Tumgik
#islami söz
ibretliksozler · 2 years
Text
Mütevazi olun, zira siz topraktansınız.
Tumblr media
0 notes
kaliteveoncu · 2 years
Text
helalplatform.com - Mega+ (2)
Yediğiniz ete güvenmek ister misiniz? Helal ürün seçenekleri söz konusu olduğunda farklı ve ayrıcalıklı adresler ön plana çıkar. Dünya üzerinde her yıl binlerce marka helal gıda sertifikası alarak kendini İslami usullere göre entegre ediyor. Bu bakımdan söz konusu olan Gimdes seçenekleri olduğunda ayrıcalıklı olanın sadece bir tık uzağınızda olduğunuzu söyleyebiliriz. Genellikle helal sertifikalı tavuk firmaları olduğunda bu özelliği ile ön plana çıkan pek çok markanın olduğunu söyleyebiliriz. Sizin için söz konusu olan helal dünya marketleri ve ürünleri olduğunda ayrıcalıklı bir şekilde sadece bir tık uzağınızda yer almaktayız.
1K notes · View notes
kitapsevenbiriii · 9 months
Text
Rabbin müjdesi
Bizleri bekler
Zalim yüreği
Korkudan titrer
Susmazsa eğer
Söz veren erler
Azhab'daki yiğitler
25 notes · View notes
yantekerlek · 5 months
Note
Yante şimdi özel bi okulda öğretmenim. Çok fazla diğer meslektaşlarımla iletişim kurmuyorum. Kendi odam var oradan çıkmıyorum denilebilir. Öğretmenler odasına sadece işim oldukça gidiyorum. Neyse bir hoca vardı tarihçi komik bi tip onuda daha yeni öğretmenler günü yemeğinde anladım neyse bi gün otobüste denk geldik sıcak kanlı bi insan anladığım kadarıyla sanki uzun zamandır tanışıyormuşuz gibi muhabbet ettik ertesi hafta da odama falan geldi bölümümle alakalı bi şeyler sordu falan oturdu konuştu sonraki teneffüslerde de geldi 2 kere ahaha anlatınca ne komik diyorum kendime. Neyse demek ki şuan duygusal boşluktayım sanırım onun yakın davranışlarını ilgi zannettim bi beklentiye falan girdim okula giderken ne giydiğime dikkat etmem dikkat etmeye falan başladım işte böyle bi şey yaşadım yorumunu bekliyorum
öncelikle bir odanızın oluşu beni çatlattı. ortadan ikiye yarıldım. dilerseniz yarımımı alabilirsiniz. daha işime yaramaz o. napim ben onu daha yani. benim odam yok ama öğretmenler odasında takılmıyorum ben de. sınıflarda takılıyorum. bi kere hocalardan biri şok oldu hocam siz mi geldiniz dedi. lan? nerdeydim ki ben dedim kendi kendime. hocam ben bu hafta hep okuldaydım dedim. heheh yok öğretmenler odasına gelmişsiniz şaşırdım dedi. odam yok yani benim. sizin ne güzel odanız varmış maşallah. neyse konuya geçelim.
ilişki uzmanı asla değilim. insanları incelemeyi severim. uzanın sizi inceleyeyim hanımefendi. tamamen sallıyorum. akıl vermek, duygu tespiti yapmak gibi bir iddiam asla yok. let's go:
birine bi şey, bi yakınlık, bi sempati, bi merak hissetmek, ilgi duymak için ille de duygusal boşlukta olmak gerekmiyor bence. duygusal bir hazıroluş söz konusu da olabilir. karşınızdaki kişinin dili, tavrı, duruşu, hassasiyetleri aklınıza yatmış olabilir, hafiften kalbinize de yaklaştırmış olabilirsiniz. bunlar olabilir şeyler. daha önce karşı cinsten birileriyle iş dışında birebir iletişim kurmadıysanız, tekrarlayan bu birebir iletişimleri ilgi sanmanız da olası. benimle sohbet etti galiba bana aşık, vakaları görülebilir böyle durumlarda. eğer böyle bir durum varsa kalbinizi çok sıkmadan sakin olmasını tavsiye edebilirsiniz. çünkü karşınızdaki kişi sizin insanlarla etkileşim tipinize benzer bi etkileşim tipinde olmayabilir. bu tip konuşmaları gün içinde birçok kişiyle yapıyor olabilir. tanımadığı herhangi biriyle şakk diye iletişim kurabilen... ııığmmmm sosyal kelebek mi diyler ha oğa? ondan olabilir. onun için çok sıradan bir şey de olabilir size gelip alanınızla ilgili bir şeyler sorması. kişinin etkileşim tipini kabataslak yorumlayabilirseniz sizinle kurulan iletişimin ilgi olup olmadığını da tespit etme imkanı doğabilir. kesin sonuç verir demiyorum ama belirsizliği bir tık da olsa ortadan kaldırabilir.
bence sizin çizginiz çok tatlı bi çizgi. öğretmenlerle sınırlı iletişim her zaman çok iyidir. ben de bunu sürdürüyorum Allah daim etsin. kafa rahat, ruh rahat. kadın erkek fark etmez topuklama kendi kendime kalma sistemi aktif bende de. işimize bakalım. siz de işinize bakın. islami hassasiyetiniz varsa kadın erkek arası mesafeyi zaten iyi bir şekilde ayarlarsınız. odanıza sohbet muhabbete geldiğinde derhal ay savaşçısı gibi dönüşerek yoğun insan görünümüne geçersiniz. hatta oda dışında bir şeyi halletmeniz gerektiğini hissettirirsiniz ve afdersiniz benim şu şu öğrencilere ulaşmam lazım filan dersiniz. okul sürekli öğrenciye ulaşmaya çalıştığımız bi yer zaten. böylelikle sizin kontrol edemediğiniz, sizin seçiminizi, kalbinizin kararını atıl bırakan, kafanızda soru işareti oluşturan, kafanızı bulandıran bir şekilde hayatınıza dahil olamaz. karşınızdaki kişinin de islami hassasiyeti varsa ve varsa size karşı gerçekten bi ilgisi, bunu netleştirir. bunun için hassasiyetinizi görünür kılmanız gerekiyor.
ya da direkt şey deyin ya evlenmeyeceksek konuşmayalım.
3 notes · View notes
haziranzede · 10 months
Text
taşra, kasaba, köy kültür ve ahlakı ile şehirde yaşamak.
köyden şehre gelenler Osmanlı zamanında ustaları tarafından ahi sistemi içinde, tekkelerde İslami terbiye le terbiye ediliyorlardı. bugün ise ikiside yok malesef. tekkeler kapatıldı, sonrasında yaşamları sürdürseler dahai büyük bir dönüşüm yaşadılar.
bugün şehre gelenler köydeki o dar çevrelerini şehirde devam ettiriyor. aynı mahallelerde oturuyorlar, aynı çevre ile evlenip, aynı çevrede çalışıyorlar. başka çevre görmedikleri için herkesde aynı kültürden oldugu için kimse davranışlarını yadırgamıyor ve onlarda değişmek zorunda kalmadan yaşamlarına devam ediyorlar.
belki hayatı boyunca köyü olmamış insanlar köy kültür nedir bilmiyor olabılır. belki biraz köy kültürünü anlatmak faydalı olur.
köyler kendi içinde yaşanan, çevreye kapalı yapılar. hayatı boyunca tarla, traktör ve en yakın yerdeki pazar dışında birşey görmemiş insanlar. parayı çopu görmemiştir, gören ise son 20 30 yıldır gördüğü için paranın nasıl kullanılacağını bilmezler. savaşdan kalan kıtlık bilinçi ile sürekli bırıktırırler. sürekli yenş şeyler alır ve onun borcunu ödemek için uğraşırlar. ülkedeki bir çok emeklinin üzerinde kredi borcu vardır. ülke en çok kredi nüfusa oranla Anadolu'da alındıgını düşünüyorum.
yeni şeyleri anlamaya, tanımaya çok çok kapalılardır. sabit fikirlilerdir. tek doğrunun kendilerinin oldugunu düşünürler. başka kültürlerle tanışmadıkları için her duruma şaşırırılar, yargılarlar ve doğru söz adı altında patavazsızlıkla karşıdaki insanları kırarlar. insanları kırmak, ayıplamak, yargılamak onlar için çok çok normaldir. köylerden sınav birincisi cıkabılır fakat gerçek entellektuel çıktığı pek görülmez. köylü olup, şehre gelip entellektuel birikimini geliştirenler vardır, ama köyde kalıpda entellektüel bilincini geliştiren yoktur. bu kapalı çevre de farklı olmaya asla izin vermezler. kural koyucu olan insanların herkese ve herşeyi eleştirme hakkı vardır. köyün iklim ve konumuna göre bu kurallar sertleşip yumuşaya bilir.
obnu haldunun dediği gbi insanların yaşadığı iklim, coğrafya insanların karakterini, yaşam şeklini etkiler.
köylerde insanı değerli kalan en önemli unsur para ve paraya bağlı olarak mülkdür. çok dar kafaya sahip olan bu insanların sanıldıgı gbi derin bir irfanı yada fikir dünyası yoktur. düşünmeye, estetiğe dair hiç bir kaygı ve emekleri yoktur. estetik onlar için gereksizdir, önem vereni de anlayamazlar. bir durumun işlevine odaklanırlar. mimari olarak çok zayıf, estetikten uzak, ucube gibi yapılar yaparlar. onlar için yaoının estetiğinde, mimarisinden önce işlevi gelir.
bölgesel olarak Anadolu da farklı çarpılıklar ortaya çıkmıştır ama bunlar isnisna oldugu için üzerinde durmayacağim.
2 notes · View notes
musfika-hanim · 1 year
Note
Tweeti sildim abla haklısın bir anlık boşluğuma geldi özür dilerim
kelimelerin basitliğinin, öyle alelade olabilir oluşunun, çok da matah bir şey olmamalarının bir önemi yok aslında. hassasiyet meselesi olması lazım bunun. bazen güzel metinler, orijinal şeyler de çıkıyor insan kaleminden, ya da duygusu size ait bir söz. biri onu geliyor, alıyor ve yazar vasfı olan biri de (sözde yazar özde hırsız) kitabında basıyor. biri alıyor wp durumunda paylaşıyor. bir bakıyorsunuz burada paylaştığınız bir metin facebook, instagram, twitter hatta wp durumumda bile karşıma çıkıyor. diyorum bu sözü nerden buldun "şuradan" diyor. diyorum bu benim sözüm millet şaşırıyor. yani yazılan her şey anonimleşiyor. önlem olarak paylaşım yapmamak mı gerekiyor, tek önlem bu mu?
üzerinize yüklenmiş olmayayım, vesilenizle bu derdimi ortaya dökmüş oldum tekrar. insanlara (biolarında yazar yazan, binlerce takipçi sahibi olan şahıslar) "bu söz benim neden kendinizinmiş gibi paylaşıyorsunuz, madem yazarsınız neden benimkine tamah ediyorsunuz, bir de İslami kimliğinizle buradasınız silin bunları" dediğimde. direkt engelleniyorum. gerçekten çok tuhaf, ve gevşek bir durum bu. ufak gözükse de kul hakkı..
*ayrıca sanırım beni tanıyorsunuz, ortak takipçimiz var. kimsin acep?
