Tumgik
#mektup arkadaşı
arthez · 8 months
Text
Tumblr media
Arkadaşlarrrrr🥺🥺🥺🥺🥺 2 Kasım 2020 de korona yüzünden eve tıkılmış 17 yaşında bi kız olarak yazdığım mektup arkadaşlığına davet yazısını buldum... tost makinemle ss almışım:,) sonra Hira ile tanışmıştım. İlk mektup arkadaşı deneyimim<3 ve ne yazık ki korona da ptt mektupları ulaştırmamaya karar verdiği için(resmi olarak değil) son bulmuş çok tatlış bir arkadaşlıktı. Ve çoook istememe rağmen son oldu maalesef. Yine mi atılsam böyle bir şeye?
3 notes · View notes
letterbirdapp · 9 months
Text
Tumblr media
📮 Ready to embark on a captivating journey of connection? Look no further – it's time to send your very first letter with Letterbird!
🕊️ With Letterbird, you'll find the perfect pen friend who shares your interests and curiosities from across the globe.
🚀💌 Download Letterbird now and let the conversations begin.
Download on Android
Download on Ios
2 notes · View notes
hhiilall · 1 year
Text
Bir insanın her şeyi olmak zordur. Ama o zoru başardı ve benim her şeyim oldu 💙
Teşekkür ederim A
💙Dert Ortağın💙
5 notes · View notes
neonemivar11 · 5 months
Text
Mektup arkadaşı olmak o kadar güzel bir şey ki, böyle nasıl anlatsam o sana hayatından bi şeyler anlatıyor her detayına hakimsin olaya, kişilere falan ama aslında kimseyi tanımıyorsun. Onun hayatına görmeden, duymadan, sadece yazışarak dahil oluyorsun. Ondan gelecek mektubu beklemeyi anlatmıyorum bile. Heyecanla bir an önce gelsin de hemen okuyayım diye can atıyorum resmen.
1 note · View note
dengesizkafamm · 9 months
Text
Tumblr media
GELEN MEKTUBA BAK AKFNFKSMAPFMFKSÖAKCKRMWŞANKEMWFPRNSPXNFŞAMAĞSMDĞQMDOE
2 notes · View notes
mavimorvesiyah · 5 months
Text
herkesin bu dünya kalbine ağır geldiğinde ağladığı birisi vardır, benim sensin sevgili sunja..
Tumblr media
0 notes
iinaniiel · 2 months
Text
//////
meral, liseden arkadaşım. akıllı kızdı, ta o zamanlardan yalnızlığı överdi. hiç yakın arkadaşı yoktu. sevgilisi de yoktu. aşkı yererdi.
arada sırada, canı çekerse, bir tek bizim eve gelirdi. türk kahvesi severdi, biz o zamanlar hep kola içerdik. kocaman salonumuz varken benim minicik odamda oturmak isterdi. yatağın, peteğe yakın ucuna bağdaş kurar, pencereden dışarıya bakarak hayatından ne kadar memnuniyetsiz olduğunu, geleceğinden umutsuz olduğunu anlatırdı. elinde gitarı, arada bir tıngırdatırdı. hep kahve fincanını ters çevirir, falda hep aynı şeyi görürdü ‘’bak yüreğim kararmış’’
diğerleri bunalım meral adını takmıştı ona. o da bilirdi bu takma ismi ama ses etmezdi. içten içe severdi bu ismi. öyle görünmek hoşuna giderdi sanki. emin değilim, ben hep öyle hissettim. sormadım ona. ona soru sorulmazdı çünkü. kalın, siyah hırkasına iyice sarınır, ellerini, sadece parmak uçları görünecek şekilde içeri çeker, bir şey anlatmak ister gibi bakardı.
lise bitip de şehri terk ettiğimde, bana mektup yazmıştı meral. ilk yıl kazanamamıştı üniversiteyi. tam yedi mektup yazdı bana. hepsi karamsar, hepsi küskün… bir yandan yeni bir hayatım olduğu için sevinirken bir yandan suçluluk duyardım. gözden ırak gönülden de ırak olur ya, zamanla çıktı hayatımdan meral.
