Tumgik
#doğaya kaçış
epifizz · 1 year
Note
Bir de bunca olana kader demezler mi gel de çıldırma!!!
Bu sözler esasında devlete küfür mahiyetindedir. En nihayetinde, insanın doğaya tabiiliğini aştığı ölçüde devlet yapılanmasını işlevsel bulmaktayız. Vergilerimizi bu durumlar için ödemekteyiz, toplumsal ve doğanın içindeki yaşamımızı refaha erdirmek veyahut herhangi bir muhtelif durumun önüne geçmesi için bu kurum varlığını sürdürür. Devlet yapılanması bazen hazırlıksız veyahut tam anlamıyla efektif olamayabilir ama bu kurum şu anki duruma böyle bakanlara emanetse, devlet işlevi bakımından tamamen tasfiye edilmiş demektir. Bu benim devlete karşı bakışım değil, bu sarf edilen sözlerin açıkça işaret ettiği durumdur. Ödenen özel ve genel vergilerle depremin yıkıcılığını azaltmıyorsa, deprem sonrası müdaheleler de işlevsel değilse ve bir de üstüne koordinasyon ve önlemlerde sınıfta kalınmasına rağmen sorumluluk kabul edilmiyorsa, kaynaklar seferber edilmiyorsa, yine halk çalışıyorsa bu devleti askıya almak değil midir? Devlet kurumlarına insanlar artık güvenmiyorsa bu insanlardan ziyade bu prestiji sırtlayanların suçu değil midir? Devlet kurumunun yöneticileri tarafından devlet doğa karşısında birey nezdindeki insan kadar aciz bulunuyorsa, bu kurumu kendi elleriyle çöpe atmışlar demektir. Kaçış cümlesinden öte adeta bir suç beyanıdır bu sözler.
10 notes · View notes
Text
<b>Şehirden Köye Kaçış:</b> Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç
Şehirden Köye Kaçış: Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç
#AromatikBitkiler, #Avantajlar, #BelediyeRuhsatı, #Dezavantajlar, #Doğa, #EkonomikŞartlar, #EvdeÇalışma, #Gençlik, #InşaatIşleri, #Kırsal, #KöyYaşamı, #KöydeYaşamMaliyetleri, #Pandemi, #Podcast, #Sağlık, #ŞehirdeYaşamMaliyetleri, #ŞehirdenKöyeGöç, #Tarım, #TıbbiBitkiler, #Ziraat https://is.gd/VeRkpI https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/podcast/sehirden-koye-kacis-tanisma-karar-verme-ve-baslangic/
Şehirden Köye Kaçış: Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç başlıklı ilk podcastimizin metiniyle beraber de sizlere sunmak istedik, kimisi dinlemeyi kimizi izlemeyi kimisi de okumayı tercih ediyor. Biz sizlere ulaşmak için her türlü kolaylığı sağlamaya çalışacağız.
Herkese merhabalar, ben Selin. İlk podcastime hoş geldiniz. Keyifli dinlemeler dilerim, umarım beğenirsiniz.
İlk podcastimde ufak da olsa bir tanışma olsun. Konuya ilgisi olanlar, anlatacağım konuları ve bilgileri şimdiye kadar genellikle YouTube üzerinden izlemiş olabilirler, ben de sizler gibi evde izleyip yapabilir miyiz acaba, ya da insanlar neler yapmış helal olsun nidalarıyla izlerdim. Konumuz doğaya göç veya klasik herkesin dilinde olan şekilde şehirden köye kaçış. Bu kaçış kimileri için emin değilse yağmurdan kaçarken doluya tutulmakta olabilir.
Spotify’da dinle: Şehirden Köye Kaçış: Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç

Köyde yaşamanın avantajları ve dezavantajları gibi konularda yer alacak. Ayrıca, ziraat teknikeri olarak, tıbbi ve aromatik bitkiler hakkında bilgiler, bitkilerin bakımı gibi konuları içeren podcast’ler hazırlamayı düşünüyorum. Bazen mitolojik, bazen kadim bilgiler. İleride belki yeni konularda ekleriz, sizin tavsiyelerinizle, ne dersiniz?
Neden YouTube değil de podcast dediğinizi duyar gibiyim. Günlük vloglar şeklinde yönettiğim Instagram hesaplarım zaten mevcut. Açıklamaya bırakırım hesap isimlerini. Podcast çekmemdeki amaç, ekran başına bağımlı kalmadan evde iş yaparken, yolda yürürken, uykuya dalmadan, çocuğunuzu uyutmaya çalışırken, kısacası rahatlıkla dinleyeceğiniz zamanlarınıza sesimle ve anlatacağım konularla eşlik edebilmek.
Yapabilir miyim, nasıl olur derken eşimin hazırlıkları yapıp beni çağırmasıyla birden deneme kaydına oturdum. Dinleye dinleye, biraz da bana bu özgüveni kendimde bulmamı sağlayan Merve’ye de selam söylemiş olayım; hepimiz onu Ortamlarda Satılacak Bilgi olarak biliyoruz.
Youtube’da dinle: Şehirden Köye Kaçış: Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç
youtube
Normalde sıkı bir podcast dinleyicisiyim. Dikkatimi bir yere vermem gerektiğinde izlemek yerine dinlemek bana daha çok keyif veriyor. Mesela kahvaltı hazırlarken dinlemek büyük zevklerim arasında. Hatta ses bombamı bağlayarak tüm ev ahalisine dinlettiğimde oluyor. Ses gittiğinde de ‘Sese ne oldu ya?’ diye serzenişler alıyorum. Aileye de biraz bulaştırdım sanırım 🙂
Şehirden köye göç, son birkaç yıldır ekonomik şartlardan dolayı olsa gerek daha da popüler hale gelen bir durum. Özellikle pandemiden sonra insanlar yaşamın, yaşamanın değerini anladı. Herkese bir aydınlanma geldi. Herkesin eve kapanması, kendi başına kalması, evden çalışmak zorunda olanlar. Kimine göre bu durumun daha güzel olması veya tümden bu durumları kafaya takıp şehirden kaçmak istenmesi mi desek?
Şehir yaşamının gürültüsü, kalabalığı ve stresi, çalıştığın işin, iş yerinin yani genel olarak yaşam stresi 🙂 Bazı insanları sessizliğe ve dinginliğin kaynağı olan doğaya daha yakın bir yaşam arayışına itiyor. Haliyle, her gün sabah gün aymadan işe gidip gün battıktan sonra eve dönen çalışanlar bana hak verecektir.
Köylerde daha sakin, huzurlu insanlardan uzak, kendine ayırdığın kaliteli vaktin olduğu, ekip biçebildiğin bir yaşam mümkün. Ama kolay değil! Yine de bunu başka bir podcaste ayıralım. Kısa da olsa yılımızı daha tamamlamamış olmamıza rağmen tecrübelerime dayanarak ilerleyen bölümlerde köy yaşamının dezavantajları ile ilgili bol bol konuşacağız gibi geliyor.
