Tumgik
#neyse ki hayat yine de çok güzel
uzaklarasavrulalim · 7 months
Text
Güncelleme yapmaya geldim biraz
#şu sıralar hayatta hiçbir şeyin öneminin olmadığını fark ettim#hayat bizi nereye sürüklerse oraya gidiyoruz#akışın içindeyken bunu fark edememek çok gereksiz#kendimi hazırlamadan başıma gelen şeylerden nefret ediyorum#geçen sene mezuna kalma kararım gibi bu sene işten acele acele çıkmam gibi#kendimi eylülün sonunda çıkmaya hazırlamıştım apar topar bir şey oldu ve ben çıktım#gerçekten pişmanım#özlüyorum#bilmiyorum gerçekten bilmiyorum kendi işim değil çalışırken de çoğu zaman söylene söylene çalışıyordum ama yine de özlüyorum#9 buçuk oluyor saati fark edince markette şimdi hazırlık yapıyorlardır diyorum#sabah erken uyanınca şimdi ekmek düzüyorlardır diyorum#bunları ben de yapıyor olabilirdim#çalışıyor olsaydım yarın gececi olacaktım mesela Ahmet bey olmayacaktı Bilal beyin ve benim hatalarımı halletmekle geçecekti günümüz#gereksiz yani gerçekten gereksiz#bilmiyorum bundan önce okul başlasın istiyordum şimdi onu da istemiyorum#üstüne bir de pandemi olursa evde ne yaparım gerçekten bilmiyorum#keşke çıkmasaydım işten okulların açılacağı yok en azından bir şeyler netleşene kadar biraz daha çalışırdım#ben çok istedim ama bedenim dayanmadı bu maratona#böylesi hayırlıymış demek ki#neyse ki hayat yine de çok güzel#hayatımı güzelleştiren bi beyefendi var#bana aşık birine aşığım ve bu his karşılıklı olunca o kadar güzel bir hisse dönüşüyor ki#hani böyle alıp içime koysam da rahatlasam gibi gülmesine sesine kokusuna dayanamıyorum#şaka gibi ama birkaç ay sonra bi yılımız dolmuş olacak#böyle giderse seneye kaçırırım ben bu çocuğu...
11 notes · View notes
estellamila · 10 months
Text
Son günlerde yeni bir özelliğimi keşfettim. Ben son bebek susturucusuymuşum djgkekvke böyle diyince bebeklere zarar veriyormuşum gibi oldu ama hayır ağlama seslerini susturup mutlu ediyorum skfkekfs Bir sürü bebekle tanıştım özellikle son bir haftada düğün bayram vesilesiyle. Genelde ağlıyorlar bebek oldukları için smcmwkkds, bir de ebeveynler genç olmalarından ötürü tecrübesizlikten zorlanıyorlar veya ebeveynlerinin bebeğe zarar verir miyim kaygıları bebeklere de yansıyor ve bebek normalden daha da huysuzlaşıyor, ben tam da bu anlarda şu sahnedeki Dwight'a dönüşüyorum Are you gonna quiet that baby or do I have to? skkfkekf
Herkes beni insan sevmeyen bir tip olarak tanıdığı için bebeklerin de çocukların da benimle gayet iyi anlaştığını görenler çok şaşırdı, bir tık ben de şaşırdım yalan yok ama ben nasıl katlandım bebeklerin anasına babasına diye şaşırdım yoksa çocuklarla takılmak hep eğlenceli geliyor zaten.
Sanırım içten içe ben de çocuk istiyorum 👉���👈🏻 aklım tamamen karşı çıkıp saçmalama kızım diyor ama minik bir kübi güzel olurdu diye geçiriyorum içten içe aklımın erişmediği noktalarda sonra içimden don't give birth save the earth nidaları yükseliyor smkvkwkvks ne alaka belki benim bebem dünyaya faydalı bir tip olur ben öyle yetiştiririm hem diye kendi kendimle savaşıyorum aklımın içinde.
Minik bir kübi güzel olurdu yine de böyle göğsünde uyutmalık, kokusunu içine çekmelik ;/
Off bunlardan bağımsız bugün babaannem ve yengemin beni benden küçük kuzenlerimden küçük sanmalarıyla şaşkınlığa uğradım ama çok saçma yani hani çocuk lisansı yeni bitirdi snvksks nasıl benden büyük olabileceğini düşündüler onu anlamadım. Neyse dedim içimden akılları karışmıştır sıcaktan veya işten, diye düşündüm.
Öğle sonrası çok görmediğim bir akrabamız geldi, sen kaça gidiyorsun diye sordu sjfjwjgjsjjgkds Benim liseye gittiğimi sanmış, şoka uğradım ben kendime bakınca bastonlu bir nene görüyorum aynada aslında, millet benim neyimi genç görüyor acaba, hâlâ anlamış değilim. Ama o an kafama dank etti hiçbir yerde neden ciddiye alınmadığım skfkskvs demek ki içimi çürüten hayat, dış kabuğuma daha el atmamış :(
16 notes · View notes
benmisim · 6 months
Text
dün gece the lost daughter'ı izledim. bu gece de tully'i. evet bebem uyurken akıllılık edip film izliyorum....... neyse. iki gün üst üste bu iki film sanırım iyi tercihler olmadılar. biraz negatif bastık bünyeye. birinde annelikten pişman olmuş bir kadın, diğerinde desteksiz kalıp kafayı kırmış bir anne... son günlerde anneliğin ne kadar zor olduğu, kadınların ne kadar zorlandıkları biraz gündemim oldu. ekşide bunlarla alakalı yazdıklarını okuyorum annelerin. düşünüyorum. evet hakikaten acayip zor bir iş. öyle böyle değil. şu ana kadar çok zorlandım gibisinden söylemiyorum. daha üç aylık anayım ben ve ilk iki ayında da yalnız değildim hep birileri vardı, yani daha bir aydır tek başıma bakıyorum ('baba hani' demeyelim, gün boyu bebeyle yalnız kalan analar neticede). yani şimdiye kadarki analık deneyimimle çıkıp da "çok zor ya" demiyorum. ha yine diyebilirim, ama demiyorum. elbette zorlanıyorum ama bu analık işi bana totalde çok zor geliyor. şöyle bir geriye çekilip tabloya uzaktan bakınca. önüme bakıyorum, önümde böyle geçecek olan çok yıl var diyorum, yani içinde bulunduğum şey kısa bir dönem değil, hayat artık böyle bişi. inşallah allah sağlık sıhhat versin güzel yıllarımız olsun. ama yorucu mu, yorucu. zor mu, zor. güzel evet tamam. çok güzel. en güzel. ama bi saniye, zor lan bu. birikince çok zor. destek bulamadığında çok zor. bi mola veremediğinde çok zor. anlatamadığında da çok zor. hani şunu da anlamak güç. insanlar anneliği aslında "bakım vermek" diye okusa, daha net anlaşıcaz. hasta anasına babasına bakım veren insanlara "ah vah" diye bakılır, bu insanlar "zorlanıyoruz" dese kimse "sen nasıl evlatsın püü" demez, ama analar çıkıp "çocuk bakmak zor" dediğinde yok hamama giren terlermiş, yok bakamayacaksan doğurmasaydınmış, yok herkes ana olmamalıymış fgksg abi.... bak mesela karşı komşum, karşı apartmandaki komşusundan bahsediyo. 12 yıldır hasta bakıyorlarmış. bundan bahsederken kadının kaşlar küçük emrah kaşlarına dönüyor, "ah yavrum çok zor, ne çektiler ne çektiler" falan diye anlatıyor. elbette çok zor bir şey. tükenmişlik sendromu, burn out dediğin şey en çok bakım veren insanlarda görülüyormuş. amaaaa, bakım verenler grubunda en çok kimlerde görülüyomuş biliyo musunuz? annelerde. şimdi bu 12 yıldır hasta bakıcılığı yapan insanları bir yana koy, bir de 12 yaşında çocuğu olan bir anneyi düşün. karşılaştır. hasta bakan da, çocuk büyüten de, bir insanın temel bakımını üstlenmiş durumda. iki durumda da mevzu bahis "aile üyesi". yani elbette bu insanlar birbirinin kanı canı, bakım veren seve seve bakım veriyor. ama işte ne hikmetse, hasta anasına bakan evlat zorlandığını söylerken "annemi çok seviyorum orada bir sıkıntı yok ama..." deme gereği duymuyor da, anneler "evladımı elbette çok seviyorum ama..." deme gereği duyuyor. böyle saçma şey olur mu. tabi ki seviyorsun, seviyoruz. ama işte bu açıklama ihtiyacı falan da neyin nesi? bu tamamen annelere omnipotent bir varlıkmış gibi bakılmasının bir neticesi diye düşünüyorum. kutsal anne imajı. çok sıkılıyorum bundan.
