Tumgik
#don tutmak
mistikyol · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
RUHSAL YOLCULUĞUNDA NE YAPARSAN MUTLU OLURSUN? HANGİ ORTAMDA KENDİ KENDİNLE BAŞ BAŞA KALIP KİTAP OKUMAK İSTERDİN? -OKUMAN GEREKEN RUHSAL KİTAP TAVSİYESİYLE- Mistik Yol kitabımızı satın almak isterseniz: https://www.trendyol.com/muptela-yayinlari/mistik-yolda-yurumek-p-274184173?boutiqueId=61&merchantId=170291 1- ŞÖMİNENİN YAKININDA: Ateş elementiyle bağlantı kurmak sana iyi gelir. Bol bol güneşe çıkmak, mum yakarak sessizleşmek, adaçayı yakarak enerjini temizlemek ve sevgiyi karşılıklı ve yoğun yaşamak seni mutlu eden ve ruhunu rahatlatan eylemler. Senin iyi niyetli yaklaşımın hayatta şansının hep yüksek olmasını sağlıyor. Tek uyarım herkesi kendin gibi görmekten vaz geçmen veya herkesin niyetinin senin kadar pozitif olamayabileceğini fark etmen. Kendini ve enerjini bu farkındalıkla koruyacaksın. RUHUNA İYİ GELEN KİTAP: Don Miguel Ruiz- ATEŞ ÇEMBERİ 2- AĞACIN ALTINDA: Toprak elementiyle bağlantı kurmak sana iyi gelir. Çıplak ayak toprakta yürümek, ağaçlarla bağ kurmak, bahçede veya parkta oturmak ve güvene dayalı ilişkiler kurmak seni mutlu eden ve ruhunu rahatlatan eylemler. Sakinlik ve sessizlik içinde dinlenmek ve ne yapacağına bu şekilde karar vermek senin daha başarılı olmanı sağlayacaktır. Erken kalkıp doğa yürüyüşleri yaparak enerjini temizleyebilirsin. Negatif enerjinin evinde ve bedeninde birikmesine izin verme. RUHUNA İYİ GELEN KİTAP: Osho- BEDEN İLE ZİHNİ DENGELEMEK 3- RAHAT BİR KAFEDE: Hava elementiyle bağlantı kurmak sana iyi gelir. Zihnini sakinleştiren meditasyonlar yapmak, olumlamalarla bilinçaltını programlamak, ellerini kullanarak yaratıcı hobilerle uğraşmak, aynı frekansta buluştuğun insanlarla sohbet etmek seni mutlu eden ve ruhunu rahatlatan eylemler. Zihnini sakinleştirdiğin ve aşırı düşünme durumunun seni huzursuz etmesine izin vermediğinde her şeyi yapacak güce sahip olduğunu göreceksin. Kitap okumanın kendisi ve onların sana aktardığı ruhsal bilgeliğe en çok senin ihtiyacın var. RUHUNA İYİ GELEN KİTAP: Joseph Murphy- BİLİNÇALTININ GÜCÜ 4- DENİZ KENARINDA: Hem hava hem de su elementleriyle bağlantı kurmak sana iyi gelir. Kendini özgür hissedeceğin yerlere seyahat etmek veya öyle zamanlar geçirmek, kendi kişisel bakımına özen göstermek, neşe veren mizahı hayatına katmak, ve sık sık suyla temas etmek seni mutlu eden ve ruhunu rahatlatan eylemler. Monotonluğa kapılmak ve hayat neşeni kaybetmek enerjinin düşmesine ve motivasyonu kaybetmene neden oluyor. BU yüzden seni harekete geçirecek arzularını her gün kendine hatırlatarak kendini motive etmelisin. O zaman enerjin hep yüksek kalacak ve niyetlerini hayata geçirebileceksin. RUHUNA İYİ GELEN KİTAP: Deepak Chopra- BAŞARININ 7 SPİRİTÜEL YASASI 5- ODADA YATAK ÜZERİNDE: Hem toprak hem de ateş elementiyle bağlantı kurmak sana iyi gelir. Huzuru hissetmek, endişelerden arınmak için bilinçaltını programlamak, tartışmalardan uzak durmak, yaşadığın yerin enerjisini sürekli arındırmak seni mutlu eden ve ruhunu rahatlatan eylemler. İçsel huzurunu bozacak insanlardan uzak durmaya da özen göstermelisin. Sana saygılı davranmayan insanlara mesafeli durmayı başarırsan enerjin hep yüksek kalacaktır. İstikrarlı biçimde niyetlerini hayata geçmesi için adımlar atmaya devam etmelisin. İstikrar çok önemli. RUHUNA İYİ GELEN KİTAP: Eckhart Tolle- ŞİMDİNİN GÜCÜ 6- KAYIK ÜSTÜNDE: Hem su hem de toprak elementiyle bağlantı kurmak sana iyi gelir. Kendini geliştirecek ve becerilerini parlatacak kurslar veya eğitimler almak, hayvan dostlarla zaman geçirmek, düzenli spor veya egzersiz yapmak ve düşüncelerini yazarak ifade etmek seni mutlu eden ve ruhunu rahatlatan eylemler. Maddi gücünü elinde tutmak için gerekli kariyer hamlelerini yapmak için tüm gayretini göster. Fırsatlar karşına çıkıyor ve doğru insanlarla karşılaşıyorsun. Kendi ayaklarının üstünde durman ve gücüne sahip çıkman çok önemli. Maddi darboğazın sona eriyor. RUHUNA İYİ GELEN KİTAP: Jerry Hicks , Esther Hicks- YETER Kİ İSTEYİN! #mistikyolyoutube #mistikyol #kişiliktesti #ruhununyolculuğu #ruhunaiyigelenkitaplar #ruhsalgelişim #kişiselgelişim #mistikyoltest #didemçiloğlu #cemçiloğlu
5 notes · View notes
hetesiya · 6 months
Text
Asmene kewe: "SAVAŞÇI KENDİNE ÖNEM VERMEZ CA…" - C.IM
SAVAŞÇI KENDİNE ÖNEM VERMEZ
CARLOS CASTANEDA
En büyük düşmanımız, kendimizi önemsemektir. Bizi zayıf düşüren şey, başkalarının hakaretine uğradığımız duygusudur. Kendine önem vermek, hayatının çoğunu birilerinin hakaretine uğrayarak harcamak demektir.
Savaşçı, kendine önem vermekten vazgeçmek için her şeyi yapmalıdır. Kendine önem vermeyen, yenilmezdir.
Kusursuzluk, enerjiyi doğru kullanmaktan ibarettir. Sözlerimin ahlakla ilgisi yok. Ben enerjimi tasarruf ettim, beni kusursuz yapan bu. Bunu anlamak için, sen de kendi enerjini tasarruf etmelisin.
Enerjiyi doğru kullanmada altı unsur vardır. Bunlardan beşi, savaşçının özellikleridir: Kontrol, disiplin, sabır, zamanlama ve irade. Bunlar, kendi öneminden kurtulmaya çalışan savaşçının dünyasına aittir. Altıncısı, ki en önemlisidir, dış dünyaya aittir – buna, “küçük despot” denir.
Küçük despot, bir zalimdir. Savaşçının üzerinde ya yaşam ve ölüm gücüne sahiptir, ya da onu yolundan alıkoyar.
Sıradan insanın küçük despotla karşılaşmasında en büyük hatası, stratejisi olmaması ve kendini fazla ciddiye almasıdır; kendi duyguları ve eylemleri önemli olunca, küçük despotunkiler de önemli olur. Oysa savaşçının, hem iyi planlanmış bir stratejisi vardır, hem de kendine verdiği önemden kurtulmuştur. Savaşçının kendine önem vermemesini sağlayan, gerçekliğin bizim yorumumuz olduğunu anlamış olmasıdır.
Küçük despot kendini ölesiye ciddiye alır, savaşçı ise hiç almaz. Bir insan, içinde gurur denen şeyin zerresini taşıyorsa, değersiz hissettirilmek suretiyle paramparça edilebilir.
Biri varlığınızı ayaklar altına alırken moralinizi sağlam tutmak: Buna kontrol denir. Savaşçı, kendine acımak yerine, hemen işe koyulup küçük despotun güçlü ve zayıf yönlerini saptar. Biri sizi ezerken bu bilgileri toplamaya disiplin denir. Mükemmel bir küçük despot, hiçbir iyi tarafı olmayan despottur.
Sabır, telaş etmeden, kaygılanmadan beklemektir. Bir savaşçı beklemekte olduğunu ve neyi beklediğini bilir.
Zamanlama, bekletilen her şeyin serbest bırakılmasını yöneten özelliktir. Kontrol, disiplin ve sabır, her şeyin arkasında biriktirildiği bir baraj gibidir. Zamanlama ise, o barajın kapısıdır.
Her kim küçük despota katılırsa yenilmiş demektir. Öfkeyle, kontrolsüz ve disiplinsiz, sabretmeden eyleme geçmek, yenilmek demektir. Savaçılar yenildiler mi, bilgi arayışına son verir ve küçük despotlar ordusuna katılırlar.
(DON JUAN’dan aktarma)
Kaynak: Kara İsyan
0 notes
ankarahaberplatformu · 8 months
Text
Elektrikli Sera Isıtma Sistemleri
Tumblr media
Elektrikli sera ısıtma sistemleri, hassas ve güvenilir bir ısıtma sağlar. Bu sistemler, uzaktan izleme ve kontrol imkanları sayesinde çiftçilere kolaylık sağlar. Bitkilerin büyümesini optimize etmek ve ürün kalitesini artırmak için elektrikli sera ısıtma sistemleri tercih edilir.
Sera Isıtma
Sera ısıtma, bitkilerin sağlıklı büyümesini ve verimli ürün elde etmeyi destekleyen önemli bir faktördür. Elektrikli sera ısıtma, mevsim dışı üretim yapmak isteyen çiftçiler için ideal bir çözümdür. Sera içinde istenilen sıcaklık aralığını koruyarak don riskini azaltır ve bitkilerin en iyi koşullarda yetişmesini sağlar.
