Tumgik
#elfaz
thelanternofhope · 10 months
Text
Kya Kahein?
Khabhi elfaz he nahi milte
Joh keh es dil koh samaj payein
Khabhi ansoo he nahi aethei
Joh en nami ankhoon koh beegah kar jayein
Yeh dard keh chalejahne kah elan hain
Yah phir dil keh har darwaazey band hojana kah
- M.A
3 notes · View notes
elffaz · 3 years
Text
çiçekler bi açmaya görsün bi çılgınlık yapıp hatır için ölücem
25 notes · View notes
nurunninjasi · 4 years
Text
Tumblr media
biri kal, diğeri hal olmak üzere iki lisan vardır. Lisan-ı kalin kelimatı elfaz ise, lisan-ı halin kelimatı da ahvaldir. Binaenaleyh kudsî şâirin
وَ فٖى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ
("Her bir şeyde, Onun bir olduğuna delâlet eden bir âyet vardır." İbnü'-Mu'tez'in bir şiirinden alınmıştır.)
dediği gibi; kitab-ı kebir-i kâinatta yaratılan herhangi bir şey, Hâlık'ın azametine delalet eden bir kelime-i haliyedir.
(İşârât-ül İ'caz 157.sh - Risale-i Nur)
11 notes · View notes
belkidebirharfimben · 3 years
Text
Nedir yahu bu mürted meselesi? (2)
8) Soru: Mürtedin katli meselesi 'fikir özgürlüğüne' zarar vermiyor mu? Fikir özgürlüğü artsa İslam'ın yayılmasına hizmet olmaz mı? Buradaki taviz bize aslında zafer getirmez mi?
el-Cevap: Ben bidayet-i İslam'da öngörülmemiş bir zaferi bizim heveslerimizle keşfedebileceğimizi zannedemiyorum. Yani, eğer mürtedlerin özgürce yaşamasına izin vermek İslam'ın yayılmasına hizmet ediyor olsaydı, Aleyhissalatuvesselam da yaşamalarına izin verirdi. İslam'da da bu iş caiz olurdu. Böyle olmamışsa bizim akıl yürütmemizde hata var demektir. Açıklıkla itiraf edelim. Üstelik bu tarz tefekkürlerin 'insan tasavvuru' da bana arızalı görünüyor.
Öyle ya: İnsan (en azından her insan) birşey mantıklı diye hemen yola gelen bir canlı değildir. Ya? Seçimlerinin meşruiyetini inşa edebilen bir canlıdır. Cerbezesi vardır. En tehlikeli yanı da budur. Sözgelimi: Bir delikanlıya zinanın günah olduğunu anlatın. Sonra da onu alıp bu deniyetin bollukla işlendiği bir ortama bırakın. Bir gün, iki gün, üç gün, bir hafta, bir ay, bir yıl. Bakınız: Çok zordur kendisini tutması. Yüz kişide deneseniz belki birinde muvaffak olursunuz. Belki o kadar da olamazsınız. Çünkü o delikanlının aklı doğruyu dinlerken nefsi de yanlışı dinliyor olacak. Hatta dinlemek de değil. İçinde yaşıyor olacak. Kapılacak. Bu hal onu öyle bir duruma getirir ki, Allah korusun, belki gün gelir size 'zinanın günah olduğu bir dinde kalmayacağını' söyler. Evet. Nefis yeterince manipüle edilirse, bu imkan verilirse, artık dizginleri tutulamaz olur. Aklın "Yapma! Etme! Gitme!" demesine aldırmaz olur. Hatta direksiyonunu nefis ele geçirir. Kendi yolunun meşruiyet taşlarını döşer. Günahının felsefesini, savunusunu, tebliğini üretir.
İşte mürtedin kafası da böyle çalışır. Yalnız zehirlenmez. Zehirlemeye de gayret eder. Zincirini pek fena kırdığından, tıpkı İblis gibi, beraberinde çokları çukuruna götürmek ister. İnanmadığı(!) Allah'a karşı bir düşmanlık besler. 'Özgürlük' dediğiniz de düşmanınıza "Al beni vur!" diye silah vermek hesabına geçer. Hazine odasında hırsız serbestçe gezebilir mi? Kim gezdirir? Halbuki mü'minler bu dünyanın en değerli hazinesidir. Mürtedlerse mü'min hırsızlarıdır.
9) Soru: Mürtedleri 'katletmek' değil onlarla 'konuşmak' gerekir. Çünkü dinden çıkmanın varlığı dinî tebliğde sorunlar olduğuna işaret eder. Biz İslam'ı yaşayamadığımız için böyle olduklarından onlardan biz sorumluyuz. Mürtedlerin katli ise bu sorumluluktan kaçmaktır.
el-Cevap: Mürtedlerin artmasında elbette ahirzaman şartlarının bir payı var. Ve, doğrudur, İslam'ı tebliğde biz de yeterince sorumluluğumuzu yerine getiremiyoruz. Fakat birşeyin sahadaki halinin nedenlerini konuşmak başka fıkıhtaki uygulamanın meşruiyetini konuşmak başka. Biz, yani bugün 'mürtedin katli' meselesini savunanlar, "Şöyle denk geldiğimiz mürtedlerin kafasını rahat rahat keselim!" mantığıyla bu işi yapmıyoruz. Ya? Biz işin 'kitabiyatını' savunuyoruz. Böylesi bir müeyyidenin İslam'da bulunmasının ondaki nakiseden değil, hâşâ, sosyo-psikolojik bir öngörüden (yani kemalinden) kaynaklandığı söylüyoruz. Evvelemirde yapmaya çalıştığımız bu. Sonrasındaki tartışmalar sonrasında yaşanmalı. Sözgelimi: Üzerinden Süfyan geçmiş bir sosyolojide uygulama nasıl olur? Çerçeve nasıl değerlendirilir? Şartlara nasıl bakılır? Değişen şeyler var mıdır? Hukukumuz, âlimlerimiz, naslarımız bu zeminde neler neler söyler? Cevazlar nereye kadardır? Bütün bunlar elbette 'istikametli ulemanın' halledeceği şeylerdir.
