Tumgik
#Beklentisinin
goceciblog · 4 months
Text
Av. Aydın Balkan: “Havsa, Trakya’nın en modern ilçesi”
“Çocukların geleceğimiz ise, onların en temel hakkı olan oyun oynamalarına izin verecek projelerin bir an önce uygulamaya konması gerekmektedir. Çocuklar oyun oynarsa o şehir, insani bir yerleşime dönüşecektir. Aslında diğer bağamda, çocukların bizim geleceğimiz için oyun oynamış oluyorlar. ‘Çocukların İlçesi’  insanların dünyasından uyarlanmış kurallarla döngüsel bir kavram olmadığı gibi,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
ABD 10 yıllık tahvil getirisi, Fed faiz artırımı beklentisinin yükselmesiyle 11 yılın zirvesinde
ABD 10 yıllık tahvil getirisi, Fed faiz artırımı beklentisinin yükselmesiyle 11 yılın zirvesinde
ABD 10 yıllık Hazine getirisi, Merkez Bankası’nın Çarşamba günkü politika kararından önce beklentinin 50 baz puan faiz artışından 75’e yükselmesiyle 11 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Nisan 2011’den bu yana ilk kez %3,45’i aştı. Fed’in Salı günü başlayacak iki günlük toplantısı öncesinde, yatırımcılar merkez bankasının gösterge faiz oranını %0,75 oranında artırması konusundaki bahislerini…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
terapistcaca · 2 years
Text
çoğu kişi evlenmek ve rutin bi düzen içinde kalma hayaliyle yaşıyor... ama ben sürekli bir yerleri gezerek yeni deneyimler edindiğim, hayatımda insanların benden tek beklentisinin çocuk yapmak ve para kazanmak olmadığı, aşkı ve heyecanı hep hissedebileceğim bir yaşam istiyorum
350 notes · View notes
acid-gramma · 4 months
Note
Nejj sunumum var ve ben çok çalışmış olsam dahi geriliyorum. Slayttan okumalı değil dumduz kendim konuşucam yorumlicam hocamız sert biri falan değil yanlış yapsam kızmaz ama çalışkan bir öğrenci olduğumdan beklentisinin altında kalırım utanırım diye korkuyorum :(
bu yuke ve dusunceye girdiysen iyi sunma ihtimalin yok. en iyi sunumlar UMURSAMADAN yapilan sunumlardir. yolo
9 notes · View notes
Text
en çok da beklentisinin boşa çıkması yıkıyor insanı
17 notes · View notes
06chrome06 · 4 months
Text
Tumblr media
SENDEN BİR TANE DAHA YOK...
Unutma, senden bir tane daha yok bu dünyada!
Gülümsemeyi asla unutma.
Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve
her zaman nemli kalsın göz pınarların.
Unutma kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi
ve ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı.
Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna.
Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma.
Unutma. Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihinin
ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma.
Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek.
Açık tut gönlünü tüm güzelliklere.
Aydedenin sihrini gönderdiği gecelerde uyuyarak çalma
hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.
İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında
olursan ol, her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini
unutma. Asla taviz verme seni sen yapan yanlarından.
Onurlu bir yasam sürebilmen için, sartlar ne olursa olsun
direnmeyi sakın unutma.
İçindeki seni katletmeye kalkma sakın.
Kendine vuracağın
her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını
unutma. Korkma mahallenin delisi olmaktan.
Doğrucu Davutlar ne kadar çoğalırsa mahallende,
hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma.
Hatanın affedilmeyecek olanından kaç,
ama hata yapmayayım
diye de yakıp geçme yıllarını.
Unutma ki, hiç hata yapmayan
bir insan yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir hayatta.
Korkma insanca korkularından.
Ve korkunun kendisinden çok,
onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma.
Bir anlamı olsun kendinl e yaptığın kavgaların.
Ve hep ileriye taşısın seni kavgada attığın her adım.
Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin,
rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.
Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini
ve gülümse. Umutların bitmesin asla ve umutların bittiği yerin,
hayatın da bittiği yer olacağını asla unutma.
Ve şaire kulak ver:
' Senden bir tane daha yok bu dünyada''
Eğer bir dış etken seni üzerse,
Duyduğun acı o şeyin kendisinden değil,
Senin ona verdiğin değerden geliyordur.
Onu da her an ortadan kaldırma gücün vardır.'
Marcus Aunelius
17 notes · View notes
uyumadan · 7 months
Text
Tumblr media
Oha lan, korsan dizi izlemede hizmet beklentisinin bu kadarı
6 notes · View notes
kendihalind-e · 8 months
Text
"Takdiri insandan bekleyen yanıldı; insandan bir vefa uman yanıldı. Kabul etmesi zor bir hakikattir bu; insanlar arkalarına bakmaz, muhakemede adil olamazlar. Emeklerini yüksek bir gururla, görmezden gelirler.
Daha acı olanı, bu takdir beklentisinin insanı muhatabına râm etmesi. Yani her kimden veya neyden takdir beklersen, üzgünüm ama onun kölesi olursun. Dili altında saklı birkaç kelime için bekler durursun; emek verirsin, karşılık göremez, daha da verirsin. Artık öyle bir hal alır ki bu yılgın hal, hayatını onu memnun etmeye adadığını fark edemezsin.