Sera Isıtma Kabloları
 Sera ısıtma kabloları, toprak ve hava sıcaklığını istenilen seviyelerde tutmak için kullanılır. Özel tasarımı sayesinde güvenli ve etkili bir şekilde ısı yayarak bitkilerin köklerinin sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlar. Sera ısıtma kabloları, enerji verimliliği ve uzun ömürlülük sunar.
Sera Isıtma Çözümleri
 Sera ısıtma çözümleri, tarım sektöründe verimliliği artırmak isteyen çiftçiler için önemli bir yatırımdır. Elektrikli sera ısıtma sistemleri, farklı sera tipleri ve bitki türleri için özelleştirilebilir. Bu çözümler, sürdürülebilir tarım uygulamalarını destekler.
Sera Isıtma Yöntemleri
Farklı sera ısıtma yöntemleri, çiftçilere çeşitli seçenekler sunar. Elektrikli sera ısıtma, yerden ısıtma gibi yöntemlerle entegre edilebilir. Bitkilerin ihtiyaçlarına en uygun yöntem seçilerek daha sağlıklı bir ürün elde edilebilir. Elektrikli Isıtma Sistemleri Elektrikli ısıtma sistemleri, modern sera yönetiminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Elektrik enerjisi ile çalışan bu sistemler, hassas sıcaklık kontrolü sağlar ve bitkilerin ihtiyaç duyduğu koşulları optimize eder. Sera içinde homojen bir ısı dağılımı sağlayarak ürün kalitesini artırır. Sera Isıtma Fiyatları Sera ısıtma sistemleri, yatırım maliyeti yanında uzun vadeli kazançlar sunar. Sera ısıtma fiyatları, sistem özellikleri, sera boyutu ve kullanılan teknolojiye göre değişiklik gösterebilir. Yatırımın geri dönüş süresi ve uzun ömürlülüğü göz önünde bulundurulduğunda, uygun fiyatlı ve verimli bir seçenek sunarlar. Sera Isıtma Kurulumu Sera ısıtma sistemlerinin doğru bir şekilde kurulması, sistem performansını belirleyen önemli bir faktördür. Profesyonel kurulum, ısıtma sistemlerinin etkin ve güvenli bir şekilde çalışmasını sağlar. Sera içindeki sıcaklık dengesini sağlamak için uzmanlar tarafından yapılan kurulumlar uzun vadeli başarıyı garanti eder. Sera Isıtma Avantajları Elektrikli sera ısıtma sistemlerinin birçok avantajı bulunmaktadır. Bu sistemler, enerji verimliliği, düşük bakım gereksinimi ve hassas sıcaklık kontrolü gibi özellikler sunar. Bu avantajlar sayesinde daha sağlıklı bitkiler yetiştirmek ve daha yüksek verim elde etmek mümkün olur. Sera Isıtma Maliyeti Sera ısıtma sistemlerinin maliyeti, yatırımın büyüklüğüne ve kullanılan teknolojiye bağlı olarak değişebilir. İlk yatırım maliyeti, uzun vadeli kazançlarla karşılaştırıldığında genellikle daha düşüktür. Düşük enerji tüketimi ve uzun ömürlülük, ısıtma sisteminin maliyetini zaman içinde dengeleyebilir. Sera Isıtma Termostatları  Sera ısıtma termostatları, istenen sıcaklık seviyesini korumak için kullanılır. Hassas sıcaklık kontrolü sayesinde enerji tasarrufu sağlar ve bitkilerin gereksinim duyduğu koşulları sağlamada yardımcı olur. Otomatik termostatlar, kolay kullanım ve yönetim imkânı sunar. Elektrikli Sera Isıtma Sistemleri  Elektrikli sera ısıtma sistemleri, modern tarımın vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu sistemler, enerji verimliliği, düşük bakım maliyeti ve esnek kullanım imkanları sunar. Bitkilerin mevsim dışı yetiştirilmesini mümkün kılarak tarım verimliliğini artırır. Sera Don Koruma  Elektrikli sera ısıtma sistemleri, don riskini minimize ederek bitkileri koruma altına alır. Özellikle soğuk havalarda, donun bitkiler üzerinde olumsuz etkilerini en aza indirir. Sera içinde istikrarlı bir sıcaklık sağlayarak bitki büyümesini destekler. Sera Toprak Isıtma  Sera toprak ısıtma, bitkilerin kök bölgesinin ideal sıcaklıkta tutulmasını sağlar. Elektrikli sera ısıtma çözümleri toprakta homojen bir ısı dağılımı sağlayarak kök gelişimini teşvik eder. Bu yöntem, bitkilerin daha hızlı büyümesini ve daha sağlıklı olmasını sağlar. Sera Isıtma Enerji Verimliliği  Elektrikli sera ısıtma sistemleri, enerji verimliliği sayesinde uzun vadeli tasarruf sağlar. Gelişmiş teknolojiler ve sıcaklık kontrolü, gereksiz enerji tüketimini en aza indirir. Bu da çiftçilere hem çevresel açıdan daha sürdürülebilir bir seçenek sunar hem de maliyetleri düşürür. Elektrikli ısıtma sistemleri hakkında detaylı bilgi almak için EHT Mühendislik resmî web sitesi adresimizi ziyaret edebilirsiniz. Read the full article
0 notes
kesimosblog · 8 months
Text
TABİRİ CAİZSE EKMEĞİMİZİ YİYİP ÇANAĞIIMIZA SIÇANLAR
Biz siyaaet yaparken bizi yönetebilecek insanları değil de sanki yeşilçam'a aktör arıypruz diye yazmıştıö yıllar önce Meral Akşener Genel Başkanlıkta adı geçerken.
Siyaset ilke bazında çözüm çözüm sanatıdır görüyoruz, insanlar daha alımlı, çalımlı, güzel, yakışıklı uzun boylu kosa boylu olmayla toplumda karşılığı olsada çözüm olöuyor gülüm
Bizim parti parti yandaşları parti yorumcuları genel merkezi adeta illede sağ ile ittifak yapalıö diye ittirdi hatorlayın 7 yedi Haziran öncesi sağ can çekiyor seçmen gitmeye yer arıyordu. Ama bizim ileri zekalı siyaseti ben bilirimciler sağ koptu sağı çekmek için MHP ile ortak aday çıkaralım diye diye hatta islamcı aday çılaralım diye eski halk tv de Zülfü Livanelinin ağzından duydum Ekmeleddin vakası ortaya çıktı
Sonra 7 yedi Haziran seçimlerinden sonra MHP CHP'yi sırtından vurdu Deniz Baykal'a bile TBMM Başkanılığında oy bile vermesi biz yine ke kenmize güvenemeyerek MHP'nin iç hesablaşmasından yararlanmaya çalışarak kendimize rakip diktik resmen.
Seksen senelik parti aldı pyşara benim oyum diyemiyor ama ilk seçime girenler CHP'li seçmenlerin vatan duyarlılı ile seçilemler benim oyum diyebiliyor, anlamıyorum bizde bir yanlışlım var ama nerede. Türkiye'nin %90 CHP ilkelerine sahip ama çekim merkezi olmaya korkuyoruz neden günler önce Lozan antlaşması dolayısıyla ismet paşanın hep düşünmüşümsür MHP ismet İnönü'ye niye karşı diye İnönü'nün Lozan da konuşmasını ama biz İsmet İnönü'yü savunamamışız İnönü'yü MHP yerden yere vurur her konuşmasında halbuki kökü Bölükbaşı nın belgeselinde öğrensim Bçlükbaşı tam bir İsmet Paşa ayranı imiş ama her MHP' li nedense İsmet Paşa düşmanı.
Gel gelelim Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ortağımız İyi Parti hep bizim altımızı oydu nerede duramayacağını daha belirleyemeyenler CHP'nin altını nasıl oyarımın kurguları peşinde. Chpliler hani baraj altında kalmasın diye oy verdilerya Fazilet bize verdi bizim seçmenler iyi partiye verdiye ha iştw o oyların peşinde CHP'yi nasıl parçalarım o oylara nasıl konarım peşindeler. Şimdi prtaklıktan ayrılmışlar ortaklık bitmiş netmişte.
CHP'nin ilkelerine inanmayarak CHP'ye oy atanda inanrak amalarla oy vermeyen vatan hainidir.
Ben böyle düşünüyorum ama kimse CHP seçmeninin başına çengelliler halka geçirdim sanmasın biz bu toprakların asi çocuklarıyız çünkü
Halk CHP den AKP den MHP den iyi parti den olmak zorunda değildir kimse bu seçmeni şu seçmeni bu seçmeni diye kıaır döngü içinw çekmeye hakkı yoktur, kimse kimsenin seçmeni olamaz o seçmenin a partisini seçimde c  partisine suç bulayan hakkı olamaz.
Sana çözüm bulamıyorsa iktidara getirdiğin parti muhalefete ne için suç bulursun be arkadaş, sen ne için başa getiriyorsun her sefee seçersin seçümden sonra kandırıldım diyemezsin buda hainliktir kusura bakma.
Sen gözünü kulağını kapatarak sandı gitmeya hakkın yok benim hakkımı bireysel çıların için tıkayamassın buna hakkın yok tutup birde muhalefete suç bulmak tam bir ahlaksızlıktır eğer muhalefet'den çözüm bekloyorsan seçeçektin buna hakkın yok çıkarı olöayınca partisine sırt dönende ahlaksızdır şunu herkes iyi bilmelidirki CHP ilke partisidir ve o ilkeler üstünde saltanat sürerek hor göeüp küçümsediğin ilkeler ülkenın temel taşlarıdır.
Davutoğlu der halama CHP'ye oy verdiremiyprum. Aliağaoğlu der namaza bile sağdan başlarlar Babacan suatu sustu neşteri en sonunda vurdu bu millet CHP'ye oy vermek mejburiyetindemi. CHP ise aman seçmen küsmesin darılmasın diye kan içti kızılcık şerbeti içtim dedi ama böyle siyaset olmaz olmaz don lastiği bir kere kocadımıydı artık götte durmaz sağ görünümlü sol olmaz ilkelerinden ösün vererek siyaaet olmaz Recep Tayyip Erdoğan bunu iyi yapıyor kendisinin bile bilmediği işleleri dik durarak kimseye ödün vermiyor.
