Tumgik
#kardeş çocukları
lotusgraphics · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Afra Saraçoğlu 250x400 Avatars
Short link (Imgur): https://imgur.com/a/GSAOOHi
Please, like and reblog if you save/use. Do not remove the credit and do not redistribute as your own. We doesn’t claim credits for the images or psds used for the graphics. Thanks ♥
26 notes · View notes
ozgur-ce · 1 year
Text
Ankara' ya
Öyle yakışırdı ki kar...
Tumblr media Tumblr media
Ankara'ya
Öyle yakışırdı ki kar.
Asfaltlar ışıldar,
Buz tutardı resmi yalanlar...
Kimse keman çalmaz belki ama
Çok keman çalınsın balolarında
Diye yapılmış
Gri
Sisli
Binalar...
Alnının ortasında
Ciddi bir devlet asabiyeti...
Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
Bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
Bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
Biz bir şeyi delicesine severiz Ama tanrım neyi?
Kahve önü çatlak mozaik
Bel kemiğine tehdit
Kürsüler üstünde
Çok sigara içen
Öğrenciler
Bir daha asla yaşayamayacağı
Aşkları teğet geçerken
Hep onu sevmeyenleri severek
Hep onu sevenin gözlerinden
Kalabalıklara kaçarak
Karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
Yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
Bir izmirli güzele dayatmak varken
Hep kardeş olacak değiliz ya, Yaşasın halkların sevgililiği!
Soyut bir sevdaya
Beşik kertilmiş olan
Dağda çoban,
Şehirde şark çıbanı sayılan,
Fırat'ın büyük elleri
Ararat'ın kızgın yelleri
Cilo'nun derin nefesleri
Hülasa kente hukuk mukuk okumaya
Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
Anadolu çocukları...
202 notes · View notes
insanzee · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Durum özetle bundan ibaret.. Özellikle semavi dinlerin olduğu hiçbir yerde huzur olmadı olmayacak olan hep masumlara olacak ve yarın yine unutulucak.. Kahrolsun İsrail diyenler hiç samimi değilsiniz çünkü üç gün sonra yine serinlemek için kolasını, fantasını lıkır lıkır içecek, magnumu kütür kütür tüketecek, banyoda onun şampuanını, makina da onun deterjanını kullanacak yine üreten kazanacak tüketen kaybedecek.. O yüzden sizlerin bu naraları kuru gürültüden başka bişey değil. Boş teneke çok ses çıkarır ama üstüne basınca da ezilir ve sesi kesilir..
Doğdum, ölüyorum aynı tiyatro tekrarlanıyo İslam dünyası bir toplu iğne bile üretmeyip tesbih çekip Allah derken diğerlerinin neler yaptığını anlatmaya zaman yetmez.
Ayrıca bu savaşı yine Filistin tarafı başlattı, tıpkı Muhammedin ilk kanı döktüğü, bütün yahudi köylerini yakıp yıkıp kılıçtan geçirdiği gibi.. He bu arada aptalca bi roket atışıyla hastaneyi vuran da yine Hamas..
Benim için iki taraf da teröristtir. İki kardeş çocukları, amca çocukları birbirini toptan yiyip bitirse de insanlık nefes alsa.. Bıktık artık.
27 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 4 months
Text
Tumblr media
Kıymetli dostlar, torunlarımı ziyaret için Konya'da bulunmaktayım.
《Bu gün 15 Ocak 2024 Mavi Gözlü Dev Nazım Hikmet’in 122.doğum günü; iyiki doğdun Nazım.
Doğum günün kutlu olsun.》
Tahir ile Zühre Türbesi, Konya'nın merkez Meram ilçesi, Meram Lisesi arkasında daracık bir sokakta, apartmanlar arasında kalmış bir yer...
Ve Tahir ile Zühre'nin hikayesi.
TAHİR İLE ZÜHRE MESELESİ
Birbirlerini çok sevmiş ama kavuşamamış olan Tahir ile Zühre türbesini ziyaret ettim.
Tahir ile Zühre'nin hikayesi: 13. yüzyılda yaşanmış.
O dönemde Konyada yaşanmış bir hikayeden ziyade; bir destan.
Arzu ile Kamber, Ferhat ile Şirin, Mecnun ile Leyla, hatta Romeo ile Jüliyet'in hikayesi ne ise bunların ki de aynı.
13. yüzyılda Konya'da yaşanan aşk destanı; o yıllar da bir Sultan ın ve Vezirinin çocukları olmuyor, buna bir çare ararken bir ak sakallı bilge onlara, bir elmayı ikiye böler ve yarısını Sultana diger yarısını da vezire verdikten sanra, derki sizler bu yarım elmaları yiyeceksiniz, yedikten dokuz ay sonra Sultanın kızı, vezirin oğlu olacak, isimlerini de Zühre ve Tahir koyacaksınız der, ak sakallı bilgenin dediği gibi dokuz ay sonra çocukları olur ve onların büyüyüp evlenme çağı geldiğinde evlendireceksiniz der.
Tahir ile Zühre birarada büyürler, birgün Zühre Tahir'i öper, Tahir buna tepki gösterir, Biz kardeşiz beni neden öptün der, Zühre'de kardeş olmadıklarını anlatır, Tahir'i inandırır.
İkisinin arasındaki aşk gün geçtikçe büyür.
Tahir ile Zühre 'nin babaları durumu biliyor ama Zühre'nin annesi durumu bilmiyor.
Zühre'ye gizli gizli aşk besleyen köle kara çalı bunların aşkını kıskanır, aralarını bozmak için Zühre nın annesini ikna eder ve annesi de Sultanı ikna ederek Tahir'i Mardin kalesi zındanına koyarlar 7 sene zındanda kaldıktan sonra Tahir tekrar Konya'ya döner, Zühre'nin dadısının yardımıyla tekrar buluşmaya başlarlar.
Buluşmalarını, köle kara çalı yine görür ve Zühre nın annesine söyler.
Tahir'i sultanın askerleri yakalayıp, ellerini ve ayaklarını bağlayıp Beyşehir gölünde bir kayıga koyarlar.
Ölmek üzere iken göl beyi Tahir kurtarır sarayına götürür.
Ama gölbeyinin de üç kızı vardır.
Orada bir müddet kaldıktan sonra; boylu poslu yakışıklı olan Tahir e göl beyinin kızları aşık olurlar ve aralarında kavgaya başlar, gölbeyi durumu öğrenir ve Tahir'in kellesini ertesi gün vurduracaktır.
Gölbeyinin kızlarından birisi yardım ederek Tahir'i kurtarır.
Tahir tekrar Konya'ya gelerek, Zühre nin dadısının yardımıyla görüşmeye başlarlar.
Zühre yi adım adım takip eden köle kara çalı, durumu tekrar kızın annesine anlatır.
Sultanın askerleri Tahir e saldırırlarken , Zühre vaziyeti görünce Tahiiiir diye bağırmaya başlar, Tahir de Zühre ye bakarken, askerler yere düşen Tahir i lime lime doğrarlar.
