Tumgik
#yazınsal
slayinwesley · 1 year
Text
Profesörlerimize ya da eleştirmenlerimize değil, yazarlarımıza da değil; sadece kelimelere. Bunun tek suçlusu kelimelerdir. Onlar, çılgındır, özgürdür, her şeyin en sorumsuzu, en öğretilmezi onlardır. Elbette onları yakalayabilir, sınıflandırabilir ve bir sözlükte onları alfabetik sıraya dizebilirsiniz. Ama kelimeler, sözlüklerde yaşamaz; onlar zihinlerde yaşar. Eğer bunun bir kanıtını isterseniz, şöyle bir düşünün; duygularımızın en yoğun olduğu anlarda, kelimelere en çok ihtiyacımız olduğu zamanlarda, onların hiçbirini de bulamadığımız zamanları bir düşünün. Oysa sözlük diye bir şey vardır; orada yarım milyon kelime, her biri alfabetik düzende emrimize amadedir. Peki, onları kullanabiliyor muyuz? Hayır, çünkü kelimeler sözlükte yaşamaz, zihinlerde yaşar. Tekrar sözlüğe bakın. Orada, oyunların Antonius ve Cleopatra’dan çok daha görkemli oldukları şüphe götürmez; şiirler Bülbüle Gazel’den daha güzeldir; romanlar, Gurur ve Önyargı ya da David Coppefield’a oranla acemi amatörlerin yavan romanlarıdır. Bu sadece doğru kelimeleri bulmak ve onları doğru bir sıraya koymak meselesidir.
Tumblr media
1 note · View note
ahmetcumhur-blog · 27 days
Text
Tumblr media
Aldous Huxley
Cesur Yeni Dünya
"Sanatın da kendi ahlâk anlayışı vardır ve bu ahlâkın kurallarının çoğu bildiğimiz etik kurallarıyla aynı, ya da en azından benzerdir. Örneğin, kötü sanat eserlerimizden duyduğumuz vicdan azabı, kötü davranışlarımızdan dolayı hissettiğimiz vicdan azabı denli istenilmezdir. Kötü olan yanları belirlenmeli, açıklanmalı ve mümkünse gelecekte bunlardan kaçınılmalıdır. Yirmi yıl ön- cesinin yazınsal kusurlarına uzun uzadıya kafa yorup yanlışları olan bir eseri, ilk yazıldığında yakalayamadığı mükemmelliğe ulaştırmak için yamamaya kalkışmak, ortayaşını, gençliğinde yine kendi olan o farklı kişinin işlediği, miras bıraktığı sanatsal günahları onarmaya çalışarak harcamak bütün bunlar kesinlikle boşunadır, abesle iştigaldir. İşte bu yüzden, bu yeni Cesur Yeni Dünya eskisiyle aynı. Bir sanat eseri olarak epey bir kusuru var; ancak bunları düzeltmek için kitabı yeniden yazmam gerekir ve olasıdır ki yeniden yazma sürecinde, daha yaşlı, farklı bir insan olarak, öyküdeki bazı kusurların yanı sıra üstün yanlarını da çıkarıp atmam gerekecek. Böylece, sanatsal vicdan azabının çamurunda yuvarlanmanın cazibesine karşı koyup iyiyle kötüyü kendi hallerine bırakmayı ve başka şeyler düşünmeyi yeğliyorum."
4 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
ARTHUR RİMBAUND VE POUL VERLAİNE
on altı buçuk yaşında, "kahin'in mektupları" adıyla bilinen iki mektubunda "ben bir başkasıdır" (je est un autre) diye yazarken, bunun "benim ben'im tanrı'dır." anlamına geldiğini biliyordu. on yedi yaşından yirmi bir yaşına kadar, dört yılda, şiirin bütün geleneklerini, yapısal ve zihinsel düzenini parçalayıp altüst etti. düzyazı şiirleriyle yarattığı dil, günümüz modern şiirinin yazınsal temellerini oluşturdu. rimbaud'nun şiirde ulaştığı yükseklik şiirin son sınırları olarak kabul edilir. rimbaud şiiri bırakmadı, sözün simyasını keşfetti, şiiri tamamladı ve sessizliğe erişti. "rimbaud'dan sonra ne yazılabilir?" sorusunu yirminci yüzyıl şairleri yanıtlayamadı. sıra yirmi birinci yüzyıl şairlerinde. rimbaud, modern şiirin başlangıç noktasıdır. … şeytani bir tutkuyla birbirine aşık iki büyük şair; Arthur Rimbaund ve Paul Verlaine… Birbirlerine duydukları aşkın getirdiği esaretin ve ödenen bedellerin yanında bu büyük aşka rağmen birbirini, madden ve manen yaralayan iki adam. Ve bu aşktan belkide en çok zarar gören, Verlaine'nin eşi Mathilda.. Rimbaud, şiirdeki geleneği, biçimi kökten değiştiren serseri bir şair iken, Verlaine, Fransız şiirinin önde gelen radikal şairlerinden birisidir. Bir gün Rimbaud'un şiirlerini okuma şerefine eren Verlaine, onu evinde ağırlamak ister. Böylece Rimbaud ile Verlaine arasında ki tutkulu aşk başlar.. Ancak aralarındaki yaş farkı dolayısıyla bazı aykırılıklar yaşamışlardır. Dönemin ve toplumun ahlâk kuralları bakımından oldukça zor şartlar altında yaşayan, aşkı pahasına göç eden bu iki adamın hikayesini konu alan; Leonardo DiCaprio (Arthur Rimbaud) ve David Thewlis'in (Paul Verlaine) canlandırdığı "Total Eclipse" adlı biyografik filmi izlemenizi öneririm. (Leonardo DiCaprio'nun büyük bir hayranı olarak, oyunculuğunu bir daha takdir ettim)
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İlluminations ve Cehennemde Bir Mevsim ile dünya edebiyatında yerini alan Rimbaud bir daha şiir yazmamıştır. Ona göre şair; bilinmeyeni gören ve anlayan kâhin olmalıydı. Şiirleri kurallara aykırı ve düz yazı biçiminde; işlediği konular ise, insanın yüreğinden sökülüp alınmış ve yazıya dökülmüş gibi.. "On iki yaşımda beni kapadıkları bir tavanarasında dünyayı tanıdım; kafamda canlandırdım insanlık güldürüsünü. Tarihi belledim bir şarap mahzeninde. Bir kuzey kentinin gece şenliklerinde eski ressamların bütün kadınlarıyla karşılaştım. Bana eski çağ bilimlerini öğrettiler bir izbe ara sokağında Paris’in. Baştan başa doğunun kuşattığı eşsiz bir konutta koskoca yapıtımı tamamladım; yüce yalnızlığımı geçirdim orada. Mayaladım kanımı. Ödevim bağışlandı. Artık bunu düşünmemeli bile. Ötedünyalığım ben gerçekten; göreceğim bir iş yok burada." [s.15]
5 notes · View notes
halilbstug · 3 months
Text
Blog sitemi takip eden, güzel yorum ve eleştirilerini esirgemeyen biri olduğunu fark ettim. Beni buradan keşfettiğine eminim. Eğer bu satırları okuyorsa kendisine buradan da çok teşekkür ederim. Sizleri, okuma şevkinizi ve sağlam eleştirilerinizi de beklerim.