p.s. işbu postun mesajı “annelere destek olalım, bir çocuk kolay yetişmiyor”dur.
anneler çocuklarına bakarken yorulduklarını zorlandıklarını söylerken “alın bu çocuğu benden” demek istemiyorlar, kendilerinin bakıma ihtiyaçları olduğunu dile getiriyorlar. destek arıyorlar. yeni analara sahip çıkalım dkcjd hallerini hatırlarını soralım. tutabiliyorsak bir işlerinin ucundan tutalım.
bu izlediğim iki filmde de bu vardı. “bir çocuğu büyütmek için bir köy gerekir”deki “köy”e sahip olmayan modern zaman annelerinin dramı 🤦🏻‍♀️🤦🏻‍♀️🤦🏻‍♀️ allah yardımcımız olsun.
7 notes · View notes
sarpyilmaz · 12 days
Text
Bu mecraya kendimi çok yabancı hissettiğim için ne yazacağımı bilmiyorum. Aslında bu alışık olmadığım bi mevzu değil sürekli bir şeylere kendimi yabancı hissederim ve sonrasında o yabancı olduğum şeylerin bi parçası olurum. Bu mecraya da bi dostumdan özenip girdim onun yazdıklarını gecesinde hiç uyumadığım bir sabah telefonunu çalıp okuyarak şahit oldum. Öyle duygulandım ki çünkü çok güzel geçen iki senemize dair öyle izler taşıyordu ki yazdıkları sanki o anları tekrar yaşadım. Bu beni öyle duygulandırdı ki hemen üstüne bi sigara yakmam gerekiyordu ama ben o gün oruç tutuyordum ama yine de 61 gün borcum olsun diyip yakamayı düşünmedim değil. Neyse asıl bu blogu açma sebebim bu mevzular değil. Asıl mevzu bu geçen hayatımın en iyi 2 yılının bende bıraktığı bir daha o zaman mutlu olduğum kadar mutlu olamayacak mıyım düşüncesi. Aslında o zaman da mutlu olduğumun farkında değildim. Gece saat üçte okulun arkasında sigara soda yaparken dünyanın en mutsuz insanı olduğumu düşünüyordum oysaki dünyanın en mutlu, huzurlu insanıymışım. İki sene geçti üniversiteye geçtim hayat standartlarım o zamanların çok üstünde ama bir türlü hala huzurlu olamıyorum. Bir şeyleri arıyorum içimde, o zamanlarda bende olan bir şey ama bulamıyorum. Aslında kaybettiğim çok şey var ama aradığım şeyin onlar olduğuna emin değilim. Acilen kaybettiğim şeyleri yerine koyup acaba o şeyi mi arıyorum denemem lazım ama koymak çok zor. Üniversite beni değiştirdi mi diye soruyorum kendime. Beni hiçbir şey değiştiremez yolum çizgim aynı bazı şeyleri eksik yapıyorum sadece bazen taklit ediyorum bir şeyleri ama ben hala aynı kişiyim diyorum. Acaba taklidi mi bıraksam diyorum ama o taklit hali daha kolay taklitsiz çok zorlanırım. Neyse toparlicaz kafayı bi süre buraya yazayım iki sene sonra okurum belki o zaman çok mutluymuşum derim.
2 notes · View notes
doriangray1789 · 8 months
Text
neden geceyi severim 2
"çünkü yarasalar ve vampirler geceyi sever."
gece kadar siyah yaşamaktandır belki. boş bulanık da değil; kapkara. yüzüne bakıldığında ne geçmişini hatırlarsın bu gece gibi yaşayanların ne de geleceğine dair bir tahmin yürütebilirsin. o an kadar siyahtır.
birde görmekten rahatsız olduğum kişilerin uyuyor oluşu
gece insanın içidir.
sahipsizdir
kimsenindir o nedenle karanlığı herkes kendinin sanır
acelesizdir gece (gündüz ise devamsız)
tatlı hüzündür.bilerek isteyerek hüzünlenmektir.resmen kaşınmaktır yani
sevişmenin tadı bir başkadır gecelerde. kayıp giden yıldızlardan medet uman milyarlarca ruh, gözyaşlarını gizler gecenin saklayan karanlığına. huzuru arayan ruhlar, sevişmekten yorgun düşmüş doğa ana dinlenir bu vakitlerde. güneş ışığında silik kalmış yıldızlar, serpildikleri yerden sevinçle göz kırpar herkese doğan güneşle yeniden görünmez olacaklarını bildikleri halde. rüzgârın tadı bile çok başkadır. ağlamak, gülmek, sarılmak her şey bambaşkadır gecelerde.
gel de güneşe düşman olma arkadaş...
bu durum ortak yenilen bir yemeğin bitmesine yakın oluşan tedirginlikle son lokmasının tadı gibidir.. yani güne başlamaya en yakın saatler de bitmesini istemediğin en tatlı vakitlerdir.
geceyi sevenler yalnızlığı sevenlerdir. yahut kendini özleyenler de diyebiliriz.
dünyada bir kendi var sanıyor insan,
turgut uyar'ın bir şiiridir mesela.
'bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum'
gece bizizdir.
gündüzün yorgun kalabalığından kaçarak kendimize sığındığımız zaman dilimidir. hayatın telaşı içe döner artık. yağmur yağıyorsa bir de, her daim açık pencereden gelen serinlikle ve yaprakların yağmur sesiyle karışan hışırtısıyla loş ışıkta sıcacık kahve kokusudur. sigarayla paylaşılan kitap cümleleri gece sevilir en çok. ucuz bir kırmızı şarabın kadehte yansımasına düşen ışığın ardından, gözyaşıyla sulandırılmış tuzlu tadı, gecenin içinde damağa yapışır. gündüz ortak hayattır, kölelik sisteminin elimizden en çok aldığı saatlerdir. oysa gece bitmeyecek gibi duran yolculukların duraklarıdır.katran gibi bir gece de onun silüetini beyaz portreye değil siyah portreye beyaz nakışlarla işlemektir geceyi sevmemiz. çünkü hiçbir aydınlık o gece de onun silüeti kadar güzel durmaz
yalnızlık değil, bize istediğimiz şekilde eşlik etmesidir.. asla yalan söylemek zorunda değiliz. belki de the piano has been drinking. hiçbir şeyi, hiç bir düşünceyi, hayali saklamak zorunda değiliz. en masumundan en ahlaksızına.. yargılamaz. kandırmaz. aldatmaz. aslında herkes kendini yanında görmekten memnun.. en iyi anlayanı.. yanında en rahat olunanı. bu yüzden bizler gecenin kılığına girer, ona hayat veririz..Bu nedenle kendimi geceye kaçmak zorunda hisseder zamanı kovalarım
Francis Bacon ne demişti " Tüm renkler karanlıkta hemfikirdir. "
Körün beklediği sabah boşuna,
Güneş ne yapar ki göz olmayınca!
yazıyorum geceleri. aklıma bir kış masalı düşüyor bazen. bazen yürüyeduruyorum bulutların üstünde. sonra izliyorum, bakıyorum hiçlik sarmış üstümüzü başımızı. yalnızlık kokmuşuz biraz. sessizlik yine pusu kurmuş buğulanmış gözlerin arkasında ve ben yine yazıyorum işte geceleri.gecenin sessizliğini ve karanlığında hayallerde saklı kalmayı hüzün denizinde yol almayı.. ben geceyi seviyorum
uçsuz bucaksız yazma isteğiyle dolmak. sonra ne olduğunu bilmediğin yaslı haline merhem olsun diye başka bir geceden ateş almak. yazarken her şeyi kül edip sabaha karşı infilak olmak. yazmak ve hüzünlere gark edip yine yazmak en büyük ve en güzel özgürlük. kimse kolunu dürtmez geceleri. elinden kalem düşmez. bastıra bastıra yazarsın. yazacağın her neyse.
sonuç Nietzsche'nin dediği gibi;"Yaşamak için bir 'nedeni' olan her 'nasıl'a katlanır!"
youtube
7 notes · View notes
bahariinyo · 3 months
Text
İyi geceler bahanesiyle birkaç bi şey yazayım dedim ve yine geldim.
