Tumgik
#yahudi tarihi
aklingolgesi · 4 months
Text
SİYONİZMİN TARİHİ: FİLİSTİN-İSRAİL MESELESİNE SİYASİ, DİNİ VE TARİHİ BİR BAKIŞ | MESELE
Son günlerde sıkça duyduğumuz bir kelime Siyonizm. Kimi yazarlara düşüncelere göre bir kelimeden daha fazlası. Dokunulmaz bir konuyu ele aldığımızı da hatırlatmak istiyoruz. Örneğin Avrupa’nın gelişmiş devletlerinden Fransa’da hiçbir tehlikeyle karşılaşmadan Katolik inancı eleştirilebilir. Marksizm konuşulabilir. Ateizm tartışılabilir. Yahut Amerika ve Sovyet Rusya yerden yere vurulabilir.  Bütün…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
inancdunyasi · 6 months
Text
Tumblr media
Kur'an'ı Kerim'de Yahudilik ile ilgili ayetler, farklı şekillerde yorumlanabilmektedir. Bazı yorumlara göre, Kur'an Yahudileri genel olarak olumlu bir şekilde tanımlarken bazı ayetlerde Yahudilerin bir takım olumsuz davranışlarından da söz edilmektedir. Örneğin, Kur'an Yahudilerin Tevrat'ı tahrif ettikleri, Hz. Muhammed'i ve İslam'ı inkâr ettikleri, Allah'a karşı isyan ettikleri ve haksızlık yaptıkları gibi suçlamalarda bulunmaktadır.
Kur'an'da Yahudilik ile ilgili bazı önemli ayetler şunlardır:
0 notes
baybaykus · 3 months
Text
Okurken ürperdim. Kendini türk hisseden ve Türkiye'nin tarihten silinme planlarına karşı durmak isteyen herkes okumalı. Atatürk'ün dehasını tekrar hatırlamalı.
Bu makale Azerbaycan'da KREDO gazetesinde 17 Mayıs 2014'de, "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı" adlı makaleden yararlanılarak Gazanfer Kazımov tarafından yayınlanmış. Kopyaladığım
MAKALE aşağıdadır:
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı. Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
*DAVİD ROCKEFELLER*
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli operasyonu
geçiren 100 yaşına girdiğinde yaptığı açıklamada
“200. doğum günümü de kutlamak istiyorum” şeklinde
konuşan David Rockefeller, 20 Mart 2017 tarihinde öldü.
“Rockefeller ailesi ABD’nin en büyük petrol, sanayi, siyaset ve bankacı ailesidir. Aile 19. Yüz yılın sonu yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller’in (1839 – 1937) ve kardeşi William Avery Rockefeller’in ( 1841 – 1922 ) zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken şeylerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri vardır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanır. Bu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belgeler, kırk iki bilimsel tahsil kurumuna aittir. Bu belgeler içerisinden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait belgeler verilir. Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmez. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu arşiv belgeleri ABD’nin 19 ve 20. Yüz yıllara dair dünya ölçeğindeki siyasi işlerinde ve çeşitli ülkelerde bu yıllarda ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için çok önemli bilgi kaynağıdır. Bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi, afro Amerikan tarihi gibi konuları kapsayan belgelerdir.
David Rockefeller (1915 – 1996) felsefe doktorudur. Harward ve Chicago üniversiteleri mezunudur. Amerika’nın Uluslararası İlişkiler Şurasının, Rockefeller Üniversitesi’nin, çağdaş Newyork Güzel Sanatlar müzesinin fahri başkanı ve en önemlisi de 1969 – 1981 yılları arasında komitenin başkanlığını yapmıştır.
2013 yılında bir internet sitesi, bu Rockefellerin bazı yazılarını ele geçirmiş ve “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla bunları yayınlamıştır. 2014 yılında ise sözünü ettiğimiz kitap basılmış; fakat piyasadan toplatılmıştır.
Bu itiraflar ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır ve sadece Türkleri ve Türk Dünyası ile değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır. Bu yazılarda Türkiye ile ilgili bölüm, bizi daha çok ilgilendiren bölümdür. Yapılan işlerin esas aktörleri, ABD ve Batı Avrupa devletleridir. Bütün icraatı yapan bunlardır. Bunların esas hedefleri Türkiye ve Türklerdir.