1 note · View note
sanatakislari · 3 months
Text
Tumblr media
SENTİMENTAL EDUCATION İzlenimci özellikler taşıyan eserler sanatta ve yaşamdaki şiirsel noktaları ortaya çıkarır. Melodi, harmoni, ahenk ve renk, duyguların ve ruh halinin bir düzeyden diğerine dönüştürüldüğü izlenimci eserlerin yapılarıdırlar. Flaubert yazınsal izlenimciliğin kurucusu olarak kabul edilir, zira eserlerinde kullanmış olduğu başkahramanların izlenimlerini onların dünyalarına girmeden aktarır. Eserlerinde kullanmış olduğu hissizlik ve kişiler üstülük gibi unsurlar 1869’da yazdığı son romanı olan Sentimental Education’da en yoğun noktaya ulaşır. Olaylar farklı bilinç merkezleri tarafından görülür ve takip edilir: Başkahramanlar yansıtıcı veya ayna işlevlerini üstlenirler. En çarpıcı detayları kendi görüş açılarından görürler. Ancak, bu ışığın yoğunluğuna göre değişmektedir ki bu durum da onların görüşlerini etkilemektedir. Yazar başkahramanın yanılsamaları ile özdeşleşir ve ironik bir biçimde, yazar ile başkahraman ve yanılsama ile gerçek arasındaki ayrım ortadan kalkar.
Bu eserdeki Frederick adlı karakter ilk modern anti-kahraman örneğidir. Kendisini anlayamamaktadır. Kendi kendisini aldattığının farkında değil gibi görünmektedir. Eserde kullanılan ışık, buhar, sıcaklık, ses, hareket, sis, pus ve nehre ait imgelerin niteliği merak uyandırıcı olup bu durum gözlemleyen kişiyi devreden çıkarır ve belirsizlik ile uzaklık izlenimleri yaratır. Bu imgeler görüşü bozulan ana karakterin duygu evrelerini yansıtır; anlam niteliği psikolojik olduğu kadar anlatısal bir ambiyansa sahiptir ve bu ambiyans gerçeklik ile halüsinasyon, doğru ve yanılsama arasındaki net ayrımı yıpratır. Eserde belli bir olaylar dizisi olmadığı görülmektedir. Bakış açısının sürekli olarak değişmesi nedeniyle yapı ve temaların süreksiz oldukları gözlemlenir.
0 notes
dipnotski · 7 months
Text
Maurice Blanchot – Gelmekte Olan Kitap (2023)
Edebiyatla felsefe arasındaki ilişkinin keşfinde kilit isimlerden biri olan Maurice Blanchot denemeleriyle, Barthes, Foucault ve Derrida gibi önemli teorisyenlerin çalışmalarına biçimsel olarak da yadsınamaz izler bıraktı. Bu bakımdan Blanchot’nun yazınsal uzamı bir parçalanma, sözsüz bir söz, yazısız bir yazı teşebbüsü; söylemi bozma, sembolleriyse dağıtma gayesidir. Blanchot, 1953-1958…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kurtlukiraz · 7 months
Link
İstanbul Film Festivali'nin Mart Seçkisiprömiyerlerini Venedik, Berlin, Kudüs, Tribeca, Cannes film festivallerinde yapmış ve aralarında beyaz perdede klasiklerin de yer aldığı 12 filmden meydana geliyor. Programın yazınsal yaşamına dair mizahi bir nazar atan, başrollerini Margaret Qualley ile Sigoruney Dokumacı'ın paylaşmış olduğu Benim Salinger Yılım / Salinger Yılım; toplumsal medya ile fitness kesişimini bir sanal dünya “fenomeni” bakış açısıyla ele alan Ter / Ter; Dolly Wells'içinde Nuh Baumbach ve Lena Dunham tarzındaki bağımsız komedi İyi Duruş / Güzel Poz; Altın Lale'li Tsai Ming-liang'2020 Berlin Teddy seçme kurul Ödülü'nü kazanan nihayet filmi, Filmekimi'nde beyaz perdede sunulacak Rızı / Günler / Günler ve başrolde bağımsız fantastik ve devam eden filmlerde izlemeden duramadığımız Nicolas Cage'olduğu yerde Renk Uzayın Dışında / fezadan Gelen Renk içerir. Mart Seçkisi'nde beyaz perde tarihinde yer almış, Küba'nın en iyi yönetmenlerinden Tomás Gutiérrez Alea'nin siyaset hicvi'si La muerte de un burócrata / Bir Bürokratın Ölümü / Bir Bürokratın Ölümü; Büyüleyici efsaneleşmiş filmin geri planını gözlemleyen İnanç Sıçraması: William Friedkin on The Exorcist / İnançlı Atlayış: Friedkin Cin'i Konuyor ve başrolde Tom Hiddleston'ın vardı direktör Joanna Hogg'İngiliz sinemasındaki yerini sağlamlaştıran aile draması Takımadalar / Takımada çeşitli filmler Yossi&Jagger ile belirtildi Eytan Tilki'bir yeni vizyona giren filmi' Devremülk / Kiracı; Hong Sang-soo'nun Berlin'de kendisine En İyi Direktör Ödülü getiren nihayet filmi Domangchin yeoja / Kaçan Kadın / Kaçan Hanım; Kelly Reichardt'ı batıya kavuşturan Meek'in Kesilmesi / Kestirme Yol ve Meksika sinemasının en mühim isimlerinden Arturo Ripstein'son filmde El Diablo entre las Piernas / Şeytan Bacaklar Arasında / bacaklarının Arasındaki Cin Seçkinlerin öne çıkan diğer filmleri içinde barındırır. Gösterimleri 5 Mart akşamı saat 21.00'de başlayacak ve filmonline.iksv.org adresinden izlenecek filmlerin başlamasına benzer siteden alınabilecek. Biletlenen filmler, gösterimler açık izleniyor ve 5'er gün boyunca izlenebiliyor. Her hafta sonu yeni yayınlanacak filmler 5 gün sonrasında 21.01'de gösterimden ve sistemden kalkacak. Daha önceki seçimlerde benzer biçimde olduğu her oturumun bilet kapasitesi sınırı olan. Filmlere tek tek bilet alınabileceği benzer biçimde gösterime açık filmler içeren Kombine Film Paketleri de daha karlı bir fiyatla satın alınır. Bütün filmler altyazılı olarak gösterilecek, filmlere yalnızca evrenselden erişilebilecek. Çevrimiçi adreslerin bağlantısının 3 Mart Çarşamba günü saat 10.30'dan itibaren filmonline.iksv.org üstünden başlamasına başlanacak. İstanbul Film Festivali Çevrimiçi Gösterimleri Mart Seçkisi filmleri: · Ter / Ter / Magnus von Horn / Polonya, İsveç ( 5 Mart Cuma 21.00 – 10 Mart Çarşamba 21) · Takımada / Takımadalar / Joanna Hogg / İngiltere (6 Mart Cumartesi 21.00 – 11 Mart Perşembe 21.01) · Kaçan Hanım / Domangchin yeoja / Koşan kadın / Hong Sang-soo / cenup Kore (7 Mart Pazar 21.00 – 12 Mart Cuma 21.01) · Günler / Rizi / Günler/ Tsai Ming-liang / Tayvan (12 Mart Cuma 21.00 – 17 Mart Çarşamba 21.01) · fezadan Gelen Renk / Renk Uzayın Dışında / Richard Stanley / Amerika, Malezya, Portekiz (13 Mart Cumartesi 21.00 – 18 Mart Perşembe 21.01) · Kestirme Yol / Meek'in Kesişi / Kelly Reichardt / Amerika (14 Mart Pazar 21.00 – 19 Mart Cuma 21.01) · Güzel Poz / İyi Duruş / Dolly Wells / Amerika (19 Mart Cuma 21.00 – 24 Mart Çarşamba 21.01) · Kiracı / Devreye Alma / Eytan Fox / İsrail, Amerika (20 Mart Cumartesi 21.00 – 25 Mart Perşembe) · İnançlı Atlayış: Friedkin Cin'i Konuyor / Leap of Faith: William Friedkin on The Exorcist / Alexandre O. Philippe / Amerika ( 21 Mart Pazar 21.00 – 26 Mart Cuma 21.01) · Salinger Yılım / Benim Salinger Yılım / Philippe Falardeau / Kanada, İrlanda (26 Mart Cuma 21.00 – 31 Mart Çarşamba 21.01) · Parçalarının Arasındaki Cin / El Diablo entre las Piernas / Şeytan Bacakların Arasında / Arturo Ripstein / Meksika (27 Mart Cumartesi 21.00 – 1 Nisan Perşembe 21.01) · Bir Bürokratın Ölümü / La muerte de un burócrata / Bir Bürokratın Ölümü / Tomás Gutiérrez Alea / Küba (28 Mart Pazar 21.00 – 2 Nisan Cuma 21.01)
