikten sonra onlar sadece senin gözlemin altınaydılar. Sen her şeye şahitsin.” (Mâide, 5/116-117)
Ayetteki, “Beni vefat ettirdikten sonra…” ifadesi, İsa aleyhisselamın vefatının uykuya geçmesi değil, ölmesi olduğunu gösterir.
[1] İsa’ya uyanlar, onu Allah’ın oğlu sayıp müşrik olan Hristiyanlar değil, onu Allah’ın peygamberi sayan Müslümanlardır.SORU:
Ben bir kızı seviyorum ve onunla evlenmek istiyorum. Ancak bu kız geçmişte zina yapmış. Ama yaptığı bu işten dolayı pişman olmuş, tevbe etmiş. Şimdi İslami bir yaşantısı var hamd olsun. Geçmişte zina eden bir bayanla daha önce böyle bir günaha girmemiş bir erkeğin evlenmesinde bir mahzur var mı diye soracaktım? Aynı sorumun tersi de geçerli. Yani geçmişte zina yapmış bir erkekle hiç zina yapmamış bir bayan evlenebilir mi? Hayatında bir kez bile zina eden bir erkek veya bir kadın daha sonra tevbe etseler dahi ille de daha önce kendileri gibi zina etmiş biri ile mi evlenmek zorundalar? Nur suresinin 3. ayetinden bu mu anlaşılır?
CEVAP:
İnsan, tabiatı itibariyle günah işlemeye meyilli yaratılmıştır. Ve dünya, imtihan dünyasıdır. İnsanın önüne onu günaha sürükleyecek, yoldan çıkaracak türlü türlü şeyler çıkacaktır. Bunların başında “şeytan” gelmektedir. Şeytan, kıyamet gününe kadar, insanları yoldan çıkarmak için Allah’tan izin almıştır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:
“İblis (Allah’a): “Bana insanların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver.” Dedi. Allah: “Haydi sen mühlet verilenlerdensin.” Buyurdu. İblis: “Öyleyse beni azdırmana karşılık, and içerim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.” Dedi.” (A’râf, 7/14-17)
Ayetlerde görüldüğü gibi şeytan sürekli insanlara sokulacak; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından. Ve böylece insanlar harama, günaha düşeceklerdir. Peki, sonra ne olacak? Yaptığı kötü işlerden utanan, pişman olanlar ne yapacak? İşte tam burada Allah “tevbe” müessesesini getirmiştir. Yaptığından pişman olanlar, bir daha yapmamak üzere samimi bir şekilde tevbe edecek, Allah’ın af ve mağfiretine sığınacak ve Allah da onları affedecektir. O, şöyle buyurmuştur:
“O iyi davranış gösteren kullar, çirkin bir günah işlediklerinde veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe – istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.
İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir.” (Âl-i İmrân, 3/135-136)
“Kötülükleri işleyip de sonra ardından tevbe edenler ile iman (larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tevbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (A’râf, 7/153)
“Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tevbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nahl, 16/119)
“Allah katında (makbul) tevbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisâ, 4/17)
“Şüphe yok ki ben, tevbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.” (Tâhâ, 20/82)
“De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39/53)
Ayetlerde çok açık bir şekilde görüldüğü gibi günahından tevbe eden ve iyi işler yapanı Allah bağışlamaktadır.
Sorunuzda bahsettiğiniz fiil, zina, Allah’ın yasaklamış olduğu büyük günahlardan bir tanesidir. Değil o işi yapmak, ona “yaklaşmak”bile haram kılınmıştır. Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)
Ama yapılan bu işten pişman olunmuş, tevbe edilmişse inşaallah bu günah bağışlanacaktır. Önemli olan kişinin durumunu düzeltmesi ve güzel işler / amel-i sâlih yapmasıdır.
Buna göre cahillik, gençlik vs. gibi herhangi bir sebeple zina yapmış ama sonra bu günahtan pişman olup tevbe etmiş ve güzel davranışlar sergilemeye başlamış biri ile evlenmekte bir sakınca bulunmamaktadır.
Çünkü Nûr suresinin üçüncü ayetinde: “Zina eden bir erkek ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir kadınla evlenebilir. Zina eden bir kadın da ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir erkekle evlenebilir. Evlenmenin bu türlüsü müminlere haram kılınmıştır.” hükmünün yanı sıra, yine bu surenin 5. ayetinde tevbe edip, kendisini düzeltenlerle evliliğe müsaade edilmiştir. Ayet şöyledir:
“Ancak, bunun ardından tevbe edip düzelen kimseler için söz yoktur. Çünkü Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.”SORU:
Mevcut hukuk sitemi içerisinde yer alan pek çok yasa Kur’an’da yer alan ceza, muamelat, medeni hukuk ve mali hükümlerle açıkça çelişmektedir. Mevcut hukuk sisteminin uygulayıcısı durumunda olan başbakan, bakan, milletvekili, hakim, savcı, asker, polis gibi görevli ve memurlar ile yine bu sistemden hak ve alacakları talep eden avukat, müşavir gibi meslek grupları görevleri gereği kimi yasa koyarken, kimi olayları ve vakıaları bu sisteme arz ederken aynı zamanda gerçekte hakları olmayanı istiyorlar ya da dengi olmayan cezaları uyguluyorlar. Günümüzde mutlak adaleti sağlayacak Kur’anî hükümler işletilemiyor; hiç değilse eksik de yanlış da olsa adaletin bir kısmını sağlamak üzere mevcut kanunları işletmek, halen Kur’an’i ölçülerden fersah fersah uzakta olan yasalar çıkarmak bizi neticeye götürür mü? Bu açıdan baktığımızda bu kişilerin sorumlukları nelerdir? Emir kulu olmak bahane olabilir mi?