Bu gönderiyi gecenin 3'ünde yazıyorum. Sabah görmeniz çok normal ♡
Öncelikle meraba diyorum ve sizi çok sevdiğimi bilin istiyorum -evet bazılarınızın varlığınızdan haberim olmasa bile burda sizi sevecek kalbi çok açık bi insanın olduğuna inanın ve kimse beni sevmiyo dramlarına girip kendinizi depresyona sokmayın. Pamuk tıkanmış gibi yattığınız kıçınızı kaldırın ve koca bi bardak soğuk su için. Harbi iyi geliyor insana.
Gününüz nasıl geçti bilmiyorum. İyi, kötü, sıradan veya her nasılsa hiçbir fikrim yok. Eğer kötü geçtiyse bile söylemek istediğim şeylerden birisi hayatınızın kıymetini bilmeniz. Size sınırlı diye küçük gelen yaşamınız, yaşantınız değer verilmeyi hak ediyor bence -normalde değer verdiğimiz insanları da görüyoruz ki yanımızda bile değiller, yaşamınıza bu değeri vermekten gocunmayın bi zahmet. Size rutinlere uyun infulencerlar gibi yaşayıp kıymetini bilin tarzı bişey demiyorum ve demem de. Kastettiğim anların kıymeti. Size sıradan bi tesadüf gibi gelen anlarda bile bazen hayat bizi öyle bi yola sürüklüyor ki, noldu bi anda ya, diyebiliyoruz. Bazen bi tesadüften fazlası olabiliyor her şey. Zaten böyle anlar da hep tesadüflerle başlar. Dünya'ya yeni gözlerini açmış bi bebekten farksız, daha hiçbir şeyin farkında değilken.
Elimizdekilerin kıymetini, elimizde olmayan vakitler sayesinde biliyoruz. Ya da elimizde olmayan kötü sebepler sonrası, her neyse işte. Mutsuzluğu bilmeyen bi insan mutluluğu tam anlamıyla yaşayamaz. Güvenin ne olduğunu bilmeyen bi insan korkamaz -bunlar her ne kadar insani duygular da olsa. Bu yüzden bi şeyin değerini bilebilmek için o şeyin ne kadar değerli olduğunu anlamak, anlamak için bi şey yaşamak gerekiyor bazen. Her ne yaşadıysanız inanın bi şeyin de başlangıcıdır. Her ne bittiyse ardından illa güzel bi şey gelir, gelecektir. Hayat bu kadar acımasız değil bizlere karşı. Biz sadece farklı zamanlarda kalıyoruz. Oysa hayat geçiyor, zaman akıyor. Bizim de akışına bırakmamız gerektiğine inanıyorum ben. Geçmişe bu kadar takılmayın ve tesadüflere hep bi şans verin. Kötü sonuçlansa bile güzel şeylerin sizi bulacağına inanın. Zorlayın demiyorum tabi ki. Üzülün, ağlayın, duygularınızı en derinden yaşayın ki yaşamalısınız. İnsanız ki bünyemizde var bunlar. Ama hayatınızın bundan ibaret olmadığını bilin. Evren sandığımızdan çok daha büyük ve yaşanmaya değer. Ve evrenin içinde sınandığımız bu küçük gezegende minik bi olaya takılmak aynı bütün domino taşlarını dizmişken ortadaki herhangi bi taşın yamuk duruşuna takılmanıza benzer. O taş illaki devrilecek ve ardındakini de devirecek. Kendinizi olaylara, kişilere bu kadar kaptırmayın. Bi bakmışsınız ortadaki domino taşını düzelteyim derken eliniz çarpmış, her şeyi yıkıp berbat etmişsiniz.
Tumblr media
4 notes · View notes
oluruvar · 1 year
Text
Neredeyse her sabah boğazım şişiyor aylardır hatta belki yıllardır. Çok uzun zamandır, hatta belki hiç kendimi sağlıklı hissedemiyorum. Üç gün iyiysem beş gün halim olmuyor falan. Vücudum titriyor, saçma sapan yerlerim acıyor ve ağrıyor. Hep bi şekilde vitaminim eksik, uyku düzenim bozuk diye böyleyim dedim kendime. Ne zaman doktora gitsem antibiyotik ya da soğuk algınlığı ilacı verip yolluyordu. Yine gittim geçen gün. Doktora bana "sen nazlanıyorsun sanki biraz" dedi, güldü boğazıma bakınca. Çünkü ben iki hafta önce almıştım randevuyu ve gittiğimde boğazımda bi sorun yoktu. Ben de "herhalde psikolojik" diye düşündüm o an. Sonra kan tahlili istedim. En son yaklaşık bir yıl önce kan tahlili yapmışlardı ve o kan tahlilinde vücudumda enfeksiyon vardı. Bu sefer de enfeksiyon çıktı ama doktor çok ağır bi enfeksiyon olduğunu söyledi. 0-20 arası olması gereken bi değer 40. Diğer iki değer de fazla ama bu kadar değil. Neyse, ben öleceğimi sanıyorum zaten hemen. Kanser oldum falan sanıyorum, korkudan zor ayakta duruyorum. Doktora dedi ki "üç günlük ömrün kalmış"... Olm... READ THE ROOM YA! Mal mısın bayıltmaya mı çalışıyorsun beni? O öyle deyince tövbe ya rabbim tövbe estağfurullah yaaaa dedim birazcık bağırdım gibi oldu, güldü. Üç ay penisilin yazdı (ayda bir). Ben onu da şaka sandım ama o şaka değilmiş. Bi de tantum diye bi hap verdi. Ben çok korkuyorum zaten ölmekten, hiç sağlıklı olamadığım için hep ölümün eşiğinde gibi hissediyorum. Penisilin iğnesi yapılırken de delirdim korkudan. Aşırı tatlı bi kızdı iğneyi yapacak olan, uzun uzun konuştu benimle, sakinleştirdi beni. "Sana yalan söylemiycem, canın çok acıyacak. Çok baba bi penisilin bu ama sakin ol, bi saate azalacak acısı" vs diye samimi bi şekilde konuştu. Biraz olsun sakinledim ve çok güzel yaptı iğneyi. İğneden sonra dedim ki "alerjim varsa nasıl anlarım" çünkü deli gibi acıtıyor, ordan anlayamam. "Kusarsın" dedi. O öyle deyince benim midem bulanmaya başladı ama ben korktuğumda zaten benim midem bulanır. Yarım saatten fazla hastane içinde yürüdüm popomu tutarak ve botlarımın fermuarı açık şekilde çünkü ilaç içimde donabilirmiş. Çok acısa da yürüdüm, zaten yürüdükçe acı azaldı ilginç şekilde. Benim için çok ani gelişen bi süreçti. Boğazım şişiyo diye giderken hiç penisilin beklemiyordum. Şok oldum. Şimdi hala ağrıyor iğne olduğum yer ama beni iyileştirecek diye umuyorum. İçimde bi yerlerde hala "ya hastalığım kanserse, ya doktorun bilmediği başka bi şey varsa da tedavi olmadığı için ölürsem" diyen bi ses var. Yaşamak zaten çok zor, böyle korkularla iyice zorlaşıyor. Kendimi rahatlatmak için bi şey de yapamıyorum. Son on küsür gündür üzülmekten başka bi şey de yapamadım zaten normal olarak. Hayat birazcık olsun iyiye gitse keşke. Baya da uzun tuttum ama içimi dökmek istedim. Tişikkirlir. İi gicilir
13 notes · View notes
filyokusu · 11 months
Photo
Tumblr media Tumblr media
gülümsediğim/şükrettiğim şeyler listesi 30mayıs’23
ders çalışırken çalan telefonum, on dakikaya kapının önündeyim berberden çıktım çabuk diyip kapatmasıyla ve safiyenin asla telefonu açmama sebebiyle müsait midir değil midir demedik, kapısına dayandık. sadece bi projen bitti mi acil mi işin diye sorma gereği duydum.çünkü napalım teslanın pazarlamalarından production and service systems management dersin beni bi yere kadar ilgilendirir canım. arabada ön koltuğu kaptım. mahmut her defasında en iyi magnolyayı seçebiliyor, ikisi de üstüme üstüme sigara üflediği için biraz geberdim sonra mahmut diyor ki neyse ki ben intörn doktorum djkdjk sağol iki saattir sigara dumanı yuttum. sonra yine onların uzun ilişkileri hakkında yorum yaptık sjdkfhjs tus çalışırken rutine yeni neler eklenebilir arkadaşlar düşünün. sonra konu evliliğe geldi ben kalktım :d  ikisinin de ilişkilerindeki her şeyi bilmenin yüküyle haraca bağladım. dönüşte hande yener havaalanı dinledik 
ve bi anda lisemize gittik.fatih hoca o kadar sert bi kimyacıydı ve o kadar da muhabbeti güzel bi adam ki. beni halil hocanın görünce şok olması ve din dersinde yaptığımız felsefe muhabbetleri, doktorasını bitirmiş. yeni fen liseli çocuklar biz gibi değilmiş...mezuniyet müziklerini seçtik. benim için o kapıdan girmek çok farklı bi duyguydu, beni tetikleyen hiçbir şey kalmamış gibi, fatih hoca hiçbir şey hissettirmedi ama aynı şeyleri düşündüğümüzü bakışından anladım. ve beraber büyümek, bambaşka hayatlarda birbirimizi büyütmek.severek.