3 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
Matematikçiler, 930’larda, Nazizme, matematiksel düşünme metodu nedeniyle karşı çıkmadılar. Hitler’e muhalif ve Antifaşist oldukları için Almanya’yı terk ettiler. Faşist olanları da kötü matematikçiler değillerdi zaten. Yine faşizme karşı çıkışları da matematiğin zorlamasıyla olmadı. Çünkü matematik ne antifaşisttir ne de demokrasiye içkindir.Büyünün tahakkümünden kurtulmak hiç de kolay olmadı aslında! Bir savaş, yüz yıl sürer mi? Sürdü ama. Tebaası, kral ve kraliçelerinin kafalarını küfrederek keser mi? Kesti işte. Savaş meydanları dolusu ceset, siper çukurları dolusu kan pahasına! Büyünün ve ilahiyatın asasını parçalayıp ateşe atan Avrupa’nın yaptığı, gerçekte; Kapitalizmi kurabilmek için dinsel mekanizmanın yok edilmesiydi. Üretim ilişkileri; daha fazla üretim, daha büyük kapasite, daha yüksek kalite için teknolojinin gelişimini kışkırtırken bilimsel düşünce, günahkâr eski rejimin acımasız tiranını -İlahiyatı- yüzlerce yıl içerisinde adım adım geriletti ve nihayetinde işini bitirdi. Sonrasında, üç yüz yıldır dünyaya model teşkil eden Batı Medeniyeti, büyüye karşı deney; büyücüye karşı bilim insanı; sihirli küreye karşı deney tüpünü ikame ederek, karanlık metaforuyla tasvir ettiği İlahiyatı, ışık metaforuyla yücelttiği bilimin “aydınlığında” yakıp kül etti. İlginçtir, XIX. Yüzyıl’ının sonlarında kaleme alınan vampir efsanesinde gün ışığında gücünü yitirip tutuşan kötülüğün efendisi yani Karanlıklar Lordu Kont Drakula, Kilise ile özdeşleşirken, “karanlığın” Azrail’i Haç, bilimin ta kendisi oluyordu. Feodal iktidar blokunun nefesini kesebilmek için aydınlanma ideolojisinin destekçisi, belki de tanrısı olan Avrupa Burjuvazisi, başlangıçta bilimsel düşüncenin rahmini yani Sekülarizm’i, bir misyoner edasıyla dünyaya yaymak üzere yola çıkarken, zaman içinde, dinle yaptığı kavganın; başını işçi sınıfıyla fena halde belaya soktuğunu fark edip çark edecekti. Ama şişeden çıkan cinin kimseyi dinlediği yoktu. Gecikmiş milli burjuvazilerin,“şahsi” pazarlarını yaratırken dinin sınırlayıcı etkilerinden kurtulmak gibi bir derdi vardı her şeyden önce. Aynı süreçte mezar kazıcı sınıfın ideolojisi Sosyalizm, Burjuvazinin bıraktığı Sekülarizm bayrağını dünyanın dört bir yanında yükseltmeye devam edecekti.Emperyal Batı, kıta dışında her yerde, her tür dinsel karanlığa göz kırpıyor bugün. İslam Coğrafyasının tamamında cihadistleri destekleyen Voltaire’in çocuklarından söz ediyoruz. Sosyalizmi ezmek içinEngizisyona rahmet okutacak İslami Fundamentalizm’e destek vermekten çekinmediler. Nihayetinde oralarda kendi değerler sistemini ezmiş oldular. İlahiyatı tasfiye ederken bir tür ilahiyata dönüşmek Batı, 1789’un seküler ruhunu sadece kendi topraklarında baş tacı ediyor. Özgürlükten yana olanlar ise bu tacı kopyalayıp tüm halkların başına giydirmek derdinde. Sekülarizm’in temeli ise bilimsel düşünce! Peki, bilim nedir? Amaçsız ama nedensel birkâinat içinde, amacı değil ama nedeni anlamak için verilen uğraş ve kullanılan metodun adı.
Varlığı ve oluşu çözmek için kullanılan ampirik materyal ve süreçler ile sayısal örüntüler silsilesi ve bileşkesi. İkinci bağlamda matematik! Ama amaçsız matematik! Bilimin iki özelliğini not edelim: Amaç arayışı yoktur. Fiziğin ötesi, yani sosyal bilimlerin konusu dışındaki hayâl âlemi ilgi alanı değildir. Tanımı bir cümle içinde kolayca yapılıyor gibi görünse de bilimin neyi, nasılı ve konusu, bir kalemde anlatılıp üzerinde uzlaşılacak gibi değil. Aydınlanma Çağı’nda dinsel dogmatizme karşı “Eski Yunan’a yeniden uyanmak” olarak özetlenen ve temelini aklın yüceltilmesi (akıl?) metafizik ve akıldışılığın reddiyesi üzerine kuran bilimsel sıçrayış, eskiyi, tarihin arşivine gönderme iddiası güderken, belki de bilerek enfekte olduğu eskinin düşünce tarzını bünyesinde yeniçağa taşıyacaktı.
Üzerine konuşmaya devam edeceğiz
3 notes · View notes
gundemarsivi · 4 months
Text
Tumblr media
İşkence Ders Notlarım
✍🏻 Osman Akyol
https://www.gundemarsivi.com/iskence-ders-notlarim/
Tarih 28 Eylül 1996… Yer Van Otogarı… Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü’nü bitirdim eve, İstanbul’a dönüyorum. Polislerin yaptığı rutin bagaj aramasında çantamdan, Osmanbey’de bir işportacıdan aldığım, “Devrimci Marşlar ve Ağıtlar” isimli kitap çıktı. Yolcuların şaşkın bakışları altında hemen oracıkta gözaltına alındım. Oysa güne ne güzel başlamıştım…
Bütünleme sınavlarını verip dört gün önce okuduğum bölümden mezun olmuştum. Van’daki dostlarla vedalaşalım falan derken kurdeleye sarılı diplomayı (geçici mezuniyet belgesini) daha henüz açmamıştım, şöyle karşısında efkârlı bir sigara yakıp, daha doğrusu bu sevinci beni evde bekleyen İstanbul’daki karımla birlikte yaşayacaktım…
Dile kolay, dört yıl bu diploma için Van’ın karını, soğuğunu ayazını çekmiş, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin tozlu yollarını arşınlamıştım. Zeve kampüsündeki Melikşah Öğrenci Yurdu’nun dili olsa da konuşsa! Vize ve finaller öncesi kaç geceyi uykusuz geçirmiş kaç kez çalışma masasında sabahladıktan sonra yorgunluktan sızıp kaç sınavı kaçırmıştım. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü dedin mi, duracaksın… Oradan öyle artis pozlarında elini kolunu sallayarak mezun olamazsın. En sıkı öğretim üyesi kadrosu orda: Prof. Dr. İsmail Tok, Prof. Dr. Abdurrahim Yılmaz, Prof. Dr. Bülent Karakaş, Yrd. Doç. Dr. Yılmaz Altun (nam-ı diğer mübarek!), Yrd. Doç. Dr. Necdet Batır, Yrd. Doç. Dr. Muammer Yıldız (sonradan İstanbul Milli Eğitim Müdürü oldu)…
Diplomayı elime aldığımda yaşadığım sevinci hiç unutamam; onca zahmete değmişti doğrusu, vücudumun ödül olarak salgıladığı mutluluk hormonu endorfinin de etkisiyle sarhoş gibiydim. Elbette bir o kadar da tedbirsiz…
Gözümün önünden yaşadıklarım bir film şeridi gibi akıp gidiyordu ta ki bir telsiz anonsu hayallerimi bölen kadar…
Beni gözaltına alan resmi giysili polis, “…anlaşıldı, tamam” la uzun telsiz konuşmasını tamamladı. Anlaşılan işimiz artık “tamam”dı!
Evet, yaşadıklarım bir hayal değildi ve beni gözaltına alan polisler, belli ki, her daim “dinlemede” malum bir “merkez”le konuşmuşlar ve o “malum” merkezin yolladığı adamlar da gelmek üzereydi. Çok geçmeden de sivil plakalı bir otoyla, beyazdı yanlış hatırlamıyorsam, Terörle Mücadele Şubesi’nden beklenen sarkık bıyıklı “amcalar” geldiler. Beni aldıkları gibi, o zamanlar milli tuvalet edebiyatına da sıkça konu olan, malum “merkez”e doğru direksiyonu kırdılar. Sorgu hemen oracıkta sivil otonun içinde başladı. Polisler, önce alaycı bir tonda hal hatır sorup ardından benden yirmi tane arkadaşımın ismini vermemi istediler. Ben başlarda salağa yatmak istedim, oda arkadaşlarımın isimlerini falan verdim: Orhan Altun, Levent yardımcı, Timur Aslan, Şehabettin Fırat (Şeyh Sait’in torunu), Tuncay Aydemir… “Yemediler”… Israrla başka başka isimler istiyorlardı benden, kendilerince de “malum” olan…
Tamam, üniversitelerde Kadıköy’de 1 Mayıs 1996’da yaşanan olaylarla doruğa çıkan bir kıpırdanış vardı. Elbette sol, 1980 Askeri Darbesi’yle yok olmamış, şekil değiştirerek 90’larda yeniden üniversite gençliğinin vicdanında yerini almıştı. 1992’de üniversiteye adım attığımda, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde sol çevreler daha yeni yeni kıpırdanıyordu. Kimse ne yapacağını, nerden başlayacağını bilmiyordu. Çünkü Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı olan 1981’de kurulan üniversiteye, kendi geleneğini unutmayarak, “yüzüncü yıl” adını veren askeri cunta, solcu öğrencilerin 80 öncesi oluşan sol gelenekle bağını koparmıştı.
Türk öğrenciler arasında daha çok DHKP/C ve TKP/ML adlı sol örgütlerin isimleri geçiyordu. Tabi ki, hiçbirimizin bu örgütlerle militan düzeyinde bir organik bağı yoktu ve belli bir örgüt disiplini içinde de hareket etmiyorduk. Nurculuk, Süleymancılık benzeri kimi İslami cemaatlerde olduğu gibi, daha çok bir “dergi çevresi” yapılanması söz konusuydu.
Örneğin biz yurdun C Blok 48 numaralı odasında kalıyorduk ve bizimle aynı odada kalan Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi sempatizanı “parti/cepheli” Bülent Köse adındaki Sivaslı bir arkadaşımız, Kurtuluş dergisi alıyor, o okuduktan sonra elden ele biz de okuyorduk. Yine B Blok’tan Erol Seven adında Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist sempatizanı bir arkadaş, Özgür Gelecek dergisi alıyor, o okuduktan sonra ondan da başkaları alıp okuyordu. Ve böylece lümpen proletarya zincirine her gün zayıf birer halka olarak biz de ekleniyorduk.
O güne kadar yaptığımız eylemler de; zaman zaman, hatta kimi zaman ülkücülerle beraber, yemekhane boykotu yapmak; yazılama yapmak; 20 Mart 1996’da Nevruz kutlamalarına katılıp halay çekmek; 24 Mart 1996’da “faşist” tabir ettiğimiz ülkücülerin bir kız arkadaşımıza laf atması sonucu çıkan gerginliğin ardından Melikşah Yurt Müdürlüğü’nde; “Faşizme Karşı Omuz Omuza!”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği!”, “Burası Faşizme Mezar Olacak!” sloganları atarak yürümekten ibaretti.
Arada bir yurttaki odalarda toplanıp Grup Yorum türküleri dinliyor; pis yedili, poker eşliğinde sohbetler ediyor, “komiteler” kurmaktan falan söz ediyorduk. Fakat bizim sözünü ettiğimiz bu komiteler örgüt terminolojisindeki “halk komiteleri” falan değildi elbette.
Kürt solu diye adlandırdığımız öğrenciler, dağınık haldeki Türk soluna nazaran daha disiplinli ve daha derli toplu bir yapı içindeydiler. PKK’ya sempatiyle bakıyorlar, bir örnek Özgür Gündem gazetesi ve Özgür Ülke dergileri okuyorlar, Med TV izliyorlardı.
Konuşmalarından ve coşkularından anlaşıldığı kadarıyla PKK’ya sempatiyle baktığını söyleyen bu gençlerin çoğu da, sempatizanı oldukları Kürdistan İşçi Partisi’nin, “işçi” yönüne değil de, daha çok “etnik” yönüne sempati duyuyor gibiydiler. Kritik günlerde okul askerler tarafından tanklarla kuşatılıyor ve bu haliyle bir yarı açık cezaevini andırıyordu.
Üniversitenin genel atmosferi böyleydi. Ülke atmosferi de bundan farklı değildi: PKK’nın yükselişine paralel olarak güvenlik güçleri de sertleşmiş işkence vakaları, gözaltında kayıplar, yargısız infazlar türünden antidemokratik uygulamalar artık sıradan olaylar haline gelmişti. Her yerden pis kokular yükseliyor, ülkede “kirli” savaş olanca hızıyla sürüyordu. Savaş baronları istediği ve ölenler de yoksul çocukları olduğu sürece, daha uzun yıllar süreceği gibi…
Emniyet Müdürlüğü binasının arkasına geldiğimizde polisler, birden sertleştiler. Kapıda gözümü göz bağıyla bağlayıp ite kaka içeri sokarken bir taraftan da ana-avrat küfür etmeye başladılar. Bir süre böyle gözüm kapalı sürüklendim. Bir yere gelince durdurup gözbağımı hafifçe araladılar ve bir masada sonu “haklarım okundu” şeklinde biten bir kâğıt imzalattılar. Ardından beni çırılçıplak soyup işkence etmeye başladılar.