CEVAP:
İman, Allah’a tam olarak güvenmektir. Küfür ise Allah’ın bir veya birden fazla âyetini görmezlikten gelmektir. Dünyanın neresinde ve hangi şartlar altında yaşarsanız yaşayın, âyetleri görmezlikten gelmeniz için bir çok sebep bulursunuz. Öyle olmasa imtihan olmaz. Çünkü imtihan, dünyayı ahirete tercih edip etmeme imtihanıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kâfirlik edenlerin (ayetleri görmezlikten gelenlerin) çetin azaptan çekecekleri var. Onlar, dünya hayatını Ahiretten çok seven ve ıvec yapark (Allah’ın yolunu, anlaşılamayacak biçimde çarpıtmaya çalışarak) ondan uzaklaşan kimselerdir. Onlar derin bir sapkınlık içindedirler.” (İbrahim 14/2-3)
Dindarların çoğu, imtihanın verdiği sıkıntılara dayanamayıp şeytanın tuzağına düşer ve dine hizmet yerine dini kendine hizmet ettirmeye çalışır. Bir süre faydasını da görür ama sonu büyük bir hüsran olur.
“Melekler, yanlışlar içindeyken canlarını aldıkları kimselere “Ne haldeydiniz?” diye sorarlar, onlar: “Dünyada güçsüz hale getirildik” derler. Melekler: “Allah’ın toprağı geniş değil miydi, başka yere gitseydiniz ya!” derler. Onların varıp kalacakları yer cehennemdir. Ne kötü yere düşmektir o!” (Nisa 4/97)
Din fıtrattır, onun emir ve yasakları evrenseldir. Müslüman, şartlar ne olursa olsun Allah’ın âyetlerine kayıtsız şartsız teslim olan kişidir. Böyle bir kişi, evrensel doğruların savunucusu olduğu için tek başına da olsa dünyanın en güçlü kişisidir.
Allah’ın din tanımı, şu ayetin içindedir:
“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın varlıklarda geçerli kanununa (fıtrata) çevir. O, insanları da ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmez.” (Rûm, 30/30)
Varlıkların bir parçası olan insan, menfaatlerine ters düşünceye kadar Kur’ân’a uygun davranışlara saygı duyar. Menfaatlerine ters düşünce bazı âyetlere karşı tavır almaya başlar; kendini ve çevresini tatmin için de “Ne yapabilirim, şartlar bunu gerektiriyor!” der. İşte kafirlik budur. Kâfir, en büyük çatışmayı kendi içinde yaşar ve ilk mücadeleyi kendine karşı verir. Bu da onu, ciddi anlamda zayıflatır.
Müslüman hiçbir zaman ve hiçbir gerekçe ile kişisel menfaatlerini ilahi menfaatlere tercih edemez. Mücadele etmesi gereken şeylere teslim olamaz. O zaman Allah’ın gazabını hak eder.
“Emir kulu olmak bahane olabilir mi?” diye soruyorsunuz. Evet, hepimiz emir kuluyuz; ama en güçlü olan Allah’ın emirlerinin kuluyuz!
Allah’tan önce başkasına kul olmak, şirkin tanımıdır. Şirk de Allah’ın asla affetmeyeceği günahtır. Allah Teâlâ bize İbrahim aleyhisselamı örnek verir. Âyetler şöyledir:
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Bir gün halklarına şöyle demişlerdi: “Bizim sizinle ve Allah’ı ikinci sıraya koyarak kendilerine kul olduğunuz kimselerle bir ilişiğimiz yoktur. Biz sizi tanımıyoruz. Tek ilah olan Allah’a inanıp güvenmenize kadar aramızda düşmanlık ve nefret doğmuştur. Rabbimiz! Biz seni vekil edindik ve sana yöneldik. Dönüp varılacak yer, senin huzurundur.” İbrahim’in babasına söylediği şu söz, size örnek olmaz: “Allah’tan sana gelecek bir şeyi engellemeye gücüm yetmez ama senin bağışlanman için dua edeceğim”.
(Onlar dualarını şöyle sürdürdüler:) Ey Rabbimiz! Kafirlere bizi ezdirme. Bizi bağışla. Rabbimiz! Üstün olan ve doğru kararlar veren Sensin.”
Onlarda sizin için, Allah’tan ve ahiretten umudu olan herkes için, güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki kimseye ihtiyacı olmayan ve yaptığını güzel yapan Allah’tır.
Bakarsın Allah, düşmanlık ettiğiniz o kimselerle sizin aranızda bir sevgi bağı oluşturur. Allah, her şeye ölçü koyar. Allah bağışlar, ikramı boldur.”(Mümtahine 60/4-7)
İnsan, doyumsuz olarak yaratılmıştır. İnsanı batıran, menfaatlerini ikinci sıraya atamamasıdırSORU:
Şevval ayında tutulması gerektiği söylenen orucun hükmü nedir?
Tarih: 25 Ağustos 2009
CEVAP:
Şevval ayında tutulması tavsiye edilen altı gün oruç hakkında hadis kitaplarında şu hadisler yer almaktadır:
“Her kim Ramazan orucunu tutar da sonra ona Şevval’den altı günü eklerse bütün sene oruç tutmuş gibi olur.” (Müslim, Sıyâm, 204 (1164)
“Kim Ramazan orucunu tutar ona Şevval’den altı gün daha eklerse tüm seneyi oruçlu geçirmiş gibidir.” (Tirmizi, Sıyam, 53)
“Bir kimse ramazanı oruçlu geçirir, sonra peşinden Şevvalden de altı gün tutarsa, tüm sene oruç tutmuş gibi olur.” (Ebu Davud, Savm, 58)
“Kim Ramazan (orucunu tutar ve) bayramdan sonra altı gün oruç tutarsa, onun tutmuş olduğu oruç, yılın tamamının orucu olmuş olur. Kim iyilik işlerse, ona o iyiliğin on misli verilir.” (İbn Mace, Sıyâm, 33)
Hadislerle İlgili Açıklama:
İmam Şafii, Ahmed b. Hanbel, Davud-u Zahirî ve daha bir grup âlim, Şevval ayındaki altı gün orucun müstehab olduğu görüşündedirler.
İmam Ebû Hanife, İmam Malik ve Ebû Yusuf ise Şevval ayında altı gün oruç tutmanın mekruholduğu görüşündedirler. İmam Malik’in Muvatta‘daki beyanına göre, bu orucu mekruh saymasına sebep, kendisinden evvel bu orucu tutan hiç kimse olmadığı için bu orucun bid’atoluşudur. İmam Malik ayrıca cahil insanların bu orucu da Ramazandan kabul etme­lerinden korktuğunu söyler.