Sn Bahçeli, Sn Destici, Sn Erbakan, döndü şimdi muhalefetlik yapıyor sizler partisiniz ve alın dosyanızı kolunızın altına gidin saraya alın size çözüm önerisi deyi verin gari. Ama siz parti değilsinizki sizler sağ rejimi ayakta tutmak için bir oluşumunuz sonuç ne olursa olsun sözde dindar milliyetci
Tumblr media
0 notes
kitaplardakilord · 1 year
Text
Tumblr media
Bir ağaç misali, bir insan içinde kök salıyor ve o insan ne kadar giderse gitsin, o kökleriyle her zaman içine tutunuyor. Bir ağacı sular gibi, sen de sevginle suluyorsun o içindeki kökleri, kalbinin her çarpışı bir güneş pırıltısı oluyor; böyle böyle besliyorsun kökleri, beslediğin kökler daha da kökleniyor içinde. Böyle böyle büyüyor, büyüyor, büyüyor, yeşeriyor içinde, içine baharlar getiriyor; gözlerini alamıyorsun ondan, öyle büyüleniyorsun ki tek kelime dahi edemiyorsun da izlemeye koyuluyorsun onu uzun uzun; kökler köklendikçe, dallar yeşerdikçe sevişiyorlar içinle, içindekilerle. Sonralarda bir gün bir fırtına çıkıyor, o yemyeşil dallara don vuruyor, senin ise için üşüyor; içini bir ayaz kaplıyor ama sen sırf bari o içine salınmış kökler donmasın diye tek başına, içini sıcak tutmaya çalışıyorsun. Öyle bir kök salmış ki içine biliyorsun o kökler kurudukça, sen de kuruyacaksın yavaş yavaş o köklerle birlikte; sen içini sıcak tutmak için, kökleri yaşatmak için her şeyi yapıyorsun da yetmiyor işte, o kökler yerlerini daha da sıkı kavramadan olmuyor işte..
0 notes
ketomanlife · 2 years
Text
Tumblr media
Keto Besin Piramidi İçin En İyi Rehber
Mantıksız görünebilir, ancak Keto diyetinde yağ yakmak için kalorilerinizin çoğunun yağdan gelmesi gerekir. Bu nedenle sağlıklı yağlar Keto besin piramidinin temelini oluşturur.
Piramidi yukarı çıkarken proteinler, düşük karbonhidratlı sebzeler, kuruyemişler, süt ürünleri ve zirvede Keto dostu meyveler bulacaksınız. Tüm bu yiyecekleri tek bir şemada organize ettiğinizde, Keto diyeti birdenbire daha az kısıtlayıcı görünüyor.  
Keto besin piramidinin karbonhidrat tüketimini desteklemediği doğru olsa da (iç çekiş), bu ara sıra meyve, bitter çikolata veya (herkesin favorisi) taze hindistan cevizi etini alamayacağınız anlamına gelmez. 
Keto yemek için görsel olarak geliştirilmiş bir rehber arıyorsanız, doğru yere geldiniz. Piramitlerden bahsedelim. 
GIDA PIRAMITLERI
Bir besin piramidi, nasıl yemeniz gerektiğine dair görsel bir plandır. Bir besin piramidin tabanına ne kadar yakınsa, o besinden daha fazla porsiyon tüketmeniz gerekir. 
Orijinal Gıda Rehberi Piramidini hatırlıyor musunuz? USDA tarafından 1992'de yayınlanan raporda günde 6-11 porsiyon ekmek, pirinç, tahıl ve makarna tavsiye ediliyordu. “Akıllıca kullanın” bölümünde yağlar en üste çıkarıldı.  
2011 yılında, Gıda Rehberi Piramidi, makarnaya daha az ve tam tahıllara daha fazla vurgu yapan bir yeme stratejisi olan “MyPlate” ile değiştirildi. Yetkililer, obezite, tip 2 diyabet ve kalp hastalığı[ * ] ile bağlantılı olan rafine karbonhidratlarda yüksek bir diyet önermenin bilgece bir tavsiye olmadığını anlamış görünüyor. 
KETO GIDA PIRAMIDI 101
Keto besin piramidi, Besin Rehberi Piramidinden tamamen farklıdır. Yağları tepeye atmak yerine, temeli yağlar oluşturur. 
Yağ, Keto'daki ana kalori kaynağıdır. Neden? Niye? Çünkü yağlar, karbonhidratlar gibi kan şekerini ve insülin seviyelerini yükseltmeden enerji sağlar.
Kan şekerini ve insülini düşük tutmak, depolanmış vücut yağının serbest bırakılmasının ( lipoliz adı verilen bir süreç ), enerji için yakılmasının (yağ asidi oksidasyonu adı verilir) ve karaciğerde ketonların üretilmesinin (ketojenez adı verilir) anahtarıdır.[ * ] Bunun adı. yağ yakan metabolik durum ketozdur . 
Literatüre bir bakış, Keto'nun çeşitli popülasyonlar için umut verici bir kilo verme müdahalesi olduğunu ortaya koymaktadır.[ * ][ * ][ * ] Keto sadece yağ yakımını artırma potansiyeline sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda açlık hormonlarını da frenleyebilir.[ * ] Daha az açlık, daha az aşırı yeme. 
Şimdi Keto besin piramidinin farklı seviyelerini keşfedelim. (Not: Farklı insanların farklı kalori ihtiyaçları olduğundan, bazı kategoriler için hizmet önerileri oldukça geniştir). 
TEMEL: SAĞLIKLI YAĞLAR
Zeytinyağı, avokado yağı, hindistancevizi yağı, tereyağı, ghee, domuz yağı ve don yağı gibi sağlıklı yağlar Keto besin piramidinin temelini oluşturur. 
Ancak bu, akşam yemeğinin bir parça tereyağı olduğu anlamına gelmez. Bu sadece kalorilerinizin çoğunun bu kaynaklardan geleceği anlamına gelir.
Bu, hindistancevizi yağıyla yemek pişirmek, salatanıza zeytinyağı dökmek, yağ bombası yapmak vb. anlamına gelir. Yaratıcı olun. Hayvansal proteinler, kabuklu yemişler, tohumlar ve süt ürünleri gibi piramidin daha yüksek bölümlerindeki diğer gıdalardan da sağlıklı yağlar alacağınızı unutmayın.
Servis önerisi: Yemek başına 2-6 yemek kaşığı 
SEVIYE 2: PROTEINLER
Sırada et, balık ve yumurta gibi sağlıklı protein kaynakları var. Protein, kasları korumak, hormonları dengelemek ve nörotransmiterler olarak bilinen beyin kimyasallarını oluşturmak için hammadde sağlamak için çok önemlidir .[ * ] 
Protein de oldukça doyurucudur. Bu muhtemelen yüksek proteinli diyetlerin kilo vermede etkili olma eğiliminin nedenidir.[ * ] 
Servis önerisi: yemek başına 3-12 ons
SEVIYE 3: DÜŞÜK KARBONHIDRATLI BITKILER
Keto öğünleriniz düşük karbonhidratlı sebzeler ve avokado açısından zengin olmalıdır . Bu Keto dostu bitkiler, sizi ketozdan atmadan bir sürü mikro besin sağlar. 
İşte kısmi bir liste:
Avokado
kara lahana
Ispanak 
Karnabahar
Brokoli
Kuşkonmaz
Marul
Çin lahanası
Lahana
Yeşil fasulyeler
Tatlı patates, havuç, manyok ve yaban havucu gibi nişastalı sebzelerin Keto'da büyük ölçüde yasak olduğunu unutmayın. Çok fazla karbonhidrat. 
Servis önerisi: Yemek başına 2-4 porsiyon. (Keto sebzeleri önemli bir kalori kaynağı değildir, bu yüzden liberal olun.) 
SEVIYE 4: KURUYEMIŞLER, TOHUMLAR VE SÜT ÜRÜNLERI
Ara sıra bir Keto atıştırmalık olarak badem, macadamia fıstığı, fındık, kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği ve diğer fındık ve tohumların tadını çıkarabilirsiniz . Lif, protein ve sağlıklı yağlar açısından zengindirler. Bununla birlikte, kilo vermeye çalışıyorsanız, fındık, tohum ve fındık ezmesinin kalori açısından yoğun olduğunu ve fazla yenmesinin kolay olduğunu unutmayın. Ölçülü olarak tadını çıkarın. 
Ayrıca, tolere edebiliyorsanız, süt ürünleriyle uğraşmaktan çekinmeyin. Örneğin peynir altı suyu proteini, lösin ( kas büyümesi için ) gibi amino asitler ve laktoferrin gibi bağışıklığı güçlendiren bileşikler bakımından yüksektir.[ * ]  
Servis önerisi: Günde 1-2 porsiyon
SEVIYE 5: KETO MEYVELERI VE TATLILAR
Keto piramidinin tepesinde meyveler ve diğer yarı düşük karbonhidratlı yiyecekler bulunur. Ara sıra ve ölçülü olarak bu Keto çerezlerinin tadını çıkarın:
Yaban mersini, ahududu ve böğürtlen gibi meyveler
Bitter çikolata (en az %85 kakao katılı)
Turunçgiller
hindistan cevizi eti
Domates
Servis önerisi: Günde küçük bir avuç
KETO MAKROLARI PIRAMIDI
Keto diyetinde, kalorilerinizin yüzde 55 ila 75'ini yağdan, yüzde 15 ila 35'ini proteinden ve yüzde 10'un altında karbonhidrattan tüketirsiniz. Tabağınızı her yaptığınızda Keto makro piramidimizi aklınızda bulundurun.
Keto makro piramidi, öğünleri yapılandırmak için kullanışlı bir araçtır. Örneğin, sizi yağlı protein kaynaklarını (somon, antrikot, tavuk but, yumurta vb.) tercih etmeye teşvik eder, çünkü bu yiyecekler daha az yağlı seçeneklerden daha ketojeniktir. 