Köye göç etmeden önce, şehirde yaşamanın bir de ekonomik kısmı var. Şehirde yaşamının maliyetleri, son yıllarda giderek arttı. Barınma, gıda, sağlık gibi konular insanları zorlamaya başladı. Küçük bir ilçede devlet hastanesinde çok kısa sürelerde işinizi halledebiliyorken büyük şehirlerde randevu bulmanız bile düşük bir ihtimal. Ben kızımı şehirdeyken hep özel hastaneye götürüyordum ve ödenen sağlık ücretleri hiç de azımsanacak tutarlarda değildi, ki bu bahsettiğimiz sene 2021-2022. Köye yerleştikten sonra devlet hastanesine istediğim her an randevu bulabiliyorum ve çok da ilgili bir çocuk doktorumuz var.
Büyükşehirde yaşamanın karşılığı sağlanması gereken harcama durumu özellikle genç ve orta yaşlı kişileri daha düşük maliyetli bir yaşam arayışına yöneltiyor. Köye yerleşen biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki köylerde yaşam maliyetleri, şehirlere göre daha düşük. Tüketici olarak gıda üzerinden ufak bir örnek vereyim; hafta sonu olmuş akşam yemeği yemişsiniz ama saat ilerlemiş bir şeyler mi atıştırsak? En kolay ne yapılır, ya da yapmayıp hemen bir uygulamadan sipariş versek. Bunları yaşıyorsunuz, değil mi 🙂
Gece canınız çiğ köfte istedi diyelim, biz bunu şehirde gece 1 de bile basitçe tek tuşla sipariş veriyorduk. Hatta haritadan kurye nerede şimdi acaba diye bakıyorduk. Şimdi düşünüyorum da tam bir kontrol çılgınlığı gibi geliyor. Köyde gece çiğ köfte yemek istiyorsan, ya kalkıp kendin yapman gerekiyor ya da en yakın çiğ köfteciye gidip alman gerekiyor ki o da eğer ilçede açıksa 🙂 Köyde böyle bir imkan yok 🙂 O yüzden canının istediği her şey her an olmuyor ve harcama yapacağın tutar cebinde kalıyor.
Birçok şeyi bu şekilde biz kendimiz yapıyoruz aslında. İlk zamanlar sabah erkenden kalkıp simit falan yaptığımı biliyorum. Kimine göre de bu durum eziyet gibi duruyor ancak bu benim için bir negatif bir durum değil. Kısacası, şehirde zamanı satın alıyoruz. Köyde ise zamanın var, biraz malzeme biraz da emek şart. Emek olmadan ekmek olmuyor 🙂 Bu durum tam olarak konfor alanının dışına çıkmak. Bence tam olarak da bu :)) Konfor alanından çıkınca neler yapabiliyorsun. Şimdi kişisel gelişim uzmanları gibi de konuşmak istemem, potansiyelini keşfet falan ama köye yerleşmek tam olarak potansiyelini keşfetmek. Veyahut mevcut potansiyelini, arttırmak yada kendini geliştirmek tam tanımı bu olabilir.
Bizim hikayemize gelecek olursak, her şey tam olarak 2018 yılında Datça tatilimizde başladı. Tatil dönüşünden sonra yatırım yapabileceğimiz bir toprak arayışındaydık. Ancak şu anki gibi tamamen kırsalda yaşama hayalimiz açıkçası yoktu. Biraz da çekiniyorduk sanırım. Kurulu düzenimizi bozmayalım diye, adım adım ilerleme düşüncesindeydik. Herkes gibi Ege’nin bir sahil kasabasına yerleşmeyi düşünen romantiklerdendik.
Bu süre zarfında kızımız doğduğunda düşünceler askıya alındı. Ta ki 2022 yılında arkadaşlarımızın önerisiyle şuan ki bulunduğumuz bölgeden ailemizle birlikte arsa alana kadar. Düşünmeden hareket edince bazen kendini farklı yerlerde buluyor insan. Arsayı bile görmeden satın aldık. Yine arkadaşlarımızın anlaştığı çelik konstrüksiyon şirketi ile anlaşarak bir anda kendimizi tamamen şehir değiştirir bir pozisyonda bulduk. Babamın bile doğup büyüdüğü şehir olan İzmir’den Balıkesir kırsalına taşınma hikayemiz böyle başladı.
2022 Mart ayında başlayan serüvende proje, belediye ruhsat işlemleri ve tüm prosedür başlamış oldu. Mimar ile beraber hem taleplerimiz hem de mimarımızın fikirleri doğrultusunda, arsa ile alakalı metre karelerden dolayı iki katlı bir proje çizildi. Detay merak edenler için tüm bu ev sürecini ayrı bir podcastte anlatmak lazım; onun da iyi-kötü anıları var. Netice de Aralık ayında inşaat işlerinin hepsi bitti, yeni yıla 4 gün kala taşındık ve artık şehirli değil, resmi olarak Dağ köylüsü olduk.
Bulunduğumuz bölge ilçe merkezine 10 km, il merkezine ise 45 km uzaklıkta. Köyde yaklaşık 15-20 hane bulunuyor. Ne kötüdür ki köyde genç kimse kalmamış. Son gençliğimizi biz taşındıktan sonra evlendirerek şehre uğurladık. “Peki, ihtiyaçlarınızı nasıl karşılıyorsunuz?” dediğinizi duyar gibiyim. Tüm ihtiyaçlarımız için ilçe merkezine gidiyoruz. Market alışverişi ve ilaç-sağlık durumları için 10 km çok sürmüyor, İzmir’e kıyasla daha rahat bir sürüş keyfi trafiksiz, bol ağaçlı köy yollarından ilçeye inerek işlerimizi hallediyoruz.
Tarım yapmak için de 4 dönüme yakın tarla aldık. Biraz da şans diyelim, yürüme mesafesi olarak 350 metre; evin kapısından görebileceğimiz mesafeden hem hayvanlarımızı hem de toprakla haşır neşir olabileceğimiz bir alana sahip olduk. Ben tamamen şehirde büyümüş bir insan olarak ilkokul günlerimde arkadaşlarımın yaz tatilinde köye gitmelerine hayıflandığımı hala hatırlarım. Hiç bu köye gittik sohbetlerine dahil olamamanın verdiği bir durum biraz da sanırım. Babama, anneme sorardım, “Bizim neden köyümüz yok?” diye.:))
Köye taşınma kararını alma durumu ile ilgili bir şey daha eklemeden geçemeyeceğim. Her şeyin bu kadar hızlı olmasının sebepleri ise, hemen yan komşularımızın bizim gibi genç olması, sosyallik açısından, kafa dengi birileri olması, fikir birliği ve ortak noktaların fazla oluşu etken oldu. Belki ilerleyen bölümlerde onları da konuk alarak genç bir gözden onların kentten köye göç hikayesini de dinleriz. Bir diğer ve bence en önemli sebep de kızımın daha doğal bir ortamda hayvanları görerek ve severek, bir ekran aracılığıyla değil de kendi gözleri ile görüp dokunarak tanışması, toprağa basması, dokunması, öğrenmesi, en önemlisi de temiz havada büyümesini istememizdi.
