Tumgik
#belirdi gece
musicandoldmovies · 8 months
Text
youtube
She Past Away - Sanri
From the album Belirdi Gece
0 notes
guzeliksende · 3 days
Text
İÇMEK ELİMDE'Mİ?
İçmek elimde mi? Kaç defa buruşturup attım… Şimdi daha çok içer oldum eskisinden çok… Dediler ölürsün dedim dost bildiklerim daha çok öldürdü.. Şimdi sigarayı nasıl suçlarım..? Kocaman yüreğim, var ne'güzel dostluğumuz olur diyene inandim..!
Ellerim yandı, dudağım yandı el'sözünden sigarada, teselli aradım.. İçiyorsam, sebepsiz değil.. Dur bu gece şiirler yerlere dökülsün.. Çal kemancı gönlüm sarhoş, olmuş okuduğum siirler, beni dünlere taşıdı…
Yine böyle bir gündü seni sevdiğimde… Gönül, sarhoş şiirler, yerlerde aynı şarkının son nakaratında yaktığım, sigaram gibi… Boğsada nefesimi yalnızlığımı, onunla unutmuyorum…
Boğazı seyre dalayım derken .. Kızkulesi karşımda belirdi sanki gün siire, sarılmış güneş, bambaşkaydı.. Ben sebepsiz içmem, içmezsem yüreğim, yanar… Har, olur şiirler, tutuşturur… Kığılcım, misali… İçiyorsam, sebepsiz değil bir sigaranın verdigi huzur kadar dost, dediklerine vermedi .. Elin yanar dudağın yanar nede güzel huzur bee…
Tumblr media
12 notes · View notes
tamamsenkazandn · 8 months
Text
Eylül ayının gelişi doğanın dinlenme, sakinleşme zamanı, ileriye dönük değil de sanki sezonun yorgunluğuyla bir durup dinlenme zamanının başlangıcı gibi gelir bana. Ve insan, bazılarımız istemese de doğayla tam bir uyum içerisinde onu takip ederek ilerler. Bu yüzdendir belki yazılmış şiirlerin temelleri, bu aylar içerisinde atılmaya başlanması ve yoğun duyguyla göz pınarlarına ulaşması. Çocukluğumun geçtiği mahalledeyim son 5 aydır. Oynadığımız sokaklar, oturduğumuz merdivenler, dinlendiğimiz bina gölgeleri.. Dün gece markete giderken gözüme ilişti bir garajın rampası. Öyle yüksek ve öyle dik bir rampaydı ki ayakta zor dururduk ve yırtılırdı terliklerimiz. Fark ettim ki öyle çokta yüksek değilmiş. Hala varlığı devam eden bir evin dışında basmak vardı boylu boyunca. Yüksek bir yerdi. Koşup oynarken yorulunca dinlenmek amaçlı otururduk oraya. Şöyle bir geriye yaslanınca ayaklarımız yere dokunmazdı bile. Göz ucuyla baktım ki ne kadarda kısacıkmış. Bir yaşlı teyzemizin evinin önünde minik bahçesi vardı, o zaman için bile küçücüktü. Fidan dikmiştik bilmeden, sonra kırılmasın diye onca söz işitip durduğumuz fidanı bulamadım. Biraz büyümüş.. Hatta öyle ki budanma zamanı bir kaç kere gelmiş olacak ki kesik dalları vardı çokça. Arkadaşlarımız vardı, birbirinden farklı aile terbiyesi altında yetişmiş. Kimi sessiz kimi yırtık. Bir iki saniyelik bakışımda gördüm otururken bizi orda, kulağımda hep konuşmalar belirdi. Kiminin sürekli dondurma yemekten kısılan sesi de dahil. Giremedim sokağa, ilerledim başım önde ve bir parka geldim. Tanıdık gibi ama değil, biliyorum gibi ama değil. Azalan arkadaşlar silsilesinden arta kalanlarla dertleşmek için oturduğumuz, kendimizi büyümüş olarak düşündüğümüz o bank. Yeni yeni dertlerin ortaya çıkışının, artık hayallerin biraz ama biraz daha tutarlı oluşlarının ilk düşünce adımlarıydı oralar. Dostluğu uzun zaman sürecek kişilerle bulunuyorduk. Hepimizin büyük hedefleri büyük amaçları vardı. Henüz 14'lerimizdeyken. 14 bazıları için çok büyük olabiliyor, dün gece öyle bir kaç cümlemizi duyar gibi oldum. Yıllar sonra oturdum, biraz içsel konuşmalar sonrası dağılan o kişilerin neler yaptıklarını araştırdım. Hepimiz hemen hemen isteklerimiz doğrultusuna yakın bir hayat yaşıyormuşuz az çok. Buruk ama güzel bir sevinç oluştu. Öyle yabancı ama bir o kadar fazla tanıdık edasıyla kendimi iyice süzdüm. Bazen farkındalıklar yıpratır insanı. Hayalini birlikte kurduğu şeyleri yapamayışlarımızın burukluğu belki sevinmelerin ertelenmesi, duyulan heyecanın biraz buruk olarak vuku bulması yüreğimizde. Kaç çiçek bahçesi bozduk içimizde ? Kimse bizi biz kadar anlayamayacak kabullenmek gerek artık. O heyecanla koşturma isteğinin, hırsının yerini biraz daha yavaşlamak almış onu farkettim. Sevdiklerimizi kaybetme korkusu, onlarla daha çok vakit geçirme aşkı ve aslında üzüntü sebeblerinin büyük çoğunluğu bunu yapamıyor oluşumuz. Belki aynı anda aynı farkındalıkta olamıyor oluşumuzdan olacak ki siz yavaşlayıp durup kucaklaşmak istediğiniz sevdikleriniz farklı telaşlara bürünüp koşma derdinde. Koşan birine sarılamıyorsunuz.
11 notes · View notes
misanthropicvampire · 20 days
Note
6, 8, 12, 13, 42, 62
6. who's an artist I really like but I'm embarrassed to admit it?