İmam Malik’in açıklaması şöyledir:
“Ramazan bayramından sonra altı gün oruç tutan hiçbir âlim ve fakih görmedim. Seleften hiçbirinden de bu konuda bir rivayet bana gelmedi. Ancak âlimler, bazı cahillerin bu altı günü Ramazana dâhil etmelerinden ve bir bid’at uydurma­larından korkarak bunu mekruh bulmuşlardır. Şayet âlimler bu konuda ruhsat vermiş olsalardı, onların da bayramdan sonra altı gün oruç tuttuklarını görürlerdi.” (Muvatta, Oruç bahsinin son bölümünde yer alan açıklama)
Bazı Hanefî ve Malikî kitaplarında ise, Şevval ayında altı gün oruç tutmanın mendup olduğu söylenir. Mesela Nuru’l-Îzâh ve Şerh-i Merâkı’l-Felâh‘ta mendup oruçlar sayılırken, Şevval ayında altı gün oruç da zikredilir. Merâku’l-Felâh‘ın haşiyesinde Tahtavî, Bahr’de “Şevval ayında altı gün oruç tutmak, İmam Ebu Hanife’ye göre ister peşi peşine, ister ayrı ayrı olsun mekruhtur. Ancak sonraki âlimler bunda bir mahzur görmemişlerdir” denildiğini nakleder.
İbn Abidin de sonra gelen Hanefi âlimlerinin bu altı günün orucunda bir sakınca görmediklerini söyler.
Yukarıdaki izahtan anlaşıldığı üzere, İslam ulemasının çoğuna göre Şevval ayında altı gün oruç tutmak menduptur. Bu orucun peşi peşine veya fasılalarla olması arasında fark yoktur. (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Necat Akdeniz, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1989, c: 9, s: 348-349.)SORU:
Âl-i İmrân sûresi 45. ayeti kader açısından nasıl anlamamız gerekir?
Tarih: 01 Mart 2013
CEVAP:
Âl-i İmrân 45 ve 46. âyetler şöyledir:
“Bir gün melekler Meryem’e dedi ki: Meryem, Allah sana kendi “Söz”ünü[1] müjdeliyor. Adı Mesih’tir; Meryem’in oğlu İsa. O, Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’a yakın kişilerden olacaktır. Hem beşikte hem yetişkin çağda insanlara hitap edecek ve iyilerden olacaktır.”
Allah Teala her insanı, böyle iyilerden olsun diye yaratmış; ama yanlış yapanların değerini düşürmüştür. Tîn Suresi şöyledir:
1) İncire ve zeytine,
2) Sina dağına,
3) Bir de şu güvenli şehre yemin olsun ki,
4) Biz insanı en güzel hasletlerle yarattık.
5) Sonra onu aşağıların en aşağısına çevirdik.
6) İman edip iyi işler yapmış olanlar farklıdır; oları bitmez tükenmez bir ödül beklemektedir.
7) Ey insan, bu din karşısında seni yalana sürükleyen nedir?
8) En doğru karar, Allah’ın kararı değil midir?
Her insana yapılan uyarı, İsa aleyhisselama ve bütün nebilere de yapılmıştır:
“(Ya Muhammed) De ki: ‘Ey cahiller! Allah’tan baş­kasına kulluk etmemi mi istiyorsunuz?’
Sana da senden önceki elçilere de şu mu­hak­kak vahyedil­miştir: ‘Eğer şirke düşersen yaptıkların yanar gider ve sen, kaybeden­lerden olursun.’
Hayır; yalnız Allah’a kulluk et ve şükreden­ler­den ol.
Bunlar Allah’ı gereği gibi değer­lendiremediler. Oysa kıyamet günü, bütün yer­yüzü onun avucunda, gökler de sa­ğında dürülü olacaktır. O, ortak koştuk­larından uzak ve yücedir.” (Zümer, 39/64-67)
“Unutma ki, bütün nebilerden söz aldık. Senden, Nuh’dan, İbrahim’den, Musa’dan, Meryem oğlu İsa’dan… Her birinden sağlam söz aldık.
Bunu, doğrulara doğruluklarını sormak için yaptık. Görmezlikten gelenlere de acıklı azap hazırladık.” (Ahzâb, 33/7-8)
İsa aleyhisselam daha önce vefat ettiği için Kur’an’da onunla ilgili övücü nitelemeler vardır. Kur’an inerken Muhammed aleyhisselam hayatta olduğu için onun aşağıdaki sözlerini ve daha sonra gelen ayeti iyi anlamak gerekir:
Ensar’dan Ümmü’l-Alâ diyor ki: Muhacirlere kura çekilince bize Osman b. Maz’ûn düştü. Onu evlerimize yerleştirdik. Sonra ölümüne sebep olan hastalığa tutuldu. Vefat edince yı­kandı ve kendi elbiseleri içine kefenlendi. Muhammed sallal­lahu aleyhi ve sellem içeri girdi. O sırada dedim ki: ‘Ebu’s-Sâib![2] Allah sana rahmet eylesin. Allah’ın sana gerçekten ikramda bulunduğuna şahidim.’ Bunun üzerine Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: ‘Allah’ın ona ikram ettiğini ne biliyorsun?’ Dedim ki, ‘Babam sana kur­ban ey Allah’ın Elçisi, Allah ya kime ikram eder?’ Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bu­yurdu ki: ‘Evet, ona kaçınılmaz gerçek geldi. Vallahi onun için hep hayırlar bekliyorum. Ama ben Allah’ın Elçisi olduğum halde nasıl karşıla­na­cağımı vallahi bilmiyorum.’
Ümmü’l-Alâ dedi ki: Vallahi bundan sonra hiç kimseyi tezkiye etmem.”[3]
Bir âyet şöyledir:
“De ki: ‘Ben elçilerin ilki değilim; bana ve size ne yapılacağını bilmem. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkâf, 46/9)SORU:
Hem laik hem müslüman olunur mu? Teokrasi konulu yazınızı okudum. İslam’da şeriat diye bir kavram var. Ben anladığım kadarıyla bunu siz diskalifiye ediyorsunuz. Laiklik kiliseye karşı yapılan doğru bir yoldu. Yani Avrupa’nın laikliği İslam’ın ta kendisiydi onlara gelen. Ama Türkiye'deki laikliği Fransız laikliğine benzetirseniz siz İslam’la Hristiyanlığın farkı olmadığını söylemiş olmuyor musunuz? Tek doğru din İslam değil midir? Tekrar sormak gerekirse bir insan hem laik hem müslüman olur mu?
