Tumgik
#dorock
Photo
Tumblr media
#dorockxlkadıköy #dorock 🤘🏿 https://www.instagram.com/p/CmGN3pvow1CM47ur9cioNgzt2l4ETH-uMMPyfI0/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
katakullii · 6 months
Text
Ay çok yoruldum dostlarım. Dün redd konserine gittim ama o kadar kötüydü ki yarısında çıktım, mekan çok kalabalık, ses sistemi çok kötü, çok basık, sahne asla görünmüyor. Dorock xl kadıköy baya kötü mekanmış gitmeyiniz, 300 liramı çöpe atmış gibi hissediyorum.
7 notes · View notes
Text
05.04.2024 DARK TRANQUILLITY KONSERİ (BEŞİKTAŞ IF)
Tumblr media
“Dark Tranquillity”, 2024 yılının aylar öncesinden “Sold Out” olan etkinlikler serisi kapsamında önce 4 Nisan Ankara, sonra 5 Nisan günü İstanbul Beşiktaş IF’te konserlerini verdi. İstanbullular olarak konsere bir, bir buçuk saat kala (Aylar öncesinden açıklanan saat 21.00 idi.) IF’in sokağında yerimizi aldık. Garip bir durum vardı, “Sold Out” olan bir konsere göre dışarıda fazla bir yoğunluk yoktu. Bu durumu kapının erken açılmasına bağladık fakat aksine, etkinlik alanını gören camlı bölümün önüne oturduğumuzda alanın içinin de fazla kalabalık olmadığını gördük. Bu insanlar neredeydi? Cevabı; grup sahneye çıktıktan sonra aldık. “DT”nin ilk üç şarkısı boyunca insanlar mekana giriş yapmaya devam etti, içerisi hınca hınç doldu.
Tumblr media
Mekanın nispeten geç dolmasının sebepleri; organizasyonun etkinlik saati, kapı açılış saati gibi bilgileri sosyal medya üzerinden geçmemesi, etkinlik gününün uzun bayram tatili öncesi son mesaiye denk gelmesi, Kadir gecesi günü konserin olması vs. olabilir. Sonuç olarak biz mekana girerken kapıda çok uzun bir kuyruk vardı ve dediğim gibi ilk üç şarkıdan sonra içeride nefes alacak yer kalmamıştı. Halimizden memnunduk, hatta epey memnunduk. Konser tek kelimeyle inanılmazdı. Bu yazıda konserden bahsederken ve “DT”nin inanılmaz performansını överken aynı zamanda muhteşem solistleri Mikael Stanne için ayrı bir parantez açacağım. Mikael; tavırları, güler yüzü, sosyalliği ve sosyal zekası, naifliği ve asla düşmeyen enerjisi ile bu parantezi hatta yazıyı, kocaman sayfaları, belki kitapları hak ediyor!
Tumblr media
Konserin benim nazarımda inişleri ve çıkışları vardı. Hoş bir giriş introsundan sonra (“Iron Man-Black Sabbath”) “Encircled” “Treason Wall” “Hours Passed in Exile” şarkıları başta dediğim gibi ısınma turları olarak geçti. “DT” İstanbul’da verdikleri bir önceki konserlerinden bu yana yeni bir albüm çıkarmadı. (Son olarak “The Last Imagination” isimli güzel bir Single yayınladılar. Önceki ziyaretlerinde 2020 çıkışlı “Moment” albümü ağırlıklı bir “Setlist” izlemişlerdi.
Tumblr media
Benim şahsen çok başarılı bulduğum bu albümden “Phantom Days” şarkısıyla konsere devam ettiler. Seyirci ciddi manada kıpırdanmaya başladı. “Terminus (Where Death Is Most Alive) ve az önce bahsettiğim yeni singleları “The Last Imagination” sonrası çalınan “Atoma” ile seyirci resmen ateşlendi. Artık geriye dönüş yoktu. Nispeten genç Bassçılarının performansı çok iyiydi. Tecrübeli klavyecileri atmosferi canlandırıyordu. (Davul ve klavyenin sesini hafif düşük bulsam da ses genel olarak iyiydi.) Gitaristleri ve Sololarına diyecek hiçbir şeyim yok, kaybolup gittim ama artık İsveçli sevilen dostlarımız “DT”nin enstrüman ekibini çok güzel bir noktaya koyup, Frontman’leri Mikael Stanne’den bahsetme zamanımız geldi çattı!
Biraz alakasız olacak ama sizlere yıllar yıllar önce İş Sanat’ta gittiğim bir “Fado” (Portekiz halk müziği.) konserinden bahsetmek istiyorum. Mariza isimli “Fado” sanatçısı konserin ortasında, uzun enstrümantel bir şarkıda sahneden seyircinin arasına inip herkesin elini tek tek sıkmıştı. (Herkesin!) Oturmalı bir seyirci düzeninde, bütün seyircilerin koltuklarının yanına gidip, gülümseyip onların ellerini sıkmak takdir edersiniz ki epey vakit almıştı. Kimse şikayetçi değildi, inanılmaz duygusal anlardı. Zaten enstrümantel bölüme geçmeden önce bu şarkıyı ve Portekiz ülkesi hakkında ki, Portekizli insanlar, Dünya insanları hakkında ki duygusallığını uzun uzun anlatmıştı. Herkes sakince, tek tek elinin sıkılmasını beklemişti. “Mariza”nın elini sıkarken onun yüzünde gördüğüm duygusallığı, insanlığı, güler yüzü ve naifliği daha önceden birçok defa karşılaştığım ve önceki yazılarımda bahsettiğim “Katatonia” grubundan Jonas Renkse dışında Mikael Stanne’de gördüm. (İsveç alçakgönüllülüğü bu olsa gerek :) Bu adam bir önceki konserleri sonrası “Dorock HMC”ye gidip sabaha kadar bütün insanlarla fotoğraf çektirmiş, muhabbet etmiş, bira içmiş, suratından bir saniye olsun gülümsemesini esirgememişti. Bu konser boyunca ve sonrasında da aynısı oldu. Dünya bir yana Mikael Stanne’in iyi niyet enerjisi bir yana! Sen Çok yaşa!
Tumblr media
“Nothing To One” “The Dark Unbroken” “What Only You Know” ve yine 2020 albümlerinden “Identical To None” ile “DT” ara vermeden tam gaz devam ediyor. Mikael’in bir dakika duracak hali yok, sadece bazen seyircinin aşırı reaksiyonu karşısında nutku tutulup sahneden iniyor, önde ki seyircilerle hoşbeş ediyor, seyirciye inanamaz bakışlar atıp yüzlerine gülümsüyor. Konser boyunca buna benzer birçok görülmeye değer an yaşandı. Bazı şarkılarda arka planda şarkı sözlerinin aşırı iyi görseller eşliğinde verilmesi seyirciyle etkileşimi arttırdı. (Bence daha fazla grubun daha fazla konserde kullanması lazım gerçekten hoş bir detay oluyor.) Başlarda ki görsellerde neredeyse hipnotize oluyordum, zor toparladım.
Tumblr media
“Sold Out” olan bir Metal müzik konserinde bir sürü arkadaşınızı, dostunuzu görüyorsunuz. Bu konserde onlardan biriydi, gerçekten keyifli muhabbetler yapıldı, eskiler yad edildi, abilerimiz, ablalarımız anıldı. (RIP BARON-Çağlan Tekil.) Birçok farklı duygu yaşandı... Konsere dönersek eğer, “Forward Momentum”la birlikte işler artık duygusal bir şekilde sertleşiyor. “Cathode Ray Sunshine” “State Of Trust” “Final Resistance” (Pek severim.) ve “Therein” sonrası grup yoğun alkış kıyamet eşliğinde sahneden kısa süreliğine iniyor. Herkes hep bir ağızdan grubu sahneye geri çağırmak için avazı çıktığı kadar bağırıyor ve nihayet zurnanın ZART! dediği yere geliyoruz…
Tumblr media
Melodiyi duyar duymaz beyninizde atom bombası gibi patlayan, sizi bir anda ayağa kaldıran, “Hassiktir” dedirten şarkılar vardır. Konu “DT” olunca yine birçok şarkı insanın aklına gelir tabi ama bir tanesi vardır ki zannetmiyorum herhangi bir Metal müzik dinleyicisi buna kayıtsız kalabilsin. “Lethe” ile “DT” sahneye dönüyor, ortalık… Pek anlatabileceğim gibi değil... Çakmak çakıp eşlik eden mi dersin? Alkış tutan mı? Kendinden geçen mi? Bağırıp çağıran mı? Bütün bu hezeyanlar geçtikten sonra tabiki yekvücut olup “Lethe” diye hep bir ağızdan grubun efsane şarkısına eşlik ediliyor.
Ne önceki konserde ne de uzun zamandır “DT” bu şarkıyı canlı çalmamıştı ve bu gecenin çalınan tek “Lethe” şarkısı bu olmayacaktı! Kendimizi özel hissediyoruz, “DT” Türkiye’yi, bizde onları gerçekten çok seviyoruz. “Lost To Apathy” tamamda artık “Misery’s Crown”da (Sanırım en sevdiğim “DT” şarkısı olabilir.) iyice dağılıyorum, artık ne olacaksa olsun! İyice kabarmış saçlarım ve koca bedenimle “Headbang” yaparken sanıyorum arkada en az on kişinin manzarasını sahil şeridine dikilen gökdelen gibi kapatmışımdır. Bunun için özür dilerim, yaradılış işte. Mağdur arkadaşlara saygılar, sevgiler.
Tumblr media
Konser bitiyor, bende bitmişim. Saçımı sakalımı toplamam on dakika falan sürmüştür. Dışarıya çıkabildiğimiz zaman biraz daha mekanın restoranında oturuyoruz. Muhabbetler, kritikler, şu konser var, bu albümü dinle vs. Bakıyoruz adamlar içeriden yavaş yavaş çıkıyor. Önceki konserden bol bol fotomuz olsa da fazlası göz çıkarmaz, koştur koştur Mikael’i yakalıyoruz. Tabiki bizi kırmıyor, ayaküstü hoş beş bile ediyoruz. (Arka fonda gülen bir dayı ve Tekel dükkanı manzaralı şahane bir Mikael’li fotoyu koleksiyona ekliyorum.) Ben bu naifliğe tekrardan hayran kaldım. Adam uçakta olsa “abi foto çektireydik” desen, herif uçaktan rahmetli Zeki Müren gibi atlar, seninle fotoyu çekilir sonra uçağa geri biner. O derece… Helal olsun sana Mikael, iyi ki bu Dünya’da senin gibi insanlar var!
Konser bitti, adamlar yorgundur şimdi otele geçerler, haydi bizde dağılalım saçmalığı içerisinde evlere gidiyoruz. Adamlar ne dağılması Dorock HMC’yi dağıtmaya gidiyor! Yetmiyor, Mikael sahnede “Razor INC.” ile birlikte iki tane “DT” şarkısı söylüyor, bunlardan biri “Lethe” oluyor. Ben böyle şey ne duydum, ne gördüm. Sabah olunca evde pişmanlıktan kendimi yedim yedim, duvara attım! Bir önce ki konserleri sonrası da yazının başında dediğim gibi Dorock HMC’de sabaha kadar oturmuşlardı. (Ah benim aptal kafam bok vardı evde.) “Razor INC.” den Başer’in Mikael’le olan sarılma görüntüleri bana teselli oluyor. Bu dostluk, bu anlayış, bu sevgi… Önceki gelişlerinde de şimdi de gözlerimi dolduruyor. Bize harika bir gece yaşatan, emeği geçen herkese çok teşekkürler! Çok yaşa “Dark Tranquillity” çok yaşa “Razor INC.” çok yaşa “Dorock HMC” Nice nice konserlerde Görüşmek üzere!
DOROCK OR DIE!
Tumblr media
3 notes · View notes
1blogibi · 1 year
Note
Konserlerine gitmeyi bende çok istiyorum.
Gerçekten çok farklı ses tonu var adamın, ve hani bir aralar damar reis vardı ya şarkı söyleyen yabancı. Onun gibi.
Bazen böyle sakinleştiriyor insanı bazen de bir giriyor sesi ile bağıra bağıra ağlatıyor insanı gerçekten.
2 nisan da dorock xl a çıkmışlar bir diğer istanbul konserleri 7 hafta sonra... ve evet dediğin gibi alıp götürüyor insanı çok etkiliyor..
4 notes · View notes
dryly-dryly · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Dün gece dorock XL venue 🤟🏼❤️‍🔥
1 note · View note
biofreak659 · 4 months
Text
Okay I shall put it here...
My goofy and as of yet unnamed story about Jedi and such
Hehehe
Holche Vro knelt down and placed the transparent gorrick frog into a patch of crystaline grass. Then, she dusted off her hands, walked across the encampment, and retrieved another gorrick frog from the shade of a supply crate. She turned around, and walked back to the edge of the camp, and placed it into another patch of grass.
"You're making me dizzy." A Republic trooper complained, head swiveling as he tracked her across the camp. "Don't have anything better to do than play with toads?"
"These are frogs," she corrected him, "and the only thing I can do until Dorock Vares arrives is pace and become nervous. This is more useful. What are you doing, Seargent Kreel?"
Kreel scoffed. "Resting my ass. They expect us to jump half across the galaxy to grab some Jedi, no offense, and then jump half back to some glittery backwater on a moment's notice and with no fuel. I deserve a sit."
"Then sit, by all means." Holche found the last frog stranded by their sudden presence and returned it to its damp home.
Kreel scoffed. "Yeah. Like that'll last long."
The deafening roar of a drop ship landing overhead drowned out whatever he was complaining about, but his expression was fun to watch.
Holche turned to watch the ship land.
By all rights, she should have been placed in the AgriCorps, she mused as the engines shut off, leaving silence ringing in their wake. It was simply a fluke of luck that she was occasionally gifted with foresight, and a good head for investigation. She could fight too, of course, but combat wasn't what made a Jedi Knight.
"Holche!" A tall Trandoshan man strode out of the shuttle, ignoring the harried troopers trying to force him to follow procedure. He hopped down from the ramp before it was fully extended. He flung his arms out. "I almost couldn't spot you; you were made for this planet. How have you been?"
"Dorock," Holche bowed slightly to him, then accepted his shoulder jarring handshake. "I trust you traveled well?"
"I never do, on Navy ships." Dorock groused, rubbing his back. "They never install the dampeners correctly. Yanked from my life of luxury to play messenger boy on some backwater."
"How will you ever recover?" Holche said drolly. Dorock was, officially, the Jedi liason to the Republic Senate. He represented them as a neutral party in Galatic government affairs. Contrary to his griping, it was far from a glamorous job, and mostly consisted of getting into shouting matches about Mandalorian incursions and catching his daily twenty minutes of sleep in his office chair. This must have felt like a vacation.
"Perhaps I'll finally take time off. I've accumulated enough leave to vanish to Scarif for a year or two." He jerked his head. "Let's take this to the command tent."
"Of course. And then your Scarif vacation."
"I want a tan. My scales are so dull. Coruscant is awful on my skin." Dorock held open the tent flap, and sealed it behind her.
Holche walked over and turned on the old holomap projector. It whirled to life, cranking out heat as it did.
"This won't last long before it overheats and we need to shut it down." She said. "Speak quickly."
"Alright." Dorock tapped a section of the planet, expanding the region. "This is the Gorrick deepwell. It's an unmined crystal field. The way the conflict with the Mandalorians is ramping up, the Republic wants to secure fuel for the Armada."
"And somehow I factor into this?"
"There's a mining operation already in place, but it's been abandoned. I'd like you to look into it; see why no one ever pulled anything out of there."
"You want me to look into it?"
"The Senate does."
"Not the Council?"
"No. This is a favor. A gesture of goodwill." Dorock sighed and rubbed his forehead. "Revan going rogue and leading that little cult against the Mandalorians is making noise. The Senate wants to mobilize the Jedi as a military."
Holche's eyes widened. "We're peacekeepers, not soldiers."
"I know." Dorock shut down the map. "Look, I promised Senator Bak I would get him a fuel deposit. He'll back my vote against militarizing the Jedi, and his backers will back him. It's all politics."
"The Jedi are independent." Holche said. "The Senate can't command that we go to war."
"No," Dorock agreed, "but they can collect rent and tax on the temple on Coruscant. They can remove me from the Senate. They can demand the system of taking younglings be formalized and bog you down in so much bureaucracy that the Order never takes another Padawan. Trust me: we need to stay in their good graces."
Holche nodded. "I understand, but why couldn't this conversation be over holo? I don't see why you had to come in person to tell me to investigate a mine."
Dorock shook his head. "Not just this mine. I'm using this planet as a base of operations. There are a few non-Republic planets in this sector who could be convinced to formally join, especially if we can promise protection from the Mandalorians. That's my half of the favor."
Holche patted his shoulder. It was stiff and very tense under the layers of opulent fabric. "Please try and rest, before you go. It's no use playing diplomat if you collapse from exhaustion midway through your speech."
"I could say the same to you. You look pale." Dorock said, snorting at his own joke.
Holche exhaled and rolled her colorless eyes. "Yes, that's a very original joke. I've never heard it before."
"I'm sure." He handed her a bulky comlink. It weighed about two kilos, and wrapped around her waist like a belt. She tugged the lead up through her tunic and attached the pickup to her neck, and placed the speaker in her ear. She tuned the comlink to the base's operating frequency.
"This is Holche Vro, testing communication, over."
"Holche Vro, this is Seargent Loow at the communication tent, we read you loud and clear. Over."
Loud and clear it was; Holche could hear the woman shouting into the microphone from across the camp.
"Understood. Out." Holche removed her hand from the activator and turned back to Dorock.
"That's high tech," he said, "don't break it."
"I'll do my best. Good luck with your diplomacy."
"Thanks. I figure you'll have an easier time of it getting lost in that old mining complex."
"What, you want to switch?"
Dorock laughed. "Absolutely not."
Holche shook her head and absently waved her hand, then exited the command tent to the small tent she shared with the two female Republic soldiers. Seargent Loow was on duty in communication, but Lieutenant Jormmun was in her bunk. Her eyes flashed open when she heard Holche enter the tent.
"Here for your shuteye?" She mumbled, voice thick with sleep.
"Just my supplies." Holche found her backpack, already packed with rations, water, and a survival kit.
"Too bad." Jormmun rolled over, exposing her bare back. Holche turned away to give her her privacy, and found the glowrod that had rolled under her cot.
She clipped it on her belt beside her lightsaber, then hefted her backpack over her shoulders and exited the tent. She quietly borrowed one of the speeder bikes, and left without telling Dorock. He had his own problems to deal with, and Holche would gladly leave him to his politicians.
She walked the speeder to the edge of the camp before swinging a leg over and gunning the engine. Gorrick was a pale, crystalline planet. Silicone, as opposed to carbon, was the molecule of life. Holche sped past translucent grass fluttering up to her hips, and dodged massive spires of quartz. She emerged from the relatively protected area where they laid camp into an open field.
Exhaling, she flung her arms out to the side and threw her head back, laughing from the exertion of it. Her cloak fluttered madly behind her, and she pulled her hair stick out. Her braid whipped back and forth in the wind.
The speeder jostled under her as it zipped over a rock, so she stopped playing and put both hands back on the controls.
There was a small building in the distance: the mine office. Holche wound her hair back up and parked the speeder bike about thirty meters away from the building. It was about five meters cubed; a neat little building, all things considered. It was blocky and unpleasant next to the wild beauty of Gorrick, but Holche could appreciate the simplicity. She carefully opened the door and stepped inside, shining her glowrod around the building. There was a small control station with a cracked moniter, and a large industrial lift platform, which took up the bulk of the space.
Holche half-heartedly pressed the power switch, and was unsurprised when the system remained dead.
She peered down the lift shaft. Dark. Again, unsurprised. She weighed her options, then went with her gut impulse and dropped her glowrod down the shaft. It illuminated the tunnel as it fell, revealing the jagged cut of the shaft. It hit the ground and bounced, then the light cut out. Holche grimaced, but carefully dropped down the tunnel regardless, concentrating on her feet and legs as she landed, so as not to shatter them on impact. Her commlink didn't pick up signal underground, but she'd expected that. Even if she had been too incompetent to climb the rough cut walls out, she had a grapple attached to her belt.
Holche shook her head and stepped blindly forwards. Her toe kicked the glowrod, and she knelt down to pick it up. It was dead, probably broken, so she clipped it to her belt and instead ignited her lightsaber, holding it in front of her. The tunnel loomed in front of her.
An odd tension twisted in her stomach. Something… was going to happen. Not here. Further in the tunnels.
"As you wish." She muttered to herself, and let her feet follow where the Force led. Holche took a long and twisting path through the tunnels. Solid chunks of crystal jutted out from the walls of the tunnels. This was eventually processed into some component of hypermatter, and by Holche's untrained eye, must have been worth a fortune. The fuel was here, but why had no one ever mined it? And for that matter, where were the miners? Droids were used for the initial extraction, and Holche could see old signs of them, but sentients were better at retrieving the delicate crystal. They were cheaper, too.
Holche put aside her criticisms of the Republic and came to an open chamber. Well, open was a bit of an exaggeration. Massive crystals speared across the room, taller than some of the buildings on Coruscant. A tiny crack at the surface of the cavern let a few thin rays of sunlight filter through the crystals.
Holche's eyes went soft, and her throat went dry at the beauty of it.
The Force twisted her stomach.
She dropped, crouching on her knees.
A slug narrowly flew over her head and shattered a nearby crystal. Holche rolled and twisted, bringing her lightsaber up, then immediately extinguishing it and dropping to her stomach as another slug flew overhead.
Slugthrower. She scrambled behind a crystal and held her breath, listening hard.
Heavy boots crunched over the shattered crystal. Her assailant emptied the shells, which bounced musically across the ground, then reloaded with a solid thunk.
Muffled breathing, the subtle creak of oiled happabore leather, the metal scrape of beskar… A Mandalorian.
Why was there a Mandalorian on Gorrick?
A shard of crystal fell from the cave ceiling and answered her question: obviously, for the same reason she was here.
The Mandalorian silently stepped forwards, just out of sight of her shelter. Of course, the Mandalorian knew she was here. There was nowhere else to go. Getting too close was dangerous. She had a sword. The Mandalorian had a gun. Probably more than one.
Holche palmed a crystal shard, then lunged out from behind the crystal, throwing the shard at the Mandalorian's head and darting further into the cavern.
Some of the crystals brushed the ceiling. If she could make it up, she could escape through the small crack in the ceiling. That, she thought, hurdling over a crystal, or she could double back and exit through the lift shaft.
A shot shattered the crystal next to her face, blocking off her path and forcing her to venture deeper into the cavern.
Or she could get shot. That too.
Holche rounded the next turn and slid under an outcropping. She covered her mouth and nose and waited. Sure enough, the Mandalorian slowly approached.
He was methodical. Unrelenting. Holche reached into the Force. Don't notice me.
The Mandalorian reached her hiding spot, and stilled. Holche projected boredom. Nothing to see here but a few more crystals.
The Mandalorian moved on. Holche ripped herself out of the crevice and hooked the Mandalorian's boot with her foot, sending him toppling to the ground with a grunt. She yanked away the slugthrower with the Force, and tossed it off into the distance.
"Who are you?" She said, trying to hide the adrenaline shake in her voice with the snap-hiss of her lightsaber igniting. The Mandalorian barely shifted, but Holche could feel him glance disdainfully down at the lightsaber at their throat.
"Roll over," she said, pulling a pair of binders from her belt. The Mandalorian's hidden gaze raked over her. Holche felt a curl of disgust. She had been judged, and found wanting. "On your stomach. Put your arms behind your back."
The Mandalorian moved, and for a foolish half-second, Holche actually thought he was complying. Gut instinct slammed her to the ground before the Mandalorian's spiked toe could drive up through her throat. She rolled back, only to catch the Mandalorian's fist with her stomach.
Holche gagged, curling around the Mandalorian's arm. She managed a few, weak blows to the joints of the Mandalorian's armor, but none of it seemed to do much. Holche pushed herself away, one hand cradling her abdomen, and held out her lightsaber.
They circled each other wairily. The Mandalorian blocked her way back to the entrance. Her only exit now was up. Holche's eyes darted past the Mandalorian, eyeing the tunnel that would lead out.
The Mandalorian scoffed, metallic inside his helmet, then dropped and tackled her without warning. The Force screamed the second her back hit the ground. Her lightsaber flew out of her hand, clattering off in the distance.
Holche worked her leg free, and kneed the Mandalorian in the side. The Mandalorian grunted, then wrapped his hands around Holche's throat and squeezed.
Holche's eyes bugged, and she scrabbled at the Mandalorian's hands, trying to break that beskar grip. The hum in her head grew louder, and her vision narrowed in on the Mandalorian.
There was a crack. For a delirious second, Holche thought it was her throat.
Then the ground under her back collapsed, and she realized why the mine was inactive.
1 note · View note
phonenumberdata44 · 7 months
Text
Dorock xl”的舞台(或咖啡馆,我对 Dorock xl 不太了解)做了广告,并向我们提供了他当时所在位置的信息。喜欢 Can Bonomo 的人,如果他们有足够的钱并且那天晚上有空的话,就会考虑去这家咖啡馆(或者舞台,我不知道:/)并听那天晚上的音乐会。
0 notes
phonenumberdata58 · 7 months
Text
Dorock xl”的舞台(或咖啡馆,我对 Dorock xl 不太了解)做了广告,并向我们提供了他当时所在位置的信息。喜欢 Can Bonomo 的人,如果他们有足够的钱并且那天晚上有空的话,就会考虑去这家咖啡馆(或者舞台,我不知道:/)并听那天晚上的音乐会。
0 notes
phonenumberdata4445 · 7 months
Text
Dorock xl”的舞台(或咖啡馆,我对 Dorock xl 不太了解)做了广告,并向我们提供了他当时所在位置的信息。喜欢 Can Bonomo 的人,如果他们有足够的钱并且那天晚上有空的话,就会考虑去这家咖啡馆(或者舞台,我不知道:/)并听那天晚上的音乐会。
0 notes
phonenumberdata45 · 7 months
Text
Dorock xl”的舞台(或咖啡馆,我对 Dorock xl 不太了解)做了广告,并向我们提供了他当时所在位置的信息。喜欢 Can Bonomo 的人,如果他们有足够的钱并且那天晚上有空的话,就会考虑去这家咖啡馆(或者舞台,我不知道:/)并听那天晚上的音乐会。
0 notes
Text
SLAUGHTER TO PREVAIL
Tumblr media
Evet, tekrardan selamlar! Enteresan bir konseri daha geride bıraktık. Sosyal medyanın gücünü en iyi şekilde kullanan, metal müzik(?) Dünyasının ‘Dan Bilzerian’ı, kas makinası öfkeli pitbull ‘Alex the Terrible’ yaşını başını almış metal kitlesinide kadraja dahil ederek bizleri ‘Tiktok’ videosuna alırcasına, popüler kültürle kucaklaştırdı. “Slaughter To Prevail” şok edici yıkım etkisiyle seyirciyi allak bullak etti! (Rus) Savaş jetleri gibi geldiler, bombaladılar ve hiç vakit kaybetmeden gittiler. (Konser öncesi ücretli bir tanışma olmuş.) Bu kadar tahmin etmediğim performansları, göz açıp kapayıncaya kadar bitti. (Setlist’leri biraz kısa ama öyle olması gerekiyor sanki.) Bu kısa ama tadında dakikalardan, gruptan ve tabiki genel ortamdan biraz bahsetmeye çalışacağım.
Tumblr media
“Slaughter To Prevail” konser duyurusundan kısa bir süre önce dinlemeye çalıştığım bir grup. Çalıştığım diyorum çünkü zaten çok fazla benimsemediğim ‘Deathcore’ sound’u ilk izlenimime göre “Slaughter To Prevail” tarafından tuhaf bir şekilde icra ediliyordu. Haydi birazda zıplayalım dışında yer yer iyi davul partisyonları, zil kullanımı, yerinde ve çok fazla Breakdown’lar, (ki bence grup Breakdown’dan oluşuyor.) ‘Alex the terrible’ lakabının hakkını veren vokaller bana Sound olarak çok yeterli gelmemişti. Grubu çok duymamış olsamda (Sosyal medya ve görsel izleme eksikliği..) ‘Alex the terrible’ ismi uzun zamandır kulaklarıma çalınıyordu. Biraz taşlar yerine oturdu, grup Rus şehirlerinin soğukluğundan çıkma, (Yekaterinburg) fırsat yakalandığında kendini muasır medeniyete atma hevesi içerisinde kurulmuş, ‘Post Sovyet’ kapitalizm özlemli bir yapıydı. (Okuduğuma göre şu anda ABD Florida’ya konumlanmışlar.) Aslına bakılırsa bir ‘taşra başarı öyküsü’ idi, kalıbına sığmamaktı. Bu zaten her anlarına yansıyordu. İlk EP’lerini (iyi bulduğum bir EP.) 2015 yılında çıkarmışlar. Alex’in kendi projesi dışında 2 albümleri, Live albümleri ve benim çok anlam veremediğim ‘Viking’ isimli bir Single’ları daha var. Grubun bu kadar kuvvetli bir ismin hakkını en azından ‘Sound’ olarak veremediğini düşünüyorum ama zaten bu grupta Sound dışında başka şeyler konuşacağız.
Bu kadar hızlı çıkışlar, başarıyı hazmetme çabaları, Yozgatlı olarak İstanbul görmeden, Berlin’e taşınmalar kendini bir şekilde belli eder. Grup Bağcılar çıkışlı olsa hiç abartmıyorum bu adamlara ‘Dızo’ gözüyle bakılır ama ‘Adidas’ eşofmanları çekip ‘Call of Duty’ kötüsü Rus karakter modunda takıldıkları için özellikle yeni nesil tarafından sempatik bulunuyor anti herolarımız. Sosyal medya ve seri tüketim gençliği gazını arkasına alan bu şekilde projelerde krizler yaşanabilir, fikir ayrılıkları baş gösterir, başka problemler olur. Fakat daha önceden bu tarz hızlı çıkış yapıp, süreci iyi şekilde idare eden gruplarda olduğu gibi Alex’te bundan sonrasını kumanda merkezi olan, müziğinin mutfağını oluşturan spor salonundan gayet iyi şekilde yönetecek gibi duruyor. (Bu müzik spor yaparken hakikaten iyi dinleniyor.) Grup ve Alex hakkında iyi, kötü her şey düşünülebilir, sevilir, sevilmez fakat şahsi görüşüm en azından bir defa da olsa konserlerini izlemek gerektiğidir. Şimdi artık biraz bundan bahsedelim.
Tumblr media
04.02.2024 SLAUGHTER TO PREVAİL KONSERİ (BEŞİKTAŞ IF)
Beşiktaş İF’i ilk gittiğim günden beri severim. Konser öncesi sokakta eski Dorock günlerinde olduğu gibi dostlarla sohbet, muhabbet, bira keyfi gerçekten güzel oluyor. İF’in hemen konser alanıyla bitişik nizam bir Bar/Restoran’ı var. Arka tarafı tamamen camla kapalı. Burası konser alanını ve restoranı birbirinden ayırıyor. Sahneyi buradan görme imkanınız var. Biranızı içerken aynı anda konser alanını ve sahneyi (Ses duymasanızda) izleyebilirsiniz. Düzayak tek girişten geçiş, vestiyer ve alandasın. Barlardan içkini alırken bazen pos cihazının azizliğine uğrarsın, Merch standı hemen arkadadır, tuvalet arka yanda ve iyidir, üst kata çıkar sahneye bakan camlı kapıların önünde sigaranı içersin, camlı kapıdan geçince balkon kısmında ‘elit metalcileri görürsün opera izler gibi dürbünleriyle aşağıda ki ‘Mosh pit’te neler olduğuna bakarlar falan.. Metal müzik dinleyicisi için son derece rahat bir etkinlik alanı ve önceki haline nazaran biraz daha büyütülmüş durumda. Konser saatinden çok önce orada olmama rağmen kapı açılışını bekleyen uzun bir insan kalabalığı vardı. Konserin ‘Sold out’ olacağını tahmin ediyordum ama ilerleyen saatlerde sıranın sonunun neredeyse ‘Fulya’ya kadar dayandığını görünce “nasıl sığacağız” endişesi baş gösterdi. (Alt grup olmadığı için kapı açılışa kadar sıra uzadıkça uzadı.) Katılım yoğundu, benimde artık yavaştan son birayı bitirip kervana katılma vaktim gelmişti.
Alana girdim, aman Allah’ım gözlerime inanamadım. Sahnede “Slaughter To Prevail” yazıyor ama ben bir ‘Tekno müzik’ partisindeyim. Capcanlı bir ‘elektronik müzik’ eşliğinde kopanlar, coşanlar, dans edenler…“John Wick” gibi girdim içeri. Şaka bir yana başlangıç için harika bir gazdı, bence çok uyumlu olmuş. ‘Backstage’den gelecek şey ve konser kitlesi hakkında epey bir fikir sahibi oluyorsunuz. Buna tam tezat olarak, grup çıkmadan hemen önce bir Ortodoks ayinini aratmayan ilahiler duymaya başladık. “Batushka” erken geliyor derken, ‘Bonebreaker’la sahneye yıkım ekibi giriş yaptı. Grubun son derece vahşi maskelerinin olması albümlerini dinlerken benim nazarımda zayıf kalsada, konser içerisinde takılan masklar hakkını veriyor. İlk anlardan beri seyirci ‘Mosh pit’ler oluşturuyor. Grup aşırı enerjik ve agresif, bu seyirciye direk yansıyor ve genç kitle ağırlıklı konser alanı küçük bir festival alanına dönüşüyor. Seyircide üstler çıkıyor, kan, ter, gözyaşı, ‘Agony’. Sahneden gençliğe hitabe geliyor, ‘Wall of Death’ hazırlıkları sonrasında ‘This is Alex the terrible’ anonsu ve ‘Bratva’ ile bu gözlerin gördüğü en büyük kıyımlardan biri Beşiktaş İF’te yaşanıyor. Gerçekten inanılmaz dakikalardı, benim gibi adam, bar ve seyirci arasına sıkıştı kaldı. Kendimi bu enerji patlamasının ortasında ‘turist’ gibi hissetmeye başlamışken, bende kaptırdım kendimi, koy verdim gitti!
Tumblr media
‘Made in Russia’ ve ‘1984’ Sound olarak Setlist’te en çok hoşuma giden peşi sıra iki şarkı oldu. Bu yıkımlardan ortaya çıkan ‘efkar kokusu’ biramın bitmesi, insani ihtiyaçlar ve ‘Naked Man’lerden biriyle ‘Şlaaaps’ diye çarpışmanın etkisiyle biraz yukarıya çıktım ‘Viking’i kaçırdım :) Bu konserde ki gençlik, enerjileri, modları o kadar hoşuma gitti ki gerçekten görülmeye değerdi, kendimi gülümserken buldum. Ülkemizde, bulunduğumuz şartlarda, çocukların eğlenmeye, enerjilerini boşaltmaya, nefretlerini kusmaya çok ihtiyacı var. ‘Metal Müzik’ buna alan açabildiği için ayrıca kıymetlidir. Tabiki her şeyde olduğu gibi ‘Metal Müzik’te evriliyor, Sound değişiyor, ortam değişiyor, dinleyici yapısı ve kafası farklılaşıyor, buna göre gruplar çıkıyor, müzik yapıyor. “Slipknot” ilk çıktığı yıllarda bizim ‘dinozor tayfanın’ “bu ne sikimnot iş” dediği düşünülürse eğer, benim güvendiğim gençlikle birlikte biz buna da alışıp, adapte olacağız gibime geliyor. ‘Tiktok’ gençliği, içerinin bir ‘Vlogger’ partisi havasında olması, hızlı tüketim, insandan daha çok telefon gibi etkenler bizleri ne kadar ortama yabancılaştırsa, ‘Metal müzik’ ile  alışmış olduğumuz ‘Oldschool’ kendi, güzel, agresif, öfkeli kültürümüzle çok bağ kurduramasa da (ya da zorlasa da..) bu çocuklar kendi tarzlarında bunu çok iyi yapıyorlar, mutlular. Bizlere de takdir etmek, fazla küfür etmeden izlemek, geçmişi şimdiyle harmanlamaya çalışıp daha yenilikçi Soundlar’a doğru yelken açmak kalıyor. Geçmiş her zaman bizim ama gelecek? Sen, ben katkı verirsek eğer daha iyi gelecek diye düşünüyorum…
Tumblr media
Bu düşünceler ve daha fazlası ile birlikte boğulmak üzereyken ‘aman canım’ deyip kendimi tekrardan aşağıya atıyorum. ‘I Killed A Man’le hemen kafam dağılıyor, aman ne oluyor derken ‘Baba Yaga’ bizi önce dövüp sonra kaçırıyor. ‘Demolisher’ ile parçalara bölünüyoruz. Alex, arada bir yerlerde ulusa sesleniş konuşması yaptı. “Acılar var biliyorum, savaşlar kötüdür ama bu konuda benim yapabileceğim bir şey yok, ben tek kişiyim, savaşı durdurmak istiyorsan eğer önce kendini değiştir” vs. gibi bir şeydi. Bir Rus olarak Ukrayna savaşından hissettiği suçluluktu belki bilemiyorum ama tamda ondan beklediğim tarz bir konuşmaydı. ‘Türk misafirperverliği’ övme çabaları, hızlı bir geçiş ve işimize gücümüze dönelim sonrası konser alanı artık mezbaha gibi... Grup sahneden ayrılıyor, gayet organize olan bir kesim insanın aklına hemen ‘sabahki mesai’ geliyor ve tahliye işlemleri başlıyor. (Konser pazar günü idi.) “Durun oğlum bak daha cehennemi yaşamadık” derken grup tekrardan ‘Hell’ ile sahnede. Çok iyi bir performans sonrası “Slaughter To Prevail” “ne yaşadık biz ya” düşünceleriyle dağılmış olan bizleri bırakıyor ve sahneden iniyor. Hemen yine ani bir çıkış çabası, vestiyer sırası ve bir tane olan çıkışın tıkanması sonucu yarım saate yakın içeride kalış. Beşiktaş İF’in tek sıkıntısı belki bu olabilir. Aslında alanın arkasında, merch standının yanında İF’in restoranına açılan, kartla giriş çıkış yapılan bir camlı kapı daha var ama burası güvenlik ya da başka sebepler yüzünden asla seyirciye açılmıyor, akvaryumdaki anksiyete sahibi balıklar gibi sokak çıkışına bakıyoruz. Dışarıyı görüyoruz ama çıkamıyoruz! (Moria!)
Tumblr media
“Slaughter To Prevail” konseri başladığı gibi hızlı bir şekilde bitiyor. Tatlar damakta kalıyor. Geri dönüş sonrası en azından bir şarkı daha çalınabilirdi belki diyoruz. Seyirciden yeterince memnun kalmadılar mı? Yok, canım mümkün değil, insanlar kolu bacağı yerinde mi diye birbirlerine bakıyor. Dışarıya çıktıktan sonra uzun bir süre konserin etkisinden çıkamadım. Melodiler, Riffler aklımda çalmaya devam etti. Görsel bir şölen oldu, bu görsel şölene uyumlu bir müzik eşlik etti ve sonuç; akıllardan uzun süre silinmeyecek bir konser deneyimi oldu. Grubu Türkiye’ye getirmek her şeyden öte iyi bir hizmet oldu diye düşünüyorum. Buna ihtiyacımız varmış, ellere sağlık. Gördüğüm ve yaşadıklarımdan sonra “Slaughter To Prevail” çok daha iyi yerlere gelecek biliyorum. Ülkemizde gerçekleşecek muhtemel bir yaz festivalinde, açık havada tekrardan sahne almalarını çok isterim. 2024 yoğun konser takvimiyle devam ediyor. Önümüz çok dolu fakat “Slaughter To Prevail” ve Alex’in performansları şimdiden unutulmazlar arasında yerini aldı. Görüşmek üzere, sevgiler, saygılar.
Tumblr media
1 note · View note
phonenumbedata458 · 7 months
Text
Dorock xl”的舞台(或咖啡馆,我对 Dorock xl 不太了解)做了广告,并向我们提供了他当时所在位置的信息。喜欢 Can Bonomo 的人,如果他们有足够的钱并且那天晚上有空的话,就会考虑去这家咖啡馆(或者舞台,我不知道:/)并听那天晚上的音乐会。
0 notes
jaletan · 10 months
Text
0 notes
Text
Tour dates 2023
More dates to be announced 13.04.2023 D-Rüsselsheim, Das Rind14.04.2023 D-Augsburg, Kantine15.04.2023 D-Übach, Palenberg Rockfabrik16.04.2023 NL-Rotterdam, Wavefest X19.04.2023 D-Stuttgart, Im Wizemann20.04.2023 D-Bayreuth, Das Zentrum21.04.2023 D-Jena, F-Haus22.04.2023 D-Oberhausen, Kulttempel12.05.2023 TR-Istanbul, Dorock XL Fitaş17.05.2023 HU-Budapest, A38 Hajó19.05.2023 HR-Zagreb, Močvara…
View On WordPress
0 notes
phonenumberdata44 · 7 months
Text
Dorock xl”的舞台(或咖啡馆,我对 Dorock xl 不太了解)做了广告,并向我们提供了他当时所在位置的信息。喜欢 Can Bonomo 的人,如果他们有足够的钱并且那天晚上有空的话,就会考虑去这家咖啡馆(或者舞台,我不知道:/)并听那天晚上的音乐会。
0 notes
Text
#sektörelmırıldanmalar 003
Moda'da Cafe açılmaya devam edecek, Dorock iş yapmayı sürdürecek, müzisyenler ve organizatörler deneyimleyerek kendilerine hitap eden yeri bulacak, kiralar düşmeyecek, birileri tüm bu tartışmalar üzerinden birbirine atar yapacak, hep özel bulduğunuz ve yücelttiğiniz Kadıköy (tabii ki sizin Kadıköyünüz Söğütlüçeşme, Yoğurtçu parkı ve rıhtım bölgesini kapsayan daire oluyor sadece)  hep böyle kalacak. 
Neyse ki bazılarımız dostlarını, arkadaşlarını, birlikteliklerini bir semtten daha önemli buluyor ki gittikleri her yeri, hiç olmadı evlerini, bahçelerini, iş yerlerini zaten kendi cennetlerine çevirebiliyorlar. Hangi mahalle, hangi semt önemli değil...
Çok övdüğünüz ve özlediğiniz Kadıköy'de hala zenci görünce fotoğrafını çeken, trans bireyleri bırak mekana almayı, evinin önünden geçerken zombi geçiyormuşcasına kaçan, sokakta iki erkek öpüşse "hop" diye uyaran, "kıro, hırto, apaçi" diye aşağıladıkları insanlardan daha fazla taciz gördükleri "zeki ve çevik" cafe-bar klanı erkekleri-kadınları yücelten, "eii moda'da çiğköfteci" tepkisi verip sonra da "lanet olsun hipster"lar diyen bir güruh hakim ve hakim olmaya devam edecekler...
Kendimi bildiğim ve ekonomik özgürlüğümü kazandığımdan beri takıldığım yer kadıköy ama kimseye "oğlum kadıkoy yeaaa" demedim. Barlar sokağı olana kadar (ki buradaki mekanlarda takılmamın tek sebebi müzik idi, sonrasında işe dönüştü) Moda'nın ara sokaklarında sadece yürüyüş yapmışlığım vardı. Sizlerin "ah eski moda" dediğiniz zamanlarda ben ve benim gibiler ya da aynı jenerasyondakiler kayalıklarda, mendirekte, hasır veya balıkçı köşesinde takılırdı. Paramız yetiştiğinde bazılarımız Hamburg bazılarımız da Fasıl'da takılırdı. Ucuz biranın ortak adresi de Ali Baba idi. Neyse amaç nostalji değil, kısaca zaten o zamanlarda da Moda hepimize uzak, yabancı ve daha yüksek bir semtti. Bugün "ahh moda" diye hayıflanmamın tek sebebi bir kaç sene önce 700 tl'ye oturuduğumuz dairenin aynı hali ile 2300 tl olmasından başka bir şey değildir.
Aynı şekilde mekanlar  açılır, kapanır, devreder ve daha fazla cafe-mekan açılır, aynı şeyler zamanla Yeldeğirmeni ve Hasanpaşa'da da olacak ve emin olun bunu sadece şu anki inşaat hükümeti yapmayacak. 
Neyse uzattım. İki gündür yanıma gelen herkesin "ah canım kadıköy" veya "abi bak ne olmuş" demesinden dolayıdır bu metin. 
Son olarak şey etmişim (siz o şeyi doldurun) Kadıköy'ü ...
Öptüm...
27 Ekim 2015
0 notes