I'm really not someone with musical guilty pleasures. if I felt ashamed to listen to an artist then I wouldn't listen to them, so I honestly can't come up with someone that I'd be embarrassed to mention
8. is there an artist or song that I like, despite being of a genre I don't usually like?
again I have quite strong opinions on what genres of music I enjoy or don't. I know that I can't understand the appeal of modern electronica at all, but being a completist I did listen to korn's dubstep album from 2011 and I have to admit there are sections of the songs 'narcissistic cannibal' and 'way too far' that I enjoyed. I'd still have preferred them to be in their usual style, but I appreciate the experimentation and the successful blending of two genres that don't often coincide
12. who's the most obscure artist I listen to?
I'm terrible at discerning how obscure an artist is because it's not something I seek out or pay much attention to. I was quite into '90s german death metal and russian coldwave for a while, but such bands like molchat doma have become popular now, at least in online spaces
13. who's the most popular/mainstream artist I listen to?
I listen to some of that late '90s/early 2000s r&b inspired pop music, and singers like gaga, britney, christina aguilera, etc. I remember enjoying that miley cyrus album that had an '80s billy idol feel to it
42. my favourite no-skip albums?
at the moment the albums I've added to the 'perfect records' lists have been
• violator by depeche mode
• dirt by alice in chains
• butcher's coin by traitrs
• shelter by alcest
• belirdi gece by she past away
• medusa by clan of xymox
• ceremony by twin tribes
• transilvanian hunger by darkthrone
• bergtatt by ulver
62. artists/bands I think have an impeccable discography, with no bad albums?
I don't believe that any of my favourite/go-to artists have absolutely no bad tracks. I don't tend to be generous with an artist just because I'll praise their other work so this is another non-applicable question for me
2 notes · View notes
charlottan · 2 months
Note
Belirdi gece by she past away. Fun dancey post punk
pretty fun^-^
4 notes · View notes
elviramaeverosier · 2 years
Text
Glexaerd Büyü Okulu Genel Salonu - 14.30
Geçtiğimiz gece kütüphanede ders çalışarak ve hayallere dalarak sabahladığı için, bütün bir günü hiçbir şey yemeyerek geçirmişti. Eagle masasının sessiz bir köşesine oturdu ve önünde beliren patates kızartması ve şnitzel tabağına hızlıca gömüldü. En sevdiği yemeklerden biriydi. Yemeğini bitirdikten sonra tatlıya uzandığında, kendisini birinin izlediğini fark edip kafasını kaldırdı, Crouch ikizlerinin yanında oturan Lestrange arkadaşlarıyla konuşup bir şey hakkında ona bakıp gülüyordu. Onları görmezden gelmeye çalıştı ama siniri kendisine engel olmuştu. Masadan kalkıp, çıkış kapısına yöneldiğinde Maximilian bir anda önünde belirdi.
"Ne var? Sabah ki davranışların için özür dilemeye mi geldin?" @maximiliandlestrange
24 notes · View notes
akca · 1 year
Text
Annemin yanına koşasım geldi bir ara...annemin beni birçok şeyden koruyacağına inanıyorum duygusallık bastı gece gece ahshahhs??? (her şey yazdım sonra bi anda bir liste belirdi birçok şeye çevirdim)
9 notes · View notes
dmlft · 1 year
Text
Kabuslarla Beslenen Çocuk
Çocuk, bugün de korkunç bir kabustan uyandı. Unutmak istediği geçmişin kötü anıları her gece rüyasına girip çocuğa sürekli olarak eziyet ediyordu. Uyumaktan çok korkan çocuk bir gün cadının yanına gidip ona yalvardı. "Cadı, lütfen bir daha kabus görmemem için kafamdaki tüm kötü anıları sil. O zaman istediğin her şeyi yapacağım." Yıllar geçti. Bir yetişkin olan çocuk artık kabus görmüyordu ama tuhaftır ki biraz olsun mutlu olamamıştı. Gökyüzünde kanlı ayın yükseldiği bir gece çocuktan dileğinin karşılığını almak üzere cadı sonunda çocuğun karşısında belirdi. Çocuk hüzün ve öfkeyle cadıya şöyle dedi: "Tüm kötü anılarım silindi ama neden , neden mutlu olamadım ben ?" O zaman cadı, sözleştikleri gibi çocuğun ruhunu alıp ona şöyle dedi: "Acılı ve sancılı anılar . Derin pişmanlık duyduğun anılar. Başkalarını incittiğin,  incindiğin anılar. Terk edildiğin ana dair anılar . Böyle anıları kalbinin bir köşesine gömüp yaşarsan daha güçlü , daha azimli , daha dayanaklı olabilirsin. Mutluluğu da ancak bu şekilde elde edebilirsin. O yüzden unutma. Unutma ve üstesinden gel. Üstesinden gelemezsen … sen , ruhu asla büyümeyen bir çocuk olarak kalırsın."
8 notes · View notes
umutcanerdoqan · 8 months
Text
Yıllardır kapalı kalan ve etrafı yoğun ormanla çevrili eski bir oteli satın alan Julian, oteli lüks bir konaklama yeri olarak yeniden açma hayalini kuruyordu. Ancak oraya taşındıktan kısa bir süre sonra, otele dair esrarengiz efsaneleri duymaya başladı. Özellikle odaların duvarlarına yerleştirilen eski aynalarda görülen şehvet dolu gözlerin efsanesi, halk arasında oldukça ünlüydü.
Bir gece, Julian otelin en eski odasında kalma kararı aldı. Yatağa yattığında, odayı aydınlatan tek ışık kaynağı olan eski bir gaz lambasının titrek aleviyle, karşısındaki aynada bir figür belirdi. Bir kadındı bu; uzun siyah saçları, dantel bir gece elbisesi ve gözlerinde baştan çıkarıcı bir ifadeyle ona bakıyordu.
Her gece, Julian o odaya gittiğinde aynadaki kadın daha da gerçeğe benzer hale gelmeye başladı. Aynada görünen odayı tanımıyordu; kadife koltuklar, tütsü kokusu ve arzunun sesiyle dolu bir müzik eşliğinde, kadın ona doğru yavaşça yaklaşıyordu.