Yani meselenin bugünü bence ancak İslam ulemasının oturup konuşacağı bir iştir. Bizim işimiz değildir. Bizim işimiz İslam'ın hakkını savunmaktır. Öyle ıvır-zıvır argümanlarla, modern hukuk-çağ putlaştırmalarıyla, seküler tabularla 'tukaka' edilmesini engellemektir. Bugün Türkiye'de bu meseleye dair yazıp çizenler de, hiç korkmayın, mürted katletmek peşinde değiller. Onların canlarını yakan İslam'ın her celseden suçlu çıkarılması. Bana sorulsa ki: "Bugün bütün mürtedlerin öldürülmesi gerektiğini mi düşünüyorsun?" Açıklıkla "Bilmiyorum!" derim. "Bu benim karar vereceğim birşey değil. Bu İslam'da hukuksal çerçevesi olan mesele. Bam-güm iş değil." O yüzden bu asrın zaafları ile İslam'ın meşru bir müeyyidesi tezyif edilemez. Ahirzamanın yaralarıyla Asr-ı Saadet mesul tutulamaz. Biz burada Asr-ı Saadet'in savunusunu yapıyoruz.
Kaldı ki: Zaten mürtedin katline dair okumalar yaptığınızda mevzuun evvelinde bir 'tebliğ süreci' yaşandığını görürsünüz. Yani o kişiye şüphelerini giderme konusunda zaman-yardım sağlanır. Tevbe etmesine imkan verilir. Sorar, dinler, öğrenir. Tevbe ederse ne güzel. Tekrar kardeşimizdir. Buna rağmen ısrar ediyorsa derdinin hakikat olmadığı ortaya çıkar. Dolayısıyla "Biz İslam'ı anlatamıyoruz!" diye bir sıkıntı zaten işin hukukî zemininde görünmüyor. İslam o kişiye yetkin bir heyet tarafından anlatılıyor. Soruları cevaplanıyor. Müşkülleri çözülüyor. Müeyyidenin hükmü 'kurtarma çabaları yürütüldükten sonra' uygulanıyor. Bu da endişeyi giderir herhalde.
10) Soru: Karşı fikre hakk-ı hayat tanımayan bir din nasıl özgürlükten bahsedebilir? Mürtedin katli varsa İslam'da irade özgürlüğü yok demektir. Bu din değil zorbalıktır.
el-Cevap: Arkadaşlar, şu noktaya dikkatinizi çekeyim, büyük laflar etmeden önce büyük resmi görmek lazım. Yani, külliyetli-kapsamlı bir tesbit yapmadan önce, en azından karşınızdaki dinin zaman aynasındaki tefsirini görmelisiniz. Bu yönde okumalar sahibi olmalısınız. Şimdiyse maalesef işler böyle yürümüyor. Pat-küt, cart-curt, yalap-şalap, ağzı olan konuşuyor. Bu gibi şeyler iddia edenler acaba İslam tarihindeki misalleriyle 'farklı din mensuplarının hürriyetlerini' biliyorlar mı? İslam hukukunda 'ehl-i zımme' başlığının altını hiç okumuşlar mı? Hiç içeriğine bakmışlar mı? Ne gezer! Halbuki: Elhamdülillah. İslam, sözde dinlerden-inançlardan üstün olarak, hukukunda farklı din mensuplarının hakk-ı hayatlarını tanımlamıştır. Durumlarını öngörmüştür. İslam'ın farklı din mensuplarına tanıdığı bu hakkı, hristiyanlık, kendi mezhepleri arasında bile sağlamamıştır. Katolik-ortadoks-protestan savaşları az mı can götürmüştür? Yahudi katliamları hakeza. Sevgi pıtırcığı(!) budistler de bugün Myanmar'da az mı müslüman öldürüyorlar? Halbuki İslamiyette zalim olmadıkça böyle katliamları kimseye karşı yapamazsınız. Zalimlerin zulmünü de zaten İslam savunmaz. Sahip çıkmaz. Korumaz. Onu emretmemiştir ki bir de mesul tutulsun?
İslam'ın mürtedin katli meselesinde dikkatimizi çektiği şey bambaşka. Tabir-i caizse: Din meselesinin ciddiyetini yitirmesinden endişeleniyoruz. Gir-çık, gir-çık, gir-çık. Bu işlerin yalap-şalap hale dönmesinden korkuyoruz. Fransız seyyah Du Loir bile işin bu yanını farketmiştir. Seyahatnamesi'nde kendisini müslüman yapmak isteyen bir paşadan bahseden Du Loir, akla gelebilecek bir soruyu, yani paşanın hatırı için İslam'a girmiş gibi yapması yönündeki fikri, İslam'da 'dine girip-çıkmanın şakası yapılabilecek bir husus olmadığını' belirterek yanıtlar.
Evet. İslam din konusunda ciddidir. Nikah konusunda ciddidir. Elfaz-ı küfür meselesinde ciddidir. İtikadında ciddidir. Ayetlerinde ciddidir. Peygamberlere hürmette ciddidir. Hülasa: Dinimiz ciddi bir dindir. Laubaliliği sevmez. İtikadla ilgili hususlarda özellikle hazzetmez. Mürted meselesi ise, eğer hoşgörülürse, imanmayı-inancı laçkaya çevirecek bir lakaydlığa dönüşür. Hatta iş öyle bir hale gelir ki: Dinin düşmanları dahi dalga geçmek için girip girip çıkarlar. Ben şimdi bu arkadaşlara sorayım: Kızınızı-bacınızı nikahına almak isteyen birisinin, ki onlar sizin elbette değerli hazinenizdir, bir evlenip bir boşanmasını beğenir misiniz? Öyle serbest bırakır mısınız? Tabii ki bırakmazsınız. Çünkü insan kıymetlisi saydığı mevzularda ciddi olur. Namusu hele en ciddi olduğu şeylerden birisidir. Bu nikahta bile böyle oluyorsa din hususunda nasıl olmaz? Elbette din mevzuunda İslam bu işin en ciddi kararını almıştır. O da mürtedin katlidir. Katlin korkusudur.
