Tumgik
#ehli sünnet fetva
ilmiyyat1453 · 2 years
Text
Tumblr media
8 Mayıs günü “Anneler günü” mü? Yoksa insanlara satış yapabilmek için “Fırsat Günü” mü?
Bu akımı başlatan kişi Anna Jarvis, sağlığında annesine yeterince ilgi gösterememesinin vicdan rahatsızlığı ile ilk Klisede başlayan kutlamalar ABD’de resmileşti sonra tüm Dünya’ya yayıldı. İşin ilginç tarafı daha sonra Anna Jarvis, “Anneler Günü” kutlamalarının yapılmaması için uğraştı. Resmiyetten kalkmasını istedi. Çünkü iş artık ticari girişimcilerin fırsat alanına girmişti. Hediyeler, kampanyalar artık alış-veriş çılgınlığı yaşanıyordu.
Düşünmek lazım!
Çoğu kişi bu günlere masumane bakabilir ama unutmayalım 8 mayıs günü Anna Jarvis adlı kişinin annesine iyi davranmadığından vicdanını rahatlamak adına ortaya çıkardığı bir gün yani annesinin ölüm yıldönümüdür. İslam gibi “Cennet, annelerin ayakları altındadır” öğretisine sahip bir dinin inananları olarak; ısmarlama, barbar, gavûr milletlerin günlerine ihtiyacımız mı var?
Unutmayalım! “Anneler Günü” denilerek masumlaştırılan bu gün başkaları için fırsat günüdür.
Ehli Sünnet Fetva
Detaylı bilgi için bakınız. Siteden bir alıntı:
''Sürekli 'Annelerin, bugünde onurlandırılmak yerine adı kirletiliyor'' der, hayır kuruluşlarına bile güvenmezdi.''
11 notes · View notes
Note
Aleyküm selam..
Etrafına topladığı üç -bes iyi niyetli ahmagin alkışı ile gaza gelip, peygamber övgüsüne Mazhar olmuş bir kumandana laf söyleyene, alim değil kitap yüklü merkep denir..
Altı yaşında ki bir kız çocuğu ile evlenmeye fetva veren bu uşkuruna düşkün ahlaksız fitnenin başıdır, ehli sünnet inancının yegane düşmanıdır..
youtube
youtube
youtube
youtube
Okuduğumuz 16 kitabında dediklerinizin aksine rastladık bu videolar ilede görebilirsiniz. Diğerlerinde de varsa bilmiyoruz... Birini eleştirmek için gidip o kitaplarını okuyun videolardan kesitleri değilde sohbetin tamamını izleyip öyle eleştirin..(Aslında buda yeterli değil benim arkamda sadakayı cariye olarak bırakacağım kitabım yok sizin varmı bilmiyorum bir sürü kitaptan bahsediyoruz...bir sürü hayırdan... ona dua eden gençleri bir görseniz...biraz imtina etmeliyiz...Üslubunuza da dikkat etmelisiniz...Bir kardeşimizin de dediği gibi 'herkesin hatası olur muhakkak' çok kusur ararsak güzellikleri göremeyiz... )
Tık tık olarak köprü yapamadık maruz görün.
Bundan sonraki cevaplarınızı görmezden gelip sönmeye tabi tutacağız alınmayasınız. Başlangıçta sönme patlaması yaşanabilir umuyoruz ki kendiliğinden geri gelmez..
Esselamu Aleyküm.
5 notes · View notes
teneres · 4 years
Text
Tumblr media
Her sene antin kuntin ve ne hikmetse aynı soruların sorulduğu garip TV şovlarındansa, alıp evladiyelik olarak okuyup/bırakabileceğiniz bir eser.
Geçmiş Ramazan'dan geçerli bir özür sebebiyle tutamadığınız gün kadarını kaza edemeden bir sonraki Ramazan gelirse ne yapılacağı, oruçlu iken hacamat yaptırılıp yaptırılamayacağı, göz damlası, zorunlu iğne gibi sağlık yönünden problemlerin olduğu durumlarda orucun bozulup bozulamayacağı, kadın/erkek arasındaki durumların Ramazan'da nasıl olduğu orucu bozan halleri, bunların kazası/kefareti gibi pek çok gerekli konuya güzelce cevap verilmiş. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus var o da şu; isimleri kitap kapağında yazan alimlerin tamamı Hanbeli mezhebinin usulünü kullanıyor. Bu sebeple bazı yerlerde size ters gelen fetvalar olabilir. Misalen bunlardan biri fıtr sadakasının para olarak mı yoksa yiyecek olarak mı verileceği hususu. Buradaki isimler -özellikle günümüzde yaşayan veya yakın yaşamış olanları- hadisin zahirine bağlı kalarak yiyecek olarak verilmesinde aşırı ısrarcılar. Hanefiler ise para olarakta verilebileceğini belirtmişlerdir. Günümüzde savaş, kıtlık vb pek çok şekilde yardım muhtaç yerler var ve oralara yiyecek olarak ulaştırmak zor olduğu gibi, kimi yerde yiyecek olarak gereksiz bir fazlalık oluşurken nakit olarak sıkıntı yaşanmakta. Vakıanın gerekliliğine ve maslahata bakıldığında Hanefilerin tercihi daha doğru, velakin Allah en doğrusunu bilir.
Hasılı kelam, neyi neden/nasıl yaptığınızı/yapacağınızı bilin. Okuyun okutturun. Allah sizlerin de, bizlerin de imanını ve amellerini kabul etsin. Bu aydan mağfiret edilmiş olarak çıkmayı nasib etsin. Ömrümüzü güzel bir son ile sonlandırsın..
13 notes · View notes
derdiderun · 3 years
Note
Hayırlı günler öncelikle Allah işlerinizi rast getirsin...
Peygamberler günah işlemişlermidir...?
Hayırlı Günler. Amin cümlemizin.
Ömer Faruk Korkmaz Hocanın konu hakkında uzun bir makalesini notlarımıza kayıt etmiştik, paylaşayım sorunuza net bir cevap almış olursunuz. Allah ehli sünnet hocalarımızdan razı olsun.
....
PEYGAMBERLERDE BULUNAN “İSMET” SIFATINA DAİR
Peygamberler, Allah Azze ve Celle’nin şeriatlerin biz insanlara ulaştırılması ile vazifelendirdiği kimseler olmaları hasebiyle hem birer beşerdirler, hem de birer beşer değildirler. Beşer olma yönleri yaratılışlarının ve bazı vasıflarının sair insanlarla ortaklık arz etmesi cihetiyledir. “Beşer olmama” yönleri ise “Sair beşer gibi olmama” manasında olup, kendilerinde diğer beşerde bulunan özelliklerden farklı olarak hususi özelliklerin bulunması cihetiyledir. Nitekim Allah Teâlâ ”De ki Ancak ben sizin gibi bir beşerim. Bana vahy olunuyor” şeklindeki ayet-i kerimede bu iki vecheyi beyan etmektedir. Durum böyle iken günümüzdeki ilim yetimi bazı cahiller, bu konuda da gelişi güzel bir takım yorumlar yapıp, hevadan konuşmaktadırlar. Bizler, bu makalede İnşaellah meseleyi belli başlıklar altında tahlil edeceğiz.
“İsmet”in delilleri:
I. Şayet peygamberlerden günah sadır olabileceğini farz etsek, bu durumda onlara verilecek olan cezanın, ümmetin sair asilerine uygulanacak cezadan şiddetli olması gerekir. Zira Allah Teâla’nın kulu üzerindeki en büyük nimeti risalet/elçiliktir. Böyle bir nimetin mukabilinde olan ceza da ona göre olacaktır. Aklın hükmü bu şekildedir. Ve bu hükmü Allah Teâlâ’nın “Ey peygamberin hanımları! Siz kadınlardan her hangi biri gibi değilsiniz” , yahud “Ey Peygamberin hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir” kavl-i şerifleri de te’yid etmektedir.
II. Bilindiği gibi Kur’an “Ey İman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın” buyurarak fasık bir kimsenin haberinin kabule şayan bir haber olmadığı için araştırılmaya muhtaç olduğunu bildirmektedir. Peygamberin İsmet sıfatının bulunmaması durumunda onların Dünya işlerinde dahi haberlerinin kabul edilmemesi gerekecektir ki bu durumda da Ahiret hususundaki kavilleri evleviyetle kabul edilmeyecektir. Hâlbuki Allah Teâlâ Peygamber Aleyhisselam’ın şahid olduğunu “Peygamber size şahid olsun diye” şeklindeki kavl-i şerifi ile haber vermiştir. Bütün peygamberlere şahid olacak bir Resul’ün şehadetinin kabul olunmaması düşünülemez.
III. Günah işlemeleri durumunda onların alıkoyulmaları gerekecektir ki bu da caiz değildir. Zira Allah Teâlâ “ Şüphesiz Allah ve Resulunu incitenlere Allah Dünya ve Ahirette lanet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azab hazırlamıştır” buyurmaktadır.
IV. Peygamber Aleyhisselam’dan muhal farz günah sadır olduğunu düşünecek olsak iki durum ortaya çıkar: Bizler ya bu günah mukabilinde Peygambere uymakla me’muruz-ki böyle bir şeyin caiz olmadığı açıktır- Yahud da ona uymakla me’mue değiliz ki bu durumda da “De ki eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin şeklindeki ayetle bir çelişki söz konusu olur.
V. Allah Teala “Kim de Allah ve Resulune isyan eder O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı Cehennem’e sokar.Onun için alçaltıcı bir azab vardır” buyurduğu için asilerin bu azaba müstehak olacakları açıktır. Peygamberlerden İsmet sıfatını tecrid etmemiz durumunda onlarında bu ayette bildirilen vaidin zımnına dahil olmaları söz konusu olacaktır ki bu bi’l İcma’ batıldır.
VI. Peygamberler, itaati emredip masiyetten sakındırmışlardır. Böyle iken onlar taati terk edip masiyet işlerlerse Mevlâ’nın “Ey İman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz” kavli şerifinin muhatabı olmuş olurlar.
VII. Allah Teâlâ, İbrahim, İshak ve Yakub Aleyhimüsselam hakkında “Muhakkak ki onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlardı” buyurmuştur. Ayette geçen “el- Hayrat” kelimesinin başında bulunan lam-ı tarif kelime cemi olduğu için umum ifade eder. O halde bütün hayırların zımnına yapılması gereken her şey girdiği gibi yapılmaması gereken her şey de girmiştir.
VIII. “Şübhesiz onlar bizim katımızda hayırlı, seçkin kimselerdendir” . Bu ayet-i kerimede bulunan “el-Mustafeyn” ile “el-Ahyar” kelimeleri yapılacak olan bütün işleri ve terk edilecek olan bütün filleri içine almaktadır. Bu da onlardan bir günahın sadır olmasını nakz etmektedir.
IX. İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç elbette onların her birerlerini azdıracağım dedi” Bu ayette de şeytan “Muhles” olan kulları saptıramayacağını söyleyerek onları istisna ediyor. Allah Teâlâ, İbrahim, İshak ve Yakub Aleyhimüsselam hakkında muhles olduklarını söylemektedir .Neticede bunların masumiyeti ortaya çıkmaktadır.