hayat devam ediyor arkadaşlar ya, başarısızlığın ve mükemmeliyetçiliğin vücut bulmuş hali ben, hayatta hiçbir şeyin kendi mutluluğumdan ve arkadaşlarımla paylaştığım andan daha kıymetli olmadığına inanıyorum şu an. kafamda büyüttüğüm şeylerin aslında o kadar önemli olmadığını tek bir cümleye bağlı olduğunu, hepsinin kendi ellerimle oluşturduğum tabulardan ibaret olduğunu, beş sene sonra anladım. geç oldu ama neyse ki, yanımda biricik dostlarım vardı. geçti gitti. sizi seven insanlar, başarısızlıklarınızla, hatalarınızla, kusurlarınızla kabul ediyor. gerçek sevgi bu. sevgiyi gerçek kılan mücadeledir,sevdiklerini kadere bırakamazsın. ve didem’im madak, ‘’kardeşim, biriciğim.bazı yaralar yararlıdır buna inan, bazı yaraların ortasından küçücük bir el, sanki geçmişine çiçek uzatır, bazı yaralardan sızan kanla, tüm geleceğin yıkanır.’’
gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,
ankaram da ankaram. 
7 notes · View notes
dunyadanbirisi · 4 months
Text
Sesli itiraf etmiyorum fakat canım sıkılıyor, ruh halim çalan şarkıyı anlatıyor sanki,
hava soğuk olmasına rağmen güneş beni dışarı çıkmak için biraz cezbediyor, annem çayımı getirdiğinde kalk da dışarı çık diye sitem ediyor, acaba düşüncelerimi mi okudu ne yaptı,
tabi o yürüyerek gez diyor, ben ise motosiklet ile gezmek isterdim, ancak motoru hazırla, giyin kuşan vs üşeniyorum, öte yandan yola çıkmış olsam ve amaçsızca gazlasam nerelere kadar giderdim düşüncesine dalıyor ve merak ediyorum,
kaç aydır evden doğru düzgün çıkmadığımı ve kaç aydır işsiz olduğumu düşünüyorum, sanırım 5 ay oldu, bir kaç ay daha idare edebilir miyim bilmiyorum, çünkü sabah asgari ücretin yeni limitini öğrendim, oysa hiç aklımda yoktu,
tabi sevinmedim, ilk olarak ev sahibinin kiraya ne oranda zam yapacağını düşündüm, muhtemelen bir kaç gün sonra konuşuruz, düzgün bir iş bulma umudum yok, yine boktan bir işte ömür geçirecek gibiyim, genel başvurular hariç pek aradığım da söylenemez,
can sıkıntısından youtube'de sevdiğim eğlenceli içeriklerin de dibini sıyırdım, güncel içerik beklemek çok dert oluyor,
bir süredir haber takip etmiyorum, az biraz kafam rahat gibi, yine de bizimkiler izlerken denk gelmek durumunda kalıyorum, pek bir şey değişmemiş, yine her şey karanlık, veya medya bunu pompalamakta daha da bir gayretli,
hmmm, kitap okusam, bir kaç sayfa sonra devam edemiyorum, biraz o dizi biraz bu içerik, biraz oyun, vakit geçiriyorum,
şaomi yeni elektrikli araç üretmiş, 1000/1200 km menzilli dopdolu, sanırım 15 yıl sonra bu özellikler standart paket olacak, yapay zeka vs teknoloji çılgın ilerliyor, veya bana öyle geliyor,
çocukluk zamanlarımdaki bilgisayar teknolojisini düşünümce disket vs olan dönemleri, cep telefonu yok gibi bir şeydi, ne kadar tuhaf,
zaman çok acayip, biraz uyusam mı acaba, ayın 29'u olmuş, bir yıl daha tükettik, bom bok bir yıl, önümüzde başka bok bir yıl daha var, neyse ki hepsi geçecek, bakalım daha neler göreceğiz,
hayatı dizi gibi izliyorum ne güzel, bir dizi hayat, sanki böyle bir film vs belki içerik vardı, yoksa da olsa fena olmazdı, ve her yıl olduğu gibi yine piyango biletleri hazır, bakalım,
çıksa keşke de bu boş yaşamımı ölene kadar rahat rahat yaşasam, hiç bir şeye dahil olmadan gözlemci olarak kalsam ne güzel olurdu...
Karışık müzik listemi Spotify"a da ekledim, can sıkıntısı işte, gittim pre de aldım hemen, :S
2 notes · View notes
emreey · 5 months
Text
İki Melek -4
Yanıma yanaşıp dizlerime fotoğraf albümü bırakmıştı. "Eğer gerçekten hayat arkadaş istiyorsan burdan bakıp belki bulursun" demişti mavi kız. İsteyerek albümü son sayfadan bakmaya başladım çünkü bildiğim kadarıyla son sayfalar her zaman boştur diye tahmin etmiştim. +İlginç başlangıç. Peki neden öyle yapmak istedin? -Genelde bütün fotoğraf albümü son sayfalarda olur diye düşündüm. Olamaz mı? +Olabilir. Narin ince parmaklarıyla sakince sayfaları tersten gidiyordum başa doğru, ne yazık ki boş bir albüm. Anlam verememiştim. "Bu nedir?" diye sormuştum. +Çocukluğumun fazla anılarım yok. Bazen işkence günlerim oldu. Ailem de trafik kazasında öldüler. Bu evi dedemden kalma. Bunları anlatırken lütfen bana acınma. Çünkü acınmak, canımı en çok acıtandır. -Hiç kimse mükemmel değildir. Baksana bana, dünden önceki yaşamım harika bir hayatım olmadı. 40 kere sırtımdan bıçaklandı. 40 kere terk edildim. 40 kere istenmeyen adam olmuşum. 40 kere vesaire vesaire... Zaten hiç de duyamıyorum ama kendime barışığım pek de ciddiye almıyorum kulak konusunda. Hayatla aram pek iyi değildir. Çok mutsuz saymam kendimi yine de. Göçüp gitmekle ilgili sorunum yok. Ama kalbinde olayım sevdiklerimin. +Ben senin kulağın olurum sende çocukluğumu yaşat. Böylece birbirimizin eksikliği tamamlamış oluruz eğer istersek?(kulağımı okşayarak) -Sen nasıl bir şeysin, dengemi kaybettim? Sen nasıl bir şeysin, öylece seyrettiğim.