birkaç ay önce, sevgilim maça gittiği için evde sıkılıp, bir filme gittim. tek başıma filme gitmem pek, o gün öyle oldu. salona girip en yakınımdaki kişiyle iki koltuk boş bırakarak izledim filmi. ara verildiğinde ön, çaprazımda oturan birinin bana baktığını fark ettim. o’nun meral olduğunu fark ettiğimde ‘’allahım ben de mi böyle yaşlanmış görünüyorum’’ diye geçti içimden. bencilceydi belki ama ilk bunu düşündüm.
ağır ağır yanıma geldi, koltuğu açıp oturdu. sarılmak istedim ben, ama o eliyle şöyle bir yüzümü tuttu, uzun uzun baktı. sonra da’’hadi kalk bir şeyler içelim, film pek iyi değil zaten’’ dedi.
hemen topladım eşyalarımı, çıktık. heyecanla, istanbul’da ne işi olduğunu, ne zamandır burada olduğunu, neler yaptığını sordum ona. yine sessiz durdu bir süre, ‘’önce bir içki isteyelim de konuşuruz nasılsa’’ dedi.
içkiler gelene kadar masadaki peçeteleri, minik vazoyu, içindeki beş dal papatyayı evirip çevirdi. içkiden ilk yudumunu alınca ‘’hiç değişmemişsin’’ dedi ilk önce. içimde bir rahatlama hissettim önce, sonra kızdım ona. hakaret miydi bu iltifat mı anlayamadım. bu kız ne zaman dolambaçsız konuşacaktı.
ben hızla hayatımı özet geçerek, onunkini dinlemek istediğimi söyledim. ilk kez, beni uğraştırmadan, sanki odamdaki yatağın ucunda oturmuş da fal kapattığı fincanın soğumasını bekler gibi başladı anlatmaya
‘’bugün hastanedeydim. aslında bakarsan son bir buçuk aydır ordaydım. hani hep ölmekten bahsederdim ya, ölmek kolaymış be, ölümü beklemek zoruymuş.
dur olmadı böyle, sondan başlanmaz. başa döneyim, biliyorsun ankara’ya gittim üniversite için. tam bana göre bir şehirdi aslında. yalnız kalmak için dünyanın hangi şehri en idealdir deseler, ankara derim. öyle severim. ilk üç yıl aynı lisedeki gibiydim. tek eksiğim senin gibi biriydi. ilk kez seni sevdiğimi fark ettim biliyor musun, komik. ama söylemedim sana işte, bilirsin söyleyemem böyle şeyleri. o sıralarda serdar diye biriyle tanıştım. aşk kaltaktır derdim ya, kaltakmış. beni düşünsene bir adamın peşinden dünyayı dolaştım. okulu unuttum, kendimi unuttum, dünyayı unuttum. varsa yoksa serdar. kendime aynada bakmadım o zamanlar. aslında baktım, ruj bile sürdüm hatta. ama başka biriydim. hani sen ilk aşkını anlatırken klişeleri kullanıyorsun diye kızıyordum ya sana, klişenin dibine vurdum.
uzatmayayım daha fazla. sonunda istanbul’a geldik. zaten doğru düzgün paramız da yoktu. sokaklarda müzik çalarak kazanıyorduk paramızı. bazen de orda burada çıkıyorduk işte. tünelde bir ev tuttuk. bir oda bir teras. köpek bağlasan durmaz. ama güzeldi be. daha kötülerinde de kaldık. altı yıl aynı adamın yüzüne baktım. her bakışımda nasıl olur da daha önce fark etmem dediğim güzellikler gördüm.
neyse, yine aynı konulara girmeyeyim. bir akşam eve döndüm. kapıyı açtım, kapımız direkt terasa açılıyor. tırabzana oturmuş bana bakıyordu. gülümsedi, ellerini iki yana açtı, sen güzelsin hayat değil diyerek geriye bıraktı kendini. ‘’
meral öyle bir söyledi ki bunu, sanki ‘’eve girdim, sular kesikti’’ der gibi. göğsüm hızla inip çıkmaya başladı, ellerim titredi, nefes almakta zorlandım. böyle bir hastalığım vardır benim, meral de bilir. hemen su uzattı bana. hafifçe gülümsedi, saçımı gözümün önünden çekti. adamla ilgili hissettiklerini anlatırken ilk kez onun ağzından böyle şeyler duyduğum için zaten heyecanlanmıştım. aniden bunu söyleyince allak bullak oldum. sadece ‘’sonra?’’ diyebildim. sanki sonrasını anlamamışım gibi.