Bir gece, Julian'ın kontrolü tamamen elinden gitti ve aynaya doğru adım attı. Gözlerini açtığında, kendini o tanımadığı odada buldu. Gerçeklikle hayalin arasındaki çizgi artık belirsizdi. Arzuları ve korkuları bir arada yaşamaya başladı. Ancak geri dönüşü olmayan bir yolculuktaydı.
Ertesi gün, otel çalışanları Julian'ı aramaya başladı. Odaya girdiklerinde, aynanın önünde yere serilmiş, solmuş bir gece elbisesi buldular. Ancak Julian orada değildi. Aynada, bir erkek figürü, uzaklaşan bir kadının peşinden gidiyordu.
4 notes · View notes
anyavamps · 1 year
Photo
Tumblr media
Music I listened to in February:  A Pact with the Devil by Catholic Spit Self Titled by Scarlet Remains Black by Project Pitchfork Ceremony by Twin Tribes Dirty Squats and Disco Lights by Totenwald Psychogoria by Panic Priest Deviances by Virgin in Veil Holy Diver by Dio Fragments by Bootblacks It Will End in Tears by This Mortal Coil First and Last and Always by Sisters of Mercy Endgame 69 by The Devil and the Universe If I die, I die by Virgin Prunes Version 2.0 by Garbage Cave by Hapax Vera Causa by Faith and the Muse Self Titled by The Kentucky Vampires Reckless by Leathers Belirdi Gece by She Past Away Junkyard by The Birthday Party Wie der unberuhrte Traum einer Jungfrau by Sanguis et Cinis Endless Summer by The Midnight Demon Days by Gorillaz Some Vague Desire by The Agnes Circle Legion of Shadow by Nox Arcana Chirality by The Frozen Autumn Nyctophilian by Then Comes Silence Hindsight by Spectres (edited)
3 notes · View notes
musicandoldmovies · 8 months
Text
Tumblr media
She Past Away - Belirdi Gece
0 notes
nemouris · 2 years
Text
SHE PAST AWAY // KASVETLI KUTLAMA
[Belirdi Gece, 2019]
8 notes · View notes
Text
Bir buçuk yılın sonunda yine aynı uzun, soğuk ve aydınlık koridorda buldu kendini. Orda olduğunun ayrımına varınca duraksadı. Her şey hem aynı, hem de çok farklıydı.
Bayıltıcı derecede sıcaktı, hastahanelerin tanıdık ilaç kokusu ile birleşen sıcaklık mide bulandırıcıydı. Sağdaki sekreter masası pazar olmasından ötürü boştu. Biraz ilerledi. 3511 numaranın kapısında durdu. Tam 45 gün her akşam bu odaya gelmişti. Ağlayarak çıkmıştı çoğu gece. Bazı günler panikle, çaresizlikle girmişti. Gözünün önünde silinmesini istediği sahneler belirdi. Kovalamaya çalıştı onları.
Hayata dair bütün umutlarını, beklentilerini geçtiğimiz 1.5 yılda yok etmişti. Bu geçici bir şey bir gün her şey sona erecek ve hayat kaldığı yerden devam edecek diye düşünürdü o günlerde. Oysa hayatın bir yerde kaldığı yoktu. O sürekli biçim değiştirerek devam ediyordu. Yeni biçimi buydu. Kabullenmekte hala zorlansa da bunun bilincindeydi en azından.
Özel ambulansın şoförünün sabırsız sesi kendine getiriyor onu. “Abla nereye yatıralım amcayı?”
Tam öğle saatiydi, yeni yemek dağıtılmıştı, koridor ıspanak kokuyordu. Evet, nereye?  Hangi oda? Hangi yatak? Sorularının muhatabını bulmak umuduyla koridorda biraz daha ilerledi. Hemşire masasına yöneldi. 
-Merhaba, yatış yapacağız.
Başka bir dilde anlamsız kelimeler söylemiş gibi baktı yüzüne hemşire.
-Doktor odasında, doktora bakın. O ilgilenecek.
En sondaki odaya doğru ilerledi, odada kimse yoktu. Ambulans şoförünün tıslamalarını duymazdan gelip doktora bakınmaya devam etti. Pes edip hemşirenin yanına döndü.
-Bekleyin, dedi hemşire umursamazsa. Gelir şimdi.
10 dakika sonra doktorun kendini gösterişi, küçücük havasız ıspanak kokulu bir odaya giriş, ambulans şoförünün yatakta çarşaf olmadığına dair serzenişleri, yeni moda adı personel olan hastabakıcıları bulmaya gidiş, keyiflerini bozduğun için personelin tripleri eşliğinde değişen çarşaflar ve yatağa kavuşma. Bu anlarda yine ruhu bedeninden ayrılıp bütün olanları uzaktan izliyor, yaşananlar sanki bir dizi kahramanının başına geliyormuş gibi yapıyordu. Son yıllarda hayattan sıkıldığı, sevmediği, acı veren anlarda bu küçük oyunu oynuyordu. Başka biri yaşıyor da o izliyormuş gibi yapardı.
-Biz gidiyoruz abla, bizden bu kadar. Sesi ile kendine geliyor tekrardan. Pazar günü çalışan sağlık çalışanları mı daha mutsuz yoksa hastalar mı karar vermek güç. Ücreti ödeyip ambulans şoförünü gönderiyor. Doktorun eline tutuşturduğu evraklarla yatış işlemleri bölümüne yollanıyor.
İşlemleri yapacakları kapıda bir yazı “YEMEKTEYİM”. Servis girişindeki güvenliğe elindeki evrakları gösterip geri yukarı çıkıyor. Havasız, ıspanak kokulu odaya dönüyor. Odadaki diğer üç yatak dolu. Başlarında birer kişi. Yemek yeme telaşındalar. Oturacak yer yok, duramıyor. Koridorda volta atmaya başlıyor. Neyse ki koridor yeterli uzunlukta. 5. Turda pes edip tekrar aşağı iniyor.