İşkenceye başlarken de, “Osman, dağda etek tıraşına vakit bulamadın galiba?” diye “sözde” espri yapmaktan geri durmadılar… Vücudumun her yerine nerden geldiğini bilmediğim yumruklar tekmeler iniyor; sorular peş peşe geliyordu… “Gözaltına alınırken gören oldu mu?”, “Kürt müsün?”, “Hangi örgüttensin?”, “Devrimci ne demek?”, “Lideriniz kim?”, “Komite kurdunuz mu?”, “Kırsala adam yolluyor musunuz?”, “Fen Edebiyat Fakültesine bombayı kim koydu?”… Ben, “Abi, valla bilmiyorum!” gibisinden insani tepkiler verdikçe, daha sert vuruyorlar ve arada elektrik vermekle de tehdit ediyorlardı. Arada bir göz bağımı hafifçe aralayıp kalın bir klasörden bazı arkadaşların resimlerini gösteriyorlar, “Lideriniz bu mu?” diye soruyorlardı. Anlaşılan hepimizi fişlemişlerdi.
Bana reva görülen “insanlık ayıbı”, dört saat boyunca sürdü. En sonunda çözüldüm, bildiklerimi anlattım…
Hani şimdilerde 1999 polis sorgusunda Adnan Oktar için, çok rahat tavırlar sergiliyordu sorgusunda, diyorlar ya kazın ayağı öyle değil işte. Geri zekâlı gibi her şeyi açık açık anlattığın o masa başına oturmadan önce seni bir güzel hazırlıyorlar işte benim örneğimde olduğu gibi.
Gerçi bildiklerim polisin işine yarayacak türden teknik bilgiler değildi. O arada polisler arasında “kitap yasak değilmiş” şeklinde bir diyalog geçtiğini duydum. Sonunda bana bir ifade tutanağı imzalattılar ve serbest bıraktılar.
Bırakırken de, “Kusura bakma, seni biraz hırpaladık ama ne yapalım elimizde yalan makinesi yok ki” şeklinde yaptıkları işkenceyi kendilerince “mazur” gösteren sözde özürden sonra bir dizi öğütte bulunmayı da ihmal etmediler. Yani ortada bozulmamı gerektirecek bir durum yoktu. Bu olağan bir uygulamaydı, memur ağabeyler her şeyi “vatan-millet-sakarya” için yapmışlardı ve benim de, üstelik Adanalı bir Türk olarak, bu duruma anlayış göstermem gerekiyordu. Belki de amirleri böyle emretmişti ve nihayetinde onlar da birer emir kuluydular. Üstelik ülkenin içinden geçtiği böyle kritik bir dönemde “Hiçbir devlet görevlisi, kendisine emredilen etik dışı bir görevi yerine getirmek zorunda değildir” kuralı da henüz geçerli değildi. Kitabıma ve bazı notlarıma el konduktan sonra çantamı elime tutuşturup ardıma bakmadan emniyetten uzaklaşmamı istediler.
Dışarı çıktığımda karmakarışık duygular içindeydim… Hemen kısa bir muhasebe yaptım: Ya dağa çıkıp polisin anladığı dilden konuşacaktım, ya da birkaç gün sonra başvuracağım öğretmenlik mesleğinde dayağa karşı çıkıp bu işkence illetinin kökünü tümden kurutacaktım…
Zor olanı seçtim…
Elbette bu kararı vermemde İstanbul’da beni bekleyen karımın ve bana büyük umutlar bağlamış Adana’daki yoksul ailemin katkısı büyüktü.
Tekrar otogara geldiğimde otobüsü kaçırmıştım, cebimde bir kuruş param da yoktu, üstelik de sigarasızdım… Van Gölü Turizm otobüs firmasının yazıhanedeki yetkililerine durumumu anlattım; yardımcı oldular. Yeniden bilet parası istemediler.
Otobüsteki koltuğuma oturduğumda, artık kendimde değildim… Yaşadığım travmanın etkisiyle uzun yıllar kâbus dolu günler geçirecek polis-telsiz fobisini uzun süre üzerimden atamayacaktım.
Şimdi bulunduğum noktadan geçmişe dönüp baktığımda şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bana işkence yapanlara hiçbir zaman hakkımı helal etmedim, etmeyeceğim de. İnsan doğanın bir parçasıdır ve işkence yapıldığında “öter”, buna işkence yapan polisler ve büyük devrimci önderler de dâhil.
Maslow’un “ihtiyaçlar hiyerarşisi”nde “fizyolojik” ihtiyaçlardan hemen sonra ikinci sırada kendine yer bulan “güvenlik” ihtiyacı, böyle işkenceci soysuzlara bırakılmamalıdır; halkın adamı polislere bırakılmalıdır.
Hesap, çoğu kere olduğu gibi, yine öteki dünyaya kalmıştı ve İstanbul’a, bir bilinmeze doğru yol alan otobüsün muavininin belli belirsiz yaptığı kalkış anonsu, ruhundan derin yaralar almış bir hastayı uzak bir hastaneye yetiştiren canhıraş bir ambulansın siren sesi gibiydi…
Osman Akyol
0 notes
erkek-yuzuk-trendleri · 5 months
Text
Erkek Gümüş Yüzükler: Şıklığın ve Zarafetin İncisi
Erkeklerin stilini tamamlamanın vazgeçilmez bir yolu olan erkek gümüş yüzükler, Diriliş Takı markasıyla buluşuyor. Gümüş erkek yüzükleri arayanların tercihi olan Diriliş Takı, 925 ayar gümüşten özenle üretilen eşsiz tasarımlarıyla adından söz ettiriyor.
Diriliş Takı Markası ve 925 Ayar Gümüş Yüzükler
Tumblr media
Diriliş Takı, kaliteden ödün vermeden şıklığı ön plana çıkaran bir markadır. 925 ayar gümüş kullanımı, ürünlerin dayanıklılığını artırırken estetik açıdan da göz kamaştırıcı bir görünüm sunuyor. Her detayı özenle düşünülen Diriliş Takı, erkek gümüş yüzük kategorisinde iddialı tasarımlara imza atıyor.
Çeşitli Tasarımlar ve Özel İşçilik
Erkeklerin tarzını yansıtan Diriliş Takı, gümüş erkek yüzük koleksiyonunda geniş bir yelpaze sunuyor. Kehribar taşlı, Akik taşlı, Kaplan gözü taşlı, firuze taşlı gibi özel tasarımlar, her zevke hitap ediyor. İslami motiflerle süslenmiş, Mührü Süleyman ve Mührü Şerif gibi özel işçilik detaylarıyla donatılmış yüzükler, kullanıcıya benzersiz bir deneyim sunuyor.
Kişiye Özel Tasarımlar ve Özel Anlamlar
youtube
Diriliş Takı, sadece estetik değil, aynı zamanda duygusal bir bağ kurmayı da amaçlar. Kelime-i Tevhid, Türk bayraklı, Bozkurt, Osmanlı, Polis ve asker temalı özel tasarımlar, kişisel ifadenizi yansıtmanın bir yolu olabilir. Bu özel yüzükler, hem şıklığı hem de anlamı bir araya getirerek tarzınızı tamamlar.
Erkek Gümüş Yüzükte Son Nokta: Diriliş Takı
Diriliş Takı, gümüş erkek yüzükleri konusunda öne çıkan bir markadır. Müşterilere sunduğu geniş ürün yelpazesi ile her zevke hitap ederken, kalite ve özgünlük konusunda da iddialıdır. Siz de en güzel gümüş yüzükleri keşfetmek için Diriliş Takı adresini ziyaret edebilirsiniz.  https://www.dirilistaki.com/erkek-gumus-yuzuk bu bağlantı üzerinden en şık ve kaliteli erkek gümüş yüzükleri bulabilir, tarzınıza uygun seçimler yapabilirsiniz.
Tumblr media
Diriliş Takı, aynı zamanda kişiye özel tasarımlarla da öne çıkar. İster kendi isminizi, ister özel bir tarihi bu muazzam gümüş yüzükler üzerine işletebilir ve kendinize özgü bir parça yaratabilirsiniz. Unutulmaz anılarınızı gümüşle ölümsüzleştirmek için Diriliş Takı sizinle. Şıklığın ve anlamın bir araya geldiği bu eşsiz dünyaya adım atın, tarzınızı Diriliş Takı ile keşfedin!
1 note · View note
fisiltihaberleri · 5 months
Text
Tumblr media
Başkan Selim Özen: 'Kolaylaştırın zorlaştırmayın'
Engelsiz Sakarya Platformu Başkanı Selim Özen 3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle bir basın açıklaması yaptı. İŞTE O AYRINTILAR..
Selim Özen basın açıklamasında şunları söyledi:
CUMHURİYETİN YÜZÜNCÜ YILINDA.!
KOLAYLAŞTIRIN, ZORLAŞTIRMAYIN! MÜJDELEYİN, NEFRET ETTİRMEYİN!
Yine bir 3 Aralık Dünya Engelliler günü geldi çattı 24 yıldır yaşamımı engelli bir birey olarak tekerlekli sandalyede sürdürmekteyim her iki yaşamı da tecrübe etmiş bir birey olarak sonradan engelli olmanın ve bunu kabullenmenin zorluğunu ve engelli bireylerin ailelerin yaşadığı sorunları en iyi bilenlerdenim.
Bir farkındalık yaparak 3 Aralık Dünya Engelliler günü öncesi Cuma namazında Orhan Cami İmamının Cuma hutbesi ile başlamak istiyorum açıklamama ;
DEGERLİ MÜMİNLER .! Dinimize göre engellilik; görememek, konuşamamak, yürüyememek değildir. Asıl engellilik, hakkı duymamaktır. Hakikati görmemektir. Doğruyu söylememektir. Kişinin kalbini imandan, gönlünü İslam’dan, söz ve davranışlarını güzel ahlaktan mahrum bırakmasıdır. İmkânlarını Allah’ın rızası ve insanlığın faydası için kullanmamasıdır. Samimiyetini riyakârlığa feda etmesidir.
Hâsılı asıl engellilik; insanın, kendi eliyle değerini yitirmesidir. Kur’an-ı Kerim, gerçek engellileri bizlere şöyle tanıtmaktadır: “…Onların, kalpleri vardır ama hakkı anlamazlar; gözleri vardır ama gerçeği görmezler; kulakları vardır ama hakikati işitmezler…” Aziz Müslümanlar! İnanç, azim ve gayret hiçbir engel tanımaz. Önemli olan birbirimize engel çıkarmamak, hayatı birbirimize zorlaştırmamaktır.
Bu doğrultuda İslami yaşayan Müslümanlar olarak hayatı birlikte samimiyetle paylaşarak birbirimiz için yaşamı engelsiz kılarak sözün hukukunu yerine getirme sorumluluğu içerisinde Peygamber efendimizin hadisinde dediği gibi “ KOLAYLAŞTIRIN, ZORLAŞTIRMAYIN..! Müslüman din kardeşlerimiz ..! J
Sayın Cumhurbaşkanımız 2005 yılında çıkarmış olduğu 5378 sayılı engelliler yasası ile her alanda engelli bireylerin sahip olduğu en temel insani hakları kanunlar ve yönetmelikler ışığında gerçekleştirilmesi hizmetlerin eşit ve adaletle sunulması için gereken düzenlemeleri yapmıştır.
Başta engelliğin önlenmesi, sağlık, eğitim, spor, istihdam, sosyal güvenlik, erişebilirlik ve benzeri bir çok konuda engelli engelsiz birlikte bir yaşam kültürü oluşturmak adına kamu kurum ve kuruluşların ciddi bir caba gayretleri olmasına karşın hala engellik konusunda çözüme kavuşmamış bir çok sorunumuz ve problemimiz mevcut toplumsal bir bilinç ve farkındalık maalesef yok engelli STK olarak elimizden geldiğince sorunların çözümüne katkı sağlamaya çalış sakta yeterli olmuyor .
Tüm engel grupları dikkate alınarak, İmar izinleri, işyeri ruhsatları, kaldırımlar, parklar, sosyal donatı alanları tüm yapılı alanlar, otoparklar, ibadet alanları camiler, spor tesisleri, kültür tesisleri, müzeler, sanat merkezleri, alışveriş merkezlerinde TSE erişebilirlik mimari norm kurallarına dikkat edilerek düzenleme yapılmalıdır bu kanuni bir zorunluluktur ve ülkemiz hukuk devleti kanunlarla yönetilir herkes gibi devletimizin tüm kamu kurum ve kuruluşları bu düzenlemelere uymak zorundadır.
Bu şehir , ülke hepimizin ve birlikte insanca yaşamak istiyoruz engelsiz görevi olan seçilmiş ve atanmışlara ricamızdır lütfen engel oluşturmayın zaten zor bir hayatımız var sizde yasalardaki düzenlemeleri hayata geçirmeyerek ilgi standartlara kanun ve yönetmeliklere uymayarak yaşamımızı zorlaştırmayınız !