11) Soru: Mürtedliğin bir müeyyideye maruz kalması meşru olmakla birlikte idam çok ağır bir cezadır. Gelişmiş ülkeler bu ceza yöntemini giderek kaldırmaktadır. Biz de bunu kaldırmalıyız.
el-Cevap: Cevaplaması en kolay şüphe de bu. Zira bir ilüzyonun üzerinde duruyor. İdam cezalarının neredeyse topyekün kaldırıldığı Avrupa'yı esas alalım mesela: Avrupa (birey birey değil devlet-millet olarak söylüyorum) insan öldürmeyi bırakmış mıdır? "Bırakmıştır!" diyen yalan söylüyor. Avrupa'nın bıraktığı ancak kendi vatandaşlarından bu cezayı kaldırmak. Yoksa kendisine karşı işlenmiş suçlarda katliam yapmaktan hiç çekinmiyor. Afrika'da olanlar, Asya'da yaşananlar, İslam coğrafyasının uğradığı saldırılar... Avrupa insan öldürmeyi falan bırakmadı arkadaşlar. Avrupa kendi vatandaşlarını öldürmeyi bıraktı. Bir kere bunu tayin edelim. Resmi doğru görelim.
Peki Avrupa idam cezasını neden kaldırdı? Ayarında duramadığı için. İslam'daki âdil çerçeveyi yakalayamadığı için. İfrat ettiği için. Sırf Fransız devriminde giyotine başını kaptırmış insanların listesini yapsanız feleğiniz şaşar. Stalin'in, Hitler'in vs. idam listeleri dudağınızı uçuklatır. Avrupa, özellikle Dünya Savaşlarında, elinin ayarının olmadığını gördüğü için kendi içinde bu yolu kapamaya çalıştı. Yine de büsbütün kapatmış değil. Suikastler, derin devlet cinayetleri, illegal uygulamalar vs. Avrupa idam cezasını uyguluyor. Ama halkına çaktırmıyor. Amerika'da zaten idam hâlâ var. Üstelik şunun da altını çizelim: Modern hukukun değişmesi bir dakikalık iştir. Bugün "İdam yok!" diyenler yarın icbar eden bir durum olduğunu düşünürlerse tek günde yasalaştırırlar. Onların paşa gönlüne bakan bir durumu norm olarak görüp İslam'dan taviz beklemekse akıl işi değildir. İslam naslar üzerine kuruludur. Avrupa'nın keyfine kurulmuş değildir.
Bir de şu noktaya nazarınızı çekmek istiyorum: Vatan hainliği denilen mesele, isterse hukukta cezası başka türlü tanımlanmış olsun, Avrupa'da hâlâ idamla cezalandırılıyor. Bunları istihbarat birimleri gizli-açık idam ediyorlar da vatandaşın ruhu bile duymuyor. Araba çarptı sanıyorlar. Boğazında kaldı sanıyorlar. Kalp krizi geçirdi sanıyorlar. İntihar etti sanıyorlar vs. Devletler hainlerini hâlâ idamla cezalandırıyor yani. Zaman bu hükmü değiştirmedi. Aksine kavileştirdi. İslam'da ise din devletten üstündür. Devlet dinle kaimdir. Din içindir. Dolayısıyla dinin hukuku devletin de hukukudur. Dinin hainliği devlet hainliği gibi ceza görüyorsa, en azından İslam'ın kendi ontolojisi/mahiyeti üzerinden, buna bir eleştiri getirebilmek mümkün müdür?
12) Soru: Mürtedin katli meselesini savunursak DAİŞ'e dönüşmüş olmaz mıyız?
el-Cevap: Niye olalım? Herşeyin bir meşru dairesi var bir de haram dairesi. DAİŞ şu an bu işi nameşru şekilde uyguluyor diye meşruiyetinden vazgeçen neden biz oluyoruz? Neden koca ümmet bir avuç eşkıyadan dolayı kendinden, dininden, hukukundan şüphe ediyor? Üstelik DAİŞ bu cezayı bize karşı uyguluyor. Yani çarpıtmanın asıl mağduru biziz. Ümmetin 14 asırlık tecrübesine baktığınızda, o kadar İslam devleti görmemize rağmen, bunlardaki azgınlığı görmüyoruz. Bu uygulamanın, yine DAİŞ'e benzer bid'î çıkışlar dışında, zulme sebep olduğuna ise rastlamıyoruz. Yani ümmet geniş aynada bu müeyyideyi çerçevesi içinde uygulamayı başarmış. İstikametle hakkını vermiş. Suriye'de bin kişi arsa çevirip devlet ilan etti diye din mi değişecek? Elbette hayır. Din kendi düzeniyle varolacak. İfrat/tefrit oluşumların tasfiyesi yaşanacak. Yoksa DAİŞ "Allah bir!" de diyor. Öyle diyor diye, benzemek korkusuyla, ondan da mı vazgeçeceğiz?
13) Soru: Zararlarından korkulsa bile mürtedlerin başka türlü yaşaması sağlanamaz mı? Mesela: Sınırdışı edilseler? Böylece zararları uzaklaştırılmış olmaz mı? Bu yeterli değil mi?
el-Cevap: Zaten mürted 'irtidadını' açıklamasa, açıklamadan pılını-pırtını toplayıp bir gayrimüslim memleketine taşınsa, orada açıklasa, kimse ona İslam beldelerinden suikast düzenlemez. Yahut da hayatı çok seviyorsa, irtidadını içinde tutsa, açıklamasa, öyle yaşasa, kimse kalbini yarıp bakmaz. Mürtedi problem haline getiren ilanıdır. O ilanın bir tür tebliğ hükmüne geçmesidir. Yahu bugün neleri neleri tartışıyoruz. "Uyuşturucuya teşvik diye bir suç var!" diyoruz. Atıyorum: "Bir şarkının sözlerinde toplumu tahkir varsa suçtur!" diyoruz. Dizilere-filmlere boykotlar uyguluyoruz. "Ahlakî yapımızı bozuyorlar!" diye basbas bağırıyoruz. Haklıyız da. Yani, özellikle internet çağında, her koyunun kendi bacağından asılmadığı hepimizin kabülü artık. Ahirzamanda çürümüş koyunun kokusu daha hızlı yayılıyor. Kötülük daha kolay teşvik ediliyor. İnsanların maneviyatı daha kolay kirletiliyor vs. Yani ahirzaman karanlığı yayan bir zaman.