Doktorun kaldırmadığı blokaj, tekrar doktoru bulma, yatış işlemlerine iniş, bekleme, bekleme ve biraz daha bekleme sonucunda işlemleri hallediyor. Keşke sigara içiyor olsaydım diye düşünerek bahçeye atıyor kendini.
1,5 yıl önce eline tutuşturulan bez reçeteleri ile ilk gecelerinde tek başına ağlama krizine girdiği aynı köşeye gidiyor. Hayır ağlamayacak. Gözlerini kapatıp sakinleşene kadar sayıyor.
Pazar günü çalışan mutsuz insan suratları ve onların kaprisleri eşliğinde en berbat iki saati atlatıyor. Yerleşme bitti, gerisi anlamsız bekleyiş.
4-5 saat boyunca bahçe, koridor ve oda arasında git gel yaparak vakit geçiriyor. Bir işe yaramadığını iyice farkedince gitmeye karar veriyor. Vedalaşıp, onları orada bırakıp eve dönüyor. Durakta tam karşıdaki camlardan hangisinde olduklarını bulmaya çalışıyor. Uzaktan otobüs gözükünce pes ediyor.
Otobüse biniş, dalıp 3 durak geç iniş, boş manasız yürüme, sonunda eve varış.
Anahtarla kapıyı açıyor, içeri girmeden kapının tam karşı odasındaki boş yatağa ilişiyor gözü. Göğsü sıkışıyor. Ayakkabılarını çıkarmaktan vazgeçiyor geri kapatıyor kapıyı. Kendini sokağa atıyor. Yürümeye başlıyor.
4 notes · View notes
heysqe · 2 years
Text
Adam işten çıkmıştı. Yoğun bir iş gününün ardından tek istediği eve gidip sıcak bir çay içmekti. Bütün gün yağmur yağmıştı yeni yeni diniyordu. Giderken sahilde simit satan bir çocuk gördü. Çocuğun yanına doğru adımladı. Bir simit bir de çay aldı. Bir banka oturdu ve yemeye başladı. Biraz sonra önünden bir çiçekçi kadın geçti. Sepeti pembe kamelyalarla doluydu.
Adam ne yapıp yapıp hatırladı. Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz...
...
Hafif yağmurlu serin bir gündü. Akşam vakitleri gelmiş gün boyu çalışan insanlar teker teker evlerine dağılmaya başlamıştı. Martıların son çığlıklarını duyuyordum.
Hayatım bir monotonluktan ibaretti. Sabahları işe gider akşamları eve gelirdim. O yüzden bazenleri eve giderken hep gittiğim fırın yerine biraz aşağıdaki fırına giderdim bazense farklı mahallelerden geçer evin yolunu değiştirirdim.
O günde daha önce geçmediğim bir mahalleden geçiyordum. Eski ama ışıltısını kaybetmemiş evleri vardı. Çocuklarının top koşturduğu, dayıların kahvehanede çok oturdukları için hanımlarından bağırtı yedikleri renkli bir mahalleydi.
İlerideki kaldırımda bir şapka gördüm. Gittim baktım bir erkek şapkasıydı. Kim bilir kimin şapkası. Etrafa bakındım kimsecikler yoktu. Belki sahibi gelir diye bulduğum yere bırakacaktım ki ara sokakta bir evin penceresi açıldı.
Bir kadın gördüm. Sonuna kadar beyaz. Simsiyah gece gibi gözleri, yeni açmış kamelyalar gibi pembe dudakları... Uzun ince ellerini pencerenin pervazına yaslamış gövdesini sokağa uzatıyordu. Sonra kafasını benim olduğum tarafa çevirdi. Gözleri gözlerimi yakıp geçtikten sonra elimdeki şapkaya düştü. Sakın bir deniz gibi serin ve güzel sesiyle bana seslendi. Daha önce hiç birisi bana bu kadar güzel seslenmiş miydi? Sadece tek bir kelimesiyle kalbimin etrafını sarmış, güzel sesini kulaklarıma mühürlemişti. Bilinçsizce birkaç adım attım ona doğru.
"Elinizde şapka bana ait. Biraz orada bekleyin lütfen." sadece kafamı sallayabildim. Ya sesim uçup gitmişti ya da konuşmayı unutmuştum başka açıklaması olamaz değil mi? Biraz sonra demir kapının açılış sesini duydum ve telaşlı adımlarla yanıma geldi. Şapkayı eline alıp kontrol ettikten sonra "Teşekkür ederim." dedi ve kafasını hafifçe aşağı yukarı salladı. Tam o sırada kulağının arkasından bir tutam saç düştü yüzüne. Uzanıp tutmak istedim, düzeltmek istedim. Ama elim hareket bile etmedi. Beni durdurmak istedi sanırım. Biliyordu gerçekleri. Demir kapının kapanma sesiyle kendime geldim. O andan sonra hiç bilmediğim, bana yabancılığını hissetirmekten çekinmeyen duygular eşliğinde evime gittim.
Üstünden bir hafta geçti. Kalbim sürekli gitmek istedi. Gözlerim tekrar görmek, kulaklarım tekrar duymak istedi. Ama bedenim hiç itaat etmedi. Hep dik başlı davrandı.
Bir gün yine işten döndüğümde kapımın kenarına bırakılmış kamelyalar gördüm. Pembe kamelyalar... Kalbim tekledi, ellerim terledi ve kendimi yolda buldum. Ona giderken buldum. Hafif bir şimşek çaktı peşinden de yağmur başladı. Tek nefeste vardım evinin önüne. Balkondaki çamaşırları topluyordu ıslanmasınlar diye. Üstüme yağan yağmur kesildi ben oracıkta onu izlerken. Sonra bir gölge belirdi arkasında. Bir erkeğin elleri sardı ince belini, öptü zarif boynunu. Hemen oradaki ağacın gölgesine sakladım kendimi. Ellerim kalbimi sökmek ister gibi tutuyordu gömleğimi.