Hemen ilk podcastten sizi çok sıkmak istemiyorum açıkçası, biraz da siz dinleyicilerimin yönlendirmeleri ile köy hakkında merak ettiklerinizle podcastlere devam etmeyi düşünüyorum. Tabii ki bu durum diğer konularımın dışında 🙂 Bir sonraki podcastte ise, köyde neler yaptık, neler yapacağız gibi bir başlık düşünüyorum. Umarım siz de bana sorularınızla destek olursunuz ve güzel konulara değiniriz. Beni sonuna kadar sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim. Kanalımı takip ederek her podcastimden haberdar olmanız beni çok mutlu eder.
1 note · View note
kahvemsadeolsun · 9 months
Text
Merhaba elektronik günlüğüm,
Bugün yine bok gibi hissettiğim bir gündeyiz. Sabahtan beri kahve ve sigara yapıp duruyorum. Yarın birilerinin mezuniyeti var çok güzel hayaller kuruyordum, ama başkaları tarafından baltalandı gibi oldu. İsmi lazım değil 'O' ya olan güvenim günden güne sarsılıyor sanki. İki sene önce başlayan olay, geçen sene benzerinin yaşanması doğal olarak beni bu noktalara getirdi. Paranoyak gibi yaşıyorum sanki hayatı, sürekli bir kontrol etmek zorundayım dürtüsüyle yaşıyorum hayatımı. Acaba mı? diye soruyor insan kendine doğal olarak. O kadar bir işsiz ve parasızım ki, kendimi burada kalmaya mecburmuşum gibi hissediyorum artık. Sanki gidecek başka yerim yokmuş gibi. İnsan doğal olarak bazen soruyor kendine, acaba bu 'başka çarem yok' hissinden mi buralardayım, O'nun yanındayım, gerçekten bilmiyorum. Tek başıma çekip gidesim var, kafa dinleyesim var fakat ne yok, PARA :). Hani derler ya para mutluluk getirmez diye, bok getirmez amına koyim demek istiyorum onlara sanki. Bu söz sanki zenginlerin biz fakirlere umut ekmeği olsun diye ortaya attığı bir laf gibi. Keşke şöyle paralansam da bir baksam para mutluluk mu getiriyor, yoksa mutsuzluk mu? Hayatıma, kariyerime dair hiçbir umudum yok gibi, motivasyonum yok, boş yuvarlanıp gidiyorum gibi bir his. Neredeyim, ne yapıyorum, neden yapıyorum, sonucu ne olacak, ama en önemlisi ben bunu istiyor muyum, işte bak bu sorunun cevabını asla bulamıyorum bir süredir. Nerelerde hata yaptım, hayatımın hangi noktasında yanlış kararlar aldım bulamıyorum. Düzelecek miyim? Ben ufak şeylerden bile mutlu olan insandım, nasıl bu hale geldim? Geceleri yıldızları izleyebildiğim, sabahın erken saatlerinde denize karşı oturup denizi dinleyebildiğim, ve kahve gibi bir şeyin varlığına sahip olduğum ve onun kokusuna aşık olduğum için bile mutlu olan bir insandım. Ama şuan sanki mutlu olmamak için hayatımdaki her şeyi eşeliyormuşum gibi hissediyorum. Mutlu olmak bana yasakmış gibi, sanki mutluluğum hapse girmiş, küçük penceresinden gökyüzüne bakabiliyor ama asla eski özgürlüğüne kavuşamayacak gibi bir his bu. Kaçış noktamı bulamıyorum. Bu aralar savunduğum düşünce; 'Bu hayatta her bir bireyin var olma amacı vardır, herkes bir şekilde doğaya, dünyaya katkıda bulunur'. Peki ya benim bu hayattaki var olma amacım ne?
0 notes
izimbozada · 2 years
Photo
Tumblr media
Sapanca’da size derin bir nefes aldıracak 3 bungalov🙈 Biz çok beğendik😍 
Öncelikle Sapanca’ya Gelmek için nedenleri sıralayalım; 📍Sapanca Gölü, yaylaları, Aygır deresi, Kartepe, İstanbuldere’de gezinti, Kırkpınar mahallesinde kafe, restoran ve dükkanlarında takılma. Maşukiye’de atv safari veyahut binicilik yapabilir ve Ormanya’da keyifli vakit geçirebilirsiniz. 🍳 Sapanca'da Kahvaltıcılar: Uğurlu Dükkan, Beta Home Gölevi Ortanca Restaurant, Heinz, Sasa Harmanlık, Titiz Izgara, Menzara Restoran ( kahvaltıda doğal ürünler ve yöresel yemekleri sevenler için). 🥞 Cafe / Tatlı: Uğurlu Dükkan, Matranç (dondurma), Ayrıca tatlı sevenler Lulus Sapanca’nın değişik pastalarını da mutlaka denemeli. 🍴 Akşam yemeği için göl kenarında İskele Cafe ve Restoran’da mevsime göre lezzetli deniz ürünleri ve et yemekleri. Ayrıca cuma ve cumartesi akşamları canlı müzik var. ✏️ Bahçe Sapanca da özellikle oreolu pudingi denemeniz tavsiye. Eker lokantası (fiyat yüksek ama tripadvisor da birinci), Atıştır (orta fiyat ve lezzetli), İskele Restoran, (özellikle yaprak ciğeri tavsiye edilir) Beta Home Gölevi ( +90 533 695 4579 ) öğlen ve akşam yemeği servisi veriyor. Gulaş, naneli fırın kuzu, kağıtta balık, tahinli fıstıklı köz kırmızı biber salatası ve balkabaklı kup, en beğenilen kış lezzetleri arasında. 🏠Konaklama: 1- Bungalov Green Valley
Size özel bahçenizde sevdiklerinizle keyifli anlar yaşarken ortak alanlarda doğayla iç içe aktiviteler, kartpostal güzelliğinde eşsiz manzaralar ve evcil hayvanlarınızın özgürce vakit geçirebileceği bir dünya sizi bekliyor…
Detaylar www.kucukoteller.com.tr/bungalov-green-valley
+90 535 472 2476 
2- Bls Bungalov Evleri Kış aylarının vazgeçilmezi bahçede barbekü & ateş çukuru.. 🔥 İçeride şömine keyfi 🔥🍷 Unutulmaz bir tatil için doğaya kaçış zamanı  Detaylar www.kucukoteller.com.tr/bls-bungalove
+90 535 472 2476 3- Kıyı Bungalov Hotel ve Cafe Mutfaklı bungalov odalarda, yükseklikteki tavanların sağladığı ferahlığa bir yanda Sapanca Gölü görüntüsü bir yanda da yeşil bahçenin içindeki yüzme havuzu eşlik ediyor. Detaylar blogda www.kucukoteller.com.tr/kiyi-bungalov-ve-cafe