X. “Şeytan onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. İnananlardan bir grup dışında hepsi ona uydular”. Bu ayette geçen “şeytana uymayanlar” ya nebiler ya da onların gayrısıdır. Gayrısı olduğunu düşünmemiz durumunda onların peygamberlerden üstün olmaları gerekecektir ki Nebi olmayanın Nebi’ye üstünlüğü batıldır. Dolayısıyla bu ayette geçen “şeytana uymayanlar”ın Nebiler olduğu ve onların masum oldukları ortaya çıkmıştır.
XI. Allah Teâlâ mükellefleri iki kısma ayırmıştır. Birinci kısım Hizbu’ş şeytan/Şeytanın askerleri ikinci kısım da Hizbullah /Allahın askerleridir. Şübhe yok ki şeytanın askeri ona tabi olup dediğini yapan kimsedir. Peygamberlerden günah sadır olması durumunda onların şeytanın askerleri kavramına tabi olması gerekecektir. Ve bunların hakkında; Agah olunuz muhakkak ki şeytanın askerleri, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Ayet-i kerimesi, doğru olacaktır. Enbiyanın böyle bir akibetten uzak olduğu bedihidir.
XII. Allah Teâlâ İbrahim ( aleyhisselam ) hakkında; Muhakkak ki ben, seni insanlar için imam kılıcıyım , buyurmuştur. İmam insanların kendisine uyduğu kimsedir. İbrahim ( aleyhisselam ) ‘ın günah işlemesi durumunda, insanların, ona iktida etmesi gerekecektir ki; Bu da batıldır.
XIII. Ulema, enbiyanın melaikeden üstün olduğunu söylemiştir. Şayet enbiyadan bir takım günahlar sadır olsaydı, meleklerden üstün olması söz konusu olamazdı. Çünkü Allah Teâlâ “Yoksa biz iman edip Salih amel işleyenleri yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız ?” Buyurmuştur.
XIV. Mevla Teâlâ İbrahim ( aleyhisselam ) ‘ a “ Benim ahdim zalimleri kapsamaz .” Buyurmuştur. Bu ayet-i kerime de geçen ahdin, nübüvvet ve imamet şeklinde iki türlü tefsiri mümkündür. Nübüvvetle tefsir edilirse, maksit ortaya çıkar. İmametle tefsir edilirse, bu durumda maksut, yine evleviyetle hasıl olur. Çünkü Allah Teâlâ’ nın ahdi imamet, günahkâr birine verilmiyorsa nebiye hiç verilmez.
Huzeyme İbn Sabit bizzat görüp şahit olmamasına rağmen, bir meselede Rasulü Ekrem ‘ in şahidi olmuş ve ben seni semadan verdiğin haberler hususunda tasdik ediyorum da burada tasdik etmeyeyim mi? demiştir. Bu olayı da Rasulü Ekrem tasdik etmiştir. Şayet Enbiya dan günah sadır olma ihtimali olsaydı , Huzeyme ( radıyallahu anhu ) ‘ nin şehadeti caiz olmazdı.
İsmet’in mahalli ile taalluk eden ihtilaf:
Peygamberlerde bulunması gereken “İsmet” sıfatının mahalline itibarla bazı görüşler ortaya atılmıştır. Bu görüşleri dört maddede toplamak mümkündür.
1. İtikadla alakalı meselelerde “Fudayliyye” fırkası hariç bütün fırkalar Nebilerin küfür ve bidatten masum olduğu görüşündedirler. Fudayliyye’ye göre ise bütün günahlar küfür olduğu için peygamberlerde günah işleyebilir ve dolayısıyla küfre girebilirler. Şiiler ise küfrü peygamberler hakkında ancak takıyye yolu üzere caiz görmektedirler.
2. Allah Teâlâ tarafından gönderilen şeraitlerin ve hükümlerin tamamı ile alakalanan meselelerde peygamberlerden ne kasıldı ve ne de yanlışlıkla herhangi bir yalan ve hıyanetin sadır olması mümkün değildir.
3. Fetva ile alakalı meselelerde bilerek hataya düşmeleri caiz değildir.Sehven hata yapmalarında ise ihtilaf edilmiştir.
4. Peygamberlerin halleri ve davranışları ile alakalı meselelerde ise beş görüş ileri sürülmüştür.
Bir: Haşeviyye’ye göre büyük ve küçük günahları işleyebilirler.
İki: Mu’tezile’ye göre büyük günahların onlardan sadır olması düşünülemez. Küçük günahlardan da nefret ettirenlerin dışındakilerin onlardan sadır olması mümkündür.
Üç: Cübbâî’ye göre, peygamberlerden küçük olsun büyük olsun her hangi bir günah kasten sadır olmaz. Ancak tevilde hata yolu ile meydana gelebilir.
Dört: Nazzam’ a göre ne sehven, ne kasten ve ne de teville hata yolu üzere onlardan hata sadır olmaz. Olsa olsa bu yanılgı ve unutma yolu ile meydana gelebilir.
Beş: Şia’ya göre gerek sehven olsun, gerek kasden olsun ve gerek büyük ve küçük olsun hiçbir halde onlardan hata sadır olmaz.
Bu meseleleri tartışanlar, aynı zamanda “İsmet” sıfatının Peygamberler için söz konusu olduğu zaman hususunda da tartışmışlardır. Bu müddet kimilerince doğumlarından vefatlarına olduğu gibi, bazılarınca da –ki Ehl-i Sünnet’in görüşü de budur- Nübuvvetten itibaren başlamaktadır. Kısaca Ehl-i Sünnet, Nübuvvetlerinden itibaren Peygamberlerin kasıtlı olarak küçük yahud büyük günah işlemeyeceklerini söylemektedir.
Yazımızın geriye kalan kısmında, bazı Peygamberler ve yaptıkları fillerden yola çıkarak onların masumluklarını zedelemeye çalışan güruha cevap vermeye çalışacak ve bununla alakalı birkaç misalin tahlilini yapacağız.
Hz. Âdem ve İsmet Sıfatı:
Şüphe: 1)- Kur’an-ı Kerim’de Hz Âdem hakkında “Âdem Rabbine isyan etti ve isabetli davranamadı” buyrulmaktadır. Bu ayet-i kerimenin mefhumu Âdem (Aleyhisselam)’ın Allah Teâlâ’ya asi olduğunu bildirmektedir. Allah Celle Celaluhu başka yerde “ Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı Cehennem’e sokar” buyurmaktadır. İsyan kelimesi de ancak büyük günah işleyen bir kişi hakkında itlak olunabileceğine göre Âdem Aleyhisselam’ın masum olduğu nasıl söylenebilir?
2)- “ Derken, Âdem rabbinden bir takım kelimeler aldı, bunun üzerine tevbesini kabul etti” Bu ayette Âdem (Aleyhisselam)’ın tevbe ettiği açıkça bildirilmektedir. Tevbe ise bir kişinin yapmış olduğu bir işe sonradan duyduğu pişmanlık anlamına gelen bir mefhumdur. Bu da Âdem Aleyhisselam’ın günah işlediğini göstermektedir.
3)- Allah Teâlâ Âdem ile Havva (Aleyhimesselam)’a hitaben “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı?” Buyurmaktadır. Bu ayette geçen “Nehy” tabirinden de anlaşılmaktadır ki Âdem (Aleyhisselam) nehyolunan bir şeyi işlemiştir. Buna binaen Âdem (Aleyhisselam)’ın ma’sumiyyetinden söz etmek mümkün müdür?
Cevap: 1)- Ma’siyet emre muhalefete denir. Bu emir vucub manasında olabileceği gibi nedb manasında da olabilir. Durum böyle olunca “İsyan” vasfının Âdem (Aleyhisselam) hakkında kullanılması, mendup olan bir işi terk ettiği içindir denilebilir. Ayrıca Bu konu hakkında Efendimiz Aleyhissalatü vesselam’ın haber verdiği Musa Aleyhisselam’ın Âdem Aleyhisselam ile bir çekişmesi vardır ki o rivayette Âdem Aleyhisselam, Allah’ın Gökleri ve yerleri yaratmadan evvel kendisi hakkında takdir edilmiş olan böyle bir olay hususunda levm edilmeye layık olmadığını belirtmektedir. Ayrıca Ehl-i sünnetin ismet sıfatının Nübuvvet anından başladığına dair belirttiği görüşe göre yine burada bir çelişki yoktur. Çünkü olay Âdem (Aleyhisselam)’ın nübuvvetinden önce tahakkuk etmiştir.
2)- Tevbe etmesi meselesine gelince; Peygamberlerden küçük günahın sadır olabileceğini söyleyenler bu günahın küçük olduğunu söylemişlerdir. Lakin –Ehl-i sünnet gibi- Enbiyadan hiçbir günahın sadır olamayacağını söyleyenler, hiç günah işlemeyen kimsenin dahi tevbe etmesinin güzel bir amel olacağını söylemişlerdir. Bu sebepledir ki bizler “Allahım! Bizleri çokça tevbe edenlerden kıl! Derken günah işlemeyi talep etmiyor bilakis sadece tevbe eden bir kul olmayı istiyoruz.
3)- Burada ki nehyin tahrim için olduğu müsellemdir. Âdem (Aleyhisselam) ise bu nehy olunan işi unutarak işlemiştir. Unutularak işlenilen bir fiilin ise sorumluluğu olmadığı için bu fiilin günah olduğu söylenemez.
Hz. İbrahim ve İsmet Sıfatı:
Şüphe: 1)- Hz. İbrahim ay ve güneş için “Bu benim Rabbimdir” demiştir. Bu kelamı ya istidlal ve nazar anında söylemiş, ya da daha sonra söylemiştir. Birinci ihtimali değerlendirirsek, aksine cevaz vereceği bir şeyi söylemesi caiz değildir. Şayet bunu bir ihbar yönü ile telaffuz ettiğini düşünürsek bu durumda da küfür söz konusu olur.
2)- Hz. İbrahim kavminin putları kimin kırdığına dair kendisine yöneltilen suale “ Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır” şeklinde cevap vermiştir. Hâlbuki putları kıran kendisinden başkası değildi. Bu durumda kendi yaptığı bir fiili büyük puta isnad etmesi yalan olmaktadır.
3)- Allah Teâlâ İbrahim Aleyhisselam’ dan hikayeten “İbrahim yıldızlara baktı ve ben hastayım dedi” buyurmaktadır. Burada iki durum söz konusudur ki birincisi İbrahim Aleyhisselam yıldız ilmi ilmine tutunarak bir şey söylemiş, ikincisi de olmayan bir şeyi söylemiştir.