STK ‘ larımız gönüllük esasına göre faaliyetlerini yerine getiren kurumlardır ticari işletmeler değildir amaçları engelli meselesi konusunda yasalar ve yönetmeliklerdeki eksik düzenlemelerin bilimsel ölçütlerde hayata geçirilmesini engelli konusunda toplumsal bilinç oluşturmak toplumu bilgilendirmek ve farkındalık yaratmak olması gerekir iken, tekerlekli sandalye, gıda ve benzeri yardımları yapan kuruluşlar haline geldik, eğitim ve istihdam dışı kalan özel engelli bireylerimiz için topluma entegrasyonunu sağlayacak çalışmalar şehrimizde olmalı, devletimizin ilgi kurumları yerel yönetimlere merkezi idare tarafından nüfusa oranla gönderilen kaynakların eşit ve adaletli kullanımının sağlanması adına şehrimizde yaşayan engelli bireylerimize başta kullandıkları mobilete araçların teminin bakımının sağlanması, şehir merkezinde sosyalleşebilecekleri alanların oluşturulması sağlık yardımların sağlanması özellikle SUT yönetmeliğin yarattığı mağduriyet giderilmelidir engelli birey ve ailelerinden alınan medikal firmalar tarafından elden alınan kayıt altına alınamayan ödemler biz engelli bireyleri ve aileleri zor duruma düşürmekte son yıldır 50 Tl ile başlayan şuan medikal sonda için .750 TL ve 2000 TL para almaktalar sağlığımız için bu rakamları ödemek zorunda kalıyoruz devletimizin engelli hasta yaşlı düşkün dezavantajlı bireyler için anayasal güvence ile ücretsiz sunduğu hizmeti son üç yıldır medikal firmalar zarar ettiklerini gerekçe göstererek fark ücret adı altında engellilerden kayıt dışı haksız para almaktalar ve devletimiz bu konuda hiçbir şey yapmamaktadır suça ortak olmaktadır.. Sosyal yoksunluk içinde ve dar gelir grubunda olan engelli bireyler ve ailelerimiz mağduriyeti giderilmeli hizmeti devletimiz üç yıl önceki gibi ücretsiz sunmalıdır yada enflasyon oranında SUT yönetmeliğinde belirtilen medikal (sonda, hasta bezi , ortoz, protez)gibi ürünlere zam yapmalıdır engelli sağlık kurul raporlarında engelli bireylerin yaşadığı mağduriyetler çözüm bulunarak bir an önce giderilmelidir. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/baskan-selim-ozen-kolaylastirin-zorlastirmayin-10005.html
#engellilergünü #3aralıkdünyaengellilergünü #engelolma #3aralık2024 #engellilerhaftası #turkey #realestate #emlakofisi #bahçelievler #03122024 #sevgiyle #istanbul #engelliler #budünyadaengelsizsiniz #saygıyla #fiworld #engelleriaşın #birgündeğilhergün #engellerikaldır #engelsizyaşam #repost #diyettabağım #sakarya #engelli #bywyndham #sporgündemi #kuaför #engelyok #güzellik #engellisporunatamdestek
0 notes
erttv · 9 months
Text
“Müslümanların birliğimize zarar verebilecek söz ve davranışlardan sakınmaları gerekiyor”
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Müslümanların, saflarını ve söylemlerini birleştirmeleri, İslam birliğini korumaları ve Müslümanların birliğine zarar verebilecek söz ve davranışlardan sakınmaları gerekir.” dedi. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Suudi Arabistan İslami İşler, Davet ve İrşat Bakanlığı tarafından düzenlenen “İletişim ve Bütünleşme” konferansına katılmak üzere…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
musstuffsworld · 9 months
Text
Tumblr media
GERDEK GECESİNDE NELER YAPMAMIZ GEREKİR? DİNİMİZİN BU KONUDAKİ EMİR VE TAVSİYELERİ NELERDİR?
CEVAP
Gerdek gecesi: Evlenmiş karı ve kocanın ilk defa bir araya geldikleri gece. Bu buluşmanın özelliği, kadın ve erkek için daha önce bilinmesi mümkün olmayan maddi ve manevi mahremiyetin ortadan kalkmasıdır. Çünkü o geceden önce, ayrı dünyalarda yaşayan iki insan, birbirlerine yaklaşarak, aynı hayatı paylaşma durumuna gelmişlerdir. Bunun da ötesinde, aile olarak belirli hak ve görevleri "fiilen yaşama" olayını başlatmışlardır.
Gerdek gecesini, sadece cinsi yönden iki farklı cinsin birbirlerini tanıması olarak görmemesi gerekir. Bu beraberlik aynı zamanda, manevi ve hissi bir bütünleşmeninde başlangıcı olmaktadır. Olgunluk seviyesine gelen iki gencin, ondan sonraki hayatları belirli bir ölçü ve plan dahilinde sürecektir. Bu bakımdan gerdek gecesi; son derece ciddi ve ağır sorumluluklarla dolu bir hayatın başlangıç anıdır. Tek kelime ile bir planlama kararının verileceği zamandır. Bir çift paylaşacakları hayatta birbirleri için düşündüklerini açıkça anlatacak ve karşılıklı olarak yekdiğerinden beklediği tavır ve davranıştan konuşacaklardır.
Gerdek, İslami bir olaydır. Çünkü gerdek olayında gözümüze çarpan olağanüstü durum, kadın ve erkeğin meşru ölçüler içersinde bir araya gelmesi ve evlilik gibi büyük bir hadisenin düşünülüp, tartışılarak gerçekleştirilmesidir.
Gerdek olayında, birbirlerini uzaktan tanıyan çiftin yakın bir temas ile ve ciddi bir ortamda karşısındakini ölçülü bir şekilde değerlendirmesi söz konusudur. Çünkü evlilik ile yeni bir hayata başlangıçta, karşıdaki insan bütün özellikleri ile tanınmak durumundadır. İslami mahremiyetin olmadığı durumlarda ve günümüz gibi kadın-erkeğin birbiriyle ölçüsüz ve gayri ciddi bir araya gelmesi hali, gerdek olayına gerek duyurmamaktadır. Çünkü olayda ne bir mahremiyet, ne de geleceğe dönük ciddi bir hesap bulunmaktadır. Taraflar; ya kendilerini bekleyecek akıbetlerden habersizdirler veya bir araya gelişlerinde sadece "cinsel tatmin" ağır basmaktadır.
Dolayısıyla bazen bu tür gayrimeşru ilişkilerde "evlilik" gibi bir müesseseye bile ihtiyaç duymayan insanlar görülmektedir. Tabi ki bu tür ilişkilerin sonu, büyük acılar ve felaketlerle bitmektedir.
İslam'daki evlilik, cinsi duyguların dini bir program çerçevesinde ve beşeri aşkın en temiz özellikleri ile biçim kazanmasıdır. Elbette ki bu temiz ve saf beraberlik, "gerdek gecesi" gibi başkalarının malumu olmayan ruhi ve bedeni birlikteliğe ihtiyaç duyacaktır.
Lüzumlu (ilk) Evlilik Bilgileri:
"İlişki" konusunda çok kimse bilgisizlikten bunalımlara düşmektedir. Bunun için önce cimanın ne olduğunu iyi bilmek gerekir. İyi bilinmez ve yanlış yapılırsa, huzursuzluk zamanla artarak ailenin yıkılmasına sebep olur. Bunun için bu mahrem bilgileri doğru öğrenip tatbik etmek gerekir.
Nikâhtan sonra, zifaf (gerdek) gecesi, evlilik hayatının en mühim bir dönemidir. Eşler mümkün mertebe temizliğe riayet etmelidir. Temiz ve güzel kıyafet, ilk gecede etkili olur. Zifaf odası tenha, emniyetli bir yerde olmalıdır. Damadın, evlilik tecrübesi olan, güvenilir bir sağdıçın tavsiyelerinden istifade etmesinde mahzur yoktur. Fakat, sağdıç olmasa da olur.
İlk Gecede Eşlerin Dikkat Etmeleri Gereken Hususlar
Her şeyden önce, eşler birbirine çok samimi, nazik ve yumuşak davranmalı, sevgi ve şefkatle yakınlaşmalıdır. Erkek, eşini gerdeğe psikolojik yönden iyice hazırlamalıdır. Ona cesaret vermeli; endişelerinin yersiz olduğunu, rahat bir atmosferde onu da konuşturarak izah etmelidir. Eşini incitecek küçük davranış, hatta imadan sakınmalıdır. Eşinin, özellikle bu gecede sevgi ve şefkat görmeye, iltifat işitmeye çok ihtiyacı olduğu bilinmelidir.
Erkek aceleci ve kaba olmamalıdır. "Artık evlendik, ona istediğim gibi sahip olurum." gibi bir düşünce son derece yanlıştır. Cima / birleşme, aşk oyunları sırasında meydana gelen bir olaydır. Temasa her iki tarafın da aktif şekilde katılması gerekir. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) de bu hususa dikkat çekerek, erkeğin, eşinin haklarına da riayet etmesini istemiştir. Cinsi tatmin, kadının da hakkıdır.
Genç kız da eşinin heyecan ve sevgisini paylaşmalı, kendisini ona tabii ve fıtri bir şekilde, isteyerek teslim etmelidir. Cimanın bir yaratılış vazifesi olduğunu düşünmeli, mana ve hikmetlerini hatırlamalı, sevgisine ve yaratılış özelliklerine güvenip, yersiz korku ve endişelerden sıyrılmalıdır.
Düğünün stresli ve gergin ortamından sonra eşler, uykusuz, yorgun düşebilir. Bu bakımdan cimaya çoğu zaman hazır olmazlar. Bu durumda, ilk cimanın günü tehir edilebilir. Bunun hiç mahzuru yoktur; aksine çok faydası olabilir.
İlk gece, eşler için en meraklı heyecanların yaşandığı andır. Yıllar yılı beklenen, hasretle gözetlenen, genç kız ve delikanlının rüyalarını süsleyen, sevinçli, tatlı ve heyecanlı bir zaman. Daha önce gayrimeşru hayat yaşayan bu duygudan mahrum kalır.
Damat, tebessüm ve nezaketle içeriye girmeli, geline selam vermeli ve onu tebrik etmelidir. Moral verici sözlerle gelinin gönlü alınmalı, heyecanını yatıştırmaya çalışmalıdır. Gelin de ona güler yüzle karşılık vermeli, lüzumsuz somurtkanlık ve çekingenlik göstermemelidir.
Bu gece, iki rekat nafile namaz kılıp dua edilir.Bugünlere kavuşmanın şükrü ve gelecek günlerin saadeti için, Allah Teâlâ'ya dua edilir. Bu arada, oturup, bir müddet sohbet etmelidir. Böylece, fazla heyecan atılmaya çalışılır.
Her kız, bu ilk gecede, az-çok ürkeklik ve çekingenlik gösterir, utanır, sıkılır. İlk defa bir erkekle baş başa buluşmanın, ona açılmanın utancını hisseder. Bu hali, gayet tabiidir, hoş karşılanmalıdır.
Erkek, kızı hiç sıkmadan ve zorlamadan, samimi bir yakınlık göstermeli, ürkekliğini gidermeye çalışmalıdır. Kız konuşmaktan, ona açılmaktan çekinse bile, erkek samimi sohbet ve yakınlığı sabırla sürdürmeli, onun gönlüne yavaş yavaş girmelidir. Kızın sessizce dinlemesi ve arasıra hafif karşılık vermesi de kâfidir.
Damat, güler yüzle yaklaşmalı, gönül alıcı sözler söylemeli, iltifat etmeli, eşini kutlamalıdır. Bu tavır genç kızın heyecanının teskininde çok faydalı olur. Bütün mesele, öpüp okşayarak kızı cimaya hazır vaziyete getirmektir! İlk gecenin değişmez bir ölçü olmadığı unutulmamalıdır. İlk gece yalnızca bir başlangıçtır. İlk deneme başarısız olabilir, bu normal kabul edilmelidir.
İnancı gereği kadından uzak kalan erkek, çoğu zaman kadını yakından gördüğünde veya dokunmasıyla hemen boşalabilir. Ümitsizliğe kapılmayıp, yarım saat kadar sonra ön hazırlıktan sonra, tekrar harekete geçilir. İkinci halde ilk heyecan geçip hemen boşalma olmayacağı için ön hazırlık daha rahat şekilde yapılabilir. Bu durum çok önemlidir. Bu durumu bilip kendilerini buna göre ayarlayan eşler rahat eder. Olduydu olmadıydı endişesine kapılmaz. Çünkü bu normal bir olaydır. Birkaç saat dinlenilebilir veya ertesi güne tehir edilebilir. Böyle bir durumda genç kız da durumu kabul etmeli, anlayışla karşılamalıdır.
