Tumgik
#Figen Yüksekdağ
adanatelgraf · 25 days
Text
Kobani Davası'nda Kararlar Açıklandı: Demirtaş ve Yüksekdağ'a Hapis Cezası
6-8 Ekim 2014 tarihlerinde IŞİD’in Kobani’ye saldırması bahanesiyle sokağa dökülme çağrıları yapan HDP yöneticilerinin söylemleri sonrasında, saldırganlar kurban eti dağıtan Yasin Börü ve arkadaşlarını barbarca katledilmişlerdi. Aralarında eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında görülen Kobani Davası’nda kararlar…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
fotode · 2 years
Text
Anayasa Mahkemesi'nden Figen Yüksekdağ için hak ihlali kararı
Anayasa Mahkemesi’nden Figen Yüksekdağ için hak ihlali kararı
Terör örgütü PKK’nın siyasi kanadına yönelik düzenlenen operasyonlar kapsamında tutuklanan eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ hak ihlali yapıldığını iddia ederek Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Anayasa Mahkemesi (AYM), milletvekili seçilmeden önce terör örgütü MLKP’nin bir üyesi için mezarı başında yapılan anmaya katılan eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
seslimeram · 24 days
Text
Direniş, İtiraz, Reddiye
Tumblr media
Adaletin olmadığı / kalmadığı yerde kapkaranlık bir gerçeklik var edilir. Bugün apaçık bir biçimde yönelimini / istikametini o katran karasından belirleyen bir ülke var ediliyor. Asrı devirmiş olagelen demokrasi deneyiminin, öyle kendiliğinden değil tastamam hesaplanan bir milimetrik dengede yürütülebildiği bir müşterek tecrübenin kökünün kazındığı yerde o demokrat olma istemi, herkesin eşitliği ilkeleri çoktan unutturulur. Unutulur. Meşrutiyetin gerek birinci, gerek ikinci denemelerinde var ettiği görece küçük tefek açılımlar halinin ta kendisini, kendi anayasal haklarının Ermeni, Kürd, Ezidi, Rum, Süryani, Alevi kısacası ol Osmanlı tarihinde bir varlığa dönüşebilen temsillerin iradelerinin yıllar yıllar sonrasında bu sahnede yeniden var edilmesinin önünün alındığı bir gümbürtü imal edilir. Cumhuriyet döneminin yok edicilik / inkar ve yok sayılanları tastamam tek kimliğe yönlendirme hal ve isteminin her nasıl bir acuze sistemi var ettiği zaten malumunuzdur. Son yirmi bir yılın iktidarı olagelen ak partinin sunduğu şey, yönelim, istikametin her neden karanlıklardan ibaret olduğunun yansısı, her köşeye sıkıştığında çıkagelen anlıyoruz her birinizi, var bir çözümümüz yollu seslenişin hemen arkasını takip eden bir linç ettirme, teröre rehin kılma ve mutlak devlet denilen apayrı bir garabetlik sureti temsile el birliğiyle dönüştürülen ol mefhuma esaret kesintisiz kılınır. Darbeci Kenan efendinin anayasasının yamalı bohçalara benzeyen şimdi kullanılan acayip halini değiştirmekten bahis açarken vahşeti bir normatif kılar ak parti, baş efendi ve şürekası. Kesin bilgi.
31 Mart 2024 yerel seçimleri sonrasında ılımlılık / normalleşme türküsünü çağırıp duran o temsilin bugün daha yepyeni bir yıkıcılığı var etmesine şahit oluruz. Bir asrı aşmış olan iş bu sahadaki Ermeni kimliğine yönelik ayrımcılığın / tehcir / soykırıma evrilmesinin daha en ufak bir hesabı verilmeden, Rum / Pontos, Süryani, Nasturi, Keldani, Kıpti halklarına yönelik tüm o küçük kıyametlerin ve bu memleketten sayılmama hallerinin üstünden çok zaman geçmemişken, orada ülkeleri olabileceğine dair iltimaslar geçileceği zikredilmiş ol Kürd halkına bugün aynı tarife ile yok edicilik ve sindirme reva görülür. Bir asırdan uzun zamandır sürdürüle duran inkarın son halkası olagelen demokrasiyi var edeceğiz, bu defa anayasal zeminde herkes ama herkes eşit yurttaş olacak mefhumu daha seçimlerden çok da zaman geçmeden hacamat olunur. Yok yere var edilmiş olagelen bir mahvetme istemini yeniden sahiplenen, Türkiye topraklarını salt bir kimliğin, sadece bir aidiyetin malı addeden bunu tasavvur eyleyen aklın sunduğu yegane şey çok daha fazla elemdir, acı ve kederdir. Geçtiğimiz haftanın en önemli vakalarından birisi Kobane Davasında ol ortaya serilen kumpas silsilesinin bir kere daha can yakıcı bir mahkumiyeti Kürd özgürlük hareketine karşı var etmesidir. Mezopotamya Ajansından aktaralım:
“DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 108 siyasetçinin yargılandığı davada dün karar açıklandı. Dava duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görüldü. Ankara 22'inci Ağır Ceza Mahkemesi, 18'i tutuklu 108 siyaetçinin yargılandığı davada ceza yağdırdı. 130 sayfalık karar okunduğu sırada tüm avukatlar protestolar eşliğinde salonu terk etti. Tutsak siyasetçiler de duruşmaya katılmadı.
12 İsim Hakkında Beraat Kararı
Mahkeme, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Aysel Tuğluk, Bircan Yorulmaz, Gülser Yıldırım, İbrahim Binici, Can Memiş, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Emine Beyza Üstün ve Sibel Akdeniz hakkında tüm iddialar yönünden beraat kararı verdi.
Börü’nün Ölümüne Dair Beraat
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile HÜDA PAR çevreleri, yıllardır Kobanê eylemleri sırasında hayatını kaybeden Yasin Börü üzerinden Kobanê Davası'ndaki siyasetçileri hedef alıyordu. Mahkeme, Börü'nün de arasında olduğu 6 kişinin ölümüne dair Demirtaş'ın da arasında bulunduğu 36 isim hakkında "suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması" gerekçesiyle beraat kararı verdi.