+90 539 2283054 👨‍🌾 Sizin için hazırladığımız bu içeriği beğendiniz mi? (Sapanca Lake) https://www.instagram.com/p/CkDOIDRM-O9/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
dinossi · 2 years
Photo
Tumblr media
Hafta sonu geldiğinde, çocuklarla birlikte her zaman yaptıklarımızdan farklı aktiviteler yapmak, yeni yerler keşfetmek hem bizi hem çocuklarımızı mutlu ediyor olsa da çoğu zaman çocuklarla gidilecek farkı yerler bulmak konusunda zorlanıyoruz. Şimdi çocuğunuzu da yanınıza alarak doğaya çıkmanın, yemyeşil patikalarda yürümenin ve ona doğa sevgisi aşılamanın tam zamanı... çocuğunuzla birlikte yürüyebileceğiniz kolay, kısa ve yorucu olmayan doğa yürüyüşü rotalarını için küçük bir liste yaptık. Kaz Dağları Milli Parkı Burası Zeus’un diğer tanrılarla zirvesine oturarak Troya Savaşı’nı izlediği, tanrı, tarih ve doğanın harmanlandığı bir yer. “Minikleri zorlamadan, yeşile ve oksijene doymak için farklı mesafede yürüyüş yolu bulmak mümkün. Park rehberlerine danışarak 2, 4 veya 7 km’lik rotalardan birini seçebilirsiniz. Şile Karamandere-Saklı Göl İstanbulluların kaçış noktası olan Şile’de hem orman hem de göl manzarasını deneyimleyebileceğiniz en güzel rota, 7 km’lik Karamandere-Saklı Göl arasındaki. Nadiye Çağlar “Yol çok eğlenceli, çocukların dikkatini çekecek çok şey var. Yanınızda bir büyüteç ve topladıklarını koyacağınız küçük bir çanta olsun” diyor. Hacıllı Şelaleleri-Şile Şile’ye bağlı Hacıllı Köyü sınırlarında bulunuyor. İrili ufaklı 11 gölün olduğu vadideki dört kilometrelik parkur çocukla yürümek için ideal. Yağmurlu günlerde tercih etmeyin, sular yükseliyor ve derelerden geçişler sizi zorlayabilir. Menekşe Yaylası-Kocaeli Hem Marmara Denizi’ne hem de Karadeniz’e kıyısı bulunan bölgede Menekşe Yaylası çocuğunuzla da yürüyebileceğiniz enfes bir güzergâh. Rotanın ilk girişi biraz yokuş ama hemen ardından çocukların keyifle yürüyeceği bir orman yolunda, çiçekler eşliğinde dört saat kadar yaklaşık 14 kilometre yürüyeceksiniz. Mutlu bir Haftasonu geçirmenizi Dileriz.. #haftasonu #çocuklarlageziyoruz #çocuklarlahaftasonu #haftasonuetkinliği #cocuklahaftasonu #buhaftasonu #çocuklarlanereyegidelim #çocuklakamp #çocuklahaftasonuetkinliği #dinossi (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/Cj-GZEzLxiE/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
hanargelisim · 2 years
Text
Tumblr media
A814...SEVGİ, UYUM, DIŞLAMA
.
.
Sevgi uyumdur.
Buna göre iki parçanın, bir parça ile bir bütünün, bir bütün ile bir bütünün uyuşmaz oluşu bir çatlak olduğunun göstergesidir.
Sevgi olmayan yerde ise süreklilik kazanması gereken pozitif enerji akışı kesintiye uğrayabilir.
Bütünden kopan insan ise kendini evrende yalnız hisseder.
En kapsayıcı bütün Allah olduğu için son kopuş onunla kurulan bağları atmak ile gerçekleşir.
Allah'tan kopmuş olduğunu iddia EDEREK, toplumun kendilerine yettiğini iddia eden non-teist kafalar inançlıların inşa ettikleri bir dünyada yaşadıklarını görmezden gelerek iddiada ısrarcı davranıyor olabilirler.
Toplumsal yaşamda dışlamanın siyasi bir araç olarak kullanılması, enerjinin kesintiye uğratılması amacını taşır.
Tarihin herhangi bir döneminde parçadan koparmanın kişiyi istikrarsız bir bilince taşıyacağı farkedilmiş, bu yöntem SİYASİ bazen de toplumsal düzenleyici olarak kullanılmıştır.
Toplumsal araç olarak kullanılması, Tanrısal bilinçten kopuşu da beraberinde getiriyor ise, sonuç delilik, saldırganlık, intihar, kaçış, yalıtım.. ORTAYA çıkar.
Siyasi araç olarak kullanılması toplumsal bilinç ile dengelenebilir olduğundan, ortaya toplum parçalarının çatışık görüntüsü çıkar.
Bu noktada denilebilir ki, hiyerarşik sistem bu amaca da hizmet edecek şekilde tasarlanmıştır.
Sınıflar arası dışlama aşağılama, yüceltme tutumlarına göre belirlenen bir toplumsal yapı oluşturur.
Sıkı kast sistemine sahip Hindistan halkının zaman içerisinde oluşturmuş olduğu hayvanları da kapsayan canlılık, ruh hiyerarşisi sistem kurucularına bir tepki olarak doğmuş ve gelişim göstermiştir.
Bunun doğruluğu tartışılır. Kabul edilmese de, inkar da edilemez. PARALELLİK hayvanlar aşağılıktır söylemi karşısında, hayvanlar candır ve aynı Allah'ın yaratıklarıdır söylemi ile oluşturulur.
İktidarın tamamen hakim olduğu toplumlarda bir kişiyi sadece bitki ve hayvanlar ile iletişime zorlayarak bunun üstüne bu iletişimden dolayı kişiyi aşağılık olarak göstermesi, bir politik müdahale girişimidir.  
.
ANCAK doğaya mahkûm etmenin bir diğer özelliği bitki gelişim hız farkına rağmen yavaş işliyor, gelişiyor görüntüsü ile kişinin doğa araç olarak kullanılarak doğal terapi sonucunda kişinin sağlığına kavuşarak topluma katılımının sağlanması da olabilir.
Bazı insanlar toplumsal yaşamdan doğal ortamlara KAÇAR,
Bazıları ise mahkum edilir, bu bazen bir özel mülktür mahkum olunan yer bazen açık ceza evi kamusal alandır.