0 notes
gundemburadadedim · 7 months
Link
İstanbul Film Festivali'nin Mart Seçkisiprömiyerlerini Venedik, Berlin, Kudüs, Tribeca, Cannes film festivallerinde yapmış ve aralarında beyaz perdede klasiklerin de yer aldığı 12 filmden meydana geliyor. Programın yazınsal yaşamına dair mizahi bir nazar atan, başrollerini Margaret Qualley ile Sigoruney Dokumacı'ın paylaşmış olduğu Benim Salinger Yılım / Salinger Yılım; toplumsal medya ile fitness kesişimini bir sanal dünya “fenomeni” bakış açısıyla ele alan Ter / Ter; Dolly Wells'içinde Nuh Baumbach ve Lena Dunham tarzındaki bağımsız komedi İyi Duruş / Güzel Poz; Altın Lale'li Tsai Ming-liang'2020 Berlin Teddy seçme kurul Ödülü'nü kazanan nihayet filmi, Filmekimi'nde beyaz perdede sunulacak Rızı / Günler / Günler ve başrolde bağımsız fantastik ve devam eden filmlerde izlemeden duramadığımız Nicolas Cage'olduğu yerde Renk Uzayın Dışında / fezadan Gelen Renk içerir. Mart Seçkisi'nde beyaz perde tarihinde yer almış, Küba'nın en iyi yönetmenlerinden Tomás Gutiérrez Alea'nin siyaset hicvi'si La muerte de un burócrata / Bir Bürokratın Ölümü / Bir Bürokratın Ölümü; Büyüleyici efsaneleşmiş filmin geri planını gözlemleyen İnanç Sıçraması: William Friedkin on The Exorcist / İnançlı Atlayış: Friedkin Cin'i Konuyor ve başrolde Tom Hiddleston'ın vardı direktör Joanna Hogg'İngiliz sinemasındaki yerini sağlamlaştıran aile draması Takımadalar / Takımada çeşitli filmler Yossi&Jagger ile belirtildi Eytan Tilki'bir yeni vizyona giren filmi' Devremülk / Kiracı; Hong Sang-soo'nun Berlin'de kendisine En İyi Direktör Ödülü getiren nihayet filmi Domangchin yeoja / Kaçan Kadın / Kaçan Hanım; Kelly Reichardt'ı batıya kavuşturan Meek'in Kesilmesi / Kestirme Yol ve Meksika sinemasının en mühim isimlerinden Arturo Ripstein'son filmde El Diablo entre las Piernas / Şeytan Bacaklar Arasında / bacaklarının Arasındaki Cin Seçkinlerin öne çıkan diğer filmleri içinde barındırır. Gösterimleri 5 Mart akşamı saat 21.00'de başlayacak ve filmonline.iksv.org adresinden izlenecek filmlerin başlamasına benzer siteden alınabilecek. Biletlenen filmler, gösterimler açık izleniyor ve 5'er gün boyunca izlenebiliyor. Her hafta sonu yeni yayınlanacak filmler 5 gün sonrasında 21.01'de gösterimden ve sistemden kalkacak. Daha önceki seçimlerde benzer biçimde olduğu her oturumun bilet kapasitesi sınırı olan. Filmlere tek tek bilet alınabileceği benzer biçimde gösterime açık filmler içeren Kombine Film Paketleri de daha karlı bir fiyatla satın alınır. Bütün filmler altyazılı olarak gösterilecek, filmlere yalnızca evrenselden erişilebilecek. Çevrimiçi adreslerin bağlantısının 3 Mart Çarşamba günü saat 10.30'dan itibaren filmonline.iksv.org üstünden başlamasına başlanacak. İstanbul Film Festivali Çevrimiçi Gösterimleri Mart Seçkisi filmleri: · Ter / Ter / Magnus von Horn / Polonya, İsveç ( 5 Mart Cuma 21.00 – 10 Mart Çarşamba 21) · Takımada / Takımadalar / Joanna Hogg / İngiltere (6 Mart Cumartesi 21.00 – 11 Mart Perşembe 21.01) · Kaçan Hanım / Domangchin yeoja / Koşan kadın / Hong Sang-soo / cenup Kore (7 Mart Pazar 21.00 – 12 Mart Cuma 21.01) · Günler / Rizi / Günler/ Tsai Ming-liang / Tayvan (12 Mart Cuma 21.00 – 17 Mart Çarşamba 21.01) · fezadan Gelen Renk / Renk Uzayın Dışında / Richard Stanley / Amerika, Malezya, Portekiz (13 Mart Cumartesi 21.00 – 18 Mart Perşembe 21.01) · Kestirme Yol / Meek'in Kesişi / Kelly Reichardt / Amerika (14 Mart Pazar 21.00 – 19 Mart Cuma 21.01) · Güzel Poz / İyi Duruş / Dolly Wells / Amerika (19 Mart Cuma 21.00 – 24 Mart Çarşamba 21.01) · Kiracı / Devreye Alma / Eytan Fox / İsrail, Amerika (20 Mart Cumartesi 21.00 – 25 Mart Perşembe) · İnançlı Atlayış: Friedkin Cin'i Konuyor / Leap of Faith: William Friedkin on The Exorcist / Alexandre O. Philippe / Amerika ( 21 Mart Pazar 21.00 – 26 Mart Cuma 21.01) · Salinger Yılım / Benim Salinger Yılım / Philippe Falardeau / Kanada, İrlanda (26 Mart Cuma 21.00 – 31 Mart Çarşamba 21.01) · Parçalarının Arasındaki Cin / El Diablo entre las Piernas / Şeytan Bacakların Arasında / Arturo Ripstein / Meksika (27 Mart Cumartesi 21.00 – 1 Nisan Perşembe 21.01) · Bir Bürokratın Ölümü / La muerte de un burócrata / Bir Bürokratın Ölümü / Tomás Gutiérrez Alea / Küba (28 Mart Pazar 21.00 – 2 Nisan Cuma 21.01)
0 notes
h-angst-er · 9 months
Text
Bir yerlerde sipariş üzerine hikaye yazıyorum. Yani, hissetmediğim, sevmediğim, ilgimi çekmeyen; fakat çok popüler karakterler üzerine hikayeler yazıyorum, etkileşim alıyorum... bunu misal olarak vericem, Sen Çal Kapımı dizisindeki Eda Serkan kitlesi gibi bikitle.....
Bundan yıllar önce kafası böyle cinliklere çalışan birinden almıştım bitavsiye, "Kendi özgün hikayelerimi internette okuyan bitek Allah'ın kulu bulunmaz... ama başkarakterleri dünyanın en ünlü çiftlerinden biri yaparsam (Ay Savaşçısı Usagi Mamoru gibi) o zaman onların fan kitlelerine hitap ederim..."
Böyle bir işe kalkışacağıma kimse inanamazdı. Bir gece yarısı ilham geldi. Hafif cesareti, içkili olduğum için bulmuştum. "Dur şu hikayenin kahramanları olan X ile Y'yi Eda ile Serkan yapayım da, okunsunlar internette gariplerim..." diye çılgınca bir idea...
Çünkü WattPadin yazıya önem vermemesinden sıkıldım. WattPadde emojiler kullanmamız, müzik linkleri paylaşmamız, imajlar ve videolar gömmemiz yazılarımızın içine, onları klasik yazınsal sanattan uzaklaştırıyor... E ben de tam bir sanatseverim... halen ne işim var WattPadde di mi? Tabii ki diğerleri gibi keşfedilmek için!!!
Eskiden çok bozulurdum bu fikre. Yani WattPadde birilerinin beğenmesi için yorum altlarında yalvarmak falan... bana göre değildi ama inanın bana sıfırdan bir kitap bastırmak da bombok bir süreçmiş. bunu fark ettim.