Tahir'i o vaziyette gören Zühre, Tahir'in yanıbaşında oracıkta ölür.
Zühre'ye aşık olan kara çalı da kendini hançerliyerek ölür.
Tahir ile Zühre'nin öldükleri yerde iki gül biter, Tahir in mezarında kırmızı gül, Zühre'nin mezarında beyaz gül biter.
Onları mezarlarında bile buluşturmayan köle kara çalı, ikisinin mezarının ortasında biter.
Size şimdi Şair Nazım Hikmet 'in yazdığı bu şiiri sizlerle paylaşıyorum.
Saygı ve selâmlarımla.
TAHİR İLE ZÜHRE MESELESİ
Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmakta.
Hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte.
Mesala bir barikatta dövüşürken.
Mesela kuzey kutbunu keşfe giderken.
Mesela damarlarında denerken bir serumu ölmek ayıp olurmu.
Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmakta hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin o bunun farkında değil.
Ayrılmak istemezsin ondan.
Ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şartmı.
Yani Zühre Tahir'i sevmeseydi yahut hiç sevmeseydi artık.
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden.
Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmakta hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte.
NAZIM HİKMET
9 notes · View notes
esmeradammehmet · 6 months
Text
BU İŞTE BİR YALAN(CI) VAR
Sorsan,
herkes barış istiyor.
her yer savaş meydanı.
herkes çocukları seviyor,
çocuklar ölü, çocuklar sakat,çocuklar perişan.
herkes yeşil bir dünyada yaşamak istiyor da,
beton beton üstüne.
herkes silahtan korkuyor,
her belde bir silah.
dünyaya yetecek kadar aş var, ekmek var.
herkes aç. kiminin karnı, kiminin gözü.
sokaklar çocuk doğurmaz
her yerde "sokak çocukları"
herkes aşık olmak istiyor
herkes sevgisiz, kimsesiz ve sessiz.
herkes çok yaşamak istiyor
herkes erken ölüyor. kimi kalarak, kimi de giderek.
herkes şiir yazıyor
kimse şiir okumuyor.
herkes çok biliyor
kimse bir şey bilmiyor.
herkes özgür olmak istiyor
herkes köle, kimi sahibine, kimi mala mülke.
herkes mutlu olmak istiyor
herkes üzgün.
herkes hayvanları, bitkileri seviyor
hayvanlar yaralı ve bitkiler bitkin.
herkes eşit olmak istiyor
herkes birbirinin sırtına basıyor.
herkes kardeş
herkes kalleş.
bu işte bir yalan var!
bu işte bir yalan var!
bu işte bir yalancı var!
Tumblr media
18 notes · View notes
hepeksikk · 7 months
Note
Ay ve güneş kavuşur mu ?
Bir Hikayeyle cevap vermek isterim..
Güneş ve dünya, ay’ı kıskanırmış çünkü Ay’ın çevresi çok genişmiş, bütün yıldızlarla arkadaşmış. Yıldızlar, bir şey yapacakları, bir şey edecekleri zaman Ay’a danışırlarmış çünkü Ay’ı bilge olarak görüyorlarmış. Ay hem güzelmiş hem de çok bilgili bir gezegenmiş, o yüzden yıldızlar etrafından ayrılmazlarmış. Bu sebeple ne güneş ne de dünya, ay’ın etrafında dönmezlermiş.
Aslında bilmiyorlarmış ki; ay aslında çok yalnızmış, yıldızlar onu menfaati için seviyormuş. Ay da yıldızları, kendi çocukları gibi görüp kendi çocukları gibi seviyormuş, Aslında, bu koskoca galakside kendi dengi bir arkadaşı yokmuş. O yüzden daima yalnız ve üzgünmüş. Ne dünya ne de güneş, bir kere bile olsun Ay’a: Nasılsın? Ne sıkıntın var? diye hiç sormamışlar. Ay da haklı olarak güneş ve dünya ya kızgınmış ama birine kırgınlığı hiç uzun sürmüyormuş o da güneşmiş. Ay, güneş’e aşıkmış ama bunu güneş e nasıl diyebilirmiş, güneş onu reddeder diye de korkuyormuş.
Gel zaman git zaman Ay; hem üzüntüsünden hem de güneş’ e olan aşkından dolayı gittikçe yaşlanmaya, güzelliği gün geçtikçe gitmeye başlamış. Bunu fark eden yıldızlar, ondan uzaklaşmaya, etrafından dağılmaya başlamışlar. Ay‘ın yakınında tek bir yıldız kalmamış, yapayalnızmış artık. Güneş ile dünya, yıldızların ay’dan uzaklaştığını görünce hem sevinmişler hem de üzülmüşler. Güneş sevinmiş çünkü Ay’ı yıldızlardan kıskanıyormuş, Güneşte; Ay’ı seviyormuş, ona çok aşıkmış, bir yandan da yalnız kaldığı için çok üzgünmüş ama elinden hiçbir şey gelmiyormuş. Güneş’in görevi dünyayı ısıtmakmış yoksa içindeki canlılar soğuktan zarar görebilirmiş bunun için hem kendi ekseninde hem de dünyanın etrafında dönüp duruyormuş. Yoksa güneş, dünya ya aşık felan değilmiş. Ay’a da aşkını itiraf etmek istiyormuş ama ay’ın kendisini reddetmesinden de korkuyormuş.
Ay, nasıl olsa güzelliğimi yitiriyorum, gittikçe de yaşlanıyorum artık; güneş aşkımı reddetse de bir şey değişmez ama ölmeden önce onu sevdiğimi bilmesini isterim demiş; eline kağıt ve kalemi alıp tüm duygularını kağıda aktardıktan sonra aşk yıldızını çağırmış ve bu mektubu güneş’ e ulaştırmasını istemiş. Aşk yıldızı, ay dan mektubu aldığı gibi, az gitmiş uz gitmiş nice yıldızları, gezegenleri aştıktan sonra nihayet güneş’ i bulmuş ve mektubu güneş’e ulaştırmış.
