Tumgik
#müşrik
ilmiyyat1453 · 2 months
Text
Tumblr media
Tilâvet secdesinin vâcib olmasının üç nedeni:
وَاِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْاٰنُ لَا يَسْجُدُونَؕ (1
''Kendilerine Kur’ân okunduğu zaman saygıyla yere kapanmıyorlar.''
İnşikâk sûresinin 21. âyet-i kerîmesinde Allahü Teâlâ Hazretleri müşriklerden bahsetmektedir. Onlara muhâlefet için secde yaparız.
وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ (2
''Secdeye kapan ve Allah’a yakınlaş.''
Allahü Teâlâ Hazretleri secde ayetlerinin genelinde müslümanlara doğrudan secdeyi emrettiğinden dolayı secde yaparız.
Örneğin Alâk sûresi 19. âyet-i kerîmesinde olduğu gibi.
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ (3
''Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğunda ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlar.''
Meryem sûresi 58. âyet-i kerîmesinde Allahü Teâlâ Hazretleri peygamberlerin kendilerine ayetlerin okunduğunda secdeye kapanmaları özelliğinden bahsetmektedir. Peygamberlere iktidâ etmek için secde yaparız.
10 notes · View notes
teneres · 8 months
Text
"Dediler ki: Ey Mûsâ Onların ilâhları olduğu gibi [sen de] bize bir ilâh yap!" (A'râf, 138)
Bu âyet ile ilgili İmam Ebû Mansûr el-Mâturîdî es-Semerkandî dedi ki:
Tapınacakları bir ilâh istemeleri Rablerine kâfirlik etmelerinden ve O'nun elçisini yalanlamaktan dolayı değildi. Ancak kendilerini Allah'a ibâdet etmeye ve O'na hizmet [kulluk] yapmaya ehil görmedikleri içindi. Çünkü dünyada krallara ancak onun yanında seçkin ve ona yakın olanların hizmet ettiğini, krallardan uzak olanların da seçkinlerine hizmet ettiklerini görmüşlerdi. İşte buna binâen onlar da -kendilerini Allah'a ibâdete ve O'na kulluğa ehil görmedikleri için- Mûsâ'dan ibâdet edecekleri bir ilâh istediler. Tâ ki o putlara ibâdet onları Allah'a yaklaştırsın! Bu [onların bu tutumu] Allah'ı ta'zîm ve tebcîlden kaynaklanıyordu, küfürden ve ibâdeti O'ndan [nefyedip de] başkasına yöneltmekten değil! Arapların âdeti de böyleydi. Onlar -putlara yaptıkları ibâdet, kendilerini Allah'a daha da yaklaştırsın diye-putlara ibâdet ediyorlardı. Bir kıssada Firavn hakkında zikredilen şey de böyledir. O da kavmi için ibâdet edecekleri putlar belirlemişti ta ki bu putlar [onlara yapılan ibâdet] onları Firavn'a daha da yaklaştırsın. Onların Mûsâ'ya: 'Bizim için bir ilâh yap!' şeklindeki istekleri de bu türdedir. Allah en iyi bilendir.
TEVİLATU'L-KURAN: CİLT. 6 // SAYFA. 42-43
7 notes · View notes
tewhid · 1 year
Text
Beşeri ideolojilere iman eden müşriklerin en büyük hüsranlarınından birisi de tapınırcasına sevip razı oldukları kişilerden ALLAH subhanehu ve teâlâ'nın da razı olduğuna iman etme sapıklıklarıdır...
26 notes · View notes
hatiragulzaman · 5 months
Text
Tumblr media
💫💫💫
"Ana Sayfa"
MAKALELERİ
ESERLERİNDEN
HAZRET-İ MUHAMMED MUSTAFÂ -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- 1 [Mekke Devri]
Müşriklerin Suikast Plânı
Müşriklerin Suikast Plânı
29 Aralık 2014
HAZRET-İ MUHAMMED MUSTAFÂ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- 1 [Mekke Devri] | İÇİNDEKİLER
Mekke’nin gün geçtikçe boşaldığını gören müşrikler, yavaş yavaş işin kendileri açısından vehâmetini kavramaya başladılar. Hemen bir fesat ocağı olan Dâru’n-Nedve’de toplandılar. Toplantıya Necidli olduğunu söyleyen bir ihtiyar da katılmıştı. Bu ihtiyar, insan sûretine girmiş şeytandan başkası değildi.
Ne yapacaklarını uzun uzun tartıştılar. Peygamber Efendimiz’i yakalayıp hapsetmek veya Mekke’den sürüp çıkarmak gibi birçok teklifler ileri sürüldü. Tekliflerin hepsine şeytan karşı çıktı. Sonunda en rezil bir kararda fikir birliğine vardılar:
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sel­lem-’i öldürmek!..
Bu teklifi, devrinin Firavun’u olan Ebû Cehil şöyle dile getirmişti:
“–Her kabîleden birer silâhlı genç bulalım. Gençlerin hepsi O’na bir anda saldırsınlar. Hep birlikte vurup öldürsünler. Böylece O’ndan kurtulalım, rahata kavuşalım! Delikanlılar bu şekilde yapınca, O’nun kanı bütün kabîlelere dağılmış olur! Abdi Menaf Oğulları ise, bütün kabîlelerle savaşmaya güç yetiremezler, diyet almaya râzı olurlar. Biz de, Abdi Menaf Oğulları’na O’nun diyetini öderiz!” dedi.