PEKI YA KETO'DAKI İÇECEKLER?
Bir içecek karbonhidrat içermiyorsa, Keto onaylı olduğunu varsayın. Karbonhidrat veya şekerden alınan kaloriler olmadan, bir içecek yağ yakımını engellemez ve sizi ketozdan atmaz. 
Bu, Keto'da içecek seçiminin oldukça ikili bir süreç olduğu anlamına gelir. Ya izin verilir ya da verilmez. 
Keto dostu içecekler şunları içerir:
su
Kahve
Çay (siyah, yeşil, beyaz veya bitkisel)
Limon suyu
kemik suyu
Doğal aromalı sıfır kalorili su veya soda
Alkol bir uç durumdur. Alkolün kendisi karbonhidrat içermezken, çoğu alkollü içecek (bira, kokteyl, şarap) içerir. 
Ve sıfır karbonhidratlı damıtılmış alkollü içkiler içseniz bile, vücudunuz alkolü yine de toksik olarak görecektir. Günde bir veya ikiden fazla tavsiye edilmez. 
Peki ya diyet gazozlar? Yağ yakımını durdurmazlar, ancak bazı kanıtlar sakarin gibi yapay tatlandırıcıların bağırsak mikrobiyom sağlığına müdahale ettiğini gösteriyor .[ * ] Güvenli oynamak istiyorsanız, bunlardan kaçınmak en iyisidir. 
KETO PLAKANIZI OLUŞTURMAK
Keto öğünlerinizi yapılandırmak için şu üç ilkeyi izleyin:
Keto makrolarınıza ulaştığınızdan emin olun (yani, Keto makroları piramidi)
Yağ ve proteinin tüm besin kaynaklarını  tercih edin
Vitaminler, mineraller ve menü çeşitliliği için bol nişastalı sebze yiyin
Bir numaradan zaten bahsetmiştik. İki ve üç numaralardan bahsedelim. 
Muhtemelen kirli bir Keto diyetini duymuşsunuzdur . Doğru makroları takip eden ancak gıda kalitesini göz ardı eden bir Keto türüdür. 
Kirli keto, işlenmiş et ve bitkisel yağlarda yüksektir ve besin açısından yoğun sebzelerde düşüktür. Kilo vermeye yardımcı olabilir, ancak uzun ömürlülüğe yönelik değildir. 
Uzun vadeli sağlığınızı önemsiyorsanız, tam bir gıda Keto diyetini benimsemek mantıklıdır. Yukarıda gösterilen Keto besin piramidinin çalışma prensibi budur. 
Sadece tokluk hissi verene kadar tam gıdaları, sağlıklı yağları ve bol miktarda düşük karbonhidratlı sebzeleri yiyin. Keto, böyle söyleyince kulağa basit geliyor, değil mi
0 notes
capinxl · 3 years
Text
- Ellerin üşüdü de ona takıldım
- Tutmak Mı istiyorsun?
- Isıtmak istiyorum.
- Tutmak istiyorsun yani
- Don Elif Uğrumda Değil.
Tumblr media
1 note · View note
isiltu · 2 years
Photo
Tumblr media
Tek Kat / Dik Kat. Dogrusal bir hat cizen Tek Katli Dik Katimiz. Türkçe'nin ilk halinde günümüz Türkcesinde D harfiyle telaffuz edilen pek çok kelime T harfiyle, G sesiyle baslayan pek çok kelime K sesiyle verilmiştir. ( TİKKAT) Tersten okunuşu da paralel: TAK + KİT. Takmak ve Gitmek. Kafaya takmak , sabitlenmek odaklanmak ve belli bir odagin arkasindan KİT'mek. TAKİP kelimesi gibi. TKP/ Tak+İp = Yürüyen, ilerleyen bir seye ip Takmak, balon icin Takipte Tutmak, kedi köpek icin Takipte/kontrol altinda tutmanin yanisira pesine TAKılıp izleme anlamlari icerir. Ters okunuş TKP=》 PKT. Dilimizde PAKET, BUKET, FAKAT gibi kelimelerin kökenlerini oluşturur. Paketleme de, Buketleme de, İP KATarak BAĞlama işlemidir. Fakat kelimesi de yine F sesiyle önermeyi geri yönde püskürtme iceren bir BAĞLAcımızdır. KATip'in görevi mesela sözü TAKipte kalıp yazıya dökmek suretiyle takip edebilecek kisilerin DikKat larına özel bir iz bırakmaktır. İp kelimesi dilimizde YONlendirilebilir kıvamda YÜNün Eğip BÜKülerek katmanları sıkıştırılıp KAT'i/KATI kıvamda somut bicimde görülebilir/dokunabilir KARAR/KARerde TEK bir KAT haline getirilen sağlam bir BAĞ anlamı taşımasının yanısıra; iki ayrı eylemi birbirine BAĞlayan bir son ek vazifesi görür : 'Gül-üp eğlenmek/ Gez-İP Görmek/Gel-İP Gitmek/Ez-İP Geçmek/ Don-UP Kalmak, GİBİ. #dünyaDiliTürkçe https://www.instagram.com/p/CY4uhAMgStZ/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
kelimebulmaca · 3 years
Text
don tutmak
don tutmak ne demek!
Tumblr media
⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬
don tutmak ne demek!
don tutmak anlamı nedir? Kelime Bulmaca
0 notes
seslimeram · 3 years
Text
Çürütürken Bir Sistem, Hayata Yer Kalır Mı!
Tumblr media
Bir durum hasıl oluyor. Sesi görünür kılmaktan öte duyulmaz, sorgulanmaz addeden bariz bir yapım memleketi kuşatıyor. Denetim, gözetim ve tahakküm ekseninde hayatiyet çürük kılınıyor, paramparça ediliyor. Bir düzlem tekilliğin sahnesinde tek adamın tahayyüllerine onun doğrularının doğrultusunda zehirleniyor, sesinden ayrılıp sözünden kopartılıyor. Bir biçimde vahim olan bir döngünün ta kendisine yeni ülke atfı yapıştırılıyor. Her yanı, her günü, her eşiği şafaktan gecesine yedi gün, yirmi dört saat bir deney sahası kılınıyor. Bu cerahatin ortasında bin türlü süslemeyle güncellenen şey bir yıkım sahnesinden başkası hiç olmuyor, bırakılmıyor.
Erk, muktedir, iktidar, yalan ve riya ile hayatın a’dan z’ye kadar tüm katmanlarını, eşiği ve dönemeçlerini zehirliyor. Biçare konulmuş olanların esleri duyulmasın diye her yerde ve her şekilde dört koldan kuşatmayı güncelliyor bir iktidar. Bir devinim hasıl oluyor, ol düzen yeni ülkesini yıkımlarla birlikte kuruyor. Bir düzlem bina ediliyor ki hemen hemen her yanı kapkaranlık. Misal değil doğrudan, mecazi değil hakikaten, mübalağa değil bariz bir kader diye dayatılan keder sabit kılınıyor. Cürümler üstünden güncellenen yerin ‘yeni’ bir yol, bir yarın taşımıyor olduğu gözlerden kaçırılıyor. Tahammül ötesi kılınan zorbalık mefhumunun ta kendisine ev sahibi yer ülke diye pazarlanıyor. Bir düzen, bir yol, yöntem ve yönelim bırakılmadığı yerde katran karanlığı istikamet belleniyor. Cerahati kendilerine kılavuz çizgisi kılanlar eliyle hayat lafta konuluyor.
Tümden çürüme yol diye belleniyor. Üstenci dil, atılıp tutulan nutuklar, beraberinde var edilmeye devam olunan eylemler, kanun görünümlü şarlatanlıkla, dosta düşmana verilen mesajlar diye olmadık patavatsızlıklar silsilesi ve nicesiyle bir cerahat kültürü gündelik yaşamı zehirliyor. Zehirli bir sarmaşığa dönüşmüş olagelen virüs salgınında alınmayan o tedbirlerden, saldım çayıra mevla kayra eşiğinin ortasında dımdızlak terk edilmiş olagelen ülke haline bu bir devamlılık haline dönüştürülüyor. Zamanlaması sanki sözleşmesi var gibi Haziran başına göre kodlanmış, salgın önlemleri dahilinde turizm denen çalışanların üç otuz kuruşa sömürüldüğü bir düzlemde patronaja yaranmak için kırk taklalar atan tüm o bilim kurulundan, sağlık bakanıyım diye gezinen şark kurnazı, sermayedar bakan efendi gibi hipokrat yeminini ezip geçmiş insanlık müsveddelerinin var ettiklerinde görebilmek söz konusudur. Bilmiyoruz kaçıncı defadır belirtiyoruz lakin tümden çürümenin yol hattı böyle bir izansız haller silsilesinde çıka gelendir.
Geçelim, geçemeyecek olsak da, nihayetinde bir bakanın kendi kurumuna fahiş bedel ile dezenfektan teminindeki rantın ortaya çıkması da bu bağlamda değerlendirilebilir. Hiçbir türlü doğruyu var etmeyen, her şeyi birbirine karıştırıp zehirleyen, sömüren bir riya, acı bir biçimde talan ülkesinin yapımına devam olunur. Ol bakan görevden alınır, baş efendi tarafından, bakanın hesap verip vermediği muammadır, muallak. Buna benzeş bir biçimde kripto para aracı kurumlarından birisinin başındaki Faruk Fatih Özer’in 2 milyar dolarlık vurgunu sonrası bir yanı faşist partinin ögesi bir vekil oğlu bir yanı da içişleri bakanı nam memlekette yargı diye yaftalar dağıtan bir ayrımcı, doksanlar zorbasının yeğeni Berk Işık nam şahıslar olduğu ifşaları çıkagelir.