Cevap:
1)- İbrahim (Aleyhisselam) ‘ın söylediği bu kelam hakkında bazıları bunu istidlal yolu üzere söylediği yani bu sözü söylemesi esnasında doğruyu arama talebinde olduğu için böyle bir sözün mahzuru olmadığını söylemişlerdir. Fakat bu görüş çok tasvip edilmemiştir. Ulema bu sözün dört faklı şekilde tevilinin bulunduğunu söylemişlerdir.
a)- İbrahim (Aleyhisselam) bunu kavmine, yapmış oldukları hatayı farklı bir üslupla bildirme kabilinden söylemiştir.
b)- Bu söz istifham şekli üzeredir ki bu durumda sözde mahzuf bir hemze-i istifham mevcuttur. Takdiri أهذا ربي “Bu mudur benim Rabbim” şeklindedir.
c)- Bu söz onlara karşı hüccet getirme kabilindendir ki mana “Sizin yanlış itikadınıza göre Rabbim budur” şeklindedir. Yıldız batınca “Şayet bu ilah olsaydı batmazdı” şeklinde buyurmuş gibi oldu.
d)- Burada gizli bir cümle vardır ki o da “Diyorlar ki” cümlesidir. Bu durumda bu söz farklı kimselerden sadece hikâye edilmiş bir söz olur.
2)- İbrahim( Aleyhisselam)’ın bizzat kendisinin yaptığı putları kırma fiilini putların büyüğüne isnad etmesi de farklı şekillerde cevaplandırılmıştır. Bazıları ayette geçen cümlenin من فعلهفعله cümlesinden kinaye olduğunu bu durumda da mananın “O kırma işini yapan yaptı” şeklinde olacağını söylemişlerdir. İmam Kisai’nin فعله de durup sonrasında gelen cümleyi ibtidai kabul etmesi de bu görüşü teyid etmektedir. Bir kısım Ulema bu sözün de yukarıdaki söz gibi kavmini susturması yönünde söylediği bir söz olduğunu söylemişlerdir.
3)- İbrahim (Aleyhisselam)’ın yıldızlara bakması Allah tealayı bilmek istemesi halindedir. Ayrıca yıldızlara bakıp bu şekilde bir şey söylemenin haram olacağı sabit değildir. Bir de İbrahim Aleyhisselam سقيم kelimesini kullanmıştır ki bu kelimenin istikbale delaleti söz konusudur. Çünkü Allah Teâlâ Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’a hitaben “ Şübhesiz sen öleceksin ve şübhesiz onlar da ölecekler” buyururken سقيم kelimesi ile sıyga bakımından aynı olan “ميت” kelimesini kullanmıştır. Bu cümlenin istikbale delaleti bedihidir.
Hz. Musa ve İsmet sıfatı:
Şüphe: 1)- “Musa’da ona bir yumruk indirip onu öldürdü” Ayet-i kerimesinden anlaşıldığı üzere Musa (Aleyhisselam) kıptî’yi öldürmüştür.. Öldürülen kıptî, öldürülmeyi hak etmiş ise Musa (Aleyhisselam) niçin “Bu Şeytan’ın amelidir ”, “Ey Rabbim! Muhakkak ki ben nefsime zulmettim” demiştir? Şayet öldürülmeye müstehak değilse bu durumda da onu öldürdüğü için âsi olmaz mı?
2)- Musa (Aleyhisselam) kendi etbaından olup kendisinden yardım isteyen kimseye “Belli ki sen azgın bir kimsesin” nasıl demiştir?
3)- Musa (Aleyhisselam) sihir haram olmasına rağmen sihirbazlara nasıl asalarını atmalarını emretmiştir? Böyle bir emir caiz değildir.
Cevap:
1)- Öldürülen kimsenin kâfir olmasından dolayı öldürülmeye müstehak olduğu düşünülebilir. Ve bir de Musa (Aleyhisselam) ona vurmakla onu öldürmeyi gaye edinmemiş, sadece kendi etbaından olan kimseyi kurtarmak istemiştir. Yani kıptıyi hataen öldürmüştür. Bu konudaki ayetleri, peygamberlerden küçük günahın sadır olabileceğini söyleyenler küçük günah olarak değerlendirmektedirler. Peygamberlerden hiçbir türlü günahın sadır olamayacağını savunanlar ise bunları uygun şekillerde tevil etmişlerdir.
Musa Aleyhisselam’ın “Bu Şeytanın amelindendir” sözüne gelince bu konuda iki şey söylenmiştir.
a)- Allah Teâlâ kâfirlerin öldürülmesini güçlenme zamanına kadar Musa (Aleyhisselam)’a mendûb kıldı. Hz. Musa ise kıptı’yi bu zamandan önce öldürmesi ile mendubu terk etmiştir. Dolayısıyla mana “Mendub olan bir şeyi terk etmeye atılmam Şeytan’ın amelindendir” şeklindedir.
b)- Ya da mana “Öldürülen kıptî’nin Allah’a muhalif olma ameli Şeytan’ın amelindendir” şeklinde olur.
2)- Musa (Aleyhisselâm)’ın kavmi katı kimselerdi- ki bu durum onların bütün ayetleri müşahade ettikten sonra dahi “Onların kendilerine aid ilahları olduğu gibi sen de bize aid bir ilah yapsana!” Demelerinden anlaşılmaktadır.
3)- Şayet davanızda haklı iseniz atacağınız şeyleri atın! Buyurması şart takdiri ile beraberdir ki bu Allah Teâlâ’nın “Eğer kulumuza indirdiğimiz hakkında şübhede iseniz haydi onun benzeri bir sûre getirin” kavli şerifi kabilindendir.
Netice
Sonuç olarak iyi bilinmelidir ki; bu makalemiz peygamberlerde bulunan ismet sıfatının mevcudiyetinin kısmi de olsa ispatını gaye edinmiştir. Tabi ki ismet sıfatının gerek isbati ciheti olsun, gerek bu mesele ile alakalı Kur’an-ı Kerim ve hadislerde karşımıza çıkan işkaller cihetiyle olsun bu konu burada zikredilenlerle sınırlı değildir. Bilakis daha doyurucu ve geniş bilgi için bu konu hakkında kaleme alınmış müstakil eserlerin mütalaa edilmesi faydalı olacaktır.
Lakin bizim bu makaleyi kaleme almamızdaki gaye, Enbiya’nın her türlü küçük ve büyük günahlardan korunmuş oldukları şeklindeki Ehl-i Sünnet itikadının muhafaza edilmesidir. Zira bu konu da maalesef günümüzde bir takımlarının hiçbir mesned olmaksızın yaklaşıp yorumladıkları ve suiistimal ettikleri bir konu olmuştur. Bizler bu sadette böyle bir akımın durdurulması ve doğrunun ortaya konması noktasında en ufak bir fayda sağlamış isek kendimizi bahtiyar addedeceğiz. Son olarak Mevlâ zül Celalden isteğimiz bizleri ölene dek Ehl-i Sünnet inancının muhafası uğrunda birer nefer kılmasıdır. Âmîn Yâ Muîn!
ÖMER FARUK KORKMAZ
——————————————
Kur’an Ahzab 32
Kur’an Ahzab 30
Kur’an, Hucurât 6
Kur’an Bakara 143
Kur’an Ahzab 57
Kur’an, Al-i İmran 31
Kuran Nisa 14
Kur’an, Saff 3
Kur’an, Enbiya 90
Kuran, Sad 47
Kur’an Sad 83
Kur’an, Yusuf 24
Kur’an, Sebe 20
Kur’an, Bakara 124
Kur’an,Sad 28
Kur’an, Bakara 124
Fahruddin er-Razi, İsmetu’l Enbiya S.40
Kur’an, Taha 121
Kur’an, Bakara 37
Kur’an A’raf 22
Kur’an Taha 115
Kur’an, En’am 76
Kur’an, Enbiya 62
Kur’an, Saffat 88-89
Mealimu’t Tenzil, el Beğavî– En’am 76. Ayet-i Kerimenin tefsiri–
Kuran, Kasas 15
Kur’an Kasas 15
Kuran Kasas 16
Kuran Kasas 18
Kur’an, A’raf 138
Kur’an, Bakara 23
16 notes · View notes
aynurant · 4 years
Text
CÜBBELİ AHMET
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan engellerler.
Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azap vardır.
( Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp da bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara denilir ki:
"İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yapmakta olduğunuz şeylerin azabını tadın"
(Tevbe-34,35)
"Allah, kendilerine kitap verilenlerden, " Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bu emri kulak ardı ettiler, onu az bir değer ile değiştirdiler. Yaptıkları alış veriş ne kadar kötü olmuştur"
(Âli İmran-187)
Cübbeli Ahmet merdiven altında gayri resmi çalışan kurnaz bir pazarcı.
Piyasanın ihtiyacına göre anında cevap veren bir din tüccarı.
Ancak onun elinde diğer tüccarlarda bulunmayan önemli bir malzeme var :
Din.
Onu ve benzerlerini köşeye sıkıştırmak, mahcup etmek, özür diletmek zorunda bırakmak mümkün değil.
Uydurma din her sıkıştırmadan kurtulmanın yolu ve ilkesizliğin en sağlam kılıfı.
Rivayet dini, istisnasız her rezilliğin izahını yapabilecekleri, islam dışı eylemlerini bir anda sevaba dönüştürecek sihirli bir değnek.
Yani gayri meşru her şeyi yapabilmek için beşeri üretim olan ve patent hakkını ellerinde tuttukları bir dine ihtiyaç vardı.
Öyle de oldu.
Emevilerle başlayan süreçte mezhep ruhbanlığının ortaya çıkmasıyla dinin ticarileşmesi arasında bir birini doğuran bir ilişki bulunuyor.
Kur'an'ın metnini değiştiremiyorlar ama onda olmayan ticari metaya dönüştürdükleri bir çok malzeme ortaya çıkardılar.
Cübbeli'nin akademik versiyonları Nihat Hatipoğlu, Mustafa Karataş, Ramazan Ayvalı bunu Ehli Sünnet için yapıyor.
Amaç farklı araç aynı.
Tüccar ve Cübbeli kelimeleri yan yana durduğunda herkesin aklına onun pazarladığı din geliyor.
Cübbeli Ahmet kelimenin tam anlamıyla din alıp satan bir dinci, kurduğu şirket Cübbeli Ahmet ürünleri (CAH) satıyor.
Kabir azabından koruyan kefen, yangın başta olmak üzere her türlü hastalığı, kaza- belayı uzaklaştıran "peygamber" nalını, "peygamber" sakalı yıkanmış içme suyu gibi liste uzayıp gidiyor.
Su için paketleme tesisi bile açtığını kayıtlara geçirip kefen ve nalını pazarlama taktiklerinden bahsedelim.
Kefene Allah'ın isimlerini yazıyor ama pahalı hammadde kullanıyor, anlayacağınız malzemeden çalmıyor.
Pazarlama esnasında diyor ki:
"Diğer kefenler imamların elinde kalıyor yani dayanma gücü çok zayıf, kumaş çürük"
Ama Cübbeli'nin kefen dokuması çok sağlam, ceylan derisi ya da Kâbe örtüsüne yazılması lazım.
Benim var ama herkese Kâbe örtüsü bulmak mümkün değil.
Ceylan derisine yazdık, hakiki misk ve safranla yazılması gerekiyor.
Onlar da ne kadar pahalı biliyor musunuz? Cübbeli Ahmet, stok maliyetine satılmayan ürüne de katlanmak istemiyor.
"Peygamber" nalınları için ön ödeme ve sipariş şartı koşuyor.
