Tumgik
#düello
uyumsuzunnotlari · 18 days
Text
"bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi çatlamış bir narı, unutmadım."
10 notes · View notes
yinedemeliha · 1 year
Text
"kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim"
25 notes · View notes
gazetelinkmedya · 2 years
Text
Ümit Özdağ’dan Süleyman Soylu’ya: Görevin bittiğinde tutuklanacaksın
Ümit Özdağ’dan Süleyman Soylu’ya: Görevin bittiğinde tutuklanacaksın
Ümit Özdağ’dan Süleyman Soylu’ya: Görevin bittiğinde tutuklanacaksın … Özdağ’ın İçişleri Bakanlığı önüne yürümesi engellendi. Özdağ, “Süleyman, senden korkan senin gibi olsun. Sen Cumhuriyet tarihinin en kriminal adamısın. Bu görevin bittiği zaman sen tutuklanacaksın. Süleyman, bu iş ikimizden biri ölene kadar devam edecek. Süleyman Soylu’nun bir korkak olduğunu tüm dünya gördü” dedi. Söz…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
dipnotski · 2 months
Text
Kanşaubiy Miziev – Edebiyat ve Düello (2024)
Dünya edebiyatında düello sahneleri bol miktarda temsil edilir. Özellikle Rus yazarların eserlerinde, daha çok 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında bu örneklere oldukça sık tanık oluruz. Bu dönemde düelloların arttığı gözlemleniyor ve bu kitap da daha çok Rus yazarların düello olaylarına karıştığını, düello sahnelerinin hemen hemen tüm büyük yazarların eserlerinde yer aldığını…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
umudumkalmadi · 5 months
Text
her gece farklı bi düello
51 notes · View notes
dianaa70 · 5 months
Text
Dokuzuncu Osmanlı hükümdarı olan Yavuz Sultan Selim, devlet-i aliyenin başına geçmeden önce -şehzadelik- yıllarında satrançla yakından ilgilenirdi. Satranca merak salan Şehzade Selim diğer alanlarda olduğu gibi satranç alanında da kendini bir hayli geliştirir.
Şehzade Selim bu oyunda ustalaşırken İran bölgesinde de satrancın revaçta olduğunu öğrenir. Satranç adına kendisinde olan meziyetlerin Şah İsmail’de de var olduğunu öğrendiğinde bir yolunu bulup Şah İsmail’le oynamayı ve Şah’ın meziyetlerinden faydalanmayı kafasına takar.
Şehzade Selim Şah İsmail’le oynamayı kafasına koyduktan sonra işi gücü bırakıp tebdil-i kıyafetle(gezgin bir abdal kılığında) İran’a gider. İran’a varır varmaz hanlarda, kervansaraylarda satranç oynamaya başlar ve önüne geleni yener. Oynadığı herkesi yenerek bayağı ün salan Şehzade Selim’in ünü kısa bir sürede Şah İsmail’e kadar gider.
Şah bu ünlü satranç ustası dervişi duyunca, çağırın bir de benimle oynasın der. Böylece Şehzade Selim Şah’ın huzuruna çıkar ve düello başlar.
İlk oyunda; Şah’ın oyun tarzını öğrenmek isteyen Şehzade Selim kısa bir sürede yenilir. Tabi Şah buna çok şaşırır. Saraya kadar herkesi yenip ün salarak gelen bir derviş nasıl olurda böyle basit hataları göremez diye düşünür, bunda bir iş olduğunu anlar ve bir oyun daha ister.
Şah İsmail’in oyun tarzını görmek için ilk oyunda bilerek yenilen Şehzade Selim, ikinci oyunda çok kısa bir sürede Şah İsmail’i mat eder.
Mat olan Şah İsmail sinirlenir ve:
-Bre derviş! Hiç şahlar mat edilir mi? der.
Genç şehzade hemen cevabı yapıştırır:
-Şahların mat edilmeyeceği danışıklı dövüşünü bilseydim, elbette benim de tavrım ona göre olurdu.
Bunun üzerine Şah İsmail iyice sinirlenir Şehzade Selime bir tokat atar. Fakat karşısındakinin yarım akıllı bir derviş olduğunu düşünerek bir kese altın verip yollanmasını emreder.
