Tumgik
#itaat
derdiderun · 2 months
Text
Tumblr media
"Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin" (Bakara 2/43.)
Bu ikisinin bir arada zikredilmesinin nedeni, namazın Allah Teâlâ'nın hakkı olması, zekâtın ise kulların (fakirlerin) hakkı olmasındandır. Kişiye vacip olan, her ikisinde de Allah Teâlâ'nın emrine itaat etmektir. Esasen bütün ibadetlerin mercii bu ikisidir. Namaz bedeni, zekât ise mali bir ibadettir. Bütün ibadetler bu ikisine taksim olunur.
İşte bu sebeple denilmiştir ki: İçinde iki emri ihtiva eden üç ayet nazil olmuştur; biri yapılmadığı müddetçe Allah Teâlâ diğerini kabul etmez.
Birincisi: "Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin" (Bakara 2/43.)
O halde herkim namazını kıldığı halde zekâtını vermezse, onun namazı kabul olmaz.
İkincisi: "Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin!" (Nisa 4/59.)
Buna göre, bir kimse Allah Teâlâ'nın emirlerine uymasına rağmen Resûlullah'ın emirlerine uymasa, Allah'a itaat etmiş sayılmaz.
Üçüncüsü: "Bana, anana ve babana şükret»" (Lokmân 31/14.)
O halde bir kimse Allah'a şükretmesine rağmen anne babasına teşekkür etmese, onlara kötü davransa, Allah'a şükretmiş olmaz.
(Durretü'n Nâsihîn)
9 notes · View notes
ruhurevan-tr · 7 months
Text
Tumblr media
Yaşanmış müthiş bir olay.
HİÇ olmayı başarabilmiş bir mübarek kadın...
FATMA NİNE.
ÜÇ KERÂMET...
Yıl 1983. 17 Nisan Perşembe günü, Kur’ân kursları müfredat programına göre; akāid dersimizin konuları olan mûcize, kerâmet ve istidrac mevzularını işlemiştik. Mûcizelerden bilhassa Peygamber Efendimiz’in ve diğer Peygamberân-i İzâm Hazerâtının mûcizelerinden örnekler verip izah etmiştik.
Evliyâların kerâmetleri izah edilip örnekler verildi. Ancak, öğrencilerin bunu daha iyi anlayabilmeleri için canlı bir örneğe ihtiyaç vardı.
Öğrencilere;
“–Günümüzde de böylece kerâmet gösterecek evliyâlar var. Ziyaret etmek ister misiniz?” diye sorunca, öğrenciler bir el yerine iki ellerini kaldırarak ziyaret etmek istediklerini söylediler ve;
“–Hocam; o evliyâ nerede, söyler misiniz?” diye ısrar etmeye başladılar. Onlara;
“–Ziyaret edeceğiniz velî uzak bir yerde değil, kursumuza yüz metre kadar yakın bir yerde. Ders çıkışında, sizi onu ziyaret etmeniz için göndereceğim. Keşif ve kerâmeti canlı olarak yaşayacak ve öğreneceksiniz.” dedim.
Öğrenciler;
“–Sağ olun hocam, hemen gidelim!” deyince;
“–Sabırlı olun, her iş; usûlüne uygun ve zamanında yapılmalı, dersimizi bitirince göndereceğim. Bir işi yaparken, o işi bitirmeden diğer bir işi ihmal etmek doğru değildir. Her ikisini de ihmal etmeden zamanında yapmak fazîlettir.” dedim.
Kursta dördüncü ders bitmiş, beşinci yani son derse girmiştik. Derste tesettürün Allâh’ın emri olduğu, bundan dolayı kadının Kur’ân’a göre örtünmesinin farz olduğu meselesini ilgili âyet ve hadislerle izah etmeye çalıştık.
Ondan sonra defterlerine sözlerinin kime ait olduğunu bilemediğim şu şiiri yazdırmıştım:
Örtün namusun senin, ey müslüman kadını,
Tesettürle dünyaya duyurdun sen adını.
Ne demişti vatanı dört bir yandan kuşatan:
«Hanımının örtüsü bu milleti yaşatan.»
Sende bir sır gizlidir, ey gönüller fatihi,
Senin örtüne bağlı, milletimin talihi.
Annesin; olacaksın, genç nesiller annesi,
Yırtacak engelleri, nûrunun pervanesi.
Vatanımın mührüsün, gözümüzün nûrusun,
Yüce Allâh’ım seni kem gözlerden korusun...