Fotoğraf albümü kenara atıp, içim kıpır kıpır sıcak basarken fazla heyecan basmıştı kızın bana böyle söylediği şeylerden dolayı.. Ellerimi kızın boyun kulak arası boşluğu yakalayıp burnundan buse konup dudağımı ıslatıp öpmeye başlamışım. +Eksik olan şeyleri tamamlıyoruz değil mi Emrecan? -Evet, bana iyi geliyorsun güzel gözlü. Ama adını hiç bir zaman söylemeyeceğim. Nazara gelmesin diye ;) +Canımsın ya. Bu kadar derin düşünmeye gerek yok. Anı yaşayalım başka da bir şey istemem. -Bu eve gelirken bi yerden retro fotoğraf makinası görmüştüm. Hadi ikimizi çekelim bu fotoğraf albümün ilk fotoğrafın olsun.
Gözleri dolmuştu oysa onu ağlatmak istememiştim.
-Yanlış bir şey söylemedim değil mi? +Bu söylediğin şey, evlenme teklifinden bir farkı yok biliyorsun değil mi? Çünkü bu sıradan fotoğraf albümü değil. -Biliyorum(yakınlaşıp alnından öptüm.) +Bunu da ilk defa yaşıyorum.(diyip gülümsedi) -Alnından öpmek mi ? +Evet hem de ilk kez kucağına binmişim. Ne çılgın bir geceydi. Ben kolay bir şekilde gözlerimden yaş gelmezdi. Bunu başardın ve teşekkür ederim. İstersen kahvaltıda burda kalabilirsin ayrıca bunu yaparsan ilk kez bir erkekle kahvaltı yapmış olacağım. -Tek gecede bütün ilkleri yapmayalım bence. Sonraki zamana saklayalım. Çünkü her şeyin bir yeri ve zamanı vardır. Çıkmam gerekiyor..
Siyah gömleğimi giyip iki siyah kaşların ve güzel eyelinerli gözlerin ortasından öpüp saçlarını koklayıp "Numaramı telefona kaydettim sen mutfaktayken, Boş zamanın olunca bana ulaş. Hadi görüşürüz" diyip oradan çıktım. Çıktığımda saat gece 3 olmuş. Zaten iki bardak kahve içmişim nasıl uyuyabilirdim bilemedim. Neyse açık bar varsa bi iki bir şeyler atışırım dedim.
Eve zaten uğramak istemiyordum arada bi telefonuma bakıp duruyorum belki mesaj atabilir ya da ulaşır mı diye. Karnımı doyurup dere yatağına gidip suları izledim. "Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen, yüreğimi bir gün yollara atarsam... bir gün nehir yataklarına dolarsam, korkarım suyumun çoğu senden yana akacak."
birkaç gün sonra...
Caddelerde biraz dolaşıp panoda bi afiş gördüm, dikkatimi çekti etkinlik bu geceymiş. Fotoğrafı çektim panodaki afişi, çünkü adresi kaydetmem gerekiyordu. Normalde kolay bir şekilde dikkatim çekmezdi ama en sevdiğim renk mor olunca tabi.. Saatler kala bi duş aldım kendimi toparladım saçlarımı dağıttım(güya kıvırcık saçlarım..) Jilet gibi giyinmişim. Gömleğimin ilk iki düğme açık bırakmışım.
Telefonumu kurcalayıp mekanın adresine bakayım dedim yürüme mesafe olarak 20 dakika yakındı. Kapıyı çekip arkama bakmadan oraya gitmişim. Yolda bazı eski arkadaşlarımı görüyorum hepsi herkes aynı yöne gidiyormuşuz anlam verememişim. Mekana varır varmaz kapıda mor LED ışığı yanıyordu dikkatimi oraya çekmişti. Vardığımda loş ışıklı koridorda yürüyordum. Yanıma biri sessizce yanıma yanaşıp yüzük parmağıma (yıllardır aradığım yüzüğü) yüzük taktı. Başlarda ürktüm.
-Neden bana ulaşmadın Şebnem ? Günlerdir telefonumun başında bekleyip durdum. +Adımı hatırladığına göre senin için bir sürprizim var. Hadi içeriye geçelim. Bunu sonra konuşalım. Şimdilik yaşadığımız o geceyi düşün ve sahiplen bana. -Nasıl istersen öyle olsun. Zaten senden vazgeçiyordum az kalsa. Belki de arkadaş bile kalamayacaktım. +Kapat çeneni ve içeriye geçelim. Elimi tut şimdilik.
Kollarımdaki manşetleri düzelttim. Dudaklarımı ıslak bıraktım. Loş ışığın sonunda disko tarzında bi lamba yanıp duruyordu. İçeri baya gürültülüydü. Ortama girer girmez ses kesildi ışıklar söndü. Ramp ışıkları bizi çekiyordu. Şebnem'e dönüp neler oluyor diye başımı salladım. Kulağıma yanaşıp +O gece senin doğum günündü. Bende çevrendeki insanları araştırıp bu mekana davet ettim. Hem o geceyi tekrarlayabiliriz hem de insanlara bizi ne kadar güçlü olduğumuzu gösterelim. kulağına yanaşıp sadece "seni seviyorum" deyip öpmüşüm. Gülümseyerek geri çekildim. Elini tutup "artık ışıkları açabilir misiniz?" deyip bütün ışıklar açıldı.
Güzel bir rüya görüyor gibiydim. Sevdiklerim, sevmediklerim, nefret ettiğim p*çler ve şehir dışından gelen (EMK) canlarım hepsi bir aradaydı. Şebnem'e dönüp göz göze gelip gözlerim dolmuştu. Arkada bir müzik çalmaya başladı. "Mavi kuş ile küçük kız" Şebnem yanıma yanaşıp:
+Bu bizim şarkımız olduğu biliyorsun değil mi Teo ? Sevdiklerin sana "Teo" diyorlar. Senle ben, tıpkı Teoman'la Şebnem Ferah arasındaki bağı gibi.