Temas başarıyla sonu��lanınca, erkek mutluluk hislerini eşiyle paylaşmalı, ona teşekkürlerini sunmalı ve bütün bir hayat boyunca saadetlerinin devamı için dua etmelidir.
Zifaf gecesinde kızda ürkeklik ve çekingenlik görüldüğü zaman, erkek, ilk karşılaşmanın normal bir neticesi olan bu hali hoş karşılamalı, lüzumsuz telaş ve sabırsızlık göstermemelidir. İlk geceki kabalıktan doğacak ürkeklik, incinme ve tatsızlık, daha sonra uzun müddet silinmeyen etkisini gösterir. Bunun gibi, o gecenin sabır ve nezaketinin mükafatı da sonradan görülür.
İlk olarak bir erkekle buluşmak, yıllarca barındığı ailesinden ayrılıp, yeni bir aile hayatına girmek, bir kız için elbette çok mühim bir olaydır. O anda, erkeğin geniş şefkat ve sevgi kanatlarına ihtiyacı vardır. Bir kadın, kendisiyle buluştuğu ilk erkeği asla unutmaz. Eğer kadın ilk zifaf gecesinde tatlı heyecanlar yaşamışsa, sevgi, sabır, nezaket ve geniş bir anlayışla karşılaşmışsa, o erkeğe ömür boyu minnettar kalır. Bu ilk olay, kadın için unutulmaz bir hatıradır. Hatta o adam o kadını sonradan terk etse, hayal kırıklığına uğratsa bile, kalbindeki o esrarlı hatıra daima yaşar.
Gerdek gecesi, erkeklik gösterisi sanılan, "kedinin bacağını ayırmak" gibi kabalık uygun değildir. Bilhassa bu gece, erkek de çok nazik olmalıdır!
"Bir kadın, on senedir kocasıyla garip bir şekilde yaşıyor. Ancak ayda bir defa temasta bulunuyor ve bu temas esnasında da kadın tamamen soğuk davranıyor. Gerdek gecesi, kocası bu kadının kalbini kırmış. (Ne zayıfmışsın, hem de çirkinmişsin) demiş. Kadın bunu unutamamış."
Kadını yaralayacak, "zayıfsın, şişmansın, uzunsun, kısasın, yaşlısın, cahilsin, pasifsin" gibi sözlerden uzak durmalıdır!
Ön Hazırlık: Gerdek gecesinde diğer önemli husus da, ön hazırlığın gelini ürkütecek ve gönlünü soğutacak bir vaziyette olmamasıdır. Bunun için bir de, soyunma sırasında dikkatli olmak gerekir. Bir kere damadın, gelini kendi eliyle soymaya kalkması doğru değildir. Gelin ve damat, kendi kendine soyunmalıdır. Çırılçıplak soyunmak da uygun değildir. Ekseriya gelin, erkeğin karşısında ilk defa çıplak olarak görünmekten ve erkeği çıplak olarak görmekten dehşet ve sıkıntıya düşebilir.
Soyunma sırasında, utanma duygularının korunması için, bu işin de perdelenmesi gerekir. Bunun için ya lamba söndürülmeli veya az ışıklı gece lambası bulundurulmalıdır. Çıplak vücutla ortada görünmenin vereceği sıkıntıyı hesaba katmalıdır. Bu durum edebe de aykırıdır.
Bazı erkekler, zifaf gecesinde hem kendi vücutlarını teşhir eder, hem de kadını tamamen soyarak, kaba ve hoyratça davranışlarıyla, gelini sıkıntı içinde bırakırlar. Bu çok yanlıştır.
Soyunma olayında, ayakta büsbütün soyunmaya kalkışmamalı, yalnız üstteki kaba elbiseler çıkartılmalıdır. İç çamaşırlar, yorgan altına girdikten sonra çıkarılmalıdır.
İlk Temas: Zifaf gecesinde aşk oyunu önemlidir. Aşk oyunu nazikâne, erkeğin gelini heyecana getirme tekniği mükemmel olduğu zaman, kadın ne kadar utangaç olursa olsun, yavaş yavaş eşine itimadı çoğalmaya ve rahatlamaya başlar. Ondan sonra teslimiyet duygusu artar, çekingenlik yerine arzu doğmaya başlar. Birçok gelini inciten ve ürküten şey, eşlerinin bu gece kaba ve anlayışsız davranmalarıdır. Henüz mahcubiyet içinde bulunan bir gelini, evlilik hayatına yavaş yavaş alıştırmalıdır. Damat, gelinde arzu uyandırma yollarını aramalı, utangaçlık hislerinden kurtulmasına yardımcı olmalıdır. Normal bir kadın, belki kocasının arzusunu tahrik etmek için önce çekingen davranır. Aslında o, fethedilmekten hoşlanır. Fakat mukavemetin kaba bir şekilde kırılma teşebbüsünü asla hoş görmez. Bunun için güvey, nezaket, sabır ve incelik hususlarını asla gözden uzak tutmamalıdır. Gelin de hayatının belki en heyecanlı anlarını yaşayan eşinin başarısını baltalayacak davranışlardan, mümkün olduğu kadar kaçınmalıdır.
Bekâretin izalesi: Normal vasıfları taşıyan kız ve erkek için, bunun bir zorluğu olmaz. Yapılacak iş, aşk oyunlarıyla temas ortamı hazırlanır, gelin o safhaya geldikten sonra, yani ilişkiyi kolaylaştırıcı kaygan sıvı gelince, üstten aşağı hafif kuvvette bir tazyikle zifaf ilişkisi tamamlanır. Böyle kaygan sıvı gelmese de, bu iş rahatça gerçekleşir. Cinsiyet organlarına bir miktar vazelin sürmek bu işi kolaylaştırır.
Tahriş, acıma gibi hallerde, sonraki temaslar için bir-iki gün ara vermek iyi olur. Ama bu da şart değildir. Karşılıklı istek varsa, ertesi gün veya birkaç saat sonra temas yapılabilir. Aşırı istek acıyı hissettirmez. Zarın yırtılmasıyla gelen kan durmazsa telaşa mahal yoktur. Genç kız sırt üstü vaziyette dizlerini kaldırıp bacaklarını kasarak bitiştirirse, kanama çoğu zaman kendiliğinden durur. Nadiren de olsa durmayıp aktığı da görülür.
Gerçekten de cinsi temasa her iki tarafın da ruhen ve bedenen çok iyi hazırlanmış olmaları, erkeğin eşini başarılı bir şekilde uyarması ve her ikisinin de cinsi heyecan bakımından tatminkâr bir seviyeye çıkmaları halinde neredeyse hiç acı duyulmaz. Aşırı heyecan, aşırı zevk ağrı hissini ortadan kaldırır. Savaşta ve kavgada yaralanma, neden sonra kan görülmesi ile anlaşılır. Bu arada, eşlerin birbirine yardımcı olması, bilhassa erkeğin çok sabırlı, anlayışlı ve şefkatli olması gerekir.
Zifaf gecesinde acı duymak korkusu, yabancı bir erkekle en mahrem buluşmanın verdiği utanma hissi ve kızlıktan kadınlığa geçiş gibi, çok mühim bir dönüm noktasında bulunuşu dolayısıyla, kadının göstereceği çekingenliği anlayışla karşılamalıdır.
Onu samimiyetle kendisine alıştırdıktan ve ürkeklik hislerini teskin ettikten sonra, nazik ve yumuşak bir surette birleşmelerini temin etmek, erkeğin vazifesidir. Netice olarak; zifaf gecesinin ilk teması ve sonrasında, dikkatli, sabırlı ve ihtiyatlı olmalıdır. Bu hususlara dikkat edilmezse, cinsi temastan kadın, zevk yerine acı ve ızdırap duyabilir. İlk zifaf ilişkisinde, arzulanan cinsi zevkin bulunamaması olağandır.
Zifaf Engelleri:
Zifaf gecesi, ciddi bir engelle karşılaşıldığı zaman, ilişkinin daha sonraki gecelere tehir edilmesi gerekir. Mesela, kızın hayz hali devam ediyorsa, beklemeyi tercih zarureti vardır. Esasen gerdek gecesinin, kızın hayzdan temizlendiği zamana getirilmesi gerekir. Zifaf ilişkisinin de illâ ilk gecede tamamlanmış olması gerekmez. Sabır ve anlayışla hareket edilirse, sonraki gecelerde güçlük ve engeller ortadan kalkar.
Bazı erkekler, bu gece kapıldıkları aşırı heyecan sebebiyle, geçici iktidarsızlığa düşebilirler. Gerdek gecesi böyle bir olayla karşılaşılırsa, teşebbüsü birkaç saat geciktirmek veya sonraki gecelere bırakmak gerekir. Çünkü bu durum geçici bir başarısızlıktır, bir müddet sonra heyecan ve engellerin çözülmesiyle geçer. Duruma göre birkaç saat veya birkaç gece sürebilir.
Zifaf Engellerinin Başlıcaları Şunlardır:
- Kızın Aşırı Ürkekliği: Bu durum, birçok kızların öteden beri sahip olduğu zifafın çok sıkıntılı geçeceği gibi bazı yanlış kanâatten dolayı olabileceği gibi, o gece erkeğin kaba bir "erkeklik" gösterisiyle, sabırsız, nezaketsiz ve hoyrat davranışlarından da ileri gelebilir.
- Erkeğin Endişesi: Bazı erkeklerin, zifafta başarısız kalma endişesinin içlerinde yer etmesi, bu duygular içinde telaş ve heyecan göstermesi; ayrıca temas esnasında "erken boşalma" haliyle karşılaşmaları, geçici bir başarısızlık sebebi olabilir.
- Çeşitli Etkiler: Birçok yerlerde görülen zifaf neticesini bekleme âdetlerinin, erkek üzerindeki psikolojik baskısı, zifaf mekânının elverişsiz, gürültülü ve görüntülü bir yerde oluşu, o anda kadında beklenmedik tatsız bir hâlin görülmesi, o kadına karşı duyulan sevgi, şefkat ve hürmet duygularının aşırı dereceye varması, geçici iktidarsızlık sebeplerine dahildir.
İşte bu gibi hallerle, gerdekte cinsi başarısızlığa uğrayan, bunun geçici olduğunu idrak edip, ilişkisini daha sonraki gecelere ertelemelidir.
Normal İlişkiler:
İlişkilerde, başlangıç safhasının iyi hazırlanması gerekir. Bunu terk etmek erkek için kabalık, kadın için eziyettir. Bunun için beş duyudan gerektiği kadar faydalanmalıdır.
- Görme ve Duyma: İlişki öncesinde gözler malum hisleri kamçılayıcı meşru şeyler görmeli, duygulara kötü tesir edecek görüntülere takılmamalıdır. Mesela, bu vakit gece ise, o andaki mekanın fazla ışıklı olmaması, ışığın söndürülmüş veya -gece lambası gibi- azaltılmış olması uygun olur. En önemlisi, kadında veya erkekte ister giyinik ister çıplak, gözleri rahatsız edecek, az-çok bir soğukluk yapacak görüntülere yer vermemeli, görme hissini okşayıcı bir kıyafetle görünmelidir.
Kadının -dışarıya değil- kendi erkeğine karşı süslenmesi gerekir. İlişki öncesinde can sıkıcı sözler duyulmamış olmalı, münakaşaya veya üzücü laflara yer verilmemelidir. O anda gönül alıcı fısıldaşmalar, baş başa tatlı bir sohbet, sevgi dolu birkaç söz faydalıdır.
- Koklama ve Tatma: İlişki başlangıcında -misk ve lavanta gibi- güzel kokular, zevk alan erkekler için genelde etkileyicidir. Bu inceliği bilen kadın, o anda güzel kokularla kokulanmayı da ihmâl etmez. Bedenin temizliği ve çirkin kokudan arınmış olması da kâfidir. Çünkü eşlerin temiz vücutlarından birbirine verdiği fıtri ve tabii koku, başlıbaşına tesirli bir güce sahiptir. En çok rahatsız edici kokular, ağız kokusu ile ağır ter kokusudur. Öyleyse, vücutta fazla ter toplayan koltukaltı ve kasık bölgeleri, haftada bir tıraş edilmeli ve yıkanmalıdır. Dişler sık sık fırçalanmalı ve daha iyisi misvaklanmalıdır. Ağızda soğan sarmısak veya sigara kokusu rahatsız edici olduğundan, böyle pis kokulu bir havada ilişkiye girmekten sakınmalıdır.