Wattyciler olarak kendimizi küçümsememeliyiz. Evet, cringy bir site ve cringy de olsa yorum yapmamız lazım arkadaşlarımıza... desteklememiz lazım onları... ki yarın bi' gün bir yayınevine gittiklerinde, emeklerini çok af'edersiniz sikmesinler.....
Yayınevlerinin bu kadar şerefsiz olduğunu bilmezdim. Dünyalar kadar para kopartıyorlar fakat yazılarınızı okudukları yok.Sadece bir göz atıyorlar.....İnanın burası bile daha vefakar yazılarımıza karşı...
O yüzden yazalım, birbirimizi destekleyelim, yarın bi' gün bastırıcaksak eğer yazdıklarımızı, gidelim en bilinen, en tepedeki yayınevlerinden başlayalım...Gözümüzü en yükseklere dikelim...Sikik sokuk yayınevlerinde, aylarca, belki yıllarca üzerinde çalıştığımız projelerimizi kurban etmeyelim... Paramızı da kaptırmayalım tabi'... Para mühim mevzu bu devirde.
Bu konuda daha çirkefçe şeyler yazıcaktım ama belli ki vazgeçmişim... N'apabilirim ki... Hayır n'apılabilir yani Allah'ın 26 Aralık'ında... Ben de böyleyim... Canım sıkılıyor, buraya geliyorum; keşfedilmediğime sinirleniyorum, yine de sıkıcı olan bu siteyi sevmekten vazgeçemiyorum, bi' iki öğüt bırakıp çekip gidiyorum . . . . .
0 notes
seslimeram · 10 months
Text
Karanlığın Sahiciliği...
Tumblr media
Kurgu değil sahici ve sahiden bir dönüşüm ile hayatın zifiri karanlık kılınmasına devam olunuyor. Bedene yönelik doğrudan siyasi pratiklerle, yaşama eylemini daraltan, enikonu kuşatan ve sınırlayan bir tahakküm halinin ortasında ülke günden güne zifiri karanlık açık bir yıkıcılığın esiri kılınıyor her an. Yirmi bir yılı aşkın iktidar pratiğinin kazanılmış tüm o kazanıldığı bildirilen seçimlerin sonrasında o zifiri karanlığın biraz daha derinlerine doğru ilerlendiği meydana çıkar. Her eylem, her hamlede bir kere daha belirginleştirilmiş bir katran karanlığının yolunda yürünür. Gelmiş ve geçmiş ile bugünden yarını bütünleme birleştirme iddiasında olunurken tahakkümden medet uman aklın var ettiği her şey bütün o katran karasının sınırlarını da örnekler. Baş efendi ve beraberindeki zümrenin var ettiği, kurumsallaştırdığı cerahat bütünüyle yaşam eyleminin kökünün kazılması bildirilir. Biat, itaat edenlerden menkul salt soluk alıp verirken bir başına özgür olunan, böyle bir hürriyet bahsinin yanında köleliğin zaruri, mecburi bir istikamet kılındığı yerde karanlık zaten her yerdedir.
Tümden, bütünleşik bir yönelim sağlama alınır. Dediğim dedik çaldığım düdük denilip de bir yandan savuşturulan haklar, eşitlik ve adaleti katlederken öte yandan gündelik yaşamı belirgin bir biçimde sınırlandırmak yolunda yürünür. Bin dokuz yüz seksen dört yazınsal metninde ortaya çıkan imgelemler, bütünüyle yeni diye atfedilmiş olan ülkenin şimdisinin ayrışmaz ögesi kılınır. Orwell’in ileri görüşlülüğü değil aynı zamanda daha sonraları hep bir biçimde sökün eden akımların kökünde yer edinen, tehdit, tahakküm ve yalanlardan bir halde medet umarak yönlendirilen geniş kitlelerin tahayyülü bugünün ülkesinde kesin bir hakikat kılınır. Duraksamak nedir bilinmeden imal edilmiş olagelen tehdit döngüsünü tamamlayan, bütünlüklü bir denetim mekanizmasının insafına terk edilmiş olagelen hayat imgesini bildiren bir yerdir artık yeni nam ülke. Kapkaranlık bir döngünün ortasında tüm o yeniden yapılandırılan devletli mekanizmalarıyla birlikte ucube bir sarmalın imalinde en olmadık eşikler güncellenir. Düşünmenin engellendiği, eyleme geçip itiraz etme hakkı ve hududunun çoktan sınırlandırıldığı bir zeminde mutlak biat, tam teşekküllü itaat etme hali dışındaki seçenekler mahvedilir. Yeni yüzyılın bütün ol şahlanış nam tezahüratlarla bodoslamadan sureti hakikat kıldığı şey cerahatli bir istimlak halidir. Kurgu değil de sahi ama sahici bir dönüşümle katran karanlığında ilerleyen ülkenin binası günceldir, kayda geçsin.
Yeni Yaşam Gazetesine bağlanalım: “HDP, Yeşil Sol Parti ve kentteki sivil toplum örgütleri İzmir’de doğa talanına karşı yaptıkları açıklamada, ‘Önce Lîce’de şimdi de Cudî’de hektarlarca alanın yok olmasına neden olan ateşin günlerdir söndürülmemesinin ardında, bölgeyi insansızlaştırma politikalarının yattığını çok iyi biliyoruz’ dedi.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) ile Halkların Demokratik Partisi (HDP), Kurdistan ve Türkiye kentlerindeki doğa talanına karşı açıklama yaptı.
İzmir’de Alsancak Gar önünde yapılan açıklamaya Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, Milletvekili Burcugül Çubuk, önceki dönem HDP İstanbul milletvekili Musa Piroğlu’nun yanı sıra çok sayıda sivil toplum örgütü, siyasi parti temsilcisi ve yurttaş katıldı.
Açıklamada konuşan HDP Ekoloji Komisyonu üyesi Mehtap Alişan, 6 gündür Akbelen’de ağaçların kesildiğini ve bu sabaha kolluk ordusunun saldırısının yine başladığını söyledi. Alişan, “Buradan bir kez daha şu anda Akbelen’de direnen ve yalnızca Akbelen için değil, onurlu bir gelecek için mücadele eden kardeşlerimize selamlarımızı gönderiyoruz. Bir selamı da aynı talan zihniyetinin gerçekleştiği Cudî ormanlarında, her türlü yasaklamaya karşı kendi imkânlarıyla ormanlarını koruyan halka gönderiyoruz” dedi.
Önce Lîce şimdi Cudî
Kıyım pratiklerinin bizzat devlet güçlerinin yürütme ve koruması altında gerçekleştiğini vurgulayan Alişan, “Yaz döneminin başlamasıyla birlikte, Kürt coğrafyasında ardı ardına çıkan yangınların son örneği Cudî dağlarında yaşanıyor. Önce Lîce’de ve şimdi de Cudî’de hektarlarca alanın yok olmasına neden olan ateşin günlerdir söndürülmemesinin ardında, bölgeyi insansızlaştırma politikalarının yattığını bizler çok iyi biliyoruz. Keza, yaşam alanlarındaki yangına müdahale etmek için seferber olanların askerler tarafından engellenmesi, bölgenin tıpkı Akbelen’deki gibi yasaklı alan olarak ilan edilmesi, gözümüzün önünde sürmekte olan bu doğa katliamının hangi amaçla gerçekleştiğini açıkça gösterir niteliktedir” diye belirtti.
Cudî’den Akbelen’e kadar canlılığın sigortası olan ormanları korumaktan; rant, talan ve savaş düzenine karşı mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceklerini kaydeden Alişan, “Orman varlığını koruyan Cudî ve Lîcê köylüleri ile İkizköy halkının bu haklı mücadelesini sahipleniyor ve her zaman yanlarında olacağımızı buradan bir kez daha bildiriyoruz. Gelin bu katliama sessiz kalmayalım” ifadelerinde bulundu.