‘’o kapının önünde ne kadar kaldım bilmiyorum. demek ben hayata tutunmak için serdar’a yapışmışken o yavaş yavaş kopuyormuş. ve bana hiçbir şey söylememiş. çok kızdım ona. inip bakmadım bir süre. bir bağırış sesi, beni kendime getirdi. ağır ağır indim beş katı, apartman kapısı sıkışmıştı yine, zorlandım açarken. başında birileri vardı, ambülâns yolda dediler. ölmedi adam. tam kırk üç gün daha yaşadı. yaşamak denirse buna.
hiç ağlamadım, öfkemden sıra gelmedi kedere. ölmek kurtuluş da, intihar aşağılıkça be kızım. geride kalana yapılan bir zulüm, işkence. başka bir şey değil. geride kimse kalmadıysa yap tabi, çek fişi kurtul. ama ben vardım, ben varım sanıyordum.
diyeceğim o ki, gözyaşı dökmedim belki ama her yerim kanadı günler boyunca. her fotoğraf, her şarkı, her anı kanattı beni.
neyse, bir içki daha içer miyiz?’’
‘’şimdi ne yapacaksın, nerde kalıyorsun, bana gel, bir şeye ihtiyacın var mı’’ gibi şeyler söyledim. muhtemelen ben bunları söylerken onun kafasının içinden kamyonlar geçiyordu. ‘’yapılacak işlerim var, kalkalım’’ dedi. hesabı ödemek için uzandım, elime sertçe vurdu. cebinden buruş buruş olmuş paralar çıkardı. geriye beş lira ve birkaç bozukluk kaldı elinde. paraya baktım, bakarken yakaladı. gülümsedi. telefonunu istedim. verdi. benimki hala vardı onda. bir kere bile aramamıştı ama. söyledim bunu, güldü. ‘’sen de bir kere bile telefonunu değiştirmemişsin be kızım’’ dedi.
ayrılırken sarıldı bana. ‘’arayacağım seni, bir sonraki içkiler benden olacak’’ dedim. ‘’ara’’ dedi. anlattıklarında bazı boşluklar vardı. atlamış mıydı, unutmuş muydu bilmiyorum. uzun uzun sessiz kalıyordu anlatırken. yol boyu bunları düşündüm. tam apartmanın kapısını açarken bir cümle patladı kafamda
‘’ ölmek kurtuluş da, intihar aşağılıkça be kızım. geride kalana yapılan bir zulüm, işkence. başka bir şey değil. geride kimse kalmadıysa yap tabi, çek fişi kurtul’’
ellerim titreyerek telefona sarıldım. m harfi ne kadar uzaktaymış. buldum, aradım. bir kadın çıktı, ‘’meral’’ dedim. ‘’yanlış sanırım ben selin’’ dedi. sesi meral olamayacak kadar neşeliydi.
//////
32 notes · View notes
ruhumdasavas · 3 months
Note
Ebrar ingilizce geliştirmek için önerilerin var mıdırr hem günlük hem akademi için rutine katacak ufak bir öneri bile olur
Günlük
Writing: Bol bol yazma alıştırması yap. Ben yeni öğrendiğim kelimelerle her gün yeni yeni cümleler kuruyordum kelimeleri unutmamak için. İngilizce günlük, ajanda tutmak da gayet efektif ama ben yazmayla ilgili en iyi alıştırmalarımı hep İngilizce mektup arkadaşı edinmekle yaptım. Cidden iyi geliştiriyor ama derin sohbetlere girince. Günlük hayattan konuşmak seni pek geliştirmeyebilir. Mesela ben felsefeyle ilgili konuşmaktan zevk alıyordum. Bunun gibi.