Necidli bir ihtiyar kılığındaki şeytan -lânetullâhi aleyh-:
“−İşte en yerinde söz, bu adamın sözüdür! Bundan daha mâkul bir teklif olamaz!” dedi. (İbn-i Hişâm, II, 93-95)
2 notes · View notes
serixx · 1 year
Text
Mekkeli müşrikler bile müslüman olur ama Siverekliler ben Urfalıyım demezler .
5 notes · View notes
hattabi · 2 years
Text
Hiç düşündünüz mü, Mekke müşrikleri neden kendilerini İbrâhîm'in dinine nispet ediyorlardı?
Şüphesiz cahiliye dönemini tanımayan bir kimse İslâm'ı tam anlamı ile anlayamaz.
Tumblr media Tumblr media
Kurân, müşriklerin İbrâhîm aleyhisselam'ın inancını benimsedikleri "iddiasını" onaylamaz. Fakat Mekke müşrikleri hem kendi davalarını sağlam temellere dayandırma hem de inançlarının "haklılıklarını" göstermek için İbrâhîm aleyhisselam ile kendilerini irtibatlandırıyordu.
15 notes · View notes
belkidebirharfimben · 7 months
Text
Çünkü 'kız gibi ilahlara' ihtiyaçları var!
Efendim, bendeniz, lise 2’ye kadar pek efendi bir çocuktum. Etliye sütlüye karışmazdım. Derslerimden başımı kaldırmazdım. Ancak lise 2’ye gelince içimde birşeyler kırıldı. Yoruldum. Yarışmayı bıraktım. Serserileştim. Herşeye boşvermeye başladım. (Yıllar sonra Hermann Hesse’nin Çarklar Arasında’sını okuduğumda biraz maziyi görür gibi olmuştum bu yüzden. Kitapta geçen ‘İçimin çiçeği soldu’ cümlesinde de halet-i ruhiyemin en güzel resmedilişini bulmuştum.) Hatta bendeki bu değişim nedeniyle edebiyat öğretmenimiz Ömer Faruk Beyazıt Bey (ki kendisi bir yazardı aynı zamanda) yemekhanede şöyle demişti: “Oğlum, sana ne oldu böyle, kız gibi oğlandın geçen sene!”
‘Kız gibi oğlan’ ifadesi arkadaşlarım için makara malzemesi olsa da kastedilen kötü birşey değildi. O dönemde kızlar erkeklere kıyasla daha edepli olduğundan, aşırılık yapmaktan uzak durduklarından, bir tür iltifat sayılırdı. (Belki Anadolu’da hâlâ böyle yerler vardır. İstanbul’a dair ümitlerimi yitireli epey oldu. Bence buralarda edepsizlik yarışı başabaş gitmektedir.) Kişinin itaatkârlığına da bir işareti vardı elbette mezkûr ifadenin. Kız çocuğu dediğin daha bir söz dinler. Erkek çocuğu o kadar itaatkâr olmaz. Zaten bir eşikten sonra öyle olması da istenmez. Mücadele etmelidir. Hatta, tıpkı saltanat düzeninde yaşandığı gibi, yeri geldiğinde babasının bile ayağını kaydırmalıdır.
Her neyse. Geçenlerde Zuhruf sûresinin 15 ila 18. ayetlerini tefekkür ederken aklıma bu hatıra geldi. Daha doğrusu şöyle birşey oldu: O ayetleri tefekkür ederken başka bir anlam katmanı daha kafamda açılır gibi hissettim. Şimdi aklıma gelenleri, "Allahu a'lem!" kaydıyla, hikâye edeceğim. Bakalım sizde de bir hakveriş olacak mı? Fakat önce ayetlerin kısa bir meallerini buraya iktibas edelim:
"Kimi kullarını Onun bir parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankör! Yoksa O, yarattıkları arasından kızları kendisinin saydı da, erkek çocukları size mi ayırdı? Onlardan biri, Rahman’a yakıştırdığı (kız çocuğu) ile müjdelenince öfkeye kapılarak yüzü mosmor olur. 'Mücadelede başarısız olarak ömrünü süslenmekle geçirecek olan kız çocuğu mu?' diye öfkeyle sorar." Başka meallerde 18. ayetin şöyle verildiğini de görmek mümkündür: "Süs içinde yetişip de mücadelede kendisini savunamayanı mı Allah'a yakıştırıyorlar?"
Diyanet İşleri sitesinde mezkûr ayetlerin kısa bir tefsiri şöyle yapılıyor:
"Müşrik Araplar kız çocuklarını istemedikleri, onları doğru dürüst insan saymadıkları, savaşa dayanıklı olmayıp, ömürlerini güzel görünmek için süslenmekle geçirmeleri gerekçesiyle kadın cinsini hor gördükleri halde hem meleklerin hem de Allah’a ortak kıldıkları putların dişi olduklarına inanır, ayrıca bu dişi putları Allah’ın kızları olarak kabul ederlerdi. Ayetlerde bu hurafî ve tutarsız inançlar reddedilmiştir. (Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 770)" Evet, müşrikler, kendilerine yakıştırmaktan hoşlanmadıkları kız çocuklarını Allah'a yakıştırıyorlardı. Allah'ın altında kurguladıkları sözde hiyerarşide dişi kimliğine öncelik veriyorlardı. Bu elbette bir açıdan büyük bir tutarsızlık oluyordu. Zira kendi hayatları için kötüledikleri şeyi Allah için iyi görüyorlardı. Halbuki kötü hep kötü olmak zorundadır. Zaten inkârcılığın mahiyetinde müzmin bir tutarsızlık vardır. Onlar gündelik hayatlarında inanmayacakları şeylere teolojik düzeyde iman etmeyi seçerler. Sözgelimi: Evlerinde mükellef bir sofra bulsalar bunun tesadüfler eşliğinde oluşacağına inanmazlar. Ancak kainattaki binbir muhteşemliğin aynı tesadüflerle açıklanabileceğine inanırlar. Yaşarken rastgeldikleri her fiilin bir faili olduğunu bilirler. Lakin yaratılışta 'Failsiz de olur'cu kesilirler.