Paydos vakti gelmişti. Öğrencilerimi; gerekli konularda bilgilendirerek, Pamukova’mızın Derebaşı Ninesi diye tanıdığı Fatma Ninemiz -kuddise sirruhâ- Hazretleri’ne selâm ve hürmetlerimin kabulü dileğim ile ziyarete gönderdim. Ziyaret esnasında vukû bulacak fevkalâde şeylere dikkat etmelerini ve sohbet ederse not almalarını tembih ettim. Sabah görüşmek üzere öğrencilerle vedâlaşıp ayrıldık.
Ertesi gün ilk derste, sınıftaki öğrencilerimde başka bir hâl vardı. Ziyaretle ilgili bilgi vermek için sabırsızlanıyorlardı. El kaldırıp anlatmak isteyen öğrencilere;
“Bak yavrum, şimdi şu saatte Kur’ân-ı Kerim dersi var. Dolayısıyla bu saatte onunla meşgul olacağız. Ders bitiminde (teneffüste) konuyu görüşürüz.” dedim ve derse başladık. 45 dakika dersten sonra, teneffüste öğrencilerin hiçbiri teneffüse çıkmadılar. İçlerinden hâdiseye hâkim, nâtıkası düzgün olan bir öğrencim; şimdi bir Fâtihamıza muhtaç, deprem şehidi diyebileceğim Hikmet Hanım kızımıza söz verdim. Şunları anlattı:
“Hocam, sizden ayrılıp Fatma Nine’nin yanına gittik. Selâm verip, elini öptük. Bize gösterdiği yerlere oturduk:
«Hoş geldiniz, Kur’ân bülbülleri!» diyerek bize iltifatta bulunduktan sonra ilk sözü;
«Evlâdım, defterini aç. Hocanızın yazdırmış olduğu ‘Örtün Namusun Senin’ şiirini bir oku da dinleyelim.» oldu. O an, hepimiz şaşırdık. Birbirimize bakmaya başladık. Çünkü hocamızın yazdırmış olduğu şiiri yarım saat önce yazmıştık. Kendi kendime;
«İşte kerâmet bir...» dedim. Şiiri açıp okudum, çok beğendi:
«Aferin benim kızım mâşâallah.» dedi.
«Kızım, benim hâlimi merak ediyorsunuz, onun için beni ziyarete geldiniz. Hocanızın dün size anlattığı mûcize, kerâmet Allâh’ın bir lütfudur. Allâh’ın kudretinin peygamberlerden zuhur etmesine mûcize, velî kullarından zuhur etmesine kerâmet denir. Allâh’ın kudreti yavrum, bizde bir şey yok...»
«Ben, tamam kerâmet iki...» dedim. Çünkü olayları görmüş gibi anlatıyordu. Bir müddet sükût etti, sonra;
«Kızım, hocanızın hürmet ve selâmını niçin söylemediniz? Sizi, buraya uğurlarken selâm söyleyip; ‘Orada zuhur edecek fevkalâde şeyleri not edip, sohbet ederse sohbetini yazın.’ diye tembih etmedi mi? Hem de kızım, seni sözcü seçti.»
«Tamam, kerâmet üç...» dedim.
Fatma Hanım Ninemiz;
«Soracağınız bir şey var mı kızım?» deyince birden soracağım şeyi unuttum. Bunun üzerine Fatma Nine;
«‘Bu keşf u kerâmete nasıl sahip oldunuz?’ diye soracaktın ya kızım...» deyince beni bir ağlama tuttu. Ağladım. Sonra;
«Evet efendim, aynen benim soracağım şey de o idi.» deyince Fatma Ninemiz konuşmaya başladı:
«Bak kızım, fakir sahip olduğum bu keşf u kerâmete şu sûretle nâil oldum. Allâh’ın rızâsına ermek ve Allâh’ın gazabından kurtulmak için nefsânî arzuları terk ettim. Rabbime kul olabilmenin gayreti içinde oldum. Annemin;
İki adımdurur derler bu râh’ın zîr u bâlâsı
Biri nefse kadem basmak biri Sultân’a ermektir.
sözünü düstur edinerek, daima nefsimi muhafaza ettim. Nâ-mahreme asla âzâlarımı, bedenimi hattâ saçımın bir telini dahî göstermedim. Yemeklerimi daima evlâd u iyâlimle yedim. İmam Ali -kerremallâhu vechehû- Efendimiz’in;
‘Bir kimse, dünya hayatında cehennemlik birisini görmek isterse; evlâd u iyâlini terk ederek ve hizmetçilerini karşısında dikerek yalnız başına yemek yiyen kişinin yüzüne baksın.’ sözünden çok etkilendim. Bundan dolayı ben, tek başıma yemek yemekten kaçınırım. Yemek yerken Allah Teâlâ’nın emirlerini onlara tebliğ ederim. İyiliği emreder, onlara tatlı sözler söyler, onları sevindiririm. Zira en büyük hayır ve sadaka evlât ve iyâline ikram etmektir.
