"Babam derdi ki, bu kadar iyi olma. Sen bu kadar iyisin diye evrenin bir yerinde birileri o kadar kötü olmak zorunda kalıyor. Evrenin tek sorunu denge."
Senin aptal olduğunu düşünen bir çoğunluğun içinde yaşarken akıllı olman,senin aklına güvenen bir çoğunlukta akıllı olmandan daha zordur. Yakın çevresinden gördüğü inancın desteğiyle hareket eden birini, kendisine güvenilmeyen bir diğerinden ayıran budur. Varlıklar çoğunluğun yargılandığı şeye dönüşebilir zamanla. Biri çevresindekilerin inancıyla deneyimlere açılıp gelişirken -ki buna başarı deriz-, diğeriyse çevresindekilerin yargısıyla deneyimlere kapanır, başarısız olur. İnanılmak iradeye güç veren bir kalkan oluştururken, yargılanmak bir hastalık gibi irademizi zayıflatır.
dokunulmak... gördüğümüz, duyduğumuz, kokladığımız, tadını aldığımız bu dünyanın tüm anlamsızlıklarına dur diyebilen yegane duyu, tende değil miydi? dokunulduğumuzda unutmuyor muyduk mücadele etmemiz gereken her şeyi? şelaleleri... kendimizi.
yenilgilerimiz, birikmiş hesaplarımız, krizlerimiz, doğru zamanda doğru dokunuşlarla sinmiyor muydu kendi köşelerine? herkesin doğru zamanda, doğru şekilde, doğru kişi tarafından dokunulmak istediği bir gezegen değil miydi burası? ve beden ancak dokunulduğunda dinen fırtınaların yuvası değil miydi?
"Hayat mücadele değildi ki, yardımlaşma olması gerekirdi. Burası, diğerlerini yargıladığımız değil , anlaştığımız zaman ancak yaşamaya başlayacağımız yerdi."