Peki benim kafamda açılan ikinci katman ne? Onu da yukarıda söylediğimine ters gibi görünen bir başka iddiaya bindireceğim: Belki de müşrikler Allah'ın altındaki hiyerarşide düşledikleri diğer ilahlara dişi kimlikleri verirken pek de tutarsız değildirler? Hoppala! Ne demek şimdi bu? Şu demek:
Bediüzzaman'ın eserlerinde tekrar tekrar dikkatimizi çektiği bir durum var. İnsan bir kere şirkin kucağına düştü mü birçok imkansızlığı da yutmak zorunda kalıyor. Yahut da içinden çıkılmaz pekçok zıtlaşmayla boğuşmaya mecbur oluyor. Eh, tutarsızlıkla yaşamak da bir yere kadar, akıl en nihayet bir parça 'kandırılmayı' talep ediyor. Onlar da çeşitli argümanlarla kandırmaya çalışıyorlar. İşte içinden çıkamadıkları mevzulardan birisi de budur ki: Herbiri ilahlığı itibariyle sonsuzluk barındıran birçok tanrı nasıl olup da yaratılışta birbirine galip gelmeye çalışmaz? Birbiriyle çatışmaz? Birbirinin düzenini altüst etmez? Sınırlı mahluklar arasında bile hâkimiyet şiddetli kavgalara sebep olurken, baba oğluna katlanamazken mesela, ilahlar dairesinde nasıl böyle kavgalar olmaz? Zira yine Kur'an'ın ifadesiyle: "O ikisinde (yerde ve gökte) Allah'tan başka ilahlar bulunsaydı, (düzenleri) elbette bozul(up gitmiş)ti."
"Bu kâinatın Sâni-i Kadîr ve Hakîminin mülkünde iştirak yeri yoktur. Çünkü herşeyde nihayet derecede intizam bulunduğundan, şirki kabul edemez. Çünkü müteaddit eller bir işe karışırsa, o iş karışır. Bir memlekette iki padişah, bir şehirde iki vali, bir köyde iki müdür bulunsa, o memleket, o şehir, o köyün her işinde bir karışıklık başlayacağı gibi, en ednâ bir vazifedar adam, o vazifesine başkasının müdahalesini kabul etmemesi gösteriyor ki, hâkimiyetin en esaslı hassası, elbette istiklâl ve infiraddır. Demek intizam vahdeti ve hâkimiyet infiradı iktiza eder. Madem hâkimiyetin bir muvakkat gölgesi, muavenete muhtaç ve âciz insanlarda böyle müdahaleyi reddederse, elbette, derece-i rububiyette hakikî bir hâkimiyet-i mutlaka, bir Kadîr-i Mutlakta, bütün şiddetiyle müdahaleyi reddetmek gerektir. Eğer zerre kadar müdahale olsaydı, intizam bozulacaktı. Halbuki bu kâinat öyle bir tarzda yaratılmış ki, bir çekirdeği halk etmek için, bir ağacı halk edebilir bir kudret lâzımdır. Ve bir ağacı halk etmek için de, kâinatı halk edebilir bir kudret gerektir. Ve kâinat içinde parmak karıştıran bir şerik bulunsa, en küçük bir çekirdekte de hissedar olmak lâzım gelir. Çünkü o, onun nümunesidir."
Benim böylesi metinler eşliğinde vardığım neticeyse şudur arkadaşım: Müşrikler, Allah'ın altında tevehhüm ettikleri ilah hiyerarşisinde, elbette kızlara öncelik vermek zorunda kalıyorlar. Zira 'kız gibi ilahlara' ihtiyaçları var. Bu kadar tanrıya rağmen âlemin düzeninin bozulmayışını ancak bu şekilde açıklayabilirler(!). Alttaki ilahların itaatkâr olması lazım. Erkek gibi düşlenmemesi lazım. Eğer 'erkek gibi ilahlar' düşlenirse bu defa tutarsızlıkları hepten meydana çıkacak. Hevasatı elinde aptallaşmamış olanlar da soracak: "Aga, bunlar nasıl olup da kavga etmiyorlar, garip değil mi?"
Hülasa: Kur'an'ın müşriklerin mezkûr arızasına dikkat çekişinde böyle bir hikmet daha olabileceğini düşündüm. Böyle bir sırrın da öğretiliyor olabileceğini tefekkür ettim. (Cenab-ı Hak taksiratımı affetsin.) Hatta işi orada da bırakmadım. Bugüne taşıdım. Bugün feminizmi dünyaya dayatan küreselci müşriklerin de idealler dünyasını erkek kimliğinden arındırmayı hedef ittihaz ettiklerini aklıma getirdim. "Acaba bu da bir tür 'kadıncı müşrik teolojisine dönüş' mü?" diye sordum. Hepsinin cevabını ben veremem. Biraz da sizden yardım almam lazım. Fakat şu kadarına dikkatinizi çekip gideyim: Kadınları hem bu denli pespaye metalar haline getirip hem de bu kadar baştacı yaptığını iddia eden, cahiliye dönemini saymazsak, bunlardan başka kim var Allah aşkına?