Eee gemin batmasın, evin yanmasın! istiyorsan maliyetine katlanacaksın.
Din ve iman tüccarı Cübbeli, en büyük vurgununu Fadıl Akgündüz (Jet Fadıl) la ortaklığından vuracaktı.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.
Beklendiği gibi Fadıl yine battı.
Kendisini savunurken söylediklerinden anladığımıza göre iki daire karşılığında Jet Fadıl'ın vurgununa eyvallah demiş.
Diyor ki : "Fadıl Bey'in otelinden yer alın demedim.
Sadece fetva soranlara caizdir dedim.
Sen enayilik ettiysen bende enayilik ettim, benim de birkaç dairem gitti"
demesi sizi yanıltmasın, temel atma töreninin şeref konuğu ve kutsayıcısı olarak başrolde bulunuyordu.
Bu arada Fadıl Akgündüz'ün tutuksuz yargılandığı dolandırıcılık davasında mağdur avukatları başka bir iddiayı ortaya attı.
Avukat, Jet Fadıl'ın Marmaris'teki oteli'nde tatil yaptırdığı Cübbeliyi gizlice kaydettiği ve görüntülerle şantaj yaptığını öne sürdü.
Mahkeme yargılamanın konusu olmadığı için CD yi işleme koymadı.
Fuhuş iddiaları Cübbeli Ahmet'in başını sıklıkla ağrıtıyor.
Bu yüzden tutuklandı ve yargılandı.
Bir zamanlar internete düşen görüntülerin komplo olduğunu öne sürse de mahkemede Özbek bir kadınla nikahlandığını ve kamera görüntülerinin internete düşürüdüğünü itiraf etti.
Görüntülerin kendisine ait olduğunu ve bunu inkar etmediğini belirten Cübbeli, cemaatine madde madde ben değilim diye açıkladı.
Ancak mahkemede "ben ilk günden beri inkar etmedim" dedi.
Görüntülerdeki kadını nikahlayıp sonra boşadığını yazan Emine Şenlikoğlu da doğruluyor ve ekliyordu:
Savcıya dedim ki, ne olur, Allah aşkına serbest bırakın o alışkındır böyle sık sık nikah yapmaya ama kesinlikle kadın satışına bulaşmaz"
Acarkent'teki yüzme havuzlu villasını savunurken "yüzmem lazım ama harama bakmamak için denize umumi havuzlara gidemiyorum.
Erkek havuzları bile haram" diyor.
Malta'da bikinili kadınlarla birlikte yüzerken yakalanınca "Avret yerleri açık olarak denize girmek yasaktır. Ben haşemalıyım. Bunda ne mahzur var" diyerek çark ediyor.
Konfor yaşantısını "Allah nimetini kulunun üzerinde görmek ister" uydurma hadisiyle savunuyor.
Aslında Cübbeli Ahmet isterse lüks ve konfor içinde yaşayabilir.
Ameli günahları onunla Allah arasında, karışma hakkımız yoktur.
Esas sorun, din ticareti yapmasında, Allah ile insanları aldatmasında, Allah Resulü'ne uydurma rivayetler yoluyla hakaret etmesinde, Allah'ın dinini, her türlü günahı, suçu örtbas edebileceği bir örtü olarak kullanmasında.
Ali Aydın
5 notes · View notes
1-yolcu · 6 years
Text
• Mason Abduh'u savunup Ehli Sünnetle uğraşan Hayrettin Karaman'a
Dedelerimiz, “suç samur kürkünde olsa kimse üstüne almaz.” Demişler. Zamanımızdaki bazı sözüm ona hocalar da öyle. Hem suç işliyor hem de işledikleri suçu kabul etmiyorlar. Madem işledikleri suçun arkasında durmayacaklar, baştan yapmasalar ya. Olmaz! İlle de yapacaklar.
Bir de diretmeleri var: Onlar istediklerini yazıp istediklerini söyleyecekler ama kimse onları tenkit etmeyecek. Niçin? Çünkü onlar hata yapmazlar. Onlar ne söylerler ne yazarlarsa doğrudur. Öyle ya canım, yapsa yapsa eski alimler hata yapar. Bunlar ise “La yüz el amma yef al”dirler.
Hem yanlış yapıyorlar hem de sözlerinin arkasında dur(a)mıyorlar. Duramamak şöyle dursun, bir de kendilerini tenkit edenleri suçluyorlar.
İyi ama bir insan ortaya bir şey atarsa, itiraz edilince ya müdafaa eder veya hatasını kabul edip susar değil mi? Hayır! Bunlarda o yok. Bunlarda varsa yoksa kendilerini tenkit edenleri suçlamak ve hakaret etmek.
Değerli okuyucular! İşte buna katmerli hata derler.
CÜBBESİ SARIĞI KIYAFETİ DIŞA VURAN AKILSIZ, MÜNAFIK, CAHİL…
Buyurun huzurlarınızda Hayrettin Karaman.
5/5/2011 tarihli “iftira kampanyası” başlıklı yazısından anlaşıldığına göre, bayağı sıkıntı içinde… Sıkıntı haliyle bakın neler yazmış:
“Tarihte ve günümüzde müslümanlar en büyük zararı, kılığı, kıyafeti, cübbesi, sarığı, dışa vuran davranışları bakımından kendilerinden olan veya görünen, ama ya münafık, ya akılsız, ya cahil, ya ahlaksız insanlardan ve guruplardan gördüler.”
Kurnaz profesör “tarihte ve günümüzde” diye başlayıp “münafık, akılsız, cahil, ahlaksız” diye suçladığı insanları “kılığı, kıyafeti, sarığı, dışa vuran davranışları bakımından müslümanlardan olan veya görünen” kimseler olarak tarif ederken, onlarda “cübbe ve sarık” olduğunu söylüyor da “sakal”dan bahsetmiyor. Halbuki herkes biliyor ki, tarihte ve günümüzde cübbeli ve sarıklı olanlar aynı zamanda sakallıdırlar. Amama sayın profesör sakalı es geçiyor. Neden?
Çünkü kendisinin sakalı var…
KARAMAN’IN AFGANİ, TEYMİYYE VE ABDUHLU EHLİ SÜNNETİ
Yazının devamında Hayrettin Karaman’ın “Ehli sünnet” diyerek ehli sünneti savunanlara iftira etmesine cevap veren Ali Eren, Karaman’ın nasıl bir yanlış içinde olduğunu anlatıyor:
Peygamberimiz’den 8 asır sonraya kadar duyulup bilinmediği halde “evvel yoğidi iş bu rivayet yeni çıktı” kabilinden, temelini İbn-i Teymiyye’nin attığı ve M. Raşid Rıza, Abduh, Cemaleddin Afgani gibi masonlarla haşır neşir olan kimseler tarafından devam ettiregelen, ucube bir inanç sistemi tutturmuşsunuz, adına Ehl-i sünnet İslamı diyorsunuz.
Kimi, kimleri ve ne yüzle suçluyorsunuz Allah aşkına?
Abdüh, M. Reşid Rıza, Cemaleddin Afgani gibi kimselerin her biri diğerini hocası, talebesi değil mi? Ya birinin hocası ve diğerinin talebesi mason değil mi?
Bir de çıkmış kabul edilir sözmüş gibi,“Abduh, siyasi amaçlarına ulaşabilmek (Mısır’a istibdadı yıkmak, sömürgecileri ülkeden atmak) için faydalı olduğuna inanan üstadının ısrarı üzerine mason derneğine girmiş, ama sonra bununla ilgisini koparmış ve talebelerini de uyarmıştır. Reşid Rıza ise hayatı boyunca asla mason olmamış, tam aksine masonluk aleyhine dört kere fetva vermiştir.” Diyorsunuz.
Biri de çıkıp size şöyle bir soru sorarsa cevabınız ne olur:
“Sayın Hayrettin Bey! Masonluğun İslam dışı olduğu belli. Abdüh’ü masonluğundan dolayı suçlamadığınıza göre, faydalı gördüğünüz bazı neticelere ulaşmak için siz de mason olmayı düşünür müsünüz?”
Önceleri Abdüh ve Cemaleddin Afgani gibi kimselerin mason olmadıklarını savunuyorlardı. Bu kimselerin mason ayinlerinde, mason önlükleriyle fotoğrafları ortaya çıkıp basına intikal edince ve bunu da dünya âlem bilince, bu sefer de yukarıdaki gibi tevili izahlara başvurmaya başladılar.
Efendim şunun için mason oldu, bunun için mason oldu gibi…
Sayın profesör! Bu makule insanları Müslümanlara sevdirmeye çalışan sizler, mecburen kabul ettiğiniz bu gerçeği dile getirirken bile onlar hakkında “mason olmuştur” diyemiyorsunuz da “mason derneğine girmiş” diyorsunuz. Yani bir kelimeden bile medet umacak kadar aciz duruma düşüyorsunuz.
“Cübbeli, sarıklı” diye ona buna çamur atacağıza, “önü mason önlüklüleri” diye Abduhları kötüleseniz ya!
Siz ey Hayrettin karaman!
Hangi cesaret ve hangi düşünceyle ehl-i sünnet olmajdan bahsediyorsunuz?
MEZHEBLER ÇORBASI İÇİN KİTAP SADELEŞTİREN KARAMAN!
Mason Abduh’un talebesi M. Reşid Rıza, mezhebleri ortadan kaldırmak, mezheplerin birleştirilmesi yani mezhebler çorbası meydana getirilmesi için yazdığı“muhaveratü’l- muslih ve’l-Mukallid” isimli eserin “Mezahibin Telfiki ve İslamın Bir Noktaya Cem’i” adı ile tercüme edilip hayrettin karaman tarafından 1970’li yıllarda“İslamda Birlik ve Fıkıh Mezhebleri” adıyla sadeleştirilmesini hatırlatan Eren Hocaefendi çok manalı bir soru soruyor:
Sadeleştirmeyi kafi görmeyerek kitaba ayrıca notlar eklemediniz mi? Diyanet İşleri Başkanlığı, sizin “İslamda birlik ve Fıkıh Mezhepleri” adıyla sadeleştirdiğiniz bu kitabı, Ankara’da Türk Tarih Kurumu Basımevin’de 157 sayılı olarak 1974’te basmadı mı?
Bu kitap ilim çevrelerince büyük tepki gördüğünden satıştan kaldırılmadı mı?
Ali Eren Hoca’nın maskeleri indiren yazısının tamamını Arifan Dergisinden okuyabilir ve gerçekleri bu dergiden takip edebilirsiniz. Bizim mason Abduh’un talebelerine söyleyecek çok sözümüz var. Meydan boş değil Elhamdülillah. Sizlerin duaları ve destekleriyle bizler bu ipi göğüsledik, ehli sünnet inancımıza uzanan her türlü pis kokulu kirli eli tutmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Sizlerde bu çalışmayı yapan hocalarımızın makalelerini, video sohbetlerini dağıtarak, yayarak bu çalışmaya destek verebilirsiniz. Sevaplarda ortak oluruz inşallah…
Ali Eren Hocaefendi
14 notes · View notes
davetultevhid · 5 years
Text
Din Adamı
Rahmân ve Rahîm Olan Allâh’u Teâlâ’nın ismiyle…
Güncel yaşamda bir şeyler dinlerken veya okurken karşımıza çıkan “Din adamları” tanımı dikkatimi çekiyor.