Yüksekdağ ve Demirtaş’a Ağır Cezalar
4 Kasım 2016 tarihinden bu yana tutsak olan Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ'a ceza yağdı. Demirtaş'a toplamda 42 yıl hapis cezası verildi. "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardım" iddiasıyla 20 yıl, "suç işlemeye tahrik" iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis, Demirtaş'a çeşitli konuşmaları gerekçe gösterilerek 4 ayrı "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla toplamda 10 yıl hapis cezası verildi.
Demirtaş'a verilen cezalardan birisine, 15 Temmuz askeri kalkışma sonrası Wan'da 1 Ağustos 2016 düzenlenen "Darbeye hayır, demokrasi hemen" mitinginde yaptığı bir konuşma gerekçe gösterilmesi dikkat çekti.
'Çözüm Süreci' Fotoğrafına Beraat
Demirtaş'ın 2015 yılında "çözüm süreci" sürecinde gittiği Kandil'de çektirdiği fotoğrafa dair de "Fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması" gerekçesiyle beraat kararı verildi.
Yüksekdağ'a ise toplamda 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi. "Devletin birliğine ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardım" iddiasıyla 18 yıl, "suç işlemeye tahrik" iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 3 ayrı "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Yine "Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet"ten 2 yıl, "seçim yasaklarına aykırı hareket etmekten" ise 3 ay hapis cezası verildi.
5 İsim Tahliye Edildi
"Örgüt üyeliği" iddiasıyla Sebahat Tuncel'e 12 yıl, Ayla Akat Ata'ya 9 yıl 9 ay, Ayşe Yağcı'ya 9 yıl, Gültan Kışanak'a 12 yıl, Meryem Adıbelli'ye 9 yıl hapis cezası verildi.
Mahkeme, 5 ismin cezaevinde kaldığı süreyi göz önünde bulundurarak tahliyelerine hükmetti.
Diğer İsimler Hakkında Verilen Cezalar
Mêrdîn Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk, "terör örgütü üyesi olmak"tan 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mesut Bağçık, Nezir Çakan, Aynur Aşan ve Ayşe Yağcı, "örgüt üylesi olmak" iddiasıyla 9'ar yıl; Emine Ayna'ya aynı iddiayla 10 yıl; Zeynep Ölbeci'ye "örgüt üyeliğinden" 9 yıl ve "propaganda" iddiasıyla 3 yıl 9 ay veza verildi.
'Devletin Birliğini Bozma’ İddiası
Ali Ürküt, "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardım" iddiasıyla 13 yıl 4 ay, "suç işlemeye tahrikten" 3 yıl 9 ay olmak üzere 17 yıl 1 ay hapis cezası aldı.
Alp Altınörs, Cihan Erdal ve Bülent Barmaksız, Pervin Oduncu, Zeki Çelik, Zeynep Karaman ve Nazmi Gür hakkında aynı iddialarla ayrı ayrı 22 yıl 6 ay, Günay Kubilay, İsmail Şengül ve Dilek Yağlı'ya ise aynı iki iddiayla ayrı ayrı 20 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Dosya kapsamında yargılanan 72 ismin dosyası ise ayrıldı.
Yargılanan isimler ile dosya savcısının karara itiraz etme hakkı bulunuyor. İtirazlar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi'ne yapılacak. İstinafın kararının ardından Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne başvuru yapılabilecek. Dosyaları ayrılan isimler hakkındaki dava ise Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edecek.”
İki etaplı 2015 seçimlerinin ikincisi sonrasında oluşan Siyasal İslamcı / Dinci, Irkçı ve Faşist akımların koalisyonunda temel bir harç olarak görülen Kürde yönelik saldırganlık bir başka evresini aşama olarak kaydeder. Zamana yayılmış bir sindirme siyaseti, salt ve sırf iktidar temsili böyle istedi / işaret ettiği için mesnetsizce hedef kılınan insanları tutsak tutma cüretinin alabildiği boyutu bir kere daha ifşa eder. Kürd siyasetinin demokratik bir toplumsal dönüşüm içerisinde, mecliste temsilinden toplumda karşılık bulan ve Türkiyeli halkların hepsini kapsayan / bütünleştiren meramını yerle yeksan edebilmek için bir kere daha yıkıcı / yok edici / sınırlandırıcı bir hukuk mekanizması işletilir. Adaletin çalakalem, basmakalıp kılındığı, demeçlerden, yorumlara kadar “milli ve yerli” koduna haiz olagelen ol yalanların üstüne basa basa hakikat diye bildirildiği bir zeminde gerçekliğin böyle bir hal bu kadar afaki bir yıldırıyla sonlandırılabileceğinden medet umulur. Elinde silah olanı, elinde kalem olana tercih eden bir muhatap seçimini, oyunu hep tersinden kuran ve sorunları çözmek değil, çözümsüzlüğü kalıcılaştırmak için çaba sarf edenlerin görünürlük hallerini arttıran bir infaz var edilir!
2014 yılında DEAŞ’ın hedefi haline gelen Kobane kentinin / halkının uluslararası bir direniş, dayanışma çağrısına karşılık sınırlarını tutarak, kapatarak engellemeye çalışan bir siyasi aktör olan akparti ve baş efendinin, o günlerde Kobane düştü düşecek diye bağır çağır avaz avaz bildiren bir siyaset temsilinin hedeflemesi, sokağa çağrı sonrasında ortaya çıkan cinai şebekelerin, devletin hiç de yabancısı olmadığı çetelerin hedef almalarında elli insanın canının çalındığı bir karanlığın müsebbibi olarak gösterilip, kumpas davasında bu bahisten tek cezanın verilmediği bir yerde salt sırf, dayanışmanın cezalandırılması karanlığı yeterince açık bildirir. Baş efendinin hedef alması sonrasında silsile halinde iletiişim işleri başkanlığı nam propaganda mekanizmasının başındaki yerli milli Goebbels ve tüm emrine amade medya eliyle o nihai hedef alma, onca siyasetçiyi tutsak kılma ve bir tabi Kobane halkını terörist addetme cüreti / DAEŞ karanlığına karşı direnen evlerini sahiden de yurtlarını savunan insanları hakir görme çabasının akıbeti bir kere daha ucuz bir mavra ile onca insanı tutsak kılarak verilir. DAEŞ’i Hamas kadar birbirinden ayırmadan, üstünkörü değil hep el altından, sınırlarının arasından destekleyen, yönlendiren bir cerahat kurgusunu, İttihat ve Terakki’nin Hamidiye alaylarını kullanırken var ettiği gibi kullana gelen bir iktidarın var edeceği yegane şeyi zulmü yeniden sahiplendiği ifşa olunur Kobane Davasının son kararı. Bir kenara not düşelim.