0 notes
Photo
Tumblr media
I Tarix boyu cəmiyyətdə Allahın insanlardan nə istədiyi deyil, insanların bir-birlərindən hansı tələblərinin olduğu daha mühüm olmuşdur. İnsanlar Allahın haqq kitabında bildirdiyi hökmlərdən, insanlara əmr etdiyi həyat tərzindən xəbərsiz şəkildə özlərini cəmiyyətin və ətrafdakı sosial təbəqənin istəklərini yerinə yetirməyə şərtləndiriblər. Dövrümüzdə də ətrafınıza baxsanız, Allahın əmr və qadağalarını əksər insanların bilmədiyini və yerinə yetirmədiyini görərsiniz. Allahın gücü, Onun rizasını qazanmağın nə qədər vacib olduğu, Onun əmrlərini yerinə yetirmədikdə Allah qatında əvəzinin nə olacağını çoxları ya heç düşünmür, ya da bunu heç ağıllarına belə gətirmək istəmirlər. Halbuki həmin şəxslər ətrafdakı insanların onlar haqqında nə düşündüyünü, onlardan nə gözlədiyini, onlara özlərini bəyəndirmək, sevdirmək üçün nə etməli olduqlarını və bunun kimi saysız-hesabsız məsələni düşünürlər. Bu şəxslər insanlara Allahdan daha artıq sevgi və bağlılıq göstərilən sistemin içində yaşayır və bunun yanlış olduğuna ehtimal vermirlər. Bu batil düşüncə və həyat tərzi insanların maddi-mənəvi imkanlarını sərf etməsinə səbəb olan, hətta həyatını buna fəda edəcək qədər onları təsiri altına salan inancdır. Bu inanc öz əmr və qadağaları, doğruları və yanlışları olan, habelə hər kəsin bunlara tabe olmasını tələb edən batil dinə çevrilmişdir. Hər insan öz sosial ətrafının istəklərinə uyğun proqramlanmış sistemə tabe olmağa məcburdur. Çünki ancaq bu şəkildə insanların arasında yaşaya bilər, əks təqdirdə, təcrid olunub alçaldılarlar. Digər insanlar istər baxışları, istərsə də davranış və danışıqları ilə onlara tabe olmayanları özlərindən aşağı hesab etdiklərini açıq-aşkar hiss etdirirlər. (ardı rəydə) #quran #islam #dinipaylasimlar #Allah #namaz #dua #din #batil #şirk #müşrik https://www.instagram.com/p/CnuRdjWoEQP/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
okutgrd · 1 year
Text
Dikkat! Şirk Aramızda
Tumblr media
Allah(c.c)'ın var oluşu, bilinmesi aklen zorunlu ve apaçık bir gerçektir. Dejenere olmamış bir insanın, fıtratı gereği yaratanını tanımaması mümkün değildir. Bu nedenle Allah(c.c)'ın zatını veya O'nun sıfatlarından bazılarını inkar eden insan, inkarının yol açtığı manevi boşluğu bir şekilde doldurmak zorundadır. İşte bu noktada şirk kavramı karşımıza çıkmaktadır.
Şirk; herhangi bir varlığın Allah(c.c)’ın zatında, sıfatında, mülkünde, otoritesinde ve fiillerinde payı olduğuna inanmak ya da İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi, Allah(c.c)’tan başkasına yapmaktır. Şirk en önemli iman sorunudur; zira özünde Allah(c.c)'a noksanlık izafe etmek vardır. Bu nedenle de Kur'an'da tevbe edilmediği takdirde affedilmeyeceği bildirilmiştir (bkz. Nisa/48, 116).
Şirk koşanlar müşrik olarak isimlendirilir. Şirk kafirliğin nedeni olduğundan her müşrik kafir, her kafir de aynı zamanda müşriktir. Şirkin şekli ve düzeyi kafirliğin türünü belirler. Örneğin ateistlik mutlak, yani tam şirktir. Çünkü bunların Allah(c.c)'a izafe ettikleri noksanlık, yaratıcı olmadığını sanarak O'nu tamamen yok saymalarıdır. Kendi heva ve heveslerini O’na eş koşarlar (bkz. Casiye/23-24). Deistlikteki şirk ise ateistliğe göre kısmidir. Şöyle ki; Allah(c.c)’ı ilah olarak kabul etmekle beraber, O’nu rab olarak tanımadıklarından hükmüne boyun eğmezler.
Geleneksel anlamda müşrik deyince akla gelen ilk şey, Allah(c.c)'a inanmayıp heykelin karşısında yere kapanan insanlar gelir. Oysa bu müşrik tanımı bir halk efsanesidir; çünkü mekkeli müşrikler Allah(c.c)'ın varlığına ve yaratıcı olduğuna inanıyorlardı (bkz. Yunus/31; Müminun/84-89; Ankebut/61, 63; Lokman/25; Zümer/38; Zuhruf/9, 87). İçlerinde ahirete inananların, hatta namaz kılanların dahi olduğu söylenmektedir. Öyle ki; mealen “Vay haline o namaz kılanların…” şeklindeki kınama ifadesiyle başlayan Maun Suresinin iniş sebebinin de Mekkeli müşrikler olduğu ileri sürülmüştür (bkz. Maun/1-7).
