Tumgik
#Evrensel Müzik
proofhead · 2 years
Text
Dolunay Vakti: Ankara, Alper, Şerit Rozet, Hope To Find
Dolunay Vakti: Ankara, Alper, Şerit Rozet, Hope To Find
1994 yılında eğitim hayatımın başladığı o sınıf Sonbaharı iliklerime kadar hissediyorum. Havalar soğudu. Geceler iyice karanlıklaştı. Bulutlar gökyüzünü gizliyor gözlerden. Başımızı kaldırıp yine de göğe bakıyor ve düşlüyoruz. Geride kalan haftalar bol nostaljiyle geçti yine. Uzakta ve kavuşamayacak olmanın verdiği rahatlıkla, yine kağıdın ve kelimelerin üzerinde didiklenip durdum. Sivrihisar‘a…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sadenees · 1 month
Text
Gün geçmiyor ki yeni dans türleri çıkıyor yada ben daha önce görmedim. Bu dansı kim yapabilir ki ! Düşünü böyle bir halk oyunumuz olduğunu... Düğünlerde herkesin bu dansı yaptığını 😅 daha toplu şekilde bir roman havası bile oynayamazken bu dansı kim yapabilir. Ama müzik te oldugu gibi dansı'da evrensel kabul ediyorum. Bir mesaj barındırmıyorsa eger.
114 notes · View notes
ertan2618 · 9 months
Text
Tumblr media
Paylaşım yapıyorsunuz paylaşımlarınızı terör örgütü sempatizanlarının müziklerini koyuyor veya onları sayfanızda paylaşıyorsunuz bu tarz insanları..! Müzik evrensel diyebilirsiniz bir örgütü destekliyenlerin ideolojilerini temsil ediyorsa o müzik evrensel değildir. En azından bunları dinlerken Şehitler ve onlara emek verip büyüten Aileleri aklınıza gelsin..
208 notes · View notes
sezginer35 · 8 months
Text
youtube
youtube
youtube
youtube
youtube
Güzel akşamlar olsun...
Müzik, insanların evrensel dilidir.
-Longfellow
47 notes · View notes
malianinbetasi · 1 year
Text
Müzik değil acılardır evrensel olan
184 notes · View notes
sakinbiradam · 8 months
Text
sene 2015, yani 22’li yaşlarım; çoğu kişiden duyarsınız 22’ler 23’ler dönümdür diye. O zamanlar dil falan bilmiyorum, üniden yeni mezunum, iş arıyorum, bana en iyi gelen şeylerden birinin bu şarkı olmasına mı üzüldüm şu an, yoksa hâlâ aynı hisle dinleyebildiğime mi sevindim bilmiyorum. Bazı şarkılar gerçekten dilinden anlamasanızda ruhunuza işler, müzik belki de bu yüzden evrensel.
tekrardan dinleyip, tekrardan yâd edin.
35 notes · View notes
kyliengothej · 2 years
Text
burda biraz resmi ve elbet edebi, biraz da üstüne uğraşılmış bir yazı yazabilirdim ama sanırım ihtiyacım olan şey içimi dökmek. içim herkes kadar dolu, kimseden fazlası yok dilerim eksiği olmasın. geçen gün gençliğe hitabeden alıntı yapıyordum nabzım bozuldu rengim attı, içimde bir utanç duyuyorum, içimde öfke duyuyorum, içimde kin duyuyorum. cumhuriyetin kurduğu okullarda onun sağladığı imkanlarla aynı sıraya oturduğum aynı yemekhaneden aynı yemeği yediğim insanların hain oluşunu ona düşman oluşunu sindiremiyorum. hükümetler geçer, seçimler yapılır, dışardaki dışarda kalır, dış kapının mandalları nasıl geldilerse öyle giderler elbet ama içerdeki bunca orospu çocuğuna inanamıyorum. o kadar çok inanıyordum ki kardeş olduğumuza. o kadar ben sanmıştım ki bazı şeyler sadece siyasilerin ağzında, mecliste yani kavga, öyle sanmıştım. 