Emek ve Demokrasi Güçleri’nden açıklama
İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri de, Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada konuşan Büro Emekçileri Sendikası (BES) İzmir Şube Başkanı Mustafa Güven, orman katliamlarına karşı direnenlerin engellendiğini ifade ederek, gözaltılara tepki gösterdi. Güven, “Cudî yangınına müdahale edin ve halkın yangına müdahalelerine engel olmayın. Doğa katliamlarına karşı mücadele ederken gözaltına alınanları derhal serbest bırakın. Akbelen’ de asker jop sallıyor, TOMA tazyikli su sıkıyor. Yaşlı köylüler dövülüyor, yerde sürükleniyor. Gözünün içine gaz sıkılıyor, gerçeği görüntüleyen gazeteciler engelleniyor” dedi.
Bir kırılgan iklim döngüsü içinde var edilen fecaatler kesmiyor bir de derin ayrımların var edildiği eşikler, saldırılar ve karşı hamleler çıkageliyor. Kurgu değil sahici ve sahiden bir dönüşüm ile hayatın zifiri karanlık kılınmasına devam olunuyor. Behemehal var edilmiş o Akbelen’in YK Enerji nam sermayenin ta kendisini örnekleyen Limak ve İC holding nam yapılara peşkeş edilmesindeki acelecilik gibi, Cudi ve Lice’de de birbirinden farklıymış gibi görünse de benzeş bir insansızlaştırma gayreti sökün ediyor, ettiriliyor. Birisinde bir hayat membasının kökü makinelerle kurutulup, artık dünyada geçerliliği azaltılmış olan bir fosil yakıt için heder ediliyor. Her şey talana yem kılınıp, sermayenin insafına terk-i diyar ediliyor. Bir diğerinde doğal yaşam alanları, artık T.C. için dert olmaktan çıktığı zikredilen bir örgüt için, türlü bahanelerle yok ediliyor. Yangınlar çıkartılırken, hayatın var olduğu bir sahnenin yıkımı kesintisizleştiriliyor. Dert örgüt mörgüt değil doğrudan bir başka coğrafyada, Kürd halkının var olduğu bir bölgedeki yaşam deneyimini denetim ve gözetim altına almak olarak işlevselleştiriliyor. Her yangın, her kırım, her kesim, talan ve nicesi yüz koca yıldır devam olunan bir kimliksizleştirme deneyiminin de son ekine hali hazırda dönüşüyor.
Bir başka yerde var edilen yıkımı da ilave edeli. Şubat deprem felaketinin ardından bir biçimde istimlak edilmek istenen, Arap Alevilerin yoğunlukta olduğu Antakya’nın Dikmece köyünde geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde art arda iki yangın çıkar. Tesadüfi olması bir yana, hesap kitap barındıran bir mutenalaştırma, yerinde dönüşüm adına bu defa zeytin tarlalarına, buğdayın yetiştirildiği bereketli topraklara göz dikilir. O günlerde kısaca haber verilmiş olan yerde geçtiğimiz günlerde topyekun istimlak için köylülere kolluk personeliyle birlikte baskın gerçekleştirilir. Köylülerin direnişi neticesinde yıkım ekiplerinin gerisin geriye yollandığı yerde yaşatılanların devamını T24’ten aktarmaya çalışalım.
Antakya’nın Dikmece köylüleri, TOKİ’nin kalıcı konut yapması için zeytinlik ve tarım arazilerinin kamulaştırılmasına karşı direnişlerine bugün de devam etti. Köylüler, kamulaştırılma kararı verilen tarım arazilerinde toplanarak köy meydanına doğru alkışlarla yürüdü. Çiftçilerden Aysel Sabahat Olgun, “Burada toplanmamızın amacı bütün arazilerimizin alınması. Şu an benim 35 dönümüm gitmiş durumda. Diğer tarım alanlarımız, zeytinliklerimiz ve oturduğumuz yerler hepsi risk altında. Burada toplanmamızın amacı birlik, beraberlik içerisinde bu toprakları vermemek. Bizim gelir kaynaklarımız, tarım alanlarımız" dedi.
Deprem bölgesinde yeni konut yapımı için orman alanları ile zeytinliklerin imara açılmasını öngören düzenlemenin 14 Temmuz’da TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmesinin ardından deprem bölgesi Hatay’da tarım arazilerine konut yapımı için adımlar atılmaya başladı.
TOKİ’nin kalıcı konut yapması için Hatay’ın Antakya ilçesinin Dikmece köyü arazisinin bir bölümü için kamulaştırma kararı alındı. Jandarma eşliğinde iş makinaları ile dün köylülerin tarım arazilerine girildi. Arazilerine iş makinalarını sokmayan köylüler önlerine barikat kuran jandarmayı alkışlarla protesto ederken, köylülerin direnişi üzerine iş makinaları geri çekildi.
Köylüler bugün de aynı iş makinalarının arazilerine girmelerine karşı sabahın erken saatlerinde tarım arazileri ve zeytinliklerinde toplanarak nöbet tutmaya başladı. İmara açılan zeytin bahçelerinde toplanan köylüler, köy meydanına yürüyerek kararı protesto etti. Bazı köylüler de traktörleriyle alana geldi.
Köy meydanına yürüyüş gerçekleştiren vatandaşlar Akbelen’de direnen köylülere de selamlarını yolladı.
Tarım arazisi istimlak edilen köylülerden Aysel Sabahat Olgun ANKA Haber Ajansı’na şunları söyledi: “Burada toplanmamızın amacı bütün arazilerimizin alınması. Şu an benim 35 dönümüm gitmiş durumda. Diğer tarım alanlarımız, zeytinliklerimiz ve oturduğumuz yerler hepsi risk altında. Burada toplanmamızın amacı birlik, beraberlik içerisinde bu toprakları vermemek. Bizim gelir kaynaklarımız, tarım alanlarımız… Atalarımız bu toprakları elbiselerinde 50 yamayla gezerek biriktirip almışlar. Satmaya kıyamamışlar. Çocuklarına miras olsun diye… Sadece tek yaptığımız toprağımızı savunmak ve bunda da kararlıyız. Bizim yetkililerden istediğimiz, bu projelerin tekrar gözden geçirilmesini istiyoruz. Hiçbir zaman devletimizin karşısında olmadık. Askerimizle de devletimizle karşı karşıya gelmek istemiyoruz. Biz sadece huzurlu bir şekilde yaşamak istiyoruz.”
Bir dönüşüm hali ki sürekli etrafını yutmaya ant içiyor. Bir devinim ki öyle böyle değil o doğrudan tahakküm nesnelliğinde yaşam iradının köküne kibrit suyu dökülüyor. Aysel Sabahat Olgun’un bahsettiği gibi atalardan kalanın hiç edilmesinin yolu kamulaştırma, devletin malı kılma, deprem konutu bina etme vesair atfetme halleriyle birlikte bağnazca bir zulmü reva görerek var edilmek isteniyor. Batı Türkiye’deki şirket talanını, Bakur Kürdistan’ında terörü ileri sürüp doğanın bütünlüğüne yangınlarla müdahaleyi, yıkımı bir biçimde depremden kurtulmuş insanları yerlerinden yurtlarından en önemlisi de geçimleri için temel dayanak addettikleri topraktan alıkoyarak onu yok etmeye çabalayarak bir sarmal bina ediliyor. Ülkenin yaşamla olan ilintisinin önüne setler çekilmeye devam ediliyor. Binalar yükseltilecek bahsinin etrafında o bölgenin kimliksizleştirilmesi, denenip de var edilmiş Türkleştirme çabasının bir başka tezahürü, devletin gölgesinin değmesi var edilmek isteniyor. Bütün bu hallerin toplamında o vatan bir ev olma vasfını muhafaza edebilir mi, sahiden var mıdır böyle bir şey, bunca kıyamet koparken.