Öncelikle bilinmeli ki; Mekkeli müşriklerin inançları sadece onlara özgü değil, kıyamete kadar dünyanın her yerinde görülebilecek türden sapkınlıklardır. Nitekim sinsi şeytan, her topluma içinde bulundukları çağın şartlarına uyarlayarak şirki sevdirmeye devam etmektedir. Onun tuzağına düşenler kendilerini doğru yolda sandıkları için, kıyamet gününde "vallahi biz müşriklerden değildik" (bkz. Enam/23) diyerek şaşkınlıklarını dile getireceklerdir. Allah(c.c) muhafaza etsin; ne kötü bir akıbet!
Çağımız dünyası, adeta bir putlar galerisine dönüşmüş durumdadır. Adı konulmamış bu putlara karşı mücadele vermek, oldukça zor ve karmaşık bir hale gelmiştir. Çünkü bunlara olan tutkunun, onları nasıl putlaştırdığının izahı zorlaşmıştır. Bugünün putları küçük, ama etki alanları oldukça büyüktür. Para, ırkçılık, akıl, bilim, teknoloji, siyaset, lider, devlet, ideoloji, mezhep, tarikat, cemaat, moda, sanat ve sporu günümüz putlarına örnek olarak sayabiliriz.
Kur'an'da insanlar için, "Onların çoğu, şirk koşmadan Allah'a inanmazlar." (Yusuf/106) buyrulmaktadır. Bu ayet, şirke düşmeme noktasında son derece dikkatli olmamız gerektiğini bize hatırlatmaktadır. Bunun için, öncelikle şirkin ne olduğunun iyice bilinmesi gerekir. Zira şirkin ne olduğunu bilip kavramadan ondan sakınmak kolay değildir. Bu nedenle müşriklerin özelliklerini anlatan ayetleri iyice öğrenip, kendini şirkten korumak her müslümanın asli görevi olmalıdır. Aksi takdirde kişi, ucundan bucağından bulaşarak farkında olmadan şirk koşar hale gelebilir.
Şirki şu başlıklar altında özetlemek mümkündür;
TAPMAKTA ŞİRK
Şirkin en açık ve net olan şeklidir. Allah(c.c)'tan başka canlı veya cansız varlıklara (güneş, ay, yıldızlar, ateş, yarı veya tam ilah zannedilen insan ve hayvanlar gibi) tapınmak ve onlara ibadet etmektir. Bu şirkin bir de Allah(c.c)’la beraber başka ilahlara tapılması şeklinde olanı vardır. Hıristiyanlıkta sonradan uydurulan teslis inancını, buna örnek gösterebiliriz (bkz. Tevbe/30; Maide/72).
KULLUKTA ŞİRK
"Rab" kelimesi bir bakıma yaratılanların talim ve terbiye ile sevk ve idaresini temsil eder. Bir kulu rab edinmek için illaki ona: “Bu benim rabbimdir.” demek gerekmez. Bu yetkileri bir kula layık görüp o kulun izin de giderseniz, o sizin rabbiniz olmuş olur. Tevbe Suresinin 31 nci ayetinde mealen,
"Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilah yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir."
buyrulmuştur. Bu ayetin tefsiri niteliğindeki bir hadis şöyledir:
"...Adiy b. Hatim(r.a), Medine’ye geldi. O, Tay Kavmi'nin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resulullah(s.a.v)’ın huzuruna girdi. Resulullah(s.a.v) Tevbe Suresinin 31 nci ayetini okuyordu. Adiy b. Hatim(r.a), Peygamber(s.a.v)’e: 'Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!' dedi. Reslullah(s.a.v): 'Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.' buyurdu." (Tirmizi, 3095; İbni Ebi Hatim, 10057-10058)
Neyin helal ve haram, neyin emir ve yasak olduğunu belirleyen tek merci Allah(c.c)’tır. Kendine veya sıfatı her ne olursa olsun başka birine bu yetkiyi veren, Allah(c.c)’ın dışında başka bir rab edinmiş olur (bkz. Ali İmran/64; Zümer/3; Nahl/73; Furkan/41;Casiye/23).
HAMD VE ŞÜK��RDE ŞİRK
Şirkin bu türünde toplumlarda iyi ve güzel şeylere vesile olan (örneğin yönetici, lider, komutan, patron ve ağa gibi) bazı seçkin insanlar, başarılarından dolayı kutsallaştırılarak putlaştırılır. Bu onlara nimetlerin yaratılmasında payları varmışcasına minnet duyma, onları gerçek değerlerinin üstüne çıkartma, kusurlarında bile bir üstünlük veya bir hikmet arama şeklinde tezahür eder.
Bu şekilde tabulaştırılan insanların tenkit edilmesine rıza gösterilmez. Nimetlerden mahrum bırakılma endişesiyle, bunlardan Allah(c.c)’tan korkar gibi korkulur; Allah(c.c)’tan daha çok onlara hamd ve şükür edilir (Fatiha/2; Enam/1; Lokman/12; Kasas/70; Ankebut/17, 25, 53; Zümer/38; Araf/194, 197; Yusuf/40; Ali İmran/175; Nisa/131; Teğabun/1).
İBADETTE ŞİRK
Kur'an'da çeşitli ayetlerde sırf Allah(c.c) rızası için değil de, sadece gösteriş olsun diye ibadet edenler kınanmıştır (bkz. Bakara/264; Nisa/38; Enfal/47; Nisa/142; Maun/6). Peygamber Efendimiz(s.a.v) "Ümmetim için gizli şirk ve şehvetten kaygı duyuyorum" demiş, "Sizden sonra da hala şirk olacak mı?" sorusuna, "Evet, fakat güneşe, aya, taşa ve puta tapmak şeklinde olmayacak, insanlar ibadetlerini riya için yapacaklar" cevabını vermiştir (Müsned, IV, 124).