Bence mürtedin katli meselesinin en az sorgulanması gereken zaman da, işte şu mezkûr niteliğinden dolayı, bu zaman olmalıydı. Yani şu anki durumumuzun tam tersi olmalıydı. Çünkü onun 'teşvik, tebliğ, tahrik' edici yanları açıklıkla görülmeliydi. Öküzün bir tanesi aldı eline Kur'an sayfalarını yırttı. Şimdi bu adamın yaptığı tahrik değil miydi? Bir başkası gençlere eşcinsellik propagandası yapmaya devam ediyor. Bu bir teşvik değil mi? Bir diğeri sabah-akşam "İslam'a neresinden saldırayım?" videoları çekiyor. Bunda tebliğ yok mu? Yani mürtedin zehirleyiciliğini anlamak için daha başka ne tecrübeye ihtiyacımız var? Ben asıl bu sorunun şaşkınlığındayım.
14) Soru: Batı'ya mürtedin katlini anlatamayız.
el-Cevap: Hah, işte, zurnanın uzunca bir 'Zııııırt!' çektiği yere geldik. Bütün mevzuun kaynağı burası bence. Bu aşağılık kompleksi. Canım kardeşim sen neden Batı'ya birşeyler anlatmak zorunda hissediyorsun kendini? Seni mü'min kılacak Batı mı? Üstelik, eğer birşeylerin açıklanması gerekiyorsa illa, o zalimler dünyada akıttıkları kanı, sömürdükleri canı, ettikleri israfı, dağıttıkları huzuru açıklasınlar. Önce onlar itiraf-tevbe etsinler. İki kez Dünya Savaşı yapıp, sivil-çocuk demeden Hiroşima'ya atom bombası atıp, İslam coğrafyasına çöküp onca zulmü işleyen hergeleler, hiçbir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiyorlar da, sen neden burada gayet  meşru bir müeyyide için açıklama sancıları çekiyorsun? Ne diyeyim? Geçmiş olsun. Çok geçmiş olsun.
Neyse, bu yazı da epey uzadı, geri kalan konuları da bir dahaki yazıya bırakalım. Onu hemen yazmayabilirim ama. Hemen gelecek diye beklemeyin. Soruları biriktirip döneceğim. Cenab-ı Hak bizi ehl-i sünnetin istikamet dairesinden ayırmasın. Âmin. Âmin. Âmin.
1 note · View note
saadet-idareyn · 5 years
Text
Evet biri kàl, diğeri hal olmak üzere iki lisan vardır. Lisan-ı kàlin kelimatı elfaz ise, lisan-ı halin kelimatı da ahvaldir.
İşarat-ül İ'caz
18 notes · View notes
gulden-gule · 5 years
Photo
Tumblr media
4978... (Ebu Ümame İbn Sehl İbn Huneyf'in) babasından (rivayet edil­diğine göre)Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sakın ha!... Biriniz; nefsim pis oldu, demesin. Fakat; nefsim kötüleşti, desin. Kaynak:Buhari, edeb 100; Müslim, elfaz 17; Ahmed b. Hanbel, VI, 51, 66,209,231,281 #AllahummesallialaseyyidinaMuhammed #allâhümmesallialâseyyidinâmuhammedinvealââliseyyidinâmuhammed #sallallahualeyhivesellem #peygamberefendimiz #resullulah #hadisişerif #hadis #siyerinebi #muhammedmustafasav #islam https://www.instagram.com/p/BzrqVXOH5iN/?igshid=1pzslvu286gvo
10 notes · View notes
derdiderun · 5 years
Note
Din hakkında Allah’ın hoşuna gitmeyebileceği bir şey söylediysek tövbe etmemiz yeterli midir? Yanlış bir şey söylemek cehennemin en altına götürebilir diye duymuştum. Tövbe edersek sıfırdan mı başlamış oluruz bu durumda. Yoksa önceden yaptığımız iyi amellerimiz hala bizde kalır mı?
Kardeşim kısa cevap vermek isterim ama ozaman içime sinmiyor, huzursuz oluyorum. O yüzden sabırla oku inşeAllah…
İmamGazali (k.s) İhya Ulumiddin adlı eserinde dil hakkında şöyle buyurmaktadır;
“Dilinkendisi küçüktür, fakat kendisiyle yapılan ibadet ve isyan pek büyüktür. Ziraküfür ve iman ancak dilin şahitliği ile ortaya çıkar. Oysa iman itaatin, küfürise isyanın zirve noktasıdır.”
Yani insanaynı uzuvla iman dairesine girip Allah’ın rızasını kazanabilecek amellerişleyebildiği gibi yine aynı uzuvla imandan çıkıp Allah’ın gazabını uğrayacak kötü ameller de yapabiliyor.
Din hakkındaAllah’ın hoşuna gitmeyebileceği bir şey söylediysek demişsin o yüzden insanıküfre düşüren şeyler nelerdir, ney  söylenirse küfür olur ve kişi böyle bir sözsöylemiş ise ne yapması gerekir öğrenmeliyiz:
Elfazı küfür neyedenir ?
Bir terimolarak, kişiyi küfre düşüren ve dinden çıkmasına sebep olan sözlere“elfaz-ı küfür” adı verilir.
Birmümini küfre düşüren sözler üçe ayrılır. Bunları: istihza; dinin esaslarındanbirini alaya almak; istihfâf; inanılması gereken ve zarurat-ı diniyye denilenprensipleri küçümsemek, hafife almak: bir islâmi hükmü açıkça inkâr etmek veyadince mukâddes olan şeylere küfretmek.
Misalverilecek olsa: Allah'ın semi'a sıfatı yani işitmek sıfatı vardır. İşitmezdemek Allah'a eksiklik isnad etmek olur bu KÜFÜRDÜR. Kaderi yazan Allah’tırkahpe kader demek haşa Allah'a küfretmeye benzer. Kadere zulm ediyor demekAllah'a zalim demek gibidir buda küfürdür. Allah'tan başkasına tapmak küfürdür.Allah'a adaletsiz demek hakarettir ve küfürdür. Küfür ve Elfazı küfür demek sövmeolarak değil itikat olarak dinden çıkmak anlamına gelir. Bu sözleri söyleyen kardeşlerimiz tevbe edecek evli ise yeni dini nikahkıydırması gerekir.