Belinden kavrayıp şarkının bitmesini bekledim. "Bugünden sonra solumdaki melek benimdir." deyip herkese seslendim. Birkaç kişi alkış yaparken birden herkes bizi alkışlanmıştı. Herkes bize bakarken Şebnem'in dudağına yanaşıp birkaç saniyeliğine öpüştük. Sırtımdaki gömleğim yırtılıyordu Kanatlarım yerinden çıkıyordu. Çok acı çekiyordum bunu yaşarken. Gözlerimi sımsıkı kapatmışım ellerim boynumu sıkıyordum nefes alamıyordum. Kendimi yere kapanmışım. Şebnem'in çığlıkları duyabiliyordum. O acılı sesi dayanamayıp ayağa kalkmaya çalışırken kollarımı aniden açtım. Ortamın ışıkları hafif hafif sönüyordu. Şebnem'in sırtından bembeyaz kanatları çıktığı gördüm. O anda donakaldım. Şebnem bana doğru işaret ederken yana çevirdim. Bir de göreyim simsiyah kanatlarım çıkmıştı (geri gelmişti)
Yakınlaşıp gögüs gögüse temas ettiğimizde sıcak sarılma ile gökyüzüne uçtuk... mutlu son
"gecenin sonuna yolcuğunda..." ♥
2 notes · View notes
buseferharbidenlife · 6 months
Text
Uzun süre sonra tekrardan devam, tabii gece olmuş saat 1-2 Sümeyye’yle biraz tartıştıktan sonra dedim yarın sabahtan haber edeceğim uyuduk sonra sabah oldu bizimkiler pata küte artık yorulmuş bir şekilde hadi gidelim dediler bende çekindim söyleyemedim bir defa daha Sümeyye’yi göreyim de gidelim diyemedim Sümeyye’ye dedim yalan uydurdum bizimkilerin gelmeye niyeti yok diyerek çok üzüldü bir şeyde diyemedi benim yine salaklığım yüzüne kızı üzdüm yolda giderken gönlünü yapmaya çalışıyorum ama nafile çok üzdüm biliyorum bir süre bu şekilde devam ettik iyi oluyoruz kötü oluyoruz idame ettiriyoruz sonrasında dönüm noktasına geldik temmuzun ayı içerisindeyiz ben akşam üstümü Beytullah diye arkadaşımla beraber parkta otururken hiç tanımadığım sabit bir numara aradı üsteğmen … dedi buyurun dedi hayırlı olsun kara kuvvetleri astsubay meslek yüksek okulunu kazandınız bir hafta içerisinde okula gelip kayıt yaptırıp intibah eğitimine tabii tutulacaksınız dedi ben hayatımda ilk defa birşeyi başarmanın gururuyla çok sevindim ama ne sevinme geleceğim kurtuldu her şey çok güzel olacak dedim Beytullah’la paylaştım oda sevindi ama bir nebze olsun hissettim onun üzüldüğünü çünkü oda girmişti ama kazanamamıştı neyse dedim Sümeyye’yi aradım dedim sevgilim kurtulduk ne oldu dedi askeriyeyi kazanmışım dedim onun o telefonda ki sevincini hala bilirim sonrasında aklına ee Furkan birşey diyeceğim dedi ve sesi böyle bir buruklaştı 25 temmuzda görüşemeyecek miyiz dedi bende o an bir duruldum çünkü yanına gidemeyecektim yarim çok özür dilerim bu sefer gelemeyeceğim ama bundan sonra nice 25 temmuzları beraber yaşacağız dedim üzüldük ama elimizden bir şey gelmezdi olsun dedik çünkü sonrasında gerçekten mutlu olacaktık biz buna inanıyorduk ben ne kadar aptal bir insan dahi olsam seviyordum Sümeyye’yi o zaten bana her şekilde her türlü inanıyor seviyordu beni buna her zaman güvenmiştim gün geldi ailecek Balıkesir’e doğru yola koyulduk Sümeyye’yle mesajlaşıyoruz ama içimizde bir burukluk artık öyle sürekli konuşamayacaktık ama ilerisine güveniyorduk bu bize bir umut veriyordu sabah 8.15 civarı oldu ben Sümeyye’yi aradım dedim balım ben artık içeri giriyorum telefonum annemlerde ben sana ulaşabileceğim anda ulaşacağım dedim orada o sesi beni parçaladı ama elden birşey gelmezdi arabadan indim ailemle kucaklaştık vedalaştık nizamiyeden içeri girdim artık yeni bir hayat başlıyordu direkt olarak evrakları verdim incelendi onayladılar toplu bir şekilde berberhanenin önüne gittik sıra bana geldim içeri geçtim oturdum memnuniyetsiz suratsız bir memur otur şöyle dedi oturdum saçlar hemen 3 numaraya vuruldu 30 an olmadan traş bitti traştan sonra revire götürdüler orada bir sağda bir solda asker makine gibi aşı vuruyorlar aşıyıda olduktan sonra hiç görmediğim bir ortam sıkıcı sürekli birşeyler için sıra beklemek koğuşa götürdüler sadece 1 parça sivil kıyafet bırakmışlardı yanıma bir kot pantolon ve bir kazak bunlarla uyudum sabah bir uyandım bağırış çağırış kalk diye kaldırdılar jilet dağıtıldı o sıralar zaten köseyim traş olacaksınız dediler daha önce ne traş olmuşum bilmiyorum öyle köpüğü yüzüme vurdum pata küte olmuş gibi traş oldum ardından kahvaltı Faslı vs ardından bizi topladılar sabah içtiması diye bölükler falan belli oldu ben 4. Bölüğe düşmüştüm bir sıra numarası verdiler orada artık candostu yani badin falan belli oluyordu benim candostum Enesti Enes böyle cana yakın harbi bir insandı Balıkesirli ama Manisa’da yaşıyordu öyle bir tanıştık ardından Trabzonlu şeref Tokatlı tufan derken yavaş yavaş insalarla kaynaşmaya başladık üçüncü günde artık bizlere kamuflaj verildi artık askerlik başlamıştı
2 notes · View notes
su-icre-su · 7 months
Text
bu kadar kimsenin cesaret edemediği kadar kalbimi olduğu gibi dökmeye cesaretim varsa bu sefer yds olursa hiç başlamadığım yeni bir hayata başlamaya da cesaretim olur olmazsa yine inadına akademik kariyer için daha çok çalışmaya da. Elinde bir şey olmadan kimseler seni görmeden yaşayabilmek de bir cesaret belki de. Ve ben yıllarca yolumdan şaşmadan öğrenme aşkımı kaybetmeden ama mantıklı ve bilimsel sevgiye odaklı yanlarımla zıt ama hayatı da yumuşatan kalbimin aklımı bulandırmalarıyla baş etmeye çalışarak her şeye çok çalıştım çok çabaladım. Hayatın içinde sağlam güzel başarılı ama en önemlisi iyi kalbini yitirmeyen bir hayat olarak kalma çabası. Aynı şeyleri sayıklayınca değersizleşmesin lütfen. Kalpten çıkan böyle hep. Kalp aynı şeyleri sayıklayınca hatta sadece kalp değil akıl, ruh her şey. Yani her şey hani resmin içinde resim olur ya. Şöyle düşünelim tablonun içinde bir de o tabloya bakan insanların resmi var. İşte o baktığı tabloyu da bakan kişinin resimde görünmese de yüreğini de güzel tutma ferah tutma çabası. Çok karışık anlattım belki de. Tek tek açmak en iyisi olacak. Diyelim ki kalp görünmüyor ama nasıl bir kalbi olduğu şapkasından ne biliyim, kıyafetinden, saçının renginden bir renkle yani rengin ruhuyla yansıtılabilir. Ben de anlamıyorum içimden geliyor bu şekilde yazmak. Durduramıyorum. Durdurmak da istemiyorum. Durdurmak istesem durdururdum. Durdurunca yaşayamıyorum. Böyle seviyorum. Böyle yaşadığımı hissediyorum. Resim içinde resim yani biz buna edebiyatta hikaye içinde hikaye yani helezonik olay örgüsü diyoruz her ne kadar ekonomi ve yönetim, uluslararası ticaret, işletmecilik, pazarlama, müşteri ilişkileri yönetimi, küreselleşme vs. öğrenim alanlarıyla yeni bir dünyaya başlamış olsam da edebiyat çalıştığım dünyamdan bazı bilgiler de hafızamda kalıcı kalmış iyi ki de kalmış. Zaten bence sancı da burada başlıyor. Çok şey var ve ifade edemiyorsun bir odanın içine tıkılıp kalmışsın ama şükredip o odada da sürekli kendine yeni bir evren ütopya adı her neyse yaşanabilir sevilebilir kendi dünyam haline getirmişim bir şekilde. Ne diyordum resim içinde resim. Tabloya baktığında da yüreğinin güzel olduğunu ve hayatında hiçbir şeyi harcamadığını, hayallerini, hedeflerini gerçekleştirdiğini ama yine en başındaki kalple kalarak gerçekleştirdiğini görmek çabası hem de tabloya bakan kalbin baktığı tablo gibi ferah olma çabası. Belki yine de anlatamadım. Zihnim çok karışık olduğundan. Metaforlarla ve imgelerle örülü olduğundan ya da sembolleştirmeden anlatamadım işte. Anlaşılsam da anlaşılmasam da benim anlatma şeklim böyle. Ben kendimi keşfetmek için yazıyorum. Keşfetmek dedim discover dedim kelime tekrarı yaptım beynimin içinde keşke sadece yetse böyle bilmek soru çözerken birleştiremeyince hevesim kuruyor. Dedim ya dün kayboldum. Kaybolduysam en başa dönmek tek çare. O yüzden belki de en başından başlamayalım kelime tekrarından sonra gramer tekrarından sonra belki denemeler yetişmezse yetişmediği halde sınavda bir mucize olur mu bu sefer ne biliyim olmazsa yine en başından başlarım daha uzun sürede bir yandan yüksek lisans dersleri var diye üzülüyorum ama belki o beni kamçılar bir an önce dersin yapıldığı merkezde olmak isterim. Daha çok çalışırım. Bilmiyorum ama Rüya nereye dalsa neyin içine girse hep sevecek bir şey buluyor. Hem uyumsuzu hem uyumlusu oluyor. Anlıyor ve dürüst oluyor her şeyde. Hiçbir işte çalışmazken evde de mutluydu. Hayatında ilk defa hiçbir zorunluluğu olmadan dayatılan şeyler olmadan rahat rahat hem ders çalıştı aceleye getirmeden, hem kitap okudu istediği kendi seçtiği kitapları hem filmler, diziler izledi. Yoga yaptı, online kurslar aldı. Aslında hiçbir zaman durmadı. Sohbet sitesinde bile boş boş takılmadı. Sevdiğini bulduğunu onun da onu bulduğunu en başından bağlantı kurduğu her şeyin tamamlandığını hissedene kadar ondan sonrası zaten boş değil. Sevmek, sevdiğinle güzel vakit geçirmek neden boş olsun. Bir de ben meydan okuyucu bir karakter olduğum için inadına her şeyi denedim ve zamanla seve seve yaptım. Beni boğan benim dışımda şeyler. Hayatın klişe zorunlulukları.
