Bir çiçek mesela; önce dikersin, sonra sularsın, çiçek büyür, açar. Mevsimler gelir ve geçer. Kurumuş yapraklarını koparırsın, daha sağlıklı olsun diye. Onunla konuşursun. Ona içini dökersin. Ona, onu ne kadar sevdiğini söylersin. Sonra gün gelir, bir başkasına açar o çiçek. Halbuki onu sen büyütmüşsündür, ona suyunu, sevgiyi sen vermişsindir lakin o, başkasına açar.
Hani vardır ya bazı zamanlar; kendinle dahi konuşamadığın konular, sırtındaki bıçağı görmeden masumca sevmeye devam ettiğin, ağladığın duyulmasın diye nefesinin kesildiği ve kendi gözyaşlarında boğulduğun, gözlerinin dolduğunu kimse görmesin diye başını yukarı kaldırıp gözlerini kapadığın anlar. Bunlar yalnızca birkaçı ve o anlarda sanki bıçaklanmışsın da o bıçak, acıların yeniden filizlendiğinde döndürülüyormuş gibi hissedersin.