Nedir din adamı?
Din adamı: Herhangi bir organize dinde çeşitli dinî görevleri yerine getiren kişi. Değişik dinlerdeki karşılığı farklılık göstermekle birlikte genellikle dini ibadetlerin yönetilmesi işlerini vazife edinmiş veya vazifelendirilmiş ve bu konuda bilgili kişiler için kullanılan bir tabirdir. Çoğu din adamı bu unvanlarını yerel ve resmi bir otoritenin onayıyla alır.
Günümüzde din adamı olmak vazife edinmenin dışına çıkmış ancak vazifelendirilmiş kimselere din adamı denilmiştir. Bunun sebebi ise onları atayan idarecilerin sadece onların din adamı olarak tanınmasını istemeleridir. Yani toplum onların dışındakileri din adamı bilmeyecek ve bu ehliyette insanlar olarak tanımayacak böylece onların dışındakileri fetva almaya veya uymaya ehil görmeyeceklerdir.
İlk bakışta bu tutum insanların geneli açısından ihtiyata uygun bir davranış olarak görülebilir. Zira böylece insanları yönlendirebilecek konumlardan birinde bulunan din adamlığı kötü niyetli insanlar tarafından kullanılarak ülke içerisinde siyasi fitne ve fesada mahal verilmemesi için devlet kontrolünde olan bir yapı kazanmış olacaktır. Bunun yanında yine böylece devlet tarafından maaş ve sosyal haklarla desteklenerek başkalarından yardım almaya muhtaç bırakılmamış bu nedenle vazife esnasında bu yardım aldığı mercilerin etkisinde kalmayarak görevlerindeki doğruluktan şaşmamış olacaktır.
Gerçekten islam ülkesi olan herhangi bir ülkede bu hassasiyetler normal karşılanabilir. Ancak islam şeriatına arkasını dönmüş tamamen insan ürünü kanunlarla yönetilen ülkelerde ise din adamlığı adına yapılan çalışmalarda maksadın islam maslahatlarını gözetmenin tam tersine islama karşı ülkelerini savunmak için olduğunu anlamak zor değildir. Gerçekten islamın bekasını düşünen insanlar olsalar İslam şeriatını hayatlarında uygulamaya geçirirler Allahu Teâlâ’nın emir ve yasaklarına göre insanlar üzerine hükmederlerdi. Bu saptırıcı gayeyi azıcık islamı tanıyan her insan biraz düşününce anlayacaktır.
Bu ülkeler için en büyük fitne ve fesat şeriatın uygulanmasını istemek ve tağutları reddetmektir. Fakat hâlâ Allahu Teâlâ’nın dini reddedilmiş ve tağutlara ibadet edinilmiş, insanlar bulundukları ülkenin islam ülkesi olduğuna ve demokrasinin islamla bir zıtlığı olmadığına inandırılmış olduğu halde böyle bir ülkede insanlar din adamlığı ünvanını almanın bir gereklilik olduğuna inanmaktadırlar. Böylece bu gibi insanlar tarafından batıl hak gösterilmeye çalışılmıştır.
Böyle bir toplumda din adamı ünvanı alan insanların bahanelerine bakacak olursak:
Öncelikle din adamlarının çoğunluğu bu tür tağuti nizamları islam ülkesi olarak gördüklerinden görevlerini ufak defek dünyevi sorunların dışında gönül hoşluğu içerisinde yapmaktadırlar. Bunlar yukarıda belirttiğimiz insanların geneliyle aynı düşüncede olan imamlardır.
Az bir kısım din adamı ise sadece görevlerine başlamadan önce şu nedeni ileri sürmüşlerdir: Evet bu yönetim biçimi batıldır. İnsanlara şeriat dışındaki nizamlar dikta edilmektedir. Fakat böyle bir yönetimde insanlar hakkı açıkça söylemek için böyle kurumlardan faydalanabilirler.
Her ne kadar bu insanlar daha bu kurumlara başlamadan İslam dininden çıkaran söz ve fiillerde bulunmuşsalar da bunlar, onlar için gayet ciddi mazeretlerdir.
Bu tip insanların bu görevlerine başladıktan sonra dahi bahsettikleri amaçlarından eser göremezsiniz. Görmenizde mümkün değildir zira İslami olmayan bu yönetimin kanun ve yönetmeliklerine uygun olmayan imamlar zaten bu görevinde kalamamaktadırlar.
Bu görevi almalarındaki ana nedenlerden ilki; insanlar bulundukları şartlar içerisinde sadece geçim sıkıntısını kendilerine dert ettiklerinden veya bunun yanında sırf çeşitli şekillerde temel eğitimleri bu yönde olduğundan veya bu nedenlerin bir araya gelmesiyle birlikte din adamı unvanını alarak ve bu unvan altında çalışarak bu geçim sıkıntılarını bertaraf etmeye çalışmaktadırlar. Bir nevi dünya hayatı için ahiretlerini satmaktadırlar.
Hakiki manada dinini dert edinenler ise bu unvana sahip olamayıp –zaten gerekte duymayıp- sırf Allah-u Teâlâ’nın rızası için inançlarının gereğini yerine getirmektedirler.
Böylece toplumun sosyal yapısındaki bozukluk gereği insanlar temel dini öğretileri edinemediklerinden ve gerekli dini eğitimi ailede hatta sosyal hayatlarının hiçbir alanında -bulamadıklarından değil- verilmediğinden dolayı en temel meselelerde dahi cahil ve saptırılmaya müsait bir zihin yapısına hapsolmaktadırlar.
Evet, hayatlarının hiçbir alanında derken bu alanlardan camii ve tarikat yapılanmalarını da istisna etmeyerek yazdım. Zira bu yapıların istisna edilecek bir durumları ve tarafları hakiki manada bulunmamaktadır.
Ne yazık ki din adamlığı bir insanlık öğretisi olmaktan çıkarak; bir dinin adamlığını, temsilciliğini yüklenmekten çıkarılıp kültür bilgisiyle kazanılan bir meslek haline gelmiştir.
Camiler din adamı unvanı taşıyan bu insanların yönetiminde değiller mi?
Evet.
İşte meslekleri icabı kendilerini yöneten işverenlerinin istek ve iç tüzüklerine göre hareket eden ve onların sınırlamalarında kalan bu nedenle de bilgi edindikleri dinin gereklerini yerine getirmeyen bu insanlar nedeniyle camiler yukarıda değindiğim gibi istisna değillerdir.
Bugünün din adamları(!) yaptıkları işte dünyalık kazançlarının devamını garantilemek için hemen her alanda ahiretlerinin gereklerini arkalarına atmaktadırlar.
Tarikat anlayışını ise anlatmaya gerek yok zannediyorum. Zahir ibadetlerinde, giyim kuşamlarında ehli sünnet görüntüsü veren bu insanlarında akideleri, musalladaki meyte gibi olmasını bekledikleri müridlerinin ceblerindeki meblağlara veya yalakalıklarına bağlı olarak dünya refahı ekseninde devam etmektedir. Öyle ki artık mürid dünyada veya ahirette ne zaman dara düşse sendika usulü şeyhi ölü veya diri olsa fark etmez ona yardıma hazırdır. (Haşa!)
Böyle bir ortamda kısaca şöyle diyebiliriz. “Din adamı kalmamış herkes dünya adamı.”
İşte böyle bir yapıda dinlerini bu gibi insanlara din adamı diyerek bırakıp hiçbir kıpırdama yapmayan insanlık ne kadar doğru bir iş yapmaktadır?
Maalesef geçmişte putperestliğin doğuşunun nedenlerinden olan, Yahudi ve Hıristiyanların gazaba uğramalarının ve sapıtmalarının temelini oluşturan etken bugün de devrededir.
Bu, yaşadıkları dinin gereklerini, en önemli konularda emir ve nehiylerini öğrenmediklerinden ve öğrendikleri şeylerin delillerini sormadıklarından, neye iman neye küfür denir bilmeden ve yaşadıklarını iddia ettikleri dinle ilgili hususları sadece sayılı insanlara teslim edip kendilerini bu işten soyutlayarak dünyaya dalmalarından kaynaklanmaktadır.
Bu din adamları ve şeyhler dünyalarını kazanmalarının gereği, gördükleri dinlerinin tahrif işlerini itinalı bir şekilde sürdürürken yine cahil halk böyle bir tahrifat ve hurafe akınının din adamları olduğu müddetçe olamayacağını zannederek onlara güven duymaktadırlar. Aslında böyle bir durumda şahsen güvenecekleri tek kapı olarak ta onları görmektedirler.
Yine Müslüman olarak yaşadığını düşünen halkın güvencelerinden en önemlisi de bugün İslam dininin kaynaklarının Yahudi ve Hıristiyanlarınkinden farklı olarak tahrif edilemeyeceği düşüncesidir.
Bununun nedeni ise: “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” mealindeki Hicr suresi 9. ayeti kerimeye bakan insanlar Kur’an-ı Kerimin tek harfinin dahi değiştirilemeyeceğini yani zahiri olarak bir tahrifata uğrayamayacağını ve böylece asılları muhafaza olan bir dinin asla tahrif olamayacağını düşünmeleridir.
Evet, gerçekten Kur’an-ı Kerim’in bir harfi dahi değişmemektedir. Ancak göz ardı edilen durum şudur ki metinler değiştirilmeyip, o metinlerdeki önemli kelimelerin içleri boşaltılmaktadır. Yani kelimelerin kastettiği ve ihtiva ettiği manalar unutturulmuş, kelime ve kavramlar kısırlaştırılmış. Okuyan kişinin etlisine sütlüsüne karışmayan bir manaya getirilmiştir.
Tevrat ve İncil’deki gibi maddi tahrifatın dışında manevi tahrifata gidilmiştir. Hatta günümüzde bununla da yetinilmeyip ne olur ne olmaz diye içi boşaltılmış olsa da dinen gerekli olan bazı kelimelerin kullanımı yasaklanmıştır. Bu yasakçı zihniyete ise yönetime bağlı tüm eğitim kurumları itaat etmektedirler.
Yani kelimeler yasaklanmış kullanılsa dahi dar bir mana içerisinde kendilerine zararsız manalar yüklenmiştir.
İşte maalesef günümüzde insanlar dininin adamı olmayı bırakıp bu adamlığı ‘din adamları’ adı altında başkalarına bıraktığı anda ipler kopmuştur. Bu ipler halkı ahirete bağlayan iplerdir.
Bugün doğan bir insan cahil ailesinde 5-6 yaşına kadar haramların ve boş işlerin dışında hiçbir eğitimi alamıyor. Sonra anne-babanın inandığını iddia ettiği dinin gereklerine zıt eğitim veren kurumlarda hayatın gayesine değinilmeyen bir eğitim ve öğretim alıyor. Sonra çalışma hayatına atılınca arada bir gittiği camide de dininin adamının değil din adamlarından vaaz ve nasihatler dinliyor. Bunlarında sınırlı olduğuna kısaca değindik. İnsanların yaratılış gayelerini, nelere ibadet denildiğini, büyük ve küçük günahları değil de ağaç dikmenin faydalarını dinliyor sonrada dini parçalayan insanlara rahmet okuyarak dualarını bitiriyorlar. O gününe kadar öğrendiği pek çok kelimenin de içi boşaltılınca kıldığı iki rekat namaz veya benim kalbim temiz ve bende Allah’ın birliğine inanıyorum demekle cenneti garantilediğini zannediyor.