İşte tam da huzurdan ayrılacakken bu beyit dökülür Şehzade Selimin dudaklarından:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
Şehzade Selim yediği tokadın acısını unutmaz ve Sultan olarak Çaldıran’da Şah’ın karşısında tekrar çıkar. Şehzade iken satrançta yendiği Şah’ı, Sultan olup Çaldıran’da tekrar yenen Yavuz Sultan Selim savaştan sonra Şah’a bir mektup gönderir. Mektupta şehzade iken yediği tokadın acısını aldığını söyleyip ekler: Atacaksan tokadı, böyle atacaksın.
Aslında Yavuz bütün olanları Şah’ın huzurundan kovulduğu gün şiirinde anlatmış ancak Şah anlayamamıştır. Herkesin dost olmayacağını, bir gün böyle kişilerin karşısına serdar olarak ta çıkabileceğini söylemiştir:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
(Şahım sen herkesi kendine sadık dost sanma
Sen herkesi dost sanma belki o düşmanın olur
Belki o kişi alemlerde sözü geçen olur
Dost olur düşman olur sözü geçen olur hükümdar olur.)
10 notes · View notes
yalnzardc · 22 days
Text
Davud Aleyhisselam
* İbrahim Halil'in (a.s.) oğlu İshak, onun oğlu Yakub, onun oğlu Yâhûd'a, onun oğlu Kilas, onun oğlu Gözen, onun oğlu Şemûn, onun oğlu Amir, onun oğlu İvend, onun oğlu İşa, onun oğlu Davûd'du (a.s.)
* Babasının adı İyşadır. Bu zat on üç oğlu ile beraber Talût'un ordusunda bulunmuştu. Hz. Davut, bunun en küçük oğlu idi. Calût kendisiyle düello etmek için Talût'tan er istemişti. Bu karşılıklı cengi Hz. Davut, üzerine almış ve harp meydanına atılıp Calût'u öldürmeye muvaffak olmuştur. Bunun üzerine Talût da kızını Hz. Davut'a vermiş ve Talut'un vefatında yerine Hz. Davut geçerek kırk sene hükümdarlıkta bulunmuş, bütün İsrail Oğulları onun idaresi altında toplanmıştı.
* Davud Aleyhisselâm sapanla taş atardı.
* İşmuil Aleyhisselâm'ın vefatından sonra da Hz. Davut'a peygamberlik verilmiştir. Hz. Davut, Kudusi Şerifi, Haleb'i, Nusaybin'i, Umman beldelerini, Ermenistan'i zaptetmiş, Kudusi Şerifi başkent yapmıştı.
* Dâvûd aleyhisselâm; İsrailoğullarına kral olduğu zaman, kılık değiştirip kendisini belirsiz ederek halk arasına karışmayı ve kendisinin icraat ve gidişatı hakkında soruşturma yapmayı adet edinmişti
* Dâvud'un (a.s.) ömrü yüz yıldı. Bunun 40 yılı hükümette bulunmakla geçti. Hükümdarlığının 15. yılında İsrailoğulları'nda "tâûn" hastalığı çıktı. Davud (a.s.) Kudüs'teydi. Henüz o vakit Beytü'l-Makdis yoktu. O vakit o mescide temel attılar. Sonunda Davud'un (a.s.) da ömrü tükendi, ama henüz mescit tamamlanmıştı. O zaman oğlu Süleyman'a: - Mescidi tamamla! diye vasiyet etti. Ve böylece Hazreti Süleyman onu tamamladı.
* Allah Hz. Davud'a Zebur kitabını verdi. Ona memleketini idare için lazım gelen bilgileri öğretti, ona pek güzel bir ses verdi, demirleri yumuşatıp zırh yapmak san'atini öğretti.
* Hz. Davut'a verilen Zebur kitabı, hep öğütleri, ilahiyatı ve Allah'a yakarışları içine alıyordu. Şer'i hükümleri kapsamıyordu. Hz. Davut da Musa Aleyhisselâm'ın şeriatiyle amel etmiştir.
* Katade şöyle der: İlk zırh yapan Davut'dur. Zırhlar daha önce levhalar halinde idi. Onları ilk defa ören ve halkalar haline getiren odur.
* Dâvûd aleyhisselâm, zırh gömlek yapanların ilki olduğu gibi onu giyenlerin de ilki idi.
* Demiri hamur gibi yoğurabiliyordu.
* Kelbi şöyle der: "Davut'un 19 oğlu vardı. Bunların arasından peygamberlik ve hükümdarlığa sadece Süleyman Aleyhisselam varis oldu.