Fakat belki de burada bir mana vardır; hayal kırıklıkları ile anlaman lazımdır. Vefa beklerken bir kimseden, suratına çarpan kapılardan anlaman lazımdır! Bu hayatta kimseyi bütünüyle memnun edemezsin; emeklerine bihakkın karşılık alamazsın.
İyilik yap öyleyse, insandan bekleme. Hakkaniyetli ol ve insandan bekleme. Gerekirse zahmet çek, ama insandan bekleme. Her ne emek vereceksen, Yaradanın hakkı için vermek zorundasın. İnsanda vefa bulunmaz, vefa rahmânîdir,
Rabbe aittir; adildir, kuluna hakkını misliyle verir."
18 notes · View notes
kaanozer · 1 month
Text
Dışımızdaki şeylerin gerçekliğini bize belki de en çok hissettiren şey, önemsiz biri bile olsa, bir insanın, biz tanımadan önce ve tanıdıktan sonra, bize göre konumunda meydana gelen değişikliktir. Ben akşamüzeri Balbec'ten o küçük trene binen kişiydim hâlâ, aynı ruhu taşıyordum. Ama bu ruhun içinde, saat altıda, müdürü, oteli ve personelini hayal etme imkânsızlığıyla birlikte varacağım anın belirsiz ve korkulu beklentisinin de bulunduğu yerde, şimdi, kozmopolit müdürün (aslında Monaco vatandaşlığına geçmişti, ama kendi deyimiyle "Rumen kökünden" idi - daima yanlış olduğunu fark etmediği, seçkin sandığı ifadeler kullanırdı) yüzündeki çıban izleri, asansörcüyü çağırmak için yaptığı hareket, asansörcünün kendisi, Grand-Hotel denen bu Pandora kutusundan çıkmış bir dizi kukla bulunmaktaydı; inkâr edilmeleri, yerlerinden oynatılmaları imkânsızdı ve gerçekleşmiş olan her şey gibi kısırlaştırıcıydılar. Ama hiç değilse benim karışmadığım bu değişiklik, (olan şey kendi başına ne kadar önemsiz de olsa) benim dışımda bir şeylerin olduğunu kanıtlıyordu; gezisinin başında güneş önündeyken, güneşi arkasında görünce saatler geçmiş olduğunu fark eden bir yolcu gibiydim. Yorgunluktan ölüyordum, ateşim vardı, yatmak istiyordum, ama ihtiyacım olan eşyaların hiçbiri yoktu. Hiç değilse yatağa birazcık uzanmak isterdim, ama ne faydası olacaktı? Her birimiz için, maddi bedenimiz olmasa bile bedenimizin bilinci olan duyumlar bütününü, o yatakta dinlendirmem mümkün değildi; çevresindeki yabancı eşyalar, algılarını sürekli nöbette, savunmada tutmaya bedenimi mecbur etmek suretiyle görmemi, işitmemi, bütün duyularımı (bacaklarımı uzatsam bile), Kardinal La Balue'nün ne ayakta durabildiği, ne de oturabildiği kafeste olduğu kadar kısıtlı ve rahatsız bir konumda tutacaktı. Bir odaya eşyaları dikkatimiz yerleştirir, alışkanlığımızsa onları kaldırıp bize yer açar. Balbec'teki odamda (sadece ismen benimdi) bana yer yoktu; beni tanımayan eşyalarla doluydu; onlara fırlattığım güvensiz bakışı bana iade ettiler ve varlığıma hiç aldırmadan, kendi varlıklarının gündelik düzenini bozduğumu gösterdiler. Duvar saati - evdeki saatimi sadece haftada birkaç saniye, ancak derin bir tefekkürden çıktığımda duyduğum halde - bir saniye bile ara vermeden, bilinmeyen bir dilde konuşuyor, herhalde benim için kırıcı olacak şeyler söylüyordu; çünkü ağır mor perdeler, söylediklerini cevap vermeden, ama üçüncü bir kişinin görüntüsünün kendilerini rahatsız ettiğini belirtmek için omuz silken insanların tavrıyla dinliyorlardı. Perdeler bu yüksek tavanlı odaya neredeyse tarihî, Guise Dükü'nün katline ve daha sonra da Cook acentasının bir rehberi eşliğindeki turistlerin ziyaretine uygun -ama uyumama kesinlikle uygun olmayan- bir hava veriyordu. Duvarlar boyunca uzanan, küçük, camlı kitaplıkların varlığı, ama onlardan da çok, odayı enlemesine kesen büyük, ayaklı bir ayna, beni öyle tedirgin ediyordu ki, o ayna gitmeden benim gevşememin söz konusu olamayacağını hissediyordum. Paris'teki odamın eşyalarının, benim kendi organlarımın birer ilavesi, kendi benliğimin genişlemesi oldukları için, tıpkı kendi gözbebeklerim gibi, rahatsız etmediği bakışlarımı, durmadan otelin en tepesinde yer alan, büyükannemin benim için seçmiş olduğu bu belvedere'nin aşırı yüksek tavanına çeviriyordum; görme ve işitmenin gerçekleştiği bölgeden de daha mahrem olan koku alma bölgesinde bile, vetiver kokusu neredeyse benliğimin içine giriyor, saldırısını son siperlerime kadar ilerletiyordu; binbir zahmetle, gereksiz ve aralıksız karşılıklarla, telaşlı burun çekişleriyle saldırıya direniyordum. Artık bir dünyam, bir odam olmadığına göre, etrafımı çeviren düşmanlarca tehdit edilen, kemiklerine kadar yüksek ateşin istilasındaki vücudumdan başka vücudum olmadığına göre, yalnızdım, ölmek istiyordum. O sırada büyükannem içeri girdi ve içine kapanmış kalbimin önünde, yayılabileceği sonsuz mekânlar açıldı.