İfşa edilecek bir şey yoktur gerçi, iki satır bilmiyor, tanımıyoruz o bahsinin demeçlerden şakıyıp durulduğu yerde kişisel hesaplardan akçeleri birbirleri arasında paslayan, yağmanın sacayaklarını sağlam tutmak için al gülüm ver gülüm bahislerinin her nasıl var edildiği kendiliğinden dökülür haddizatında. Atı alanın o Üsküdar’ı çoktan geçtiği üstüne su içsin denilen yatırımcı nam temsillerin ah vahlarında bu memleket denilenin nasıl da çürümeye sevk olunduğu gözler önüne serilir. Ne o kurum ne arkasından pıtrak gibi kapanan üç aracı kurumun arkasını nasıl devlete yasladığı sorulur, sorgulanır. Zaten adalet ve hakkaniyet konularının yerle bir edildiği yerde yağma ve çetecilerin “milli ve yerlisi” sorgulanmazdır, bu da hayal denilenin nasıl bir kez daha o Ak parti eliyle gerçek kılındığını gösterir. Nedir ki yani altı üstü birkaç milyar dolar orada birkaç milyar dolar şuradan, beriden ve ötede iç edilmiş yok kılınmışsa değil mi? Değildir tabi de burası bir ülke değildir, maalesef! Hesap verecek bir makam bırakılmamıştır tüm o memleketin tapusunu elinde tutan baş efendiden gayri!
Nefretin, kindarlığın ve düzenin var ettiği fecaatler sarmalına bir diğer örnek memleketin turnusolu haline dönüşen Büyük Ermeni Felaketi (Medz Yegehrn) için iki satırlık bir jesti oldukça geç kalınmış bir metni var eden Amerikan başkanı Joe Biden’ın yazılı açıklaması sonrası çıkagelen tahayyüllerden okuyabilmek mümkündür. Denetim, gözetim, tehditlerle bitmeyen tahakküm döngüsü arasında Ermeni meselinin konuşulabilirliği bir kez daha ötelenir. 2015’te baş efendinin ortak acı vurgusuna kadar dönüşüp konuşulur kılındığı bir biçimde zikredilen bir soykırım tahayyülü yeniden kırmızı çizgileri harekete geçirir. Her şey birbirine karıştırılır, her şeyi düzgünmüş gibi on milyon Ermeni’nin bir türlü başlama fırsatı bulmadığı yasa saygı duymak yerine kulaktan dolma hangi mefhum varsa, yaftalar ve fazlasıyla bir halkın acısı linç edilir bir kez daha. Muktedirlerin akçeli işlerine “engel” olmayan bir yasın, ağır bir tecrübenin adının konulması imkansız kılınır bir kez daha.
Kimdir ki Amerika falan diye başlayan cümlelerden, valizlerini hazırlasın burada kalan tüm o Ermeniler şablonuna, buradaki devlete rehin olmuş Ermeni temsilcilerinden alınan biz devletimizin yanındayız ibaresini nal gibi taşıyan ikrarnamelere, inkara yeni halklar eklenir. Budur zaten başından bu yana bir memleket tahayyülüne yer bıraktırmayan şablon. Böyle bir halin yekununda ortaya çıkan o çürümedir mesele, hala hiçbir şeyin konuşturulmadığı zemindir sorun. Deney sahasının ta kendisi kılınmış yerde on milyon insanın yarasının ama / fakatlara bel bağlanarak açık bir biçimde çürütülmek istenmesinin hazinidir mesele, hala anlamayanlara. Bu mudur o yeni / güçlü / herkesin ülkesi!
Baş Efendi'nin danışmanlarından (kaçıncı kişiyse artık, nasıl bir kadroysa!) Ayhan Oğan, Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şöyle yazar: "Batı hiçbir zaman Türkiye nin dostu olmamıştır. ABD de hiçbir zaman müttefiğimiz olmamıştır. Şaşıracak kaygılanacak bir şey yok. Örtülü savaştan ikiyüzlü ilişkiden ise açıktan savaş iyidir. Türkiye Cumhuriyeti devleti Erdoğan liderliğinde hepsinin hakkından gelir." (düzeltmeler tarafımıza aittir) Bu kadar afaki bir biçimde ne yol / ne izan / ne mana, ne meram bırakılır geriye. Her şeye kulağını kapatarak, biteviye bir linç taarruzuna girişerek, kıymeti harbiyesi salt o acıyı taşıyan insanların belleğine bir jest olan iki satırlık mesaj, üstelik bugünkü Türkiye Cumhuriyeti nam yapıyı değil, bilakis yazılmış olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu ve Constaninople (Konstantionpolis) vurgusu ön plandayken, bir daha o karanlıklar var edilmesin demenin neresi suç teşkil edip, savaş açmalıyız bahsine bağlanır sorgulanasıdır. Bu kadar afaki bir biçimde bir devletli katının büroktatının iki satır lafla bir dolu pot kırdığı, nefretin ta kendisinden medet umduğu, cürümleri çağırdığı bir zemin bir yerde hayat sahiden ne haldedir? Bir buçuk milyon insanın hayatının yok edilip, belirgin bir biçimde karanlığa rehin edildiği, yok edilip, sürüldüğü, eksik konulup, bir başlarına terk edildiği bir zamanın sorgulanması neden bunca zordur. Bir inkar etme hali içerisinde değme ayrımcılıklar 24 Nisan 2021 günü komple bir sathı ele geçirmişken bu tehdit döngüsünü ciddiye alacak, birilerinin canını yakacak temsillerin yolunu açmak da neyin nesidir, sahiden?
Yeni Yaşam Gazetesi’nden aktaralım: “Deva Partisi Kurucular Kurulu üyesi ve eski AKP Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu, 24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı'nın yıldönümüne ilişkin yaptığı açıklama üzerinden Halkların Demokratik Partisi’nin hedef aldı. Kaşıkçıoğlu, HDP’nin “Ermeni Soykırımı utancıyla yüzleşin!” başlıklı açıklamasını alıntılayarak, “Yarın PKK'ya da soykırım yapıldı dersiniz siz bu zihniyetle. Umarım sizin de soyunuz tez zamanda tükenir” paylaşımı yaptı. Birçok kullanıcı Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın adını etiketleyerek, Kaşıkoğlu'na tepki gösterdi.” Düzenin sunup güncellediği düşmanlaştırma haline en tehlikeli örneklerden birisidir şu yukarıdaki satırlar boyunca aktarılan. Bir asrın üstüne eklenmiş altı koca yılda, bata çıka, dönüp dolaşıp rezil rüsva bir bataklığın ta kendisine evrimin suretidir karşımıza dikilen. Kaşıkoğlu ak trolleri geçen bir intiba ile harekete geçer. Soykırım inkarını gevelerken kimileri o bir kez daha olsun diye muştular, tahayyül eder. Kendilerine göre uygun görülmeyen her sözü / edim ve tavrı böyle alt etmeye çabalayan bir şark kurnazlığının ortasında hayatın doğrularına ne olacaktır. 1915 bir mesele değildir, topyekun bir yaradır. Öyle bir yaradır ki böyle bir biçimde sunulan, savunulan, nefretle, kinle devam ettirilen, canlandırılmak istenen hala ve hala süregelen bir meseldir. Bu topraklardaki güvercin tedirginliği ne olacaktır kim verecektir hesabını sahiden nasıl?
Devam edelim, Gazete Duvar’dan aktaralım: “2 milyar dolarlık vurgun yaptıktan sonra yurt dışına kaçan Thodex'in sahibi Fatih Faruk Özer'in yer aldığı fotoğraftaki üçüncü ismin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun yeğeni olduğu iddiası üzerine Erk Acarer, Twitter'dan "Abi kardeş İngiltere’de dil eğitimi aldılar. Her gece kulüplerde, alkollü partilerde takılırlardı. Burada dinci orada cluber... Dayılarına çekmişler, o da DP yıllarında don alır, otel barından Miller içer partiye ödetirdi. Yalan, riya, sahtekarlık. Ne güzel şeysin Siyasal İslam" diye yazdı.
Soylu, Acarer'e "Parası nereden ödendiği bilinen ve onlara oynayan soytarısın. İki kardeşten biri, hiç İngiltere'ye gitmedi. Diğerini lösemi tedavisinden sonra 6 aylığına ben gönderdim. İki genç de ağızlarına alkol sürmemiştir. Senin gibi soytarılar için bunların hiçbir önemi yok" diye yanıt verdi.
Prof. Dr. Kemalettin Aydın da bu paylaşımın altında strikinin zehrinin formülünü içeren bir yorum bıraktı. Aydın, "Soyun ve sülalen ile gurur duyuyoruz sayın Soylu bakanım, paçana dalanların ödülü onlara cevap değil striknin ( C₂₁ H₂₂ N₂ O₂) olmalı. (İlaç dozunda diyelim)" diye yazdı.”
Bir düzlem tekilliğin sahnesi, sade ve sadece tek adamın tahayyüllerine onun doğrularının doğrultusunda zehirleniyor, sesinden ayrılıp sözünden kopartılan bir zemine dönüştürülüp duruyor. Dönüşümün son kertede utanç vericisi suretlerinden birisi hipokrat yemini ettiği zikredilen bir hekimin kalkıp zehir önermesinden bariz kılınabilir. Ekranlardan paylaşılıp, olabildiğince yönlendirmelerle linç edilen, köşeye kıstırılan, hedef kılınan insanların hali, ahvalinde bir uzamdan bahis açılabilir mi? İçişleri bakanlığı koltuğundaki bir temsilin bir iddia olmaktan öteye çoktan geçmiş, suçla hem hal hallerini sorgulamaya çabalayan bir gazeteciye verilen yanıtla bir ülke bahsi açılır mı? Beğenmediğini kökünü kurutmaktan, en olmadı zehirlemekten bahsederek gözdağı ve hiza buyuran bir yer ne kadar memlekettir sahiden nereye kadar?