2 notes · View notes
keemlenyekun · 8 months
Text
Retrolar bittiğine göre güncellenebiliriz
Sevgili defterciğim,
O neydi yahu? Nasıl bir retro fırtınasına tutulduk. Bitmek bilmiyor. Bir yandan sıcaklar, bir yandan sebepsiz iç sıkılmaları, uykusuz geceler falan. Retrolar kombo yaptı üstümüzde.
Neyse ki eylül geldi gidiyor. Yani işin açığı aşırı sevdiğim ay değildir. Ben kışçıyım. Şişko olup da yazı seveni görmedim. Ahahahaha. Doğdum diye değil ama kasım ayını çok severim. Bir de mart ayı iyidir. Bir de nisanın başları güzeldir. Misal ekim bana hep küfür hatırlatıyor. Neden ki? Haziran okullar bitiyor diye sevmem. Eylülü de okullar başlıyor diye. Zaten temmuzla ağustos yılışık sıcak aylar. Geriye ne kaldı. Şubat kısa abidik gubidik bir ay neticede. Aralık ocak orta seviyede güzel.
Huysuz modunu açtık yine elhamdülillah. Kasımda ben doğmuşum, martta hanımla oğlan. Yay burcu olan serconun iki balığın içinde sabrının denenmesi. Allaaaahhh.
Adli yılımız başladı. Evimde ofis olarak kullanacağım her nokta yaramaz oğlum tarafından rehin alındığından çalışmak pek mümkün olmuyor. İki üç müvekkil bulduk elhamdülillah. Cmkya gitmiyorum. Neden gidelim sevgili defter, parası pul olmuş. Avukatlık çok zor çok.
İade olan arkadaşım rizede göreve başladı. Kıskanmadım desem yalan olur. İçerde bir savcımız vardı. 59 doğumluydu. İnatçıydı. Ben suçsuzum kardeşim derdi emekli olabilmesine rağmen parasızlığı göze alıp emekli bile olmadı. Emekli olmasına bir buçuk yıl kala iade oldu. Geçen bir müvekkil adayı bir iddianame getirdi. Anam bir baktım o. Sicil 28bin. Ahahah. Çok değişik birisiydi. Ama içerde beni toplayan adam da kendisiydi. Gamlı baykuş derdi bana. Ahahha. Ben pesimistim sayın defter. Çok pesimist. Mesleki olarak kendimi artık hakim olarak tanımlayamıyorum. Ama avukat da olarak tanımlayamıyorum. Psikolojik deliyim. (Cmkda bir met bağımlısının özel görüşmede bana dediği gibi: abbi bak şimdi ben Psikolojik deliyim abi ben.) Her neyse işte kıskandık. Taşrada bir görev yapaydım lan bari. Çorumda kastamonuda çanakkalede zonguldak (leş ama olur) gözümün nuru samsun.
Aa bak bu aralar şeyi düşünüyordum. İnsanın yeni hayat döngüsü kaç yılda bir olur sence? Yaşlandıkça kararımı verdim: 7 yıl. 7 yılda bir insan değişiyor sanki. Eskiden 4 yıl falan diyordum. Okul süreleri sebebiyle. 5 oldu bir ara. Ama artık kesin olarak vardığım karar 7 yıl. İlköğretim anılarım lise üçte yok oldu. Yatılı lisenin damarlarıma işlemiş anıları üniversite üç gibi uzak bir anı olmuştu. 2016 eylülünde silivrinin leş camlarından bakan serco yok hükmünde artık. Yedi yıl. Yani ne yalan diyeyim o anki acı hatıralar canımı yakmakla birlikte bir kabul edişle kaplandı. O serco değilim artık. Lan serco ne mal adamdın yahu. Öhömm. Sayın defterciğim özür dilerim.
Fındıkları topladık. Bizim köydeki miras meselesini bir an önce çözüp köy evi yaptırmam gerekiyor. İncir ağaçlarımız herkesin olunca kimse ilgilenmiyor haliyle. Bir an önce olsun bu hayal lütfen.
Bakanlık tazminatımı yatırmadı. Aradım. Biz sürenin (3 ay) son gününde yatırıyoruz dedi. Euro düşüyor lan. Hanım kendi telefonunu yerlere düşürüp aaa bozuldu galiba diyor. İphone büyüsü yapıyor gibime geliyor. Bir batum yaparız ekim ayında.
Ofisim yok ama malzemelerini alıyorum. Kırtasiye işini hallettik. Yazıcı alacağım. Paraya kıyıp iyi bir şey alacağım. Evden çalışmaya devam.
Samsunspor çok kötü durumda. Galatasaray iyi diyebiliriz. Maçlar artık başlasın.
Diyete bir ay ara verdim. Sıkıldım. Şöyle doya doya bir samsun pidesi yedikten sonra geri döneceğim ama diyetisyenime. Bak bu defa andulasyona da girerim belki. Kilolara veda ediyoruz rahatlıyoruz inşallah.
Öyle işte.
Güncellendik yine.
Vesselam.