Artık insanlar inandıklarını iddia ettikleri dinlerini yaşamak içinde bir şeyler okumalı araştırmalı öğrendiklerini hayatına geçirerek yaşamalı. Din adamlarının iğrenç maskesini dininin adamı olarak yaşayıp düşürmelidir.
Hayatının her alanında attığı adımların ne manaya geldiğini ve neye hizmet etmek için attığını düşünmelidir. Allah’ın rızası için, O’na kulluk etmek için yaşamalı. Allah’ın sevip razı olduklarını araştırıp onu uygulamaya gayret etmelidir. Sevdiğini Allah için sevmeli, buğzettiğini de Allah için terk etmelidir. Ve yaptığı işin delilini öğrenerek o delilin gerektirdiği şekilde yaşamaya gayret etmelidir.
Bunlar dinini ifsad eden, tahrif eden her türlü tağutları reddederek Allah’ı Kur’an ve sahih sünnette bildirildiği üzere tevhid ederek yaşamak için bir başlangıç olmalıdır.
Allahu Teâlâ hakkı hak bilip hakka tabi olmayı, batılıda batıl bilip ondan uzak durmayı cümlemize nasip etsin…
2 notes · View notes
etaali · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Gerçek bir İslam alimi ve Seyyit. Ehlibeyt âlimlerinin ilmi ve siyasi müracaat ettikleri şahsiyettir. Müslüman kardeşlerimizin bir bölümünün özellikle ehlibeyt mektebi mensuplarının taklit mercisidir. 46 yıldır kirada oturuyor, tıpkı dedelerinin yaşadığı halkın en fakiri gibi yaşıyor. geçirdiği göz ameliyatından başka evden dışarı çıkmamış.papa kendisiyle görüşmek istediğinde evim herkese açık demiş. Yıllar önce fetonun elini öpüp önünde egildigi papalik mercii bu defa bu zat i muhteremin ayağına kadar gitti. İşte izzet şeref ancak Allaha kul olmakla mümkün olur. Verdiği tek fetva ile ırakta savaş sonrası talan ve yagmalamayı durdurdu, mezhep kavgası çıkmasını önledi, ehli sünnet kardeşlerimiz bizim canımızı dedi. Allah ömrünü daha bereketli kılsın.
1 note · View note
Text
Bu yana hassasiyet ve ozenle..
Uzun zamandır üzerinde çalışmalar yaptığımız sitemizin temel amaçları İslam’a ve Kuran’a Rabbimiz ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN Rızası için hizmet etmek, en çok tıklanan bir dini site olarak doğru ve yararlı bilgiler ile islamiyeti yaymak, gençlerimizi ve müslüman din kardeşlerimizi aydınlatmak, interneti ahlaksızlığın değil tamamen İslamiyet’in sağlayacağı aydınlık için vesile haline getirmektir. İnsanlar maalesef kendi başlarına Kuran-ı Kerim’i ve hadisleri öğrenemez. Aklımız ile doğru yolu bulmaya çalışsak bile ne yazık ki bu çok zordur. Piyasa da bir çok kitap, yanlış ilim ve fetva veren siteler olmasına karşılık doğru bilgileri ve İşin ehli olan âlimlerden duyduklarımızı size anlatmaya çalışıyoruz. Ayeti kerimede, (Kuran-ı kerimde bildirilen misaller, çoklarını küfre sürükler, çoklarını da hidayete ulaştırır) buyuruluyor. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayanlar yanlıştır. Farkında olmadan yanlış bilinçlendirilip, yanlış dualar etmeyiniz. İslami siteler arasında en çok yarar sağlamayı amaçladığımız sitemizde, doğru ve güzel ahlaklı bireyler gençler yetiştirmek, mübarek aylarda edeceğiniz dualar, zekât ve sadakanın önemi, ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN isimleri gibi konularla gençlerimizi ve İslamiyet ile yeni tanışmış veya tanışmak isteyen insanları aydınlatmaya nail olmaya çalışıyoruz. 2017 yılından bu yana hassasiyet ve özenle sizlere doğru ve yararlı İslami site olmaya çalıştığımız bu yolda olabildiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. İslam’ın farzları, imanın şartları ve namaz, oruç, hac gibi konularda ki ince detaylardan başlayarak, Kandil ve Ramazan-ı şerif gibi önemli günler ve aylar da okunması gereken dualara varıncaya kadar her bir konunun üzerinde durmaya özen gösterdik. Bu şekilde doğru ve İslam’ı en iyi ve doğru şekilde yaşayanlardan olmayı, sesimizi bir çok kişiye duyurmaya niyet ettik.
0 notes
webtasarimcilar11 · 3 years
Text
Gibi konularda ki ince detaylardan..
Uzun zamandır üzerinde çalışmalar yaptığımız sitemizin temel amaçları İslam’a ve Kuran’a Rabbimiz ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN Rızası için hizmet etmek, en çok tıklanan bir dini site olarak doğru ve yararlı bilgiler ile islamiyeti yaymak, gençlerimizi ve müslüman din kardeşlerimizi aydınlatmak, interneti ahlaksızlığın değil tamamen İslamiyet’in sağlayacağı aydınlık için vesile haline getirmektir. İnsanlar maalesef kendi başlarına Kuran-ı Kerim’i ve hadisleri öğrenemez. Aklımız ile doğru yolu bulmaya çalışsak bile ne yazık ki bu çok zordur. Piyasa da bir çok kitap, yanlış ilim ve fetva veren siteler olmasına karşılık doğru bilgileri ve İşin ehli olan âlimlerden duyduklarımızı size anlatmaya çalışıyoruz. Ayeti kerimede, (Kuran-ı kerimde bildirilen misaller, çoklarını küfre sürükler, çoklarını da hidayete ulaştırır) buyuruluyor. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayanlar yanlıştır. Farkında olmadan yanlış bilinçlendirilip, yanlış dualar etmeyiniz. İslami siteler arasında en çok yarar sağlamayı amaçladığımız sitemizde, doğru ve güzel ahlaklı bireyler gençler yetiştirmek, mübarek aylarda edeceğiniz dualar, zekât ve sadakanın önemi, ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN isimleri gibi konularla gençlerimizi ve İslamiyet ile yeni tanışmış veya tanışmak isteyen insanları aydınlatmaya nail olmaya çalışıyoruz. 2017 yılından bu yana hassasiyet ve özenle sizlere doğru ve yararlı İslami site olmaya çalıştığımız bu yolda olabildiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. İslam’ın farzları, imanın şartları ve namaz, oruç, hac gibi konularda ki ince detaylardan başlayarak, Kandil ve Ramazan-ı şerif gibi önemli günler ve aylar da okunması gereken dualara varıncaya kadar her bir konunun üzerinde durmaya özen gösterdik. Bu şekilde doğru ve İslam’ı en iyi ve doğru şekilde yaşayanlardan olmayı, sesimizi bir çok kişiye duyurmaya niyet ettik.
0 notes
ozeluniversiteler · 3 years
Text
Cok kitap yanlış ilim ve..
Uzun zamandır üzerinde çalışmalar yaptığımız sitemizin temel amaçları İslam’a ve Kuran’a Rabbimiz ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN Rızası için hizmet etmek, en çok tıklanan bir dini site olarak doğru ve yararlı bilgiler ile islamiyeti yaymak, gençlerimizi ve müslüman din kardeşlerimizi aydınlatmak, interneti ahlaksızlığın değil tamamen İslamiyet’in sağlayacağı aydınlık için vesile haline getirmektir. İnsanlar maalesef kendi başlarına Kuran-ı Kerim’i ve hadisleri öğrenemez. Aklımız ile doğru yolu bulmaya çalışsak bile ne yazık ki bu çok zordur. Piyasa da bir çok kitap, yanlış ilim ve fetva veren siteler olmasına karşılık doğru bilgileri ve İşin ehli olan âlimlerden duyduklarımızı size anlatmaya çalışıyoruz. Ayeti kerimede, (Kuran-ı kerimde bildirilen misaller, çoklarını küfre sürükler, çoklarını da hidayete ulaştırır) buyuruluyor. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayanlar yanlıştır. Farkında olmadan yanlış bilinçlendirilip, yanlış dualar etmeyiniz. İslami siteler arasında en çok yarar sağlamayı amaçladığımız sitemizde, doğru ve güzel ahlaklı bireyler gençler yetiştirmek, mübarek aylarda edeceğiniz dualar, zekât ve sadakanın önemi, ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN isimleri gibi konularla gençlerimizi ve İslamiyet ile yeni tanışmış veya tanışmak isteyen insanları aydınlatmaya nail olmaya çalışıyoruz. 2017 yılından bu yana hassasiyet ve özenle sizlere doğru ve yararlı İslami site olmaya çalıştığımız bu yolda olabildiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. İslam’ın farzları, imanın şartları ve namaz, oruç, hac gibi konularda ki ince detaylardan başlayarak, Kandil ve Ramazan-ı şerif gibi önemli günler ve aylar da okunması gereken dualara varıncaya kadar her bir konunun üzerinde durmaya özen gösterdik. Bu şekilde doğru ve İslam’ı en iyi ve doğru şekilde yaşayanlardan olmayı, sesimizi bir çok kişiye duyurmaya niyet ettik.
0 notes
bilimveyasam2018 · 3 years
Text
Konularda ki ince detaylardan başlayarak..
Uzun zamandır üzerinde çalışmalar yaptığımız sitemizin temel amaçları İslam’a ve Kuran’a Rabbimiz ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN Rızası için hizmet etmek, en çok tıklanan bir dini site olarak doğru ve yararlı bilgiler ile islamiyeti yaymak, gençlerimizi ve müslüman din kardeşlerimizi aydınlatmak, interneti ahlaksızlığın değil tamamen İslamiyet’in sağlayacağı aydınlık için vesile haline getirmektir. İnsanlar maalesef kendi başlarına Kuran-ı Kerim’i ve hadisleri öğrenemez. Aklımız ile doğru yolu bulmaya çalışsak bile ne yazık ki bu çok zordur. Piyasa da bir çok kitap, yanlış ilim ve fetva veren siteler olmasına karşılık doğru bilgileri ve İşin ehli olan âlimlerden duyduklarımızı size anlatmaya çalışıyoruz. Ayeti kerimede, (Kuran-ı kerimde bildirilen misaller, çoklarını küfre sürükler, çoklarını da hidayete ulaştırır) buyuruluyor. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayanlar yanlıştır. Farkında olmadan yanlış bilinçlendirilip, yanlış dualar etmeyiniz. İslami siteler arasında en çok yarar sağlamayı amaçladığımız sitemizde, doğru ve güzel ahlaklı bireyler gençler yetiştirmek, mübarek aylarda edeceğiniz dualar, zekât ve sadakanın önemi, ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN isimleri gibi konularla gençlerimizi ve İslamiyet ile yeni tanışmış veya tanışmak isteyen insanları aydınlatmaya nail olmaya çalışıyoruz. 2017 yılından bu yana hassasiyet ve özenle sizlere doğru ve yararlı İslami site olmaya çalıştığımız bu yolda olabildiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. İslam’ın farzları, imanın şartları ve namaz, oruç, hac gibi konularda ki ince detaylardan başlayarak, Kandil ve Ramazan-ı şerif gibi önemli günler ve aylar da okunması gereken dualara varıncaya kadar her bir konunun üzerinde durmaya özen gösterdik. Bu şekilde doğru ve İslam’ı en iyi ve doğru şekilde yaşayanlardan olmayı, sesimizi bir çok kişiye duyurmaya niyet ettik.