* Hükümran olduktan sonra kendisine peygamberlik verilmiştir. O hem hükümranlık hem peygamberlerlik verilen ilk peygamberdir.
* Kendisi, insanların en çok ibadetlisi idi,
Yüce Allah, ibadet için ona büyük güç ihsan etmişti
Dâvûd aleyhisselâm; bir gün oruç tutar, bir gün iftar eder, yılın yarısını oruçlu geçirirdi.
Çok mütevazı idi.
* Milattan önce 900'lü yıllarda vefat ettiği söylenir.
* Yetmiş yaşında olarak vefat etmiştir. Ölümü Hz. Musa'nın vefatından beş yüz otuz beş sene sonraya tesadüf etmektedir.
* Dâvûd aleyhisselâmın vefat ettiği gün, cumartesi günü idi.
Dâvûd aleyhisselâm, o zaman yüz yaşında idi,
Dâvûd Aleyhisselamın Şemaili
Dâvûd aleyhisselâm: kısa boylu, ak tenli, mavi gözlü, kırmızı yüzlü, ince bacaklı, düz ve az saçlı idi. Tepesinin saçı dökülüp açılmıştı. Gür ve güzel sesli, güzel huylu, temiz kalpli ve çok anlayışlı idi.
6 notes · View notes
epifizz · 10 months
Note
Çok sevdiğim ailemden birini kaybettim bu ölümü kabullenmem ve atlatabilmem için ne önerirsiniz çok değer verdiğin bi insanı toprağa verdik bugün dünyaö başıma yıkıldı kalbim paramparça
Ben de yakın zamanda yakın bir akrabamı kaybettim, ilginç ilişkim olan bir akrabamı. Buna üzüldüm mü üzülmedim mi anlayamıyorum bile ve bu durum belki beni daha fazla üzüyor bilmiyorum.
Sahip olunan bir şeyle ilişki kurmanın şahsına münhasırlığı gibi bir şeyin yokluğuyla ilişki de o derece özel sanırım, ne tavsiye vermek istesem havada kalıyor gibi biraz. Var olan bir sorun ile şöyle ya da böyle mücadele etmek nazaran kolaydır sanırım, karşısındaki mevcudiyetten insan kendisine çeşitli noktalar geliştirebilir. Ama olmayan bir şeyle savaşmak, yoklukla mücadale etmek... Bir hayalet ile düello etmek gibi, adil görünen koşullarda merminin yarıp geçeceği ete ancak sen sahipsin. Ve işler öyle bir noktaya geliyor ki insan karşısındaki mevcudiyetsizliğin boşluğunda bazen kendisiyle dövüşe tutuştuğunu bile sanabiliyor. Seninle aynı şeyleri yaşadığımı düşünmüyorum, ben farklı bir kayıp hissiyatı içerisindeyim. Dünyam başıma yıkılmış gibi gelmedi ve bu belki başka bir savaştır bilmiyorum. Bir deneyim üzerinden sana tavsiye veremem demem o ki. Ancak literatürden ve gözlemlerimle diyebileceğim tek bir şey var ki yas sürecini, o acılı karanlık ve içini boşaltmış gibi hissettiren süreci yaşamak kadar doğal bir şey yok. Bu çetrefilli yol kendine özgü şekillerde geçilip gidilmeli. Oluşan kaybın boşluğunu doldurmak suretiyle değil, yaşanmışlığın kabulü ve o eski mevcudiyete bir vedanın olgunluğu ile... Bu yeni yokluk ile yeni bir ilişki kurabilmeyi öğrenebilmiş şekilde. Bu tamamen arınmış ya da iyileşmiş olmak demek değil elbette. Bu sadece bir kayıpla yaşamayı öğrenmiş olmak demek. Biraz buruk, biraz nostaljik yine de devam eden yaşama hakkını teslim etmeyi bilen bir şekilde...
8 notes · View notes
hiraski · 8 months
Text
Mantık duygularla yapar düello
4 notes · View notes
feminazist · 11 months
Text
KILIÇLAR ÇEKİLDİ BU BİR DÜELLO KISA ÇÖP UZUN ÇÖPTEN HAKKINI ALACAK
9 notes · View notes
payidarh · 8 months
Text
Tumblr media
Hayalperest.
Bir hayalperestin portresi. Bir düşüncenin amansız akışı.