- Dokunma ve Okşama: İlişkiye hazırlanmada "aşk oyunları" denilen en tesirli oyunlar, vücudun muhtelif yerlerine tatbik edilen dokunma ve okşama işidir. Bunun için önce yeteri kadar soyunmuş olmalıdır. Üst vücutta bir iç elbisesinden başkasını bırakmamak, hatta vaziyete göre, yatak içinde soyunmuş olmak, ilişki zevkinin ziyadesiyle yaşanmasını sağlar. Diğer hususlarda olduğu gibi, dokunma ve okşama vazifesi, kadından çok erkeğe düşer.
Son zamanlarda, sapık kimseler arasından yaygınlaşan oral seks denilen, erkeklik uzvunu kadının ağzına alması dini açıdan çok çirkindir. Ayrıca erkeğin kadının organını öpmesi yalaması da çirkin bir harekettir.
- İlişki Safhası: Eşlerin ihtiyacına göre uzunca veya kısaca icra edilen başlangıç oyunlarından sonra, şehvet hislerinin iyice uyanmasıyla, kadının mahrem bölgesinde birleşmeyi kolaylaştırıcı mezi denilen sıvı çıkar. Kadın o anda cinsi his bakımından zayıf olur veya yeterince tahrik edilmemiş bulunursa, böyle bir sıvı görülmez.
Eşler, arzu ettikleri temas şeklini tercih ederler.
Temas safhasında en mühim mesele, erkeğin acele etmemesidir. Sabırla idare etmesini bilmek, erkeğe düşen önemli bir vazifedir. Eğer erkek, kadının halini düşünmeden sadece kendi zevki için davranırsa, bir-iki dakika içinde zevkin sonuna geliverir. Bu durum ise, henüz uyanmış olan kadını yarı yolda terk edip, sıkıntı içinde bırakır.
O halde erkek, zaman zaman duraklamalar ve ihtiyatlı tavırlarıyla, sondaki "orgazm" durumuna gelmeyi geciktirmeli, bu noktada kadınla beraberliği sağlamaya çalışmalıdır. Zevkin heyecanlı zirvesi olan orgazm seviyesine varıncaya kadar devam eden temas hali de, sakin ve ferah bir zevk halinde sürüp gider.
İlişki Âdâbı:
- Her şehvetin neticesi, kalbi kararttığı ve bunalttığı halde, meşru olarak yapılan cima (ilişki), kalbde ferahlık, ruh ve bedende sükunet ve rahatlık temin eder. Cimadan asıl maksat, nesil üretme gayesidir ve bundaki zevk de, böyle bir maksada binaen lütfu İlâhi olarak verilmiştir. Âdâbına riayet ederek cimada bulunan eşler, bununla ibadet sevabı da kazanır. Nikâhlı olarak yapılan ilişkiye "cima" denir; nikâhsız olana "zina" denir.
- Kadının meşru mazeretsiz olarak ilişkiyi kabul etmemesi büyük günahtır.
- İnzal anında meniyi "azl" etmek, yani dışarı vermek, kadının rızasıyla olursa mübah, ondan izinsiz yapılırsa mekruhtur.
- İhtiyaç olduğunda, kadın hayz halinde iken de diz ile göbek arası dışındaki yerlerinden istifade ederek boşalmak caizdir. Bir kavle göre de, istifade için yalnız edep yeri hariçtir.
Kendini haramdan korumayı, helâl ile yetinmeye niyet etmeli, cima ederken şeytandan Allah Teâlâ'ya sığınıp, "Bismillâhi Allahümme cennibnâ'ş-şeytâne ve cennibi'ş-şeytâne mâ razaktenâ" demelidir. Bu durumda hamile kalırsa, şeytan ona zarar vermez. (bk. Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI/303; Mansur Ali Nasıf, et-Tâc, II/3082; Gazâli, İhya, Kahire 1967, II/63-65)
Resulullah Efendimiz (asm) şöyle buyurdu:
"Cima da Besmele söyle. Cünüplükten temizleninceye kadar sana sevap yazılır. Bu cimada çocuğun olursa sana, bu çocuğun nefesleri sayısınca ve onun neslinin nefesleri sayısınca sevap yazılır." (Örnek olarak bk. Buhârî, Bed'ul-halk 11; Müslim, Nikâh18)
Hanımda şehvet, istek belirinceye kadar onunla oynaşmalı. Bunda bedenin rahatlığı ve doğacak çocuğun kusursuz olması faydaları vardır. Acele etmemelidir. Hadis-i şerifte şöyle buyuruldu:
"Erkek hanımı ile cima ederken, horoz gibi, atlayıp inmesin. Kendisi rahatladığı gibi, hanımı da rahatlayıncaya kadar, karnı üzerinde kalsın. Kadın rahatlamadan, sen rahatlarsan, o günün kalan kısmı, kadın için uyuşuk ve tembellikle geçer." [bk. Suyutî, el Camiu's-sağîr (Fethu'I-Kadîr ile) VI/323)]
- Hayz halinde olan kadın, kocasının rağbetini azaltmak için, eski elbiseler giymeli.
Hanıma arkadan yani dübüründün ilişkiye girmek büyük günahtır. Hadis-i şerifte şöyle buyuruldu:"
"Hanımına, dübürden / dışkı yerinden cinsel ilişkide bulunan kimse melundur." (Tirmizî, Tahâre 102; İbn Mâce, Nikâh 29; Dârimî, Vudû' 114)
Cimadan sonra bir parça uyumalıdır.
Y O R U M
şu an evli olduğu kişiyle evlilikten önce(flört-söz-nişan döneminde) sayısız zina yapmış hatta flört ederken nişanlıyken başka kişilerle de onu aldatmış buna rağmen o kişiyle evlenmiş ve zihaf gecesini bu sebepler yüzünden araştırmaya bile utanç isteksizlik duymuş ve usülüyle yaşayamamış sizin de yazıda dediğiniz gibi 'İlk gece, eşler için en meraklı heyecanların yaşandığı andır. Yıllar yılı beklenen, hasretle gözetlenen, genç kız ve delikanlının rüyalarını süsleyen, sevinçli, tatlı ve heyecanlı bir zaman. Daha önce gayrı meşru hayat yaşayan bu duygudan mahrum kalır.' bu güzel duygudan mahrum kalmış yetmezmiş gibi geçmişindeki hataları yüzünden pişmanlık duymasına rağmen evliyken zina yapmış yani eşini aldatmış bir insan bu yazıyı okurken neler hisseder malum... dinimiz ümitsizlik dini değil ama bu altından kalkılması çok zor bir acı ve en kötüsü de şuan nası davranılması gerektiğini bilememek bir tarafı boşanmalısın arınmalısın yepyeni bir başlangıç yapmalısın diyor bir tarafın kendi hatan yüzünden o kişiye acı veremessin onunlayken arın bundan sonra doğru davran diyor kafan bunlarla doluyken evlilikteki bazı hoş duygular yıpranıyor o evlilikten insan soğuyor hele eşin bu yazıdaki kurallara uyan çok iyi bir insan ise insan kendine recm uygulansın istiyor hepsi bir yana ne oldu da niye ben yanılanlardan oldum dinini usulüyle yaşayan hisseden usuluyle zihaf gecesini yaşayıp ömür boyu o anın hoşluunu tadamadım diye insan kendini kahrediyor kendinden nefret ediyor bu acıyı dillendirmeli mi rabbiyle arasında mı kalmalı karar veremiyor çünkü acısı tatminsizliği her gün onu başka yanlışlara götürüyor bunları yazıyorum genç bekar insanlar için hiç bir şey huzurdan adabdan daha değerli değil gerçi bu siteye girme bunlar okuma imkanı bulan insana ne mutlu ki yanlışa düşmesi daha zordur ama bu imkanı olmayıp yanlışa düşen insanlara allah değiştirebilecekleri yanlışları değiştirmek için güç değiştiremeyecekleri yanlışlarından dolayı onları affetsin ve katlanmaları için onlara sabır versin ve bu ikisini ayırdetmek için akıl versin en önemlisi de bunu ayırt etmek isteyip aklının gücü yetmeyene napcaını bilemeyene bir rehber versin bu yazıyı yazıyorum bir mümin kardeşim okusun bana yol göstersin inş amin
1 note · View note
seslimeram · 10 months
Text
Müştereklerimiz
Tumblr media
Müştereklerimiz delik deşik kılındı. Bugün ismen yeni denilen, yepyeni bir yüzyılın eşiği içerisinde geleceğine adım attığı bildirilen bir yerde müştereklerimiz tarumar ediliyor her dönemeçte, anbean. Sınırsız, arkası kestirilemeyen bir cerahat isteminin refakatinde artık her şey olması gerekenin ötesinde bir dirençle kuşatılıyor. Bütünüyle sönümlenmesi için, adına kurgudan gerçeğe taşınan her eylemle yaşam istemi çevreleniyor. Sınırlar hep biraz daha daimi bir istemle az biraz denile denile çürümenin kılınıyor. Her şey rotası, yönünü kaybederek duraksamadan bir lincin ortasına terk ediliyor. Hakkaniyet yerle bir, eşitliğin mevzusu söz konusu değil, demokrasi lafta bile ortalarda anılmayan, hürriyet zaten alenen esarete dönüştürülmüş birer mesele kılınıyor. Yıllar yılıdır süre duran eşitlenme, adaletin ta kendisine haiz bir yerin akamete uğratılması 28 Mayıs seçimlerinden hemen sonra var edilmiş yepyeni ülke koalisyonunda o sağcı / ırkçı / siyasal islami motiflerden el bularak, yön tayin eden, memlekete hiza biçenler eliyle müştereklerin talanını da mümkün kılar.
Vilnius’ta Nato toplantısı sırasında, demokrasinin beşiği, hukukun var edildiği bir ülkeye dair sözler sarf eden baş efendinin tarifesinin her neye tekabül ettiği az çok eylediklerinin kıyısında kendiliğinden görünür kılınır. Müşterek kırımının her nasıl var edildiğinin de en köşe başlarını görmek o demokrasi bahsini açmaktan ne kadar da uzaklarda olunduğunun da ifşasıdır, sahiden sorgulayana. Demokrasi ve özgürlükten bahis açılacaksa şayet onun da tek sahibi baş efendi olduğunu göstere gelir, tek bir soru. “Görüyorum ki birinci derecede Türkiye’yi tanımıyorsun, Türkiye’nin demokrasi hak ve özgürlükler konusunda bir sıkıntısı yok. Dünyada yüzde 90’a yakın katılımla seçim yapıldığı kaç ülke var, bizim son seçim yüzde 88 ile yapıldı ve ben oradan seçildim. Hak ve özgürlükler konusunda eksik olan hiçbir şey yok.” Fazla uzaklardan değil, daha Şubat ayında yayınlanmış olan Demokrasi Endeksi raporunda Türkiye ile ilgili maddenin bir kısmı zaten bütünü tekzibe yeterlidir, aktaralım: “Türkiye, Demokrasi Endeksi'nde 2022 yılında 167 ülke arasında 103'üncü sırada yer aldı. 10 puan üzerinden yapılan değerlendirmede Norveç, 9,81ile listenin zirvesinde bulunuyor. Yunanistan ise "en kayda değer genel iyileşmeyi" gerçekleştirdi.
Türkiye'de "demokrasinin ciddi şekilde sınırlandığı" belirtilen raporda "Seçimler genellikle özgür ve adil değil, medya sansüre tabi, hukukun üstünlüğü zayıf ve yolsuzluk yaygın." şeklinde değerlendirme yapılıyor.
'Otoriter rejim' kategorisinin 6 basamak üzerinde yer alan Türkiye'nin ortalama puanı 2012'deki 5,76 seviyesinden 2022'de 1,41 puan düşerek 4,35'e geriledi.
Raporda "Bu düşüş eğilimi cumhurbaşkanının giderek artan otokratik yönetimini yansıtmaktadır." deniliyor.” Bütünüyle pervasız bir biçimde yaşam isteminin ta kendisi hedef kılınıyor. Cerahat eksik kılınmaz her güne sabit olunurken, demokrasi edimi ve tüm anlamlarıyla yaşamdaki pratiklerinin köküne kibrit suyu dökülür. Bütün bunlar aynı anda hep eş zamanlı olarak var edilir. Yönetim katının yönelimi duraksamadan bir biçimde her türlü hür iradenin önünü almak olduğu hemen her eyleminde topluca müştereklerimiz söz konusu olduğunda eylediklerinden bariz kılınır. Bir cerahat sarmalına rehin edilmiş olagelen her şeyle, hep şablon ezber edilmiş eylemsellikle birlikte o nüktedan değil de sahiden de can yakıcı demokrasinin kırımı kesintisizleştirilir. Bir ülkedeki hayat hakkını, yaşamda var olma istemini, sözünü savunabilme hürriyetini, oyuna sahip çıkıp yönetimde baskı unsuru, otoriterliğe geçit vermeme hakkını sorgusuz sualsiz yerle yeksan eder ol baş efendi ve şürekası. Bu muydu yeni ülke, bunlarla mı yeni yüzyıl, şahlanış vesaire.