Her günü apayrı bir deney sahnesi kılınan zemin gerçekliği artık sabitimiz kılınıyor. Acı, elem, yara ve yıkımlar arasında soluk almanın imkansıza koşulduğu bir ülke gerçekliğine buyur ediliyoruz. Yeni ülke neonları yanıp sönerken, baş efendinin kendi başına kurduğu cümleler, avenelerinin sufle edip var ettiği tahayyüller, abecesi yepyeni yıkımlara çıkan, çıkartılan bir uzamda gelecek neyin nesi olacaktır? Karanlık kendi bendini aşarak güncel, her an yeniden var edilen bir mesele dönüştürüldü. Geleceği yok edilmiş bir sahnede şimdi ve şu anının yıkımından yol bulunup, yön belirlenerek bir istikametler silsilesi var ediliyor. Her günü daha karanlık, her eylemi daha da büyük zorbalığa denk gelişler bu sahada kesintisiz kılınıyor. Etik kurulu başkanının zehir, bir siyasi parti temsilcisinin kök kurutma bahsini savunabildiği bir zemin o karanlığı imliyor. Genel geçer değil doğrudan bir katran karasının ta kendisinden ülke bina ediliyor. Yeni ülke dediğinizin çürüme bahsi ve dolayısıyla hayata kasta devam olunan bir yer olduğu gerçekliği hakikatini hala muhafaza ediyor. Böyle bir temsil, bu kadar kötülük, bunca fecaat arasında bir yol, bir ihtimal hayata yer kalır mı? Sahiden düşünüyor musunuz? Sistem komple çürümenin ta kendisiyken, bir bunu var ederken, bir hayat istemine yer kalır mı, hiç bırakılır mı?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Reuters v/Asharq Al-Awsat
0 notes
Text
Tanrısızlık
“İnanç gerçeğin ne olduğunu bilmek istememeye deniyor.” Friedrich Nietzsche “Din yaygın bir tür ruh hastalığıdır.” Sigmund Freud “Yukarda bizi izleyen bir şey olduğuna inanıyorum. Ne yazık ki o şey hükümet.” Woody Allen “Ruhun ölümsüzlüğüne inanamam… Ben hücrelerin birleşimiyim, tıpkı New York şehrinin bireylerin birleşimi olması gibi. New York cennete gidecek mi?… Hayır; bizi doğa oluşturdu, her şeyi doğa yaptı, dinlerin tanrıları değil.” Thomas Edison “Tanrı mı? Onu biz öldürdük, insanlık bugün şaşkınlık içinde, onun cenaze töreninde bulunuyor. Tanrı artık öldü, hepimiz Tanrı’nın katilleriyiz.” Friedrich Nietzsche “Benim için fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir.” Karl Marx “Dindarlar bazı nevrotik hastalıklara karşı büyük ölçüde korunaklıdırlar; evrensel bir nevrozu kabul etmiş olmaları onları bireysel bir tane edinme külfetinden kurtarır.” Sigmund Freud “Tanrı, zalim olan; Tanrı, intikamcı olan; Tanrı, kıskanç olan; Tanrı, soykırımcı olan onun tek özrü var olmaması olabilir.” Stendhal “Dünyayı yaratmış olan lütufkar bir Tanrı olsaydı ve evrende ahlaki bir düzen ve ölümden sonra yaşamolsaydı çok hoş olurdu; ama şu çok çarpıcı bir gerçektir ki, tüm bunlar bizim öyle olmasını istememizle sınırlı.” Sigmund Freud “İnsanlar gerçek olmasını diledikleri şeylere inanırlar.” Jül Sezar “Gerçek kafir, kitlelerin tapındıkları tanrıları inkar eden değil; asıl, kitlelerin inandıkları tanrıları doğrulayan kişidir.” Epikuros “Her kim için dünya nedensiz olarak görünüyorsa ve bu yüzden onun kendisi de nedensiz olarak var oluyorsa, işte onun için Tanrı mevcuttur.” Karl Marx “Saplantı nevrozunu bir dinin oluşumunun patolojik karşılığı olarak değerlendirip bu nevrozu bireysel bir din, dini ise evrensel bir saplantı nevrozu olaraktanımlayabiliriz.” Sigmund Freud “İnsan mı Tanrı’nın bir hatası, yoksa Tanrı mı insanın?” Friedrich Nietzsche “Pek çok insan Pazarları bir saatliğine kilisede oturmaya bile katlanamıyor. Sonsuza dek buna çok benzeyen bir yerde nasıl yaşasınlar?” Mark Twain “Hepimiz insanların bugüne dek inanmış olduğu tanrıların pek çoğu açısından ateistiz. Bazılarımız yalnızca bir tanrı daha ileri gidiyor.” Richard Dawkins “Cennette ilginç insanların hiçbiri yok.” Friedrich Nietzsche “Din, aklımızın bebeklik döneminden kalma bir şeydir, biz mantık ve bilimi rehber olarak aldıkça yok olacaktır.” Bertrand Russell “Tanrı kötülüğü durdurmak istiyor da gücü mü yetmiyor, o zaman her şeye gücü yeten değil. Gücü yetiyor da durdurmak mı istemiyor, o zaman kötü niyetli. Hem gücü yetiyor hem de durdurmak mı istiyor, o zaman kötülük nerden çıktı? Hem gücü yetmiyor hem de durdurmak istemiyor mu, o zaman ona neden Tanrı diyoruz?” Epikuros “Çalışmalarımın tüm gösterdiği, evrenin başlangıcının Tanrı’nın şahsi anlık bir isteği olduğunu söylemek zorunda olmadığınızdır.” Stephen Hawking “Şimdiye dek dini cennet, cehennem, ölümden sonra yaşam yada Tanrı düşüncelerine dair en ufak bilimsel bir kanıt görmedim.” Thomas Edison “Biz yalnızca çok sıradan bir yıldızın küçük bir gezegeninin üstündeki ileri bir maymun soyuyuz. Fakat biz Evren’i anlayabiliyoruz. Bu bizi özel kılıyor.” Stephen Hawking “Yaptığım şey evrenin başlangıcının bilimsel kurallarla açıklanabileceğinin mümkün olduğunu göstermekti. Bu sayede, evrenin başlangıç kararının bir Tanrı’ya başvurularak açıklanmasının gereksizliği ortaya çıkar. Bu bir Tanrı’nın olmadığını kanıtlamaz, sadece Tanrı’ya bir ihtiyaç olmadığını gösterir.” Stephen Hawking “Tanrı yokluktur. Tanrı insanın tek başınalığıdır.” Jean Paul Sartre “İnsanlar atalarıyla pek gurur duymuyor ve onları akşam yemeğine pek davet etmiyorlar.” Douglas Adams “Dinler çoğunluğun korkusu ve azınlığın kurnazlığı üzerine kuruludur.” Stendhal “Tanrıya inananlar için büyük soruların çoğu cevaplanmıştır. Fakat biz, Tanrı formülünü hazır olarak kabul edemeyenler için büyük cevaplar taşa kazılı değildir. Yeni koşullara ve keşiflere uyum sağlarız. Esneğiz. Ne sevgi bir emir olmak zorunda ne inanç bir dikta. Ben kendimin tanrısıyım. Biz kilisenin, devletin ve eğitim sistemimizin öğrettiklerini silmek için burdayız. Biz bira içmek için burdayız. Biz savaşı öldürmek için burdayız. Biz garipliklere gülmek ve hayatımızı ölümün bizi almaktan korkacağı kadar iyi yaşamak için burdayız.” Charles Bukowski “Din sıradan insanları sessiz tutmak için mükemmel bir araç.” Napolyon Bonapart “Eğer bir tanrının var olduğu ortaya çıkarsa, onun kötü niyetli olduğunu sanmıyorum. Ama işin kötüsü epey beceriksiz olduğunu söyleyebiliriz.” Woody Allen “Var olmayan yalnızca Tanrı da değil, bir de haftasonları tesisatçı bulmaya çalışın bakalım.” Woody Allen “Şeytan diye bir şey olmadığını bilmiyor musunuz, o yalnızca Tanrı’nın sarhoş hali.” Tom Waits “Ancak biraz düşünürsek, aslında din hiçbir zaman cinayeti kabullenmekte sorun yaşamamıştır ki. Hem de hiç! Tarihte tanrı adına öldürülenlerin sayısı tüm diğer nedenlerle öldürülenlerin sayısından çok daha fazladır. Birkaç örnek vermek gerekirse: İrlanda tarihini düşünün, Orta Doğuyu, Haçlı Seferlerini, Engizisyon mahkemelerini, Amerika’daki kürtaj cerrahı cinayetlerini düşünün. Ve evet, lafı ağzımdan aldınız: Dünya Ticaret Merkezini düşünün ve dindar kesimin “öldürmeyeceksin” emrini ne kadar ciddiye aldığını göreceksiniz. Çok açık ortada ki dindar kesim için, özellikle de katı dindarlar için cinayet pazarlığa açık bir husus. Bu konu sadece öldürenin kim öldürülenin kim olduğuna bağlı” George Carlin “Ateizme din demek kelliğin bir saç rengi olduğunu iddia etmek gibi bir şey.” Don Hirschberg “Tanrı var olsa bile bence varlığından şüphe duyanlardan rahatsız olacak kadar huysuz bir kibre sahip olma olasılığı çok düşük.” Bertrand Russell “Doğaüstü şeylere inanç hayal gücündeki eksikliğin yansımasıdır.” Edward Abbey “Eğer ateist olmasaydım insanları sözlerinin dizilişine değil hayatlarının bütününe göre kurtaran bir tanrıya inanırdım. Bence o dürüst ve ahlaklı bir ateisti, her sözü tanrı, tanrı, tanrı ve her hareketi çirkin, çirkin, çirkin olan bir televizyon vaizine tercih ederdi.” Isaac Asimov “Dine karşıyım çünkü o bize dünyayı anlamamakla tatmin olmamızı öğretiyor.” Richard Dawkins “Şu ya da bu problemin bilim tarafından asla çözülemeyeceğini çok emin bir şekilde iddia edenler çok şey bilenler değil çok az şey bilenlerdir.” Charles Darwin “Din insan erdemine bir hakarettir. Din olmadan iyi şeyler yapan iyi insanlar vardır ve kötü şeyler yapan kötü insanlar…Fakat iyi insanların kötü şeyler yapmaları için din gereklidir” Steven Weinberg
0 notes
hande-ak · 6 years
Photo
Tumblr media
İç hava durumun nasıl?*
Yoga derslerinden ve eğitimlerinden öğrendiğim bir şey; herhangi bir konuda yolumuzu çizerken ihtiyaçların seçimlerini şekillendirmesi oldu. Yani hayat sana ihtiyacın olanı sunuyor. Gölge yanlarına göre bazen bu bir yoga eğitmeni, bazen bir arkadaş, bazen de yaşadığın utanç duygusu içine ışık tutuyor. O gölgeye kim daha iyi ayna tutacaksa, sana “bak buradayım” diyecekse o beliriyor karşında. Ve iyi bir haberim var: Endişelenme, o zaman doğru yoldasın. :)   
Benim Mindfulness yolculuğum da böyle başladı.Geçtiğimiz sene iş hayatını bırakmış olmam birden yüzüme çarptı, seçimim beni endişeden endişeye sürüklüyordu ve kendimi güvende hissetmiyordum. Önümde aşık olduğum bir iş (yoga eğitmenliği), geçmişte de oturmuş bir düzenim ve kariyerim vardı. Kendi içimde çözüm ararken, yolum beni şifalandıracak Mindfulness meditasyonuna götürdü. 