“Türkiye, coğrafi ve stratejik bakımından çok önemli bir ülkedir. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmak istiyorum. Bu ülke bizim için çok önemlidir ve Türklere bırakılacak kadar önemsiz değildir….
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir….
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında bekliyorlar. Türk devletlerinde anahtar mevkilerde adamlarımız var. Bunlar böyle bir ihtimali sezseler o anda Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve bu darbelerle bu tür bir birleşmeyi önleriz.
Medeniyetin kurucusu ve beşiği olarak Türkleri kabul edemeyiz; tam aksine entrikalar ile bu medeni miraslarına el koyarak biz, onları bütün dünyaya, barbar, hak – hukuk tanımayan bir halk olarak tanıttık ve bu alanda oldukça başarılı olduk. Sümer kralları Urukagina ve Urnammu çok Allah’lı bir cemiyet kurarak insanlar arasında adaleti korumak ve haksızlığı önlemek için kanunlar çıkararak çağdaş toplumlara örnek olurken bugün, tek Allah’lı bir halk olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucunda medeni vasıflar, ahlak, terbiye, saygı, sanat, edebiyat, tarih yok olurken; fahişelik, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve soygun hüküm sürmektedir. Dünya çapında Türkiye’de yetişmiş, bir tane bilim adamları, sanat adamları, edebiyat adamları ve siyaset adamları yoktur!
Aslında Türkler, tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler. Ama Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir; okumak onlara çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız?
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12. Eylül ihtilalidir desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeller’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?) sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilaller, darbeler anlatılmış… İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif ile açıklanmış.
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu? İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Tehdit ve tehlike çok büyük, farkında olmalıyız….
NOT: Bu makale, Azebaycan’da yayınlanan KREDO gazetesinde 17. Mayıs. 2014 tarihinde Gazanfer Kazımov’un yazdığı “Rockefeller’in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türk’ün Bedbahtlığı” isimli makaleden yararlanılarak yazılmıştır.
(Bu yazıyı lütfen dostlarınızla paylaşınız...)
12 notes · View notes
doriangray1789 · 6 months
Text
HANGİ FİLİSTİN?
"Saygıdeğer Lord Rothschild, Majestelerinin Hükümeti adına kabineye sunulan ve kabul edilen Yahudi Siyonist isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu iletmekten memnuniyet duyarım. Majestelerinin Hükümeti, Filistin'de Yahudiler için bir milli yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin'deki mevcut Yahudi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Yahudilerin sahip oldukları haklara ve siyasi statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır. Bu deklarasyonu, Siyonist Federasyonu'nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım." İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’un, Siyonist lider Rothschild’e yazdığı bu mektup, tarihe Balfour Deklarasyonu olarak geçti. Bu mektup, İngiliz hükümeti tarafından Yahudilere vaat edilmiş Ulusal yurdun tarihi bir ispatı niteliğindedir. Balfour Deklarasyonu esasında dünyanın farklı yerlerine dağılmış Yahudi nüfusunu Filistin topraklarına organize etme girişimidir. Bu noktada bir meseleyi özellikle vurgulamam gerekiyor. Dönemin Osmanlı politikaları, iltica meselesine çok katı bakan politikalar değildir. Osmanlı’nın kabusu ulusçuluktur. Yani iltica meselesinin, ulusçu bir harekete dönme potansiyeli Osmanlı’nın uykularını kaçıran hususun ta kendisidir! Bu sebeple iltica eden nüfusu farklı bölgelere dağıtma politikası sıklıkla uygulanan bir politikadır. İltica edenlerin tek noktada toplanması, topluluktan doğacak olan cemiyetleşme ve milliyetçilik Osmanlının ürktüğü sonuçlardır. Örnekse Kafkasya’dan gelen Çerkez göçlerinde, aynı hususlar üzerinde endişe duyulmuş ve aynı dağıtma politikası uygulanmıştır. ABD’de Yahudi diasporasının güçlü olduğuna yönelik inanç, Balfour Deklarasyonu ile onu etkilemeyi amaçladı. Aynı deklarasyona Osmanlı devletinin imzaladığı Sevr Antlaşmasında da yer verildi. 