Beyanatlar üstünden verilen bir yargının, sadece ve doğrudan hayatı savundukları için insani bir yaraya dikkat çektikleri için, isyana meramı var ettikleri için insanların tutsak kılındığı yerde adalet nedir ki, koca bir riyadan gayrı. İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı, Avukat Eren Keskin’in meramını aktaralım: “Kararı "düşman hukuku uygulaması" olarak değerlendirdi. Keskin, cumhuriyet tarihi boyunca devletin Kürt politikasının değişmediğine işaret ederek, "Bu tam bir İstiklal Mahkemesi uygulaması. Ben geçen hafta cezaevinde Gültan Kışanak ile konuştuğumda şöyle söylemişti; ‘İddianame daha bize gelmeden MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın elindeydi.’ MHP'nin istediği her şeyi AKP'ye yaptırmasının bir sonucudur bu kararlar. Bizzat ben Semih Yalçın ve zihniyeti tarafından yazıldığını düşünüyorum” diye konuştu.
Keskin, konuşmalar ve yazılar üzerinden böylesi cezalar verilemeyeceğini vurguladı. Keskin, "Bu, uluslararası hukuka da Türkiye'nin kendi iç hukukuna da aykırıdır. Bu intikamcı bir karardır. İntikamcı bir şekilde karar verilmiştir. En yüksek cezaların da yönetici konumundaki Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a verilmiş olması da bunun en açık göstergesidir” diye belirtti.
Kararlarla "Kürt siyasetinin politik anlamda katledilmek istediğini" belirten Keskin, “Bunu başaramayacaklar. Bu savaş politikalarında ısrarın sonucudur. 'Biz sivil siyaset istemiyoruz, savaşmak istiyoruz' diyorlar. Bu kararın bence en kısa özeti budur. Aysel Tuğluk bugün beraat etti. Aysel Tuğluk, 10 yıllık süreci hiçbir şekilde hatırlamıyor. Annesine yapılan kötülük nedeniyle Aysel Tuğluk artık cümle bile kuramıyor” ifadelerini kullandı.”
Adaletin olmadığı / kalmadığı yerde kapkaranlık bir gerçeklik var edilir. Gerçek karanlığın kılınır. Yüz bir yıllık bir ülkenin, değiştik dönüştük diye bildire durulan menzilin hakikatinin halen nasıl geçmişinde demirlemiş olduğu kendiliğinden sökün etmektedir. Demokrasi, eşitlik, hakkaniyet, adalet, hürriyet gibi beşeri dünyanın en ivedi, elzem olagelen çıkarımları ve hak mefhumu / mesellerinin kökten kurutulması çabasında her adım bir küçük kıyamettir. Demokrasi, eşitlik adına var edilen her teşebbüsü, Türk’ün tekil kimliği dışından ses veren, onu da kapsayan bir iyileştirme, doğrudan bir yenilenme, ilerleme adına atılan her hamlenin boğuntuya konulduğu bir zeminde kimseler için karanlıktan çıkış söz konusu olmayacaktır. Hükmedenlerin anlamadığı, ezilenlerin bunca açık infazlara, tehdit ve tahakküme rağmen birbirilerinin yaralarını önemseyen halkların varlığının günbegün daha kalıcı bir direnişi var edeceği muhakkaktır. Karanlığın hegemonyası karşısında ümidin kırıntıları da Kobane davasının celselerinde bildirilen tüm o hakikat arayışı / savunmaların bildirimlerindedir. Mücadele edilecekse hep birlikte, her yerde, hemen her an... İnsanlık düşmanlığına karşı elimizde kalan yegane şey bu haldir. Ol direniştir, itirazdır, reddiyedir.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: EPA – BBC News
0 notes
humanrightsupdates · 7 months
Text
Tumblr media
Turkey: Release Politicians Wrongfully Detained for 7 Years
The Turkish government should abide by international law and implement the binding judgments of the European Court of Human Rights (ECtHR) by immediately releasing politicians Selahattin Demirtaş and Figen Yüksekdağ, who formerly co-chaired the opposition Peoples’ Democratic Party (HDP), four rights organizations said today.
The four nongovernmental organizations—Human Rights Watch, the Turkey Human Rights Litigation Support Project, the International Commission of Jurists, and the International Federation for Human Rights—made their call on the seventh anniversary of the politicians’ wrongful imprisonment.
“The seventh anniversary of the unlawful incarceration of Selahattin Demirtaş and Figen Yüksekdağ is a stark reminder of the Erdoğan presidency’s willingness to use detention for political ends to silence democratically elected opposition politicians representing millions of Kurdish and leftist voters in Turkey,” said Hugh Williamson, Europe and Central Asia director at Human Rights Watch. “In defying the binding ECtHR judgments ordering the politicians’ release, Turkey is flagrantly violating its legal obligations under the European Convention on Human Rights and international law more broadly.”