CEVAP:
Şeriat, hukuk anlamına gelir. Bu sebeple her sistemin bir şeriatı vardır. Sizin bahsettiğiniz, İslam şeriatıdır. Bunun devre dışı bırakılması diye bir şey olamaz. İnternet sitemizde yazdığımız şeylerin çok büyük bölümü İslam şeriatını anlatmaktadır.
Diğer sorularınızın cevabı bahsettiğiniz kitapta vardır. Başlıklar halinde aktaralım:
Avrupa’nın Laikliği İslam Olamaz.
Kitapta anlatılan şudur:
“Laiklik Fransa’da doğmuş­tur. Fransızca’da dinî kuruluş­ların hâkimiyetinden bağım­sız olan ku­ruma Laik (laic veya laique) de­nir ((Büyük Larousse Ansiklopedisi, Laik maddesi.)) . Bu ül­kede dinî kuru­luş de­yince Katolik kilisesi anlaşılır. Lâiklik mü­cadelesi Hıristiyanlığa karşı değil, kili­seye karşı verilmiştir.
Kilise, Allah adına hareket et­tiğini öne sürerek kralı, hü­kü­met­leri ve vali­leri belir­le­mede ve gö­reve getirmede kendini yetkili görmüştür ((Günay TÜMER, Abdurrahman KÜÇÜK, Dinler Tarihi, Ankara 1993, s. 256.)) . Bugün, seçilmiş kişi­lere ye­min ettir­mekle bu yetkisini az da olsa sür­dürmek­tedir. Fransız tarihi, kili­seye karşı ve­ril­miş mücadelelerle dolu­dur. Kilisenin devlet üzerin­deki ege­menliğini kırma ça­baları XIV. yüz­yılda başlamıştır ((Büyük Larousse Ansiklopedisi, Laiklik maddesi,)) …”
Dikkat ederseniz burada Türkiye’deki laiklik Fransa’daki laikliğe benzetilmemiştir.
Türkiye’deki Laiklik
Türkiye’deki laiklikle ilgili olarak yazdıklarımız şunlardır:
“Türkiye’de, azımsanma­yacak oranda ateist ((Ateizm, tanrıtanımazlık anlamına gelir. Adına ister tabiat, ister Gök Tanrı isterse ne denirse densin, bütün varlıkları yaratan ve evrenin tek hakimi olan Allah’ı inkar mümkün olmadığından tanrıtanımaz, babasını tanımazlık eden kişiye benzer. O, en sıkışık zamanında nasıl babasını ararsa tanrıtanımaz da iyice dara düşünce Allah’a sığınır. Aslında bunlar, her şeyi veren ama kendilerine emir vermeyen bir Allah isterler.
Bazı kimseler de Allah’a inandıklarını açıkca söyler ve ateizmi redderler. Ama Allah’ın ve peygamberinin emirlerini, kendi anlayışlarına göre sınıflara ayırır, kimini kabul eder kimini de reddederler. Bunların durumu, Kur’anda yer alan Şeytanın durumuna benzer. Şeytanı o hale getiren Allah’ın bir tek emrini beyenmemesidir. Yoksa o Allah’a, ahiret gününe ve inanılması gereken bir çok şeye inanır. Kur’an’da bunu açıkca ifade eden ayetler vardır.
Ahazâb suresinin 36. âyeti şöyledir:
“Allah ve Rasulü bir işte hüküm verince inanmış hiçbir erkek ve kadın o işle ilgili davranışlarında ser­best ola­maz.”
Müslüman, bu ayete uygun davranır.
)) , yani hiç bir dini kabul etmeyen­ insanlar vardır. Kimileri de dine uzak dururlar; ondan beğendiklerini alır beğenme­diklerini kenara iterler. Bunlar etkin ko­num­dadırlar.
Ateistler din ile ilgili her görüntüyü lâikliğe aykırı sayarken dine uzak duran kişi­ler, kendilerinin hoşlan­madığı dinî görüntüleri laik­liğe aykırı sayıp or­tadan kaldır­maya çalışırlar. Bunlar laikliği dinî bir ku­rumun hâkimiyetine karşı müca­dele ol­mak­tan çıkarıp doğrudan dine karşı mücadeleye dö­nüş­türmüş­lerdir. Onlara göre Allah’ın sosyal ve kamusal alanla ilgili emirleri uygula­namaz. O alanda yetkili olan kendileridir. Bunu açıkça söylemezler ama söz, davranış ve uygulamalarına başka bir anlam verme imkânı yoktur. Özel alanı da ilgi­lendirse, kendi karar ve uygulamalarına, dine aykırı diye karşı çıkılmasını asla kabul etmezler. Onların görüşlerine aykırı düşen dinî emir ve uygulamalar ya değiştirilmeli, ya da yürürlükten kaldırılmalıdırlar. Onların saygı duydukları din, kendi anlayışlarına uyan dindir. İslam dini konusunda karar mercii Kur’ân, sünnet ve din bilginleri değil, kendileridir. Yani insanlar, ancak onların mü­saade ettik­leri kadar dindar olabilirler.
Vicdanlara sıkıştırılmak istenen din, İslam dini olunca ona karşı mücadele çok zor olmaktadır. Çünkü İslam’a karşı çık­mak her şeyden önce evrensel değerlere karşı çık­maktır. Zira İslam’ın iste­diği şey­ler, insan tabiatı ve sosyal hayatla, yani bü­tün evrensel de­ğerlerle tam bir uyum içindedir. Çünkü bu din, o değerleri ko­yan Allah’ın di­nidir. Kur’ân’da şöyle buyuru­lur:
“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına (yaratma kanununa) çevir. O İnsanları ona göre yaratmış­tır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama in­sanların çoğu bunu bilmez­ler.” (Rum, 30/30)
Hem Laik Hem Müslüman Olunur mu?