Güneş, mektubu okurken hem üzülmüş hem de ağlamış, öyle bir üzülmüş öyle bir ağlamış ki, dünyadakiler güneş tutulması yaşanıyor zannetmişler, bir süreliğine dünya kapkaranlık olmuş. Güneşte, bu mektuptan sonra duygularını ay’ a açmaya karar vermiş ve kağıt, kalemi alıp içinden geçen her şeyi kâğıda birer birer döküvermiş, her şeyi yazdıktan sonra kâğıdı katlamış ve kendi içinden bir şeyi sökercesine küçük bir parça çıkarmış ve kağıtla birlikte onu da zarfa koymuş ve aşk yıldızına bu mektubu ay’a çabucak ulaştırmasını söylemiş:
Aşk yıldızı, güneş’e: Bu mektubu Ay’ a çabucak ulaştırabilmek için elimden gelen her şeyi yapabileceğime emin olabilirsin güneş kardeş demiş. Güneş, aşk yıldızına bunun için teşekkür etmiş. Aşk yıldızı, güneş ten mektubu aldığı gibi, nice yolları, gezegenleri, ışıkları geçtikten bir zaman sonra nihayet Ay’a ulaşmış. Güneş ten aldığı mektubu Ay a vermiş. Ay, mektubu açmış ve kâğıtta şunlar yazılıymış;
Mektubunu alıp okudum, ben senin mutlu olduğunu sandığım için bir kere bile hatrını sormadım Ay can, ay kız, beni affet nolursun, seni sevdiğim için seni yıldızlardan kıskandım o yüzden hatrını sormak bile istemedim, oysa ki sen yıldızları çocuğun gibi seviyormuşsun ben bunu göremedim ne olur beni bağışla. Ben seni çok seviyorum, sana da aşığım ama benim, dünya kadar işim var ay kız, dünyayı ısıtmak gibi bir görevim var, eğer bu görevimi bırakırsam hem dünyadakiler soğuktan zarar görür hem de bu dünyanın sonu olur. Ama benden aldığın ışıkla geceleyin bu dünyayı mum misali ışıtabilirsin. Sana bu mektupla beraber kendi ışığımdan bir parça gönderiyorum Benim ışığım ikimize de yeter. Ben seni dünya var oldu olalı sevdim ve sevmeye de devam edeceğim ay kız, eğer bu ışığı kabul edersen hem beni mutlu edersin hem de dünyada ki insanları görürsün, ışığınla onlara rehber olursun, dünyadaki insanlar seni fark edince çok mutlu olacaklar, seni çok sevecekler bundan emin olabilirsin demiş.
Ay, bu ışığı kabul etmiş. Aşkın ışığı, ay’ ı tekrardan eski güzelliğine kavuşturmuş ama çektiği üzüntüler kendisinde derin bir iz bırakmış. Dünyadakiler bile ay’a bakınca, bu izleri fark edebiliyorlarmış, ama içindeki ışık her şeye değermiş. Ay, geceleyin hem insanları görüyormuş hem de ışığıyla dünyadaki her şeye kılavuz oluyormuş. Dünyada yaşayan insanlar, Ay’ı o kadar seviyorlarmış ki, akşam olupta bir gün Ay’ı görmeyince, ay nerde acaba diye merak edip, kimisi evindeki pencereden kimisi de dışarda yürürken gökyüzünde belki Ay’ı görürüm diye, gözünü gökyüzünden ayırmıyormuş. Ay ve güneş kavuşmazlarsa da , ikisinin de aşkı dünyayı aydınlatmaya, güzelleştirmeye yetiyormuş.
Ve bu dünya yok olana kadar böyle sürmeye devam edecekmiş.
8 notes · View notes
aynodndr · 9 months
Text
Ne güzel anlatmış...
Kadın etek giydi bacaklarına baktınız, pantolon giydi kıçına baktınız.
Kalabalığa girdi taciz ettiniz, otobüste yalnız kaldı tecavüz ettiniz.
Açık giyinince tahrik oldunuz..
kapalı giyindi içini merak ettiniz.
Kız çocukları okumasın dediniz,
hastaneye gidince Kadın doktor istediniz.
O kadar mı açtın cinselliğe çaresize saldırdınız...
İstediğini alamayınca da yakıp yıktınız..
Size hiç öğretmediler mi zorla güzellik olmaz diye.
Milyonlarca Kadını öldürdünüz bir kez daha bir kez daha hiçlik yaşattınız Kadınlara..
Bir kez daha dedin ki sizin yeriniz yok..
Ve bir kez daha dediniz ki Kadın cinsel bir araçtır.
Araca ulaşamayınca ölüme ulaştırdınız..
Oysaki sen evine gittiğinde annen hazırladı sofrayı, sen yemek seçiyorsun diye sevdiklerinden yaptı.
Temiz giyin diye hiç bekletmedi kıyafetlerini yıkadı, ütüledi dolabına astı.
Okul toplantılarına hep annen geldi.
Alfabeyi tekrar ezberledi seninle.
Sen üşüme diye uykusundan uyanıp üstünü örttü senin.
Karşılıksız sevdi seni.
Yeri geldi arkadaş oldu, yeri geldi öğretmen oldu, yeri geldi kardeş oldu, yeri geldi baba oldu sana...
Şimdi bir düşün bakalım senide bir Kadın doğurmadı mı...?
Nejat İşler.
8 notes · View notes
lotusgraphics · 2 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Afra Saraçoğlu 250x400 Avatars
Short link (Imgur): https://imgur.com/a/PY3dNQJ
Please, like and reblog if you save/use. Do not remove the credit and do not redistribute as your own. We doesn’t claim credits for the images or psds used for the graphics. Thanks ♥
18 notes · View notes
choirubyy · 1 year
Text
Bazı mitolojik tanrica hikayeleri 🧞‍♀️🧜🏿‍♀️
Pandora 🔥Efsaneye göre balçıktan yapılmış olan Pandora, Epimetheus'a hediye olarak gönderilir. Pandora ve kutusunun anlatıldığı efsanenin birçok farklı versiyonu vardır. Bu kutunun için açgözlülük ve yalan başta olmak üzere birçok kötülük vardır. Ancak Epimetheus, merak ettiği için kutuyu açar ve kutuda kilitli olan kötülükler dünyaya yayılır.
Medusa 🐍 Çok güzel bir Tanrıça olan Medusa, Athena tarafından Gorgon'a çevrilmişti. Bunun nedeni Athena'nın onu ve güzelliğini kıskanmasıdır. Medusa'nın saçları yılan şeklindedir. Medusa'nın en önemli özelliği kendisiyle göz teması kuran kişileri taşa çevirmesidir.
Athena💋 Zeus'un kızı olan Athena, Yunan mitolojisinde bilgeliği temsil eder. Athena, aynı zamanda Zeus'un en sevdiği ve güvendiği kızıdır. Efsaneye göre Athena, Zeus'un başında doğmuştur.Athena, aynı zamanda acımasızlığıyla ve verdiği cezalarla ünlüdür. Kıskanç bir Tanrıça olması ile de bilinir .
Hera 🧚🏻‍♂️ Roma mitolojisinde Juno olarak bilinen Hera, baş Tanrıçadır. Zeus ile evli olan Hera, kadınların koruyucu olarak bilinir. Hades ve Poseidon ile kardeş olan Hera, doğum sırasında kadınların çektiği acıları dindirir.
Afrodit🌑 Olimpos'un kardeşi olan Afrodit, mitolojide güzelliği ve zarafeti simgeler. Oğlu Eros kendisini dinlemediği için, ona sürekli başka başka kadınlara aşık olma cezası verir.