0 notes
yuksekovahaber · 7 months
Text
Figen Yüksekdağ ağabeyinin cenazesine katıldı
http://dlvr.it/SyL7gJ
0 notes
rojinfo · 10 months
Text
Le procès « Kobanê », une affaire entièrement politique
La 27ème audience du procès dit de « Kobanê » s’est tenue cette semaine à Ankara. L’affaire Kobanê a été mise en justice en 2020 contre 108 personnes, dont les anciens coprésidents du Parti démocratique du peuple (HDP), M. Selahattin Demirtaş et Mme Figen Yüksekdağ, l’actuelle coprésidente Mme Pervin Buldan, plusieurs députés et maires actuels et anciens du HDP, ainsi que tous les membres du…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kadinrehberim · 1 year
Text
2016 yılındaki konuşması nedeniyle yargılanıyordu! HDP'li Figen Yüksekdağ hakkındaki hapis cezası onandı
http://dlvr.it/Sqj5np
0 notes
apsny-news · 1 year
Text
Dört sanık için Kırmızı Bülten talebi kararı
Çizim: Ercan Altuntaş Kobanî davasının 23. duruşma periyodunun 1. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nedennedircom · 1 year
Text
Selahattin Demirtaş Neden Hapiste Geçmişi Görüşleri
Tumblr media
Selahattin Demirtaş Neden Hapiste Geçmişi Görüşleri
Selahattin Demirtaş Neden Hapiste Geçmişi Görüşleri: 2007'de DTP'de grup başkanvekilliği yaptıktan sonra DTP'nin kapatılması sürecinde yeni kurulan Barış ve Demokrasi Partisine geçerek partinin 1 Şubat 2010 tarihinde yapılan olağanüstü kongresinde genel başkan seçildi. BDP'nin Halkların Demokratik Partisine katılması sürecinde 2014 yılında yapılan 2. Olağanüstü Kongre'de Figen Yüksekdağ ile birlikte HDP eş genel başkanlığına seçilmiştir. 2007 Türkiye genel seçimlerinde Diyarbakır, 2011 Türkiye genel seçimlerinde Hakkâri ve Haziran 2015 Türkiye genel seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak Meclise girdi. 4 Kasım 2016'da HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve dokuz HDP'li milletvekili ile birlikte "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" "terör örgütü üyesi olmak", "silahlı terör örgütüne üye olmak", "örgüt adına suç işlemek" iddialarıyla gözaltına alındıktan sonra tutuklanarak Edirne F Tipi Cezaevi'ne götürüldü. Erkek kardeşlerinden Nurettin Demirtaş 22 yaşında iken PKK üyeliğinden 22 yıl hapis cezasına çarptırıldıktan sonra 2004 yılında tahliye olmuş, BDP'nin 2007'de genel başkanı olmuş ancak bugün hakkındaki hapis kararları sebebiyle Erbil'de yaşamaktadır. 6-8 Ekim tarihleri arasında Kurban Bayramı dolayısıyla kurban eti dağıtırken Kobani Kuşatması sırasında yaralanan 18 yaşındaki Yusuf Er'in babası, 1 Kasım 2015 tarihinde sokağa inme çağrısı yapan Selahattin Demirtaş ile uçakta karşılaşmış ve Demirtaş'ı, "1 Kasım için tekrar sokak talimatı verdin, Amerikalı dostlarının yanına gidiyorsun." diyerek eleştirmiş, olayın ses kayıtları medyada yayımlanmıştır. Bir dönem PKK'ya silahlı olarak üye olmak suçundan on bir yıl altı ay hapis cezasına çarptırılan, daha sonra DTP'ye katılan, ardından da aktif siyasetten çekilen ağabeyi Nurettin Demirtaş'ın; Türk Silahlı Kuvvetlerinin IŞİD ve PKK'ya yönelik eş zamanlı gerçekleştirilen Şehit Yalçın Operasyonu'nda örgütünün telsiz konuşmalarında vurulduğu iddia edilmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Abisi dağda. Kendisi de fırsatı bulunca oraya koşar." eleştirisine karşı "abisiyle görüşmediğini ve abisinden haber alamadığını" söylemiştir. Selahattin Demirtaş hakkında sokağa çıkma yasağının sürdüğü Sur için yaptığı yürüyüş çağrısı nedeniyle soruşturma başlatıldı. 93 kez PKK propagandası yapmakla suçlanan Demirtaş hakkında 2013 yılında İstanbul'da yapılan nevruz kutlamasında yaptığı konuşmada PKK'yı ve örgütün kurucusu Abdullah Öcalan’ı övdüğü gerekçesiyle “Terör örgütü propagandası” suçundan 5 yıl hapis istemiyle iddianame hazırlandı. 7 Eylül 2018'de Selahattin Demirtaş'a "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan 4 yıl 8 ay hapis cezası verildi. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezasının bozulmasını istedi. 2010 yılındaki Anayasa değişikliğini kendi anayasa taleplerinin uzağında bulduğunu, Anayasa'nın tümüyle değişmesi gerektiğini belirtmiştir. Anayasa'daki Türk tanımının ayırıcı bir unsur olduğunu ifade eden Selahattin Demirtaş, 1924 Anayasası ile getirilen Türklük tanımının bu tarihten önceki Türk toplumlarını yok sayarak Türk tarihinin 1924'te başladığını varsaydığını savunmuştur. Anayasa'daki tanımın kapsayıcı nitelikte olmadığını savunan Demirtaş, "Biz Kürtler, Orta Asya'dan gelmedik." diyerek Anayasa'daki tanımların diğer etnik grupları dışladığını ve onlara politika olarak bugüne kadar, "Siz yoksunuz." dendiği için geçmişteki sıkıntıların yaşandığını söylemiştir. Anayasa'daki "Türk Bayrağı" gibi bazı tanımların da ülke yerine etnik kimlik temelli olmasından ve bunun gibi konuların geçmişte etnik kimliğini inkâr amaçlı kullanılmasından ötürü bölge halkında bazı kırılmalara yol açtığını belirtmiştir. Dinin devlet eliyle yönetilmesine karşı olduğunu belirtmiş, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılmasını ve yerine farklı mezhepleri de kapsayan bir inanç kurumu oluşturulmasını savunduklarını söylemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığının yayımladığı hutbelerin büyük çoğunluğunun devlet sevgisini Allah sevgisinden daha fazla öne çıkardığını öne süren Demirtaş, görevden alınan eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun da, "Başörtüsü takmayan bir kadın da Müslüman olabilir." sözü sebebiyle görevden alındığını ve hükûmetin başörtü meselesini oy aracı olarak kullandığını öne sürmüştür. İmamların terörle mücadele gibi bir görevi olmayacağını fakat hükûmetin imamları tek millet, cemaat ve AK Parti propagandası için kullandığını belirtmiştir. Mısır'ın eski Cumhurbaşkanı Mursi hakkında verilen idam kararının onay için Mısır Müftüsü'ne gönderilmesine de atıfta bulunan Demirtaş, "... bir din adamı devletin emrinde olursa dinin, Allah'ın emirlerini değil, yöneticilerin emirlerini uygular." diyerek kendisinin inançların özgürleşmesi adına bu konuyu savunduğunu ve bu sebeple dinsiz ilan edildiğini söylemiştir. kaynak Read the full article