21 yaşlarımda bunu düşünmek ve bilmek, görmek istemezdim. ağzını açıp diyorlar ki açabiliyorlar var ağızları, cumhuriyetin kurduğu okullarda cumhuriyetin verdiği bursla hatta, açıp ağzını cumhuriyeti istemediklerini bile söylüyorlar. söylemeyeni çok ya söyleyeni de var. e ırmak ne elinden gelen derseniz, girdiğim ortamda bunların yüksek sesle konuşamaması. bu kadar. onların cesaretlendirilmesi, bizim itibarsızlaştırılmamız, bunlar beni verem ediyor. bazen kaçıp gitmek istediğim bile oluyor ama namusuma yediremiyorum ki benim yeşil kart başvurusu yapmama bile gerek yokken buradayım patlamaya teşne bi silah gibi. içim içimi yiyor her an. ben çok güzel şiir yazarım, burda hep yıllardır farklı hesaplarda öyle yazı paylaşıyorum ama ben aslında iyi de şiir yazarım, hikaye de masalda hatta ve hatta girdiğim online oyunlarda bile bu tür insanlarla bile savaş verdim. yazardım yani, bir zamanlar yazıyordum, öyle çalakalem de değil, heceyle aruzla yazmaya çalışıyordum, divan edebiyatı, osmanlıca da katıp öyle incelikli sanatseverdik, sanat sanat içindir diye keskin bir sınır çiziyorduk, işte dost meclisinde; ben hep sanat sanat içindir derdim, e biri de insan içindir derdi, dövüşür dururduk. sanat ne insan ne sanat için değilmiş. sanat sanat da değilmiş zaten. sanat siyasetin bir oyuncağıymış uzunca müddettir hatta belki özünde de öyleymiş. biz bilememişiz. bilmemişiz ya da. çünkü çok öğretenim vardı benim ama ben pek laftan anlamam, kristallerim dengede değil ya ondan. öyle. şiir de yokmuş. o şairler o şiirleri bu bayrağın altında o sanatçı bozuntuları o türküleri bu toprağın üstünde bu memleketin aleyhine çalıp söylüyorlarmış biz de çok acıklı çocuklarmışız hemen ağlarmışız. bunu da yutamıyorum. ne müzik ne acı hiçbir şey evrensel değilmiş. artık aşka dair yazılan bir mısranın satır arasında aşkı bulamıyorum. barış türkülerini savaş yanlıları söylüyor. insan haklarını katliamcılar savunuyorlar. bizim bir incelik sayıp onlara onların dilinle selam verelim dediğimiz insanlar kendi dilimizde bize sövüyorlar. ayıp mı bunu söylemek. yo. herkes her siki öğrenmek zorunda değil da işte bunu anlamak için gerçi kimse ben kadar aptal değildir kimse anlamak için bu kadar uzun yol gitmeye gerek duymaz. benim algım kırık bir kalple hoyrat bir hilkatın pençesinde biraz daralmış vaktiyle yahut genişlemeye fırsat bulamamış belki o zamanlar. şimdi bilmek de korkunç, şimdi bilmemek daha korkunç. tanrımıza hamd olsun, cumhuriyet bize verilen en büyük doğrudur. dilerim ki onu karalamak isteyen yeşillerin kızılların kana bulandığı günler görelim. türkün cumhuriyet bayramı kutlu olsun. ona dost olanın, onla bir olanın, onu atasından emanet alanın bayramı kutlu olsun. atasının resmine bakarken özlemden öfkeden gözü dolan her çocuğu kanımdan kardeş bilip, kalbimle sarılıyorum. emaneti bazen bir gözyaşı, bazen bir yumruk sıkışla, günü de gelir kanıyla taşıyan her kardeşimin bayramını kutluyorum. şerefine layık bir şekilde kutlayalım, bizim elimizden ve kalbimizden bu bayramın gururunu neşesini sökmelerine izin vermeyelim. esenlikler dilerim.
40 notes · View notes
siyahtanbiiradam · 2 years
Text
Müzik değil, acılardır evrensel olan.
125 notes · View notes
pikabinmetafizigi · 10 months
Text
Müzik değil acılardır evrensel olan
4 notes · View notes
proofhead · 6 months
Text
Fujifilm Etkinlikleri: Serkan Tuna Konser Fotoğrafçılığı
Fujifilm Eskişehir tarafından 1 Aralık Cuma günü güzel bir etkinlik daha düzenlendi. Türkiye’nin profesyonel olarak çalışan az sayıdaki konser fotoğrafçılarından olan Serkan Tuna, yaklaşık 30 kişinin katılım sağladığı güzel bir etkinlikte hem tecrübelerinden hem de fotoğrafa olan bakış açısından bahsetti. Geçtiğimiz hafta Instagram’da etkinliğin haberini görünce hemen tıklayıp kayıt yaptırdım.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
noirlord · 2 years
Text
Müzik degil acılardır evrensel olan
22 notes · View notes
doriangray1789 · 8 months
Text
ELİMİNATİON "HİÇBİRİMİZ, TEK BAŞIMIZA, HEPİMİZ KADAR GÜÇLÜ DEĞİLİZ!"