Demeter 🍀 İlyada ve Odysseia destanlarında sık sık adı geçen Demeter, bolluğun ve bereketin Tanrıçasıdır. Demeter gençliği nedeniyle Hera'nın düşmanlığını kazanmıştır. Hera'nın kardeşi olan Poseidon, onunla zorla birlikte olur. Birlikteliklerinden Despoina ve Arion adlı iki çocukları olur
Hestia🪷 Kronos'un kızlarından biri olan Hestia, aileyi simgeler. Sakin bir tabiata sahip olan Hestia Tanrı ve Tanrıçalar arasındaki kıskançlıklardan ve savaşlardan uzakta durmuştur. Efsanelerde adının az geçmesinin en büyük nedenlerinden biri de budur
Blogger notu : Bu postu cesitli sitelerden yardim alarak hazirladim ben mitolijiyi cok severim bu yuzden bu blogda mitolijiyede yer verecegim
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
21 notes · View notes
fatomahperi · 1 year
Text
Tumblr media
Eskişehir
Elif Nur 6 yaşında
Anne babası hapse girince cellatları olacak babaannesi, halası ve amcasının yanına veriliyorlar. Bu üç cani yaratık, çocukları nemli , örtüsüz, soğuk, kapalı bir odaya tıkıyorlar !
Çocukların boyunlarına çan takarak odadan kaçtıklarında dövüp işkence ediyorlar.
Daha bitmedi, çocukların tuvalet ihtiyacı görecekleri tuvalet bile yok odada, bulundukları yere yapmak zorunda kalıyorlar!
Bitti mi, bitmedi! Bu zalimler kendi kanlarından olan üç masuma günlük yarım ekmek veriyorlar, erkek kardeş az yiyip kardeşlerine veriyor.
Bu masumlardan 6 yaşındaki Elif Nur, açlıktan ve gördüğü eziyetlerin minik bedenini tahrip etmesi nedeniyle can veriyor, bu şekilde iki kardeşinin durumunun farkına varılıp kurtarılıyor!
Amca ve hala tutuklanıyor, babaanne kaçıyor! Da nereye kaçabilecek? Önce devletin adaleti, sonra da Yüce Rabbimiz'in huzurunda yargılanacak...
Bizler yetime önem veren, bu konuda bizi defalarca ikaz eden İslâm dininin mensuplarıyız...Hangi vicdana sığar zalim yaratıklar sizin 3 masuma ettikleriniz???
Gerçekten de zalimler için yaşasın CEHENNEM
13 notes · View notes
gulnarsultan · 2 years
Text
》 Handan Sultan 《
Tumblr media
Gerçek Adı : ?
Doğum tarihi ve yer : 1567
Ölüm tarihi ve yer : 26.11.1605
Kökeni hakkında : Kesin olarak Kafkasyalıdır. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
( Servezad Kalfa tarafından Saraya getirilmişdir.) (Servezad Kalfa Mahidevran Sultanın öz yeğenidir.) ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
İlk tahmine göre : Çerkesdir. Kabardey soyundan, Sogonew ailesine mensubdur.
İkinci tahmine göre : Bosnada doğmuşdur. Boşnaktır. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Vuslat Canpolat, Safiye Ergün, Ekrem Koçubey gini isimlerin Handan Sultan'ın akrabası olması onun Şogenow ailesinden bir Çerkes kızı olduğunu doğrulamaktadır. Handan Sultan, Cerrah Mehmed Paşa'nın akrabasıymış. Cerrah Mahmed Paşa, 3 Mehmed'in sünnetini yapan cerrahdır. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Eşi : 3 Mehmed
Evlilik tarihi : 1579
Çocukları : Şehzade Selim                     Şehzade Süleyman                      1 Ahmed                       İsmihan Sultan                       Fatma Sultan
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Handan Sultan tarihde merhametli ve iyi kalpli biri olarak geçse de Şehzade Mahmud'un idamında parmağı olduğuyla ilgili tahminler vardır. Çünki Şehzade Mahmud idam edildikten sonra Handan Sultanın küçük oğlu Şehzade Ahmed Veliaht ilan edildi. Handan Sultan'ın bu duruma tesiri olup, olmadığıyla bir belge yoktur. Sultan 1 Ahmed tahta 13 yaşında çıktığı için devleti tek başına idare edemeyeceği için Handan Sultan Saltanat Naibesi oldu ve ölene kadar devleti tek başına yönetti. Handan Sultan ölene kadar kardeş katline izin vermedi. Bu veraset sisteminde ekber ve erşad yasasının gelmesini sağlamıştır. Venedik elçisi Giacomo Surian 1603 yılında yazdığı raporda  3 Mehmedin Hasekilerinden bahis etmiştir : "Sultanın ilk karısı ( yani Handan Sultan) ve son karısı afet bir güzelliğe sahiplermiş."
Tarihte "Benli Haseki" namıyla mehşur Kadın Handan Sultandır.
Sultan 1 Ahmed annesinin ölmünden sonra daha sert bir tabiata bürünmüştür. Muhteşem Yüzyıl Kösem filimnde gösterilenlerin aksine Handan Sultan zayıf bir karakter değildi. Handan Sultan ağır bir hastalıktan ölmüştür,( Ancak belkide bir suikaste kurban gitmişte ola bilir. Sonuçta düşmanlar vardı.). Filimde gösterilen kendini zehirlediği sahne yalan ve yanlıştır.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Real name : ?
Date and place of birth: 1567
Date of death and place : 26.11.1605
About Origin: He is definitely Caucasian.
(Bred to the Palace by Servezad Kalfa.) (Servezad Kalfa is Mahidevran Sultan's nephew.)
According to the first guess: Circassian. Of Kabardian ancestry, he belongs to the Sogonew family.
According to the second guess: He was born in Bosnia. She is Bosnian.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Vuslat Canpolat, Safiye Ergun, The fact that Ekrem Koçubey's names are relatives of Handan Sultan confirms that she is a Circassian girl from the Shogenow family. Handan Sultan was a relative of Cerrah Mehmed Pasha. Cerrah Mahmed Pasha is the surgeon who performed the circumcision of 3 Mehmed.
Husband : 3 Mehmed
Marriage date : 1579
Children: Şehzade Selim
Sehzade Suleiman
1 Ahmed
Ismihan Sultan
Fatma Sultan ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Although Handan Sultan is a merciful and good-hearted person in history, there are speculations that he had a hand in the execution of Şehzade Mahmud. Because after Şehzade Mahmud was executed, the younger son of Handan Sultan, Şehzade Ahmed, was declared Crown Prince. There is no document as to whether Handan Sultan had any influence on this situation. Since Sultan Ahmed I ascended to the throne at the age of 13, he could not rule the state alone, so Handan Sultan became the Regent of Sultanate and ruled the state alone until his death. Handan Sultan did not allow fratricide until his death. In this inheritance system, the law of akbar and ershad came. Venetian ambassador Giacomo Surian mentioned 3 Mehmed's Haseki in his report in 1603:
"The Sultan's first wife (i.e. Handan Sultan) and his last wife had a stunning beauty."
The famous woman known as "Benli Haseki" in history is Handan Sultan.