Şimdi ise Breathing Mind ile Mindfulness Eğitmenliği’ne katıldım. Bakalım yol nasıl akacak... Şimdi biraz açıklamalar. 
Mindfulness, geçmişten günümüze taşınan, devam eden meditasyon çalışmalarının belki biraz daha bilimsel olarak açıklanmış hâli. Tüm meditasyon geleneğini anlatan zihin bilimleri, bunları kanıtlayan bilimsel araştırmalar ve beden merkezli terapiler & farkındalık çalışmalarının birbirine güzelce harmanlanmasıyla Mindfulness akımı ortaya çıkıyor. 
Mindfulness, Türkçe karşılığı Farkındalık. Ve en yaygın kabul gören yorumu ise: Bilinçli olarak açık, nazik ve anlayışlı bir şekilde dikkat etme sonucunda ortaya çıkan farkındalık. 
Yargı yok, karar yok, analiz yok. Sadece olan var, olana şefkatle ve nazikçe bakmak var. Yoga öğretisinde bir tanım vardır: Maymun zihin. Zihnimiz o kadar hareketli ve düşünceden düşünceye zıplıyor ki, meditasyonda düşüncelerimizi gökyüzünden geçen bulutlar gibi izlemek bile yeterli olmuyor. 
Mindfulness geleneği, bedendeki duyumları izleme odaklı. Duyumlarımız otonom sinir sistemine açılan bir pencere ve gerçekten nefesinle bağ kurup bir dağ gibi sessizce oturduğunda bedenindeki duyumlar geçmişten bir anı, kendine dair bir yargı ya da sinir sisteminin geçtiği hâller hakkında inanılmaz ipuçları veriyor. 
Sinir sisteminin benliğimizle, ailemizle ve arkadaşlarımızla olan ilişkisel kalitemizi belirleyen bir algısı var. Geçmişte yaşadığımız bir travma, üzüntü ya da bir anı sinir sistemimize yapışıyor ve geçmişteki yaşanmışlık bugüne aynı filtreden bakmamıza neden oluyor. Bir duruma dair verdiğin yargı seni hırpaladıysa, endişe içindeysen ve yaşadığın bir travmayı bastırmak istiyorsan hâlâ hayatta kalma içgüdüsüyle Kaç-Savaş ya da Don moduna takılı kalıyorsun. 
Beynin zıtlıkları barındıran paradoksal durumlarda “Aman Tanrım” ne yapacağım hissi ya da bir konuda karar verememe; işin içinden çıkamama, sıkışıklık hissini yaşıyor ve verdiğin tepki hala Kaç-Savaş ve Don tepkisini veren Sempatik Sinir Sistemininden geliyor. 
Aşağıda bahsettiğim Mindfulness pratiği Prof. Dr. Daniel Siegel’dan bulduğum “Farkındalık Çemberi” çalışması. Bu Mindfulness meditasyonuyla kaba duyumlardan, ince hislere doğru yola çıkarak bedenimizin iç havasını, iç deneyiminin farkına varıyoruz. 
1) İlk önce dikkatimizi duyumlara taşıyoruz; aldığımız koku, çevremizde gördüğümüz renkler, dokunma hissi, ağzımızdaki tat, duyduğumuz sesler bizi güvende ve emniyette hissetmemizi sağlıyor. 
2) Daha sonra beden içinde hissettiğimiz duyumlara dikkatimizi veriyoruz. Karnın nasıl hissediyor, göğüs kafesin, omuzların, boğazın nasıl hissediyor, bunlar hep sana dair ipuçları barındırıyor. 
3) Daha sonra dikkatimizi küçülterek burun deliklerimizdeki hislere odaklanıyoruz. Nefesin girişi, çıkışı, yoğunluğu ve sıklığı... Nefese dair her şey. 
4)  Ardından zihnimizdeki aktiviteler. Geçen düşünceler, anılar ve hislerin farkına varıyoruz. 
5) En son ise çevremizdeki insanlar ve dünyayla olan ilişkisel bağımızın farkına varıyoruz. Belki biraz hisler inceldikten sonra algımızı daha geniş ve açık tutmak  faydalı olabilir. 
Mindfulness pratiklerinin temeli kendimizi güvenli ve emniyette hissetmek. İyi hissettiğin zaman kendinle ve çevrenle daha ilişkisel bir hâle gelmeye başlıyoruz ve böylelikle kendini şifalandırma süreci başlıyor... 
Zihninin içinde yaşamaktan çıktığında, bedende ne hissettiğin, o anki algının ne olduğunu görmeye başlıyorsun. Ve dikkatini daha güvenli yönlendirdiğinde artık deneyimin de değişiyor. Daha yüksek bir yerden yaşanana bakmaya başlıyorsun. Aklının yatmadığı sorun, ilişki ya da cevap seni eskisi kadar rahatsız etmiyor ve tüm enerjin de cevap bulamadığın o alanı çözmeye çalışmıyor. 
Başa dönecek olursam, yol aldıkça karşıma bu güzellikler çıkmaya başladı ve en ihtiyacım olduğu zaman Mindfulness meditasyonuyla tanıştım. Umarım bu pratik size de iyi gelir ve bir gün yolumuz kesişir, bol bol Mindfulness meditasyonu ve algımızı şekillendirenler üzerine konuşuruz. 
Konuyla ilgili paylaşımlarıma devam edeceğim. Şimdi senin de ihtiyacın varsa, 20 dakika süre tanı kendine ve sessizce otur, kendini iyi hissettirecek bir alan bul ve nefesini fark et. Zamanla içinde dönüşenleri gördükçe sen de hayret edeceksin. 
Sevgiler,
Hande  
*David Cornwell meditasyonda bu soruyu sorarak bedendeki duyumlara dikkati getiriyor. 
2 notes · View notes
erkankarakiraz · 5 years
Photo
Tumblr media
#7daysbookchallenge N°6 Hınzır, muzır, ironiden, mizahtan beslenen bir kitap bugünkü: “Yanlış Okumalar”/ Umberto Eco, Can Yayınları, 5. Basım: Ocak 2015 (1. Basım: 1997), 184 sayfa, deneme. Kitapta dönüp dönüp okuduğum çok fazla pasaj var. Ancak en sevdiğim bölüm, kesinlikle “Kitabınızı Üzülerek İade Ediyoruz.../ Okuma Raporları” bölümü. Klasiklerin, arkaik metinlerin ve modern klasiklerin yayımlanmak üzere bir yayınevine gönderilmiş olması durumunda, bu kitap dosyalarının yetmişli yılların yayınevi editörleri tarafından nasıl reddedilebileceği kurgusuna yaslanıyor “okuma raporları”. “İncil”i, “Odysseia”yı, “İlahi Komedya”yı, “Kurtarılmış Kudüs”ü, “Sır Tutmayan Mücevherler"i, "Rahibe”yi, “Justine”i, “Don Quijote”yi, “Nişanlılar”ı, “Kayıp Zamanın İzinde”yi, “Pratik Aklın Eleştirisi”ni, “Dava”yı ve “Finnegans Wake”i reddediyor editörler ☺ Oradan bir alıntı: “Küçük, güzel bir kitap. Hitchcock izleri taşıyan, heyecanlı bir şey. Sondaki cinayet, örneğin. Alıcısı olabilirdi. Fakat besbelli, yazar ağır sansürlü bir düzende yazmakta. Yoksa bütün o belli belirsiz göndermeler, insanlara ve yerlere ad vermeme hilesi niye? Ve kahraman, mahkemede niçin sorgulanıyor? Eğer bu noktaları aydınlatır, olayın yeri ve zamanını daha somut hale getirirsek (olaylar olmalı, olaylar, olaylar, olaylar), o zaman eylem daha kolay izlenebilir ve gerilim sağlanmış olur. Bu genç yazarlar, ‘Bay Falan Filan, filan şehirde,’ diyeceği yerde ‘bir adam’ demekle ‘şiirsel’ olduklarını sanıyorlar. Gerçek yazma sanatı, gazetecinin eski beş sorusunu akılda tutmak zorundadır: Kim? Ne? Ne zaman? Nerede? Niçin? Kitabı özgürce yeniden ele alabilirsek, satın alın derim. Yoksa, hayır.” (Her cümlesinde kahkaha attığım bu metinde, Franz Kafka’nın “Dava”sından bahsediyor editör; sayfa 56) Bugün, #7daysbookchallenge ’a Dolunay Aker’i davet ediyorum, onda ne kitaplar vardır... :) _____ INSTAGRAM @akerdolunay FACEBOOK https://www.facebook.com/dolunay.aker TWITTER @dolunayakr (Buca Yedigöller) https://www.instagram.com/p/B2w3uDKgX5_8AJ_bv7Um2Kkw_DBCxyWzIwwk000/?igshid=wbsmv27zf8e9
0 notes
dizigang · 4 years
Text
Zorro
Don Diego de la Vega istediğini elde etmiş ve bir serseriden bir halk kahramanı yaratmıştır. Yeni Zorro, Alejandro de la Vega, düşmanlarından intikamını almış ve artık güzeller güzeli karısı Elena ve oğluyla huzurlu bir hayat yaşamaya başlamıştır.10 yaşında zeki bir çocuk olan Jouqauin hala babasının gizli kimliğinden habersiz olarak yaşamaktadır. Karısını ve oğlunu bu belalı hayattan uzak tutmak ... source https://dizigang.com/film/zorro
0 notes
ergumuaz · 5 years
Text
Alaattin Diker Almanların Ortaçağ Şenlikleri adıyla düzenledikleri Ortaçağ yolculuklarını anlattı. 