Pencere kapandı. Perde kapandı. Ben kaldım. Dizlerim dayanamadı kalbimin ağırlığına çöktü olduğu yere. Kendime kızdım ama en çok da kalbime kızdım. Yanılttı beni. Olsa olsa babasının şapkasıdır dedi inandırdı beni. Ah şu salak beni! Sürükledi peşinden şimdi yasını ben tutuyorum. Gözlerim kaldırımdaki su birikintisine takıldı. Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda. Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı.
...
...Adam düşündü. Yıldızların yıldız olduğu vardı o gece. Adam yıldızlara basa basa yürüdü. Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı.
Tumblr media
7 notes · View notes
oyasumifiratat · 2 years
Text
oha neler oldu bilsen 2: garip bir rüya
Tam bir yıl sonra yeniden buradayım. İnanın bana, anlatacak çok şey var. İnanın bana. Bu kez ikinci defa, hiç de anlatasım yok.
Tumblr media
Soon we'll all get by, living in our world of make believe.
"Rüyalarım özeldir, gerçekliğe tercih ederim." Aug 3rd, 2021
Öncelikle bu renkli postla sizi karşıladığım için özür dilerim. Çok sürmez zaten siyah-beyaz postların arasında kaybolup gider diye umuyorum.
Yine uzun bir hiatusun ardından geri dönüşümü yapıyorum. Dolayısıyla sizlere ben buralarda yokken neler olduğuna dair küçük bir özet geçmem gerekiyor.
Tumblr media
Yaşadığım şehirde bu dar sokaklar odamın duvarlarını özletmiyor.
Kapının önü
Son yazdığım postun üzerinden çok vakit geçmemişti. Ceplerim boş, aile baskısıyla kendimi sokaklarda iş aramaya çıkmışken buldum.
Konuyu nasıl açacağımı bilmediğimden rastgele şeylerden bodoslama bahsederek üzerimdeki gerginliği atmaya çalışacağım. Bir noktada zaten toparlarım.
Zeynep'le son görüşmemizde hikikomori yaşamını seçtiğimi ve kızlarla işim olmadığını söylemiştim kendisine. O da bundan aşırı rahatsız olup beni onu Taksim'e götürmem için zorlamıştı. Sonradan öğrendim ki kötü emellerine beni alet etmeye çalışıyormuş. Zeynep eski Zeynep değilmiş. Normal bir türk kızı olmuş. Taksim'de peşinde olduğu bi eleman varmış bütün senaryo onun içinmiş. Neyseki umutsuz bir aptal olmadığım için onu Beyoğlu'na götürmedim.
Ona kısaca neden hikikomori yaşamını seçtiğimi, neden onun gibi şımarık bir salakla işimin olmayacağını açıkladım.
"Umarım iyileşirsin Fırat."
Ya bi siktir git Zeynep. Umarım iyileşmezsin.
Tumblr media
Zeynep'ten geriye kalan son anılarım bunlar. Gördüğünüz gibi hiç de romantik ve özel değil.
Komik bir detaydan da bahsetmem gerekiyor. Zeynep annemin hoşuna giden tek sevgilim falandı. İkisini de tanıyan eski eski eski patronum da ne kadar benzedikleri üzerinden yorum yaparak bana freudyan nitelikli laf koymuştu.
İronik bir şekilde Zeynep ile olan bu dalaşım, çok geçmeden benzer şekilde annemle yaşandı.
Türkiye'de hikikomori olmak gerçekten çok zor. Annemi öldürüp hapse girmektense evsiz kalmayı tercih ettim.
Tumblr media
Evsiz olabilirim ama işsiz asla!
Eğer hikikomori rüyasını yaşayamayacaksam, ben de çalışırım, dedim.
Zeynep'ın ağzından düşmeyen Beyoğlu'nda eskiden iş yapmış bulunduğum bir abimle buluşup ona danışmaya karar verdim.
Bir barda oturup konuşmaya başladık. Abartmıyorum, tam işsiz olduğumu söylemeye kalkmıştım ki başımda çok da uzun olmayan kıvırcık kafalı bir figür belirdi. Dedi ki;
"La Fıro, hiç tanıdık var mı iş arayan, bize güvenilir iyi çalışan bir eleman lazım servise."
Ve dedim ki;
"Valla, ne kadar veriyonuz?"
Tumblr media
Çok geçmeden yine gece hayatı işçi sınıfının parlak gelecekli gençlerinden biri oldum.
Beyoğlu'nun en çok ayyaş çeken bölgesi, en ortalama altı barların bulunduğu sokakları Mis sokak ve çevresidir. Bunu aşağılamak adına söylemiyorum, gerçekten Mis sokak = Pis sokaktır. Yavşak ve ayyaştan geçilmez. Tabii her çöplükte olduğu gibi üstüne çamur bulaşmış birkaç değerli eşya bulmanız mümkündür. Yine de çok kendinizi kaptırmayın, çünkü her ne kadar silince parlasalar da o çamur içlerine işlemiştir. Burada yaşamayı beceren bir insan, burada yaşamayı seçmiş insandır.
Tumblr media
Eylül bittiğinde yaklaşık 10.000 lira para biriktirmiştim.
Gerçek bir MMORPG oyuncusu grindlamayı bilir. Tek yapman gereken kendini saatlerce aşırı basit, sürekli tekrarlayan saçma işleri halletmek için otopilota almak ve kaybolup giden gençliğini umrundan silip atmak.
Tumblr media
Merhaba, Beyoğlu
Aslında bunları yaşandıkları vakitler yazmalıydım. O sıralar yaşadığım yoğun duygusuzluk halini bugün yansıtamam. Zaten insanlardan izole olmayı seçmiş bir insanken, oraya, ortalığa, en sosyal işlerden biri olan garsonluğun içine düşünce bayağı allak bullak oldu zihnim.