akıllıda değiliz... Bir de o kafayı yıllarca omuzlarında taşıyan vücuduna sor bakalım
anonim bir çoğunluğun ayak sesleri duyulmadı henüz... duyulabilir mi? ülkede çoğunluk kavramı da değişti insanların seçimlerinde etkili olup, onların aslında istemedikleri şeyleri sadece bu şekilde varolabilecekleri kaygısı vererek yaptıran bir grup insan halini aldı...merkezi kuvvet yanlısı durumlarda sadece onay görmek amacıyla yaşayan bir insan grubuda var şimdi bu varolabileceklerini sananlarla onay görmek uğruna yaşayanların belirlediği bir sistem içinde nasıl yaşanır? bir daha ifade deyim: gerekli koşullar sağlandığında sadece düşüncesinden dolayı dışlanmış eylemsel olarak suçsuz bir insana hiç tereddüt etmeden elektrik verebilecek düzeyde bir psikolojiye sahip olanlarla, balık hafızalı, unutkan, çoğunluğu her zaman haklı bulan, kendine ait fikri yok olsa bile dile getirecek cesareti yok, kitap okumayan okusa da anlamayan, eğitimsiz, cinsel problemleri olan, belindeki silah kadar erkek, ülke için önemli konular görüşülürken kaynana programına rating rekoru kırdıran, 82 anayasasına evet oyu vermiş ayni kafayla yetmez ama evetçi, hayatı yaşamı çapı kadar sanan bir güruhla nasıl birlikte yaşanır ? bir ülkede eğer bu bu taban sınıfın hakimiyeti çoğunluk ise bu çoğunluğa ulaşmada herkes suçludur neyseki ülkemizde böyle durumlar yok akıllı elitist entelektüel bir hakimiyet var ileri demokrasinin en ileri hali ile uyumlu bir hukuk ve evrensel insani değerlerle yönetiliyoruz ben çok memnunum.... derken sırtım açılmış uyanmışım... BAZI ÜLKELERDE ÇOĞUNLUK çoğunluk güçtür, güçlüdür. çoğunluğa uyulur. çoğunluk yürütür her şeyi... çoğunluğun dediği olur... gibi tanımlamarı 1984 kitabında bulabilirsiniz.. insan için değerlendirildiğinde en basit haliyle bu yanlıştır. tehlikelidir. istediğini yapar, istediğini yaptırır. empatiden yoksun olandır. beğenmediğini itham ve infaz etme hakkını kendinde görendir. istemediğinin yok olmasını istediğinin hakim olmasını sağlayabilendir. kararları verendir.kendi nezdinde doğruyu belirleyendir . haketmediği gücü elinde tutandır ve her türlü azınlığın da mustarip olmasını sağlayandır. azınlığın üstünde sonsuz yaptırım gücü olduğu kabul edilendir. Diğerlerine her türlü hakareti aşağılamayı kendinde hak görendir. iradesi yönlendirilebildiğinde daha da tehlikeli olandır....çoğunluk kurallarına uymayanı ezen, yok eden, bitirendir. çoğunluk haksız olduğu halde kendini haklı göstermesini bilendir. çoğunluk her zamanda ve her mekanda çoğunluk olmanın verdiği gücü kötüye kullanma hakkını kendinde gören ve gücü aslında kötüye kullanmadığına inandırandır. itiraz edilemeyendir. edilse de sonuca varılamayandır. doğrunun, gerçeğin, haklılığın şartı değildir. ancak öyleymiş gibi kabul edilir. Halbuki insan toplumunda çoğunluk; bunların tam tersini yapandır Müzik Over Kıll - Elimination ( müzik uyandıran cins ten)
2 notes · View notes
aysekadinfasulyesi · 10 months
Text
Bu şarkının sözlerini bilmiyorsun ama verdiği hissiyat farklı müzik gerçekten evrensel bir şey...
2 notes · View notes
pazaryerigundem · 6 days
Text
Nilüfer'de çocuk ve gençlerden muhteşem performans
https://pazaryerigundem.com/haber/172521/niluferde-cocuk-ve-genclerden-muhtesem-performans/
Nilüfer'de çocuk ve gençlerden muhteşem performans
Tumblr media
Bir dönemi daha başarıyla bitiren Nilüfer Çocuk Korosu ve Nilüfer Gençlik Korosu, yıl sonu konserinde performans sergiledi. Şef Suat Şahin yönetimindeki her iki koro, izleyenleri kendine hayran bıraktı.