Ezan okunmadan evvel o vaktin namazını kılmak için abdest alır, Allah Rasûlü’nün sünnetine tâbî ve sâlihlerin sîretlerine iktidâ ederim.
Abdestli olarak ölen kimsenin şehid olarak öleceğine dair, Allah Rasûlü’nün mübarek sözlerini daima hatırda tutarak abdestli ölmek için, devamlı abdestli gezer ve abdestli olarak yatarım. Okunan ezâna, mutlaka icâbet ve itâat ederim.
Zübeyde Hatun’u anlatayım:
Zübeyde Hatun, Harun Reşid’in en sevgili ailesi idi. Birkaç tel saçı nâ-mahreme göründüğü için;
‘Nâ-mahremin gördüğü saçı başımda taşımam!’ diye bütün saçlarını usturaya vurdurmuştur. Allah rızâsı için, Allâh’ın emrine uyarak başını örtmek, şereflerin en yücesidir.
Kızım!..
Erkek mü’minin kırk senede eremediği makama, siz kırk günde erebilirsiniz. Hanımlığını bil, ırzına ve iffetine sahip ol, namazını kıl, kocana itâat et, kanaat ehli ol, israftan kaçın, kocana karşı hiçbir zaman;
‘Senin neyini gördüm ki?’ deme. Nankörlük etme, erkeğinin yüzüne çatık kaşla ve asık suratla bakma, tatlı dil ve güler yüzle onu teselli eyle, derdine ortak ol! Onun için Allah Teâlâ’ya duâ et. Âsî bile olsa, ıslâhı için duâ et. Yine de kendisine itâatte kusur etme. Getirdiğine râzı ol ve kanaat eyle, hakkını ödeyemezsin.
Kadının kocasına itâati, kulun Allâh’a itâati gibidir.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
‘Bir kadın, beş vakit namazını kılar; Ramazan’da orucunu tutar; ırz ve iffetini muhafaza eder; kocasına da itâatte bulunursa; o kadın, sekiz cennetin hangi kapısından dilerse cennete girsin.’ (İbn-i Hibbân) buyurmuşlardır.
Diğer bir hadîs-i şerifte de;
‘Kadının hayırlısı; ırz ve iffetini muhafaza eden, kocasının malını israf etmeyerek koruyan, nefsini nâ-mahreme karşı sakınandır.’ buyurulmaktadır.
Allah Teâlâ’ya ve kocasına mutî bir kadın; erkeğinin elbisesini yıkadığı vakit, Allah o kadına bin sevap yazar, geçmiş günahlarından bin günahını affeder. Yerde ve gökte ne kadar mahlûkat-ı ilâhî varsa o kadın için istiğfar ederler. Cenâb-ı Hak, o kadın için cennette bin derece ihsan buyurur.
Kadının iplik dokuması, elbise dikmesi, yemek pişirmesi, dünyaya çocuk getirmesi ve çocuğunu emzirmesi, düşman ile gazası gibidir. Kendisine düşmanla cenk etmiş kadar sevap verilir.
İmâm-ı Ali -kerremallâhu vechehû- Efendimiz, bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ağladıklarını gördü ve sebebini sordu. Buyurdular ki:
‘–Mîracda ümmetimden birçok kadınların azâba uğradıklarını gördüm. Şimdi, onların hâllerini hatırladım da onun için ağlıyorum.’
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- buyurdular:
‘–Acaba, onların azaplarına sebep neydi?’
-Aleyhissalâtü ve’s-selâm- Efendimiz buyurdular:
‘–Kocalarına ihânet etmeleri; kocalarını, dilleriyle incitmeleri sebebiyle bu azaba müstehak olmuşlardı.’
Yine Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- bir gün kadınlara hitaben şöyle buyurdu:
“Ziynet eşyalarınızdan tasaddukta bulunun, çünkü ben, cehennemliklerin çoğunun kadınlardan oluştuğunu gördüm.”
Bunun üzerine kadınlar;
“Neden ey Allah’ın Rasûlü!” diye sordular.