Öncekilerden farkları tahakküm koşullarının baskılayıcı etkisi ile doğal gelişim farkındalığının oluşması yerine doğal gelişim hayat döngüsüne itilmek, gözlemi yaratıcı bir etkinlikten çok gözlemi tasnifçi memur aklı ile zorunlu görev pozisyonunda yapmaktır.
.
Çatışık hareket halinde bütünleşmiş olanların birlikteliği nefret olarak adlandırılamayacağı gibi sevgi şeklinde tarif edilebilir mi sorgulanması gerekir.
Toplumsal alanda birincil ve özgür iradeye yada zorunlu ilişkiye dayanan etkileşimsel yüz kurulan çatışık ilişkide sevginin olmadığı yorumu yapılabilir ancak buna kesindir mührü vurulamaz.
Çünkü insanın kontrolüde olan ve insanı kontrol edebilir kapasite, yetkinlik, hak, diğerine kıyas ile zayıf .. bilinç kümeleri vardır.
Bunun haritası, bilinç kurulumu haritası üzerinde çok düşünmeme rağmen elime çok az sonuç geçti.
Kümelerden yola çıkarak birbirini kapsayan dairesel kümeler ile bir harita yapmaya çalıştım ancak iki katlı bir tablo daha akla yakın bir pozisyonda durmasına rağmen tatmin edici görünmedi.
Dünyevi canlılar arasında en kapsayıcı bilinç insan bilinci olduğu için ...
.
.
HaNAR
.
.
        #thehanardevelopment #personalconstutionaltrials #hanargelisim #HaNARgelisim #hanargelisimtakvimi #theroad #birey #kişiselanayasadenemeleri #dive #kişiselanayasa #God #bakışaçısı #tasarım #religionofnewworldpeace #религиюмира
0 notes
haberyazari · 3 years
Text
D-Resort Murat Reis Ayvalık’tan Çocuklara “Doğaya Kaçış Seyahati”
D-Resort Murat Reis Ayvalık’tan Çocuklara “Doğaya Kaçış Seyahati”
D-Resort Murat Reis Ayvalık, Gymy Kids iş birliğinde 2-12 yaş aralığındaki çocukların doğada spor yapması için “Doğaya Kaçış Seyahati”ne ev sahipliği yapıyor. 4 – 6 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek etkinlik kapsamında çocuklar hem doğada spor aktiviteleri yapacak hem de D-Resort Murat Reis Ayvalık’ta gastronomik deneyimler yaşayacak.     D-Resort Murat Reis Ayvalık, 4 – 6 Haziran tarihleri…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sarhosum · 4 years
Text
artık kaçış yoktu, aldığım çikolata paketlerini yavaşça yere bırakıp doğaya teslim olmustum. sisli diyarlardan gelen bir korkuluk ellerimi kelepçeleyip doğa ananın karşısına, acımasız yargı sisteminin puslu kollarına beni atmıstı
12 notes · View notes
byesingul · 4 years
Text
Tumblr media
“Ağır metalli aşkları hayatıma çekiyorum,hepsi zehirli ve ben dozu hiç ayarlayamıyorum...”Uzaklaştığım tüm kalplerden doğaya sığınmanın anlamı şu sözlerim.Son günlerdeki büyük bir istekle doğanın kalbinde olma arzusu ve hiç bir kalbe yakınlık hissedememe hali...Belki de son yaşadıklarımın kalbimde bıraktığı ağırlık.İlişemediğim tüm ilişkilerde yine kendime dönüp kendimi sorgulayışım ya da seçimlerimi...Üzerine düşünülecek çok şey var hatta psikoloğuma kalsa yine çocukluğuma ineriz ama şu sözleri hep aklımda “kaçış alanınız mavi ve yeşil yani doğa” neyden kaçıyorum..?Kendim dışında her şeyden,herkesten.En çokta kalbimi kaçırıyorum zehirli oklardan ve sevmenin kıymetini bilmeyen ruhlardan.müddet bir ağacın dibinde saklayacağım,ıssız sesiz.
Ve hep şunu hatırlatacağım acı çekmek özgürlük filan değil sevgili kalbim,acı çekmek sadece acı çekmektir.
13 notes · View notes
edininguncesi · 5 years
Text
Tumblr media
İnsan bazen tüm hayatın yorgunluğunu, telaşını bir kenara bırakıp doğanın güzelliğine, ağaçların endamına, her bahar verdiği hayat mücadelesine, gökyüzünün insana huzur veren sonsuzluğuna, kuşların tatlı tatlı cıvıldayışına, rüzgarın yüzümüze çarpan soğuk nefesine, ağaçların rüzgara ayak uydurup nazlı nazlı salınışına, varsa denizin dalgalarına, insanı rahatlatan huzur veren sesine ve sonsuz maviliğindeki sınırsız yaşama duygusuna kısacası tüm doğaya kaptırası geliyor kendini. Kışın ağaçların adeta bir gelin gibi beyazlarla süslenmesi mesela ya da kavurucu yaz sıcağında gölgesine sığınmak.
Tumblr media
Yaşama duygusu… Ağaçlarda, gökyüzünde, yeryüzünde saklı. Güneş her sabah umutsuzluğa düşmeden yeniden beliriyorsa, ağaçlar her yıl sararıp solduğunu, kuruyup kaldığını unutup yeniden yeşeriyorsa, çiçekler o güzel yüzünü her bahar yeniden gösteriyorsa, yıldızlar gecenin karanlığında tüm parıltısıyla yeniden gün yüzüne çıkıyorsa, her ne olursa olsun hayat devam ediyorsa ve sen ne yaşarsan yaşa ne acı çekersen çek ne kadar üzülürsen üzül sabah yeniden kalkıp güne devam ediyorsan işte budur yaşama duygusu. Hayatın devam ettiğini tüm uzuvlarında hissetmektir.