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Diyarbakır'ın Lice ilçesinin Türeli kırsal mahallesine bağlı Kalkanlı mezrasında çobanlık yapan Yalavuz ailesinden dört kişi askerlerin işkencesine maruz kaldı. 3 Haziran'da yaşandığı belirtilen olay, "Uzman Çavuş Komutan Berk" adlı TikTok kullanıcısının görüntüleri sosyal medyada "intikam" ifadesiyle paylaşmasıyla ortaya çıktı.
Görüntülerde, üç kişinin ters kelepçe takılarak yere yatırıldıkları, bir kişinin ise oturmuş bir vaziyette bir askerle konuştuğu görülüyor. Yine operasyona çıkan birçok askerin de ters kelepçeli yerde uzanan kişilerin başında beklediği görüntülere yansıdı. Yere yatırılan bir kişinin “Ekmek için yatıyorum burada” dediği ve görüntü çeken askerin ise, “Allah sizi var ya…” ifadelerini kullandığı duyuluyor.
Asker İşkencesini Anlattı
Görüntülerde yer alan ve ters kelepçeli bir şekilde yere uzatılan Hanifi Yalavuz, yaşananları anlattı. Yalavuz, "Olay 3 Haziran’da yaşandı, gece hayvanların yanındaydık. 4 kişiydik. Ben ve kardeşim, amcam ve oğlu. Saat 03.20 idi, çatışma çıktı, çatışamadan sonra bizi yakaladılar ve suçladılar. ‘Sizsiniz bize sıkanlar’ dediler. Sonra yere yatırdılar, ters kelepçe yaparak işkence ettiler, hakaret ettiler. Başımıza tekmelerle vurdular" dedi.
'Çağırıp Özür Dilediler'
Şiddet gördükten sonra mahalle karakolunda ifade verdiklerini aktaran Yalavuz, şunları söyledi:
"Sabah 05.00 gibi karakoldan bırakıp, köye gönderdiler. ‘Gidin orada askerler sizi bekliyorlar’ dediler. Gittik ifade verdik bıraktılar. Ertesi gün de beni karakola çağırdılar. Bana, ‘Onlar adına özür diliyorum, bilmiyorduk. Size işkence ve hakaret etmişler, onlara gereken cezayı uygulayacağız’ dediler. Sonra beni saldılar. O görüntüde konuşan bendim, daha çok konuşmuştum, konuşmamı kesmişler. Para kazanmak için gece gündüz orada çalıştığımı söyledim. Ekmeğimiz için hayvanların yanındayız. Gece gündüz bir buçuk aya yakındır oradayız."
Müştereğin yağmalanmasına net bir örnektir işte Lice’de yaşatılan tehdit / sanal agoraya saçılan linç. Bütünüyle yaşamın normunu alt üst etmek söz konusudur. Bir de Bakur Kürdistan’ı gerçekliğini ilave ettiğimizde o cerahatli hal daha da büyük istem / şevkle aleni bir biçimde yaşama müdahaleyi kendisine hak görür. Kötülüğün en üstteki sureti temsil eliyle olağan addedilmesi sonrasında yaratılan her eylem daha beterlerini görünür kıldı. Bakur Kürdistan’ı cenahında, 2015 kent ablukaları güncesinde ortaya çıkan imgeyi, Türk’ün Gücünü gösterme hevesi bir kere daha bir yaşama müdahale etmeyi olağan addeder. Bunu uygulamaktan çekinmez. Sosyal medyada kendi namı ile paylaşabilmeyi var eder. Kürd anlattığında yalan, dolan, inkar edilenlerin Türk’ün vizöründe kendi kendiliğinden kanıtlanması dışında ortada bir hak gasbı vardır. Yaşama müdahale, hemen her yurttaşı terörist ilan edebilme cüreti. Dahası kötülüğü bir norma dönüştürüp, her -x- için kullanıla gelen terörist, hain, mihrak yakıştırmasının, lince davetin bir kere daha ama son kez değil karşılık bulması mesele değil midir sahiden?
Devam edelim Mezopotamya Ajansından : “Riha’nın Wêranşar ilçesinde Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi’nin (DEDAŞ) uyguladığı elektrik kesintilerini protesto eden en az 20 çiftçi askerler tarafından darp edilerek gözaltına alındı. Elektriklerin kesik olmasından kaynaklı ekinlerini sulayamayan çiftçiler Riha - Mêrdîn kara yolunu taşlar ile trafiğe kapattı. Kapanan yol nedeniyle uzun araç kuyruğu oluştu.
Olay yerine gelen asker, çiftçilere saldırdı. Askerlerin saldırısını telefon ile kayıt altına alan yurttaşların da içinde yer aldığı en az 20 çiftçi gözaltına alındı. Gözaltı işlemlerinden sonra çiftçilerin yol kenarında kalan traktörlerine de el konuldu. Askerlerin müdahalesi sonucu yolun kenarında bulunan tarlalarda yer alan anızla alev aldı.
Çiftçiler Eylemde
Aynı saatlerde çiftçiler kenttin bir diğer noktası olan Wêranşar-Sêwereg arasında yer alan Karakeçi Karayolunu trafiğe kapatarak DEDAŞ’ı protesto etti. Ellerinde dövizler ve sloganlarla DEDAŞ'ı protesto eden çiftçiler, elektrik kesintilerinin son bulmasını ve sorunların çözülmesini istedi. Bir süre yolu taşlar ile trafiğe kapatan çiftçiler, sorunların çözülmemesi durumunda eylemlerine devam edeceklerini belirterek yolu tekrardan trafiğe açtı.”
Bütünüyle müdahaleden kastın her neye tekabül ettiği nasıl bir ülkeye dönüşüldüğünü tek bir kerede anlatan nice haber eklenebilir. Riha’dan çıkagelen şiddetin artık gündelik bir hal, bir itiraz karşısında dahi kullanılmasındaki cürettir. Devlet erkanının, kurumlarının birer birer hiç addettiği seçilmişler yerine kayyımların idaresi altına terk edilmiş yönetim anlayışlarının, içleri çoktan söğüşlenmiş kurumların aralıksız zulme devam ettikleri bir zeminin inşasında kaçıncı etaptır mesela elektrik kesintilerine itiraza gözaltı ile yanıt vermek. Tümüyle, doğrudan bir hayat istemi, oradaki eksiklikleri sormak, akabinde bir sözleşme ile temin edilen elektrik gibi ulaşılması problem olmaması gereken ama bizler gibi üçüncü dünya ülkelerinde marsa seyahat kıvamına dönüştürülmüş olagelen ticaretin hangi boyutu düzeltilecektir her nasıl? Hiçbir surette yaraları onarmayı düşünmeyen bizatihi onları yerle bir etmeyi, çözümsüz kılmayı amaç edinen bir coğrafyada hayatın hakkı ne olur, olacaktır, olmuştur, düşündünüz mü?
Bianet’ten aktaralım: “Anayasa Mahkemesi'nin Cumartesi Anneleri/İnsanlarının eyleminin yasaklanmasına ilişkin verdiği "ihlal kararı"na rağmen polis yine açıklamaya müdahale etti.
Eylemlerinin 955. haftasında karanfillerle İstiklal Caddesi'ne çıkan Cumartesi Anneler/İnsanları, meydandaki polis bariyerlerinin önünde ablukaya alındı. Cumartesi Anneler/İnsanları Galatasaray Meydanı'na erişemeden, Meşrutiyet Caddesi girişinde engellenerek gözaltına alındı.
Öte yandan PİRHA muhabiri de (Dilan Şimşek) kelepçelenerek gözaltına alındı.
Gözaltına alınan arasında Hanife Yıldız, İrfan Bilgin, Mikail Kırbayır, Besna Tosun, Ali Tosun, Hasan Karakoç, Gülseren Yoleri, İsmail Yücel, Davut Arslan, Cihan Kaplan, Cüneyt Yılmaz, Maside Ocak, Leman Yurtsever, Hatice Onaran ve Dilan Şimşek'in de olduğu kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları akşam saatlerinde serbest bırakıldı.
Gözaltılara ilişkin Cumartesi Anneleri/İnsanları "Sesimiz insanın zulme, zorbalığa karşı itirazıdır, susmayacağız," dedi.
Ne olmuştu?
İstanbul Beyoğlu Kaymakamlığı 25 Ağustos 2018'de yapılan Cumartesi Anneleri'nin 700. buluşmasını 'herhangi bir bildirimde bulunulmadığı' gerekçesiyle yasakladı.
Galatasaray Meydanı'nda toplanan Cumartesi Anneleri'ne saldıran polis 23 kişiyi gözaltına aldı. Ardından 46 kişiye "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" suçlamasıyla dava açıldı.
1995'te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın ablası Maside Ocak, darp edilerek gözaltına alınanlar arasındaydı. 82 yaşındaki annesi Emine Ocak da polis şiddetine maruz kaldı.
Maside Ocak, kolluk görevlileri ve amiri hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak Başsavcılık 'soruşturmaya yer olmadığına' karar vermesi üzerine başvurduğu İstanbul Sulh Ceza Hakimliği de itirazı kesin olarak reddedince Ocak dosyayı AYM'ye taşıdı.
Yüksek mahkeme, şubat ayında verdiği kararda Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen "toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal" edildiğine hükmetti.
Maside Ocak'a 13 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.”
Üç aydan uzunca bir süredir işkence İstanbul Galatasaray Meydanında, ona çıkan hemen tüm sokaklarda var edilir. 2018 yılındaki 700. hafta buluşması sonrasında çıka gelen her hafta bir kere daha sessizce yaralarının akıbetini sual eden insanlara zulüm reva görülür. Kaybedenlerin, kamu önünde ifşası, kayıp edilenlerin muamma konulan akıbetlerine dair belki bir bilgi kırıntısı, bir iz bulunabilir umuduyla yola çıkılan bir direniş hattını, sorguyu alt edebilmek için insanın aklının almayacağı zorbalıklar var edilir. Köşe bucak insanların etrafı kuşatılır. Meydana çıkan yollar kapatılır. Galatasaray Meydanının karakteristik hali olagelen kırmızı karanfillerin oradaki varlığı suç ilan edilir. Cumartesi anneleri, insanları eliyle kotarılmış olan itiraz hakkının yeni ülkede geçersiz kılındığı ima olunur. Temel bir hak olagelen adalet talebi hiç edilir. İnsan Hakları Derneğinin başkanı da dahil üyeleri, gerektiğinde avukat, gerektiğinde gazeteci, gerektiğinde sıradan bu tabloya itirazını sunmak isteyen herhangi bir insan / sıradan öylece insan gözaltına alınır, saatlerce. Hiç bitimsiz bir bekleme, sorgulama sürecini hayatlarının her anında var etmiş, kayıplarına dair sessizce ama kamunun sessizliğini de bozarak bunca kuşatmaya rağmen ses veren, sorgulayan insanlara reva görülenler bir müşterek krizi değilse nedir? Anayasa mahkemesi kararlarının tanınmadığı, zorbalığı halef-selef bakan değişimleri sonrasında artık bir kademe daha üste taşındığı, her haftanın işkenceyle, kelepçelenerek sonlandığı bir zeminde nedir ki adalet, kim verir ki bunca can kırığının hesabını?