s.218-219
Marcel Proust Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde Çeviren: Roza Hakmen YKY
3 notes · View notes
oylesinegelmisim · 7 months
Text
İnsanı geçmişten gelen pişmanlıkları mı yıpratır yoksa geçmişe dair beklentisinin olmaması mı?
3 notes · View notes
fatmaarya · 7 months
Text
"çoğu kişi evlenmek ve rutin bi düzen içinde kalma hayaliyle yaşıyor... ama ben sürekli bir yerleri gezerek yeni deneyimler edindiğim, hayatımda insanların benden tek beklentisinin çocuk yapmak ve para kazanmak olmadığı, aşkı ve heyecanı hep hissedebileceğim bir yaşam istiyorum."
6 notes · View notes
sinestezii · 9 months
Text
Umut ve iyimserlik de bizimle birlikte yaşlanır mı?
Hani yıllar geçtikçe keskinleşen ve fakat aynı zamanda, her geçen günle üzerine toprak atılan yanılmamış olma ümidinin, belki de hayalinin, beklentisinin "yaşlanmış"lığı.
4 notes · View notes
fazlamaviyim · 10 months
Text
Bir süre sessizlik oldu;duydukları tek ses soluk alıp verişleriydi.Sonra Carla,Deborah'ın beklentisinin tam tersine,hiç de kin dolu yada kibirli olmayan bir ses tonuyla,"Benim hastalığım ...ağzına kadar dolup taşmış bir bardak,senin küçücük damlan taşan kısmın içinde çoktan eriyip gitti," dedi.
Tumblr media
3 notes · View notes
applee--pie · 1 year
Text
insanların senden beklentisinin olması çok güzel bir şey ama bunu baskı oluşturmadan yapılması lazım ve bunu asla anlamıyorlar
6 notes · View notes
kederlipalyaco · 1 year
Text
“kadınları güzelleştiren işte tam da bu, mutluluk beklentisinin gücü.”
6 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ- Stefan Zweig'
Bu son derece çarpıcı çöküş öyküsü, XV. Louis döneminde Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanır. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya’ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu…
İnsanlar için ölmek mi?
Bir insan neden intihar eder? Sebebi ne olabilir?
inceleyelim: Bir insanın ölümden diğer insanların etkisi vardır.
Şöhret olmayı takıntı haline getirmiş bir kadının öyküsü
Paris’te şan şöhret içinde yaşamaya alışmış, insanların sahte sevgilerinden ve kendisine olan nefretlerinden beslenen madam de prie’nin kralın gözünden düşünce sürgüne gönderilmesiyle başlıyor öykü böylece bir dönem Fransa’ya hükmetmiş madamın şöhret ve bir kahraman gibi anılma takıntısının taşrada günyüzüne çıkması da kaçınılmaz oluyor. Giderken dahi önce kendini sonra çevresindekileri bunun bir sürgün olmadığına kendisinin tatile ihtiyacı olduğunu söylüyor; insanların kendisi hakkındaki düşüncelerini bu derece takıntı haline getirmiş bir kadının öyküsü bu öyle ki ölümünü bile bir kahramanlık öyküsü yazarmışçasına işliyor; öldükten sonra insanların onu sürekli anması, hiç unutmaması için….Madame de Prie, Sürgünden sonra Gün geçtikçe gözden düşmeye devam eder bu durum devam ettikçe saçma sapan hallere girer ve akli dengesini yitirmeye başlar. İlgiyi yeniden üzerine çekmek için akla hayale sığmayan planlar yapar. Yaptığı plan ve beklentisinin hüsranla sonuçlanması beni çok şaşırttı. Burada planını anlatıp heyecanını bozmak istemiyorum. Kitabın konusu hakkında anlatacaklarımı kısa kesiyorum ve yazar hakkında konuşmak istiyorum. Stefan Zweig’in bir kadının çöküşünü anlatırken yaptığı psikolojik tahlillere hayran kaldım ve o çaresizliği hissettim. Öyküyü okurken yaşanmış bir hikayeden kurgulanmış olması ve çaresiz hissettiğim bir anda okumuş olmamdan kaynaklı çok etkiledi beni.
Tumblr media
5 notes · View notes