İkibinli yıllara girerken Almanya’da yeni bir ‘trend’ baş gösterdi. Özellikle Rhein nehri boyunca sıralanan ve hâlâ ayakta duran şatolarda ‘Ortaçağ Şenlikleri’ düzenlemeye başladı Almanlar. Günümüzde yaklaşık 1000’e yakın ‘Ortaçağ Şenliği’ veya “Ortaçağ Festivali” düzenlendiği söyleniyor.
Aslında bu kutlamaların ilk örneklerine 18. yüzyılda rastlıyoruz. Alman romantizminin doğuşuyla birlikte Rhein Nehri kıyısındaki şatolar, saraylar ve kaleler kıymete biniyor. Ancak bu ilgiyi tarihçiler ‘nostalji’ olarak niteliyorlar. Peki, dilimize de geçen bu kavram ne ifade etmektedir? Önce bu kavram etrafında biraz gezinelim…
Tıp dilinde eskiden sıla özlemi ‘nostalji’ kelimesi ile ifade edilirdi. Nostalji Ağır depresyonların sebebi sayılırdı. I. Dünya Savaşı sürerken halk arasında ahlaki bozulma anlamı kazansa da sözlük anlamı olan ‘sıla özlemi’ değişmedi. 19. yüzyılın hemen sonunda Paris‘te yayınlanan “Le Mariage d’Olympe”(Emile Augier) isimli roman ile birlikte gizli özlemleri ve arzuları, kısaca hayatı doyasıya yaşamanın bir karşılığı haline geldi. Almanca ve İngilizce’ye aynı şekilde geçti. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise Anglosakson kaynaklardan beslendi. 
Geçmişe özlem boyutu ile ‘nostalji’ modern zamanların bir olgusudur. Ortaçağ insanının böyle bir duygusu yoktu çünkü. Cervantes‘in Don Kişot öyküsünden anlaşılacağı üzere ‘şovelyelik‘ hayali bir yasam tarzı, hatta bir illüzyon idi. 70’li yılların başında kavram yeniden keşfedilip, sözlüklerin sayfalarından kurtulup hayatın içine girince yaygın bir olgu olduğu görüldü. Gerek aydınların ‘Altın Çağ’ arayışları gerek dindarların ‘cennet’ özlemleri bu bağlamda anlaşıldı hep. 
Batı dillerinde nostalji kelimesinin zıt anlamlısı ütopya’dır. Fakat anarşi yüzünden sükût-u hayale uğrayan 68 ve 78 kuşaklarının nostalji kavramını ütopya yerine kullandıkları da gözden kaçırılmamalıdır. Kısaca, nostalji aynı zamanda ütopya sayılabilir. Almanya’da son yıllarda sayıları giderek artan Ortaçağ Festivalleri’ni bu bağlamda düşünebiliriz. Geçmiş özleminin veya gelecek hayalinin tezahürü kabul edebiliriz. 
Mayıs ayının sonunda işte böyle bir kutlamaya biz de katıldık. Ancak festivalin tarihi bir arkaplanı vardı. Bu olay 15.yüzyılda Avrupa ülkeleri arasında siyasal bir krize yol açtığı için de önemli sayılır.
Ortaçağ’da şehir devletleri veya beylikler egemendiler. 1474 Neuss Savaşı Kardinaller arasındaki sürtüşmeden ötürü çıkmış; Kutsal Cermen İmparatorluğu ile Papalık araya girince uluslararası boyut kazanmış. Ortaçağda Kilise’nin gücünü şöyle tasavvur edebiliriz: Ziyaret ettiğimiz Zons‘a şehir statüsünü Köln Kardinali vermiş örneğin. Şehir girişinde heykeli duruyor hâlâ. Yine rahip Albertus Magnus 800 yıl önce Köln‘de üniversite açma izni almak için yalın ayak Roma yollarına düşmüş ve haftalarca bekletildikten sonra Papa tarafından kabul edilmiştir.
Ortaçağ Şehri Zons
Zons, Düsseldorf ve Köln arasında uzanan küçük ama şirin bir Ortaçağ şehri. Tarihi doku bozulmadan günümüze dek gelmiş. Yukarıda bahsettiğimiz savaşta Zons şehri 1475 yılında kuşatılmış. Şimdi bu kuşatma temsili olarak her yıl canlandırılıyor. Amaç toplumsal hafızayı diri tutmak veya tarih bilincini artırmak değil. Halkı hem eğlendirmek hem de bölgeye turist çekmek.
Bu amaçla 15 bin metrekarelik bir alana ordugâh kuruluyor; 500 artist şovalye ve asker gösteriye çıkıyor. Tıpkı 550 yıl önce olduğu şekilde askeri tatbikat gerçekleştiriliyor. Bu etkinliği tamamlayacak nitelikte sehir içinde Ortaçağ Çarşısı açılıyor. Ortaçağ kıyafetleri giymiş esnaf ve sanatkarlar kurulan tezgâhlarda ürünlerini sergiyor ve satıyor. Ortacağ kıyafetleri içerisinde müzisyenler, hokkabazlar, akrobatlar ortalıkta cirit atıyorlar. Şehir adeta Ortaçağ havasına bürünüyor. Otantik bir atmosfer yaratılmaya çalışılıyor.
Bu pazarlarda satışa sunulan ürünler çoğunlukla el yapımıdır, aynı zamanda egzotik ürünlerdir. Belli başlı çeşitler arasında baharatlar, deri ürünleri, seramikler, mücevherler, çubuklar ve Ortaçağ giysileri bulunuyor. Bazı durumlarda, ortaçağ sanat eserlerinin kopyalarını ya da taklitlerini bulabilirsiniz. Demircilik yapan zanaatkarların yanı sıra, süslemeler yapan camcılar, dokumacılar, çömlekçiler, sabun saksıları ve heykelleri yapan sanatçılar ile karşılaşmak da mümkün.
Sosyal etkinlik kapsamında çarşı içinde halk konserleri düzenleniyor ve kösebaşlarını tutan müzisyenler müşterileri eğlendirmeye çalışıyor…
Ortaçağ müziğine ek olarak orta oyunu, akrobasi, kılıç dövüşü ve alev püskürtme gibi çeşitli etkinlikler sunulmaktadır. Ziyaretçileri şakalarıyla eğlendiren bir komedyen mutlaka sokak sokak gezmektedir. Bazı zanaatkar ve sanatçılar Ortaçağ festivalleri piyasasında tanınmaktadır. O nedenle her hafta bir şenlikten ötekine yetişmek zorunda kalırlar. Kısaca, bu alanda yeni iş imkânları ortaya çıkmıştır. 
Büyük Ortaçağ festivallerinde temsili savaşlar da sergileniyor. Bu tür bir gösteri için en az 300-400 kişilik bir ekibe ihtiyaç duyulacağı kesin. Organizatörler bu nedenle koreografi çalışması yapan topluluklara yöneliyorlar. Ayrıca ziyaretçilerin yeteneklerini ölçtükleri turnuvalar da düzenleniyor. Son yıllarda sadece ortaçağ şövalyelerini bu şenliklerde görmüyoruz, aynı zamanda Keltler ve Romalılar arasında bitmeyen kavgaları ‘show‘a dönüştüren girişimler yayılıyor ve çok da ilgi çekiyor.
This slideshow requires JavaScript.
Alaattin DİKER
Pazar Sohbetleri/Almanların Ortaçağ’a Yolculukları… Alaattin Diker Almanların Ortaçağ Şenlikleri adıyla düzenledikleri Ortaçağ yolculuklarını anlattı.  İkibinli yıllara girerken Almanya'da yeni bir…
0 notes
bjkolik · 5 years
Text
ondan ve şimdi hayatında kalan bir güzel şeyi almak istedim. Ona karşı ani ve şiddetli bir hareket yaptı, sonra durdu. Aşağı geleceğimi sanmıyorum, 'dedi Zeena sakince. Sanırım bir süre yatakta yatacağım. Ethan aşağıya mutfağa gitti ve Mattie ona bir tabak yemek verdi. Bir ağız dolusu aldı, sonra tabağı itti, Sorun ne, Ethan? Tadı doğru değil mi? 'Sorun değil Matt. Sadece ben- 'O hızla ayağa kalktı. Korkmuş cyes ile ona baktı. Yanlış bir şey olduğunu biliyordum. Ne oldu Ethan? Nedir? "Onu kucağına aldı ve sonunda dudaklarını buldu. Öptü ve öptü. Dudaklarının tatlılığında kayboldu. Sonra ondan çekti, yüzünü korku ile beyazlattı ve ağladı. dışarı: 'Gidemezsin Matt! Gitmene asla izin vermeyeceğim!' Git git?' diye fısıldadı. 'Gitmeli miyim? Ethan, ne oldu? Zeena bana kızgın mı?' Doktorun söylediklerini söyledi: Mattie çok küçük ve çaresiz görünüyordu, kalbi onun için ağrıyordu ve onu tekrar kucağında tutmak istedi, uzun süre sessiz kaldılar, sonra Mattie alçak sesle dedi: Don çok üzülme Ethan. Oh, Matt - Matt nereye gideceksin "Belki de kasabada yapacak bir şeyim var." Fakat ikisi de bir iş bulma şansının çok az olduğunu biliyordu. Kasabalarda iş arayan çok fazla insan vardı ve
0 notes