Efendimiz şöyle cevap verdiler:
“Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz!” (Buhârî, Iydeyn 7)
İnsan, ne yapıp yapmalı, kendisini çekip çevirmeli; Kur’ân’ın boyasıyla boyanmalı; Rasûl -aleyhisselâm-’ın ahlâkı ile ahlâklanmalı; her nefes, ölümü düşünmeli; kabrin haşyetini, mahşerin şiddet ve dehşetini tefekkür etmeli ve Allah Teâlâ’ya hesap vermeye hazırlanmalıdır.
Güzel yavrularım, hakikî kerâmet işte bu anlattıklarımı yaşayıp bu muhtevada bir kul olabilmektir. Allah, hepimize yardım eylesin. Haydi hocanıza selâm götürün. Benim güzel Kur’ân bülbüllerim. Allah adedinizi çoğaltsın. Esselâmü aleyküm.»”
11 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Photo
Tumblr media
🗣️ Firavun Kim? Firavun'a sordular; Nasıl Firavun oldun diye! 'Hiç itiraz eden olmadı' diye yanıt verdi. Günümüzün Firavun'u kim diye sordular; Dedim ki; Bu zalim düzene itiraz etmeyen hatta o düzeni yaşatmak için yaşamını bu düzeni yaşatmaya adayan herkesin kendisidir. Alttan almaya devam ettiğiniz müddetçe kaybetmeye devam edersiniz. Sürekli kazanan bu üstünlüğünü devam ettirmek için sizi sürekli alttan almaya zorlar. Kızmanız gereken yerde kızmaz iseniz, karşı taraf size kızmaya başlar. Birini terk etmek isteyip terk etmezseniz, karşı taraf sizi terk etmeye karar verir. Haklı olduğunuzu söyleyemezseniz, karşı taraf sizi suçlamaya başlar. Unutmayın, vermeniz gereken tepkiyi vermediğinizde enerji karşı tarafa geçer. Yaşam pozitif ve negatif enerji savaşıdır. Haklı olduğunuzu ortaya çıkartacak mücadele sizi pozitif enerji ile tanıştırır ve negatif enerji içinde sizi boğmayı alışkanlık haline getirenleri şaşkına çevirir ve üstünlük size bu yolla geçer. Pozitif enerjinin maddi güçler ile bir ilgisi yoktur. İçinizde ki mücadele azminin sayesinde ortaya çıkar ve hiçbir maddi gücün karşısında haklı iseniz size kaybettirmez ve üstünlük size geçer. Unutmayın güçsüzlük ve korkaklık maddi güçlerin arkasına saklanır. Bir asır önce Türk ulusu kurtuluş savaşını nasıl kazandı? Mustafa Kemal gibi haklı olduğunu bilen ve itiraz eden bir iradeyi ortaya çıkarttığı için. Türk ulusu yeniden nasıl kazanacak? Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığının aynısını yaparak. Her Türk Ata Türk olmak zorunda. Türk fırtınası 〽️ obbing Bank işte bunu başlattı. Artık durdurulması olanaksız. Güç dengesi değişti. İtiraz sorgulama başlatır. İtiraz edeni çoğaltır. İtiraz edilmesinden hoşlanmayan zalimler biat ve itaat ettirerek zulmünü yaşatırlar. Hiçbir zalim itaat ve biat ile rahat edeceğine inandırılmış kitlesini kaybetmek istemez. Ne zaman ki sorgulayan güç etkili olmaya başlar onlar yüzünden her zalim kendini savunmak zorunda kalır ve o zaman kaybeder. ] Önder KARAÇAY [ #firavun #önderkaraçay #mobbingbank #mobbingbankdiyorki #itiraz #itaat #biat #zalimler #zulüm #sorgulamak https://www.instagram.com/p/CnoIvZmtKXq/?igshid=NGJjMDIxMWI=
6 notes · View notes
oyunabirazara · 2 years
Text
Eğer değişmek ve gelişmek istiyorsak bir asker edası ile titizlikle ile hareket etmememiz elzem.
Aksi halde inek kurban etme emri gelince falan filan sebeplerle bu emri öteleyen İsrailoğulları gibi oluruz.