0 notes
teneres · 3 years
Text
Selamun Aleykum abi, yazıyı baştan sona okudum. Maalesef Ömer Faruk beyler, yine çoğu meselede yaptığı gibi çarpıtma ve kendini mutlak doğru görüp, pergelin sabit ayağını kendi safına koyarak, hareketli ayağını da düşmanlıkla açmış.
1. Kendisi hadis ve ayetlerden "ibadet" ihdas edebiliyorken, karşı tarafın ayet ve hadislerden istinbat etmesini red ediyor. Kendisine ancak vahy gelmesi lazım ki rey ile ictihad bile olsa, hata olup olmadığını kesin bilsin.
2. Haricilik demiş, Haricilerin bidat anlayışı yoktur. Onlar için sabit olanın dışında herşey küfürdür ve hadislere karşı da mesafelidirler.
Ve tekfir, sadece Hariciler de mi vardır? Eğer öyle ise fıkıh kitaplarımız da riddet ve mürted ile alakalı onca satır, onca fetva ne demeye vardır?
Kendisi komple, mutlak manada tekfirin varlığını mı inkar ediyor (ki mutlak manada tekfiri inkar/red ediyorsa kendi cemaati olan Nakşibendi tarikatının İsmailağa kolunun, telif heyetinin çıkardığı/tercüme ettiği tekfir ahkamına dair kitab ne demeye vardır?) yoksa Harici/Tekfirci diye itham ettiği eski ve yeni kimselerin aşırı gittiğini mi iddia ediyor? Eğer öyle ise, tekfirci/Harici demeden evvel, ortaya tekfir nedir ne değildir, şartları engelleri nedir, kısaca tekfir ahkamı nedir onu belirtip ondan sonra birilerini itham etmelidir.
3. İbn Teymiyye ve falan falan kesim şöyle dedi diyor, ancak sanki bunu heva ve heveslerinden dayanarak demişler gibi lanse ediyor. Oysa İbn Teymiyye söylediği herşeyi ayet ve hadise dayanarak söylemiştir. Misalen, Nebi'nin kabrini ziyaret maksadıyla sefere çıkmaya caiz değil demiştir çünkü Rasulullah'n şu 3 mescit dışında seyahat etmek yoktur minvalinde hadisi vardır. Nassları devamlı zahirden almakla, bunun da Havaricin ameli olduğuna bağlamış yani yine Haricilik yaftasını vurmuş. Oysa kaide şudur; bir nassın zahirinin aksine, o manayı kayıtlayan/tahsis eden, tevile ihtiyaç duyuran herhangi bir başka nass/durum yoksa, o ayet ve hadis zahiriyle alınır. Örneğin iman edipte imanlarına zulm bulaştırmayanlar doğru yoldadır minvaldeki ayeti indiğinde sahabe zulmü normal zalimlik/günah olarak anlamıştır. Rasulullah ise buradaki zulmün şirk olduğunu açıklamıştır. Oysa hamr'ı (şarabı/içkiyi) terk edin ayeti indiğinde kimse ihtilafa düşmemiş, herkes aynı şeyi anlamış. Yani ortada 3 mescid dışında seyahat kastıyla çıkılmaz diye hadis var, aksi yönde benim kabrimi ziyaret edin diye de bir hadis yok. Sahabeden bunun yapıldığına dair bir nakilde yok. O zaman nasıl oluyor da bu sahih hadisi olması gerektiği gibi zahirinden alıp da bu yönde fetva vermek batıl oluyor.
4. Bidat tanımını yaparken de yine alicengiz oyunu yapıyor; evet, bidat lügat manası olarak yenilik demektir. Ve evet, bidat bir dini birde lügavi olarak ikiye ayrılır. Ancak Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "kim DİNİMİZDE OLMAYAN birşey çıkarırsa" buyuruyor. Bazı sefihlerin hemen atladığı gibi "o zaman arabaya binme deveye bin, çatal kaşık kullanma" tarzında ki sözler geçerli değildir. Çünkü bunlar ne ibadettir, ne dindendir.
5. Nassları anlamada asıl kendisinde problem olduğu ve kasıtlı olarak çarpıttığı, bu bidati savunma kasdıyla ortaya attığı "kim dinde güzel bir çığır başlatırsa" hadisinin hangi olay üzerine, ne için söylenildiğini göz ardı etmesidir. Bu hadis, müminlere mallarını infak etmeleri yolunda haber verildiğinde, diğerlerine örnek olması açısından Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhumun yaptığı işin övülmesidir. Oysa infak zaten var olan meşru bir ameldir ve sınırı yoktur. Haliyle başlattıkları yeni bir ibadet değil, o ibadetin amel dozudur.
6. Yine delil diye zikrettiği Bilal radıyallahu anh'ın abdestten sonra namaz kılması, Bilal radıyallahu anh'ın kendi başına ihdas ettiği birşey değildir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;
Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rek'at namaz kılarsa geçmiş günahları affolunur"
Buhârî, "Vudû", 14;
Müslim, "Tahâret", 5, 6, 17
Velev ki böyle bir hadis olmasındı ve Bilal (radıyallahu anh) kendisi müstakil olarak bunu yapıyordu. Farz ve sünnetler dışında nafile namaz kılınmayacağını yahut belirli sayıda kısıtlayan bir ayet ya da hadis mi var? O, kendisi için böyle bir nafile namaz belirlemiş olur. Yani yine var olan, va'z edilen bir amelin, şahsi dozu söz konusu olurdu.
7. Dua etmekle alakalı iki hadis zikretmiş, özellikle ismi azam ile edilen duayla alakalı rivayete takılmış.
Burada amel/ibadet nedir? Dua etmek.
Peki dua etmek, ayet ve hadislerin apaçık belirttiği bir amel midir? Evet.
Peki herkes illa ayet ve hadislerde geldiği gibi mi dua etmek zorundadır? Bundan başka şekilde dua edemez diye bir nass mı var? "HAYIR"
O zaman neden nassla sabit amelleri, bidat kategorisinde değerlendirip, bak falan bidat işlemişte, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) itiraz etmemiş gibi bir algı oluşturmaya çalışılmış?
8. Savunma maksadı ile naklettiği diğer hadisler de keza öyle. Zikr ve hamd etmek dinde olmayan şeyler midir? Bununla alakalı ayet ve hadis yok mu? Allah azze ve celle ne kadar az şükrediyorsunuz diye uyarmıyor mu kullarını? Beni anın ki bende sizi anayım buyurmuyor mu? Fatiha hamd ile başlamıyor mu?
Yahut namazda imam olmak, namaz da kıraat etmek zaten dinde yok mu? Bunlar zaten var olan şeyler. Ve Ömer Faruk beyin(!) burada kendisine dayanak kılmaya çalıştığı rivayetlerin HİÇBİRİSİ dinde olmayan şeyler değil. Kişi dilediği gibi nafile namaz kılar, dilediği gibi dua eder, dilediği kadar kıraat eder. Ancak BUNLARIN HEPSİ DİNDE VAR OLAN AMELLERDİR. Hiçbirisini bu insanlar, Rasulullah'tan sonra, belirli bir vakit ve şekilde yapılmak üzere "uydurmamıştır" . Kişi cehri okunacak farz namaz da bunu yapıyor, kişi namazda dua ediyor, kişi abdestten sonra nafile namaz kılıyor. Ve bunların şekli, vakti vahyedilenden farklı değil. Sadece duasını kendisi için yapmış. Kıraatinde seçtiği surelerden biri kendisine en sevimli geleni ki, o sure kısa olmasına rağmen Allah azze ve celle'nin müşriklerin ve Hristiyanların teslis inancına reddiye olan ve tevhide muteallık sözleridir. Allah'ı birleyen, O'na nispet edilen her türlü fazlalıktan tenzih eden bir sureyi sevmek, ve bunu namaz kıraatinde okumak, okumayı sevmek elbette kişiyi cennete götürür. Bunu anlamanın nesi zor?
Bunlardan sonra yine meseleyi "sonradan çıkmaya bağlamış". Oysa ki kendisi de devamında ilgili hadisi naklederek diyor ki "bizim işimizle alakalı olmalı" yani dinden olmalı. O zaman demek ki o kadar satır bidatın lügat manasını ispatlamak vs boşa bir iştir. Çünkü biz her yeniliği değil, dinle alakalı yenilikleri mesele ediyoruz. Ve yine söylüyorum ne kıraat, ne dua, ne nafile namaz; bu ameller sonradan çıkarılmış işler değildir. Hepsi ayet ve hadisle sabittir. Ne lügavi ne ıstılahi olarak sonradan çıkarılmış "ibadetler" değildir yani.
Şer'i delillere zıt değildir dediği şey bizatihi bidat çıkarmama emrine muhaliftir. Daha sonra; desteklemek için naklettiği "sevinenler bununla sevinsin" (Yunus 58) ayeti, Kuran hakkındadır. Bir önceki ayette bu apaçıktır.
Yine delil olarak zikrettiği bir diğer ayet ve sebeb olan; Müminlere rahmet olması, peygamber sevgisinin emredilmesi ise, hakikatte leyhte değil, aleyhte bir delildir. Zira bu sevme emri olmasına rağmen, peygamber apaçık bu ameli işlememiş. İşlenmesini emretmemiş, sahabe de O'nu sevmede, sünnetini ihya etmede ve O'nu korumada en önde gelenler iken böyle bir şey yapmamışlardır. Eğer meşru olsaydı, 1 kez yahut 1 sahabe tarafında da olsa yapılırdı. Hakkında bunca fazilet olduğuna dair nakledilen yığınla (mevzuu veya çok zayıf) hadislerin olduğu mevlidin (vd "kandillerin") faziletine erişmek bu insanlara nasib olmadı da, asırlar sonra bir Melik'e (kabul etmese de ilk başlatan olarak sahabe ve ehli sünnet düşmanı Fatımilere) mi nasib oldu???
Müslüman alimlerin bunu güzel kabul etmesini dile getirmiş. Peki. Kendilerine uyulması ve sünnetlerinin takib edilmesi emredilen Raşid Halifeler, Sahabenin geneli, tabiun ve etbaut tabiun'dan bir kimsenin Mevlid'i güzel kabul ettiği varid olmuş mu? İcma dediğimizde hangi dönem alimlerini baz alıyoruz, kendini ısrarla ehli sünnet'e intisab eden Ömer Faruk beyin bundan haberi var mı?