Evsiz kalmıştım demiştim, sokakta kalmadım ama. Babamın yıllardır değerlendiremediği atölyesinin üst katına yerleştim. Başımda çatı olduğu sürece yaz çok problemli geçmemişti. Eski bir ev olduğundan serin kalıyordu. Fakat kışın yaklaşmasından ötürü yeni bir yer bulmak zorundaydım.
Eylül ayının arada kalmışlığıyla idare ettim biraz. Soğuk suyla duş almak artık zorlaşmıştı, yazın en azından borularda su ısınıyordu, şimdi de soğumaya başlamıştı.
Avantajım çalışma saatlerimdi belki de, çalışırken havanın soğuması sürekli hareket ettiğimden beni etkilemiyordu çok. Üşüyecek vaktim olmuyordu yani. Gün batarken çalışmaya başlayıp, gün doğarken paydos ettiğimden dolayı eve gittiğimde genelde ayaz bitmiş, dünya ısınmaya başlamış oluyordu. Dolayısıyla battaniyem rahat uyumam için yeterliydi.
Tumblr media
Yemek servis altlıklarının alternatif kullanımları.
This is from Matilda
Yine çalışırken, gecenin bir vakti, kendimi teras katına sürülmüş buldum. Normalde teras katına yaşça küçük kim varsa onu sürerdik yazın başında. O sıra çalıştığım mekanda teras katı gecenin o vakitlerinde lubunlar ya da keko taksim halkı tarafından tercih edilirdi.
Kendini mafya sanan gizli homo etnik dayılarla, gürültülü gizli olmayan homolarla ve sürekli benle muhabbet kurmaya çalışan çevre bar çalışanları ile uğraştığım saçma bir geceydi. Trafik çok kararsız, sürekli dükkan doluyor, bir saatliğine boşalıyor, sonra yine yoğunlaşıyordu. İşte o boşluklardan birinde, servis altlarına konulan kağıtlara karalamalar yaparken, onla karşılaştım.
Tumblr media
Biliyorum, çok uzattım ama lütfen benimle kal.
Ufak tefek bir kız önümden geçti, terasta köşedeki masaya oturdu. Kalemi bırakıp peşinden gittim, önüne her zamanki gibi küllük ve menü bıraktım. Terasın girişine omzumu dayayıp bekledim sipariş vermesini.
Bir bira istedi.
Birayı hızlıca gidip sisteme girdim, siparişimi alıp masasına bıraktım. Hemen kağıtların arasına gömülüp karalama yapmaya devam ettim.
Bu saatlerde kimse ikinci siparişler vermez, ya da bir şey sormazlar normalde. Ve yeterince bu işleri yaptıysan bir insanın bira bitirme süresini tahmin edebilirsin az çok. Arada göz atarsın, beş dakikada bu kadar içtiyse, dersin, beş dakkaya yanına gider boş bardağını alırım.
Bir anda yanımdaki koltuğa oturdu.
"Güzel sanatlar mı okuyorsun?"
"Evet, sen?"
"Ben de grafik okuyorum"
"Ne güzel."
"Telefonunu kullanabilir miyim?"
Telefonumu verdim, arkadaşını aradı, arkadaşı açmadı.
O an bi şüphe bastı işte, bu arkadaş sanki fazla küçük gözüküyordu. Hani bara girmek için fazla küçük. Dikkatli baktım biraz. Üzerinde pijamaları vardı.
Tumblr media
Biranın parasını aldım bundan. Evine dönmek istemiyordu ve saçma salak şeyler anlatıyordu. Eskort olduğunu iddaa etmesi dışında hikayesi gayet yakın geldi bana. Yani ben de o yaşlarda kaçmaya çalışmıştım evden. Anlaşılabilir.
Koltuğa yatırdım bunu, üstüne de bi hoodie attım. O uyuklarken mesaimin geri kalanını bitirdim. Çıkarken bunu uyandırdım. Ben yokken orda kalamazdı. Üstelik underage bi kızı koltukta uyuttuğumu duyan olursa çok da güzel bi izlenim olmazdı çevreme. Bir yandan da ortalığa salmak istemedim, pedo tecavüzcünün tekinin eline geçerse saçma salak şeyler de yaşayabilirdi. Peşimden o da çıktı, sesimi çıkarmadım. Otobüs durağına geldiğimizde konuşmaya başladık. Dedim ki;
"Benle gelebilirsin ama yarın evine döneceksin."
Yani yaptığımın sorumsuz bir şey olduğu tartışılabilir ama o an çok umrumda olduğunu söyleyemem açıkçası.
Beraber otobüse binip atölyeye geçtik. Önce zorla buna bir şeyler yedirdim. Yedirirken de nasihat verip durdum. Üst katta kanepeden derme çatma yaptığım yatağımı hazırladım. Kendim de yere minderler serip yattım.
Uyandığımda o hala uyuyordu. Rutin hazırlığımı yaptıktan sonra onu da uyandırdım. Yine otobüse binip Beyoğlu'na döndük. İşe gitmeden önce çok az vaktim vardı. Buna bi ıslak hamburger ısmarlayıp son konuşmamı yaptım. Evine döneceğinden emin olduktan sonra evine giden otobüse bindirdim. Giderken de telefon numaramın yazdığı bir kağıt verdim. Annesi nerde olduğunu merak edecekti.
Tumblr media
Biliyorum, dünya sıkıcı bir yer ve ben dünyadan daha sıkıcıyım.
Kısacası küçük kardeşimize istediği o havalı macerayı yaşatmadım. Ertesi gün annesi aradı beni, teşekkür etti. Kızından bahsederken kullandığı isim farklıydı. Sordum isminiz nedir diye. Bana annesinin ismini söylemişti kendi ismi gibi. Bundan bahsettim. Çok geç olmadan bir psikoloğa yollamasını önerdim. Benle tanışmak istediğini söyledi. Ben de uygun bir günde neden olmasın, dedim.
Ekim yeniden saldırır
Daha ertesi günü patronumla dalaştım. Küçük kızın iflah olmaz veletliği içimde bazı hisler uyandırmış olmalıydı. Belki de bu hisler ondan ötürü değil de, ona nasihat verirken olmadığı bir şeyi yansıtan benim kendime tepkimden kaynaklıydı.