4 notes · View notes
muslumanincenneti · 5 months
Text
Tumblr media Tumblr media
43  - Ümeyme bintu Rukayka (radıyallahu anh) dedi ki: "Ensâr'dan bir grup kadınla Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e gelip kendisine: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, çalmamak, zina etmemek, çocuklarımızı öldürmemek, halde ve istikbalde iftira atmamak, sana meşrû emirlerinde isyan etmemek şartları üzerine biat ediyoruz" dedik. Hemen ilâve etti: "Gücünüzün yettiği ve takatınızın kâfi geldiği şeylerde". Biz: "Allah ve Resûlü bize karşı bizden daha merhametlidir, haydi biat edelim" dedik.
 
Süfyan merhum der ki: Kadınlar, biatı (erkekler gibi) musâfaha ederek yapmayı kastedmişlerdir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Ben kadınlarla müsâfaha etmem, benim yüz kadına toptan söylediğim söz her kadın için ayrı ayrı söylenmiş yerine geçer" buyurdu.
 
Muvatta, Bey'a 2, (2, 982); Tirmizî, Siyer 37, (1597).
#biat #itaat #şirk #çalmak #zina #cinayet #iftira #isyan #hadis #günlükhadis #buhari #muslim #peygamber #islam #hadisler #hadiskitabı #kütübisitte #nesai #tirmizi #ebudavud #ibnmace #muhammed #muhammet #sallallahualeyhivesellem
0 notes
belkidebirharfimben · 7 months
Text
Çünkü 'kız gibi ilahlara' ihtiyaçları var!
Efendim, bendeniz, lise 2’ye kadar pek efendi bir çocuktum. Etliye sütlüye karışmazdım. Derslerimden başımı kaldırmazdım. Ancak lise 2’ye gelince içimde birşeyler kırıldı. Yoruldum. Yarışmayı bıraktım. Serserileştim. Herşeye boşvermeye başladım. (Yıllar sonra Hermann Hesse’nin Çarklar Arasında’sını okuduğumda biraz maziyi görür gibi olmuştum bu yüzden. Kitapta geçen ‘İçimin çiçeği soldu’ cümlesinde de halet-i ruhiyemin en güzel resmedilişini bulmuştum.) Hatta bendeki bu değişim nedeniyle edebiyat öğretmenimiz Ömer Faruk Beyazıt Bey (ki kendisi bir yazardı aynı zamanda) yemekhanede şöyle demişti: “Oğlum, sana ne oldu böyle, kız gibi oğlandın geçen sene!”
‘Kız gibi oğlan’ ifadesi arkadaşlarım için makara malzemesi olsa da kastedilen kötü birşey değildi. O dönemde kızlar erkeklere kıyasla daha edepli olduğundan, aşırılık yapmaktan uzak durduklarından, bir tür iltifat sayılırdı. (Belki Anadolu’da hâlâ böyle yerler vardır. İstanbul’a dair ümitlerimi yitireli epey oldu. Bence buralarda edepsizlik yarışı başabaş gitmektedir.) Kişinin itaatkârlığına da bir işareti vardı elbette mezkûr ifadenin. Kız çocuğu dediğin daha bir söz dinler. Erkek çocuğu o kadar itaatkâr olmaz. Zaten bir eşikten sonra öyle olması da istenmez. Mücadele etmelidir. Hatta, tıpkı saltanat düzeninde yaşandığı gibi, yeri geldiğinde babasının bile ayağını kaydırmalıdır.
Her neyse. Geçenlerde Zuhruf sûresinin 15 ila 18. ayetlerini tefekkür ederken aklıma bu hatıra geldi. Daha doğrusu şöyle birşey oldu: O ayetleri tefekkür ederken başka bir anlam katmanı daha kafamda açılır gibi hissettim. Şimdi aklıma gelenleri, "Allahu a'lem!" kaydıyla, hikâye edeceğim. Bakalım sizde de bir hakveriş olacak mı? Fakat önce ayetlerin kısa bir meallerini buraya iktibas edelim:
"Kimi kullarını Onun bir parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankör! Yoksa O, yarattıkları arasından kızları kendisinin saydı da, erkek çocukları size mi ayırdı? Onlardan biri, Rahman’a yakıştırdığı (kız çocuğu) ile müjdelenince öfkeye kapılarak yüzü mosmor olur. 'Mücadelede başarısız olarak ömrünü süslenmekle geçirecek olan kız çocuğu mu?' diye öfkeyle sorar." Başka meallerde 18. ayetin şöyle verildiğini de görmek mümkündür: "Süs içinde yetişip de mücadelede kendisini savunamayanı mı Allah'a yakıştırıyorlar?"