1922’de Milletler Cemiyeti’nde kabul edilen Filistin topraklarındaki İngiliz manda yönetiminin temeli, bu deklarasyondur. İngiliz mandası altındaki Filistin’e Yahudi göçünün hızlanması 1920-1940 tarihleri arasındandır. Şimdi meselesinin bam teline geldik! Dikkat buyurun lütfen. 1930 senesinde Eğitim Müdürlüğü tarafından ele alınan raporda, bir ibare çok dikkat çekici. O ibare şudur; “İşgalin başından bu yana yönetim, ülkede tek bir okul açmak için bile hiçbir mali kaynak sağlamamıştır” Bugün ki Filistin’in, hemen her anlamda bulunduğu durumun tohumudur bu ibare. Filistinli Arapların, okul için yer tesis edilmesine yönelik çabalarının %41’i reddedildi. Kırsal bölgelerdeki eğitim, neredeyse durdurulma safhasına kadara getirilmişti. 800 köyde kızlar için 15 okul bulunuyordu! Raporu uzun uzun okudum. Çok acı sonuçlar çıkardım. Bir memleketin eğitim damarlarının nasıl kesildiğini, teferruatıyla okudum. Fakat bu rapor ve rakamlar, kırsal bölge için doğru sonuçlar veriyor. Bu kısmı önemli. Halbuki 1904-1922 yılları arasında 50 tane Arap gazetesi yayımlanmaya başlanmış. Çünkü İngiliz işgali öncesi çok sayıda matbaa kurulmuş. 1936 büyük isyanı sırasında da tirajları yüksek 10 gazete daha kurulmuştu. Bu bilgiler arasında bir tezat var değil mi? Yani özellikle kırsalda eğitime vurulmuş darbeye rağmen, gazete okuma oranları yüksek. Satışları da yüksek ve isyan sırasında bile gazeteler çıkmaya devam ediyor.
== DEVAM EDECEK ==
8 notes · View notes
turqlands · 8 months
Text
YÜZYİLİN İTİRAFLARI
Okurken ürperdim. Kendini türk hisseden ve Türkiye'nin tarihten silinme planlarına karşı durmak isteyen herkes okumalı. Atatürk'ün dehasını tekrar hatırlamalı.
Bu makale Azerbaycan'da KREDO gazetesinde 17 Mayıs 2014'de, "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı" adlı makaleden yararlanılarak Gazanfer Kazımov tarafından yayınlanmış. Kopyaladığım
MAKALE aşağıdadır:
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı. Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
*DAVİD ROCKEFELLER*
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli operasyonu
geçiren 100 yaşına girdiğinde yaptığı açıklamada
“200. doğum günümü de kutlamak istiyorum” şeklinde
konuşan David Rockefeller, 20 Mart 2017 tarihinde öldü.
“Rockefeller ailesi ABD’nin en büyük petrol, sanayi, siyaset ve bankacı ailesidir. Aile 19. Yüz yılın sonu yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller’in (1839 – 1937) ve kardeşi William Avery Rockefeller’in ( 1841 – 1922 ) zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken şeylerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri vardır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanır. Bu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belgeler, kırk iki bilimsel tahsil kurumuna aittir. Bu belgeler içerisinden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait belgeler verilir. Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmez. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu arşiv belgeleri ABD’nin 19 ve 20. Yüz yıllara dair dünya ölçeğindeki siyasi işlerinde ve çeşitli ülkelerde bu yıllarda ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için çok önemli bilgi kaynağıdır. Bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi, afro Amerikan tarihi gibi konuları kapsayan belgelerdir.
David Rockefeller (1915 – 1996) felsefe doktorudur. Harward ve Chicago üniversiteleri mezunudur. Amerika’nın Uluslararası İlişkiler Şurasının, Rockefeller Üniversitesi’nin, çağdaş Newyork Güzel Sanatlar müzesinin fahri başkanı ve en önemlisi de 1969 – 1981 yılları arasında komitenin başkanlığını yapmıştır.
2013 yılında bir internet sitesi, bu Rockefellerin bazı yazılarını ele geçirmiş ve “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla bunları yayınlamıştır. 2014 yılında ise sözünü ettiğimiz kitap basılmış; fakat piyasadan toplatılmıştır.