Tumblr media
Ölüm… Sonbaharda yaprakların sararışı ve ağacın dalındaki yerinden veda edişi, baharı süsleyen çiçeklerin soluşu, yağmurdan sonra çıkan gökkuşağının kayboluşu, göğün sonsuz maviliğinin yerini karanlığın alması ve en sevdiklerimizin bile yok oluşu. Ölüm uzakta değil. Ne yaşarsak yaşayalım, ne kadar sevilirsek sevilelim yazın güzel olan yemyeşil yapraklar, rengarenk çiçekler gibi yok olmaya mahkumuz. Tüm canlılığıyla baharı süsleyen doğa gibi unutulacağız ve unutuluyoruz. Her şey ve herkes gibi…
Tumblr media
Ölüm ve yaşama duygusu iç içedir aslında. Ölümü düşünmektense hayatın devam ettiğini düşünmek daha iyi hissettiriyorsa tüm bedenimizi yaşama duygusuyla doldurup ölümü bir kenara atıyoruz ya da artık yaşamamız gereken bir şey kalmadığını düşünüyorsak git gide bir boşluğa düşüyormuş gibi hissediyorsak sonunda yaşama duygusunun yerini ölüm alıyor. Ne var ki ikisinden de kaçış yok. Biz sadece kendi elimizle yaptıklarımızdan sonrasında yine kendimiz huzursuz oluyor ve kurtuluşu kaçışta buluyoruz. Ama bizi bekleyen dünya bu…
-Edinin Güncesi
11 notes · View notes
peronhaber · 2 years
Link
0 notes
1kitap1film1sarki · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
🎬 Into The Wild 🎬 Kim şu an yaşadığı hayatı terk edip doğaya, vahşi yaşama yol almak ister? Kim yaşadığı hayatın sahte olduğuna kanaat getirip hakikatin peşinden koşmaya kalkar? Kim hedefine varmak uğruna canını feda etmeyi göze alır? Bunu yapsa yapsa bir süperberduş yapar. Ki bu da size önereceğim filmin ana karakteri Christopher. Yaşadığı sahte hayattan bunalan Christopher ailesinin kendisine söylediği yalanı da öğrenmesiyle büyük bir karar verir: Vahşi doğada yaşamak. Bir nevi simularklardan kaçış... Öncesinde uzun bir hazırlık süreci yaşar ve kendisini zorlu yaşam koşullarına hazırlar. Bu süreçte farklı kişilerle tanışır ve farklı evreler atlatır. Filmde de bu evrelere bölüm bölüm yer verilir. Ve sonunda hedefine ulaşır ve Alaska’ya varır. Ama onu farklı tecrübeler beklemektedir. Into The Wild filmi gerçek bir hikayeden uyarlama. İlk resimdeki de gerçek Christopher. Bu fotoğraf ise fotoğraf makinesinde tab ettirilmemiş halde bulunmuş. Filmdeki başrol oyuncusu da çok kendisine çok benziyor. Filmi izleyince doğa karşısında insanın sahte yaşamı anlamsızlaşıyor. Hepimiz sanal gerçekliklerde yaşıyoruz. Hele süperberduşumuzun doğal elmayı ballandıra ballandıra yediği bir sahne var ki işte o zaman biz ne yapıyoruz diye sormadan edemiyor insan. Durup bir düşünmemiz lazım: doğaya ne yapıyoruz? Hem fiziksel anlamdaki doğaya hem de insanlığımızın doğasına. Filmde sadece fiziksel doğaya yapılanlar değil insanlığın doğasına yapılanlar da eleştiriliyor. Daha fazla sorgulama için filmi izlemenizi öneririm. İyi seyirler 💁🏻‍♀️
74 notes · View notes
magazinevim · 3 years
Text
D-Resort Murat Reis Ayvalık’tan Çocuklara “Doğaya Kaçış Seyahati”
D-Resort Murat Reis Ayvalık’tan Çocuklara “Doğaya Kaçış Seyahati”
D-Resort Murat Reis Ayvalık, Gymy Kids iş birliğinde 2-12 yaş aralığındaki çocukların doğada spor yapması için “Doğaya Kaçış Seyahati”ne ev sahipliği yapıyor. 4 – 6 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek etkinlik kapsamında çocuklar hem doğada spor aktiviteleri yapacak hem de D-Resort Murat Reis Ayvalık’ta gastronomik deneyimler yaşayacak.     D-Resort Murat Reis Ayvalık, 4 – 6 Haziran tarihleri…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
izimbozada · 3 years
Photo
Tumblr media
🧑‍🌾“Sömestr’de nereye gidelim” arayışındaki okurlarımıza, Küçük Oteller gezginleri olarak yeni keşfimiz olan Kazdağı Atilabey Konağı Oteli’nden bahsedelim. @atilabeykonagibutikotel 🍀Türkiye' nin oksijen deposu Kazdağları ile #Küçükkuyu'ya cömertçe hayat veren Mıhlı Şelalesine uzanmış, 50 dönümlük devasa bir arazide, sakinlik sessizlik içinde hizmet veriyorlar. 👨‍👩‍👧‍👦Ailece gelerek keyifle kısa bir mola verebileceğiniz doğaya kaçış noktası diyebiliriz burası için. 🗝️Toplamda 18 odaları bulunuyor. Odaların kimisi deniz ve şelale manzaralı kimisi dağ ve doğa manzaralı. Rahatlık ön planda tutulmuş. Bahçe katı odaları keyifli. 👨🏻‍🍳 Restoran ve bar bölümünde manzaranız, Edremit Körfezi❤️ 🥬🧄Izgara tatlar dışında, Ege yöresi lezzetlerini de sundukları geniş bir menüleri bulunuyor. 🥖🍕Restaurantın yanı başındaki taş fırında, gözünüzün önünde iştah kabartan pizza ve pideler hazırlanıyor. Yörede yetişen otlardan yapılan Karabüvet Otlu Pidesi favorilerden. Kahrolsun diyet listeleri🤩 🍷Konağın özel şarap serileri de tadıma değer. 🍳Kahvaltıda yaklaşık 20 çeşit kahvaltılık masanıza servis ediliyor. Sunulan sebze ve yeşillikler otel arazisinin mahsülü. Yöreden zeytin ve tescilli Mıhlı Şelalesi zeytinyağı, lor peyniri üstü karadut reçeline bizden 💯 puan. 🧖🏻‍♀️🧖🏽‍♂️Kendini şımartmak isteyenler konukları için bahçeye açılan huzur dolu SPA’ları mevcut. . Sömestr/Ara tatil döneminde zaman geçirmek için tavla, okey, satranç oynama olanağı bulunuyor.   🎒🥾Buralara kadar gelmişken, otele yürüyerek 10 dk mesafedeki Mıhlı Köprüsüne gidebilir, araçla 10-15 dk mesafedeki Küçükkuyu Limanı ve otantik Adatepe ve Yeşilyurt köylerini ziyaret edebilirsiniz. 🏖️ Yaz sezonunda gitmek isterseniz, Otelin Küçükkuyu'nun girişinde denize sıfır sahil ve iskelesinden ücretsiz yararlanabilirsiniz. 🦮Evcil hayvanlarınız için uygun bir otel. 📞 Telefonlarını da yazalım, bizden selam iletin🤗 +90 532 285 0717, +90 0532 358 07 17 📃 Unutmadan! 1 Nisana kadar geçerli olan indirimli fiyatları; tek kişi gecelik oda kahvaltı 250 TL' den, çift kişi ise 300 TL' den başlıyor. Haydi iyi tatiller ✨🚗 #kucukotelleratilabey #mıhlışelalesi #kazdağları #butikotel #butikoteller #kucukoteller (Atilabey Konağı Butik Otel) https://www.instagram.com/p/CKYVfNRJCVl/?igshid=1x6nbk58tvcm4