Ayrıca dine sonradan sokulan şeyler (bidat), iyi bilinen ölmüş kişilerin aracı edinilmesi ve onlardan şefaat umulması, birtakım dileklerin gerçekleşeceği umularak yapılan türbe ve mezar ziyaretleri de şirk niteliğindedir (bkz. Enam/56; Kehf/110; Şuara/213; Kasas/88; Mümin/66; Cin/18; Zümer/43-44; Araf/37; Yunus/18, 106; Ahkaf/5-6; Nahl/20-21; Zuhruf/86).
EGEMENLİKTE ŞİRK
Yerlerin ve göklerin egemenliği, mutlak hükümran olan Allah(c.c)’a aittir (bkz. Araf/54; Kehf/26; Ali İmran/189; Maide/44; Taha/114). İlahi değil de beşeri kanunlara dayalı düzen kurmak, bir nevi yeni bir din oluşturmaktır (bkz. Şura/21). Zira din fert ve toplumla birlikte devleti de içine alan hayat biçimi demektir. Bunu Hz.Yusuf(a.s)’ın kıssasında kralın uyguladığı kanunların, onun dini olarak ifade edilmesinden anlamaktayız (bkz. Yusuf/76).
Kur’an’la bağdaşmayan kanunlara rıza gösterip riayet eden kişi, Allah(c.c)’a değil o kanunları yapanlara ibadet etmiş olur. Hem Allah(c.c)’ın kitabına iman ettiğini söyleyen, hem de başka hükümleri benimseyen insanlar Kur’an’da kitap yüklü eşeğe benzetilmiştir (bkz. Cuma/5). Eşek kitapla yüklüdür ama içinde yazanları bilmez, bilse bile ona uyup gereğini yapmaz; sadece taşır.
SEVGİDE ŞİRK
Herhangi bir varlığı Allah(c.c)’ı sever gibi sevmek, affedilmez günahlardan olan şirkin kısımlarındandır. Kişi daima beğendiği, hoşlandığı, sevdiği ve değer verdiği şeyleri yaratanın Allah(c.c) olduğunun bilincinde olmalıdır. Kişi ölümüne kadar bütün varlığıyla hayatını Allah(c.c)'a adamalıdır.
Bilindigi üzere Hz.ibrahim(a.s) evladını çok sevmeye başlayınca imtihan edilmiş, onu öldürmesi istenmiştir. Kendisi zor bir karar olsa da Allah(c.c)'ın emrini uygulamak için hazırlanmış, lakin son anda testi geçtiği kendisine haber verilmiştir (bkz. Saffat/100-110). İbrahim kıssasından alacağımız ders evlat, eş mal ve mülk gibi dünyevi şeyleri çok sevip; onlara Allah(c.c)'tan daha çok bağlanmamaktır. Zira bu da şirkin başka bir şeklidir (Bakara/165; Araf/189-190; Tevbe/24).
En doğrusunu Allah(c.c) bilir.
OKU
2 notes · View notes
sumeyyeberraa · 2 months
Text
"Tevhid" adı altında saçmalayan insanlardan iğreniyorum. Açık açık biz vehhabiyiz diyemeyince Tevhid ehliyiz diyorlar. Acaba biz ne ehliyiz? Peygambere inandığınızı söylersiniz ama şefaati inkâr edersiniz, tevessülü kabul etmezsiniz, kabir ziyaretini reddedersiniz, tasavvufu zaten kabul etmiyorsunuz. Dalalet fırkasısınız, sapkınlık içinde, şirk koştuğunu ve müşrik olduğunu söylediğiniz müslümanlar, MÜSLÜMAN oldukları halde gayri müslim muamelesi yaptığınızdan asıl sizler kâfir oluyorsunuz geçmiş ola...
43 notes · View notes
alperenlive · 2 years
Text
Tumblr media
Ahzâb Sûresi 47. Ayet
Bismillahirrahmanirrahim
وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَضْلًا كَب۪يرًا
Mü’minlere kendileri için Allah’tan büyük bir lütuf olduğunu müjdele.
Ahzâb sûresi Medine’de hicrî beşinci yılın sonlarında inmiştir. 73 âyettir. İsmini, 20. âyette geçen اَلأحْزَابُ (ahzâb) kelimesinden alır. “Ahzâb” topluluk, grup, parti, bölük gibi mânalara gelen اَلْحِزْبُ (hizb) kelimesinin çoğuludur. İnsanın her gün okumayı mutat hale getirdiği dua demetine ve Kur’an’da bir cüz’ün dörtte birine de hizb denilir. Bu sûrede “ahzâb” kelimesiyle, müslümanlara karşı savaşmak için birleşen müşrik Arap kabileleri ve onlara katılan diğer düşman güçleri kastedilir. Mushaf tertîbine göre 33, iniş sırasına göre 97. sûredir.
Konusu
Resûlullah (s.a.s.)’in şahsında tüm mü’minlere Allah’tan korkup kâfirlere ve münafıklara itaat etmeme, Kur’an’a ittibâ ve Allah’a tevekkül gibi temel ahlâkî esaslara yer vererek başlayan sûrede üç mühim tarihî hâdiseden bahsedilir:
›  Hicrî 5. yılın Şevvâl ayında vuku bulan Hendek, diğer ismiyle Ahzâb savaşı ve bu vesileyle münafıkların iç dünyalarının ortaya konması, ruh hallerinin tasvir edilmesi.
›  Hicrî 5. yılın Zilkâde ayında yapılan Benî Kurayza gazvesi, bu vesileyle mü’minlere zafer ve ganimetlerin müjdelenmesi.