BURSA (İGFA) – Kurulduğu günden bu yana başarılı sanatçılar yetiştiren Nilüfer Çocuk Korosu ile Nilüfer Gençlik Korosu’nda bir dönem daha sona erdi. Çalışmalarını müzik öğretmeni Suat Şahin şefliğinde yürüten her iki koro, bir dönemi daha başarıyla tamamladı. 9-14 yaş arası çocukların oluşturduğu Nilüfer Çocuk Korosu ile bu korodan mezun olan ve 15-21 yaş arası gençlerden oluşan Nilüfer Gençlik Korosu, dönem sonunda düzenlenen konserde performans sergiledi. Bu yıl, Çağdaş Eğitim Kooperatifi Özel 3 Mart Eğitim Kurumları Çocuk Korosu da, konuk koro olarak gecede sahne aldı. Nâzım Hikmet Kültürevi’nde gerçekleşen konseri Nilüfer Belediye Meclisi Üyesi Furkan Yavuz, ebeveynler ile çok sayıda sanatsever izledi.
Üç bölümden oluşan konserde sahneye ilk çıkan, Nilüfer Gençlik Korosu oldu. Başarılı performansıyla izleyenleri kendine hayran bırakan koro, alkış aldı. Gecede konuk koro olarak yer alan Çağdaş Eğitim Kooperatifi Özel 3 Mart Eğitim Kurumları Çocuk Korosu da, ilk sahne deneyimini yaşadı. Repertuarındaki eserleri başarıyla seslendiren koro, izleyenlerden tam not aldı.
Tumblr media
Konserin son bölümünde sahne, Nilüfer Çocuk Korosu’nun oldu. Şef Suat Şahin yönetimindeki koro başarısıyla dikkat çekti. Barış Manço’nun “Kara Sevda” şarkısına da repertuarında yer veren Nilüfer Çocuk Korosu’na, salonu dolduran sanatseverler de eşlik etti. Nilüfer Çocuk Korosu ile aynı sahneyi paylaşan Bursa Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü’nden tenor Prof. Dr. Ayhan Helvacı da, İtalyanca eserler seslendirdi.
Yerel ve evrensel eserlerin seslendirildiği, solo performansların sergilendiği gecenin sonunda, üç koro da aynı anda sahnede yer aldı. Sanatseverlerin yoğun isteği üzerine Barış Manço’nun Kara Sevda şarkısını birlikte seslendiren korolar, geceyi Muammer Sun’un “Sevgi her şeydir” şarkısını söyleyerek noktaladı. 
Konserin ardından Nilüfer Belediye Meclisi Üyesi Furkan Yavuz, Şef Suat Şahin, yardımcı şef ve koro üyelerini başarılı çalışmaları için kutladı. Yavuz, korolara destek veren firmaların temsilcilerine de plaket vererek teşekkür etti.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
aykutiltertr · 1 month
Video
youtube
Gitme - Reynmen ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Pop)  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/ziqStxHvg9A Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Gitme - Reynmen ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Pop) Söz: Serdar Ortaç Müzik: William Enriguel Guillermo Düzenleme: Ozan Çolakoğlu Mix-Mastering: Utku Ünsal Yönetmen: Melih Kun Görüntü Yönetmeni: Ömer Berkli Uygulayıcı Yapımcı: Evrensel Derman Yapım Asistanları: Halit Heval Sarı, Semih Gül Kamera Ekibi: Ferhat Baş, Arif Baş, Alperen Çetinkaya Işık Şefi: Bülent Yenidünya Best Boy: Erkan Şahin Işık Asistanları:Ersin Bağçecik, Hikmet Erkan Taş, Yahya Kesgin Set Amiri: Bilal Çiman Set Asistanları: Sinan Dinler , Ersin Bıyık, Mustafa Furkan İrik Dansçılar: Katia İngrid Ornella Kouame, Kemal Alp Ermiş , Soykan Ermiş Kurgu: Mert Halili Color: Musap Çelik Bm Elimde olsa kalbine taht kuracaktım Vakit gelince                           A Ben bu buhranlı çağı atlatıp F#m              Bm Sana esir olacaktım Bm Düşünüyorduk seninle aynı şeyleri Zaman gelince                       A Unutmuyorduk eski günleri F#m                 Bm Bu kalpte tek olacaktık Em Nasıl güzeldi elini tutmak G                  F# Dudaklarında mühür olmak    ( Bm    ( Ne olur gitme    ( Am                         Bm    ( Ufak tefek şeylere kızıp gitme    (     Am                        Bm 0    ( Ne yapmadım ki sen çok istedin de I  (  Am                  Bm    ( Yavaş yavaş kabul edelim    (          Am    ( Senin ilacın benim. Reynmen Madde Tartışma Oku Bekleyen değişiklikler Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Reynmen Reynmen Müzikonair Doğum Yusuf Aktaş 6 Aralık 1995 (28 yaşında) İstanbul, Türkiye İkamet İstanbul Eğitim İstanbul Aydın Üniversitesi, Nişantaşı Üniversitesi Meslek İnternet ünlüsü, şarkıcı Etkin yıllar 2015-günümüz Reynmen ya da doğum adıyla Yusuf Aktaş (d. 6 Aralık 1995, İstanbul), Türk vlogger, internet ünlüsü ve şarkıcıdır. Scorp ve YouTube'da paylaştığı videolar ile tanındı. Aktaş'ın YouTube kanalı, Mayıs 2023 verilerine göre en çok abonesi olan 25. Türk YouTube kanalıdır.