1 note · View note
canakkale17ege · 3 years
Photo
Tumblr media
🇹🇷TÜRKİYE 🐴 #yılkı #yılkıatları Yılkı atlarıyla ünlü #HürmetçiSazlığı, doğa tutkunlarının vazgeçilmez adresleri arasında yer alıyor #Kayseri'de yılkı atlarına ev sahipliği yapan Hürmetçi Sazlığı'na #Kovid19 salgını nedeniyle evlerinde kapalı kalan ve şehir hayatından bunalan vatandaşlar ilgi gösteriyor. #ErciyesDağı'nın eteğinde yer alan ve 500 civarında yılkı atına ev sahipliği yapan Hürmetçi Sazlığı Türkiye'nin dört bir tarafından #fotoğraf ve #doğa tutkunlarının ilgisini çekiyor. Bölgede sürüler halinde gezen, zaman zaman dört nala koşan ve ziyaretçilerine güzel fotoğraf kareleri sunan yılkı atlarını, "Ali Dayı" lakaplı Ali Kemer besliyor. Bölgeye turlar düzenleyen fotoğraf sanatçısı #NuriÇorbacıoğlu yılkı atlarını bünyesinde barındıran Hürmetçi Sazlığı'nda insanların tamamen doğayla iç içe olduğunu söyledi. Yeni tip #koronavirüs #Covid19 salgınıyla beraber insanların doğaya yöneldiğini belirten Çorbacığolu, şunları kaydetti: "Burada şehrin kalabalığından ve gürültüsünden uzaklaşıyorsunuz. Hürmetçi Sazlığı müthiş bir alan 5 bine yakın #manda ve 500'e yakın at mevcut Bununla beraber Sultan Sazlığı'na gelen göçmen kuşlarla birlikte tam bir doğa harikası Pandemi ile beraber insanlar kendilerini doğaya, doğa turizmine ve sosyal mesafenin olduğu yerlere yöneltti Bu anlamda Hürmetçi Sazlığı insanlar için bir kaçış noktası oldu Hürmetçi Sazlığı pandemi sürecinde ziyaretçi akımına sahip Sosyal mesafenin kendiliğinden oluştuğu, insanların rahatça nefes alabildiği bir yer." "Fotoğraflar çektik ve gerçekten güzel kareler çıktı" Doğasever #GökçeAlçam da bölgeye has yılkı atlarının kendilerine huzur verdiğini dile getirdi. Güzel zaman geçirmek için Hürmetçi Sazlığı'na geldiklerini anlatan Alçam, "Pandemi sürecinde zaman geçirmeye çalışıyoruz ve bu yüzden yılkı atlarına gelmeyi tercih ettik. Güzel bir gün geçiriyoruz. Fotoğraflar çektik ve gerçekten güzel kareler çıktı. Pandemiden sıkıldığımız için kendimizi doğaya verdik diyebilirim. Şehrin kalabalığından uzaklaşmayı düşünüyoruz (Kepez Atatürk Caddesi) https://www.instagram.com/p/CLknu6jhRHb/?igshid=vm8maigompai
0 notes
unutkanokur · 4 years
Text
Buz
Pandeminin etkisiyle yaşadığımız kıyamet duygusu, seyahatler serbest bile olsa kaçacak bir yerin olmaması, tehdidin her yerde kendini göstermesi ve sınır kabul etmeden ilerleyişi küresel olarak aynı yazgıya sahip olduğumuz algısını iyice pekiştirdi. Hapsolma hissi, boşa kaçış esasen kaçamama hali... “Buz”da da buna benzer bir atmosfer var. Okurken kahramanla birlikte mahvolmuş ve mahvolmak üzere olan, ölümün işaretlerini taşıyan toprak parçaları veya kâbuslar arasında gidip geliyorsunuz. İklimsel bir felaket insanların kapısını çalıyor. “Winter is coming” der gibi kahramanımız sürekli uyarıyor: Buz yaklaşıyor. Bir umut yok. Sondan kaçış mümkün değil, kahramanlar da okur da kuşatılmış. Bir yandan da soğuk savaş, nükleer kriz… Küresel felaketlerin ve belirsizliğin yarattığı kaotik ortamı, tekinsiz güçler karşısında aciz kalan insanların duygularını çok güzel tasvir ediyor yazar:
“Küresel koşullar kötüleşiyordu. Yıkımın duracağını gösteren bir işaret yoktu, amansız ilerleyişi de genel moral çöküntüsüne yol açıyordu. Gerçekten ne olup bittiğini anlamak her zamankinden daha da imkânsızdı, neye inanılacağını bilmek imkânsızdı. Güvenilir hiçbir bilgi kaynağı yoktu. Dışarıdan herhangi bir açıklayıcılığı olan çok az haber geliyordu; kolayca varlık sahnesinden çekilen, bir zamanki önemli devletlerden de hiç mi hiç haber yoktu. Kamu moralini zayıf düşüren, başka herhangi bir tekil etkenden çok, bu cesaret kırıcı toplu sessizlik alanlarının amansız yayılışıydı. (s. 118)
“Pek çok ülkenin, benimki de dâhil, bertaraf edilişi, ayakta kalan büyük güçlerin militarizmine engel bırakmamıştı, bu güçler karşı karşıyaydı, küçük uluslar da onlara bağlı iki gruba ayrılmıştı. İki başkan da nükleer silah stoklarını düşmanın üstesinden gelmeye yetecek miktarın kat kat üstünde tutuyorlardı, böylece dehşet dengesi güzelce ayarlanabilir görünüyordu. Ama küçük ülkelerin bazıları da termonükleer aygıtlara sahipti, ancak bu aygıtların hangileri olduğu bilinmiyordu: bu belirsizlik ve ortaya çıkan gerilim de yükselen krizleri harekete geçiriyordu, her biri nihai felaketi yakınlaştırıyordu bu krizlerin. Çılgın bir ölüm sabırsızlığı insan soyunu ikinci bir intihara sürüklüyordu, hem de daha ilkinin tam etkisi bile hissedilmemişken. Canım çok sıkılıyordu, olacak korkulu bir şeyi bir çeşit toplu idamı, bekleme duygusuyla kalmıştım.” (s. 141)
“Savaşarak canlı olduğumuz olgusunu doğruluyor, küre üzerinde sürünen buzlu ölüme karşı çıkıyorduk.” (s. 142-3)
Kahraman, kendilerine yaklaşmakta olan felaketi görmemekte ısrarcı insanların bulunduğu bir ülkeye gittiğinde pandemi sürecinde insanların düğünler yapışı, tatile gidişi geldi gözümün önüne. Eveet şimdi kafaları kuma gömüyoruz ve tüm sorunlar yok oluyor sevgili tatilciler.