Akbelen’den, Cudi’ye, Lice’den Dikmece’ye, Datça’dan Beykoz’a pek çok yere, pek çok farklı doğal bitki örtüsü, yabanıl hayata bir biçimde kolluk eliyle, sermaye gayretiyle tüm o devlet denilen cumhurun seçtiklerinin inisiyatifinde yıkımlar bina ediliyor. Sahiden aklı yutan, lal kılan bir cerahatli tahakküm hamlesiyle yaşam zehirlenmeye devam olunuyor iş bu coğrafyada. Yüzüncü yılını arşınladığı söylenen cumhuriyet pratiğinin içinin boşaltılıp aralıksız bir biçimde değneğe dönüştürüldüğü yerde mutlak teslimiyet için zaman mekan hiç fark etmeksizin saldırılar olağan kılınıyor. Normalini çoktan zayi etmiş olagelen bir menzilin gerçeklikten kopuşunda bir eşiğin daha aşılması söz konusu edilir. Bütün bütün tastamam kesintisiz bir cerahat sarmalına dönüştürülen yerdeki hayatın ta kendisi un ufak olunur. Yirmi bir yıllık iktidar deneyiminin suna geldiği yegane şey olan karanlığın her ne şekilde var edildiği de, güncellendiği de, yönlendirilip bizlerin demirbaşı kılındığı da artık açıktır, alenidir. Kurgu değil sahiden, sahici bir katran karanlığına meyleden yerde hayat mefhumunun geleceği ne olacaktır, düşünür müydünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Dikmece Köyünden... - İleri Haber
0 notes
fiyatinedir · 11 months
Text
Almanca Kursları Fiyatları
Tumblr media
Almanca kursu fiyatları, kursun toplam saat ve süresi, kurs programı, sınıftaki öğrenci sayısı ve kursun diğer özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Sayfamızda yer alan kursları inceleyerek Almanca kurs fiyatları hakkında daha gerçekçi bilgi bulabilirsiniz. Almanca Kursları fiyatlarına aşağıdan ulaşabilirsiniz
 Almanca Kursları Fiyatları
Fiyat konusuna bakarsak eğer yine tüm dil kursları gibi öncelikli olarak ön bilgi dağarcığınız ölçülerek fiyat verilmelidir.  Kaba bir hesapla Bir kur 4000 TL’den başlayan fiyatlarla öğrencilere verilmektedir. Sizin 3 kura ihtiyacınız var ise 6000 TL, 5 kura ihtiyacınız var ise 8000 TL ödersiniz.
Tumblr media
almanca dil kursu fiyatları Almanca kursuna kimler katılabilir? Almanca kursuna bu dili öğrenmek isteyen herkes katılabilir. Almanca dil seviyesi her ne olursa olsun, gerekli düzeye ulaştırma garantisi sunan kurslar kapsamlı bir eğitimle katılımcılara doğrudan hizmet vermektedir. Eğitimleri hem görsel hem yazınsal materyallerle destekleyen Almanca kursu, iş hayatında hedeflerinize en kısa sürede ulaşmanızı sağlar.
Tumblr media
Almanca Kursu Fiyatları Bunun yanı sıra yurtdışına çıkmak isteyen kişiler için de iyi bir ön hazırlık anlamına gelen Almanca eğitimi, günlük yaşamda karşınızdaki kişilerle rahat bir iletişim kurabilmenizi sağlar. Bu nedenle Almanca kursu için belirlenen herhangi bir ön kriter bulunmamaktadır. Çocuklar da bu kursa katılabilmektedir. Almanca kursunda neler öğreneceğim? Almanca kursunda iş hayatınızda veya günlük yaşamda kullanabileceğiniz, kapsamlı bir dil eğitimine dahil olacaksınız. Tıpkı İngilizce dil eğitiminde olduğu gibi Hukuk Almancası, Grammer, pratik düzeyde Almanca, ekonomi Almancası talebe göre hazırlanan sınıflarda kendinizi geliştirebileceksiniz. Hızlandırılmış Almanca kursu ile kısa süreli ihtiyaçlarınızı karşılayabilir, kapsamlı bir dil eğitimiyle bilgilerinizi pekiştirebilirsiniz.
Tumblr media
goethe almanca kursu fiyat A1 seviyesi: Kolay cümleleri anlayabilir ve kullanabilirsiniz. Kendinizi rahatlıkla tanıtabilirsiniz, A2 seviyesi: Almanca cümleleri ve sıkça kullanılan deyimleri anlayabilir ayrıca iş, aile, alışveriş gibi konularda rahatlıkla konuşabilirsiniz. B1 seviyesi: İş, okul, boş zaman gibi konular hakkında konuşulanları anlayabilir ve sorulan soruları rahatlıkla cevaplayabilirsiniz. Bu seviyeyi tamamladığınızda Almanca konuşulan ülkelere seyahat ettiğinizde ihtiyaçlarınızı rahatlıkla dile getirebilecek düzeyde Almanca konuşabilirsiniz. B2 seviyesi: Zor metinleri ana hatlarıyla anlayabilir, ana dili Almanca olan insanlarla rahat ve akıcı şekilde sohbet edebilirsiniz. C1 seviyesi: Almancayı, iş ve eğitim hayatınızda kolay ve etkili bir biçimde kullanabilirsiniz. C2 seviyesi: Okuduğuz ve duyduğunuz şeyleri kolayca anlayabilir, karmaşık konular hakkındaki fikirlerinizi detaylı bir biçimde ifade edebilirsiniz.
Tumblr media
goethe kurs fiyatları Almanca dil kursunuzu seçmeden önce... Almanca kursunuzu belirlemeden tercih edeceğiniz kursla ilgili dikkat etmeniz gereken pek çok kriter bulunmaktadır. Dil kursunun hazırlamış olduğu çalışma programı, bu programın niteliği, sertifika verip vermediği, sınıfların büyüklüğü ve kaç kişilik olduğu, eğitimde tercih edilen materyaller, öğretmenlerinizin bireysel başarısı ve kursun ücreti bu kriterlerden bazılarıdır. https://www.youtube.com/watch?v=_I1DiZk4lyU Almanca Kursları Fiyatları İyi bir Almanca kurs yeri seçimi kadar bu dili öğrenmeye olan yatkınlığınızı da göz önünde bulundurmalısınız. Eğitim Kategorimizden Kurs fiyatlarına veya okul fiyatlarına bakabilir inceleyebilirsiniz. Kursa gidecek vaktiniz yok ise online olarak Udemy platformundan almanca kursu alabilirsiniz. Almanca Kursları Fiyatları - Arapça Kursları Fiyatları - Medipol Üniversitesi Ücretleri - Kadir Has Üniversitesi Fiyatları - Bim Defter Fiyatları -  Uğur Okulları Kıyafet Fiyatları Read the full article
0 notes
slayinwesley · 1 year
Text
“Eğer başımıza gelen önemli şeylerde, o son çarpıyı hissetmeyiş üzerine bir bilgelik olsaydı, onu ne tanırdım, ne de itibar ederdim. Bırakın ruhlarınız yaşasın. Bu sadece hayat; ve bütünüyle hayal kırıklığından ibaret değil.”
Tumblr media
1 note · View note
Text
J. Luis Borges / Yazınsal hammadde bir gizemdir, yazar ona egemen olmaya, ayrıştırmaya kalkmadan böylece ele alıp çözümlemeli
Tumblr media
1976 yılında, Babil Kitaplığı’nın Fransa’da yayımlandığı günlerde Borges’le buluşan Odile Baron – Supervielle yazara ölümden esine, kadınlardan Nobel Edebiyat Ödülü’ne, hatta “hayal kırıklığı yaratan” siyasi görüşlerine dek pek çok konuyu sormuştu.
Hakkınızda yazılan yazı ya da kitaplar ilginiz çeker mi?
- Hayır, asla.
Başka bir yaşamın varlığına inanır mısınız?