Diyanet İşleri sitesinde mezkûr ayetlerin kısa bir tefsiri şöyle yapılıyor:
"Müşrik Araplar kız çocuklarını istemedikleri, onları doğru dürüst insan saymadıkları, savaşa dayanıklı olmayıp, ömürlerini güzel görünmek için süslenmekle geçirmeleri gerekçesiyle kadın cinsini hor gördükleri halde hem meleklerin hem de Allah’a ortak kıldıkları putların dişi olduklarına inanır, ayrıca bu dişi putları Allah’ın kızları olarak kabul ederlerdi. Ayetlerde bu hurafî ve tutarsız inançlar reddedilmiştir. (Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 770)" Evet, müşrikler, kendilerine yakıştırmaktan hoşlanmadıkları kız çocuklarını Allah'a yakıştırıyorlardı. Allah'ın altında kurguladıkları sözde hiyerarşide dişi kimliğine öncelik veriyorlardı. Bu elbette bir açıdan büyük bir tutarsızlık oluyordu. Zira kendi hayatları için kötüledikleri şeyi Allah için iyi görüyorlardı. Halbuki kötü hep kötü olmak zorundadır. Zaten inkârcılığın mahiyetinde müzmin bir tutarsızlık vardır. Onlar gündelik hayatlarında inanmayacakları şeylere teolojik düzeyde iman etmeyi seçerler. Sözgelimi: Evlerinde mükellef bir sofra bulsalar bunun tesadüfler eşliğinde oluşacağına inanmazlar. Ancak kainattaki binbir muhteşemliğin aynı tesadüflerle açıklanabileceğine inanırlar. Yaşarken rastgeldikleri her fiilin bir faili olduğunu bilirler. Lakin yaratılışta 'Failsiz de olur'cu kesilirler.
Peki benim kafamda açılan ikinci katman ne? Onu da yukarıda söylediğimine ters gibi görünen bir başka iddiaya bindireceğim: Belki de müşrikler Allah'ın altındaki hiyerarşide düşledikleri diğer ilahlara dişi kimlikleri verirken pek de tutarsız değildirler? Hoppala! Ne demek şimdi bu? Şu demek:
Bediüzzaman'ın eserlerinde tekrar tekrar dikkatimizi çektiği bir durum var. İnsan bir kere şirkin kucağına düştü mü birçok imkansızlığı da yutmak zorunda kalıyor. Yahut da içinden çıkılmaz pekçok zıtlaşmayla boğuşmaya mecbur oluyor. Eh, tutarsızlıkla yaşamak da bir yere kadar, akıl en nihayet bir parça 'kandırılmayı' talep ediyor. Onlar da çeşitli argümanlarla kandırmaya çalışıyorlar. İşte içinden çıkamadıkları mevzulardan birisi de budur ki: Herbiri ilahlığı itibariyle sonsuzluk barındıran birçok tanrı nasıl olup da yaratılışta birbirine galip gelmeye çalışmaz? Birbiriyle çatışmaz? Birbirinin düzenini altüst etmez? Sınırlı mahluklar arasında bile hâkimiyet şiddetli kavgalara sebep olurken, baba oğluna katlanamazken mesela, ilahlar dairesinde nasıl böyle kavgalar olmaz? Zira yine Kur'an'ın ifadesiyle: "O ikisinde (yerde ve gökte) Allah'tan başka ilahlar bulunsaydı, (düzenleri) elbette bozul(up gitmiş)ti."
"Bu kâinatın Sâni-i Kadîr ve Hakîminin mülkünde iştirak yeri yoktur. Çünkü herşeyde nihayet derecede intizam bulunduğundan, şirki kabul edemez. Çünkü müteaddit eller bir işe karışırsa, o iş karışır. Bir memlekette iki padişah, bir şehirde iki vali, bir köyde iki müdür bulunsa, o memleket, o şehir, o köyün her işinde bir karışıklık başlayacağı gibi, en ednâ bir vazifedar adam, o vazifesine başkasının müdahalesini kabul etmemesi gösteriyor ki, hâkimiyetin en esaslı hassası, elbette istiklâl ve infiraddır. Demek intizam vahdeti ve hâkimiyet infiradı iktiza eder. Madem hâkimiyetin bir muvakkat gölgesi, muavenete muhtaç ve âciz insanlarda böyle müdahaleyi reddederse, elbette, derece-i rububiyette hakikî bir hâkimiyet-i mutlaka, bir Kadîr-i Mutlakta, bütün şiddetiyle müdahaleyi reddetmek gerektir. Eğer zerre kadar müdahale olsaydı, intizam bozulacaktı. Halbuki bu kâinat öyle bir tarzda yaratılmış ki, bir çekirdeği halk etmek için, bir ağacı halk edebilir bir kudret lâzımdır. Ve bir ağacı halk etmek için de, kâinatı halk edebilir bir kudret gerektir. Ve kâinat içinde parmak karıştıran bir şerik bulunsa, en küçük bir çekirdekte de hissedar olmak lâzım gelir. Çünkü o, onun nümunesidir."