›  Yine Hicrî 5. yılın Zilkâde ayında meydana gelen Peygamberimiz (s.a.s.)’in Hz. Zeynep’le evlenmesi ve bu hâdise esas alınarak evlatlıkla alakalı hükümlerin düzenlenmesi.
Bu hâdiseler Ahzâb sûresinin ne zaman indiği hususunda net bir fikir verdiği gibi, sûrede temas edilen diğer konular da bu üç ana hâdise etrafında döner durur. Hususiyle Resûlullah (s.a.s.)’in müstesnâ şahsiyeti, Allah katındaki değeri, kendisine ve hanımlarına mahsus evlenme, boşanma, örtünme hükümleri; mü’minlerin Efendimiz (s.a.s.) ve hanımlarıyla olan içtimâî münâsebetlerine dâir edep kâideleri beyân edilir. Allah ve Rasûlü’ne  karşı saygısız davranan kimselerin hem dünya, hem de âhiretteki fecî sonlarından birer manzara sunularak, mü’minlerin bu hususta daha dikkatli olmaları istenir. Sûre din ve kulluk emânetini taşımanın ehemmiyeti ve zorluğunu dile getirerek nihâyete erer.
365 notes · View notes
golgelerdekaybolma · 1 month
Text
vedahutbesi.gen.tr

Veda Hutbesi Maddeleri
Veda Hutbesi Maddeleri; Hicri 9 Zilhicce 10 tarihinde Muhammed tarafından ilk ve son haccı olan Veda Haccı'nda 124.000 Müslümana karşı yaptığı konuşma metni olan Veda Hutbesi en güçlü hadis olarak bilinmektedir. Rivayetlere göre Muhammed bundan sonra bir daha hac edemeyeceğini bildirip ölümünün yaklaştığını ima etmiş ve sonraki aylar içerisinde hayatını yitirmiştir.
Bu sebeple bu konuşmaya Veda Hutbesi denmiştir. Veda Hutbesi Maddelerine kadar ter bir hutbe gibi kabul edilse bile gerçekte Arafat'ta, Mina'da ve bir gün sonra tekrar Mina'da olmak üzere arife günü ve bayramın bir ve ikinci gününde parça parça söylenmiştir. Değişik zamanlar ve yerlerde söylendiği için hutbe birden fazla kişi tarafından farklı şekillerde rivayet edilmiştir. Kişinin ya da grubun işittiğini başkaları işitmediği için hutbenin toplanmasında bu birbirinden farklı rivayetlerden yararlanılmış veVeda Hutbesi Maddeleritek bir hutbe olarak bir araya getirilmiştir. Peygamber Efendimiz Veda Hutbesinde demiştir ki: “Hamd, Allah'a mahsûstur. Allah'a hamd eder, Allah'tan yargılanmayı diler ve ancak Allah'a tövbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin günahlarından Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola gönderdiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola gönderecek yoktur. ' Resulullahın yaptığı bu son hacdan bir yıl öncesinde nazil olan tövbe suresinde müşriklerin pis olduğunu ve bir daha mescidi harama yaklaşmamaları emredilmiştir. Veda haccınde Mekke'de sadece Müslümanlar olmuştur ve hutbeyi sadece Müslümanlar dinlemiştir.
Mekke'nin fethedilmesinden sonra müşriklerin sayısı oldukça azalmıştır. Rasulullah birlikte yola çıktığı yüz bin civarındaki ashabi ile Mekke'ye haccetmek için gittiğinde bir yıl önceki uyarı sebebi ile Mekk'de müşrik kalmamıştı. Rasulullah haccın bütün herşeyini bizzat kendisi yaparak oradaki Müslümanlara öğretmiş ve İslam'ın hac konusundaki emirleri bu şekilde tamamlanmıştır. İslam'ın tamamlandığını bildiren ayetler veda haccınde nazil olmuştur. Rasulullah veda hutbesinin maddelerini okurken sesinin bütün hacı olan kişiler tarafından duyulması için belirli mesafelere gür sesli sahabiler görevlendirmiştir.
Veda Hutbesi Maddeleri
"Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.
"İnsanlar! bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes ay isebu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise canlarınız mallarınız namuslarınız da öyle mukaddestir her türlü tecavüzden korunmuştur.
"Ashabım! Muhakkak Rabbiniz'e kavuşacaksınız. Oda sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
"Ashabım! "Kimin yanında bir emanet varsa onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faizde Abdulmuttalib'in oğlu (Amcam) Abbasın faizidir. Lakin ana paranız size aittir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız.
"Ashabım! "Dikkat ediniz cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davalarda tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu İlyas bin Rabia'nın kan davasıdır.
"Ey insanlar! "Muhakkak ki şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsınız bu da onu memnun edecektir. Dinimizi korumak için bunlardan da sakınınız.
"Ey insanlar! "Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emri ile helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız kadınlarında sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemelerihoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırsa Allah size onları yatakların yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınlarında sizin üzerinizdeki hakları meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
"Ey müminler! "Size iki emanet bırakıyorum onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah'ın kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir.
"Müminler! "Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman kardeşinin kanıda malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
"Ey insanlar! "Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesi ayrılmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuş ise ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle Allah'ın meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı hak bu gibi insanların ne tevbelerini ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.
"Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Ademin çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada Allahtan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız ondan en çok korkanınızdır. "Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse onu dinleyiniz ve itaat ediniz. "Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba oğlunun suçu üzerine oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz. "Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allaha hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı cani haksiz yere öldürmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız. İnsanlar "la ilahe illallah" deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emr olundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir.