Reading: Mesela bir cümle gördüm ya da metroda birilerini konuşurken duydum, onları aklımdan İngilizce olarak çeviriyorum, hoşuma gidiyor. Bilmediğim bir kelime gördüğüm an vaktim varsa hemen anlamına bakarım unutmamak için. Ayrıca günlük olarak haber takip ediyorum İngilizce haber sitelerinden. Kitap okurdum eskiden artık pek yapmıyorum ama kitap okumak ve bilmediğin kelimeleri öğrenmek de efektif.
Listening: Dış dünyada duyduklarımı çevirmek bunun en rahat antremanı. Ayrıca podcast dinlemek de gayet iyi. Ben edebiyatla ilgili tartışmaların olduğu podcastleri dinlemekten zevk alıyorum, ilgi alanına göre podcastler tercih edebilirsin. Ayrıca dinlediğim şarkıları aklımdan çevirmek de hoşuma gidiyor. Kendimi bir anda Sezen Aksu'nun şarkılarını çevirirken bulabiliyorum. Eğlenceli.
Speaking: Antrenmana en ihtiyacım olan alan burasıydı dolayısıyla en çok pratiğe burada ihtiyaç duydum. Arkadaşlarımla birden İngilizce konuşmaya geçeriz, verimlidir. Kendi kendime İngilizce tartışmalar yaparım, kendime cevaplar veririm ve bunu yaparken basit cümlelerden kaçınmaya çalışırım. Yeni kelimeler öğrenip kendimi zorlarım. Dil bilgisini konuşurken kullanmak da burada etkili. Mümkün mertebe kendini konuşmaya zorla. Ayrıca şunu unutma cidden ana dili İngilizce olanlar bile Türkler kadar İngilizce dil bilgisi kullanmaya çalışmıyor. Harıla gürüle konuşuyorlar. Kasmaya gerek yok. Heyecanını yenmek için hata yaptığında ilk sen kendinle dalga geç böyle bir hassasiyetin varsa. Ben öyle yaparak çevremdekilerin benimle dalga geçme riskini azaltıyorum. Yanlış yapınca neden gülünür anlamış değilim.
Akademik (Bu başlık benim açımdan psikoloji için ilerleyecektir.)
Writing: Gerçekten essay essay essay ya. Öğrendiğim konularla ilgili psikoloji literatüründeki kelimeleri kullanarak deneme yazıları yazardım. Mesela Jung'un kişilik teorisiyle ilgili rahat 5 deneme yazım vardır ama hep kullanmışım onun psikolojiye kattığı kelimeleri mesela. Yazma konusunda iyileştiğimi vizelerde finallerde fark etmiştim. Zamanla meyvesini alıyor insan.
Reading: Benim bir defterim vardı, içinde psikolojiyle ilgili bilmediğim kelimeler yazardı hep. Bilmediğim için okumam da zorlaştığı için kelimeleri öğrene öğrene ilerlerdim. Ders kitaplarını İngilizce takip ederdim, psikolojiyle ilgili günlük haberlerin paylaşıldığı haber sitelerini takip ederdim. Mesela "flow" kelimesi mühendislik alanında direkt "akışkanlık" olarak geçer, bu akışkanlıktan kasıt örneğin su olabilir. Psikolojide "flow" ise genelde "düşünce akışı" şeklinde kullanılır. Alan literatürleri arasındaki farkları bilmek alanda derinleşmek için işe yarıyor.
Listening: YouTube kanalları ve podcastler ya, ötesi yok. Bu ikisi beni alıp bambaşka bir noktaya taşıdı dinleme becerisi olarak. Zamanla kelimeleri seçerek cümlenin tamamını dinlemeden ne dendiğini anlamaya başladım. Tamamen emeğe ve başta dikkatli dinlemeye bakıyor.
Speaking: Girdiğim ortamlarda genelde psikoloji öğrencileri olduğu için onlarla psikoloji alanından tartışmalar yapa yapa gelişti. Gelişime en açık yeteneğim konuşma yeteneğimdir, bence daha çok yolum var. Ama burada asıl kilit nokta sakinlik bence. Sakinliği ve stresi yönetince zihin daha berrak oluyor ve daha iyi ifade edebiliyorum kendimi. Sadece kendime şu güveni vermem gerekiyor: "Az çok fikrin var, boşuna okumuyorsun. Sakin ol ve bilgini yorumlayarak anlat." Hep kurtardı bu güven beni. Tavsiyemdir.