After the death of his mother, Sultan Ahmed I assumed a harsher nature. Handan Sultan was not a weak character, contrary to what was shown in the movie Magnificent Century Kösem. Handan Sultan died from a serious illness (but maybe he was assassinated. After all, there were enemies.). The scene in the movie where he poisons himself is false and wrong.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
The picture is representative. Resim temsilidir
9 notes · View notes
menemennpastirma · 10 months
Video
youtube
Ahmet Selçuk İlkan & İntizar - Ben En Çok İnsandan Korktum
Sözleri: Durup durup bana sorma bunu bilmek olay değil İnsan doğduk insan ama insan olmak kolay değil Ben ben en çok insandan korktum anne en çok insandan Okudukça tarih kitaplarını Yüzyıl savaşlarını, kardeş kavgalarını Bir saltanat uğruna kıyılan canları Ve okudukça bugün gazetelerin cinnet sayfalarını Tanıdıkça her gün biraz daha insan adlı insancıkları Ve yaşadıkça hala bu çağda taş devrinin mağara adamlarını Ben ben en çok insandan korktum anne en çok insandan Bir düşün anne bir düşün atılan bombaları patlayan silahları Bir vuruşta kesilen başları O keskin kılıçları o cellâtları o katliamları O vahşetleri ve ardından yükselen çığlıkları Bir düşün bir düşün anne O kefensiz bebeleri, çocukları Hapishanelerde işkenceleri copları Bir düşün tankları tüfekleri topları Ben ben en çok insandan korktum anne en çok insandan İsyanlarım tarifsiz acılarım sahipsiz Şerefini şerefsiz ben ne satanlar gördüm Gördüm ahlar çekeni Gördüm boyun bükeni Biryandan da her yeri Cennet sayanlar gördüm Gördüm şefkate muhtaç Gördüm sevgiye muhtaç Gözü doymaz gönlü aç Ben ne yamyamlar gördüm Ahmet Selçuk İlkan: İnsan değil mi anne emeğini ekmeğini çalan insanoğlunun Suyunu bulandıran dostuna çelme takan Sırtından vuran yollara mayınlar döşeyen Bütün köprüleri yıkan İnsan değil mi anne kendi ozanına kıyan sazını kıran Şairini sürgüne vuran sesini sözünü kesen en haklı olanın Ah anne ah ah anne ah boşuna günahını almışız hayvanların Masallarda anlattığın devlerin canavarların İnlerin cinlerin ejderhaların hiçbiri bu kadar korkunç değil be anne Baksana yaptığına insanların ah dili olsa bu gecelerin bu sokakların Haykırsa katili kim bu masum kurbanların Ve bir bir indirse maskesini bu sahte kahramanların Bu yalan yüklü karanlık suratların Ah anne ah anne onlar ki sadece adı insan soyadı insan Gel gör ki çoğu insanlıktan noksan be anne insanlıktan noksan Dünyada kim var anne kendi soyuna bu kadar düşman ve bu kadar pişman Ben ben en çok insandan korktum anne en çok insandan... En çok insandan İsyanlarım tarifsiz acılarım sahipsiz Şerefini şerefsiz ben ne satanlar gördüm İsyanlarım tarifsiz acılarım sahipsiz Şerefini şerefsiz ben ne satanlar gördüm Gördüm ahlar çekeni Gördüm boyun bükeni Biryandan da her yeri Cennet sayanlar gördüm Gördüm sevgiye muhtaç Gördüm şefkate muhtaç Gözü doymaz gönlü aç Ben ne yamyamlar gördüm
#müzik #şarkı şiir #AhmetSelçukİlkan #İntizar #BenEnÇokİnsandanKorktum
Kaynak: https://youtu.be/ETwQHjkEk-w
2 notes · View notes
korelist · 1 year
Text
Tumblr media
HOSPITAL PLAYLIST 1-2 //  KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 8,8 Benim puanım: 10
Drama: Hospital Playlist (English title) / Wise Doctor Life (literal title)
Hangul: 슬기로운 의사생활
Director: Shin Won-Ho
Writer: Lee Woo-Jung
Date: 2020 - 2021
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Cho Jung-Seok, Yoo Yeon-Seok, Jung Kyoung-Ho, Kim Dae-Myung, Jeon Mi-Do, Shin Hyun-Bin, Ha Yoon-Kyung, Kwak Sun-Young, Kim Hae-Sook, Kim Kap-Soo
Şahane bir diziydi. İki sezonu da kıskançlık krizleri içerisinde izledim. Dizi kimyası gereği uzun uzadıya anlatılacak bir konuya sahip değil. O yüzden kısaca bahsedip karakterler üzerinden yorum yapacağım. En basit anlatımı ile aynı tıp fakültesinde okumuş 5 arkadaşın hikayesi konu ediliyor. Aynı hastanede çalışan bu arkadaşların her biri  kendi alanında parmakla gösterilen doktorlar. Kendi branşlarında başarılara imza atmışlar, bunun yanı sıra aralarındaki dostluk hiç azalmamış yıllar içerisinde güçlenerek artmış.
Ahn Jeong-Won (Yoo Yeon-Seok) çocuk doktordur. Lee Ik-Joon(Cho Jung-Seok-) genel cerrahtır. Kim Jun-Wan(Jung Kyoung-Ho) kalp doktorudur. Yang Seok-Hyeong(Kim Dae-Myung) kadın doktorudur. Chae Song-Hwa(Jeon Mi-Do) beyin doktorudur.
Dizi; Ahn Jeong-Won (Yoo Yeon-Seok)’un babasının cenazesinde başlıyor. Beş kardeş olan Jeong-Won ‘un iki abisi rahip, iki ablası da rahibedir. Hastane sahibi olan babası vefat edince hastane yönetimi de rahip olmayan tek çocuk Jeong-won ve annesine kalır. Jeong-won da rahip olmak istediği için yalnızca VIP koğuşlarının gelirinin kendisine verilmesi şartıyla hastane yönetimini bir aile dostlarına devreder. İkinci şartı ise VIP koğuşundan sorumlu doktor ekibini kendisi seçecektir. Bu noktada birbirinden çok farklı karakterlere sahip arkadaşlarını ikna etmesi gerekir. Kadın doktoru üniversitedeki müzik gruplarını tekrar kurmaları karşılığında kabul edeceğini söyleyince, beyin doktoru da vokal olması koşulu ile kabul eder. Herkesi bir şekilde ikna ettikten sonra diziye de ismini veren hastane müzik grubu kurulmuş hikayeleri ile kalbinize girmeye başlamış olurlar.