5 notes · View notes
musfika-hanim · 9 months
Text
(yine çenem düştü yazmadan duramıyorum. sanırım bu benim ruhsal tedavi yöntemim. neyse)
insanların sevgisini nimet olarak görürüm hep, güzel dostlar da nimettir. hayatın tüm zorluklarına karşın insan neden mutlu olur, olabilirin cevabıdır bu. her sabah uyandığımda bu farkındalıkla uyanmak, sevdiğim insanların her an benimle birlikte, birarada olmasalarda varlığını hissetmek, çocuklarıma duyduğum sevgi, ona duyduğum muhabbet ve sadakat bunların hepsi dünyadan ümit kesmeme yöntemim. dünyadan nefret etmemem için sebeplerim, yaşamı makul seviyeye getirme bahanelerim. yoksa insan sırtını döner, kendini odalara kapatır, depresif hallere bürünür, sevdiklerini elinden alan bu dünyadan tiksinir, havasını solumak istemez. işte tam burada benim dünyayı sevme bahanelerim ortama giriş yapıyor, onlardan ötürü sarılıyorum dünyaya. aslında onlara sarılıyorum, onların yanında onlarla mutlu olup, kalan ömrümü en olumlu şekilde nasıl geçirebilirsem öyle geçsin istiyorum. sevdiklerim en çok da kızlarım, benim kendimi de sevme sebeplerim. şunu anladım ki ne kadar imtihanla, olumsuzlukla karşılaşırsanız karşılaşın, göğsünüzü gere gere bu imtihanları sinenize alıp orada saklarsanız, şikayet etmez sindirir ve eyvallah derseniz, şımarıklık yapmazsanız Allah da size öyle davranıyor. hayatı kolaylaştıracak insanlarla karşılaştırıyor, evlatlarınız nimet, dostlarınız nimet oluyor. elbette her şey böyle güllük gülistanlık ilerlemiyor, ben bana iyi gelen taraflara ilgileniyorum. yaşadığım kötü sınavlar da insanlardan, kul işin içine girince kötülükten sıyrılmak, tekrar aynı şeylere maruz kalmamak için kendini koruma altına almakla oluyor. güvenli bir yaşam ortamı, hem ruhen, hem zihnen, hem fiziken bunu sağlamanın yolu insan çıkarmak. evet başka bir yolu yok çünkü bunun. benim kötülüğümü isteyen akrabam olamaz, kötülüğüm için çabalayan arkadaşım olamaz, bana manen faydası olmayan hatta zarara uğratan biri benim hayatımda var olamaz. çıksın, çıkmazsa ben çıkartırım, çıkarttım da. çabanız sadece kıymet bilenlere, bileceklere olsun, kıymetinizi yerler altına alacaklara değil. iyilik yapmak elhamdülillah hayat mottom, kendimi paralarım, kendimden geçerim hak eden için yapmayacağım şey yoktur. ama artık hayat bana öğretti ki hak etmeyene kılını kıpırdatma. kendimi bu noktada kullandırdığım çok olmuştur, sonra anladım elbette yoksa bilerek bunu asla yapmam. tüm iyilik paketlerimi, yardımlarımı, sevgimi beni menfaati için değil de Allah için seven kullarına yapıyorum artık. çoğu hayatımın için de bile değil. kurumsal bir iyilik gözükse de vasıta kalbim. kısaca özet şudur ki; sevdiklerimiz lütuftur, yaşamı sevme sebeplerimiz, hayattan vazgeçmeme serüveninde bizimle aynı yola baş koymuş rol arkadaşlarımızdır. dünyaya hak eden insanlar için iyilik yapmaya, sevgimizi paylaşmaya, güzellikleri sarıp sarmaya gelmişizdir. kalbimizin pencereleri açık, hayr ve iyilik etmek isteyen buyursun, diğerlerine kapı duvar..
3 notes · View notes
sillagen · 10 months
Note
Merhabalar Nur soruya nasıl gireceğimi bilemedim bende senin gibi kapanmayı çok düşünüyorum ama nefsimi o diğer güzel kıyafetlerden nasıl çekebilirim başarabilir miyim bilmiyorum. Sen nasıl bu şekilde kapanmaya karar verdin yani zor gelmedi mi ailen nasıl karşıladı özel günlerde de böyle giyinmek hem seni hem de aileni hem de çevrenin tepkisini nasıl çekiyor. Ben bu şekilde kapanırsam ya nefsime yenik düşerim ya da ailem bu gün önemli bir yere gideceğiz şunu giy bunu yap gibi şeylerle beni etkiler gibi geliyor. Don olarak çok mu özele girdim bilmiyorum ama mesela evlilik gelinlik vs nasıl yapmayı düşünüyorsun. Şimdiden çok teşekkürler💓🌸
Merhaba Anonim 👋🏻 Ben nasıl karar verdim üniversiteyi kazandım beni şehre bıraktılar. İlk başta çevre ve şartlar değişti. Dini olarak liseye göre yozlaşmaya başlayacaktım çünkü çok farklı romanlar okumaya başladım, namaz hassasiyetim düştüğü an zaten kendime diyorum kızım sen değişiyorsun. Üni okuduğum şehire bir arkadaşım ziyarete geldi evime. Bana Nur sen böyle değildin dedi. Hani biraz kendini topla gibisine. Sonra ben eskisine göre bıraktığım dini kitap okuma ve iman hakikatleri okumaya devam ettim. Bir gece ansızın başörtü nasıl bağlanır diye araştırdım kendi kendime topuz yaparak bağlıyordum. Yavaş yavaş topuzumu indirdim. Sonra renkli uzun eşarp taktım. Omuzumu kapatam. Sonra bir daha baktım bunun doğrusu nasıl yani renk ve şekil bakımından dikkat çekmeyen bir şey olması lazım. En uygun ne buna karar kıldım. Hatta bunu satın almaya gideceğim şeytan öyle bir dürtüyor. Sabaha erkenden dükkanın açılmasını bekledim. Dükkan açıldı. İlk müşteri benim dedim böyle böyle kıyafeti gösterdiler. Biraz çok az topuzum vardı. Onu da orda indirdim. Dedim ki bu kıyafet üstümde ben parayı ödesem. Nefsime hiç güvenmiyorum çünkü. Poşete üstümden çıkanı koydum. Parayı ödedim eve geldim. Tek doğru tesettür bu diyemem. Benim haricinde örtü örtünmek de dini hassasiyete uyarak uygundur. Yavaş yavaş uygulamalı geçtim şak diye buna geçmedim ama çok uzun sürmedi bu geçiş üni bu kıyafetle bitti. Beni diğer halimle okulda pek hatırlayan yoktur. Ailemde tek ben böyleyim. Haremlik selamlık bir ailem yok açık konuşayım. Bu yüzden kalabalık, misafir evin içinde dış kıyafetim olmayan yerde bol kıyafetler giyerek kendimi kapatıyorum. Ben bunu takmak istiyorum dediğimde karşı çıkmadılar ya benim aile bize karışmama noktasında modern ama seküler de olmayan değişik rahat bir ailem var :D Akrabalar abartı buldu yazık sana dediler okuyup öğretmen olacaksın iş sahibi yapmaz kimse seni deliler. Normal pardesü kapansan ne farkı var. Kpss çalışacaksın devlet dairelerine giremezsin dediler. Hatta benim ortanca erkek kardeşim renkli giyin ne var bunda dedi. Mdkxkfkx o biraz seküler bir hayat taraftarı neyse ben bunların hepsine kulağımı tıkayarak devam ettim. Yani açık söyleyeyim anonim ben bunu çıkarınca rızkıma kimse kefil değil. Yiyeceğim ekmek yine gelecek bana. Allah'a dayandım. Dış faktör etki konusuna gelirsek bunu kendi içinde evvela bitirmen lazım ya. Vesveseye düşüp yok ya ben bunu yapamam değil ama sana gelebilecek şeyleri az çok tahmin edersin. O yüzden benim bunlara karşı tavrım daha nasıl olacak diye bir tartıp kendi içinde kendine cevap verirsen iyi oluyor. Ben buna girmeden önce kendi içimde her şeyin cevabını kendime yedirdim ve öyle başladım. Düğün, bayram ne bileyim özel günlerde şıkır şıkır bir hanım olmuyorum kadın erkek karışık dışarı yerlerde hep böyleyimdir Allah'ın izniyle. Ama ev içinde haremlik ve selamlık bir aile yapım olmadığı için biri geldiğinde vucudumu belli etmeyen şeyler giymeye gayret ediyorum. Öyle ailen varsa yani uygulabileceğin çok büyük nimet. Benim gittiğim yerlerde de mesela haremlik selamlık yok. O yüzden olabildiğince sade dikkat çekmeyen bir şeyle takılırım. Gelinlik için üstüne tamamen kapatıcı pelerin diktiren var. Sonra aynı bunu giyen var. Pelerin diktirmeyi düşünüyorum. Birde bak bana yaklaşık 8 yıl oldu yani bunu giyeli hâlâ anneannem güzelliğini örtüyorsun der. Teyzem sana bilmem kaç paraya pardesü alayım bunu giyme bak bu kadar emek veriyorsun der. Annem bile yeri geldiğinde bu kadar okul okudun işte bu kadar emek veriyorsun garanti maksatlı pardesü mü giysen der. Yani bu yolda imtihan hiç bitmiyor açık konuşayım hele ki bu konuda dikkatli bir ailen yoksa :d Ama Allah her şeyin yardımcısıdır. Umutsuzluğa sürüklenme de nasip edecekse ediyor. Benlik bir durum değil ya Allah nasip etti ben de giydim.
4 notes · View notes