Ona tavsiye verirken yukardan bir dil kullanmamıştım. Başarısızdım ve neden başarısız olduğumu anlattım. Ailenle iyi geçin dedim, bedava bakıyorlar sana. Onlara karşı kazanacağın hiçbir savaşı gerçekten kazanmıyorsun. Sadece kaybediyorsun.
Yani ailen varsa tabii, ben çok yakın bi zamanda farkettim asla ailem olmadığını, o da ayrı bir postun konusu.
İşten çıktım bu patronla dalaşmanın üzerine. Başıboş bir sokak köpeğiydim artık istediğime hırlayabilirdim. Tabii köşe başında, gerçekten, kelimenin tam anlamıyla köşe başında sıradaki sahibim tasması elinde beni bekliyordu.
Tumblr media
Kendime dayanarak kendime dayanıyorum, yoksa yıkılacağım.
Çatılarda gezmeyi severdim eskiden. Bakın tesadüf işine inanmıyorum ben. İlk iş konusunu açtığımda iş teklifi gelmesi, küçük veledin ortaya çıkışı, işten ayrıldığım an başka bir iş teklifi gelmesi.
Evet telefonum çaldı, daha bir gün bile tatil yapmamıştım. Yeni bir iş teklifi geldi. Arsen Lüpen'den. O gün eksik eleman kalmışlar ve yardıma ihtiyaçları varmış. Ben de çıktım gittim. Otobüs durağında indim ve eski iş yerimin önünden geçip ilk köşeden sola döndüm. Biraz yürüdüm ki o gece çalışacağım binanın karşı kaldırımında eski sevgilim, biricik ablam önünde bira masada oturmakta.
Çok düşünmedim o an. Kaderimin ipleri benim değil Tanrı'nın ellerindeydi zaten, bunu da anlamıştım. Yoksa bana kalsa odamdan asla çıkmazdım. Yanına gittim, birileriyle oturuyordu.
"Bu gece Arsen Lüpen'de çalışıyorum, uğra istersen!"
Tumblr media
Bu kısmı aşırı hızlı geçeceğim. Beynimi geçen sene ekim ayında kapattım ve geri açalı anca bi ay olmuştur.
Yeniden beraber yaşamaya başladık, nasıl oldu anlamadım bile.
O gece yanıma uğradı, bu civarın lokal gruplarından ZERO'nun sahnesi vardı. Arsen Lüpen'i tıka basa dolduran iki üç gruptan biriydi o sıralar. İş gece üç-dört gibi bitmişti. Çıkıp beraber gezmeye başladık. Saatlerce konuştuk. Görüşmeyeli bayağı zaman geçmişti.
Aklıma şimdi geldi, bu blogda ağustosun üçünde attığım bir post var.
Yani rüyalarımın çıktığını falan söyleyip tamamen şizofrene bağlamak istemiyorum ama hani, dostum biraz bariz değil mi artık bu noktada?
En sonunda zorla koptuk birbirimizden. Bir daha görüşmeyiz diye düşünüyordum açıkçası. Görüşürüz gibi gelmiyordu bana.
Öyle olmadı ama, iki üç gün sonra mesaj attı bana, yine Arsen Lüpen'de misin, diye. Öyleydim. O gece beni evine götürdü. Sonrası zaten belli işte. Yatağa girdiğim gibi ağlamaya başladım.
Hayatımı sikeyim.
Kendi kaderim üstündeki bu etkisizliğim ve son bir iki senede biriken onca şey, eninde sonunda o birikmiş her şey bir anda kendini bıraktı. Ben de tutmadım zaten. Rahatlamak istiyordum. Ama eski kız arkadaşım kendisiyle ilgilenmemi daha çok istiyordu sanırım, bi noktada kendime gelip dönüp gönlünü almam gerekti. Yani çok hoş özel bir an yine utanç verici saçma bir ana dönüşüp raftaki yerini aldı.
Tumblr media
Yaşamayı mı sevmiyoruz yoksa yaşadığımız hayatı mı?
Arsen Lüpen benim için her zaman bir hapis, bir hücreye koyulma hali ya da cezamı çekmek için sürgün edildiğim bir yer olarak kalacaktır anılarımda. Sadece yorulup, daha çok yorulup asla eğlenmediğim, beraber çalıştığım bi iki kişi dışında herkesle düşman olduğum, memnun olmadığım nefret dolu lağım gibi bir yerdi orası.
Ve tabii ordan ayrılırken darbemi vurmadan da olmazdı.
Asla, hiçbir yerden etkimi bırakmadan gitmedim. Gidemem de. Bunu anlarlar mı anlamazlar mı orası muamma tabii. Hepimiz bu büyük oyunda rolünü oynayan piyonlar değil miyiz zaten? Sikindirik hayatlarımıza kendi kendimize anlam yüklüyoruz.
Yani joker profil fotoğraflı bir manyak gibi gözükmüş olabilirim önceki paragrafta. Ama hislerimi cidden dile getirmenin başka yolunu bulamadım. Özür dilerim.
(Japanese City Pop starts playing)
Tumblr media
Gerileme dönemi
Bu sene okula geri dönmeyi denedim.
Biliyorum artık komik olmayı bıraktı. Sürekli bırakıp, geri dönüp bırakıp, geri dönüyorum. Bu son, söz veriyorum.
Bir daha okula tekrardan başlamayacağım.
Zaten istesem de başlayamam. Zaten hayatta kalmak için çalışmam gerektiğinden, çalıştığım için okula gidememiştim. Daha sonra gitmek istemediğim için gitmedim, daha sonra da gitmek istediğim halde okula gidemedim çünkü pandemi vardı.
Komik tesadüfler.
Pardon tesadüf değil, Tanrı'nın oyunu.
Tanrı'nın oyunu sağolsun yakın zamanda 84,000'lik bir borcum ortaya çıktı sigorta şirketine.