Daha sonra; Abdullah ibn Mesud, sizden biri, birine tabi olacaksa Rasulullah'n ashabına tabi olsun, zira onlar dini en iyi bilenler ve gayretli olanlardı minvalinde bir nasihatta ediyordu. Şimdi biz ashabın bunu yapmayı bırakalım, duymamış olmasına mı tabii olalım; yoksa "öyle bir vakit gelir ki, sünnet bidat, bidatta sünnet olur, öyle ki bu bidatlerden biri terk edildiğinde insanlar kınar ve sünnet terkedildi" der, rivayetinin apaçık şahidi olan şu mevlid mevzuusunu sünnet ve din edinen kimselere mi tabi olalım?
Peygamber bizatihi vahiyle muhattaptır. Kendisine ilim ve hikmet verilmiştir. O, birşeyi ictihaden yapsa eğer Allah'ın muradına ters düşerse vahiyle uyarılmıştır. Eğer uyarılmamışsa demek ki Allah'n muradı, yani vahyi/emri bu yöndedir. Yanisi; Aşure orucunu delil getiren Ömer Faruk bey(!) kendini ya Rasul'le bir tutuyor, ya da kendisine vahy geliyor galiba.
Geri kalan peygamberlerin kıssalarının ve eyyamullah ifadesinin geçtiği ayetleri ortaya delil diye sürmesi ise; kitaba uymak ile kitabına uydurmak ince çizgisini aşıp, kitabına uydururken, kitaba uymak illüzyonu ile insanları (ve belki de kendini) kandırmaktır.
Birşeyin maslahat mı mefsedet mi olduğunu belirlemek; her mollanın, her müderrisin, her ilim talebesinin haddi de, işi de değildir. Ve faraza diyelim ki böyledir ve bu zaviyeden bakalım; bugün mevlid vd kandiller de, birkaç rekat namaz kılan yahut şu kadar rekat, şu sureler kıraat edilirse diye aktarılan rivayetlerle amel eden kimselerin ezici çoğunluğunun farz namazları kılmadığı gerçeğini bilmiyor mu? Bu kandil gecelerine kadar her türlü haram ve masiyeti işleyenlerin, adeta günah çıkarma günü olarak gördükleri bu geceler de camiiye giderek veya ona bile tenezzül etmeyip tv'den kandil programlarını izlediklerinde sanki bütün günahlarının bağışlandığı vahyle kendilerine bildirilmiş gibi bir rahatlama hali yaşamıyorlar mı ?! Ertesi gün de aynı işlerine devam etmiyorlar mı? O zaman nerede bunun maslahatı? Nerede bunun zarureti.
İbn Kesir'i tahrif ettiklerini iddia ederken, kendisi "çok güzel eserleri vardır" lafını camii, hamam, medrese vd eserler olarak anlayabilecekken, mevlid kutlamalarına hasretmekte, yani asıl tahrif denemesini kendisi yapmaktadır.
Hasılı kelam; Ömer Faruk bey, bir çarpıtma ve kitabına uydurma denemesi yapmış ama hakikat şu ki pek işe yaramamış ve hem bu tip bidat savunuları hem de bu bidatler dolaylı olarak, lisan-ı hal'le Rasulullah'ı "apaçık ve eksiksiz" tebliğ ve beyan etmekle görevlendirildiği risalet işini tam yapmadığıyla itham etmektir. Öyle ya, bugün namaz var mı yok mu diye ihtilaf ediyor muyuz? Tesettür var mı yok mu, sakal var mı yok mu diye ihtilaf ediyor muyuz? Orucun başlama vakti olan beyaz ve siyah ipin birbirinden ayrılması hususunda aklımızda bir şüphe var mı? İmanlara bulaşmaması emredilen zulümden yana bir eksik bilgimiz var mı? Ahir zaman, kıyamet alametleri, cennet/cehennem, ahiret hayatı, sorgu günü hakkında bir eksiğimiz, cahili olduğumuz bize nakledilmemiş bir vahy bilgisi var mı? Hepsi ayet ve hadislerde en ince detayına kadar açıkca tebliğ ve beyan edilmiş.
Öyleyse ey akıl sahipleri, sizler Allah'a ve Rasul'une UYUN !
Allah, haddini bilen ve o hadde duran kimseye merhamet etsin, sevdiği kulları arasına katsın.
Bırakın bidat sahipleri, kendi batıllarıyla mutlu, sizleri ise yoldan sapmakla itham etsin. Ahiret günü kim livaul hamd'ın altında, Rasulullah'n ardında bekleyecek; kim bidat fırkalarla bekleşecek göreceğiz.
Dipnot; bidat konusunda son kelam, bu husus üzerine etraflıca araştırma yapmış ve döneminde bununla alakalı pek çok sıkıntıya katlanmış, sünneti savunmak için kıyasıya mücade edip, "KINAYICININ KINAMASINDAN" korkmayan İmam Şatıbi (rahmetullahi aleyh)'in "el İtisam" kitabını alın, okuyun-okutturun.
Görselde ki kitab eski tarihli basımıdır, lakin yayınevi aynıdır.
https://caninbabasi.tumblr.com/post/633149989476073472/selefiyyenin-anlama-problemi-%C3%A7er%C3%A7evesinde-mevlid
Tumblr media
6 notes · View notes
bimaktuel2018 · 3 years
Text
Tamamen İslamiyet&rsquoin sağlayacağı aydınlık icin..
Uzun zamandır üzerinde çalışmalar yaptığımız sitemizin temel amaçları İslam’a ve Kuran’a Rabbimiz ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN Rızası için hizmet etmek, en çok tıklanan bir dini site olarak doğru ve yararlı bilgiler ile islamiyeti yaymak, gençlerimizi ve müslüman din kardeşlerimizi aydınlatmak, interneti ahlaksızlığın değil tamamen İslamiyet’in sağlayacağı aydınlık için vesile haline getirmektir. İnsanlar maalesef kendi başlarına Kuran-ı Kerim’i ve hadisleri öğrenemez. Aklımız ile doğru yolu bulmaya çalışsak bile ne yazık ki bu çok zordur. Piyasa da bir çok kitap, yanlış ilim ve fetva veren siteler olmasına karşılık doğru bilgileri ve İşin ehli olan âlimlerden duyduklarımızı size anlatmaya çalışıyoruz. Ayeti kerimede, (Kuran-ı kerimde bildirilen misaller, çoklarını küfre sürükler, çoklarını da hidayete ulaştırır) buyuruluyor. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayanlar yanlıştır. Farkında olmadan yanlış bilinçlendirilip, yanlış dualar etmeyiniz. İslami siteler arasında en çok yarar sağlamayı amaçladığımız sitemizde, doğru ve güzel ahlaklı bireyler gençler yetiştirmek, mübarek aylarda edeceğiniz dualar, zekât ve sadakanın önemi, ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN isimleri gibi konularla gençlerimizi ve İslamiyet ile yeni tanışmış veya tanışmak isteyen insanları aydınlatmaya nail olmaya çalışıyoruz. 2017 yılından bu yana hassasiyet ve özenle sizlere doğru ve yararlı İslami site olmaya çalıştığımız bu yolda olabildiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. İslam’ın farzları, imanın şartları ve namaz, oruç, hac gibi konularda ki ince detaylardan başlayarak, Kandil ve Ramazan-ı şerif gibi önemli günler ve aylar da okunması gereken dualara varıncaya kadar her bir konunun üzerinde durmaya özen gösterdik. Bu şekilde doğru ve İslam’ı en iyi ve doğru şekilde yaşayanlardan olmayı, sesimizi bir çok kişiye duyurmaya niyet ettik.
0 notes
derdiderun · 4 years
Note
Polen alerjisi varda birinin gunde 2 3 kez burun spreyi kullaniyor oruc bozarmi
Kardeşim bizim fetva konusunda takip ettiğimiz ehli sünnet hocalar burun spreyi için orucu bozar fetvası veriyor. Özellikle tekrar baktım. Hatta Halil Günenç Hocanın Günümüz Meselelerine Fetvalar Kitabının Oruç-Kaza Gerektiren Kefaret Gerektirmeyen Şeyler Bahsinde de “Burundan ilaç almak orucu bozar” diyor. Oruç günlerinde kullandıysa gününe gün kaza etsin. Bozmaz diyenler var onları bu konuda dinlemesek daha iyi olur kanaatindeyim. Çoğunluk bozar diyor... Farz Ramazan orucu bu, elimizden geldiği kadar ihtiyatlı, hassas olmamız lazım. Bizde de var polen alerjisi, kullanılan ilaç olmazsa olmaz değildir, oruç vakti içinde kullanmasın...
4 notes · View notes
mizahblogu2018 · 3 years
Text
Doğru yolu bulmaya calışsak bile..
Uzun zamandır üzerinde çalışmalar yaptığımız sitemizin temel amaçları İslam’a ve Kuran’a Rabbimiz ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN Rızası için hizmet etmek, en çok tıklanan bir dini site olarak doğru ve yararlı bilgiler ile islamiyeti yaymak, gençlerimizi ve müslüman din kardeşlerimizi aydınlatmak, interneti ahlaksızlığın değil tamamen İslamiyet’in sağlayacağı aydınlık için vesile haline getirmektir. İnsanlar maalesef kendi başlarına Kuran-ı Kerim’i ve hadisleri öğrenemez. Aklımız ile doğru yolu bulmaya çalışsak bile ne yazık ki bu çok zordur. Piyasa da bir çok kitap, yanlış ilim ve fetva veren siteler olmasına karşılık doğru bilgileri ve İşin ehli olan âlimlerden duyduklarımızı size anlatmaya çalışıyoruz. Ayeti kerimede, (Kuran-ı kerimde bildirilen misaller, çoklarını küfre sürükler, çoklarını da hidayete ulaştırır) buyuruluyor. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayanlar yanlıştır. Farkında olmadan yanlış bilinçlendirilip, yanlış dualar etmeyiniz. İslami siteler arasında en çok yarar sağlamayı amaçladığımız sitemizde, doğru ve güzel ahlaklı bireyler gençler yetiştirmek, mübarek aylarda edeceğiniz dualar, zekât ve sadakanın önemi, ALLÂH(-U TE‘ÂLÂ)'NIN isimleri gibi konularla gençlerimizi ve İslamiyet ile yeni tanışmış veya tanışmak isteyen insanları aydınlatmaya nail olmaya çalışıyoruz. 2017 yılından bu yana hassasiyet ve özenle sizlere doğru ve yararlı İslami site olmaya çalıştığımız bu yolda olabildiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. İslam’ın farzları, imanın şartları ve namaz, oruç, hac gibi konularda ki ince detaylardan başlayarak, Kandil ve Ramazan-ı şerif gibi önemli günler ve aylar da okunması gereken dualara varıncaya kadar her bir konunun üzerinde durmaya özen gösterdik. Bu şekilde doğru ve İslam’ı en iyi ve doğru şekilde yaşayanlardan olmayı, sesimizi bir çok kişiye duyurmaya niyet ettik.
0 notes