Birinci doktorumuz; Lee Ik-Joon(Cho Jung-Seok-) galiba ülkenin bütün karaciğer nakillerini yapan bir genel cerrahtır. Dizinin başında evli olsa da, karısı 1-2 senedir yurtdışında yaşadığı için ilerleyen bölümlerde boşanmalarına şahit oluruz. Kendisinden tatlı olmasın bir de oğlu vardır. Karısı yurtdışına gittiğinden beri çocuğuna bakıyor olmasının da etkisi ile velayeti babasında kalır. Ik-Joon IQ’su çok yüksek olmasına ve alanında bir numara olmasına rağmen ilgilendiği bütün alanlarda en iyi olmaya takıktır. Ama bunu her zaman hayattan zevk alarak gerçekten eğlenerek yapar. Herkesle arkadaştır, hep gülümser, yemekten keyif alır, dans eder, şarkı söyler, boş zamanlarında fal bakar, etrafındaki herkesin mutlu olmasına uğraşır, insanları okuma konusunda başarılıdır.  Hayatını hep çok odaklı olarak yaşamaktadır. Oğlu da onun gibi yüksek IQ’ya sahip olduğu için aralarındaki baba-oğul ilişkisini izlemek çok keyifliydi. Hatta oyuncu Cho Jung-Seok, karakterinin ideal baba figürü olduğunu ve öyle bir baba olmak istediğini söylemiş. Kendisi oyuncu/şarkıcı Gummy ile evli. Ik-Joon karakterinin, oğlunun yanı sıra birde asker kız kardeşi var; Lee Ik-Soon(Kwak Sun-Young). Oda abisi kadar renkli bir karakter.
İkinci doktorumuz; Ahn Jeong-Won (Yoo Yeon-Seok) pediyatri cerrahı yani çocuk doktorudur. Kendisini doktor olarak izlediğim ikinci dizi oldu. İlk Dr Romantik dizisindeki rolüyle karşılaşmıştık. O dizideki bıçkın delikanlıdan tamamen sıyrılmış dünyalar tatlısı olgun aklı başında bir doktor rolüne bürünmüş. Ama asıl oyuncuyu “Mr Sunshine” dizisinde izlemelisiniz. Bu bilgi burada dursun, henüz o diziden bahsetmeme çok var. Jeong-Won yukarıda da bahsettiğim gibi hastane sahibinin oğlu. Annesi, bütün çocukları kendisini tanrıya adadığı için Jeong-Won’u elinde kalan tek çocuğu gibi görüyor. Onu da tanrıya kaptırmak istemediği, normal bir hayatı çocukları olsun istediği için rahip olmasına şiddetle karşı çıkıyor. Jeong-Won da her sene karşılaştığı hasta çocuklara dayanamadığından rahip olmak için başvuru yapmak istiyor, cesaretini topluyor, her sene abisi onu 1 sene daha düşün diyerek vazgeçiriyor. Jeong-Won’un annesine Jeong Ro-Sa (Kim Hae-Sook) bayıldım. Oyuncuda başarılıydı tabi ki ama karakter inanılmazdı. Erkek kardeşlerinden Sung Dong-Il; Reply dizisinden tanınıyor, kız kardeşlerinden Ye Ji-Won ise birçok dizide karşımıza çıkan bir oyuncu. Erkek kardeşlerinden diğeri de yine Reply dizisinden tanınan Kim Sung Kyun ‘du. İkinci doktor etrafındaki insanlardan bahsederken, anne karakteri kadar bayıldığım bir diğer karakter daha var. O da hastane yönetimini bıraktıkları aile dostları Ju Jong-Su(Kim Kap-Soo). Annenin kankası olan bu karakter, daha önce gördüğümüz hastane yöneticilerinden farklı olarak hiçbir güç savaşına girmeyen, entrikalardan uzak, tabiri caizse şeker şerbet bir adamdı. Anne ile arkadaşlığı, doktorlara olan davranışları izlerken beni hep gülümsetti. Oyuncuyu da birçok dizide sert mizacı ile görmüş olsak da bu dizinin kesinlikle güzel yanlarından biriydi. Ahn Jeong-Won (Yoo Yeon-Seok) ‘a dizide partner olarak Jang Gyeo-Wool (Shin Hyun-Bin) eşlik ediyor. Bölümdeki tek asistan doktor olduğu için doktorlar tarafından paylaşılamayan Gyeo-Wool ‘a benim kanım çok ısınamadı. Paspal halleri, erkek tavırları, donuk oyunculuğu, karakterler arasındaki kimya beni kendine çekmedi. Dizideki tek ısınamadığım oyuncuydu sanırım.
Üçüncü doktorumuz; Kim Jun-Wan(Jung Kyoung-Ho) havalı ve soğuk tavırları ile kalp cerrahımız. Kendisi grubun en kibirlisi olarak görülebilir ancak en az diğerleri kadar sevilesi bir karakterdi. Sosyal becerileri düşük olan bu karakter her öğrendiği yeni duygu ve durum karşısında izleyiciye eğlenceli sahneler izletmeyi başarıyordu. Asistanı Do Jae-Hak (Jung Moon-Sung) ile aralarındaki bromans gerçekten izlemeye değerdi. Bu doktorumuzda bütün o soğuk görünümünün altında duyarlı, düşünceli ve çok çalışkandı. Doktorumuzun yemek ile olan ilişkisi ise eğlenceli bir detay olmuş. Masaya ilk oturan ve sanki kaçıracaklarmışçasına hızlı yemek yiyen, hatta ne varsa yiyen bir karakterdi. Bütün o karizmasını, duruşununu yemek masasında şapka gibi çıkartıp kenara koyuyordu. İlerleyen bölümlerde aşk hayatı ile ilgili kısımlar bir miktar sinirimi bozsa bile, karakteri de oyuncuyu da çok sevdim.
Dördüncü doktorumuz; grubun çiçeği Chae Song-Hwa (Jeon Mi-Do) oldukça başarılı bir beyin cerrahıydı. Oyuncu seçimlerinde diğer başrol oyuncularından Cho Jung-Seok ve Yoo Yeon-Seok tarafından önerilerek rolü üstlenmiş. İki başarılı oyununda rol arkadaşı olarak Jeon Mi-Do’yu seçmeleri enteresan olmuş. İronik bir şekilde dizide kurdukları müzik grubunda müzik geçmişi olan tek oyuncu Jeon Mi-Do olmasına rağmen karakteri şarkı söyleyemiyordu. Kendisi normalde müzikal geçmişli bir oyuncu olsa da sesi kötü bir karakteri canlandırdığından, özel bas gitar dersleri almış. Vokal olma şartı ile gruba katılmayı kabul etse de aslında grubun bas gitaristiydi. Üçüncü doktorumuz olan kalp cerrahı ile yemek konusunda hem partner hem de rakiptiler. İkisinin yemek yedikleri sahneler inanılmaz eğlenceliydi. Genel olarak doktorlarımızın asistanları onlardan hoşlanıyorlardı. Hayranlık, beğenme, örnek alma gibi yan hikayeler her biri için arka planda yazılmıştı. Song-Hwa için yazılanlar arasında asistanı Heo Seon-Bin(Ha Yoon-Kyung) sıyrılıyordu.