Sebebi aracımla alkolün etkisinde yapılan bir kaza. Araç sahibi olduğum için de sorumlu benim. Komik olan asıl şey, aracın iznim ve haberim dışında şehir dışına çıkarılması.
Polise vermek istemedim. Onun yerine aracı yok ettim, kredi çekip borcun büyük kısmını ödedim. Faizlerle beraber 89k krediden ötürü bankaya, 10k kadar da hala sigorta şirketine borçluyum.
Tumblr media
Her neyse
Hadi gelecek hakkında konuşalım biraz.
Ben hala barda çalışıyorum. Geçen yazdan bu yana tam bir sene geçti. Artık barmenim. Fakat geçen yaz kazandığım kadar kazanmıyorum garip bir şekilde. Beni şu anlık rahatsız etmiyor bu durum. Çünkü planlarım var!
Zam istedim.
Arsen Lüpen'de serviste bir süre çalışıp sonra gayri resmi şef konumuna sonra bara geçmiştim barboy olarak. Tabii bu da uzun sürmedi işletmenin genel yükünü üzerime aldım. Bu da dikkat çekince şu an çalıştığım yerden teklif geldi. Karar vermek zor olmadı.
Arsen'de ne alıyorsan o kadar, günde iki öğün yemek ve sarhoş olmadığın sürece istediğin kadar içebilirsin. - Meto
Fakat geçtiğimiz senede asgari ücrete gelen zamlar ve enflasyon sağolsun artık kazandığım para biraz az kaldı. Ben de zam istedim. Eğer zam düşündüğüm rakamın üzerine çıkarsa kredi borçlarımı öderken zorlanacağımı sanmıyorum.
Aylık 6,000 kadar bir para kazansam yeterli şu anlık. Kredi çektikten sonra enflasyon ve yeni zamların etkisiyle aylık ödeyeceğim meblağ git gide küçülecektir diye umuyorum.
Ayrıca müşterilerimden biriyle konuştum geçenlerde. Ev sahibi kiraya zam yaptığından bir ev arkadaşı düşünüyormuş. Airbnb yapmak istemiyor ve rastgele birini evine almak istemiyor. Ben de stüdyo-çalışma alanı olarak kullanabileceğim bir yer istiyordum bir süredir. Bugün onla konuşup bu işi netleştireceğiz. Bir sene sonra nihayet kendime ait bir alanım olacak gibi duruyor.
Damla da geçen gün evindeki odalardan birini Airbnb yapmayı teklif etti bana. Kabul ettim. Haftaya başlamayı düşünüyorum. Ev çok güzel bir konumda. Sorun çıkmazsa ek gelirim olacak gibi. Bu da beni fazlasıyla rahatlatacak.
Ve yine, Tanrı'nın bir oyunu, yeni bir iş teklifi aldım.
Yatıp kalkıp dua ediyorum bu iş teklifinin pozitif sonuçlanması için. Eğer bu da kesinleşirse -ki ekim ayına kadar kesinleşecek, sadece haftada bir gün şehir dışına çıkarak çok iyi para kazanabileceğim bir ek işim olacak.
İş şu; lise ve üniversite yaş gruplarına "Manga ve ilüstrasyon" eğitimi vereceğim. Aşırı prestijli bir iş ve günübirlik uçak seyahatlerim iş veren tarafından karşılanıyor.
Eğer her şey tıkırında giderse aylık gelirim nihayet 15,000 üzerine çıkacak ve bilin bakalım bu rahatlığı elde edince ne yapacağım.
Tumblr media
Beklemekten yoruldum. Hayatımda bir kez bile mutlu olmadım ben.
Borçlarımı hızlıca ödeyip kendimi hikayelerime adayacağım tabii. Başka ne yapabilirim ki? Başka seçeneğim mi var hayatım bu noktaya beni sürdükten sonra? Yok tabii.
Tek dileğim bir kez daha çuvallamamak. Çok yoruldum artık.
Kişisel blogumu okuduğunuz için teşekkürler. Umarım başka bir ayrılık, başka bir hiatus olmadan burayı güncellemeye devam edebilirim. Kendinize dikkat edin.
2 notes · View notes
Evet, bugün herhangi bir rüyayla başlıyorum yazmaya. Her gece nasıl yatıyorsam o gece yine aynı şekilde yattım. Uykuya daldım sonra sabah oldu uyandım sandım. Yataktan kalktım, salona doğru yürüdüm. Daha sonra etrafıma baktığımda bir doğum günü partisi olduğunu gördüm. Annem, arkadaşlarım herkes vardı. Sonra yüzünü göremediğim biri - sanırım erkekti çünkü tam olarak göremedim - elimi tuttu. Binadan çıkıp yan sokaktaki aslında bomboş olan bir binanın önünde durduk. O sıra garip gelen tek şey çok mutlu olmamdı. Sonra aynı anda kapının eşiğine ellerimizi koyduk ve bir anda içerisi aydınlandı az da olsa. Merdivenler vardı. Biri aşağı, biri yukarı, biri sağa, biri sola, biri yamuk gidiyordu. Aynı anda içeri adım attık ve duvarlarda arapça yazılar belirdi bir anda. Korkmuştum. Tam karşımızda bir oda vardı ve yatakta bir nine vardı. O sıra merdivenlerden bir baba kız - kızını okula götürüyordu - iniyordu. Onu o anda boşverdim ve elimi tutan kişiyle teyzenin yanına yürüdüm. Teyze "Bundan sonra hiç ayrılmayacaksınız, hep birlikte kalacaksınız, hep mutlu olacaksınız." dedi. O sıra içim ürpermişti. Sonra çıktık oradan ve eve doğru yürüyorduk. Daha da mutlu olmuştum sebepsizce. Her neyse eve girdim annemin yanına gittim. Görünmez yazıları gösteren mor ışıkla oynuyorlardı. Alnıma tuttu ve arapça bir yazı vardı ve annem "Bundan sonra kötü hissedeceksin , miden bulanacak , hasta olacaksın." dedi. Sonra sıçrayarak uyandım. Beni etkileyen bir rüyaydı.
3 notes · View notes