Müslümanbir kimse ağzından çıkan sözlere son derece dikkat eder, düşünür ondan sonrakonuşur. Bir kelime ile müslüman olunabildiği gibi Allah muhafaza bir kelimeile de kafir olunabilir. Bu tarz sözler söyleyenlere ilim ehlinin tavsiyesi ;İlk önce tevbe ve istiğfar etsin , kelimeyi şehadet getirsin , evli ise yenibir nikah ve mehir ile tekrar nikah yapsın. Bu arada da böyle sözlerduyduğumuzda bak sen şimdi kafir oldun dememeliyiz bu sözler küfür içeriklidirlütfen böyle söyleme deyip konuyu anlatmalıyız.
 GelelimTövbedeki itikat konusuna:
Allah beniaffetmez demek şirk olur. Çünkü günahını Allah’ın rahmetinden daha büyük görmüşolursun. Hangi günahı işlemiş olursak olalım tövbe edip ehlisünnet yolu üzerineyaşamaya son nefese kadar devam etmeliyiz:
Kur’an-ı Kerim'de,“Allah, kendisine şirk koşulmasının dışındaki istediğikimselerin bütün günahlarını bağışlar…“ (Nisa, 4/116)buyurarak hangi günah olursa olsun affedebileceğini bildirmektedir.Kitaplarımızda canıgönülden yapılan tövbenin Allah tarafındankabul edileceği ifade edilir. Nitekim Allah Teala,“Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah dasizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akancennetlerine koysun.” (Tahrim, 66/8)buyurarak, yapılan tövbelerin kabul edileceğinibeyan eder. Ayette geçen nasuh tövbe ise şöyledir:1. Allah’a karşı günah işlediğini bilerek, bugünahtan dolayı Allah’a sığınmak ve pişman olmak.2. Bu suçu işlediği için üzülmek, Yaratıcıya karşıböyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak.3. Bir daha böyle bir suça dönmeyeceğine dair kesinbir karar içerisinde olmak.4. Kul hakkını ilgilendiriyorsa onunla helalleşmek.
….
Böyle bir tövbe yaptıktan sonrakiitikadımız da şu şekilde olmalıdır:
"Ki­min iyi­lik­le­ri tar­tı­da ha­fif ka­lır­sa,iş­te ken­di­le­ri­ni zi­ya­na so­kan­lar, ce­hen­nem­de ebe­dî ka­lan­lar on­larola­cak­lar­dır.” (Mu'minun, 23/103)
Cenâb-ı Hak buyuruyor:“Kim zerre miktarı hayıryapmışsa, onu görür. Kim de zerre miktarı şerişlemişse, onu görür.” (Zilzâl, 7-8)
Rasûlullah (sav) buyurdular:“Küçük görülen günahlardan sakının! Çünkü o (küçük günah)lar bir kimsedebirikirler de neticede onu helâk ederler.” (Ahmed, I, 402-403; V, 331)
Cenab-ı Hak amelleri mutlaka tartacaktır.Keyfiyetini bilmediğimiz bir mizan ile insanların iyilik ve kötülüklerinitartacak, muhteşem adaletini tecellî ettirecektir. Şayet iyilikler fazla,kötülükler az olursa o kimse ehl-i necat olur; tersi ise, azaba müstahak olur.Fakat Allah, rahmeti ile yine affedebilir. İmanı var, fakat günahı da varsa vegünahı sevaplarından fazla ise, cezasını çektikten sonra yine Cennete girer.Allah’ın sonsuz rahmetine mazhar olur.
Kalbinde iman olan kişinin Cehennemden çıkacağıhadisi şerifte de bildirilmiştir. Peygamberimiz (s.a.m) “Kalbinde zerre kadar îmanbulunan kimse Cehennemden çıkacaktır” (Müslim, İman: 304) buyururlar.
2 notes · View notes
tevhidinur · 5 years
Photo
Tumblr media
Mustafa İsmet Garibullah Efendi'nin Risale-i Kudsiyye Şerhi Sene bin ikiyüz yetmiş bir idi, Muharremden dahi gün on bir idi Bu dur ğalib,o günlerden biri idi,(zannıma göre Muharremin 11 idi) Gece idi gönülde dert bir idi, Dediler gel aziz hakka gidelim Cemali ba-kemali seyredelim Zuhur etti o dem sırrımda bir nur (sır latifemde bir nur zuhur etti) Görenler zannederdi nefhayi sur (görenler sur’a üfürüldü zannederdi) Ki icmal üzere izhar eyle bir nur (bana gelen manevi heyet dediki:kısaca bir nur açıkla) Dediler bazı aşık ola pir nur (Allah’ı seven aşıklar bu nurdan hisselensin) Bu nurdan hisse al hakka gidelim Cemali ba-kemali seyredelim Dediler bir eser yaz aşıkane (bana gelen heyet:aşıklara bir eser yaz dediler) Ola feyz-u muhabbet salikane (o kitap Allah yolcularına feyz-u muhabbet olsun) Hem olsun yadigarın arifane (arif olanlarada yadigar olsun) Okuyan derdi Hak ile boyana (okuanlar Allah derdi ile boyansın,içi dışı nur olsun) Bu dert ile aziz hakka gidelim Cemali ba-kemali seyredelim Dediler Türki olsun hem lisanı (Manevi heyet:yazacağın eser türkçe olsun dediler) Dahi bir vezn ile olsun beyanı (açıklaması ise bir vezn üzere olsun) Dedim ben yanyavi kıldım fiğanı (o zaman ben Yanyalı’yım diye feryad ettim) Çü bilmem şiir ile efsah lisanı (Çünkü benim lisanım fasih değil,şiir yazmasınıda bilmem) Kabalıkla gerek Hakka gidelim (çok iyi yazmasanda,fasih lisan bilmesende olur) Cemali ba-kemali seyredelim. Murad ancak muradullah dediler (arzu edilen ancak Allah’ın murad ettiğidir) Hatadan hıfz eder Allah, dediler (bunu Allah murad ettiği için O,seni hatadan korur dediler) Didim bilmem dahi imla,dediler (ben yazı kurallarını bile bilmiyorum dedim) Murad mana, değil elfaz dediler (murad edilen manadır,lafızlar değil dediler) Zuhura tabii ol hakka gidelim Cemali ba-kemali seyredelim Kamu ihvanlara icmal bir huccet (bütün ihvanlara kısa bir delil) Ola hem okuyana feyzu rahmet (bu kitabı okuyana feyz-u rahmet olsun) Ola saliklere feyz-u muhabbet (Allah yolcularına feyz-muhabbet olsun) Gide teşviş,bula teşvigu rahmet (vesveseler gitsin,okuyan teşvik ve rağbet bulsun. 👇👇👇👇 https://www.instagram.com/p/Btsbl8Dl5F_/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1h3ha4vj7ka76