Laiklik devletin özelliğidir, insan laik olamaz, devlet laik olabilir. Kitapta konu ile ilgili ifadeler şöyledir:
“… Laiklik devletin bir özelliği iken onu kendilerine ait bir özellik olarak belirtir ve “Ben lâikim, sen laik değil­sin.” gibi ifadeler kullanırlar. İnsanları da “laik olanlar ve olmayanlar” diye ikiye böler­ler. Bunlar kendi vicdanlarına karşı da rahat değillerdir. Vicdanlarını rahatlat­mak için zaman zaman yaptıklarının doğru olma­dığını söyleyen­ler çıkar. İşte bü­tün hu­zursuz­lukların temelinde bu yanlış anla­yış ve davranış vardır. Bunlarla yapıla­cak en etkili mücadele, bıkmadan doğru­ları anlatmaktır. Çünkü ev­rensel değer­lere karşı mü­cadele ta başından kaybe­dilmiş bir mücadeledir. Eğer o değerlerin samimi savunu­cuları varsa onlar, kısa sü­rede başarıya ulaşırlar…”SORU:
Ahzâb sûresinin 7. ayetinde Hz. Nûh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (as) gibi peygamberlerden sağlam bir söz alındığı bildirilmiştir. "Hani biz peygamberlerden söz almıştık; senden, Nûh´tan, İbrahim´den, Musa´dan ve Meryem oğlu İsa´dan da. (Evet) biz onlardan pek sağlam bir söz aldık." Âl-i İmrân sûresinin 81. ayetinde de benzer bir durum anlatılmaktadır. Hocam, insanlar Mehdi'ye bu gibi ayetler sebebiyle inanıyorlar. Bu ayetlerin manası gerçekte nedir? Peygamberlerden alındığı bildirilen söz tam olarak nedir?
Tarih: 06 Ekim 2016
CEVAP:
Ahzâb sûresinin 7. ayetinde nebîlerden hangi konuda ağır bir misak/söz alındığına dair doğrudan bir ifade yoktur. Ancak ağır sözün Muhammed (s.a.v.)’den de alındığı göz önünde bulundurulursa ayette kastedilen misakın, Âl-i İmrân 81. ayette geçen, “eldeki kitabı tasdik eden bir resûl geldiğinde ona inanıp yardım etmeye dair misak” olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü Muhammed (s.a.v.) son nebîdir; ona ve ona indirilene iman eden için artık, elindeki kitabı tasdik eden bir resûle iman etme yükümlülüğü yoktur. Nitekim Bakara sûresinin 282. ayetinde, öncekilere yüklenen bu yükün (ısr) bizden kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Aynı şekilde A’râf 157. ayette de Resûlullah’ın, Ehl-i Kitap’tan “ısr” yükümlülüğünü kaldırdığı bildirilmektedir. O halde bu ayette alınan kuvvetli misak, o dahil tüm nebîlerden alınan bir misak olmalıdır. Ahzâb sûresinin 8. ayeti bu misakın ne olduğu hususunda önemli bir ipucu vermektedir. O ayette, kendilerinden misak alınanlara bu misakın gereğini yapıp yapmadıklarına dair Allah’ın hesap soracağı haber verilmektedir. Bu, nebîlerden, kendilerine indirileni insanlara tebliğ etme konusunda alınan söz olmalıdır. Şöyle ki:
Nebîler, kendilerine indirileni resûl vasfıyla insanlara eksiksiz bir şekilde tebliğ etmekle yükümlüdürler. Resûllere düşenin, Allah tarafından kendilerine indirileni tebliğ olduğuna dair pek çok ayet vardır. Resûlullâh özelinde bu emir şöyle verilmiştir:
“Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun.” (Mâide, 5/67)
Nebîlerden, bu görevi yaparken, olanı olduğu gibi tebliğ etmeleri istenmiş, aksi takdirde bunun cezasının çok ağır olacağı Kur’an’da açık ifadelerle belirtilmiştir. Resûlullâh’ın olanı olduğu gibi tebliğ etme yükümlülüğü hususunda Hâkka sûresinin 44 vd. ayetleri ile İsrâ sûresinin 73 vd. ayetleri de oldukça önemlidir.
Mehdi ile ilgili olarak sitemizde bulunanSORU:
Bazı kimseler türbeleri ziyaret ederken bilinçsizce dua etmekte, orada yatan kişiden, bazı sıkıntıları veya olmasını istedikleri şeyler için yardım istemektedir. Kabirlerde bulunanlardan yardım istemek doğru olur mu?
Tarih: 18 Ağustos 2009
CEVAP:
İnsanlar öteden beri en çok dua ve ibadet konusunda yanılmışlar, büyük gördükleri kişilerin ve ölülerin ruhaniyetine sığınarak onlardan çeşitli konularda yardım talebinde bulunmuşlardır. Kur’an-ı Kerim dikkatle incelenirse bütün peygamberlerin bu konuda ümmetlerini uyardıkları görülür. Kıldığımız namazların bütün rekatlarında Fatiha suresini okumamız emredilmiş ve günde kırk kere “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz.” (Fatiha 1/5) ayeti tekrarlattırılarak Allah’tan başkasından yardım istenmeyeceği hususu zihinlerimizde canlı tutulmuştur. Havaya ve suya ve gıdaya olan ihtiyacımız, nasıl maddi hayatımızın canlı tutulması için gerekli ise Allah’tan başkasına ibadet edilmeyeceği, ondan başkasından yardım istenemeyeceği konusunun hava gibi, su gibi gıda gibi devamlı tekrarlanması manevi hayatımızın canlı tutulması için gereklidir.
Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde müşriklerin özelliklerini belirtirken “Allah’tan başkasına dua ettiklerini” (Nisa 4/117; En’am 6/40,41,56,71,108; Araf 7/37,194,195,197; Yunus 10/38,66, l06; Hûd 11/101; Ra’d 13/14; Nahl 16/20,86; İsra 17/56, 57,67; Kehf 18/14; Meryem 19/48; Hacc 22/12,13,62,73; Müminun 23/117; Furkân 25/68; Şuarâ 26/213; Kasas 28/64,88; Ankebût 29/42; Lokman 31/30; Sebe’ 34/22; Fatır 35/13,14,40; Saffât 37/125; Zümer 39/38; Mümin 40/20,66; Fussilet 41/48; Zuhruf 43/86; Ahkâf 46/4,5; Cin 72/18. 26 Surede toplam 47 ayet.) vurgulamış ve Hz. Peygamber (sallalahu aleyhi vesellem)’e verdiği bir emirde şöyle buyurmuştur: “De ki: Ben yalnızca Rabbime dua ederim. Ona hiç bir şeyi ortak koşmam.”(Cin 72/20)
Konu ile ilgili ayetlerin bır kısmı şöyledir:
“Hak olan dua yalnız Allah’a yapılan duadır. Onların Allah’tan başka dua ettikleri ise, hiç bir isteklerine cevap veremezler. Böylesi, ağzına gelsin diye avuçlarını suya doğru uzatan, fakat ona bir türlü ulaşamayan kimseye benzer.” (Ra’d 13/14)
“Onların Allah’tan başka dua ettikleri şeyler bir nesne bile yaratamazlar; zaten onların kendileri yaratılmıştır.” (Nahl 16/20)
“…Bu böyledir. Çünkü hak olan yalnızca Allah’tır. Ondan başka dua ettikleri şeyler ise batılın ta kendisidir. Her şeyden yüce ve her şeyden büyük olan yalnız Allah’tır.” (Hac 22/62)
“De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz olur?” (Furkan 25/77)
Kabirdekilerle ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Dirilerle ölüler bir olmaz. şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Ama sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin. “ (Fatır 35/22)
Şu ayet, ölmüş bulunan büyük zatların ruhaniyetine sığınan ve onlardan yardım isteyenlerin yanlış yolda olduklarının delilidir.
“Allah’ı bırakıp da kendisine Kıyamete kadar cevap veremeyecek olanlara dua edenlerden daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların dualarından habersizdirler.“ (Ahkâf 46/5)
Hz. Peygamberi hatırladığımızda ve kabrini ziyaret ettiğimizde ona salat ve selam getiririz. Bu halimizle, Peygamberimize olan ikramını artırmasını Allah’tan talep etmiş oluruz. Ama hiç bir duamızda Hz. Peygamberden ve onun ruhaniyetinden bir dilekte bulunmayız. Çünkü böyle bir şey Hırıstiyanların Hz. İsa’ya yaptığını bizim Hz. Peygambere yapmamız olur ki; bu, yoldan çıkmaktan başka bir şey değildir.SORU:
İsa aleyhisselamın kıyamete yakın bir zamanda tekrar dünyaya ineceği söِyleniyor. Hz İsa gِökten mi inecek yoksa onun ruhu yeryüzünde bir insanda mı‎ belirecek?
Tarih: 13 Ağustos 2009
CEVAP:
Kur’an-ı Kerim’e göre İsa aleyhisselam canlı değildir, Allah onun canını almıştır:
“Bir gün Allah şöyle dedi: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kafirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” (Âl-i İmrân, 3/55 )
“ (İsa der ki:) Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim. Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kuluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen herşeyi hakkıyla görensin.” (Mâide, 5/117)
Başka bir ayette ise Allah, peygamberi İsa’yı yahudilerin elinden kurtardığını bildirmiştir. Çünkü onlar onu çarmıha germek istiyorlardı.
“ Ve Allah elçisi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük demeleri yüzünden … Halbuki onlar onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir bilgileri yoktur, ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah onu kendi katına yükseltmiştir. Allah büyük izzet ve hüküm sahibidir.” (Nisâ, 4/157-158)
İslam alimlerinin bir çoğu bu ayetteki “Allah onu kendi katına yükseltmiştir” ifadesine bakarak İsa aleyhisselamın ölmediğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre Allah, onu kudretiyle manevi semalardaki hususi mevkiine kaldırmış, kıyametten önce tekrar dünyaya gönderecektir. Halbuki yukarıda verilen ilk iki ayette Allah, İsa’nın öldüğünü açık bir şekilde bildirmiştir. Ayrıca ilk ayette de; “seni kendime yükselteceğim” ifadesi, “seni vefat ettireceğim” ifadesinden sonra geçmektedir: “ Seni vefat ettireceğim ve seni kendime yükselteceğim.”
Bu ayetten anlaşıldığı gibi Allah, eceli gelince İsa aleyhisselamı vefat ettirmiş ve onun ruhunu kendi katına almıştır.
İsa aleyhisselamın kıyametten önce tekrar dünyaya geleceğini bildiren hadisler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir:
“Ruhum yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryemin oğlu İsa, adil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, İslamdan başka şeyi kabul etmeyecektir. Mal o kadar çok olacak ki, kimse dönüp de bakmayacaktır. Fakat bir secde, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olacaktır.” (Buhârî, Enbiyâ, 50; Müslim, İman, 71; Tirmizî, Fiten, 54)
Bu ve bunun gibi hadisler incelendiğinde hepsinin ana teması şudur: İsa ve Mehdi gelecek, sıkıntı ve buhran içinde bocalayan müslümanları kurtaracaktır. Hatta başka bir hadiste: “Su kabı su ile dolduğu gibi, yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır.” (İbni Mâce, Fiten, 33) idafesi geçmektedir.
Dikkat edilirse, İsa aleyhisselamın dünyaya tekrar geldiğinde yapacağı söylenen domuzu öldürme, haçı kırma, gayrimüslimlerden alınan cizyeyi kaldırma, herkesi müslüman yapma gibi şeylerin tek bir örneği dahi Kur’an’da yoktur. Ayrıca hiçbir peygamberin insanları zorla müslüman yapma görevi yoktur. Onların görevi sadece tebliğdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Elçiye düşen sadece tebliğdir, o kadar.” (Mâide, 5/99)
“Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. Sen, insanlara, inanıncaya kadar baskı mı yapacaksın?” (Yunus, 10/99)
“Dinde zorlama olmaz [1]. Doğru ile eğri birbirinden iyice ayrılmıştır. Her kim azgınları tanımaz [2], Allah’a inanırsa, en sağlam kulpa yapışmış olur. Onun kopması imkansızdır. Allah işitir, bilir.” (Bakara, 2/256)
Birçok İslam alimi, bu hadislerin sadece Kütüb-i Sitte (meşhur altı hadis kitabı)’de yer almalarını yeterli görmüşlerdir. Bu eserlerin müelliflerinin (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî, İbn Mâce) otoriteleri, bu rivayetlerin eleştirilmesinin önünde doğal bir engel oluşturmuştur.