Beşinci, son doktorumuz; Yang Seok-Hyeong(Kim Dae-Myung) jinekolog, kadın doktoruydu. Tam bir ana kuzusu olan bu karakterimiz sessiz, sakin ve yalnızlıktan hoşlanan bir karakterdi. Yakın zamanda boşanmış olmasının verdiği bir mutsuzluk da üzerine yapışmış durumdaydı. Kadınlara olan yaklaşımı mesleğin verdiği incelikte olsa da karakterimiz kadınlardan hiç anlamıyordu. Dizide kadın doktorumuza partner olarak eşlik eden asistanı ise Heo Seon-Bin (Ha Yoon-Kyung)di. Ha Yoon-Kyung’u yakın zamanda Extraordinary attorney woo dizisinde izledik. İkilinin sahneleri oldukça eğlenceliydi. Kim Dae-Myung da beyin cerrahımız gibi dizide oynayabilmek için piyano dersleri almış. Dizideki müzik grubunun kurulmasına da Yang Seok-Hyeong karakteri ile kendisi vesile oluyordu.
Kısa kısa doktorlarımızı anlattığımıza göre genel birkaç şey söyleyip toparlayayım. Dizide beş doktorumuz Mido and Falasol adlı bir müzik grubu kuruyor. Grubun şarkılarına Spotyfy’dan ulaşabilirsiniz. Ben kendi adıma coverları orijinallerinden daha çok beğendim. Senaristin 90’lara olan tutkusu nedeni ile şarkılar hep nostaljik parçalardan oluşuyordu. Oyuncuların her biri bireysel şan hocaları ile çalışarak rollerine hazırlanmışlar. Youtube’da çalışma videolarına da ulaşabilirsiniz. Hatta Mido and Falasol ismi ile Youtube konserleri bile mevcut. Onlarda oldukça keyifliydi. En komiği ise daha önce de söylediğim gibi müzik sektöründe olmasına rağmen Mi-Do’nun bet sesli rolü yapmasıydı. Her şekilde aralarındaki arkadaşlık ilişkisi kesinlikle parmak ısırtıyordu. Baştan sonra kıskanarak izledim.
Dizi oyuncuları bakımından bir nevi yıldızlar geçidi olarak görülebilir. Gerek başroller, gerek yan roller gerekse de konuk oyuncular açısından dikkat çekiciydi. Konuk oyuncuların büyük çoğunluğu Reply dizisinden tanındığı için ben izlerken çok da tanımıyordum. Diziye çok fazla eleştirim yok. İlk göze çarpan olumsuzluk, bölümlerin çok uzun olmasıydı. Bazıları neredeyse normal bir film süresi kadardı. Daha az sürelere bölerek daha uzun bölüm sayıları ile düzenlenebilirdi. İkinci olarak dizi gündelik hayattan kesitler sunması nedeni ile sonunda bir çok merak edilen noktayı izleyiciyi tatmin etmeden bıraktı. Sanki hikaye 3.sezon devam etmeliymiş gibi kaldı. Kesinlikle 3.sezonun gelmesini isterim ama gelmeyecekse de 2.sezonu biraz daha keskin hatlarla bitirselerdi daha güzel olurdu. Ve son olarak; bu kadar başarılı, bu kadar iyi kalpli ve özverili doktorun bir araya, aynı hastaneye toplanmış olması o kadar ütopik geliyor ki, gerçek olamayacak kadar güzellerdi. Keza arkadaşlıkları da aynı oranda ütopikti. Bir grup arkadaş içinde gerçekten uzun yıllar devam edebilen bu denli bir dostluk çok görülebilen bir durum değil ne yazık ki. Genelde izlediğimiz diğer doktor dizilerinde, doktorların hırsları, yönetimin taht kavgaları ve insanların birbirilerinin arkasını kazmaları izleyiciyi dert sahibi yaparken, bu dizi bu mevzuların yakınından bile geçmiyordu.
Sonuç olarak çok beğendim. Karakterlere tek tek bayıldım. Aralarındaki arkadaşlıklara hayran kaldım. Benim 10 puan verdiğim diziler arasına çok rahat girdi. Ve tabi ki müzikleri de şahaneydi.
 OST:
Cho Jung Seok – Aloha
Mido & Falasol - It's my life
Mido & Falasol - You have a crush on me
Mido & Falasol - I like you
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
1 note · View note
dear-indies · 2 years
Note
hey, i'm the olivia wilde anon! since i saw how disturbing olivia is... could you suggest any fc that could replace her?? someone with an office vibe, serious and very polite. obviously, i prefer to it to be diverse. i just want to find someone with her "serious" look. again, thank you so much for all the work that you do and all the help you give to the community <3
Viola Davis (1965) African-American - How to Get Away with Murder.
Rya Kihlstedt (1970) - Charmed.
Renée Elise Goldsberry (1971) African-American - Zoey’s Extraordinary Playlist.
Molly Parker (1972) - Goliath.
Sarah Rafferty (1972) - Suits.
Laverne Cox (1972) African-American - trans - Doubt.
Kim Seo Hyung (1973) Korean - SKY Castle.
Sarah Paulson (1974) - is sexually fluid - Ocean's Eight.
Christine Adams (1974) Afro-Jamaican - Black Lightning.
Dominique Jackson (1975) Afro-Tobagonian - trans - Pose.
Keeley Hawes (1976) - Bodyguard.
Tamara Podemski (1977) Saulteaux, Ojibwe, Lenape, Metis, and Polish Jewish - Coroner.
Rosamund Pike (1978) - I Care a Lot.
Caroline Dhavernas (1978) - Mary Kills People.
Maggie Q (1979) Vietnamese / Irish, Polish, French - Designated Survivor, The Argument, The Con Is On.
Nur Fettahoğlu (1980) Turkish - Kardeş Çocukları.
Angelica Ross (1980) African-American - trans - AHS S10.
Melina Matsoukas (1981) Afro Cuban, Afro Jamaican / Greek, Ashkenazi Jewish.
Jana Schmieding (1981) Miniconjou Lakota Sioux and Sicangu Oyate Lakota Sioux - Rutherford Falls.
Lesley-Ann Brandt (1981) Black South African [English, East Indian, German, Spanish, Dutch, Khoisan, Ashkenazi Jewish] - Lucifer.
Cho Yeo Jeong (1981) Korean - Cheat On Me, If You Can.
Dichen Lachman (1982) Nepalese Tibetan / German, English, some Scottish - Severance, Torchwood.
Katie McGrath (1983) - Supergirl.
Gökçe Eyüboğlu (1983) Turkish - Evlilik Hakkında Her Şey.
Savannah Welch (1984) - amputee - Titans.
Aja Naomi King (1985) African-American - How to Get Away with Murder.
Nathalie Kelley (1985) Argentinian, Peruvian [Quechua, possibly other] - Dynasty.
Jessica Lucas (1985) Afro Canadian / European - The Murders.
Fahriye Evcen (1986) Circassian and Turkish - Ölene Kadar.
Candice Patton (1988) African-American - The Flash.
Thank you so much to everyone who replied to that post too!
4 notes · View notes
aynodndr · 6 months
Text
Tumblr media
♥Savaşın çocukları
Dağların arkasından, bu günde doğdu güneş,
Bombalarla uyandı, savaşın çocukları.
Anne baba ölmüştü, yarı baygındı kardeş,
Acılara dayandı, savaşın çocukları.