[1] İlk yılları Yusuf Aktaş 6 Aralık 1995 tarihinde doğdu. Sivaslı olan Yusuf Aktaş’ın babası Azerbaycan göçmenidir.[2][daha iyi kaynak gerekli] İlköğretimi Ahmet Kabaklı İlköğretim Okulunda okurken Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okuluna nakil olmuş ve ilköğretimi orada tamamlamıştır. Daha sonra Bahçeşehir İMKB Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesine yazılmıştır. Ancak oradan da mezun olmadan Başakşehir Lisesine geçiş yapmış son olarak oradan da ayrılarak açıköğretimden liseyi tamamlamıştır. Aktaş, tanınmadan önce babasıyla halde meyve sebze ticareti ve pazarcılık yapmıştır.[3] İstanbul Aydın Üniversitesi Radyo ve Televizyon Programcılığı kazanan Aktaş, daha sonra geçiş yaparak günümüzde Nişantaşı Üniversitesi Radyo ve Televizyon Programcılığı okumaktadır.[4][5][6] Kariyeri Aktaş, Scorp isimli video paylaşım ve canlı yayın uygulamasında çekmiş olduğu videolar ile bir anda sosyal medyanın en çok takip edilen isimleri arasında yer aldı. Daha sonra platformunu YouTube'a kaydıran Aktaş, fenomen Berkcan Güven ile #Biziz adında bir şarkı çıkardı. Enes Batur'un "YouTuberların Düşüşü" adlı diss şarkısında kendi isminin geçmesine ithafen "Enes Batur'u aradım" adında bir video çekerek yaklaşık 400.000 abone kazandı. Ancak daha sonra bu videoyu kaldırdı. 2019 yılının Ocak ayında "Derdim Olsun" adlı şarkı ile Türkiye çapında büyük yankı uyandırdı. Daha sonra 2019 yazında "Ela" adlı müzik videosu ile Türkiye'nin en çok izlenen videoları arasına girdi. Reynmen, 2019 yılında Houze Istanbul ismini verdiği müzik şirketini kurdu. Son EP'si RnBesk'i de bu şirket üzerinden yayımladı. EP'deki parçalardan "Hevesim Yok", "Yoksun Başımda", "Radyoda Neşet" ve "Dolunay" klipsiz olarak, "Leila" adlı parçasını ise video klipli olarak çıkarttı. Houze Istanbul bünyesinde henüz Yusuf Aktaş'ın kurumsal iletişimini sağlayan asistanı Burak Koşar ve şirketin müzik direktörlüğünü yapan Oğulcan Nihat bulunuyor. Şirketin merkez ofisi ise İstanbul'da bulunmaktadır. Tartışmalar İzlenme sayısı sahtekârlığı iddiası Aktaş'ın 2019'da yayınlamış olduğu "Ela" adlı parçanın YouTube'da izlenme sayısından çok beğeniye sahip olması Işın Karaca tarafından eleştirildi ve Aktaş YouTube sistemini manipüle etmekle suçlandı. Aktaş bunun üzerine "Cahil olmak ne güzel şey, her şeyi biliyorsunuz. Hayır üzülüyorum, inanmış bir de bu söylediğine. Bayağı ingilizcesini yazıp inandırmış, yazık günah ya Allah'ım esirgesin" yorumunda bulundu ve Instagram hesabında sorulmuş bir soruda cevap olarak isim vermeden Karaca'ya küfür içeren bir gönderme yaptı.[7][8] Demet Akalın da izlenme sayısı ile ilgili bir sahtekârlık olduğunu iddia eden bir paylaşımı beğendi.[9]
0 notes
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
Dünya’nın En Ağır Yükü!
✍🏻 Cifri, 9 Şubat 2019
https://www.gundemarsivi.com/dunyanin-en-agir-yuku/
Belli bir ağırlığı kaldırmak için çok çeşitli bedenlere, vücutlara ve değişik ruh hallerine ihtiyaç vardır. Teknoloji öyle bir etkilemiştir ki insanoğlunu ‘varoluşun’dan utandırır…
Empati kurmak, bir insanın kendini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlama çabasıdır, bu anlayış şekli çoğu yetişkin insanda vardır; yeri değiştirilerek değişim yapılan kişi, karşıdaki kişinin yerine kendini koyma! Büyük bir meziyet insanları anlamak, onların acılarını sevgilerini, düşüncelerini anlayabilmek, gerçekten insan olabilmek sanırım olması gereken vasıf aslında budur.