1 note · View note
thameralrkaby · 5 years
Text
بعض الكلمات المشتركة بين اللغة العربية والتركية 745 كلمة مشتركة ================================
1 ————– الله : Allah
2————– أبدي : Ebedi
3————– أبوين : Ebeveyn
4————– أبله : Ebleh
5————– أبيات : Ebyat
6————– أجداد : Ecdat
7————– أفضل : Efdal
8————– أفكار: Efkar
9————– أهل :Ehil
10————– أهل ذوق :Ehli zevk
11————– أكبر :Ekber
12————– أكمل :Ekmel
13————– ألفاظ :Elfaz
14————– أنفَس :Enfes
15————– إنتظار :intizar
16————– أساس :Esas
17————– أشكال :Eşkal
18————– أوهام :Evham
19————– أوّل :Evvel
20————– أوراق :Evrak
21————– أوصاف:Evsaf
22————– أوسَط :Evset
23————– أزلي :Ezeli
24————– أذهان :Ezhan
25————– أصيل : Asil
26————– إصلاح islah
27————– أية :Ayet
28————– أذان :Ezan
29————– أحوال :Ahvâl
30————– إحياء ihya
31————– أقرِباء :Akraba
32————– أقران :Akran
33————– ألم : Elem
34————– ألة :Alet
35————– أمل :Emel
36————– آمين :Amin
37————– أمين :Emin
38————– أمر :Emir
39————– أمّا :Amma
40————– أصَالة :Asalet
41————– أثر :Eser
42————– أصحاب: Ashap
43————– أراضي :Arazi
44————– إكتِفاء: İktifa
45————– إكتِشاف :İktişaf
46————– إكتِساب :iktisap
47————– أنفِعَال :infiâl
48————– إنكار :inkâr
49————– إنتِظام، مُتَظم :intizam, Muntazam
50————– إتّفاق :ittifak
51————– أجَل :Ecel
52————– آداب :Adab
53————– إختِلاف :ihtilaf
54————– إمكان :imkan
55————– أوهام :Evham
56————– إقرار : ikrar
57————– إخبار :ihbar
58————– أوراق :Evrak
59————– إفلاح :iflah
60————– إفتراء :iftira
61————– إتّفاق : ittifak
62————– أجَل :Ecel
63————– آداب :Adab
64————– إختِلاف :ihtilaf
65————– إمكان :imkan
66————– إسبناخ :Ispanak
67————– أوهام :Evham
68————– إسهال :ishal
69————– إستثناء :istisnâ
70————– إستِغفار : İstiğfar
71————– باطِل :Batıl
72————– بِناءً عليهِ :Binan aleyh
73————– بَالِغ :Bâlig
74————– بارِز :Bariz
75————– بَسيط :Basit
76————– باطِل :Batıl
77————– باطِنيّة :Batıniye
78————– بَدَ��هَة :Bedâhet
79————– بَلدة :Belde
80————– بُرهَان :Burhan
81————– بَركة :Bereket
82————– بَيان :Beyan
83————– بَيتُ المَال :Beytülmal
84————– بَيتُ الله :Beytullah
85————– بُخار :Buhar
86————– بُهتان :Bühtan
87————– بُرج :Burç
88————– بَراءَة :Beraat
89————– بَرزَخ :Berzah
90————– بِدعَة :Bidat
91————– بِناء :Bina
92————– بَنطلون Pantolon
93————– بَزاليا :Bezeliye
94————– بيجامَة Pijama
95————– باقي :Baki
96————– تَبَسُّم :Tebessüm
97————– تَدبير :Tedbir
98————– تدارُس :Tedarüs
2 notes · View notes
columnspk · 2 years
Text
Hamare Elfaz Maar Chuke Hain
Hamare Elfaz Maar Chuke Hain
ہمارے الفاظ مر چکے ہیں یوجنبی یوتو شینکوکہتا ہے ’’ اگر سچ کی جگہ خاموشی لے لے تو اس خاموشی سے بڑا کوئی جھوٹ نہیں۔‘‘ آج ہم سب خاموش ہیں ، سب جھوٹے ہیں لگتا ہے سب مرگئے ہیں ، پورا ملک قبرستان بن گیا ہے۔ ہوریس نے کہا تھا ’’ جنگل سال کے ختم پر اپنی پتیاں بدلتے ہیں اور پہلے کی پتیاں گر جاتی ہیں ، اسی طرح الفاظ بھی بوڑھے ہوکر مر جاتے ہیں۔‘‘ ایسا ہی کچھ ہمارے ساتھ ہوگیا ہے۔ ہمارے الفاظ بوڑھے ہوکر…
View On WordPress
0 notes
alfisyahriyani · 7 years
Text
Delapan Bulan
Setelah lama tidak menjelajah tumblr yang penuh dengan nostalgia ini, akhirnya berkesempatan juga menulis sedikit soliloquy, kalau ga boleh gue bilang curahan hati, hehe. Di tengah kesibukan para pekerja yang kembali berjibaku dengan aktivitas macam-macam abis lebaran, gue memilih rehat. Ada yang minta gue istirahat. Mungkin sampai beberapa bulan ke depan. Gue mw off kerja dulu, demi menanti si kecil, walaupun sampe tanggal 21 tetep kudu ngoreksi tugas2 dan ujian karna deadline input nilai akhir mahasiswa hehehe. Setelahnya, gue mau ngajuin surat cuti. 
Yah mumpung lg agak lowong, gue sedikit cerita dulu lah. Ternyata ada perbedaan yg sangat signifikan gue rasakan antara menanti si kecil pertama dan kedua. Dulu pas hamil pertama semua berasa mencurahkan perhatian pada gue dan si bayi. Hha. Dikit2 ditanya kabar ama keluarga, dikit2 ga boleh kerjain ini itu yg rada2 capek, dikit2 ga boleh bawa motor sendiri, dikit2 ga boleh bawa barang berat2,  dikit2 kok ya pada lebay gue ga boleh kerjain urusan rumah tangga, makan ini itu jg hati2 banget di kehamilan pertama,  haha. Yaah, maklum anak dan cucu pertama dari dua belah pihak. Jadi masih heboh lah ya. Di masa itu suami jg masih telepon dr Papua tiap hari, ngajak ngobrol si bayi. Pesennya banyak yg serba hati2. Yaah masih jaman2 pengantin baru gitu lah. 
Pas anak kedua..... jeng jeng jeng. Segalanya seperti berbalik 180 derajat.  Wkwk wkwk. Karena sebenarnya pas tahu hamil gue belum siap2 amat. Haha. Tapi ya emang anak kedua ini emaknya dan bayinya kudu lebih setrong.  Gimana enggak. Hamil sambil ngasuh bocil yg sekarang jalan 3 tahun. Mau ga angkat berat2,  tapi kdg2 kalau lg tantrum anaknya masih minta gendong.  Setahun ga ada pembantu nginep, which is sekarang cuman cuci gosok, ya otomatis lah masak, bebenah, n ngasuh anak serba sendiri. Salut ama yang murni semua serba sendiri hehehe. Apalagi kalau suami lagi di Papua. Telepon pun skrg sesempatnya saja lah. Wkwk. Udah deh gue dah kayak single parent di rumah. Kalau sempet adek gue yg kerja di jakarta nemenin, kalau nggak, kadang gue ke rumah mertua atau berdua aja ama si epas.
Naik motor,  hayu ajahlah. Ampe 8 bulan gini masih suka ke alfamart bawa2 si epas atau kejar2an dengan segala dinamikanya batita. Kalau ketahuan ortu sih gue pasti ditegor dah hamil gede gini bawa2 motor. Tapi apa daya ga ada yg jagain bocil, kan kalau kerja dia di daycare atau ama neneknya. Kadang juga kerja bawa motor sendiri, dan cuman dipesenin hati2. Perhatian keluarga tetep donk ya, tapi agak beda aja karena tuntutannya juga beda. Gue jg jadi merasa ringan ngerjain semua urusan rumah tangga, tapi tak dinyana, tak disangka, hamil kedua malah kondisi gue lebih lemes. Dikit2 tepar, apalagi pas trimester awal dan deket lahiran gini. Padahal banyak kerjaan yg mesti dilakuin. Sampe sering gue mikir kenapa gue ga bisa selincah hamil pertama ya. Kalau tantangan hamil pertama itu sambil nyusun tesis sih, bikin gue stress aja ampe muntahnya kayak apa tahu. Tapi gue masih merasa lebih segar perasaan. Haha. Kalau hamil kedua ga muntah2 amat cuman gampang tepar aja guenya.
Beberapa kali gue maksain pergi jauh2 atau bebenah yg rada2 heboh ampe pala gue nguing2, pandangan gelap n mau pingsan, plus srg banget pencernaan gue terganggu, tapi tetep aja ga kapok. Guenya juga sih, makan apa aja jadi, padahal dulu serba hati2,  hehe. Terus....pas 8 bulan ini, gue jd mikir. Kayaknya gue kurang ajak anak gue ngobrol kayak dulu, sibuk sendiri. Kesannya eksis dan kuat, padahal aslinya terisolir dan rapuh. Wkwk. Drama. Haduh dek, maaf ya, walau ga seintens bang el ajak ngobrolnya, dari hati yg terdalam bunda tetep sayang. 
Bahkan di detik2 terakhir ini, gue belum punya nama yg fix buat adeknya elfaz. Dulu dr depok bela2in ke pondok indah yang bisa 1.5 jam ke sana buat kontrol dokter. Anak pertama. Serba mahal walau asuransi haha. Sekarang, pas rumah udah di Ciputat yg  cuman 30 menit ke pondok indah malah jd lebih milih ke hermina,  biar lebih deket dr tempat kerja jadi gue bisa kontrol sendiri ga pake anter hehehe. 
Yaaaa... Walau kondisi dan perlakuan sedikit beda karena ini itu, harapan gue tetep sama  buat anak kedua ini. Jd anak soleh, berbakti, cerdas,  bermanfaat, penyejuk mata bagi keluarga. Lahir normal, pas ada ayahnya di rumah ya. Please. Semoga Allah kabulkan doa. Hehe. Ayo semangat dek... Bang Elfaz menanti temen baru. 
7 notes · View notes
sahafyurdu · 5 years
Photo
Tumblr media
EHLİ SÜNNET İTİKADI Ahmet Züyaüddin Gümüşhanevi *300 sayfa *Bedir yay Mezat Açılış :9 ₺ Çarşamba saat 22 de biter @sahafyurdu Bu eser dünyada ve ahirette selamet bulmak, ebedi saadete kavuşmak, Hakk'ın (c.c.) ve Resulünün (s.a.v.) rızalarını kazanmak, "Fırka-i Naciye" denilen ehl-i sünnet mezhebi içindeki bahtiyarlar zümresine katılabilmek için bilinmesi gerekli i'tikad, elfaz-ı küfr, tashih-i a'mal ve benzeri mevzularla alakalı hükümleri ve incelikleri öğreten ve her Müslümana son derece lüzumlu ve faideli olan temel bir din kitabıdır.#ahmetziyaüddingümüşhanevi #ehlisünnetitikadı #sahafyurdu #Sahaf #kitap #mezat #ucuzkitap #nadirkitap #güzelkitap #açıkartırma #dualarım #duakitabı #cübbeliahmet #ismailaga #altinoluk #vehbezuhayli #islamfıkıhansiklopedisi1 #fatihsultanmehmet #tarih #edebiyat #şiir #tiyatro #kitapmezat https://www.instagram.com/p/BsY1LRdFr9z/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1tmdqbtgmnk6r
0 notes
elffaz · 3 years
Text
çünkü bizzat ben, yarım kalmış bi niyetim
37 notes · View notes
bestboom0-blog1 · 4 years
Video
Best Deep Urdu Hindi Motivational Quotes | Inspirational Urdu Hindi Quot...
0 notes
belkidebirharfimben · 3 years
Text
Hamların şifası sorumluluktur
Bunu bana ilk düşündüren İmam-ı Rabbanî rahmetullahi aleyh idi arkadaşım. Mektubat'ını okurken 'Allahu Ekber'e verdiği manayı görünce derkettim: Yalnız 'Subhanallah'ta değil 'Elhamdülillah'ta ve 'Allahu Ekber'de de birer tenzih manası var. Yahut da şöyle söylemeli: Şu türden elfaz-ı mübarekenin herbirinde 'tenzihe bakar bir yüz' bulunuyor. Yani nasıl ki 'Subhanallah' Hakkı cümle kusurlardan beri gördüğümüzün ilanı oluyor; aynen öyle de; 'Elhamdülillah' da Onu bir şekilde takdis ediyor; 'Allahu Ekber' de birçok açıyla münezzehiyetine vurgu içeriyor. Peki bu nasıl oluyor? İşte onu söylemezden evvel Mektubat-ı Rabbanî'nin mübarek sayfalarına bir dokunalım. 303. Mektup'ta müezzin Hâce Yusuf'a yazılmış satırları okuyalım. Orada, ezandaki kelimelerin manalarını anlatırken, diyor ki Hazret-i İmam:
"Allahu Ekber: Ona layık bir ibadeti kimse yapamaz. Herhangi bir kimsenin ibadetinin Ona layık/yakışır olmasından çok büyüktür O."
Fakat, arkadaşım, bunu ezanın ahirindeki 'Allahu Ekber'i izah sadedinde söyledi. Başındaki 'Allahu Ekber'i açıklarkense şöyle diyor: "Allah kullarının ibadetlerine muhtaç olmaktan da büyüktür. Bu mühim manayı zihinlerde yerleştirmek için şu kelime dört kere söylenir." İşte ben de, bu ikili anlamlandırmanın balı damağıma değince, namazlarımıza kadar uzandım. Rükünleri eda ederken de, biri başta diğeri sonda, iki kez 'Allahu Ekber' dediğimizi hatırladım. "Acaba şunların da bu hikmetten bir hissesi var mıdır?" diye tefekküre başladım. Kalbimde bir itminan hasıl oldu. "Olabilir!" gördüm. Gördüğümün özetiyse şudur:
Giderken söylediğimiz tekbirler ezanın ilk tekbirlerine kardeş olabilir. Ayrılırken zikrettiğimiz 'Allahu Ekber'lerse ahirdekilerin sırrına erebilir. Yani biz de secdeye/rükuya giderken tekbirimiz içinde 'Hakkın şu ibadetimize muhtaçlıktan yüce oluşunu' ilan ediyor olabiliriz. (Maşaallah.) Ayrılırken zikrimizle de 'Ona layıkınca ibadet etmekten uzak olduğumuzu' beyanlandırabiliriz. (İnşaallah.) Tevfik ise hep Allah'tandır.
Bu beyanda iki mertebeli bir tenzih vardır. Birincisi: Kul, ibadete muvaffakiyetinde de bir bahşa uğradığını, bahşetmediğini, bahşedenin yalnız Allah olduğunu hatırda tutar. Onu böylesi bir muhtaçlıktan tenzih eder. Bediüzzaman Hazretlerinin "Cenâb-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbirşeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın. Mânen hastasın..." demekle ifade ettiği sırrı kavrar. (Kavramasa bile 'vakti ölçtüğünü bilmeyen saat gibi' hikmetini eda eder.) İkincisi: Nasib edilen taatın Cenab-ı Hakkın mahlukatı üzerindeki hakkını ödemekten, yani Onu hakkıyla övmekten, zikretmekten, senadan uzak olduğunu kabul ederek Rabb-i Rahîm'ini ikinci kez tenzih eder. Bu ikinci tenzih de aynen birincisi gibi cana şifa olur. Çünkü Cenab-ı Hak tenzih eden kul aynı ameli içinde kibrine-ucbuna karşı da şifa bulur. Ne alan el olduğunu unutur ne de aldığının kıymetini bildiği sanrısına/sıtmasına tutulur. İlk tenzih 'muvaffak olunacak'a dairdir. İkinci tenzih 'muvaffak olunmuşa' dairdir. Allah hem 'e-bilecek' olduğumuza muhtaç olmaktan hem de 'e-bildiğimiz' ibadete layık olmaktan münezzehtir. İki türlü de seviyemiz kemalinin nice nice aşağısındadır.
Mevzuun 'Elhamdülillah' kısmına gelirsem de derim ki arkadaşım: Yine mürşidimin ifadesiyle: "Ezelden ebede kadar her kimden her kime karşı gelen ve gelecek medh ü senâ Ona aittir. Çünkü sebeb-i medih olan nimet ve ihsan ve kemâl ve cemâl ve medar-ı hamd olan herşey Onundur, Ona aittir..." tefsiri saklıdır 'Elhamdülillah'ta. Bunda da Cenab-ı Hakkı 'başkasına medar-ı hamd yaratıcılıklar bırakmaktan' takdis etme vardır. Yani bizim Rabbimiz öyle bir Allah'tır ki: Başkasına hakiki bir övgü bırakmaktan da mukaddestir. Çünkü kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. Başkası birşey yaratamaz ki övgüsü ona gitsin. Bu zımmen de olsa tevhidin ilanıdır. Tevhidin ilanında "Allah'tan başka ilah yoktur!" manası saklı olduğundan elbette bu da birtür tenzihtir. "Uluhiyetinde olduğu gibi Rububiyetinde de şeriki yoktur!" demektir.
Arkadaşım, belki döke-saça anlattım, kafanı da karıştırdım. Kusura bakma. Lakin bu yazıya da muhtaç değilsin ki. Evet. Hem namaz içinde hem namaz tesbihatında şu üç mübareğin kardeşliğini düşünsen nice nimetlere erişebilirsin. Ve diyebilirsin: Cenab-ı Hak hakkında ne öğretse aslında bize şifa oluyor. Marifetinden ne bahşetse gönlümüzü düzeltiyor. Yaralarımızı iyileştiriyor. Çünkü kul kısmı Rabbisini kusurlardan teberri ettiği her yerde kendi kusurlarını derkediyor. Onu suçlamayı bıraktığı her demde kendi sorumluluğunu üstleniyor. Bu sorumluluğu kazanmak insanın hidayetidir. Olgunluğudur. Dua edelim: Sânî-i Hakîm'imiz bizdeki sırrını tamamlasın. Kusursuzluğunu unutturmamakla kusurlarımızı anımsatsın. Âmin.
1 note · View note
alfaztv11-blog · 5 years
Video
Top 7 Arabic Food Recipes by elfaz Tv
0 notes