Tumgik
#özgüvensizlik
peri-k-z · 2 months
Text
"Hiçbir zaman o harika kızlar gibi ,olamamıştı, küçük kız her zaman onlara ,bakıp kendinden imrenirdi, nefret ederdi o incecik fizikleri, güzellikleri, ortamında sevilmesi ,başarılı olması, her zaman kendinde olmayanı isterdi küçük kız ama hedefleri onun için baya zordu" ...
3 notes · View notes
sessizliginnsesi · 7 months
Text
Kendini sevmeyen insanlar gerçekten de kendilerini sevebilecekken mi sevmiyolar? Bence bu sorunun cevabı hayır olur. Çünkü o insanların çoğu belki de hiç sevgi görmemiş, kimse tarafından sevilmemiştir. Belki de sevgi ne demek bilmiyorlardır. Sevginin ne olduğunu bilmeden nasıl kendilerini nasıl sevebilirler ki zaten. Işıkları sönmemiştir belki de onların. Hiç yanmamıştır. Hiç yanmayan bir ışığı nasıl söndürebilirsin ki?
1 note · View note
kendikendimihapsettim · 9 months
Text
Ben kendimden nefret ediyorum. Dışarıdan korkuyorum. İnsanlarla iletişim kuramıyorum. Kendi yüzüme bakamıyorum. Kendimi en dipte görüyorum. Çok yoruldum bu durumdan. Aynaya bakıp çok güzelsin diyememekten. Sürekli başkalarıyla kıyaslanmaktan. Çok yoruldum usandım. Her şey geçse de geçmiyor bu içimdeki nefret özgüvensizlik umutsuzluk. Geçmeyecek mi hiç?
0 notes
avenante · 11 months
Text
İltifat edilince dalga geçtiklerini düşünmem normal mi ya?
11 notes · View notes
arbrenu · 9 months
Note
Hiç özgüven problemin oldu mu? Özgüven problemi yaşayanlara birşey desen ne derdin?
Herkes zaman zaman özgüvensizlik yaşar sadece herkes belli etmez
94 notes · View notes
sadecesirena · 5 months
Text
Tumblr media
Ellerim klavyede öyle boş boş ekrana bakmaktan kendimi alamıyordum. Sanki cümleler benden kaçıyordu. Bilmiyorum ben mi onlardan kaçıyordum. Kim kimden kaçıyor bir fikrim yok fakat bildiğim tek şey düşünmekti. Düşünmeden duramıyorum: Sen gerçekten var mıydın? 18 Ağustos akşamı onca kalabalığın arasında sanrı mıydı gördüklerim? Sen aslında gerçek değil miydin? Ben mi uydurmuştum seni? Cidden sevmiş miydim seni? Cidden sevmiş miydin beni? Sen vardın ve ben sana inanmış mıydım? Peki sen, sen hiç inandın mı bana? Belki hiç inanmadın belki yedek belki yalan belki sahteydim... Sözlerin sahte miydi? İnandığına inancım yalan mıydı? Aldığın kolye... Aslında onu ben mi aldım kendime? Ben mi kurdum seni kafamda? Aşkımızı ben mi yarattım kafamda? Peki kontrol bendeyse neden gittin benden? Ben mi izin verdim sana? Sen mi verdin yolu bana? Peki bu sorular neyin nesiydi? İkinci bir sen mi yaratmaya çalışıyordum? Hayır... Sorduğum hiç bir sorunun cevabı yoktu. Belki bir tanesinin vardı: Beni hiç sevmemiş olman. Çok çirkindim. Seninleyken çok çirkin hissediyordum, şu an çok güzelim. değiştim. Değiştirdin, beni kullanman, kendimi kullandırmam beni olgunlaştırdı. Annem "Özgüvensizlik yarattı sende." dedi. Doğru muydu dediği? Ah özür dilerim, anneler hep doğruları söyler. Sen benden o cıvıl cıvıl kızı, hevesiyle insanları eğlendiren, gülümsemesiyle insanları güldüren kızı aldın; gurursuz, alttan alan, tabiri caizse yutan, sönük, özgüvensiz, mutsuz ve bir o kadar bitkin bir kız verdin. Beni öylece bıraktın ve acımasızca umursamadın. Merak etme artık bende üzülmüyorum artık sensiz 58. günümdeyim ve aştım. Seni değil seninle olan birkaç güzel anılarımızı özlüyorum. Artık bakmıyorum fotoğraflarımıza. her şeyimizi sildim zaten istesemde bakamam. Bunları yazıyorum çünkü artık içimden atmalıyım seni. Sana yazmıyorum bunları ilk defa hissetmiş olduğum duygularımı yazıyorum. Dedim ya en doğru duygularımı en yanlış insanda harcadım diye. O doğru duygularımı anlatıyorum. Ağlamıyorum anılarımızı hatırladığımda. Ağlayamıyorum, hissim kalmamış sana. Düşünsene, hayatımda sonsuza kadar kalmasını dilediğim kişi yaptığı hatalarla vermesi gereken küçük bir özrü bile vermeden defolup gidiyor. Sana koymaz mıydı? Seni bilmem ama ben en dibe battım. Üstelik sınavım var. 'Çocuk' gitti kız konuları yetiştirmeye çalışıyor. Komik değil mi? Nefesim kesildi, sebebi nedir bilmem. Yaptın bunu bana ve bize. Değdi mi bilmem ama değdiyse içimdeki kül öfkeme dayanarak söylüyorum çok mutlu ol ama asla mutlu olma. Hep benimle olacaksın sanmış, birbirimize ait olduğumuza inanmak istemiştim. Ölene kadar benimle olacaksın sanıyordum. Nereden bilebilirdim bir mevsim geçişi olduğunu.