0 notes
isvicreninsesi · 2 years
Text
SKB İsviçre’nin 25 Kasım çağrısı: Bir kişi dahi eksilmemek için alanlara
Tumblr media
🇨🇭SESİ- SKB İsviçre yaptığı açıklamada, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’deBasel kentinde, Saat 19.00’da Theaterplatz’da, Zürih kentinde ise Saat 19.00’da Hirschenplatz’da kadınların buluşacağını duyurdu. SKB İsviçre açıklamasını aynen yayımlıyoruz: Kadına yönelik şiddet son yıllarda kadın düşmanı söylem ve politikalarla, kadının emeğine, bedenine ve kimliğine saldırılarla her geçen gün artarak devam etmekte, her yıl binlerce kadın eşi, yakınları veya arkadaşı tarafından katledilmektedir. Dünya genelinde her üç kadından biri şiddete maruz kalmaktadır. Erk’ek devletin cinsiyetçi politikaları evde, işte, sokakta yaşamın her alanında kadınları hedef tahtasına oturtmakta ve hiçbir kadın bundan muaf kalmamaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde özellikle Ortadoğu’da ve Kürdistan’da emperyalistler tarafından kirli oyunların, kaosun ve savaşın derinleştirilmesiyle savaşın en vahşi yüzünü yakın tarihimizde bir kez daha İran’da görüyoruz. Faşist islami rejim kadınlar başta olmak üzere halkına karşı bir katliam başlatmış, idamlarla korku salıyor. Dünyanın birçok yerinde açlık, yoksulluk, savaş, siyasal kriz, cinsel şiddet vb. nedenlerle ülkelerini terk etmek zorunda kalan kadınlar sığındıkları ülkelerde, mülteci kamplarında şiddete maruz kalmakta, yabancı düşmanı, ırkçı politikaların hedefi haline getirilerek yaşanan sorun ve krizlerin nedeni olarak gösterilip siyasi malzeme haline getirilmektedir. Türkiye ve Kürdistan’da AKP’nin iktidara gelişinden bu yana kadın düşmanı politikaların sonucu, kadına yönelik şiddet, HDP’ye saldırılar artmakta, başta HDP önceki Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Vekiller  ve Dr. Şebnem Korur Fincancı olmak üzere belediye eşbaşkanları, barış akademisyenleri, gazeteciler, yüzlerce kadın tutsak hapishanelerde özgürce yaşama ve düşüncelerini ifade hakkından mahrum edilerek rehin tutulmaktadırlar. Hasta tutsaklar tedavi edilmeyerek ölüme terk edilmektedir. LGBTİ+’lara karşı saldırılar homofobiyle dönüşmüştür. Neo liberal politikaların sonucu Avrupa’da yükselen gerici, ırkçı-faşist  düzen partilerinin politikaları ile, kadınların kazandıkları haklara yönelik saldırılar da artmaktadır. Ayrıca teknolojik ilerlemeyle birlikte yeni bir şiddet biçimi olan dijital şiddet, kadını baskı altına almanın, kontrol etmenin, aşağılamanın, kadın üzerinde iktidar kurmanın başka bir aracı olmuştur. Bu mücadele gününde, bu yıl da bir kişi dahi eksilmemek için alanlardayız. Bedenimiz, Emeğimiz, Kimliğimiz Bizimdir! Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz! Ne Hayatlarımızdan Ne de Mücadelemizden Vazgeçmiyoruz! Yaşamın öznesi olan biz kadınlar alanları da, sokakları da terk etmeyeceğiz! Yaşasın Kadın Mücadelemiz ve Kadın Dayanışması! Jin Jiyan Azadi! Sosyalisti Kadınlar Birliği (SKB) İsviçre Read the full article
0 notes
sondakikabu · 2 years
Text
AYM'den Figen Yüksekdağ için hak ihlali kararı
AYM’den Figen Yüksekdağ için hak ihlali kararı
Anayasa Mahkemesi Figen Yüksekdağ’ın seçilme hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Anayasa Mahkemesi (AYM) HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın milletvekili seçildikten sonra yargılanmasının devam etmesi ve buradan çıkan mahkumiyet kararı nedeniyle vekilliğinin düşürülmesinde ihlal kararı verdi. Yüksekdağ’ın milletvekili seçildikten sonra yargılanmasının sürmesinin yasama dokunulmazlığı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
fotode · 2 years
Text
AYM'den Figen Yüksekdağ kararı: Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ihlal edildi
AYM’den Figen Yüksekdağ kararı: Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ihlal edildi
AYM’den Figen Yüksekdağ kararı: Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ihlal edildi Gündem İhlaller nedeniyle Yüksekdağ’a 30 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verildi 16 Temmuz 2022 15:39 Anayasa Mahkemesi (AYM), milletvekili seçilmeden önce MLKP’nin bir üyesinin mezarı başında yapılan anmaya katılan eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
devrimcikadinlar · 3 years
Photo
Tumblr media
Cezaevinde bulunan Önceki dönem HDP Eş Genel Başkanımız sSayın Figen YÜKSEKDAĞ'ın babası maalesef geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiş üzgünüz Yoldaşımız Figen YÜKSEKDAĞ'a ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz...
9 notes · View notes
seslimeram · 10 months
Text
Kepazelik Hallere Rehin Hayatlar
Tumblr media
Bitmiyor, rezil kepazelik tükenmiyor. Sonlanmıyor hiçbir zaman nihayete ermiyor alenen var edilmiş olan cerahat. Hiç sakınılmıyor ya da esirgenmiyor miadı tükenmiş her nerede ve her ne şekilde olursa olsun madun siyasetin pratikleri. Bir türlü finale varılmıyor. Artık aleni bir biçimde her gün sınav kılınırken, bunların, o aralıkta yaşatılanların bir günlük ya da anlık değil ömürlük bir mesel dayatma olduğu sorgulanmasın isteniyor. Kepazelikler iş bu sahnede eylenirken, linçlerle o mefhum konuşturulmuyor. Bütünüyle yağma var edilip dururken yaygın medyanın çoktandır iktidara rehin olduğu / kılındığı bir düzlem gerçeğin ta kendisi ilan ediliyor. Hakikat ne, gerçeklik nerede, bunlar yanıtsız! Bilindik aşina oluna gelen tekerlemelerle gün fecaat, yarın kapkaranlık. Her şekilde sıradan olanın hayattaki ol var olma isteminin önünde setler, briketler, durdurulamayan barajlar, tuzaklar, engeller ve daha nicesi. Bitimsiz bir kepazelik ilerleme diye dayatılırken madun siyaset, malum olan o medya eliyle, elit denilen bir kesimin onaması / yol vermesiyle beraber toptan bir zifiri karanlık her yerde biçimlendirilir. Rezilliğin, arsızlığın, umarsızca yağmanın şimdisinden bir kesittir nakletmek istediğimiz.