5 gün geç cevap için kusura bakma tekrardan. Sevgiler!
15 notes · View notes
bayan-duvar · 9 months
Text
“Adam uzun yıllar hapiste yatmıştır.
Çıkmasına bir hafta kala karısına mektup yazar.
Uzun yıllar hapiste yattığını ve artık cezasının bittiği için bir hafta sonra çıkacağını ve tekrar evine dönmek istediğini anlatır.
Ama karısının onu tekrar kabul edip etmeyeceğini bilmemektedir.
Eğer kendisini kabul etmek istemezse haklı olduğunu belirtir.
Kendisinin onu ilk günkü gibi sevdiğini söyler.
Kaldığı köyün çok yakınından şehirler arası bir yol geçmektedir.
Hatta kocaman bir ağaç vardır yolun kenarında.
Eğer karısı onu halâ seviyorsa, eve dönmesini istiyorsa, yol kenarındaki kocaman ağacın görülebilecek bir dalına sarı kurdele bağlamasını ister.
Otobüsle o yoldan geçecek ve sarı kurdeleyi görürse, otobüsten inip eve doğru yürüyecektir.
Ama görmezse inmeyip yoluna devam edecek,
başka bir şehirde kendine yeni bir hayat kurup orada yaşayacaktır.
Adam şehirler arası otobüse biner.
Yolda giderken yanında oturan kişiyle iyi bir
yol arkadaşı olur.
Arkadaşı konuşkan birisi olduğu için hikâyesini ona da anlatır.
Öyle ki;
adam dayanamaz bunu tüm yolculara duyurur.
Herkesi tatlı bir mutluluk havası sarar.
Saatler sonra adamın köyüne yaklaşırlar.
Son bir dönemeci dönünce bahsedilen ağacı göreceklerdir, tüm otobüstekiler.
Heyecan ve güzel temenniler tavan yapmıştır adeta.
Herkes yerinden kalkmış tek bir noktayı görmeye odaklanmışlardır.
Otobüs bir hayli yavaşlamıştır.
Ağaç görüldüğünde herkes gözleriyle bütün dalları tarayacak ve tek kurdeleyi arayacaktır.
Kırk kişiye yakın insanın aynı anda bakmasıyla kurdelenin görülmeme şansı olmayacaktır.
Hemen herkes sevinç çığlıkları atmaya hazırlanmaktadır.
Ve yavaşça giden otobüs son dönemeci döner
ve az ileride haşmetli gövdesiyle bahsi geçen kocaman ağaç görünür...
Ve ağacın bir dalında değil, tüm dallarına bağlanmış
binlerce sarı kurdele vardır.
-Gelecekse beklenen,
beklemek güzeldir.
Özleyecekse özlenen,
özlemek güzeldir.
Ve sevecekse sevilen;
O hayat her şeye bedeldir...”
Özdemir Asaf
20:10 16agustos
26 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 4 months
Text
Tumblr media
Adam uzun yıllar hapiste yatmıştır.
Çıkmasına bir hafta kala karısına mektup yazar.
Uzun yıllar hapiste yattığını ve artık cezasının bittiği için bir hafta sonra çıkacağını ve tekrar evine dönmek istediğini anlatır.
Ama karısının onu tekrar kabul edip etmeyeceğini bilmemektedir.
Eğer kendisini kabul etmek istemezse haklı olduğunu belirtir.
Kendisinin onu ilk günkü gibi sevdiğini söyler.
Kaldığı köyün çok yakınından şehirler arası bir yol geçmektedir.
Hatta kocaman bir ağaç vardır yolun kenarında.
Eğer karısı onu halâ seviyorsa, eve dönmesini istiyorsa, yol kenarındaki kocaman ağacın görülebilecek bir dalına sarı kurdele bağlamasını ister.