Müştereklerimiz delik deşik kılındı. Her gün bir öncesini aşan nice sınavla kuşatılıyor iş bu güncellik. Tarumar eden devletli aklının suna geldiği her şey salt yıkım kılınıyor hal, behemehal. Var edilen her eşik başka bir çıkmazı bina ediyor. Bütünüyle normatif yerle yeksan edilirken, hak, hukuk, adalet tahayyülleri çöp kılınıyor. Demokrasinin lafta dahi olsa savunulmasının önü ardı muktedir eliyle kesiliyor. Sözden eyleme geçen her kimse onun karşısında zorbalığını dikte eden, var eden, dayatan bir ezici iktidar hegemonyasına koşar adım gidiyor ülke. Yirmi bir yıllık iktidar deneyiminin, bir denetim, gözetim, açık ve eksiksiz bir tahakküme imkan sağlamasının yolunda ilerlerken muktedir cürümlerinin görünürlüğüne kafayı takmıyor, bunları da sineye çekersiniz nasılsa buyuruyor. Bir yanda 15 temmuz kalkışmasına dair tutarsız yayınlar, yanıt verilemeyen sualler var edilirken her durumda demokratik ülke nidaları, bölünmeyecek bir millet imgesinden bahisler açılıyor. Gel gelelim daha cümle tamamlanmadan bir başka cürme yol açılıyor. Yaşamdaki ortaklık halinin, müşterek olanın imhasına devam olunuyor. Bunca demokrasi, bu kadar hak, hukuk denilirken zorbalık müessesi, madun siyasetin, müesses nizamına eklenmeyen insanlara reva görülüyor. Hak biliniyor, esas zulmetme bundan sonra çıka geliyor. Bir fasit döngü ki ne başı belli, ne nerede durulacağına dair tek bir emare. Müştereklerimizin, gerisin geriye artık kurtarılamayacak kadar derdest edildiği yerin her nere yenidir, neyin nesidir şahlanan ülke? Bütünüyle bütün haklar, verili / yazılı dahi bütün pratiklerin çarçur edildiği, duraksamadan lince terk edildiği bir zeminde demokrasi kenar süsüdür. Artık bu haldedir, bu mudur yeni ülke? Bir hiçliğin, hak gasbının, nedensiz değil illa bir sebebe bağlanan linçlerin, kötülüğün bitimsiz kötülüğün, adaletsizliğin çokça adaletsizliğin olduğu yerde yeni ülke necidir, ne iş görür! İlginize...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: 25 Ağustos 2018 Cumartesi Anneleri / İnsanları – Yasin AKGÜL – AFP – Tıme Of Israel
0 notes
yantekerlek · 1 year
Note
selamlar yante abla. size bir konuda danışmak istiyorum. uzun süredir içimi kemiren bir mesele. bir beyefendi var kendisi bir yakınımın arkadaşı. insani yönü kuvvetli, gerçekten iyi bir insan olduğuna dair yorumlar duyuyorum ama manevi açıdan ve ibadet noktasında çok farklı bir noktadayız. beyefendiyi bir merasimde yakından görmek fırsatım oldu. oturuşu kalkışı, etrafındakilere muamelesi ve bir de dış görünüşü açıkçası hoşuma gitti fakat dini açıdan yaşantısının yaşantıma uymuyor oluşu kafamda 1
2 büyük bir soru işareti bırakıyor. bu kişiyi daha önce yakınım olan kişi bir çok kez evlilik konusunda bana önerdi. fakat ben dini yaşantısının olmamasından ötürü direkt geri çevirmiştim. fakat canlı bir şekilde görünce ve hali tavrından ötürü kafam karıştı. etkilendim açıkçası. şimdi sürekli zihnim bu konuyla meşgul ve bir taraftan da ne yapacağımı bilemez bir haldeyim. bir taraftan tanımak istiyorum yakınım aracılığıyla, ama bir taraftan da yaşantılarımız uygun değil diyorum. ne yapmalıyım?"
------------------------------
ve aleyküm selam.
1-maneviyat ve ibadet açısından çok farklı noktadasınız.
2-fiziki özellikleri, hali tavrı hoşunuza gitti.
direkt sünnetin tavsiye ettiği hareket tarzını hatırlayalım:
tık
halihazırda kişinin size direkt bir teklifi olmadı anladığım kadarıyla. kişinin hali tavrı fiziği üzerine yoğunlaşarak bir teklif söz konusuymuş ve iş sizin karar vermenize kalmış gibi bir ruh haliyle karar vermeye çalışmanız kendinize eziyet olur. bir görüşme, buluşma, konuşma olmamış. sadece fiziki hal ve hakkında yapılan yorumlar üzerinden hareket etmek bir karar vermeye çalışmak mantıklı değil. büyük ihtimal zaten şu karmaşayı mantığınız sebebiyle değil duygularınız sebebiyle yaşıyorsunuz. duygular işleri bi tık daha zorlaştırır. aklınızı kalbinizi okuyamam varsayıyorum. okurken ya ne alaka ne alaka ben öyle bir şey mi dedim diye çıldırıyor olabilirsiniz.
elbette evlilik, evlilik yolunda tanışacağınız kişi ile ilgili karar sizindir. ancak aileden islami hassasiyet ve şuur sahibi bir yakınla istişare etmenizde fayda görüyorum. ben ailenizden biri değilim. durumunuzu bilmiyorum. namazlarınızı kılar mısınız sizin islami hassasiyetiniz ne derecede bilmiyorum. sadece yakınınızın önerisini direkt reddettiğiniz kriter üzerinden söyleyebilirim ki müslümanlığını hakkıyla yerine getirmeye gayret eden bir hanımefendiden beklenir bir tavrınız var. dini yaşamada eşler arasındaki denklik çocukları tutarlı bir düzlemde yetiştirmeyi sağlayacak. çocuklar evde namaz kılındığını görecek. çocuklar evde yalan söylenmediğini görecek. çocuklar içki içilmediğini görecek. hatta içki satılan yerlerden alışveriş yapmaktan imtina edileceğini bilecek, dışarıda içki içilen mekanlarda bulunulmayacağını bilecek. kadın ve erkek ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini görecek. kadında ve erkekte tesettürün nasıl olması gerektiğini tesettürün oturuşa kalkışa nasıl sirayet ettiğini görecek. haram yenmemesi gerektiğini bilecek çocuk evden. hak yenmemesi gerektiğini bilecek. özür dilemeyi öğrenecek. dedikodu yapılmaması, sözlü fiili herhangi bir kabalığın insanın uzak duracağı en çirkin şeylerden olduğunu bilecek. zekatın, sadakanın ne olduğunu öğrenecek. faizden nasıl uzak duracağını bilecek, işine geldiğinde faizi caiz görmeyecek. suyun besmeleyle içildiğini görecek. bunların hepsinin sınırlarını anne ve babasından öğrenecek. zor zamanlarda hastalıklarda yoklukta sabrıcemil'i ikisinde de görecek. birinin fıtratı tezcanlıysa zorlanıyorsa eşlerden diğeri hakkı ve sabrı tavsiye edecek diğeri de hatırlayacak. ikisi de bu ve bunun gibi bir sürü konuda aynı dikkatte olursa çocuğun zihninde bir tutarlılık hasıl olacak. anne babasının bir sürü farklılıklarına rağmen ortak noktalarını islam'ın oluşturduğunu, Allah'ın emir ve yasakları konusunda müthiş bir ahenkle hareket ettiklerini görecek ve diyecek ki vay anasını! sjfklf. yok ya böyle bi çocuk argo kullanır mı sanmam. eğer ana babada argosuzluğa şahit olursa argonun da nasıl tırt bir şey olduğunu anlatımın güzelliğini nasıl moğol ordusu gibi bozduğunu görür. görmesi lazımdır.
işte kadının da erkeğin de islamı yaşama gayretinde olması bu yüzden çok önemli. müslüman nesiller isteniyorsa evlilikle sadece cinsel hazzı tatmin etmek, aşık olunan, sevilen veyahut (hadi mantık evliliği olsun aşırı mantıklı olsun o kişiyle evlenmek) aynı deftere vesikalık yapıştırtmak ve imza atmak amaçlanmıyorsa kriterlerde islam ilk sıralarda olur. olmalıdır.
bu idealdir. pürüzsüz bir anlatım bir cennet ailesi çizdim yukarıda. fakat elbette uygulamada insana has tökezlemeler olur. peşpeşe sayınca yuhh nerede böyle aile ve çocuk denebilir bir anlatım. ama hayatın rutini içinde düşünün anlattıklarımı. hiç de imkansız bir tarz değil.
gelelim bu bu mümkün tarzın imkansızlaştırılmasına. bunun nedeni biziz. biz müslümanlarız. LAN MÜSLÜMANSAN NAMAZINI KIL, TEMEL İSLAMİ/İNSANİ DEĞERLERİ BENİMSE, UYGULAMA GAYRETİNDE OL. HATA ETTİĞİNDE TÖVBE ET. ETTİĞİN TÖVBEYLE YANLIŞ FİİLİ TELAFİ EDECEK FİİLLERLE ARIN. kadını da erkeği de bunu yapacak. yok. kadın yapıyor erkek yapmıyor. erkek yapıyor kadın yapmıyor. yapsanıza ya. yapalım yani.
ne yapmalıyım sorusu en nefret ettiğim soru ya :( sizden kaynaklanan bir durum değil. anonimlerden gelen ne yapmalıyım sorusu aşırı sorumluluk yükleme hissiyatı taşıyor. ne yapmalıyım demese de kişi cevaplayan cevabından yine sorumludur ama ne yapmalıyım beni kusturur.
ne yapmanız gerektiğine siz karar vereceksiniz ama şu an ne yapmamanız gerektiği belli. kendi kendinize bir karar verme aşamasının sancısını yaşamanızı gerektirecek bir durum yok anladığım kadarıyla. bahsettiğim gibi istişareleriniz sonucunda aldığınız karar kişiyle görüşmek olursa o zaman düşünülecek karar verilecek bir şey olurdu. şu an karar vermenin mide bulantısını gerektiren bir durum yok.
müslüman kardeşinizle dertleştikten sonra kalkarken "eşim için de dua eder misin namaz kılmıyor. çok üzülüyorum. sıkmamak için artık tavsiye de edemiyorum namaz kılmasını. sıkıntıdayım çok dua lazım" iç yanmasını yaşamazsınız inşallah. hiçbirimiz bunu yaşamak zorunda kalmayız inşallah. duam bu olur. Allah'a emanetsiniz.
Allah hepimize hidayet versin.
4 notes · View notes
yenikibris · 1 year
Text
El Nahta'ya önemli darbe - Özkan Yıkıcı
Tam da dini Ramazan bayramı öncesinden söz yazmaya çalışıyorum. Müslümanların önemli bayram öncesi, adeta islam dünyası darmadağın durumda. Özellikle islami hareketlerin tarihe kaydettikleri oldukça ilerde konuşulacaktır. Sudanda ordu içi hhesaplaşmadan tutun, Tunusta ılımlı islam Elnahta liderinin tutuklanma gelişmeler, bize islam dünyasındaki din eksenli siyasallaşmasının önemli acı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dualarvebuyuler · 1 year
Text
Adet Kanı ile Yapılan Papaz Büyüsü 2023
Tumblr media
Adet Kanı ile Yapılan Papaz Büyüsü
Tumblr media
Adet Kanı ile Yapılan Papaz Büyüsü Papaz büyüsü diğer ismiyle halk dilinde adet kanı büyü olarak geçmektedir. Adet Kanı ile Yapılan Papaz Büyüsü: Bu tarz bir işlem hiç hoş olmayan türden karşılanan bir uygulama ancak yapan kişiler bulunmaktadır. Erkeğe yapılacaksa kadının hayzlı (hastalıklı) döneminde alınan kan ile, erkek ise sperm ile hazırlandığı anlatılmaktadır. Evli kadınların kocalarını evlerine ve çocuklarına daha çok bağlı hale getirebilmeleri için uğraş vermelerinin sonucunda bu büyü tercih edilmektedir. Evli kadının ay başında gördüğü adet kanı kullanılarak hazırlanan bu büyü detayları verilmeyecek kadar rahatsız edici olabilir. O nedenle de pek çok kaynakta büyünün nasıl hazırlandığından söz edilmez. Yalnızca kocasını etkilemek isteyen kadının adet kanından yapıldığı bilinir. Bu büyü çeşidi farklı açılardan bakıldığında da fazla ilgi görmez. Çünkü erkeği eve bağlamak, kadına daha çok aşık etmek ve güçlü bir sevgi oluşturmak için yapılan çok sayıda masum ve temiz büyü çeşitleri bulunur. İnsanlar pekala bu tür büyülerden de rahatlıkla faydalanabilirler. Ancak Papaz büyüsü bu şekilde erkek eve bağlanır ve iyi hisseder. İslami geleneklerle de pek fazla örtüşmeyen adet kanı büyüsü, inançlı hocaların ve medyumların da tercihi değildir.   Bu noktada söz konusu Papaz büyüsü büyü çok acil zamanlarda ve çok ısrarlı davranan kişilere yapılabilir; fakat yeniden belirtmekte fayda vardır ki hem ahlak olarak, hem de inanç olarak bu büyü pek hoş karşılanmaz. Kesinlikle bu tarz uygulamaların yapımı hoş karşılanmaz ve doğru olmayan işlemlerdir. Önceki yazılarımda ak ve kara büyüler hakkında bilgilendirmeler yapmıştım. Adet kanı büyüsü kara büyü çirkin işlemler arasında yer almaktadır. Read the full article
0 notes