Evlerinde oynarken, neşe döndü hüzüne,
Tanklarla tüfeklerle, set çektiler düzüne,
Dayanamaz yüreği, kan sıçradı yüzüne,
Alkanlara boyandı, savaşın çocukları.
Uçakların altında, toprak acı çekerken,
Vicdan yoktu zalimde, nefretini ekerken,
Merhamet nere gitti, evlerini yıkarken,
Kurşunlara ayandı, savaşın çocukları.
Sırasıyla vuruldu, sönüyordu ocaklar,
Parçalandı bedenler, canla doldu kucaklar,
Birçoğunun kolu yok, hani nerde bacaklar,
Akıllara ziyandı, savaşın çocukları.
Birleşmeyen milletler, nerde insan hakları,
Bütün dünya görüyor, yapılan ilhakları,
Yıkıldı viran oldu, güzelim sokakları,
Yazgısına dayandı, savaşın çocukları.
Virane sokaklarda, korku ile gezerken,
Nasıl gülsün yüzleri, gözden elem sızarken,
Kan damlıyor kalemden, size şiir yazarken,
Dünya sandı uyandı, savaşın çocukları.
6 notes · View notes
ramazanserdar · 2 years
Text
Tumblr media
SUSURLUK BİR KİTAP OLSAYDI…
Mahir Ünsal Eriş, “Olduğu Kadar Güzeldik” isimli kitabında “Erdek bir kitap olsaydı bu çay bahçeleri ilk cümlesi olurdu onun” diye yazar. Ben de bu cümleyi ödünç alarak “Susurluk bir kitap olsaydı ‘ayran ve tost’ ilk cümlesi olurdu onun” diyorum.
Ayran-tost eşliğinde dinlenme tesislerinde yoldan geçen arabaları izlerken, Yalı Gazozunun, Dereköy Maden Suyunun hikayesini öğrenirdik.
Susurluk Postası, Susurluk’ta Halkın Sesi, Susurluk, Olay, Güneş, 24 Haziran, Doğan Gün, 5 Eylül, Kardeş; H.Şadi Kural’dan, Ahmet Kınay’a, Ahmet Parlakoğu’ndan Tahsin Ayyıldız’a günümüze kadar gelen tüm yerel gazetelerimiz haberleriyle, yazarlarıyla, kurucularıyla hepsi ayrı bir bölüm olurdu…
Bu şehre hizmete etmiş milletvekilleri, belediye başkanları sayfalarca yazılırken, 35 yıl Yeni Mahalle Muhtarlığı yapan İbrahim Turan’a da mutlaka yer verilirdi.
Hayatımıza iz bırakan öğretmenlerimiz anlatılırdı.
Bir şekilde hayatımızın hep içinde olan, kimileri mahallemizin, kimileri şehrimizin ekonomik önderleri; Tunalıları, Altunbaşları, Güneşleri, Sözerileri, Tatlıoğullarını, Yörükleri, Göçerleri, Seyfelileri okurduk.
Bu şehrin damakta iz bırakan lezzet ustaları; Aşçı Hilmi, Köfteci Fikri, Tatlıcı Ali yer alırdı sayfalarında…
Bir zamanlar park bekçisi Ahmet Güvendi’nin gözü gibi baktığı parkta oturup çay içtiğimiz ahşap masalar, sandalyeler kitabın bir sayfasını oluştururdu…
“Odunu Çataldağ’dan, unu Tunalı’dan, suyu Çaylak’tan…” diyerek kendine özgü manileriyle simit satan Hüseyin Dede, kitabın bir paragrafında mutlaka yer alırdı…
Çaylak demişken, orada Hıdırellezlerin kalabalık ama samimi pikniklerini okurduk.
Keçi Bayırındaki toplanma yerlerine giden keçilerin boynundaki çanların çıkardığı sesler tarif edilirdi ilerleyen sayfalarda…
Bir zamanlar sayıları yüz altmışı bulan at arabacılarımızın hazin sonlarını okurduk diğer satırlarda…. (Sahi şimdi kaç atlı arabacımız kaldı; dört mü, beş mi, yoksa daha mı az?)
Zevk Sinemasında, Şeker-İş’de, yazlık Meramses’de izlenen filmlerin ahşap panolarda asılı afişleri yer alırdı bir başka sayfada…
Şeker Fabrikasından Susurluk’un üstüne yayılan pancar küspesinin kokusu tarif edilirken, fabrikanın kuruluş hikayesi de Nuri Eroğlu olmadan yazılmazdı.
Katrancı Mehmet Pehlivanı, binlerce sporcu yetiştiren Adnan Büyükdemirel’i, Fehim Dikmen’i okurduk bir bölümde.
Yüzme havuzları yerine Kocadere’de yüzmeyi öğrenen, söğüt ağacından sipsi, mürver ağacından patlangaç, telden çeşit çeşit arabalar yapıp kendi yaptığı bu oyuncaklarla sokaklarda oynayan çocukları okurken;
Her yaz tatilinde kaymaklı veya pandispanya tezgahını saatlerce başının üzerinde taşıyıp, karpuz pazarında karpuz indirip, boyunlarına astığı beyaz sandıklar içinde -Roma sütten dondurma- diye sokaklarda sessizce bağırıp satarak harçlıklarını çıkarttıklarını öğrenirdik bir de…
Bir sayfa çevirirdik; tabelacılığın eskiden nasıl bir marifet olduğunu, nasıl yapıldığını, şimdikilerin her şeyi bilgisayardan çıkarıp hazırladığına bakıp Tabelacı Hafız Zekeriya Abinin hikayesini okurken ustalığına şapka çıkarırdık.
Agop Çeşmesinin, İstasyon binasının, Atatürk Heykelinin, Harp Hastanesinin, Demirkapı’daki Atatürk’ün kaldığı Taş Konağın tarihini okurduk.
Ayakkabıcılar Çarşısında, ayağınızın kalemle ölçüsünü alarak en âlâ deri ve köseleden yapılan ayakkabıları haftasına teslim eden ayakkabıcılarımız yer alırdı bir de…
Bakkal Salih Nogayların, Mehmet Tuncerlerin, Halim Kaptanların, Mehmet Özdellerin, Ahmet Çakarların, Şekerci Necdet Atayların, Terzi Bahattin Denizlerin yerini şimdilerde AVM’lerin aldığı yazılırdı…
Düğünlerimizin, kurtuluş şenliklerimizin olmazsa olmazları müzisyenlerimiz İpteşlerin, Göçmenlerin, Çalkanların klarnet seslerinin coşkusu anlatılırdı sayfalarında…
Selahattin Altınbaş’ın şarkılarına, Sabri Altınel’in şiirlerine yer verilirdi…
Susurluk bir kitap olsaydı…
Sadece anılarımız, hatırladıklarımız değil, unuttuklarımız da yer alırdı her bir sayfasında…
Ve son cümlesi; -Bu şehri çok sevin- olurdu…
Ramazan S.TOPRAKTEPE
2 notes · View notes