“Felaketten bahsetmek suçtu kural bilmemeyi tercih etmekti. Benim de başka bir nedenle unutmayı nasıl istediğimi hatırlayınca, bu öforik kötülüğü göz yummadan anlıyordum.”
“Dünyanın geri kalanından soyutlanmış durumda kalamazdım. Gezegenin kaderine bulaşmıştım. Devam eden her neyse onda etkin bir rol oynamalıydım. Buradaki sonsuz kutlamalar hem sıkıcı hem de uğursuz görünüyordu, veba yıllarındaki sefahat âlemlerini hatırlatıyordu. Şimdi de, o zamanki gibi, insanlar kendilerini aldatıyorlardı; kendi isteklerine düşkünlük ve hüsnükuruntu aracılığıyla sahte bir güvenlik duygusu geliştiriyorlardı. Gerçekten kurtulmuş olduklarına bir an bile inanmıyordum.” (s. 136)
Kitapta anlatıcı olan başkahraman haricinde muhafız ve kız ana karakterler. Anlayacağınız üzere düşler ve sanrılarla dolu bu esere yakışır biçimde belli bir isimleri yok. Başkahramanın kıza dair saplantılı bir tutkusu var, kız zayıf biri ve muhafızın elinde. Muhafız kızı sürekli kaçırıyor, kahramanımız da onların peşlerinden gidiyor, kızı bulup onu kurtarmak istiyor.  Fakat kendisi de bir prens değil; muhafız gibi o da bir zorba, her ikisi de kızı istismar ediyor. Makro ölçekteki militarizmden mikro yaşamlarımızdaki insana ve doğaya karşı yaptığımız zorbalıklara kadar hep bir güçlü zayıf ilişkisi ele alınıyor kitapta. İnsanı güçsüz düşüren yegâne şeyin de sevgisizlik olduğu vurgulanıyor. Hep kuşatılmış, baskı ve tehdit altında hissediyorlar; ressam, muhafız, buz…  onları ezen gücün adı değişse de aslında hepsi bir. Ayrıntılı olarak anlatılmasa da laf arasında kızın, karşısında ezildiği ilk iktidarın annesi olduğunu öğreniyoruz. Bu noktada Anna Kavan’ın hayatından esintiler duyuyoruz. Yazarın annesi ile ilişkisi de böyle. Kavan, bolluk ve refah içinde büyürken sadece sevginin kıtlığını çekmiş. Annesi tarafından sevilmemiş, sindirilmiş. Babası, çocukları ölümün yüzü olmuş. Güç, zorbalık, şiddet, ölüme yazgılı olma hissiyatı ve kurban psikolojisi yoğun bir şekilde işleniyor “Buz”da.
“Adamın gözlerindeki hipnotik güç, yıllar boyu durmadan itaate zorlayan annesinin zaten zayıflattığı iradesini yok edebilirdi. Çocukluktan beri bir kurbanın düşünce ve davranış kalıbına uymaya zorlanmıştı, adamın onu tamamen ele geçirebilecek olan saldırgan iradesine karşı savunmasızdı.” (s.52)
“Yaşadığı iklim korkuydu onun biraz şefkat görmüş olsaydı farklı olurdu. Ağaçlar hesaplı bir kötülükle onu engelliyor gibiydi. Hayatı boyunca kendisini önceden hüküm giymiş bir kurban olarak düşünmüştü, şimdi de orman olmuştu onu mahvedecek güç.” (s. 66)
“İkisi de zulmediyordu ona neden olduğunu anlamıyordu. Ama başına gelen bütün şeyleri kabul ettiği gibi, kötü davranılmayı, kurban edilmeyi, nihayet ya bilinmeyen güçler ya da insanlar tarafından, yok edilmeyi bekleyerek, bu olguyu da kabul ediyordu. Bu kader onu daima, hatta zaman başladığından beri, beklemekteymiş gibiydi. Onu bundan sadece sevgi kurtarabilirdi. Ama o sevgiyi hiç aramamıştı. Onun payı acı çekmekti; bu bilinip kabul edilmişti. Kader teslimiyet gerektiriyordu. Kaderine karşı savaşmasının bir yararı yoktu. Daha çıkıştan önce yenilmiş olduğunu biliyordu.” (s.66)
“Ona karşı kayıp bir parçam olarak duyduğum o buyurgan arzuyu gözden geçirdiğimde, bana egemen olmasına izin vermek yerine ortadan kaldırmak zorunda olduğum bir kişilik çatlağının belirtisi, aşka benzer bir şeyden çok, açıklanamaz bir sapma gibi göründü.” (s. 39-40)
Kitapta umut yok dedim ama bir leitmotif var ki insanı düşündürüyor: makimsiler. Kahramanın indrilere ve lemurlara karşı bir ilgisi var, onların yaşantılarından imrenerek bahsediyor. Kahramana göre “ümitsizliğin bilinmediği, şiddetsiz ve zulümsüz bir dünya” onlarınki. Bu dünyaya davet de ediliyor fakat özlemini duyduğu o hayata katılmak yerine parçası olduğu hikâyenin sonunu görmek istiyor. Bir ütopyaya sığınmayıp içinde bulunduğu gerçekliği kabulleniyor. İndrilerden vs. bahsedilen bölümlerde, helak edilen kavimlerin ardından yenilerinin gönderilişi gibi bir vaat sunuluyor gibi geliyor bana. Lemurların yeni bir türleşme sağlayabileceği ve bu sefer evrim sürecinin daha iyi sonuçlanabileceği gibi umutlar… Neyse velhasıl bu hayalet hayvanlar da romana yakışıyor ve bir karşı dünya olarak kitapta konumlanıyorlar.
--sanırım burada bir spoiler geliyor--
En nihayetinde ise merhamet ve sevgi, onulmaz denilen yaralara merhem diye sürülüyor efendim. Tahrip edilen dünya toparlanmasa da tahrip edilen ruhlar bir nebze olsun salah buluyor. Baskı ve şiddetin yıkıcılığına karşılılık sevginin zor koşulları güzelleştiren gücü... ve kestik! Mutlumsu son:
“Dünya çoktan bir sona varmış gibiydi. Sorun değildi. Bizim dünyamız araba olmuştu; küçük, parlak, ısınmış bir oda; engin, duygusuz, donan evrendeki yuvamız.” (s. 178)
--spoiler sonu--
Kitap çok başarılı fakat ben çok sevemedim. Sanrılara tahammül kotamı birazcık aştı açıkçası. Ama buna rağmen Kavan’ın yazdıklarına karşı duyduğum merakı artırdı “Buz”u okumak. Biraz zaman geçsin “Uyku Tanrısının Evi”yle devam edeceğim.
Ben değil ama kara sırtlı martılar size bu kitabı okumanızı işaret ediyor!
0 notes