Tümden bütünleşik bir görgüsüzlük hali içerisinde insanları sürüm sürüm süründürmeye devam ederken muktedir, hanedanlık oyunlarının tezgahta halen işlenmesidir misal anlam kazandırmaya çabaladığımız. Geçer akçeli işlerin çoğunda dün malum mafya tiplemesi ol ülkesini milletini sevdiğini iddia edenlerin bir nesliyle bugün onların hamiliği altında ileri derecede organize çetelerin pat orada küt burada sahneyi zapt ettiği, yönünü hukuki değil tastamam talan ve gücü yetenin yettiğine vurduğu kırdığı bir düzlemdir mesela anlatmaya çabaladığımız. İç edilmiş milyarlarca dolarlık rant pazarları, birer et gibi pazarlanan insan çoğunlukla kadın pazarları, organ mafyalarına peşkeş çekmekten, cinsel tacizlerin katran karası odaklarına demirleyen çocukların hallerine, ihale kovalama hallerinden can yakıcı bir talandan başkasına ulaşan figüratif hallerle o rezil kepazelik ülke titri tükenmiyor. Bir biçimde aralıksız, bir şekilde noksansız bir batağa sürükleniş gerçek kılınır. Her şekilde, her anlama, her karşılaşmada biraz daha mağdur, biraz daha kırılgan bir hayat imgesinin ortasına terk edilirken sıradan insan, hanedanlık, saray sultası ve şürekasının el bebek gül bebek, al takke ver külah soyguncu, talancı, yıkıcı, tahakküme daim istikamet çizdiği yol, yönün meselidir dikkat çekmek istediğimiz.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Gültan Kışanak ile cezaevinde görüşen EMEP Milletvekili Sevda Karaca, Kışanak’ın ablasının cenaze töreninden sonra depo benzeri bir yerde tutularak, işkence uygulamalarına maruz kaldığını belirtti.
Emek Partisi (EMEP) Dîlok Milletvekili Sevda Karaca, ablası Zeynep Özer’in 9 Ağustos’ta Xarpêt’te düzenlenen cenaze törenine katılan Gültan Kışanak’ın, cenazeye gidişi ve Kandıra Cezaevi’ne dönüşü sırasında işkence uygulamalarına maruz kaldığını duyurdu.
Kışanak’ın yaşadıklarını aktaran Karaca, Adalet Bakanlığı’na “Derhal soruşturma ve açıklama bekliyoruz” diyerek seslendi. Kandıra Cezaevi’ni dün ziyaret eden Karaca, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ ve Nurhayat Altun’u ziyaret ettiğini belirtti. Ziyarette Kışanak’ın yaşadıklarını öğrenen Karaca, sanal medya hesabından şu paylaşımı yaptı: “Ablası henüz yeni defnedilmişken mezar başından apar topar götürülen Kışanak, Elazığ Havaalanı’ndan uçağa binerek, İstanbul ve ardından Kandıra’ya döneceğini düşünürken, kendisine hiçbir bilgi verilmeden Elazığ Cezaevi’ne götürülmüş. Nedenini sorduğunda ‘Size cenaze için 4 saat verilmiş, süre doldu, o nedenle cezaevine gidiyorsunuz’ cevabını almış.
Depo Gibi Bir Yerde Bekletildi
Yanında ne ilaçları ne de gecelemek için ihtiyaç duyacağı eşyaları olan Kışanak’ı, cenazeye gittiği haliyle cezaevine götürmüşler. Elazığ Cezaevi’nde arkadaşlarıyla kalmak için başvuru yapmasına rağmen depo gibi, oldukça kirli bir yerde geceyi geçirmeye zorlanmış.
Sabah bir yetkili ile görüşme talebine saatlerce yanıt verilmemiş. Nöbetçi müdüre ‘Siz insan mı kaçırıyorsunuz, aileme bile haber vermeme izin vermeden beni buraya getirdiniz, telefon hakkımı kullanacağım, avukatla görüşmek istiyorum’ dediğinde kendisine ‘Sorumlu biz değiliz, sizi getiren jandarmalar, birazdan gelir zaten onlar’ cevabı verilmiş. Kışanak ısrar edince ailesine telefonla Elazığ Cezaevi’nde olduğu bilgisi iletilebilmiş ancak.
Hükümlü Muamelesi
Ailesinin yönlendirmesiyle cezaevine gelen avukatlar, ‘Kışanak hükümlü, hükümlüler öğle arasında ziyaret kabul edemez’ denilerek 1 buçuk saat bekletilmiş. Oysa Kışanak hükümlü değil, tam 7 yıldır adaletsiz, hukuksuz, haksız bir biçimde tutuklu yargılanıyor.
7 Saatlik Eziyet
Yine Elazığ Havaalanı’na gideceğini düşünürken, eline tutuşturulan bir yemek poşeti vesilesiyle öğrenmiş Sivas’a götürüldüğünü. Sivas’a götürülmesinin nedeni ise ‘uçak bulunamaması’! Önceden tüm masrafların idareye yatırıldığı yolculuk, adeta bir işkenceye dönüştürülmüş, Sivas’a kadar 7 saat ring aracında eziyetli bir yolculuk sonrası gece 03.00’ü bulan bir saatte ancak Kandıra Cezaevi’ne varabilmiş Gültan Hanım.”
Bakanlığa Çağrı
Bu korkunç muamelenin hiçbir mahkuma reva görülemeyeceğini ifade eden Karaca, “Hele de taziyesi olan, acısı büyük olan seçilmiş bir siyasetçiye, adeta işkence etmek için böyle bir eziyetin uygulanması hem insanlık dışı hem de hukuksuz” diye belirtti.
Adalet Bakanlığı’na seslenen Karaca, “Acısına saygısızlık edilen, sağlığı konusunda riskler yaratılan, taziye ortamında Gültan Hanım’dan iki gün boyunca haber alamayan ailesini derin endişeye sürüklenmesine neden olan bu tutum, izaha muhtaçtır. Sorumluları ortaya çıkarılmalıdır. Bu konuda Adalet Bakanlığı’ndan bir açıklama bekliyoruz” çağrısında bulundu.”