Otobüsle o yoldan geçecek ve sarı kurdeleyi görürse, otobüsten inip eve doğru yürüyecektir.
Ama görmezse inmeyip yoluna devam edecek,
başka bir şehirde kendine yeni bir hayat kurup orada yaşayacaktır.
Adam şehirler arası otobüse biner.
Yolda giderken yanında oturan kişiyle iyi bir
yol arkadaşı olur.
Arkadaşı konuşkan birisi olduğu için hikâyesini ona da anlatır.
Öyle ki;
adam dayanamaz bunu tüm yolculara duyurur.
Herkesi tatlı bir mutluluk havası sarar.
Saatler sonra adamın köyüne yaklaşırlar.
Son bir dönemeci dönünce bahsedilen ağacı göreceklerdir, tüm otobüstekiler.
Heyecan ve güzel temenniler tavan yapmıştır adeta.
Herkes yerinden kalkmış tek bir noktayı görmeye odaklanmışlardır.
Otobüs bir hayli yavaşlamıştır.
Ağaç görüldüğünde herkes gözleriyle bütün dalları tarayacak ve tek kurdeleyi arayacaktır.
Kırk kişiye yakın insanın aynı anda bakmasıyla kurdelenin görülmeme şansı olmayacaktır.
Hemen herkes sevinç çığlıkları atmaya hazırlanmaktadır.
Ve yavaşça giden otobüs son dönemeci döner
ve az ileride haşmetli gövdesiyle bahsi geçen kocaman ağaç görünür...
Ve ağacın bir dalında değil
tüm dallarına bağlanmış
binlerce sarı kurdele vardır.”
“Gelecekse beklenen,
beklemek güzeldir.
Özleyecekse özlenen, özlemek güzeldir.
Ve sevecekse sevilen;
O hayat her şeye bedeldir...”❤️🖤
Tumblr media
10 notes · View notes
a35ysenur · 2 months
Text
"Kör olduğu için kendisinden nefret eden kör bir kız vardı. Nefret etmediği tek kişi ise her zaman yanında olduğu için ona sevgi duyduğu erkek arkadaşıydı. Erkek arkadaına dünyayı görebilseydi onunla evleneceğini söyledi.
Bir gün birisi ona bir çift göz bağışladı; ameliyat sonunda, erkek arkadaşı da dahil olmak üzere her şeyi görebiliyordu. Erkek arkadaşı ona, “Artık dünyayı gördüğüne göre benimle evlenir misin?” diye sordu.
Kız, erkek arkadaşının da kör olduğunu görünce şok oldu ve onunla evlenmeyi reddetti. Erkek arkadaşı gözyaşları içinde uzaklaştı ve daha sonra ona şöyle bir mektup yazdı:
“Sana verdiğim gözlerime iyi bak canım.”
Hikayeden çıkarılacak ders:
Koşullarımız değiştiğinde, düşüncemiz de değişir. Bazı insanlar her şeyin eskisi gibi olduğunu göremeyebilir ve onları takdir edemeyebilir. Bu hikayeden siz de çok anlamlar çıkarabilirsiniz. "
4 notes · View notes
dengesizim · 11 months
Note
selam senden bir tavsiye almak istiyorum. Ilk olarak niye senden çünkü paylaştığın bi alıntı var blogunda ondan senden sormak istedim. Ve umarım rahatsız etmiyorumdur.
Benim bir sevgilim vardı üç defa ayrılıp tekrar barıştık şimdi ise o yine ayrıldı direkt kendinisi bunu demedi bi arkadaşı bana dedi senden rahatız oluyor diye neyse biz yine ayrıldık. Şimdi ben ona bir kitap alıp ve bir mektup yazıp her seyi ona yazmak istiyorum yani söyleyemediğim her şeye yazmak istiyorum sence böyle birşey yapsam çocuk kabul eder mi yada böyle bişey yapsam sence olur mu yoksa nasıl yapayım?