Bu tür hadislerin senedleri sahih olsa bile, bu iddialar metin yönünden Kur’an ile uyuşmamaktadır. Çünkü Allah, Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin birer müjdeliyici ve uyarıcı olduklarını bildirmektedir:
“Sen sadece bir uyarıcısın. Bu gerçeği seninle birlikte gönderdik ki müjdeler veresin ve uyarılarda bulunasın. Her ümmetin geçmişinde mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur.” (Fâtır, 35/23-24)
“Eğer yüz çevirirlerse biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen yalnız duyurmaktır..” (Şûrâ, 42/48)
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” (Yunus, 10/99)
İsa aleyhisselamın kıyametten önce geleceğine inanmak, bir inanç konusu yapılmıştır. Halbuki bunu iddia eden alimler, ahad haberle inanç belirlenemeyeceğini söylerler. İsa’nın geleceğini bildiren hadisler ahad haberlerdir.
Sonuç olarak müslümanların “nasıl olsa İsa gelecek, dünyayı kurtaracak” şeklinde bir beklentiye son vermeleri ve var güçleri ile İslam için çalışmaları gerekmektedir. Çünkü, Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bir toplum, kendilerinde olanı değiştirmedikçe Allah, o topluma verdiğini değiştirmez.” (Ra’d, 13/11)
“Bilinsin ki; insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm, 53/39)
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/maide-117-ayet-varken-hz-isanin-tekrar-gelecegi-soylenebilir-mi.html
________________________________________
[1]- Dinin özü imandır. İmanın temeli onu içten kabul etmek, yani kalp ile tasdiktir. Kalpteki tasdiki bir o kişi, bir de Allah bilir. Orası insanın en hür olduğu yerdir. Bu sebeple hiç kimse bir inancı kabule veya inkara zorlanamaz. Zorla ibadet de olmaz. Çünkü ibadet için niyet şarttır. Niyetin yeri de kalptir; kalpten yapılmayan niyet geçersizdir. Kimseye zorla niyet ettirilemeyeceğinden ibadet de yaptırılamaz.
[2]- Yoldan çıkmışlara boyun eğmez.
Etiketler:
Hz. İsa dünyaya bir daha inecek mi,
Hz. İsa öldü mü,
Hz. İsa ölmüştür,
hz. isa tekrar dünyaya gelecek mi,
Hz. İsa vefat etmiştir,
Hz. İsa vefat etti mi,
0 notes
osmaniyemhaber2 · 4 years
Text
PKK'ya karşı evlat nöbeti Diyarbakır'dan Almanya'ya sıçradı
https://osmaniyemhaber.com/?p=44695 PKK'ya karşı evlat nöbeti Diyarbakır'dan Almanya'ya sıçradı Evlatlarının terör örgütü PKK tarafınca kaçırıldığı iddiasıyla 3 Eylül 2019’dan itibaren değişik kentlerden Diyarbakır’a gelmiş olarak HDP il binası önünde oturma eylemi yapan ailelerin ümitli bekleyişi 327’inci gününde de sürüyor. Acılı aileler, bugün Almanya’da terör örgütü PKK tarafınca kaçırılan kızı Nilüfer Türemiş için oturma eyleminde olan acılı anne Maide Türemiş’e destek olmak için telekonferans ile görüşme gerçekleştirip terör örgütüne karşı dayanışmada olduklarını altını çizdi. “Almanlardan tepki alıyorum” Maide Türemiş, PKK’nın çocuklarını almasının büyük bir haksızlık bulunduğunu söylemiş oldu. Çocuklarına emek verdiğini ve hangi hakka dayanarak aldıkları söyleyen anne Türemiş, “Hiçbir hakları yok, büyük bir terbiyesizlik, büyük bir ayıp yapıyorlar. Almanya’da bana hiçbir destek yok. Almanlar çekiniyor, Almanlar korkuyor. Bu hastalanmaktan da dolayı beklediğim destek yok. Bazı Almanlar’dan tepki alıyorum yoldan geçerken. Bende izahat yapıyorum Bende Kürtdüm ve PKK’nın çocuklarımızı almaya hakkı yok diyorum. Niçin çocuğumuzu vermemek için bu kadar direniyorlar. Anlamıyorum, anlam veremiyorum. Ben çocuğumu hiçbir varlığa armağan etmiyorum, etmeyeceğimde” şeklinde belirtti. “PKK’nın uzantısı HDP, kadınlara saldırı ediyorlar” Oğlu Mustafa Biçer için evlat nöbetinde olan Ayşegül Biçer, Diyarbakır anneleri ve babalarından Almanya’daki Maide anneye slm olsun deyip, destek mesajı verdi. Almanya’da evladı için fiil yapan Maide annemizin acısını paylaşıyoruz diyen Biçer, “Ölümüne yanında olduğumuzu söylemek istiyoruz. Onunda kendi evladına kavuşmadı için ne gerekirse hayata geçirmeye hazırız. PKK’dan korkmadan, tehditlerine boyun eğmeden mücadelesine devam etmesini istiyoruz. Zati çocuklarımız gittiği gün biz ölmüşüz. Oldukça şükür kuvvetli bir devletimiz var. Bizim, bizlere her çeşit hakkı veriyor. Fakat Almanya’daki Maide anneye sahiplenen yok. O yüzden Diyarbakır anneleri olarak sesini duyurmak için bugün burada basın toplantısı yapmaktayız. Diyarbakır’dan Almanya’ya büyük bir savaşım örneği var. Biz anne ve babalar olarak bu haçlı siyonistlere boyun eğmeyeceğiz. PKK uzantısı HDP, annelerin göz yaşlarında boğulacak. Sözde mecliste Hakların Demokratik Partisi, şehirde PKK’nın uzantısı HDP, yılardır Jın, Jiyan Azadi diyorlar. Fakat kadına sertlik uyguluyorlar. Kadınlara saldırı ediyorlar. Kadınları tehdit ediyorlar. Mahsun fukara fukaranın çocuğunu kandırıp götürüyorlar. Annelerin feryadını duymuyorlar. Fakat ağızları açılınca biz Kürtlerin temsilcisiyiz diyorlar. Sizin benzer biçimde temsilcileri istemiyoruz. Bir zahmet sizi istifaya çağrı ediyoruz. Evlatlarımızı almadan bu haklı mücadeleyi bitirmeyeceğiz. 40 senedir akan bu gözyaşlarına son vereceğiz. Sonunda ya zafer, ya ölüm olacak. Edi beşe, yeter artık diyoruz” şeklinde belirtti. Rıdvan Kılıç – Murat Başal  