Denizler dalgalanır rüzgar eserken ve hisler ölür Sirena yazarken;
r/d
;
11 notes · View notes
mutludegilim · 9 months
Text
birisi sana değer verip ilgi gösterince ondan soğumak da bi özgüvensizlik midir bana değer veriosa zaten bu kişi değersizdir gibi. ben, beni seveni seviyorum bu neden bilmiorum beni seviosa farklı ve zevklidir bu kişi diorum ne bu ego bendeki
11 notes · View notes
real-death · 2 months
Text
Bir anda gelen o mükemmel özgüvensizlik.
3 notes · View notes
yildizlariisevenbirii · 2 months
Text
Arkadaşının övülmesi ve seni aynı kişiler zorbalayıp dış görünüşünle dalga geçince gelen dışlanma,özgüvensizlik ve boşluk hissi<<<<
2 notes · View notes
benmisim · 11 months
Text
sezgime güvenmeyi öğrendim. bir yanım bir işe girişmek isterken, diğer yanımın beni geri çekiyor olması, üzerine gidip aşmam gereken bir özgüvensizlik meselesinden kaynaklanmıyormuş. içten içe biliyormuşum işte. bir işe balıklama atlamıyorsan, cevap her zaman yersiz korkularının olması değilmiş. çoğu zaman sezgisel olarak bilmenmiş aslında yapmaman gerektiğini, sana iyi gelmeyeceğini, asıl aradığın şeyin orada olmadığını. rahatladım.
7 notes · View notes
matmazel9876 · 4 months
Text
"kendinize depresyon ya da özgüvensizlik teşhisi koymadan önce, etrafınızdaki insanların göt olmadığından emin olun."
6 notes · View notes
oluruvar · 1 year
Text
En ufak kıskançlık hissettiğim zaman derin derin nefes almaya çalışıyorum ki nefesle içimdeki kıskançlığı eriteyim aşxşsifşd bu hissin temelinde çeşitli korkular ve özgüvensizlik gibi hoş olmayan özellikler var farkındayım ama halledicem diye umuyorum
10 notes · View notes
duffeien · 1 year
Text
dibe vurmak. "bir işte çok kötü duruma düşmek, hiçbir şeyi kalmamak, sonu gelmek, perişan olmak, batmak, yıkılmak". sözlükte yazan bu. sözlükte dibe vurmuş gibi hissetmek yok. çok kötü bir duruma düştüğüm oldu belki hiçbir şeyimin kalmadığı olmadı ama çok aç gezdim, perişan oldum, battığımı sandım, yıkıldım doğal olarak. böyle hissettiren nedir bunu çözmeye çalışıyorum. dibe düşmek istediğim zamanlar oldu. "bana daha kötüsünü ver ki bunu unutayım, daha kötüsü olsun ki bu artık geçmiş olsun" dediğim zamanlar oldu ama kendimi alıp dibe götürmedim henüz. daha kötüsü oldu. bu sefer dipteydim. kendim, bu sefer istemeden orda buldum kendimi. ben istememiştim ama belki de ben sebep olmuştum. öyle olsun istemedim. zaten öyle olmasını istemediğimiz ne kadar çok şey yaşıyoruz. aşağıya bir kere sert bir şekilde düştükten sonra öyle olmasını istemeyeceğim bir sürü şey peşi sıra meydana geldi. bakın arkadaşlar psikolojinizin rahat bir şekilde gezinememesi büyük bir sıkıntıdır. bunun yanında gerçek hayatta kendiniz için tutunacak bir dal bulamamanız durumu olduğundan çok daha büyük bir sıkıntı haline getirir. tutunacak dal da kendiniz olmalısınız, dalı tutan el de. o dal sizden başka herhangi bir şey olursa işin sonunda her şeyden nefret edecek hale gelebilirsiniz. iyi huylu hiçbir duyguyu tanımak, artık bilmek istemeyebilirsiniz ya da varlığını reddedersiniz.