"İnsanlar! "Yarin beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz? Sahabe-i kiram hep birden şöyle dediler; "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz vazifenizi hakkıyla yerine getirdinizbize vasiyet ve nasihatte bulundunuzdiye şehadet ederiz'. Bunun üzerine Resul'i Ekrem Efendimiz şehadet parmağını kaldırdı sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu;
"Şahid ol Yarab! Şahid ol yarab! Şahid ol yarab!"
16 notes · View notes
teneres · 1 year
Text
Tumblr media
Casiye Suresi 18. Sonra (Ey Muhammed) seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin hevâ ve heveslerine uyma.
Bir kimse, Allah'ın Rasul'une indirdiğiyle hüküm vermek vacip ve gerekli değildir diye inanıyorsa, bu kişi hiç bir şüpheye yer olmaksızın kafirdir. Zira her kim, Allah'ın indirdiğine tabi olmaksızın, O'nun hükmünden dönerek, insanlar arasında kendi görüş ve düşüncesine göre hüküm vermeyi helal sayar ve uygun bulursa, o kimse kafirdir. Her hangi bir toplum ve ümmet düşünün ki, adaletle hükmetmeyi, evet sadece böyle yapmayı emretmektedir. Ancak bazen bu, toplumun dininde (inançlarında) adalet, onların büyüklerinin, önde gelenlerinin ileri sürdüğü görüşler olabilir. Hatta bunun daha ötesi de vardır. Böyle yapan kimselerin bir çoğunun müslüman olduklarını ya da İslama mensup bulunduklarını da görebiliriz, hatta öyledir de. Bunlar bulundukları toplumların adet ve töreleriyle, ortaya koymuş oldukları hükümlerle hükmederler de, Allah'ın hükmüyle hükmetmezler. Tıpkı bedevilerin cahili gelenekleri, adetleri ve taklidleri gibi. İşte kendilerine itaat olunan emirler, Kitab ve Sünnet'e önem vermeksizin, kendisiyle hüküm verilmesi gereken şeyler, kendilerinin öngördüğü hükümler olursa, işte bu küfürdür. Aslında bir çok insan müslüman olmuştur. Buna rağmen hala aralarında sürdürdükleri hükümler, hakim kimselerin öngördüğü gelenekler, adetler ve hükümler olmaktadır. Şayet bunlar, Allah'ın indirdiğinin dışında bir şey ile hüküm vermenin kendileri için caiz olmadığını bilirlerse, bir şey denemez. Aksine böyle değil de, Allah'ın indirdiğinin hilafına olan şeylerle hükmetmenin helal olduğunu kabul ederlerse, işte bunlar kafirlerdir.
|| Ahmed b. Abdulmunim el-Hanbeli (rahimehullah) , Minhacus Sunne
7 notes · View notes
tewhid · 2 years
Text
Rasûlullahın ashâbının ibâdet diye yapmadığı hiçbir ibâdeti siz de yapmayın. Çünkü önce gelenler, sonra gelenlere söyleyecek söz bırakmamıştır. Ey âlimler topluluğu! Allah’tan korkun. Sizden öncekilerin izlediği yolu tutun...
37 notes · View notes
hatiragulzaman · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
⚘️⚘️⚘️
Mısırlı meşhur alim Şaravi anlatıyor;
İslami bilgisi zayıf ve dini yanlış yorumlayan gençlerden biriyle tartışıyordum. Sordum;
-İslam ülkelerinden birinde bir gece kulübünü havaya uçurmak, helal mi yoksa haram mı?
Genç;
-Elbetteki helal, onları öldürmek caizdir.
Şaravi;
Onlar Allah'a karşı günah işlerken siz onları öldürürseniz, cennete mi yoksa cehenneme mi daha yakın olurlar?
-Tabiki cehenneme...
-Peki, şeytan onları nereye götürmek istiyor?
-Tabiki cehenneme.
-Öyleyse siz şeytanla aynı hedefi paylaşıyorsunuz.
Onun da amacı insanları cehenneme sokmak!
Şaravi o gence şu hadisi hatırlatır:
Bir Yahudi cenazesi geçerken Resûlullah(sav) ağlamaya başlar. Derler ki;
- Seni ağlatan nedir, Yâ Resûlallah?
Der ki;
-Fırsatı kaçırdı, ateşe gidiyor.
Şaravi gence son olarak şöyle der:
İnsanların hidayeti ve ateşten kurtulmaları için koşan Resûlullah(sav) ile aranızdaki farkı iyi düşünün.
Siz bir vadide, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) farklı bir vadide!
1 note · View note
naftalin2027 · 3 months
Text
Ey iman edenler, Allah’ın üzerinizdeki (her türlü) nimetini hatırlayın. Hani o zaman (Hendek savunmasında) size (hücum eden müşrik) ordular (hırsla ve hınçla üzerinize saldırıp) gelmişti; Biz de onların üzerine (kahredici) bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz (manevi) ordular göndermiş (ve böylece onların belasını defetmiş)tik. Allah, yaptıklarınızı Görendir (ve mü’min kullarına sahip çıkandır).
Allah'ım görünmez ordularınla filistini doğu Türkistanı, yemeni, ve zulüm altındaki beledeleri koru ve biz acizleri İslam'a hizmet edenlerden eyle..
Allah'ım duamı kabul eyle, Allah'ım duamı kabul eyle, Allah'ım duamı kabul eyle...
Amin amin amin
7 notes · View notes