0 notes
osmaniyemhaber · 4 years
Text
PKK'ya karşı evlat nöbeti Diyarbakır'dan Almanya'ya sıçradı
https://osmaniyemhaber.com/?p=44695 PKK'ya karşı evlat nöbeti Diyarbakır'dan Almanya'ya sıçradı Evlatlarının terör örgütü PKK tarafınca kaçırıldığı iddiasıyla 3 Eylül 2019’dan itibaren değişik kentlerden Diyarbakır’a gelmiş olarak HDP il binası önünde oturma eylemi yapan ailelerin ümitli bekleyişi 327’inci gününde de sürüyor. Acılı aileler, bugün Almanya’da terör örgütü PKK tarafınca kaçırılan kızı Nilüfer Türemiş için oturma eyleminde olan acılı anne Maide Türemiş’e destek olmak için telekonferans ile görüşme gerçekleştirip terör örgütüne karşı dayanışmada olduklarını altını çizdi. “Almanlardan tepki alıyorum” Maide Türemiş, PKK’nın çocuklarını almasının büyük bir haksızlık bulunduğunu söylemiş oldu. Çocuklarına emek verdiğini ve hangi hakka dayanarak aldıkları söyleyen anne Türemiş, “Hiçbir hakları yok, büyük bir terbiyesizlik, büyük bir ayıp yapıyorlar. Almanya’da bana hiçbir destek yok. Almanlar çekiniyor, Almanlar korkuyor. Bu hastalanmaktan da dolayı beklediğim destek yok. Bazı Almanlar’dan tepki alıyorum yoldan geçerken. Bende izahat yapıyorum Bende Kürtdüm ve PKK’nın çocuklarımızı almaya hakkı yok diyorum. Niçin çocuğumuzu vermemek için bu kadar direniyorlar. Anlamıyorum, anlam veremiyorum. Ben çocuğumu hiçbir varlığa armağan etmiyorum, etmeyeceğimde” şeklinde belirtti. “PKK’nın uzantısı HDP, kadınlara saldırı ediyorlar” Oğlu Mustafa Biçer için evlat nöbetinde olan Ayşegül Biçer, Diyarbakır anneleri ve babalarından Almanya’daki Maide anneye slm olsun deyip, destek mesajı verdi. Almanya’da evladı için fiil yapan Maide annemizin acısını paylaşıyoruz diyen Biçer, “Ölümüne yanında olduğumuzu söylemek istiyoruz. Onunda kendi evladına kavuşmadı için ne gerekirse hayata geçirmeye hazırız. PKK’dan korkmadan, tehditlerine boyun eğmeden mücadelesine devam etmesini istiyoruz. Zati çocuklarımız gittiği gün biz ölmüşüz. Oldukça şükür kuvvetli bir devletimiz var. Bizim, bizlere her çeşit hakkı veriyor. Fakat Almanya’daki Maide anneye sahiplenen yok. O yüzden Diyarbakır anneleri olarak sesini duyurmak için bugün burada basın toplantısı yapmaktayız. Diyarbakır’dan Almanya’ya büyük bir savaşım örneği var. Biz anne ve babalar olarak bu haçlı siyonistlere boyun eğmeyeceğiz. PKK uzantısı HDP, annelerin göz yaşlarında boğulacak. Sözde mecliste Hakların Demokratik Partisi, şehirde PKK’nın uzantısı HDP, yılardır Jın, Jiyan Azadi diyorlar. Fakat kadına sertlik uyguluyorlar. Kadınlara saldırı ediyorlar. Kadınları tehdit ediyorlar. Mahsun fukara fukaranın çocuğunu kandırıp götürüyorlar. Annelerin feryadını duymuyorlar. Fakat ağızları açılınca biz Kürtlerin temsilcisiyiz diyorlar. Sizin benzer biçimde temsilcileri istemiyoruz. Bir zahmet sizi istifaya çağrı ediyoruz. Evlatlarımızı almadan bu haklı mücadeleyi bitirmeyeceğiz. 40 senedir akan bu gözyaşlarına son vereceğiz. Sonunda ya zafer, ya ölüm olacak. Edi beşe, yeter artık diyoruz” şeklinde belirtti. Rıdvan Kılıç – Murat Başal  
0 notes
merttokalion · 6 years
Text
Fiilde Yapı – Basit ve Türemiş Fiil | LGS
youtube
via KonuAnlatim.Com https://ift.tt/2xgqAfQ
0 notes
gizemsarion · 6 years
Text
Fiilde Yapı – Basit ve Türemiş Fiil | LGS
youtube
from KonuAnlatim.Com https://ift.tt/2xgqAfQ
0 notes
merveirmakon · 6 years
Text
Fiilde Yapı – Basit ve Türemiş Fiil | LGS
youtube
via KonuAnlatim.Com https://ift.tt/2xgqAfQ
0 notes
mervetokalion · 6 years
Text
Fiilde Yapı – Basit ve Türemiş Fiil | LGS
youtube
via KonuAnlatim.Com https://ift.tt/2xgqAfQ
0 notes
mervegunokon · 6 years
Text
Fiilde Yapı – Basit ve Türemiş Fiil | LGS
youtube
via KonuAnlatim.Com https://ift.tt/2xgqAfQ
0 notes
mertharputon · 6 years
Text
Fiilde Yapı – Basit ve Türemiş Fiil | LGS
youtube
via KonuAnlatim.Com https://ift.tt/2xgqAfQ
0 notes