bu tabii ki oluşacak en kötü senaryo. tutunduğunuz son dalın kırılması. bazıları biraz aç gözlüdür, çok şey isterler hatta onları doyurabilmek mümkün değildir. bazıları tek bir şeyin hayalini kurar. kimilerinin günaşırı istekleri olur kimisi yıllar yılı tek bir dileğe tutunur. kimilerini on tane araba huzurlu bir insan yapar kimilerini mutlu bir aile. çok istedim. bundan başka, daha önemli bir şey istemedim. büyüyünce anladım, ferrari almak mutlu bir aileyi mümkün kılabilmekten daha kolaymış.
aile ne ki? diyebilen bir insan bu yazıyı okumayı burda bırakabilir. aile, en önemlisi. aile, insanın amacını yerine getirebileceği ilk basamaktır. aile, iletişimi öğrendiğimiz yerdir. hissin, hissedişimizin ilk kapısıdır aile. bundan sonraki bütün kapılardan nasıl geçeceğimizi bu ilk kapı belirler. kapıları rahatlıkla geçebildiniz mi? ailenize borçlusunuz. geçemediniz mi? bu dersten sınıfta mı kaldınız yoksa görüp görebileceğiniz bütün kapıları kırıp atacak bir insan haline mi geldiniz? tebrikler ve teşekkürler, yine ailenize borçlusunuz.
eğer anlayışlı bir aileye doğmadıysanız kendinizi kanıtlamak zorundasınız. aslında değilsiniz fakat ailenize siz daha doğmadan hayalini kurdukları o kişi olmadığınızı, onların kafasında kurdukları gibi bir insan olmadığınızı anlatmak, ispatlamak zorundasınız. bu çok sancılı bir süreç ve oldukça can yakıcı sonuçlar doğurabilir. ve yine tabii ki ailenizdeki bireylere bağlı...
hayalimdeki ütopyada yaşıyor olsaydık bunların hiçbirini konuşuyor olmazdık. bu tarz gereksiz şeyleri düşünmek yerine nasıl daha mutlu olacağımızı, nasıl daha daha mutlu olacağımızı düşünebilirdik. bizi en, en çok mutlu eden şeyler hakkında yoğunlaşmamız için bir şansımız olurdu. fakat henüz mutlu bile değiliz. kimse mutlu değil görmüyor musunuz. insanlar yaşamı uğruna bir şeyleri yerli yerine koymaya çalışmaktansa gün geçsin diye yaşıyor artık. ya da herkes mutlu ve ben bir aptal olduğum için böyle yorumluyorum ama ilki daha olası. en alt kattayız. eksilerce gerideyiz. dediğim seviyeye gelebilmek için önce çok zorlu bir yoldan geçip sadece olduğumuz gibi olduğumuz için, kendimiz olduğumuz için yaşadığımız sorunları temizlememiz, sıfıra çıkmamız gerekiyor.
içine hiç girmek istemediğiniz, üstünüze de hiç oturmayan fakat ailenizin memnun ve tatmin olacağı "evet, işte tam da bu." diyeceği kalıplar var. bu kalıplar dolayısıyla belki yetersiz hissediyorsunuz belki paranız çalınsa ses çıkaramayacak kadar özgüvensizsiniz. belki de ailenizden duygusal ya da fiziksel şiddet görmek sizin için bir topluluk önünde konuşmaktan daha kolay. sorun değil. gerçekten. özgüvensizlik nasıl sizin suçunuz değilse bunlar da sizin korkularınız değil.