Benim böylesi metinler eşliğinde vardığım neticeyse şudur arkadaşım: Müşrikler, Allah'ın altında tevehhüm ettikleri ilah hiyerarşisinde, elbette kızlara öncelik vermek zorunda kalıyorlar. Zira 'kız gibi ilahlara' ihtiyaçları var. Bu kadar tanrıya rağmen âlemin düzeninin bozulmayışını ancak bu şekilde açıklayabilirler(!). Alttaki ilahların itaatkâr olması lazım. Erkek gibi düşlenmemesi lazım. Eğer 'erkek gibi ilahlar' düşlenirse bu defa tutarsızlıkları hepten meydana çıkacak. Hevasatı elinde aptallaşmamış olanlar da soracak: "Aga, bunlar nasıl olup da kavga etmiyorlar, garip değil mi?"
Hülasa: Kur'an'ın müşriklerin mezkûr arızasına dikkat çekişinde böyle bir hikmet daha olabileceğini düşündüm. Böyle bir sırrın da öğretiliyor olabileceğini tefekkür ettim. (Cenab-ı Hak taksiratımı affetsin.) Hatta işi orada da bırakmadım. Bugüne taşıdım. Bugün feminizmi dünyaya dayatan küreselci müşriklerin de idealler dünyasını erkek kimliğinden arındırmayı hedef ittihaz ettiklerini aklıma getirdim. "Acaba bu da bir tür 'kadıncı müşrik teolojisine dönüş' mü?" diye sordum. Hepsinin cevabını ben veremem. Biraz da sizden yardım almam lazım. Fakat şu kadarına dikkatinizi çekip gideyim: Kadınları hem bu denli pespaye metalar haline getirip hem de bu kadar baştacı yaptığını iddia eden, cahiliye dönemini saymazsak, bunlardan başka kim var Allah aşkına?
0 notes
hecedarussuffah · 2 years
Text
Tumblr media
Kişi Allah'ı bilmediği, tanımadığı için hedonist olmaz. Bildiği, tanıdığı halde O'ndan kurtulmak istediği, onun üzerindeki buyruk hakkından sıyrılmak istediği için bu yolu tercih eder.
Dersin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
👇👇👇
https://youtu.be/iy2w33WzGIg
1 note · View note
allahsizbugra · 1 year
Text
hayat dersi
birlikte takilan iki yakisikli erkek gorursen hicbirine sarkintilik etme. hicbi zaman yakin arkadas olan iki erkegin ikisi birden yakisikli degildir. gay bir couple ile karsi karsiyasin
34 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 1 year
Text
Tumblr media
Eren Boz
15 notes · View notes
onderkaracay · 2 years
Photo
Tumblr media
🗣️ Biat ve İtaat Karanlığından Neden Çıkamıyoruz? Yetkiyi aldıktan sonra seni unutanlar yeni bir yetki alma zamanı geldiğinde seni hatırlayanlar ve senin hakların ile ilgili seninle yeni bir pazarlığa giren, birbiri ile hiçbir farkı olmayan sömürgeci ideolojik siyasi partiler arasından birini seçerseniz aç kalmaya bu cehaletiniz sayesinde biat ve itaat etmek zorunda kalırsınız. Cehaletten kurtulmadan çok partili ve ideolojili siyasi sistem bu ülkeyi ve toplumu bu itaat ve biat cehenneminin içine attı. Bugün ise bir kişiye biat ve itaatten kurtulmak için başka bir kişiye biat ve itaat etmenin çaresini arayan toplum durumuna bu sayede düştük. Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü sonrası çok partili siyasi sistemi telkin edenlerin amacı buydu. O niyet amacına ulaştı. Eğitim ve öğretim sistemimiz bu cehaleti ortadan kaldıramadığı, her insan kendini yetiştirerek bu zulme karşı çıkmayı beceremediği için bu karanlıktan çıkamıyoruz. ] Önder KARAÇAY [ #aziznesin #önderkaraçay #mobbingbank #biat #itaat https://www.instagram.com/p/CjcjCzMgOa5/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
oyunabirazara · 2 years
Text
“Ey kadınlar! Zînet eşyânızdan bile olsa sadaka veriniz”
Abdullah İbni Mes`ûd radıyallahu anh’ın karısı Zeynep es-Sekafiyye radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre birgün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Ey kadınlar! Zînet eşyânızdan bile olsa sadaka veriniz” buyurmuştu.
