Unutmak en büyük ihanettir ve ben sana kıyamıyorum.
Ben kimin? Insanlar neyimi seviyor veya neyimden nefret ediyorlar? Nasıl bir insanım? Iyi biri miyim yoksa kötü biri miyim? Evet ben, benim ve bu senin eserin. Beni benden alan da sendin beni ben yapanda. Yıllarca nerden sevdim bu adamı deyip serzenişte bulunduğum ne varsa şimdi şükrediyorum.
IYI KI. Iyi ki seni sevdim, iyi ki seni…
Hayvan sevgisi insan ya da ağaç sevgisi kadar önemlidir. Her zaman hayvanı seven insandan korkma derler. Çünkü masum bir canlıyı sevmek insanın yumuşak kalbini gösterir. 😻😺
Madam ne yazılırza yazılsın ne söylenirse söylensin hep eksik kalacak aşk.
Bazen aşk gider. Ve hayatta gider onun peşinden. Sen terk edildiğin yerde öylece kalakalırsın. Bir sabah uyanırsın ki, gözünü açtığın ömür senin ömrün değildir. Aynada tek parça görünen bedenin, aslında içinde lime limedir. Nefes diye içine çektiğin, ciğerlerinde parçalanmış aşkının cam kırıklarıdır. Her sabah ölmeyip, neden uyandığına lanet edersin.
Bazen aşk gider. Önünde bir kadeh rakı, küllükte bir ölüm dolusu izmarit, öylece bakakalırsın arkasından. Kulağın hiç çalmayacak olan telefondadır. Zaman dursun saatler geçmesin istersin. Tanrım n'olur gerçek olmasın, n'olur güneş doğmadan geri dönsün, teninde başka bir tenin kokusunu getirse bile dönsün yeter ki, hiç bir şey sormam ona, bu geceyi yaşanmamış sayarım, unuturum, yeter ki aşık olmasın. İçinde durmaksızın çığlık atar dualar. Ama bazen aşk gider ve o çaresizce yalvardığın tanrı bile gider peşinden. Sonra sabah olur. Güneş doğar. Aşkın gelmez bir türlü. Bir gecede değişir ömrün. O bir türlü inanmak istemediğin kader, sanki seninle alay eder gibidir. Ömrünü adadığın, yıllarını önüne serdiğin aşkın bir gecede başka hayata karışmıştır işte. Bir gecede bir başkasının aşkı olmuştur. İnanamazsın.
Bazen aşk gider. Ve sen yıllardır içinde yaşadığın yürekten, valizler dolusu anılarla kendi yalnızlığına taşınırsın. Elin varmaya varmaya boşaltırsın dolapları. Çekmeceden çıkan her giysi parçası onunla geçirdiğin anların tarihiyle ağırlaştıkça ağırlaşır. Onun kollarında geceler boyu cennet uykulara karıştığın yatak, sen giderken utancından bakamaz yüzüne. Doğmamış bebeğinin yerine koyup büyüttüğün cam önündeki o küçük mor menekşe, yapraklarına kondurduğun veda öpücüğündeki hasrete büker boynunu. Valizlerini kapı önüne yığıp, yüzün sırılsıklam, son bir sigara için koltuğa yığılırsın. Gidiyorsundur işte. Aşkını kendi ellerinle bir başka aşka teslim edip. Ömrünün onun ömrüne, hayallerini onun hayallerine, sevdanı onun sevdasına ekleyip...
Bazen aşk gider. Ve adresi değişir evinin. Sesinin tonu değişir, yüzünün rengi. Yatağının sıcaklığı. Yediğin yemeğin tadı. Uykuların değişir. Ve rüyaların. Her akşam açıp girdiğim kapıdan başka bir sevda giriyordur artık. Her gün oturduğun koltukta, o bakmaya doyamadığın gözlerin ışığında başka bir sevda oturuyordur şimdi. Yıllardır evinde ağırladığın, masalarına konuk olduğun. Hayatlarını paylaştığın dostlarının kahkahaları arasına bir başka ses karışıyordur artik. Senin gölgene alışkın duvarlar bile çoktan kabullenmiştir yokluğunu. Her gece uyuduğun yastığa bir başka sevda kokusunu bırakıyordur. O öpmeye kıyamadığın dudaklarda bir başka sevdanın adı. Aşkının o tek cenneti bildiğin uykularında bir başka sevdanın rüyaları. Bazen aşk gider. Ve anılarda gider peşinden.
Siz hiç o yüreğinize sığdıramadığınız aşkınızı bir başka aşk için ağlarken gördünüz mü? Ben gördüm. Kör oldu gözlerim onunla sevdasına ağlamaktan. Bir alev topu gibi onun için çiğlik çığlığa yanarken, siz hiç aşkınızın önünde diz çöküp, bu kadar çok seviyorsan sakın bırakma onu, sana kıyamam, n'olur git, diye yalvardınız mı? Onu bir başkasının kollarında düşünürken, siz hiç geceler boyu aklınızı kaçırmamak için kendi kendinize bağırdınız mı?
''Unut onu, unut onu, unut onu ya da öl!''
İçinizdeki o durmak bilmeyen yangının acısını bastırsın diye kanatıncaya kadar bileklerinizi ısırdınız mı? Gözyaşları içinde yastığınıza gömülüp, Tanrı’ya sığınmak istediğinizde, artik başka bir yüreğe sevdalı olan aşkınızı ondan geri istemekten utanıp, dua etmekten vazgeçtiğiniz oldu mu hiç?
Siz hiç yana yana sevdiğiniz bir sevgilinin yoluna gençliğinizi serip, yoluna kalbinizi serip, yoluna ölümünüzü serip, onu güle güle bir başka aşka uğurladınız mı?
Bazen aşk gider. Ama ölüm gelmez bir türlü. Ne yapsanız da öfke duyamazsınız, giderken bir kibrit aleviyle ateşe verdiği geçmişinin alevleri içinde eriyip giden yüzünüze, silinip giden kokunuza, kül olan yüreğinize dönüp bir kez bile bakmayan o sevdanıza. Anlarsınız, aşktır bu, öfkeyi bir türlü yurduna kabul etmeyen. Vefasız bir unutuşa kurban olsa da solup yitmeyen. Hayattan soğutup, size ölümü özleten. Ölü bir bedende canlı kalmakta direnen. Anlarsınız aşktır bu...
Bazen aşk gider. Günler geçer ardından. Ve aylar, bazen de yıllar. Bebekler büyür. İnsanlar yaşlanır. İnsanlar ölür. Eşyalar eskir. Evler yıkılır, kurur ağaçlar. Sokakların adı değişir. Anılar belleğin acımasızlığına teslim olur. Sevilen unutur, seven yanar. Bazen aşk gider. Ya da siz gittiğini sanırsınız.
Aşkımın kanıtı olarak, yolluyorum sana gözyaşlarımı.
Okşa onları narin parmaklarınla. Değsin güzel ellerin, değsin ki ben hissedeyim seni. Sende yolla gözyaşlarını bana ama çok yollama kıyamam tek gözyaşına. Yolla ki o güzel yaşlar yeşertsin parmağımda bir çiçek bahçesi.