- Hayır, başka bir yaşamın varlığına inanmam. Kederli olduğum zaman, yakında yok olup gideceğimi düşünerek avunurum. Birileri çıkıp da beni öbür dünyayla korkutmaya kalktı mı, beni rahat bırakmalarını söylerim, çünkü her şeyin sona ereceğini düşünmek beni mutlu eder. Borges adlı birinin, Arjantin'de, şimdiki yoksulluklarla sonsuza dek yaşayacağını düşünmek bile korkunçtur. Kesin bir ölüm bekliyor, umuyorum.
Öbür dünya düş oyunu olarak da mı kafanızı kurcalamaz?
- Tanrıbilimin düşsel yazının en yetkin biçimlerinden biri olduğuna inanıyorum.
Ananız babanız Katolik miydi?
 Annem, Arjantinli hanımlar gibi, Katolikti; babam, bütün Arjantinli erkekler gibi bilinemezciydi; büyükannem İngilizdi, Protestan'dı, yöntemciydi; öbür ninem sözün tam anlamıyla Katolikti. Hepimiz bir arada yaşarız, ama hiç bir zaman tartışmadık bu konularda.
Bedensel acıdan çok korkarım
Yarın öleceğinizi söyleseler, en çok neden ayrılacağınıza üzülürdünüz?
- Kimse söyleyemez bunun yanıtını. Zaman zaman, fırtınaya yakalanan uçaklarda ya da başka yerlerde ölümle burun buruna geldim. Ve hiç bir şey duymadım. Buna karşılık, bedensel acıdan müthiş korkarım. Bugünkü yaşamım son derece sınırlı. Eskiden sık sık sinemaya giderdim, bugün koskoca bir beyaz perdenin karşısına oturup da oraya bir ovanın mı, yoksa bir insan yüzünün mü yansıtıldığını görememek içimi sızlatıyor. Okumayı, yazmayı severdim, ikisini de yapamıyorum. Bundan ötürü, yalnız kalınca birtakım şeyler düşlemeye, anlatılacak konular bulmaya çalışıyor, böylece yalnızlığıma katlanabiliyorum. Oysa eskiden Adrogue'de otururken, kente gelirken trende geçirdiğim 40 dakika, elimde kitap yoksa, bitmez tükenmez gelirdi bana. Şimdi şu gördüğünüz odada iki saat kalabilir ve kendimi var olmaya bırakabilirim.
Mutluluk dingindir, neşe gürültücü
Zaman zaman neşeleniyor musunuz?
- William Blake’nin dediği gibi, mutluluğun neşeden daha önemli olduğuna inanırım. Mutluluk dingin ve sessizdir, neşedeyse gelip geçici, rahatsız edici, gürültülü bir yan var. Neşeli insanlar bağıra çağıra konuşur.
İnsan mutluluğu bir cümle ya da iğretilemeyle tanımlayamaz, bir ruh halidir mutluluk. Hele çocukluğumda sık sık mutlu oldum. Yüzerken, ata binerken, kitap okurken sonsuz mutluluklar tattım. Bunlar çok kolay mutluluklar, çünkü yalnız size bağlı. Oysa mutluluğumuz başka birine bağlıysa, işin içine hep biraz kuşku ve kaygı karışır. Mutluluğun ne kadar süreceğini merak ederiz hep.
Başarısızlık konusunda ne düşünürsünüz?
- Başarısı kadar yanıltıcıdır. Kipling’in dediği gibi, “başarısızlıkla başarı iki düzmecidirler”. Sanırım ikisi de rastlantıya bağlıdır, örneğin, 1923'te ilk kitabımı yayımladığımda kimsenin aklından başarı ya da başarısızlık geçmiyordu. Kitabımı hiç bir gazeteye, yazara, kitapçıya göndermedim. Dostlarıma dağıttım, birkaçının okuması beni müthiş sevindirdi.
Yazarlığa Whitman’a öykünerek başladım
Neden Whitman gibi bir ozan bunca ilginizi çekiyor? Öylesine ayrısınız ki ondan...
- İşte bu yüzden ilgimi çekiyor. Genellikle, değişik şeyler ilgimizi çeker. Ayrıca ben, Whitman'a öykünerek başladım yazarlığa. Gençler, işin başında, mutlaka birine öykünür.
Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Saul Bellow hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Tanımıyorum, ilgimi çekmiyor. Nobel'i Malraux’ya ya da Jorge Guillen'e vermelerini yeğlerdim.
Sizden de sık sık Nobel adayı diye söz edilir.
- Bir Nobel adayı olarak ölmek isterim. Şimdi o kadar çok sözü ediliyor ki, zaten almış gibiyim. Bu ödüle lâyık olduğumu sanmıyorum. İsveç Akademisi üyeleri de büyük bir coşkunlukla bu kanımı paylaşıyor. Bir ödülün bunca önemli, onu verenlerinse böylesine önemsiz olmaları çok garip doğrusu. Hiç bir Akademi üyesinin adını anımsıyor musunuz?
Şu anda hangi tür yazın ilgilendiriyor sizi?
- Biliyorsunuz, bir aydır yeniden Fransız yazınına döndüm. XVIII. yüzyıl yazarlarına, Voltaire'e, Diderot'ya Ansiklopedicilere.
Fransız Devrimi’ni hazırlayan kişilere yani?
- Fransız Devrimi'yle görüş birliğinde olmazlardı sanırım. Ayrıca, hiç kimse giriştiği eylemlerin sonuçlarını önceden kestiremez. Edimler, sonuçlara bakılarak yargılanmamalı. 50 yıl sonra, herhangi bir edim iyi ya da kötü diye nitelendirilebilir. Edim, doğurduğu sonuçlara bakarak değil, kendisine esin kaynağı olan dürtüye, gerekçeye bakarak değerlendirilmelidir. Kişisel bir edim tarihsel zamana değil, kişisel zamana göre ele alınmalıdır. En önemlisi, iyi niyetle edimde bulunmaktır.
Kadında sevecenliği, suskunluğu ararım
Kadınlar konusundaki düşünceleriniz?
- Kadınları hiç bir zaman çoğul olarak değil, tekil düşünürüm, tek kadını düşünürüm. Kadınlardan söz etmek, kayıtsızlık belirtisidir. Aynı anda iki kadının birden var olduğunu düşünüyorsanız, kadınlar karşısında kayıtsızsınız demektir. Hep aynı kadın olmasa da, öteden beri tek kadınla ilgilendim.
İşin bedensel yanı ikinci derecede kalır: önemli olan, kadından çevreye yayılandır. İnsan kadının varlığını, tıpkı denizin ya da güzelliğin varlığını duyar gibi duyar. Ben kadında anlayışlılığı, sevecenliği, bir de suskunluğu severim, evet, kimi zaman bütün söylevlerden daha tumturaklı olan suskunluğu. Aslını arasanız, kadınla erkek arasındaki ilişki kolay kolay tanımlanamaz. Ayrıca, varlıklarla, kır görünümlüyle, hatta yazınla aramızdaki ilişkilerde saydamlıktan çok telepati vardır. Bir insanın, bir yazarın, bir kır görünümünün bizi neden çektiğini bilemeyiz, bunun nitelik ya da kusurlarla hiç ilgisi yoktur.
Peki Sayın Borges, ya siyasal görüşleriniz? Düşünceleriniz düş kırıklığına uğratıyor zaman zaman...
- Siyasetle ilgilenmem; bana bu konuyu sormaya bayılırlar. Ben de aklıma geleni söylerim. Siyaset beni ancak törebilimle ilişkisi içinde ilgilendirir. Bir ”sonnet”, düşsel bir öykü ya da başka bir şey yazdığım zaman, bunun siyasal düşüncelerimle ilgisi yoktur, oysa önemli olan, göz önünde bulundurulan siyasal düşünceler oluyor. Geçmişten bir örnek alalım. Kimse kalkıp da Shakespeare'in, Cervantes'in ya da Verlaine’in bugün yaşasa kime oy vereceğini düşünür mü? Verlaine’e,  Prusyalıların Paris’e geldikleri haber verilince: “İyi müzik dinleyeceğiz demektir” diye yanıtlamış. Sonra büyük yurtsever gibi çarpışmış elbet, ama ilk tepkisi bu olmuş. Siyaset onu da ilgilendirmezmiş. Oysa, benim için Verlaine en büyük Fransız ozanıdır. Verlaine’e mi yoksa Hugo'ya mı daha çok hayranlık duyduğumu kestiremiyorum. Belki Verlaine'e daha yakınım.