İyi güzel de beceremediğimiz! Olaylar, vakalar, adi suçlar çok fazla örnekler verilebilir; değişik kişilik karakterleri, akli dengesi yerinde olmayan kişiler. Psikolojide sanrısal bozukluk olarak adlandırılan rahatsızlıkta delüzyon, hezeyan ya da paranoya olarak ifade edilen tanımlandırılan rahatsızlıktan ötürü, peki sanrılar gören kişiler? Yok mu, elbette var. Öyle bir hastalık ki, büyük bir olay karşısında panik atak, heyecan, adi bir suç olayı ya da şiddet gören, işkenceye tanık olan, bizatihi yaşayan kişilerde bunun olduğunu okumuş ve görmüştüm, hatta geçici ataklar olarak başladığını ve belli zaman sonra şiddetin türü artarak devam ederek çoğaldığını da. Sebebi çözülmeyen! Teşhis koyulamayan türleri de olan bir hastalık olduğunu biliyorum, bu tür hastalığın belirli evresinde bulunan gördüğümüz, tanıdığımız yakınlarımız mutlaka vardır. Çevremizde diğer adı ile bilinen ‘deli’ diye tabir edilen bu insanlar, genellikle zararsızdır!
Kişiler bireylerdir, bu kişilerle empati kurmak oldukça zordur, en azından ben kuramadığım gibi onları anlamak için verdiğim çabaya sonradan kendime kızmama rağmen, bu kişilere nedenini tam olarak bilemediğim de gizli bir hayranlık besler, çözemediğim hikayelerini merak ederek saygı duyarım.
Şöyle ki; iyi veya kötü değiller, bazıları yalan söylemiyor ve oldukça da samimi olabilen kişiler. Dünyaları çok farklı sırf bu kişiler ile diyaloğa girip analiz edebilmek için birkaç defa ruh sağlığı hastanesine giderek, nasıl ‘rehabilite’ oldukları ve edildiklerini, (hasta yakınım sayesinde) gözlemleyerek, giderek bakış açımı nasıl değiştirebilirim acaba diyerek ziyaretlerim olmuştur.
Bu kişilere ben ‘arada kalmışlar’ ya da ‘yarım kalmışlar’ diyorum. Tanrıların, sırf zevk için deneysel, laboratuvar çalışmalarına tabi olan insanlar. Her hangi bir bağlantı ya da kayıt olmadığı gibi izlenmediklerini, hangi inanç ve düşünce temelinde olursa olsun; takip edilmediklerini hisseder, her nedense muafiyet sağlandığını da hisettirdiler. Sadece, o kişilere verilmiş bir statünün var olduğuna inanırım. Bazılarının ‘arşiv bilgileri’ çok kuvvetlidir. Zihin oyunları, bir filmin kesik bölümleri, bir kitabın eksik sayfalarına, bir müzik parçasının sözlerine benzetip ; empati kuramadığım yetmiyormuş gibi bu kişiler içinde sorular ‘nedensellik’ hiç bitmez.
Zihnim, beynimi yer kemirir.
Kimin dünyasındalar, benim mi? Azınlıkta olan onlar mı? Hadi onların dünyası gerçekse! Acaba ne demek istedi! Kimin cennetinde yaşıyorlar gibi şeyler düşünür dururum.
Deneysel çalışmanın yan etkileri bizler miyiz? Fikirsiz anılar anlamsız cümleler vb… Art niyet, nefret ve kin olmayan çoğu zaman komik! Aynı zamanda dramatik ‘için için kıyılan’ yürekler, aile faciaları, ziyaretler, yarım kalmış mutluluklar, bilinçaltındaki hissiz ve duyulamayan anlamsız hikayeler.
”Taşıdığın yükün kıymetini bilemedikten sonra hangi yola gidersen git.”
Senin ki de yük mü..! Gelsin de ağırlık görsün!
Sanat eserinin şaheser olması için üstün kalıcı bir yapıt olması, daha doğrusu evrensel olması yer ve zaman olmadan bunların daha ötesinde anlamlar ifade etmesi gerektiğini söyler tanımlasını yapan kişiler (ya da uzmanlar).