Kepazelik şu yukarıda Gültan Kışanak’ın başına getirilen değilse ne nedir ki sahi ama sahiden? Tümüyle devletlinin işgüzarlığı, var edilmiş nefret söyleminin hükümlü değil basbayağı siyasi bir rehine olarak yedi yıldır tutsak edilmesinin üstüne bir de acısının o orta yerinde çıkagelen bu şiddet hali kepazelik değilse nasıl tanımlanabilir. Haddin tüm hududun, insani normların alt üst edildiği, yerlere çalındığı bir zeminde kimin, ne zaman hangi yasının bir önemi olacaktır? Gültan Kışanak sözünü sakınanlardan değil hakkını ol yaşamının handiyse tamamını mücadeleyle, 12 Eylül vahşetinin tanığı olarak çıka gelmiş bir temsil, seçilmiş bir vekilken uydur kaydır, kes yapıştır iddianamelerin sunduğu “terör” iltisaklı olarak görülmesi ve tutsak edilmesinin ardından bu çıkagelen yasına saldırmak da neyin nesidir? Tümüyle doğrudan çürümenin kıyısında bir insanın acısının üstünde tepine tepine ilerlemek bir sulh getirir mi? Saatlerce bir depoda saklamaya çalışarak o ailesinden bihaber kaçırmaya teşne olarak, ifşa edilince de biz yapmadık miki yaptı diyecek kadar da aşağılık olabilen bir zihni tezahürün ülkesinde Kürd sorununun sonu hiç getirilir mi, yalın ve gerçekten! Bunca zamansız, bu kadar kör parmağım gözüne bir tahayyülle acıların salt, sırf ezildiği, biçildiği, insanların tutsak edilmelerinin yanında onurlarının çalına geldiği bir zeminde her şey güllük gülistanlık olsa ne yazar, her gün cehennemin tam ortasına çıka dururken.
Bir haber daha aktaralım: “Barış Anneleri, yapılan ev baskınları ve gözaltılara "Yeter artık" diyerek tepki gösterdi. Barış Anneleri Mêrdîn Meclisi, aralarında annelerin de olduğu çok sayıda kişinin yapılan ev baskınlarıyla gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mêrdîn İl Örgütü binası önünde yapılan açıklamaya, onlarca anne katıldı.
Açıklamayı yapan Barış Annesi Perihan Altuğ, “Evlerimize baskın yapıp, dağıtıyorlar. Anneleri gözaltına alıyorlar. Yeter artık. Annelere yönelik baskıya son verin. Adalet istiyoruz, barış istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Açıklama alkışlarla sona erdi.
İzmir
Barış Anneleri, HDP İzmir İl Örgütü’nde basın toplantısı gerçekleştirdi. Açıklamaya siyasi parti ve hak savunucusu temsilcileri destek verdi. Toplantıda Barış Anneleri adına söz alan Peyruze Kurt, son dönemde yakınlarına para yatırdıkları için birçok kişinin gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldığını hatırlatarak, bunların arasında birçok yaşlı insanın olduğunu ve rahatsızlıklarına rağmen işkenceye maruz kaldıklarını söyledi. Kurt, “Bu zulümden herkes rahatsızdır. Bütün dünya duysun bunu. Annelerimiz hukuksuz bir şey yapmıyor. Çocukları zindandadır. Çocuklarına harçlık yatırmasınlar mı? Çocuklarımız orada aç mı kalsın? Eğer para yatırmalarını engelleyecekseniz onları serbest bırakın. Bu durum hangi adalet hangi hukukla açıklanabilir? Çoğu tutuklu 30 yılı aşkın süredir cezaevinde. Bizler barış annesiyiz. Bu kirli savaşın son bulmasını istiyoruz. Artık barış gelsin. İnsanların cezaevindeki çocuklarına para yatırmalarını artık suç olarak görmesinler” diye konuştu.
Amed
Barış Anneleri Meclisi, gözaltıları Amed’te dernek binalarının önünde protesto etti. “Dayık rûmeta ne ne biji berxwedana dayıkan” pankartının açıldığı açıklamaya Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Amed İl Eşbaşkanı Abbas Şahin, Amed milletvekili Adalet Kaya, KESK, Ekoloji Derneği ve çok sayıda barış annesi katıldı.
‘Herkes Ses Çıkarsın’
Açıklamada konuşan Barış Annesi Nazime Yürek, “Barış anneleri 40 yıldır barışın öncüleridir. Halkın her kesiminin bu baskıya ses çıkarması lazım. 3 çocuğu hapiste olan bir anne para gönderdiği için ceza almasını kabul etmiyoruz. Bu saldırıları kınıyoruz. Annelerimizin yaşları 70-80’leri aşıyor. Bu annelerimize yapılan zulümdür, kabul etmiyoruz. Cumhurbaşkanına da sesleniyoruz, onun da annesi var. Anneler barışın dışında bir şey istemiyor” dedi.
‘Barıştan Vazgeçmeyeceğiz'
Annelerin cezaevindeki çocuklarına para gönderdiği için gözaltına alınmasına tepki gösteren bir diğer anne Nafiye Yiğit ise “Bugün hepimizin çocukları hapiste. Biz para göndermezsek kim gönderecek. 70 yaşındaki annelerimiz gözaltına alınıyor, bu ülkede adalet yok. Adalet Bakanlığına sesleniyoruz, adalet istiyorsunuz ama maalesef bu ülkede adalet yok olsaydı 70 yaşındaki annelerimiz gözaltına alınmazdı, tutuklanmazdı. Barış annesi olarak bunu kınıyoruz. Adalet Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı kendisine insanım diyen herkese çağrımızdır, ellerini vicdanına koysunlar ve barış ellerini bize uzatsınlar. Barış çağrısından başka çağrımız olmadı, ne olursa olsun, bizi tutuklasalar da, öldürseler de barış çağrısında bulunmaya devam edeceğiz. Kan, operasyonlar duruncaya kadar barış çağrısı yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
‘Gözaltılar Hukuksuzdur’
Son olarak söz alan Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Adalet Kaya, Türkiye’nin her yerindeki barış annelerine yönelik gerçekleştirilen yargı tacizini kınadığını söyledi. Kaya, “Onların bu onurlu mücadelesini büyütmek için onların yürüyüşünü büyüteceğiz. Onlarla beraberiz, Barış Anneleri yalnız değildir. Son zamanlar da özellikle yargı eliyle gerçekleştirilen operasyonlar hukuksuzdur. Kan dökülmesin, savaş olmasın diye mücadele ediyorlar bundan daha onurlu bir mücadele olamaz. Dünyanın her yerinde barış aktivizmi büyük saygınlık taşır ama bu ülkede barış için mücadele edenler gözaltına alınıp, tutuklanıyor. Asla kabul etmiyoruz, annelerin onurlu barış mücadelesinin yanındayız. Yetkililere sesleniyoruz, artık bu yargı tacizine, gözaltı şiddetine son verilsin, annelerin barış mücadelesi haklıdır, bu barış bu coğrafyada yeşerene kadar mücadele sürecek. Bizler de annelerin onurlu mücadelesinin yanında duracağız.”