Bu adam ne yapıyor? Donuk gözlerinin önünde hangi sahne canlanıyor? Bunu anlamak zor. Sandalyeye tutunmuş, belki de kalkıp gitmek geçiyor içinden. Belki de az sonra yapacağı şeyin kurguları dolanıyordur aklında. Ya da kalkıp giderek bu asılsız hayallere bir son vermeyi planlıyor.
Bilemiyoruz.
Tumblr media
Bir düello sahnesi var karşımızda. İki gözüpek adam silahını çekmiş, ateş emrini bekliyorlar. Bir saniye sonra ikisinden birinin hayatına son verilecek.
Sonuç, belli değil. Bilemiyoruz.
Sanat, arayıştır ve seyirciyi düşündürür. Hikâyede izleyicinin tamamlayacağı açıklar vardır.
2 notes · View notes
kendimihissetmiyorum · 11 months
Text
mantık duygularla yapar düello
4 notes · View notes
kaanozer · 9 months
Text
Sanatçının Duası
“Gün sonları ne kadar içe işleyici güzün! Ah! Can yakacak kadar işleyici! Çünkü öyle hoş duyular vardır ki, dalgaları yoğunluklarını önlemez; Sonsuz’un ucundan daha keskin uç da yoktur.
Bakışı göğün ve denizin uçsuz bucaksızlığına daldırmak ne büyük haz! Yalnızlık, sessizlik, gök yüzünün benzersiz arılığı! Ufukta titreyen, küçüklüğüyle, yapayalnız kalmışlığıyla benim çaresiz yaşamıma öykünen bir küçük yelken, dalganın tekdüze şarkısı, tüm bu nesneler benim aracılığımla düşünüyor ya da ben onların aracılığıyla düşünüyorum (çünkü ben düşlerin enginliğinde öyle çabuk yitip gidiyor ki!); düşünüyorlar diyorum, ama dilbazlıklara, karşılaştırmalara, sonuç çıkarmalara başvurmadan, ezgimsi bir biçimde, çok güzel bir biçimde düşünüyorlar.
Gene de, ister benden çıksınlar ister nesnelerden fırlasınlar bu düşünceler fazlasıyla güçleniyor çabucak. Güç hazda bir huzursuzluk, olumlu bir acı yaratır. Fazlasıyla gerilmiş sinirlerim tiz ve sızılı titreşimlerden başka bir şey vermiyor artık.
Şimdi de göğün derinliği şaşkına döndürüyor beni, duruluğu çileden çıkarıyor. Denizin duyarsızlığı, gözlerimin önündeki görünümün değişmezliği ayaklandırıyor beni... Ah! Hep böyle acı mı çekmeli, yoksa hep kaçmalı mı güzelden? Doğa, acımak bilmez büyücü, her zaman üstün çıkan karşıt, bırak beni! İsteklerimi ve gururumu baştan çıkarmayı bırak artık! Bir düellodur güzeli incelemek, sanatçıyı yere sermeden önce dehşetten haykırtan bir düello.”
Charles Baudelaire
 Paris Sıkıntısı


Çev.: Tahsin Yücel
2 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 10 months
Text
Kaderle Düello
Bu gece de sebebi sen ziyaretimin dalkavuk ve uslanmaz hırsızıyım. Gönlümde aşkın abdestini almadan ve biçare sokakların tsunami sevdalarına aldırmadan yine sana geldim, sensizlikle.
Kalbimde bir ağrı, dönen başımın omzuna ihtiyaç duyduğu terbiyeden yoksun bu gecede yine seni bulamıyorum. Sokak arşınlarında iz bırakan kahpe kaderimin tiyatral mutluluğundayım. Yine çayı demleyip gönlümde; yaktım kendi çıramı.
Geçmiyor sevgilim. Aşkın kaç şiddetinde sarsıldıysam sana, hakiki mutluların gözlerine bakıyorum. Sevdikleriyle nasıl da mutlular... Ben de olmak isterdim, sevdiğimle; seninle ve sadece Seninle mutlu olabilmeyi...
Kuruyan yapraklar bu denemede de mutluluğu acıyla dört dakika geçti. Uyumuyorum, sensizliğe bir kez daha uyanmamak için.
Gözlerin sevgilim, beni kaç sevda geçmezse de geçmesin ve kalbin sevgilim; beni kaç rüzgar sevmezse sevmesin. Ben, seni sensizlikte bile sevdim, sevmiş bulundu namusunu bu aşkta yitiren kalbim. Cinayetlere hep beş saniye kala, "önce ben, önce ben!" dedi, arsızca. Ötenazinin özensiz ciddiyetinde şehirler arası hasret köprülerinden atladı, sen gelmeyince.