Bir resim fotoğraf nedir ki? Bir bir kameranın karesi! Kendini korusa, zamanın ötesine geçse ne olur? Yukarıdaki fotoğraf bir sanat eseri başyapıtı değil, iki karenin birleşmesi de olsa şahsi görüşüm en azından Pulitzer’e aday olacak kadar unutulmayan fotoğrafların kategorisinde sessiz bir çığlık gibi çaresizliği anlattığı ,ifade, şekil, konu, tema olarak hikaye kesin olarak ortada. Bir kare; yol, sırtta taşınan çuval, ‘insan yükü’nün dramatik bir şekilde hikayesini daha nasıl anlatabilir ki? Fotoğrafı büyütüp ofisime astım. Çoğu insan memleket yayla özlemine benzetti! Derin düşünenlerde oldu; hımm.. ‘yük ve yol’ güzel denklem, yol mu yakın insan mı uzak diyenler bile oldu, üzerine de el yazısı ile ‘Taşıdığın yükün kıymetini bilemedikten sonra hangi yola gidersen git.‘ cümlesini yazarak ekledim, neyse…
Hikayenin aslı ise ise şöyle,
Bir aile düşünün Van’ın Gürpınar İlçesine bağlı Yalınca Köyünde kırsalda ikamet ediyorlar. 1.5 yaşındaki çocukları hastalanınca telefonla acil yardım talebinde bulunuyorlar; (ama kimse ilgilenmiyor) çocuksa, gece saat 02:00 sularında hayatını kaybediyor, buraya kadar bir ihmaller zinciri var… İnkar edilemez, şu an ki yaşadığımız ortamda insanlar her gün ölüyor, hayatın normal akışı ve benzeri ifadeler kullanılabilir. Fazla da girmek istemiyorum çok detaylı araştırıp görsel medya veya internetten konuya geniş bilgi arşivine ulaşabilirsiniz, aslında konunun benim üzerindeki etkisine değinmek istiyorum.
Felaket, büyük üzüntü, bir bela, yıkım şiddeti öyle büyüktür ki toplumsal yaralar onarılması imkansız bazı olaylar dertler açar. Empati duyma ile kuramadığımız, asla unutamayacağınız vaka’lar. Bu olaylar sizin için hayatınızın dönüm noktası olup varlığınızı sorgulamanıza sebep olurlar; öyle bir perde çeker ki ömrünüze tüm yaşadıklarınızdan utanır, kör bir bıçağın bedene sürülmesine benzer!
Acı vermeyi bırakın, düşünceye mekansız çığlıklar attırır. Zamanı geçmeyen bir türlü kapanmayan değişik bir yaralar zinciri açar. Unutmazsınız, bedeniniz delik deşik olur, dikişte tutmaz artık, tüm yaşanmışlıklara rest çekilir. Vizyon, misyon görüşünüz, dünya ya bakış açınız,evrensel değerleriniz, insan hakları, çocuk hakları düşünsel haklar tüm kutsal değerlerinizi hallaç pamuğu gibi savrularak bir taraflara atılır. Vahşi bir fırtına, merhametsiz, karaktersiz, gurur onur dinlemeden önüne ne gelirse dağıtarak gider.
Yukarıdaki haber de beni öyle savurmuş işte böyle etkilemişti, dünyanın hiçbir mühendislik harikası hiçbir mucidi, hiçbir teknolojik gelişme, bu ağırlığı, böylesi bir yükü kaldıramaz! Hadi kaldırsın da göreyim!..
Burada bir çocuğun dramatik bir şekilde ölmesine mi? Babasının 16 km boyunca sırtına alıp bir çuval ile taşımasına mı? Sorumsuzluk örneğine mi? Merhametsizliğe mi? Vicdansızlığa mı? İnanın hangisine yanacağımı, çıra gibi nasıl eriyeceğimi şaşırmıştım…
Hayatım boyunca ilk defa böyle onursuzca, ilgisizlik ve bir ihmal örneği sayılacak nitelikte bir hayatın, küçük bir yaş’ın dondurulması, vefat eden bir çocuk, cenazenin taşındığını ve de taşıyanın bu şekilde bu metod ile cezalandırıldığını görmedim.
Belki de vardı, eskiden olmuş da bilmiyoruz da olabilir, ama fotoğraftaki gibi bana denk gelecek uygun şartlar olgunlaşmamıştı da diyebilirim? İdeolojik düşüncem, inanç sistemime bağlı olan varolan tüm değerlerimin, hiçbiri, değer yargılarımı bu derece ‘allak bullak’ etmemiştir. Bir çocuk babası olarak başka bir çocuğun babasının yerine kendimi koyamadım! Tüm samimiyetimle söylüyorum ki hiçbir ebeveynin de böyle bir acı yaşamasın! Hani derler ya ‘düşmanıma vermesin’ vermesin! Düşmanıma’da böyle bir acı vermesin? Düşmanımla savaşmak için bile olsa tanrı, böyle bir onursuzluk vermesin! Bu kalleşlikten daha öte, daha kötü bir sarmal, içinden çıkılamayan çok ağır bir yük, hiçbir ağır vasıta hiçbir kaldıraç bu tonajın ağırlığını kaldıramaz!