Zeynep sözüne devamla dedi ki: Bunun üzerine ben Abdullah İbni Mes`ûd’un yanına dönerek:
- Sen eli dar bir adamsın. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize sadaka vermemizi emretti. Ona git de bir soruver. Sadakamı sana vermekle bu emri yerine getiriyorsam ne âlâ. Şayet olmuyorsa başkasına vereyim, dedim. Abdullah:
- Kendin git sor, deyince ben de gittim. Hz. Peygamber’in kapısına varınca, ensârdan bir kadının orada beklediğini gördüm. Meğer onun derdi de benimkinin aynıymış. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna girmeye de pek çekinirdik.
İçeriden Bilâl çıkıverince ona:
- Hz. Peygamber’e git de, “Kapıda iki kadın bekliyor ve kocalarıyla kendi yetimlerine verecekleri sadakanın kabul olup olmadığını soruyorlar, de!. Ama bizim kim olduğumuzu söyleme!” dedik.
Bilâl hemen Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna girerek meseleyi anlattı.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Kim onlar?” diye sordu.
Bilâl de:
- Ensârdan bir kadınla Zeynep, deyince, Resûlullah salllallahu aleyhi ve sellem:
- “Hangi Zeynep’miş o?” diye sordu. Bilâl:
- Abdullah’ın karısı, dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- “Onlar -böyle yapmakla- iki sevap birden kazanırlar. Biri yakınlarını himâye sevabı, diğeri de sadaka sevabı.” (Buhârî, Zekât 48; Müslim, Zekât 4)
2 notes · View notes
tunnabeat · 13 days
Text
Tumblr media
itaat edersen kazanırsın. | obey and you win.
9K notes · View notes
dipnotski · 9 months
Text
Johann Chapoutot – İtaat Serbest (2023)
Reinhard Höhn, Nazi Almanyası’nda bir komutan ve III. Reich’ı kuran entelektüellerden biriydi. Almanya’nın mağlubiyetinin ardından birkaç yıl gizlendikten sonra 1950’lerde bir yönetim okulu kurdu. Ülkenin savaş sonrası liderlerinin büyük çoğunluğu, yani 600.000’in üzerinde yönetici –uzaktan eğitim alan 100.000 kişi buna dahil değildir– bu okulda eğitim gördü ve “insan yönetimi”ni, yani başka bir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
turkudostu61 · 1 year
Text
0 notes
aklingolgesi · 1 year
Text
MİLGRAM DENEYİ | FAZLA İTAAT VİCDANI KÖR EDER Mİ?
MİLGRAM DENEYİ | FAZLA İTAAT VİCDANI KÖR EDER Mİ?
Bir otoritenin itaatine giren herhangi bir birey ne kadar acımasız olabilir? Kendine verilen görevi gerçekleştirirken insan vicdanının sesini dinler mi? Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann ve Yahudi Soykırımı’nda yer alan yüz binlerce yardakçısı sadece onlara verilen görevi mi yerine getiriyordu? Yoksa bu suçun altında başka şeyler de mi vardı? Yale Üniversitesi psikologlarından Stanley Milgram bu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
masailworld · 2 years
Text
جائز باتوں میں والدین کی اطاعت فرض ہے
جائز باتوں میں والدین کی اطاعت فرض ہے
جائز باتوں میں والدین کی اطاعت فرض ہے | والدین کی اطاعت مفتی محمد صدام حسین برکاتی میرانی فیضی۔ کیا فرماتے ہیں علمائے دین کہ جس کے والدین گناہ کبیرہ کے مرتکب ہوں مثلاً نماز نہ پڑھتے چھوٹ بولتے داڑھی کترواتے ہوں تو کیا اسے اپنے والدین کی اطاعت کرنی چاہئے یا نہیں ؟ المستفتی محمد محی الدین اشرفی میرانی الجواب -بعون الملک الوھاب ضرور کرنی چاہئے جبکہ جائز باتوں کاحکم کریں کہ جائز باتوں میں ان کی اطاعت…
View On WordPress
0 notes