benim dilediğim dünya ve en nihayetinde aile, kimsenin kimseye karışmadığı, herkesin kendini geliştirmeye ve kendini mutlu etmeye odaklandığı, bizim dışımızdaki görüşlere, karşıt düşüncelere sanki onlar hiç var olmamalıymış gibi davranmadığımız bir yer. herkesin herkese hayatlarındaki bulundukları konumu gözetmeksizin saygı duyduğu bir yer. taşıdığımız sıfatları es geçip, yok saymayıp da en azından sanki o sıfatlarla var oluyormuşuz gibi davranmadığı bir yer. hakkımızda hayal edilen sıfatları taşımasak, ideallerine zıt da düşsek aile kabul göreceğimiz ilk yer olmalı. eğer ilk yer aile olmazsa hayat kaç x daha zor bilmiyorum. bunu ben ölçemem.
belki bir gün dünya böyle bir yer olabilir. fakat yüksek ihtimalle bunu göremeden ölmüş olacağım. dillerini başkalarından çekip kendilerine odaklanmaları. insandan tek beklentim bu. insan olabilmem için tek şart bu. insanlıktan memnun olabileceğim şart belki de koşulsuz saygı. statüsüz, medeni durumsuz, maaşsız, çocuksuz, belki okulsuz, dilsiz, koşulsuz şartsız saygı.
insanların yaşlıları yok saymadığı çocuklarıysa var edebildiği yer ütopyam. benim ütopyam bir deliyi dinlemeye değer görüyor. çünkü öyle uzun bir yolculuğu var ki. ütopyam engelin normal olduğu bir yer. ütopyam engellerin sadece kafamıza koyduklarımızdan ibaret olduğunu kanıtlar nitelikte, körlüğe, sağırlığa, bedensel bir eksikliğe ya da zihnin biraz noksan olmasına engel diyen bir yer değil ütopyam. bilmem hayvanların korktuğunu da düşünmüyorum. çünkü hayvanların insandan korkacak bir şeyleri olmamalı. kendini adam zanneden densizler de yok, büyük paralar uğruna yaşadığı yeri zindana çevirip adına siyaset diyen. benim ütopyamda kimse kimseye zarar vermiyor. ama bunu cana saygı duyduğundan yapmıyor. değerini anladığından, önemini gördüğünden zarar vermek incitmek aklına dahi gelmiyor. çözüm yolu bu değil. şiddet değil. kendi bencilliğinin sebep olduğu sorunları etiketleştirmek yok. zaten yargı da yok. çünkü yargılanacak kimse yok ütopyamda. kendi kafamın içinde burda yaşamaya devam edeceğim. çünkü mutlu olduğum tek yer burası. kendimi mutlu edebildiğim, insanların hallerine, kendini getirdikleri hallere ya da sebep oldukları lanet şeylere üzülmediğim tek yer burası. ben hayal kuran bir insan değilim artık. gerçekleştirmek istediğim pek bir şey yok açıkçası ama bu olurdu. eğer bir hayalim olacak olsaydı o da bu ütopyayı gerçek kılmak olurdu.
8 notes · View notes
yarayakadarr · 2 years
Text
Hiçe sayılmanın verdiği özgüvensizlik
7 notes · View notes
yokainn · 2 years
Text
arkadaş grubu olan insanları gördükçe hatta direkt arkadaşı olan insanları gördükçe inanılmaz derecede mutsuzlaşıyorum. kışkançlık olarak tanımlayamam eksik hissetme, özgüvensizlik ve özenme gibi daha çok. özellikle kendimi eksik ve yalnız hissetme duygusu çok baskın. özellikle belli bir süre maruz kalırsam arkadaş grubu görüntüsüne kendimi ölüyormuş gibi hissediyorum. abartmıyorum. en başta böyle değildi yalnız olmayı seviyordum. sonra aylar geçtikçe her şey daha kötü olmaya başladı.
15 notes · View notes
airinarora · 1 year
Text
♯Varsayım Yasası Nedir?
Tumblr media
Varsayım Yasası Temelde Nedir?♡
Varsayım yasası,kısaca,tek gerçeğin sizin varsayımlarınız olduğunu savunan bir yasadır.Koşullar ne olursa olsun,sizin doğru olduğunu düşündüğünüz her şeyin doğru,yanlış olduğunu düşündüğünüz her şeyin yanlış olmaktan başka bir çaresinin olmaması durumudur.