Açıklama, “Dayika me rûmeta ne ye”, “Jin, jiyan, azadi” sloganları ve alkışlarla son buldu.”
Kepazelikler silsilesine tek başına şu örnek dahi bir dolu şeyi izah etmeye kafi geliyor haddizatında. Barış mefhumu, barışma eylemini, barışta yaşamak istemini çoktandır ama çok uzun zamandır terk etmiş bir ülkenin, bir yandan düşük yoğunluklu savaşı sürdürme, bir yandan da sivilleşmiş, çoktandır mahpus edilmiş olanlara karşı var ettiği tutumla birlikte hayatın her nasıl çepeçevre kuşatıldığı kesintisiz ilan edilir. Dönemsel, gelip geçici değil, Cumartesi İnsanları – Anneleri’nin var ettiği sorgu her nasıl boşa düşürülüp her hafta onlarca insan gözaltına alınıyorsa, Kürd halkının çocuklarına dair ses etmesi ve bu kirli / kindar / kötücül savaş aksiyonuna bir dur diyebilme cüretini de sonuna kadar ve eksisiz bir biçimde sınırlandırma gayretine devam eder cumhuriyet, halkın cumhuriyeti!
Olabildiğince yalın bir biçimde içerideki yakınlarına, ağırlıkla evlatları para göndermenin suç addedildiği, zaten tecrit edilmiş olan hayatlara bir de böyle bir işkenceyle o başkaldıran insanı tamamen izole etmenin yolları aranır. Maddiyattan ziyade yıllar yılıdır süre giden bir hengameden sonra geride kalanların da terörize edilmesine devam olunan bir tahayyül pratiğe kavuşturulur. Terör örgütü sempatizanlığından, finans kaynakçılığına uzanan bir dolu şecere içinde insanlar derdest edilir. Olan bitense, zaten tutsak edilene bir gıdım yardım edebilmek, en yakını on yıllardır mahpus edilmiş olan insanlara el uzatmak bir biçimde hayatta kalmalarını sağlayabilmektir. Barışmaktan devletlinin anladığı şeyin her nasıl bir karabasan fasit döngü olduğu bir kez daha teyit edilir. Söylenen her söz, var edilen her eylem bölgenin barışma ihtimal / gayret ve özeninin de boşa duvarlara çarptığını gösterir. Bu kepazeliğe bir örnek değilse her nedir ki!
Rezil kepazelik bir hayat tahayyülünün ortasına demirliyor ülke! Ne ülke? Duraksamadan çürüten, her daim eksilten, hep bir biçimde noksanın telafisini değil tastamam bunları kalıcı birer eleme tahayyülüne dönüştüren yer gerçek kılınıyor. Hayat idesinin üstünde tepinen bir muktedirin var ettiği dönüşüm, hamle, eylemsellik doğrudan yaşamsal olanın nasıl da çarçur edildiğini örnekliyor. Demokrasi istemi yüzüncü yılında bir cumhuriyetin, öyle olduğu iddia edilen bir yerde hiç kılınıyor. Yaşamsal olanın sahiden masal kılındığı bir zorbalık mefhumu köşebentleri yeniden yeniden imal edilerek o demokrasi isteminin hiç edilmesi kare kare yaşama dahil ediliyor. Konu kilit. Düzen, denetim, gözetim ikilisini tahakküm hamleleriyle birleştirirken olasılıkları da devre dışına iter. Yaşamsal olanın karşısında yükseltilen, yüceltilen kötülük her gün yaşatılanların içeriğindedir. Hal perişan, gün kapkaranlık. Olabildiğince yalın bir halde tefe konulansa insanlıktır, insanın hakkıdır. Artık laf kalabalığına gerek bıraktırmayacak kadar afaki bir dönüşüm ile akp-mhp ve bilumum ırkçı / dinci çetenin / yapının suna geldiği şey dar alana kesintisiz sıkıştırılmış ol insandır. Sıradan insanlara tek bir iyi günü var etmeyen o iktidar kliğidir. Faşizm bayrağı göndere yeniden çekiliyor, bu defasında 1984 edebi kurgusundaki tahayyülleri de aşan bir pratik, yüz yıllık denilen bir deneyimi tamamen sıradanın elinden alabilmek için sürgit yeniden biçimlendiriliyor. Bir pejmürde hal içerisinde türlü çeşit kepazelikle, duraksamak nedir bilmeyen bir linç, yağma ve talan pratikleriyle döngü yeniden var ediliyor. Bu defa kurtarılmasına müsamaha dahi gösterilmeyecek kadar yalın bir çürüme odak. Bu defa hiçbir şeyin düzeltilmeyeceği bir cehennemi pratik. Bu defa...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Those Eyes – Alice SUKIASYAN – Armenia
0 notes
yuksekovahaber · 1 year
Text
Figen Yüksekdağ: HDP-Yeşil Sol her kentte kendi adayını çıkarmalı
http://dlvr.it/Sqtwkx
0 notes
rojinfo · 1 year
Text
Décision de la CEDH : Demirtaş et Yüksekdağ ont été privés d'une assistance juridique efficace
Selon une récente décision de la Cour européenne des droits de l’homme (CEDH), Selahattin Demirtaş et Figen Yüksekdağ, anciens co-présidents du Parti démocratique des peuples (HDP), ont été privés de l’assistance efficace de leurs avocats, enfreignant ainsi l’Article 5 § 4 de la Convention. Ces deux anciens dirigeants du HDP, emprisonnés depuis novembre 2016, ont fait valoir auprès de la CEDH…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes