Tumgik
#hayvanlık
İnsanların hayvanlardan daha iyi ve üstün olduklarına emin misiniz?
Köpeğin sadakat duygusuna hayranız ama her fırsatta onu aşağılamaya hazırız. Acaba sadakat isterken bize sadık olanı aşağılamaya alışık olmamızdan mı?
"Hayvan!"
Kendini sapına kadar insan sayan ve hayvanlardan daha iyi, daha üstün olduğuna inanan hakaret hedefi kişi buna kırılıyor, kızıyor, karşı saldırıya geçiyor. Hiçbir zaman şöyle sormuyor:
"Hangi hayvan?"
Öyle ya, çeşit çeşit hayvan var. Üstelik bunlardan bazılarına benzetilmek gurur okşuyor:
"Koçum benim! Aslanım!"
Ya da hakkınızda şöyle dense:
"Karınca gibi çalışkan, arı gibi üretkendir. Ayrıca boğa kadar güçlüdür. Ve tilki kadar kurnazdır..."
Bir dakika, son cümle aklı değil, kurnazlığı vurguladığı için sevinmeli mi işkillenmeli mi? Ya da "deve gibi dayanıklı" olduğumuz söylense?..
* * *
Bir de "hayvanlık prestiji" ülkeden ülkeye değişiyor. Mesela, "ineklik" Hindistan'da başka, Türkiye'de başka… Bizde "ayı" oldukça kaba bir söz sayılıyor; ama Rusya'da hiç de öyle değil. Olimpiyatlara bile simge yapılabilecek kadar sevimli ve dost bir hayvan. Rus liderlerden Medvedev'in "medved"i ayıdan başka bir anlama gelmiyor. "Domuz" da sevilen bir hayvan Rusya'da. Oysa bizde öyle mi?
Ruslar'ın sevdikleri için kullandıkları "tavşanım benim, kırlangıcım" türünden iltifatlar da bizde pek aynı değeri taşımıyor. Bizim "ceylanımız, kuğumuz, kınalı kekliğimiz" var. Koyuna gelince, onun kaderi her yerde aynı.
Güvercinin barışı, şahinin savaşı simgelemesi gibi. Kargaya, yarasaya ve baykuşa benzetilmek kötü; ama bülbüle, kanaryaya ve kartala benzetilmek iyi. Akbabanın çağrışımı başka, atmacanın başka. Bir de papağan var tabii. Tavus kuşu var. Guguk kuşu var. Kim ne derse desin, kuşlara daha sıcak baktığımız ortada. Bununla birlikte hiçbirimizin "kuş beyinli" olmayı kabullenmeyeceği kesindir.
Köpeğin sadakat duygusuna hayranız ama her fırsatta onu aşağılamaya, hakaretlerimizde adını anmaya hazırız:
"Pis köpek! İt oğlu it!"
Acaba bir yandan sadakat isterken, öte yandan bize sadık olanı aşağılamaya alışık olmamız mı yatıyor bunun altında?..
* * *
Kedi nankörlük simgesidir. Keçi ile eşek, anlamsız inatların nöbetleşe temsilcisidirler. Sinek mide bulandırır. Ağustos böceği tembeldir. Kene ile sülük yapışır bırakmazlar. Devekuşu ne idiği belirsizdir. Bukalemuna hiç güvenilmez. Hindi yalancıktan düşünür. Timsah yalancıktan ağlar. Tavşan ürkektir. Ördek şaşkındır. Horoz horozlanır. Bozkurdun milliyetçi olduğu söylenir.
Kaplumbağa yavaştır. Akrep sinsidir. Çakaldan çakallık, yılandan yılanlık beklenir. Çok yiyenler file, az yıkananlar kokarcaya, uzayıp gidenler zürafaya, çizgili pijamalılar zebraya, güzeller pilice, anlayışsızlar kaza, çok bölünenler amipe benzetilir. Kiminin gülüşü sırtlanı anımsatır, kiminin gözleri kurbağayı, kiminin duruşu atı, kiminin saçları kirpiyi.
Maymun, aynada karşılaşılan görüntüye en yakını olduğu için, insanda sonuna kadar kurcalamaktan çekindiği duygusal titreşimlere yol açar…
Daha pek çok hayvan vardır. Tavuklar vardır. Fareler vardır. Köpek balıkları vardır. Öküzler asla unutulmamalıdır. Kimileri ne yazık ki buraya yazılamayacak kadar kötü hakaretlere dönüştürülmüşlerdir.
* * *
Biz birbirimizi hayvanlara benzetir dururken, onlar bildikleri gibi yaşar giderler.
Bazen bizim yakıştırmalarımızdan ve saldırılarımızdan öldükten sonra bile kurtulamazlar. Zavallı dinozorların tarih sahnesinden çekildikten onca yüzyıl sonra bile günümüzdeki bazı kıdemli siyasilerin sinirlerini bozması bunun "canlı" örneğidir.
İnsanlar açısından "hayvanlar âlemi" böyle.
Düşünüyorum da, acaba hayvanlar açısından bizim durumumuz nasıldır?
Acaba hayvanlar arasında anlaşmazlık çıktığında, onlar da birbirini "insan gibi" davranmakla eleştiriyor mudur? "İnsan gibi" bencil, kırıcı, saldırgan, nankör, doğayı kirleten, birbirini aldatan, sömüren ve yok eden varlıklar olmakla suçluyor mudur?
Acaba "insan" sözcüğü, hayvanlar âleminde en şiddetli hakaretlerden biri midir?..
0 notes
mecnun1cinar · 1 year
Text
Tumblr media
Mecnun!! Ne yaptın ?
+Abi aynı işte.Rezillik,hayvanlık ne ararsan var bizde.Sağolasin sen de geldin gömdün bizi buraya
55 notes · View notes
maho0326 · 5 months
Text
Tumblr media
Sevgi ve acıma, insanlık; hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasfıdır.
Hünkar Hacı Bektaşi Veli
14 notes · View notes
sadecedoruk · 8 months
Text
Şu kadınlar kedide köpekte ne bulurlar anlamış değilim. Kılsa kıl, bıyıksa bıyık, hayvanlıksa hayvanlık…
Hepsi bizde de mevcut yani.
🤭
Benim de kedimin olması sonucu değiştirmez.
Hepinize günaydın, iyi bir hafta olsun 👋
17 notes · View notes
judasizm1 · 9 months
Text
Hain kimdir?
Türkiye Cumhuriyeti'mizin tapusu gibi görebileceğiniz Lozan Anlaşması ve boğazların bizim kontrolüne geçmesini sağlayan Montrö Anlaşmasına kim çamur atıp, gerçekleri saptırmak veya cebini doldurmaya çalışan "hırsız" varsa bilin ki HAİN'dir..
Lozan'ın gizli maddeleri var diyen YALANCI, HAİNLER siz de EŞŞEK gibi biliyorsunuz gizli madde yok ve 1933 yılında çıkan kanunla milli doğal kaynakları araştırma, çıkartma devlette yeni oluşturulan kuruma devredildi ve öyle de yaptılar. Tutturmuşlar Lozan'ın gizli maddelerinden dolayı petrol çıkartamıyoruz diye, yalanınız S..KSİNLER.. Yıllardır Türkiye kendi topraklarında kendi devlet kurumunun çabalarıyla petrol çıkartıyor. Siz nasıl omurgasız yalancısınız?
Tabi siz cahil toplum istediğiniz, okumayan-yazmayan kara cahil bir ülke hayal ettiğiniz için bu gerçekleri söyleyemezsiniz. Biz sizin gibi korkan besleme tavuk değiliz. Hayallerinizi Irak'ta başımıza geçirdiğiniz o çuval gibi başınıza geçireceğiz BOP'çular..
..
BOP'çuların ve SERV'cilerin hayal ettiği Türkiye haritası işte budur;
Tumblr media
Bu Serv haritasıdır. Batılıların Osmanlıya "hadi neysee" deyip bıraktıkları toprakların haritası.. Atatürk'e düşman omurgasız yılanlar (özellikle tarikatlar ve cemaatler) iyi baksınlar bu haritaya.. Özellikle Adıyaman şehrimizde kendine köy kuran amerikan beslemesi tarikat iyi baksın; Adıyaman hangi ülkenin kontrolüne geçecekmiş?
Bir de çıkıp Osmanlıyı Atatürk yıktı YALANINI yayıyor malum hainler.. Birinci Dünya Savaşını Türkiye Cumhuriyeti değil Osmanlı İmparatorluğu kaybetti. Sonuç ise yukarıdaki haritadır. Ve o dönem Atatürk, Osmanlı topraklarını korumak için savaştaydı. Lan siz yoksa Fuller'in tarih kitaplarını mı okuyorsunuz?.. Acınacak durumdasınız 😮😂😂 Merak etmeyin fuller'de ölümlü; hasta.. Bakmışınız bir anda akıl babanız ölmüş! Aynı çarşafları sarınıp "kefenimizle geldik" naraları atıp 15 temmuzda tünellerde saklanan, ortadan kaybolanlar gibi bir anda ortadan kaybolacaksınız.. Her şey durulunca ertesi günü hepiniz CeHaPe'li olacaksınız 😂😂😂 Haberiniz olsun, Bukalemun sizi tanımlarken örnek verilmesine karşıymış 😮😜😂😂 Ben de hayvanım ama bu kadar hayvanlık bende dahi yok diyormuş..
..
(SERV'ciler 17 adamızı Yunan'a teslim etti, coniler o adalarda üs kuruyorlar şimdi. Bitti mi? Bitmedi; Suriyedeki pkk uzantılarına savaşmak için mühimmat verdikleri gibi bir kaç gün önce eğitim bile verdiler. Fransa, İngiltere, İtalya, Yunanistan ve bilimum Serv'deki ülkeler etrafımızda, bizi kuşatıyorlar.. Bizde ne var? Ülke ekonomisini bilinçli olarak uçuruma götüren, Türk düşmanı araplara dilenenler var.. Arjantin'in durumunu biliyorsunuzdur umarım; işte biz onlardan daha kötü durumdayız ama sağolsun manipulatör TUIK var :)) )
Tehlikenin farkında mısın? Suriye, Irak sınırlarımızdaki mayın temizleme ve sözde "tarıma açağız" yalanı BOP projesinin adımlarından biri idi; istilanın, kaosun ve sonunda iç savaşın sesleri adım adım topraklarımıza sokuldu. Sokaklarınızda kızınız, eşiniz ve hatta siz gece dolaşabiliyor musunuz? Bu "açık kapı politikası" diyenler gibi yüzlerce korumayla dolaşıyor musun?
Bu hainlere en büyük desteği "Yetmez ama evet!" diyen Sezen Aksu gibi dangalaklar çıktı. Ne oldu? Yılan onu da soktu; afaroz etmeye çalıştılar. Kaç kez paylaştım burada ikinci dünya savaşında Almanya'da komşusu göz altına alınırken "bana dokunmazlar" diyerek susan din adamının hikayesini.. Sıra ona da gelmişti aynı Sezen Aksu gibi.. Yetmez ama evet; sıra bütün yandaşlara da gelecek, er ya da geç...
Çıkıp televizyon kanallarında "Sınırlarımız bizim namusumuzdur" diyenler; sizin namusunuz bizi ilgilendirmiyor, GÖREVİNİZİ YAPIN VE ÜLKEMİZE DAHA FAZLA SUÇA MEYİLLİ KAÇKIN SOKMAYIN... GİRENLERİ DE GELDİKLERİ YERE GÖNDERİN...
Not: Neden Fetöşün hainleri tek tek hapisten çıkartılıyor? Nedeni siyasetteki ve adalet sistemimizdeki fetö terör örgütü üyelerinin temizlenmeyişi mi yoksa temizlenmek istenmeyişi mi?.. Merak etmeyin devlet unutmaz...
8 notes · View notes
oluruvar · 11 months
Text
Dün kahvaltıda annem yemekteyiz yarışmasını açmıştı ve gördüğüm kısa yemek sahnesine deli gibi öfkelendim. Çok minicik bir an gördüm, aşırı medeni gibi çatal bıçak kullanırken serçe parmaklarının havaya kalkışı tilt etti beni. O küçümseyici bakışları çıldırttı beni, özenerek giyilmiş şatafatlı kıyafetler ve masadaki tabakların parıltısı gözüme battı. Buna bu kadar kurulmamın nedeni tek tek o insanlar değil de genel olarak bu düzendi. Sen kimsin ulan burda medeni ayakları çekiyorsun? İki dakika sonra bir puan almak için çirkefliğini masanın orta yerine kusmayacaksın sanki. Sonra bu insanlar değil de ihtiyacı olan insanlar yemek yese keşke diye düşündüm. Yani böyle insanlar hiç yemek yemesin değil de böyle programlar içinde ihtiyacı olan insanların göz önünde olabileceği ve cidden onlara faydalı olacak bi yarışma olsaydı. Amacım buydu başta. Sonra işler biraz çirkinleşir gibi oldu kafamın içinde. Nasıl olabilir diye düşündüm ve başta aklıma yine bu insanlar yemek yapsa ama yiyecek olanlar sokak çocukları, evsizler olsa falan gibi bi fikir geldi başta ama insanlar zaten aç, ne olsa beğeniler muhtemelen diye düşündüm. Sonra çok kötü hissettim. Bu insanlarla yeterince empati yapamıyorum neye kırılırlar, ne isterler, nasıl davranmak gerekir, böyle şeyleri düşünmek bir hayvanlık mı diye bi ton soru geldi aklıma. Sonra daha da hayvanlaşan başka şeyler... Mesela evsiz insanlardan oluşan bir survivor geldi aklıma. Madem böyle aptal şovlara para harcanıyor, birilerine yarasın isteğiyle düşündüm bunu ama işlenişte aşırı yanlış olacağı ilk andan belli bi fikirdi maalesef. Öncelikle evsiz insanlar böyle bi şey ister mi bilemedim, hadi diyelim istediler, ulan hayvan herifler aç, çaresiz insanları televizyonlara eğlencenize meze mi ettiniz gibi bi linç olurdu muhtemelen diye düşündüm. Sonra şey canımı sıktı, bu insanları görünür yapmak mı suç? Bu insanlar görünür olursa, farkındalık oluşursa toplumda bi vicdani yük olur. Bu yüzden mi linçlenir böyle programlar olsa yoksa cidden doğru olmayacağı için mi linçlenir? Yurt dışında bi programın dna testiyle çocuğun anası babası olup olmadığıyla ilgili bi program varmış mesela o programdan daha mı kötü olurdu bu? Ay bilemiyorum. Yardıma muhtaç insanların faydalandığı ve daha görünür olduğu bir toplum isterdim. Yarışmalarda boktan insanların bir şeyleri israf ettiğini görmekten nefret ediyorum
3 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 1 year
Text
"...Durkheim'ın evli erkek ve evli kadın intihar oranları arasında, boşanmanın yasal ya da yasak olduğu bir ülkede oturmalarına göre gözlemlediği değişiklikler meğer sonunda doğa-kültür ya da hayvanlık-insanlık arşınına göre ölçülüyormuş."
Emile Durkheim | İntihar
7 notes · View notes
mantikutayr · 2 years
Photo
Tumblr media
ponty, bu yedi ‘sohbeti’ bir radyo programı için kaleme aldı ve 1948′de radyoda okudu. bu sohbetleri bir dizi gibi tasarlayıp her bölümüne bir başlık verdi: 1. algılanan dünya ve bilimin dünyası; 2. algılanan dünyayı bulgulamak: uzam; 3. algılanan dünyayı bulgulamak: duyu nesneleri; 4. algılanan dünyayı bulgulamak: hayvanlık; 5. dışarıdan görünen insan; 6. sanat ve algı dünyası; 7. klasik dünya ile modern dünya. 
‘‘duyularımızın yol açtığı yanılgılardan kurtulup şeylerin gerçek doğasına erişmek ancak bilimcilerin yöntemli bilgisi, ölçüm ve deneyleriyle olabilecek bir şey değil mi?’‘ 
‘‘her gözlemin gözlemcinin konumuna sıkı sıkıya bağlı olduğunu gösteriyor ve mutlak bir gözlemci düşüncesini bir yana bırakıyor.’‘ 
‘‘..modern düşünce zor, ağduyuya aykırı geliyor ama modern düşünce doğruluk diye bir derdi olduğu için bunu yapıyor.’‘ 
‘‘bakınız, modern resimdeki araştırmalar biliminkilerle ilginç bir biçimde öerüşüyor. klasik eğitimde desenle renk birbirinden ayrılır: nesnenin uzamsal şeması çizilir, sonra da bu şema renklerle doldurulurdu. oysa cezanne şöyle diyor: insan renk sürdüğü ölçüde desen çizer.’‘ 
‘‘yenilerde jean paulhan’ın dediği gibi modern resmin uzamı, gönül gözüyle görülen uzamdır.’‘ 
‘‘deneyim alanımızda pek çok nitelik var ki vücudumuzda uyandırdıkları tepkilerden soyutlanınca neredeyse hiçbir anlama gelmezler.’‘ 
‘‘..bilimde, resimde, felsefede klasikten moderne geçince, algılanan dünyanın sanki uykusundan uyandığına tanık oluyoruz.’‘ 
‘‘mekanik biyoloji ne derse desin, sonuçta içinde yaşadığımız dünya yalnızca şeylerden ve uzamdan oluşmuyor..’‘
‘‘algı dünyasını inceleyince ne öğrendik gerçekten? ..algı dünyasında şeyleri ve şeylerin görünme biçimlerini birbirinden ayırmak olanaksızdır.’‘ 
4 notes · View notes
bbellium · 2 years
Text
bi de insanların dünya üzerindeki tek canlı kendileriymiş gibi davranmaları yok mu bi müşteriyle konuşuyorum hiç öyle bir durum yok gibi lafımın üstüne kenardan bağırıyo ya dönüp hanfendi görüldüğü üzere bir müşteriyle ilgileniyorum iki dakika beklerseniz sıra size de gelecek diyorum ve öyle bi hayvanlık yaptığı için sırayı asla ona getirmiyorum hizmetimi haketmiyorlar çünkü sırf bu yüzden bir saat aynı müşteriyle oyalandım geçen
6 notes · View notes
tcetvel · 5 days
Text
Çekiniz yazan kapıyı iterken benim hayvanlık>>>
1 note · View note
muratjapan · 6 months
Text
Kabadayı...... Ne demek kabadayı? Kendini kendisiyle savunamadığından kabalığa sığınıyor demek. Kabalık... Türkçesi hayvanlık... Ancak insan dayanır zor yerde.
Gel gelelim korkmazlığa. Deli olmayan herkes korkar. Ben de çok korktum. Bu korkunun altında ezilmedimse, yaptığım işin kimseye kötülük etmediğine kesin inandığımdandı. Kaç kez sordum kendi kendime " başka türlü olabilir miydi?" Hayır.... Demek ki buradaki kesinlikle ölümdeki kesinlikle kadar. Başka türlü davransam kendime karşı hep sorumlu düşerdim. Zor yaşar kendi kendisinin gözünden düşen adam. Mutlu olmak imkanını yitirir.
0 notes
kitabice · 7 months
Text
#4EkimHayvanlarıKorumaGünü sizin de hayvanlar gününüz kutlu olsun koynumuzda beslediğimiz yılanlar siz de az hayvanlık yapmadınız yani
1 note · View note
morkedisblog · 11 months
Text
Tumblr media
İşte o suratsız bu çirkinlik😨Haaland mı havland mı nedir ?Hadi maç bitti kupayı da aldınız sakın o taşkın ingiliz seyircisi eğlence deyip orospuluk yapmasın alın kupanızı siktirin gidin bir daha da Türkiyeye gelmeyin İlkay denen yarı gavur yarı müslümü uçaktan denize atın😂 biz yabancıya hasret değiliz Alman/Rus/Ukraynalı/arap-afgan-paki-mısırlı-ürdünlü-ıraklı-İranlı-libyalı-Nijeryalı-sudanlı-yemen her b...ktan var bırakacağınız euroya lanet olsun damattan cebellezi edilen 128 milyar dolar pislik mültecilere harcadığımız 100 milyar dolar gözü yaşlı kara kaşlı mağrur başlı cengiz ve 5'li çetenin çaldığı 480 milyarı geri versinler hepinizi satın alırız inan yabancı görünce yüzüne kezzap atmak istiyorum😤😠😈Kiiiimmm ben de ülkelerine gidip hayvanlık yaparsam s...ksinler beni😓
0 notes
tarimormanhaber · 1 year
Text
Kırmızı Et Sanayicileri Fiyatların Dengelenmesini Bekliyor
Sultan Et Yönetim Kurulu Başkanı Bılıkçı, ESK’nin kırmızı et piyasasına yönelik adımlarının önemine işaret ederek, “500 bin baş hayvanlık besilik ithalatı için izin verildi, onlarla birlikte fiyatlar dengeye oturacaktır.” dedi. Sultan Et Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı, kırmızı et sektöründeki gelişmeler ve firmanın faaliyetlerine ilişkin değerlendirmede bulundu. Kırmızı et…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
Hayvanlık namlusundan nasıl çıkılır?
"İnsan azgınlaşır, kendisini ihtiyaçtan uzak görürse.” (Alâk sûresi, 6-7)
Bediüzzaman mesleğinin seyr u sülûkunu ‘dört hatve’ olarak tarif ediyor: Acz, fakr, şefkat ve tefekkür. “Şu tarik, hafî tarikler misillü, ‘letâif-i aşere’ gibi on hatve değil; ve tarik-i cehriye gibi ‘nüfus-u seb’a’ yedi mertebeye atılan adımlar değil; belki dört hatveden ibarettir.” Hatve ‘adım’ karşılığını alıyor lügatte. Tasavvufta ‘mertebe’ anlamına da geliyor. Bir terimsel karşılığı da askerlikte var: “Mermi çekirdeğinin ekseni etrafındaki turu esnasında namluda aldığı yol...”
Adımlar yolun parçasıdır. Mertebe yükselişin cüzüdür. Namludan çıkmak için kaç kere dönmek gerekir? Namlusu hayvaniyetidir insanın. Farkettiyseniz mezkûr tariflerin hiçbirisi adacığa benzemiyor. Yani acz, fakr, şefkat ve tefekkür dört ayrı/bağımsız görev değil. Ya? Ancak birbirini tamamlandıkça mesafe alınan bir yol gibi. Dört adımı atınca ancak insan-ı kamile ulaşmak hususunda gerekli mesafeyi aşmış oluyorsunuz. Namludan çıkmayı başarıyorsunuz.
Bir keresinde bir derste şöyle birşey söylenmişti: “Aczini bileceksin. Fakrını göreceksin. Şefkat edeceksin. Tefekkür edeceksin. Risale-i Nur mesleğinde bu dört yolla gidilir.” Katılamadım. Parçalı düşünmek yanlış geldi. Adımlar ‘yol’ sayılmamalıydı. Ben olsam şöyle derdim: “Aczini bileceksin, onunla (aczinle) fakrını göreceksin, onlarla (aczinle ve fakrınla) şefkat edeceksin, onlarla (aczin, fakrın ve şefkatinle) tefekkür edeceksin.” Yani arada nokta değil virgül olmalıydı. Bütünü hissettirmek gerekirdi.
Hem Bediüzzaman hatvelerin ayrı yollar olduğunu düşünse herhalde ‘adım’ değil ‘yol’ demeyi tercih ederdi. Değil mi ama? ‘Hatve’ değil de ‘tarik’ derdi mesela onlara. Özellikle de acz ve fakrın şuurunda olunmadan şefkat edebilmek mümkün değildi. Çünkü şefkat, aczin ve fakrın empatisidir. Kendi güçsüzlüğünü gören ancak diğerlerinin güçsüzlüğünü anlayabilir.
Duygularımızdır birbirimize uzanan kollarımız. İnsan içindeki tecrübelerle ancak başkasına doğru uzanır. Bilir. Anlar. Ne hissedeceğini tahmin eder. Kendisi de daha önce benzer şeyler hissetmiştir çünkü. O hislerin sizde de olabileceğini düşünür. Aksi takdirde her insanın ‘Kaptan Spark’ gibi robotikleştiği bir dünyaya uyanırız. Tefekkürümüz de onun Uzay Yolu serisinde sık sık ortaya koyduğu gibi olur. Yani şefkatsiz olur. En yakın arkadaşlarımız bile, mantıklı bir seçim gibi göründüğünde, hayatlarından vazgeçmeyeceğimizden emin olamazlar. (Into Darkness’ı izleyenler bu bağlamda okunabilecek diyaloğu hatırlarlar.)
Aczini görmeyen insan, varlığının devamı için gerekli olan şeylerin, yani kudret gerektiren şeylerin, aslında birer ihtiyaç olduğunu anlayamaz. Elde ediş olarak düşünür. Güçsüzlüğünü bilmeyen Karun tabiatlıdır. “Bu bana ilmimle verildi” der. “Bu bana aczimden dolayı bağışlandı” demez. Yaşamak bir işgal hareketidir artık. Hiçkimsenin ondan birşey eksiltmeye hakkı yoktur. O bu noktaya hakettiği için gelmiştir. Bu nedenle ona verilen herşey haketmişin zaferidir. Vazgeçtiği herşey ‘öyle olması gereken’ değil ‘fedakârlığı’dır. İhtiyacı falan değildir. Aczini bilmeyen hiçbir şeye ihtiyaç duymadığını sanır. Bu da en sessizinden/gizlisinden bir ‘ilahlık iddiası’dır.
Aczini bildikten sonra ancak devamının elinde olmadığı anlar. ‘Zaten öyle olması gerekenler’ birer ihtiyaca dönüşür. Ve bu ihtiyaç bilgisiyle kalp âleme mütevazi uzanır. Sevgiye muhtaç olduğu gibi (acz) seveceklere de muhtaçtır (fakr). Sevmeye muhtaç olduğu gibi (acz) sevileceklere de muhtaçtır (fakr). Muhtaç âlemle ilişki içine girmek zorundadır. Mecburen fildişi kulelerinden iner. Bencillik saraylarını terkeder. Artık mahlukattan herhangi birisidir. Bütünün parçasıdır. Bütünü kendisi değildir. İlişkisinin rengini ‘şefkat’ belirler. Zira onlar da en az kendisi kadar acizdir. Rızkları bağışlanmazsa kendisi kadar aç kalırlar. Şefkat bekleyen şefkat de gösterir.
Yavru kedinin miyavlamalarına dayanamayan çocuk aczden acze giden bir yol bulmuştur aslında. Onun ne hissettiğini kendisinden anlamıştır. İhtiyaçlar bu yönüyle birer bilme şeklidir de. Her ihtiyaç bir biliştir. Âlemle kurulan bir ilişkidir. Şefkat böylesi bir bilmeye de yardım eder.
Evet. Şefkat en özünde ‘şefkat ettiğinin devamını istemek’tir. Acz/fakr ekseninde bir okumayla, bütünün parçası olduğunu ve devamı için bütündeki herşeye muhtaç olduğunu farkeden insan, en nihayet bütüne şefkat eder. Çünkü onun devamı kendisinin de devamıdır. En azından hürmetine yaratıldıkları ortak hakikatin tecellisinin devamıdır. Hatta bazen şefkati o seviyeye ulaşır ki varlığından da vazgeçer: “Valideliğin en basit ve en ednâ derecesinde olan korkak tavuk, o şefkatin küçücük bir lem’asıyla, yavrusunu müdafaa için ite atılır, arslana saldırır.” O varlık sahnesinde kendisinden daha çok kalacaktır çünkü. Hakikatini daha uzun yıllar yansıtacaktır. Eşyanın hakikati ise esma-i ilahiyedir.
Aczini farketmeyen neden tefekkür etsin? Neden Allah’a ulaşmaya çalışsın? Yarası olmayan neden deva arasın? Yarasını hissetmeyenin tefekkürü, Allah’a ulaşmak için değil, sözde ilahçıklığını sağlamlaştırmak için olacaktır elbette. Enesi etrafında dönmeyen dünyaya düşmandır bencil. Merkeziyetini kabul etmeyen onu korkutur. Karamsarlaştırır. Kızdırır. Tefekkürü zehir olur da âlemi mahveder. Ürettiği teknoloji de âleme zarar verir, fikir de... Çünkü “Nazarında pek fena bir memlekete düşer...” Fena olana fenalık yapmak birşeyi değiştirmez ve haktır da. Demek tefekkürün de sıhhatı şefkattedir. Şefkatsiz dehanın zulümden korkulur. Hak vermez, anlamaya çalışmaz, çünkü şefkat etmez. Şefkati yaşatacak empatisi yoktur.
İşte bu sebepten dört hatvenin bağımsız yollar gibi görülmesine karşıyım. Bunlar birbirinin parçası, tamamlayıcısı ve tetikleyicisi. Üstelik birisinin faydası ancak diğerinin sıhhatiyle. İnsan-ı kamil tekiyle değil hepsiyle oluyor. Dört kere dönmedikçe hayvaniyet namlusundan çıkılmaz.
0 notes
aydinrehberi · 2 years
Text
Ete ve süte yüzde 30 artırım kapıda diyen çiftçi TÜSEDAD (Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği) İdare Konseyi Lideri Sencer Solakoğlu, tarımda yapılan yanlışları teker teker sıraladı, çiftçinin yaşadığı zorlukları anlattı. Solakoğlu "Türkiye'... Ete ve süte yüzde 30 artırım kapıda diyen çiftçi TÜSEDAD (Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği) İdare Şurası Lideri Sencer Solakoğlu, tarımda yapılan kusurları teker teker sıraladı, çiftçinin yaşadığı zorlukları anlattı. Solakoğlu "Türkiye'de üretiyoruz fakat Türkiye'nin toprağını taşeron üzere kullanıyoruz" dedi ve besindeki fiyat artışlarına değindi, ete ve süte yüzde 30 artırımın yolda olduğunu hatırlattı.“ÜRETİCİ İÇİN ARTIRIMLAR DEVAM ETMEK ZORUNDA”İsmail Küçükkaya ile Yeni Bir Sabah programının konuğu olan Solakoğlu açıklamalarına münasebetleriyle açıklık getirdi:Bu çok makûs bir haber lakin maliyetlerin artışının karşısında iktidar, 'Biz besin enflasyonunu denetim altına alacağız' diyor. Nasıl alacağız? 'Çiftçinin fiyatlarını sabitleyeceğiz' dediler. E maliyetler? 'O bizi ilgilendirmiyor biz yalnızca sizin satış fiyatınızı sabitleyeceğiz' dediler ve sabitlediler. Bu ok yay sorunu üzere gerildi.Bugün 110 liraya mal olan kemikli eti çiftçi 90 liraya satmak zorunda. Bu ne kadar sürdürülebilir sizce? İşte şu anda o dayanılamaz noktaya gelindi. Yeni artırımlar başladı. Cumadan pazartesiye kadar yeni artırımlar geldi. Şimdi artırımlara yansımadı yansıyacak. Bu bu türlü de devam etmek zorunda. Aksi halde üretici kalmayacak.“YEM İTHAL, GÜBRE İTHAL, MAZOT İTHAL, TOHUM İTHAL...”Küçükkaya'nın maliyetlerin ne olduğuna ait sorusuna da karşılık veren Solakoğlu şunları anlattı:Biz ithalatla geçinen bir ülkeyiz. Yemin yüzde 50'si ithalat. Gübrenin yüzde 95'i ithal. Mazot ithal. Tohum, çoğunlukla milletlerarası firmaların dolar bazlı belirledikleri fiyatlardan ötürü, yerli firma sayısı az. O da ithal. Türkiye'de üretiyoruz lakin Türkiye'nin toprağını taşeron üzere kullanıyoruz. Orada bir şeyler yetiştiriyoruz ve dünyayla rekabet etmemiz mümkün olmuyor bu şartlarda. Hayvancının tarlada yetiştirdiği ithal olduğu için ineğin ağzından aslında dolar geçiyor. Münasebetiyle TL paha kaybettikçe bu maliyetler de denetim edilemez formda artıyor.ASGARİ FİYATA İŞ BUL ÇİFTÇİLİK YAPMAHalka sormak lazım sütte fiyat düşüşü yaşayan oldu mu? Yok. Lakin biz her şeyi yüzde 18'le alırken yüzde 1'le satıyoruz. Çiftçiler firma değil ki KDV iadesi alamaz ki bu direkt maliyet olarak yansıyor. Çiftçi ne yapacağını şaşırdı ve çocuklarına 'aman evladım git taban fiyatla iş bul çiftçilik yapma' diyor.“90 LİRALIK SATIŞ FİYATI 120 LİRAYA ÇIKACAK”Küçükkaya'nın "Ete, et eserlerine, süte ve süt eserlerine yüzde 30-35 artırım mı bekliyorsunuz?" sorusuna Solakoğlu "Net" diyerek cevap verdi ve bunu şöyle ayrıntılandırdı:90 liralık satış fiyatı bizim öngörümüz 120 liraya çıkacak. Kemikli et yani bizim mezbahaya verdiğimiz fiyattan bahsediyorum. Birinci düzeltmesini de yaptı 90'dan 102'ye geldi. Artış yüzde 100 buradan kaynaklanacak. Talepte bir tık daha oynama olursa bu yüzde 30 çok daha üst çıkacak.İTHALATI YAPACAĞIMIZ ÜLKELERDE 120 LİRANIN ALTINDA FİYAT GÖRÜNMÜYORDevlet dedi ki 'zarar edin' ettik. Üretim küçüldü. 'İthalat yapalım' dediler. Artık 150 bin hayvanlık ithalat kontenjanı açtılar. İthalatı yapacağımız ülkelerde 120 liranın altında hiçbir fiyat görünmüyor. Demek ki devlet de çiftlikler de endüstrici de bu 120 liralık fiyatı satın almış durumda hasebiyle bu fiyat çıkacak. 80 liralardayken ben kıtlık olacağını söyledim. Kıtlık dediğiniz rafta olacak lakin gidip alınmayacak. Kıtlık deyince rafta olmaması değil. https://rehberaydin.com/tusedad-zamdan-kacis-yok/
0 notes