Bu, nasıl bir sevmek Tanrım? Ayrılıklar beni hep acıya dogururken ve o hep bir başkasında mutluyken bu nasıl delice bir sevmek Tanrım? Kalbimin en derin, en deli, aidiyeti tahta münasip en onunla dolu olan saltanat hali hep ve her daim o'nun...
Söyleyin, kadere iletin, hemen söyleyin! Onu bana versinler. Hicranın köşesinde kendimi bulamıyorum onsuz, bunu hemen ona iletsinler. Kalp, kaç yapraklı yoncada yılları onsuzluk geçti ve buna rağmen ben onu çok...
Üç noktalarımı akıl hastanesine, beni bir aşk hastanesine sevk ettiler. Bağladılar beni onsuz bir kadere, hasta yatağımın başında kaç Ağlamak dolu gözyaşları biriktirdi bu hastane odasında kalbim; bilemediler...
Söyle Tanrım! Bir mükafatı olmalı bunca senelik bu sevdanın. Onu bana getirecek misin? Aşka çıldırıyor şavkım. Şimdi, yarın ve öteki gün. Her an, her saniye ve her çaresizlikte onu deli gibi sevmelerde başrolüm. Cast ajansım değişse bile bu aşkın bu rolü hep benimdir.
Kadere iletin, hemen iletin, nirvanaya ulaştı hasretin ucuz, pazardan alınma en dertli yanı. Onsuz ölünmez bile çileli dergahım...
Saat, aklımı onda öldürmeye beş, polis imdat diye bağırmaya saniye dolu bir çıldırmak var.
En orospu yanından yakaladım seni kader! Sen, ibne bahtların bana onu çok görmeler yanısın. Seni affeder miyim hiç ben?
Ah Tanrım! Yarattığın o canlının bende can olduğu günden beri ona deliriyor kalbim ve örselenmiş en zalim yanından ona yaşamak biçiyor sevda pansumanım. Tek onda iyileşmek var ya; bir bilsen nasıl hasta ruhum...
Kalbim, kalbine hasret biriktirmeye bunca yıl; aklım, onu hasretle özlemeye kaç acı dolu savaş var...
Tanrım, umudun çiğdem çiğnediği ibnelikte acıya kaktüse oturur gibi oturdum ve hep onu bekliyorum. Gelse de, hiç gelmese de. Popoma değil de; kalbime batıyor kaktüsün dikenleri.
Mezesi kahpelik, ezası ibnelik kader; soydum düşlerimin günahkar varlığını, bak! Yine de ve hep onu sevdim. Onu vermedin ama; kalbimdeki onu da benden alamadın.
Düşmanız şimdi seninle; kaderin en cilveli yanı... Ben kalbimdeki onu sana vermem. Sen onu bana vermezsen. Kozlarımız sevdanın yollarında süpürüyor aklımı...
Delirmek ise ona olsun. Hangi aşık akıllı?
Dilara AKSOY
4 notes · View notes
sefabiter · 1 year
Video
youtube
İFŞA-7 : TAYYİP ABİYLE DÜELLO
2 notes · View notes
hopsivava · 1 year
Text
Pazar sabahı 5:30 da uyanma sevenlerim tam listesi;
- yanımda kim yatacağına düello ile karar verem kedilerin savaş alanı olarak yüzümü, göbeğimi seçmeleri
-tabi ki her düellonun yazılı olmayan kanunu gibi bunumda şafak vakti yapmaları.
İki gerizekali kedi ile yasamanın sonuçları bunlar. Hayır evladım hepimize yeter neyin kavgası. Ama yok ikisi aynı anda aynı yatakta yatamazzzzzz. Aslaaaaaaa
Neyse duşunu aldım kahvemi yaptım pazar sabahı 8:30 da yolalara düştüm. Neden çünkü arkadaşım ev taşıyacak bizde eşya toplayacağız.
Not: (pozitif yanını görme notu) flört bey ile iki hoş beş eder bir kaç dolap yatak sırtlanıp karşılıklı taşırız. Sigara çok içiyor diye kızarım oda bana zenginlik nasıl bir şey biz fakiriz bilmeyiz tasarı atar.
4 notes · View notes