Kendi kendime iç sesim acını anlıyorum diyerek, karşıdaki kişinin yerine ekleyemedi yok! Beceremedim, kumaş yetmedi, o duruşun vaziyetin çaresizliğidir diyemedim, anlayamadım, acaba ne hissetti? Eğer böyle olmasaydı planları nelerdi? O an ne düşünüldü? Bu nasıl bir yük? Lanet olasıca o empatiyi kuramadım..!
İnsanların kaldıracağı yük kişiden kişiye değişir, biliyorum da anlayabilmek için adımlarımı attım, biraz onlarla oldum. Yürüdüm, zihnimi yordum, çuvalı taşıyan baba ile beraber yürüdüm; fakat yine de olmadı, olmuyor da çıra gibi yanıyorsun! Beceremedim.
Soğuk ayaz tipi şartlar, coğrafya, bölge, harita, dünya! Uzaya kadar çıktım, en yukarıdan en uzaktan bir baktım! Kendi yaşadığım yere bir film animasyonu benzer bir şekilde hızla geri sarması gibi geri düştüm, düşmez olaydım! Senaryo bile yazdım oluşturdum; birinci kişi Anne, Baba, akrabalar, acil irtibatı, telefondaki kişi! Verdiği cevap? Gözler, çocuk gözler, gözler… Çorabın ıslanmasını dahi hissettim de işte ‘o yükü’ hissedemedim. Boğaz, yutkunamama yine o gözler…
İnsanlığın şakası olmaz…
Çevresel etkilerin, maddesel dünyada yan etkilerini herkes anlıyor. Bizatihi olarak içinde yaşadığımız tabiatın öfkesine şahit olmayan yoktur.
Doğanın intikamı; kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız tüm maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsıyor. Yaşıyor, yeniliyor, güncelliyor. Fakat, bu hususu kapsamıyor!.. Doğanın bir felaketi olsa inanırım, anlarım. Misal, çığ düştü, fırtına koptu! Volkan, yanardağ patladı tabiatın gücü, sel, yangın, deprem olur; normal bir ölüm vakası olsa yine anlarım. İlahi adalet kavramında durum biraz değişiyor. Evladının bedenini otopsi yapılması için çuvala koyup 16 km yürüyerek taşıyan kişiden tanrı tanrılar ne ister ki? Bir dakika dur bakalım yaradan! Neyin öfkesi bu? Arkadaş! Günlerce aylarca geceleri ıssız kaldığım dünyamda tanrı ile bu mevzuyu konuştum, neden böyle şeyler yaptığını merak ettim? Neden kırmızı çizgilerinin olmadığını? Neden bir babanın, kilometrelerce bitmeyen yol boyunca evladını sırtında taşıma cesareti ile sınandığını! Bunun her kimin bir ızdırabı, başkasının kefareti mi olduğunu? Kimin burada bedel ödediği cezalandırıldığını, bundan ne keyif aldığını sordum; o gün bu gündür. İletişim tekniklerini pek geliştirdiğimiz sayılamaz, aramızdaki haberleşme tek taraflı bir iletişim hali; ‘o gazabını esirgemiyor’ bende de dayanacak yürek kalmadı. Her geçen gün değişik akla mantığa sığmayacak kabul edilebilirliği olmayan savların hipotezlerini denemeye, akıl almayacak sınanmaları sürdürmeye devam ediyor. Şeytana verdiği sözünde durduğu gibi kıyamete kadar alınan bir söz bekledim. Bazılarına dokunmaması için olmazsa olmaz tek taraflı bir ilişki, pek sağlıklı değil… Halen cevap bekliyorum.
Hayatım boyunca, evrensel değerlere inanan, onurlu şerefli bir insan olarak yaşamı sürdürmeye, gece yatağıma başımı koyduğumda insanlık onuru ve haysiyetine uygun bir şekilde yaşıyor muyum? Acaba diyerek! Kendini sorgulayan kişiyim. Etkisinden kurtulamadığım bir olayı anlatmakla kalmayıp taşıyıcısının omuzunu kert’en bir iz’i anlatmak istedim. Siyaset ve politika mutlaka olmalıdır, olacaktır da lakin;
İnsanlığın, insan olması için din, dil ,ırk, cinsiyet, renk kavramı devşirmesi yaparak ezik bir siyaset malzemesi olarak bazı konuları propaganda yapılmasından da bıktım artık.
Sadece, içimdeki ‘Dünyanın en Ağır yükünü’ biraz da olsa siz dostlarımla hafifletmek istedim.
Dar’a çekerek kendi yükümü hafifletebildiysem ne mutlu…
Cifri
0 notes