Sadece fikrini sormak istedim cevap versen çok sevinirim.
bence yapma, seni istemediğini bu kadar belli eden birinin arkasında daha fazla koşmana gerek yok. sen yazsan ve o kabul etse bile tekrar, tekrar ve tekrardan yama yaptığınız bu ilişki daha ne kadar sürebilir ki? sürse bile ne kadar sağlıklı olur? sana ilişkinizi adam gibi bi şekilde bitirecek saygıyı dahi duymuyor, açık açık senden rahatsız olduğunu söylüyor. sence de sana saygısı olmayan birinin peşini bırakıp artık başka şeylere yönelmen gerekmez mi?
8 notes · View notes
letterbirdapp · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media
Download letterbird and get your own postbox. Send and receive digital letters. Meet with pen friends.
https://urlgeni.us/letterbird
13 notes · View notes
Text
Benimle Edebiyat ve kitap alanında Mektup Arkadaşı olmak isteyen var mı?
Her ay birbirimize bir mektup göndereceğiz. Ve mektupta okuduğumuz kitabın özetini çıkarıp saklayacağız.
#Mektup
2 notes · View notes
maho0326 · 1 year
Text
Sabahattin Ali Kimdir?
Tumblr media
“Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma...”
Ülkemizin önemli yazarlarından ve şairlerinden olan Sabahattin Ali 25 Şubat 1907’de Eğridere Edirne’ de doğdu. İstanbul’daki Muallim Mektebi’nde aldığı nitelikli eğitim sayesinde Yozgat’ta öğretmenlik yapmaya başladı.
Birkaç yıl sonra Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yabancı dil eğitimi alması amacıyla yurtdışına gönderilen isimler arasındaydı. 1928-1930 yılları arasında yabancı dil eğitimini Almanya’daki bir dil fakültesinde aldı. Burada Ivan Turgenyev, Edgar Allan Poe, Thomas Mann gibi yazarların eserleriyle tanıştı. Sabahattin Ali’nin bu yazarlardan etkilendiği görülmektedir.
Tumblr media
Türk Ulusu’na hakaret eden koyu milliyetçi bir Alman gencini tartakladığı gerekçesiyle Almanya’daki eğitimi sonlandırıldı ve Türkiye’ye gönderildi. Bazı kaynaklar, Ali’nin Türkiye’ye dönüşünün sebeplerini başka nedenlere bağlamaktadır.
Türkiye’ye döndükten sonra önce Bursa’da öğretmenlik yaptı; ardından Aydın’da bulunan bir okulda Almanca öğretmeni olarak çalıştı. Ali, Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle ve çeşitli politik suçlamalar nedeniyle tutuklandı ve Sabahattin Ali’nin yaşam öyküsündeki yeri iyi bilinen Sinop Cezaevi’ne gönderildi. Suçlamaların yersiz olduğunu kanıtlarcasına Atatürk’e ithaf ettiği Benim Aşkım adlı şiirini ve başka bir amaçla da Esirler adlı tiyatro oyununu yazdı. Ayrıca ülkemizde çok sevilen şarkı “Aldırma Gönül”ü de Sinop Cezaevi’nde geçirdiği günlerde yazdı.
Tumblr media
Eşi Aliye Hanım’la 1935 yılında evlendi. Bu evlilikten Filiz Ali adında bir çocukları oldu. Filiz Ali 5 yaşındayken yazdığı, en iyi bilinen Sabahattin Ali kitaplarından olan Kuyucaklı Yusuf romanı büyük tartışmalara yol açtı. Hatta Hüseyin Nihal Atsız, bu romana karşılık olarak İçimizdeki Şeytanlar adında bir eser yazmıştı.
Sabahattin Ali, birçok kez askere alınmıştı. Askere alınma sebeplerinden biri II. Dünya Savaşı seferberliğiydi ve ülkemizde hâlen çok satan Kürk Mantolu Madonna adlı meşhur eserini bu yıllarda askerdeyken yazdı.
Tumblr media
İlerleyen yıllarda İstanbul’a gelen yazar, arkadaşı önemli güldürü yazarımız Aziz Nesin’le beraber Marko Paşa adındaki mizah dergisini çıkardı. Dergi zamanla siyasî hicivci bir hal alınca Sabahattin Ali’nin hakkında bir takım davalar açıldı ve yeniden tutuklandı.