Nasıl Mümkün?♡
Varsayım yasası mantığı üç şeye dayanır:
1.Paralel Evrenler
2.Kuantum Sıçraması
3.Bilinçaltımız
‧.⊹ 。✧.⁺٭* ⁺٭*⊹✧₊⁺:.‧.⊹ 。✧.⁺٭* ⁺٭*⊹✧₊⁺:.��.⊹ 。✧.⁺٭
Paralel Evrenler ♡
Paralel Evrenler veya Çoklu Evrenler adıyla da bilinen bu teori,evrenin sonsuz sayıda birbirine benzer ve birbirinden tamamen zıt gerçekliklerden/evrenlerden oluştuğu fikridir.
Bu fikir,bundan dört yüzyıldan daha öncesine gitmekte ve o zamandan bu yana,pek çok bilim insanın konusu olmakta,pek çok başarılı teoriler ve Çift Yarık Deneyi veya Kuantum Bilgisayarı gibi başarılı deneyler yapılmaktadır.
Kuantum Sıçraması ♡
Kuantum sıçraması,kısaca deneyimlediğimiz gerçekliği değiştirmektir.Yasayı bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kullanırken sürekli gerçekliğimizi değiştiririz.
Her an,pek çok şey içinden seçimler yapıyoruz,bu seçtiğimiz şeye göre de deneyimlediğimiz gerçekliğimiz şekilleniyor.Peki ya deneyimlemediğimiz gerçekliklerimiz?Onlar da aynı akışta,aynı anda farklı bir gerçeklikte,paralel bir evrende gerçekleşmekte.Sadece siz,şuan buradaki bilinciniz ile uyumlu durumdasınız ve buradaki olan biteni hissedebiliyorsunuz.Yasayı kullanarak,istediğiniz versiyonunuzun olduğu,deneyimlemeyi arzuladığınız gerçekliğe kuantum sıçraması yapabilirsiniz.
Bu posta tıkladığınız an bilinçsiz bir kuantum sıçraması gerçekleştirdiniz.Bu postu hiç görmediğiniz,görüp tıklamadığınız,hiç okumadığınız,yarısını okuyup devam etmediğiniz,kaydedip geçtiğiniz veya hiç kaydetmediğiniz de gerçeklikler tam şuan mevcutlar ve siz bu kelimemi okurken bile buraya kadar okuduğunuz bir gerçekliğe geçiş yapıyorsunuz.
Yasayı bilinçli kullanmak, kuantum sıçramasını bilinçli yapmak,gerçekliğinizi arzu ettiğiniz gerçekliğe dönüştürmek mümkün,oldukça da kolay.
Bilinçaltı ♡
⌑.`⁺Bilinçaltımız her şeydir.Yasadaki başroldür٭*✧
Bilinçaltımız elimizdeki asıl hazine,gerçekliğimizi kontrol eden asıl anahtardır.Bilinçaltımız ne ile doluysa,deneyimlediğimiz gerçekliğimiz o ile doludur.Bu her zaman,kaçınılmaksızın böyle işler.Diyelim ki bilinçaltın mutluluk,özgüven,pozitiflik,refah,huzur ile dolu, öyleyse ne mutlu sana bunlarla dolu bir hayatın,gerçekliğin olur.Peki ya bilinçaltın korku,güvensizlik,kaygı,öfke,üzüntü,negatiflik,özgüvensizlik ile dolu olursa?Al sana bunlarla dolu bir hayat.Bunu değiştirmek mi istiyorsun,işte çözümünü sunuyorum.Yasayı bilinçli kullanarak istediğin her şeyi değiştirebilirsin!
Dış görünüşünüzü,insanlarla ilişkilerinizi,maddi durumunuzu,statünüzü,yeteneklerinizi aklınıza ne geliyor ise değiştirebilir,arzu ettiğiniz en iyi versionunuza dönüşebilirsiniz!!♡
‧.⊹ 。✧.⁺٭* ⁺٭*⊹✧₊⁺:.‧.⊹ 。✧.⁺٭* ⁺٭*⊹✧₊⁺:.‧.⊹ 。✧.⁺٭
Yasa,haberi olan,olmayan,inanıp,inanmayan,yeni doğmuş bebekten yaşlısına herkes için eşit derecede işler.Çünkü,yasaya inanmayan x kişisi inanmamayı seçerek bile bir kuantum sıçrama yaptı ve gerçekliğini değiştirdi.Peki sende bir kuantum sıçrama yaptın ve yasayı kullanmayı tercih ettin fakat nasıl yapılacağını bilmiyorsun,izin ver tek kelimelik şifreyi vereyim sana,"varsaymak".
Tumblr media
4 notes · View notes