Gazeteyi yararsız bulurum, bugüne kadar tek gazete okumadım
Gazete okur musunuz?
- Emerson’un öğüdünü tutuyorum: Bugüne dek tek gazete bile okumadım, yararsız buluyorum. Gazetede yazılanlar unutulmak içindir. Zaten bu amaçla kaleme alınır, yoksa gazete diye bir şeyin var olmaması gerekirdi. Ayrıca gözlerim görmediği için, zamanın gözümde başka bir boyutu var.
Bir müzik eleştirmeni geçenlerde sizin Brahms'a düşkünlüğünüzü inceleyeceğini söyledi.
- Çok gülünç bir şey bu. Müziğe tümden kapalı kulaklarım. Adolfo Bloy Casares'le çalışırken, eşi zaman zaman plak çalardı, genellikle Debussy ya da Brahms. Debussy'nin tersine, Brahms'ın bizi kamçıladığını saptadık. Brahms'ı yeğleyişim bundandır.
Dilin yazında en önemli öge olduğu kanısında mısınız?
- Sözcükleri severim, onları incelemeye bayılıyorum ama onların ötesinde başka bir şeyin bulunduğunu ummak isterim. Söyleyiş biçimi önemlidir elbet ama en önemli şeyin bu olmadığını sanıyorum. Elimizde bu savı doğrulayan kanıtlar var. Ben öteden beri, yazının özünün kâğıda geçirilen şeyde değil, düşlenen tasarlanan şeyde olduğuna inandım. Zihinde canlandırılan şeyin kâğıda aktarılmasıysa çok özel bir bilimi gerektiriyor.
Esin’e, bilindışı dünyanın icat ettiği bu şeye mi inanırsınız, yoksa insanın yazınsal yapıtı uğraşa didine kurması, üzerinde çalışması, kesip oyması gerektiğine mi?
- İkisinin de gerekli olduğunu sanıyorum. Yazınsal yapıtın araç ve gereçlerini elde ettikten sonra, oturup üzerinde çalışmak, kesip oymak gerekir. Ama yazarın bu araç ve gereçlere yüzde yüz egemen olduğunu da sanmıyorum, neden ve nasıl geldiklerini bilmez. Onları çekip çevirmek istiyorsa, egemen olmaya da, fazla çözümlemeye, ayrıştırmaya da kalkmamalı. Yazınsal hammadde bir gizemdir, yazar onu böylece ele alıp çözümlemelidir.
Cin çarpmış biri gibi yani?
-Freud’cular yazmanın bilinçdışı sorunlarımızın yüceltilmesi, su yüzüne çıkarılması olduğunu söylüyorlardı. Bunu demek, gizemi çözmüyor. Çok şükür, gizem el değmemiş olarak, olduğu gibi orada duruyor. Gerçekte yazar, yapıtının hammaddesinin kaynağı konusunda pek az şey bilir. Bilse, yapıtın en iyi eleştirmeni kendisi olurdu, oysa yoktur böyle bir örnek. Buna karşılık, bu işi uğraş seçmiş eleştirmenler gerçek yaratıcı edimi tanımadıkları için, yazım birtakım niteleme sıfatlarına indirgeyebilir, her şeyin yerli yerine konduğu minicik çekmeceler yaratabilirler. Örneğin ben. Cervantes’in hiçbir zaman Don Kişot’un imlemiyle, neyi gösterdiğiyle ilgilenmediğine inanırım: aklı fikri kitabını yazmaktaydı çünkü. Öbür yapıtlarına bakarak söylersek, gerçekten sıradan bir yazarın kaleme aldığı biricik üstün yapıt Don Kişot olmasa, bugün kimsecikler bilmeyecekti Cervantes’in adını.
(Odile Baron-Supervielle, 1976, Tercüme: Bertan Onaran, Arşiv ve dizgi: Serhan Yedig)
1 note · View note
doriangray1789 · 2 years
Text
Osmanlı Dönemindeki İlk ve Tek Deneysel İntiharı Gerçekleştiren Şair: Beşir Fuad Ölümün şiirini yazabilmek için bileklerini kesen, akan kan eşliğinde yazmaya koyulan ve o sırada ölen Türk şair Beşir Fuad'a dair bilinmesi gerekenler. bilinçli' intiharından dolayı 'unutturulmuş' beşir fuad, osmanlı'da denemenin, yazınsal eleştirinin, eleştirel biyografinin ilk ürünlerini veren, yine ilk materyalist unvanını taşıyan kişidir. 1852 yılında dünyaya geldi. fransızca, ingilizce ve almanca bilen fuad, ömrünün son üç yılına sıkıştırdığı yazı hayatında, çevirileriyle birlikte 200'e yakın yazı ve 16 kitap yayınlamıştır.beşir fuad, 6 şubat 1887' de, cağaloğlu yokuşu'nda kitapçı arakel' in dükkanı karşısındaki 12 numaralı evinde gece geç vakit bileklerini kestiğinde 35 yaşındaydı. bileklerindeki kesik atardamarına klorit kokain şırınga ederek intihar etti. ölürken izlenimlerini kanıyla bir kağıda yazıyordu: "ameliyatımı icra ettim. hiçbir ağrı duymadım. kan aktıkça biraz sızlıyor. kanım akarken baldızım aşağıya indi. yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geri savdım. bereket versin içeri girmedi. bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. baygınlık gelmeye başladı.canib-i zabıtadan gelecek tahkik memuruna size anlatmağa mecbur olmadığım bazı esbabdan dolayı terk-i hayata mecburiyet gördüm. kendi kendimi öldürdüm. benim yazım ve imzam alem-i matbuatta bulunan muharrirlerce malumdur. binaenaleyh beyhude işgüzarlık edeceğim diye zaten matem içinde bulunacak familyam azası hakkında bi-lüzum tahkikata girişip de onları iz'ac etmeyiniz. şu itirafnamem intiharın vukusunu müsbittir. sizin vazifeniz kağıdı alıp bir jurnal ile makama takdim etmekten ibarettir.vücudumu teşhir olunmak üzere mekteb-i tıbbiyye'ye teberrüan bahşettim. cenaze oraya naklolunmalıdır. beşir fuad" 5 şubat 1887gelen doktora söylediği söz: "zahmet etmeyin, beş dakikalık ömrüm kaldı" oldu.
Tumblr media
5 notes · View notes
yenikibris · 1 year
Text
Kuzey Kıbrıs’ta Kadınlığa dair efsaneler ve gerçekler… - Hare Yakula
Görsel, yazınsal ya da sözel olan kültürel temsiller, önceden belirlenmiş bir ideolojiyi yansıtma ve ifade etmenin çok ötesinde geleceğin kurgulanmasına ve dönüştürülmesine neden olurlar. Kullanılan spesifik kodlarla dünyayı anlamlandırırlar. Bu kodların çoğu cinsiyetçi olmakla beraber kadını ikincilleştirmiştir. Çünkü ayrımcı bir içerikle donatılmışlardır. Kültürel temsilleri ve söylemleri…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
akilfikirgezegeni · 1 year
Text
Görmüyor musun? Görsel, yazınsal, sosyal medya seni dünün kokularıyla ya da yarının içi boş kaygılarıyla doldurmaya çalışıyor. Bunlar kim diye mi soruyorsun? Şimdini istila eden zaman hırsızları🤷🏻‍♂️ içaforiz
Bu konuda yazıp hazırladığım podcast dinlemen için seni bekliyor🙋🏻‍♂️ #Spotifypodcast/Akıl Fikir Gezegeni/ 137. Dün Bugün Yarın ya da Zamanın Paranoyası
1 note · View note