Sabahattin Ali, son yıllarında ekonomik bunalım yaşıyordu ve tanıdıklarının yardımıyla bir kamyon edinerek nakliyecilik yapmaya başladı. Ayrıca o dönemde Türkiye’den ayrılmak istiyordu ve yakınlarına Avrupa’ya gitmek istediğinden bahsediyordu. Pasaport sahibi olamayan Sabahattin Ali, yasa dışı yollarla ülkeden kaçmaya çalıştı; fakat sebebi hâlen netlik kazanmayan bir nedenden ötürü 2 Nisan 1948 yılında hayatını kaybetti ya da öldürüldü(Kırklareli’de).
Tumblr media
Sabahattin Ali kitapları ve şiirleri son yıllarda ülkemizde büyük ilgi görmektedir. Yıllardır düşmediği çok satanlar listelerinde yerini koruyan en sevilen eseri Kürk Mantolu Madonna’nın yanına diğer kitapları Kuyucaklı Yusuf ve İçimizdeki Şeytan eklenmiştir.
Tumblr media
Birçok dile çevrilen Kürk Mantolu Madonna, 2016 yılında İngilizceye çevrilerek bir dünya klasiği olma yolunda büyük bir adım atmıştır ve yediden yetmişe herkesin severek okuduğu bir kitap olarak başka kitaplarda ve filmlerde de adından bahsettirmiştir.
Sabahattin Ali Kitapları
Romanlar:
Kuyucaklı Yusuf
İçimizdeki Şeytan
Kürk Mantolu Madonna
Tumblr media
Öyküler:
Değirmen
Kağnı
Ses
Yeni Dünya
Sırça Köşk
Tumblr media
Deneme:
Çakıcı’nın İlk Kurşunu
Şiirler:
Dağlar ve Rüzgâr
Kurbağanın Serenadı
Öteki Şiirler
Tumblr media
Oyunlar:
Esirler
Mektup:
Canım Aliye, Ruhum Filiz
Kaynak: https://www.dr.com.tr/Yazar/sabahattin-ali/s=253771
https://youtu.be/9R4wlDAIpRw
youtube
8 notes · View notes
aynodndr · 7 months
Text
Tumblr media
Cahit Sıtkı, Beşiktaş'ta lisede yatılı okurken hafta sonları dışarı çıkılırdı. Akşam dışarı çıkanlar birbirlerine anlatırlardı. Kimle buluştukları, ne yaptıklarını...Ama sevgili Cahit Sıtkı'nın hiç anlatacağı kız arkadaşı veya sevgilisi yok. Herkes anlattığında bir de Cahit Sıtkı Tarancı'ya sorarlardı. "Cahit sen ne yaptın?" diye.
Bir gün akşam vakti okula dönerken(Kabataş lisesi) ünlü şair yolda düşmüş güzel bir bayanın fotoğrafını bulur. Alır ve doğru Beyoğlu'na gider, oturur kendi kendine bu güzel bayanın dilinden mektup yazar. Fotografı da mektubun içine koyarak kendi kendine okula postalar. Bir iki gün sonra postacı geldiğinde mektupları bırakırken bağırırlar, "Cahit mektubun var." Cahit alır mektubu, yatakhanede açar. Vakit akşamdır.Ve herkese yüksek sesle okur. Fotoğrafı da arkadaşlarına gösterek mağrur bir şekilde hava atar. Her hafta bu mektup yazma işini devam ettirir...
Cahit Sıtkı bu arada boş durmaz. O zaman bu kadar nufüsa sahip olmayan İstanbul'da bu kızı arar, bulur.Kız bir albayın kızı ve evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştır. Gün gelir büyük şair başka bir kızla evlenir ama kendi kendine yarattığı bu büyük aşkı hiç unutmaz. Şair askerdeyken isyan edip, bu şiiri yazar. Şairlerin yüreklerinde bazen böyle büyük aşklar saklanır.
ABBAS
Haydi Abbas, vakit tamam.
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı.
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun,
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece,
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan,
Yaşamak istiyorum gençliğimi, yeni baştan.
Cahit SıtkıTarancı
Saygıyla...💙
3 notes · View notes