Bu itiraflar ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır ve sadece Türkleri ve Türk Dünyası ile değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır. Bu yazılarda Türkiye ile ilgili bölüm, bizi daha çok ilgilendiren bölümdür. Yapılan işlerin esas aktörleri, ABD ve Batı Avrupa devletleridir. Bütün icraatı yapan bunlardır. Bunların esas hedefleri Türkiye ve Türklerdir.
“Türkiye, coğrafi ve stratejik bakımından çok önemli bir ülkedir. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmak istiyorum. Bu ülke bizim için çok önemlidir ve Türklere bırakılacak kadar önemsiz değildir….
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir….
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında bekliyorlar. Türk devletlerinde anahtar mevkilerde adamlarımız var. Bunlar böyle bir ihtimali sezseler o anda Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve bu darbelerle bu tür bir birleşmeyi önleriz.
Medeniyetin kurucusu ve beşiği olarak Türkleri kabul edemeyiz; tam aksine entrikalar ile bu medeni miraslarına el koyarak biz, onları bütün dünyaya, barbar, hak – hukuk tanımayan bir halk olarak tanıttık ve bu alanda oldukça başarılı olduk. Sümer kralları Urukagina ve Urnammu çok Allah’lı bir cemiyet kurarak insanlar arasında adaleti korumak ve haksızlığı önlemek için kanunlar çıkararak çağdaş toplumlara örnek olurken bugün, tek Allah’lı bir halk olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucunda medeni vasıflar, ahlak, terbiye, saygı, sanat, edebiyat, tarih yok olurken; fahişelik, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve soygun hüküm sürmektedir. Dünya çapında Türkiye’de yetişmiş, bir tane bilim adamları, sanat adamları, edebiyat adamları ve siyaset adamları yoktur!
Aslında Türkler, tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler. Ama Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir; okumak onlara çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız?
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12. Eylül ihtilalidir desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeller’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?) sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilaller, darbeler anlatılmış… İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif ile açıklanmış.
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu? İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Tehdit ve tehlike çok büyük, farkında olmalıyız….
NOT: Bu makale, Azebaycan’da yayınlanan KREDO gazetesinde 17. Mayıs. 2014 tarihinde Gazanfer Kazımov’un yazdığı “Rockefeller’in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türk’ün Bedbahtlığı” isimli makaleden yararlanılarak yazılmıştır.
(Bu yazıyı lütfen dostlarınızla paylaşınız...)
11 notes · View notes
epifizz · 7 months
Note
Tam da yine gündemdeyken yıllardır süregelen İsrail Filistin savaşına senin bakış açın nedir merak ettim?
Başlayan savaşa ideolojik bakarsak ne Netanyahu'yu ne de Haması sevmiyorum. Ortada mağdur olanın yahudi ve filistinli normal vatandaşlar olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan Filistin halkını desteklediğini söyleyenlerin Haması bir özgürlük savaşçısı olarak kahramanlaştırmasından da hiç hazzetmiyorum. Hamas çözüm sürecine girmekte oldukları huzurlu bir dönemi mahvetti. Bunu yahudi düşmanlığı ve radikal dincilik motivasyonlarıyla yaptı. Hamas bir terör örgütü olarak büyük bir başarıya ulaştı, İsrail savunmasını deldi ve istediği her şeyi yapabileceği izlenimini verdi. Şimdi İran'dan, Hizbullahtan destek yağıyor kendisine, politik bir zaferdir bu onlar için. Ama sonucunda karşı ateş açılacağını da gayet iyi biliyorlar, ılımlı olmak yerine bu yola şu gün tekrar giren Hamastır, Filistin insanını düşünen birisinin bu silahlı örgütü övmesi bence mantık dışıdır bu sebeple. Çünkü tekrar silahların çıkmasını sağlayan da, masum insanların namlu ucuna gelmesine sebep olan da şu gün için Hamastır.
Öte yandan İsrail tarafına gelirsek. Netanyahu gerçekten de hoşgörüye kapalı, aşırı dinci ve tutucu bir figürdür ama bu İsrail halkının tamamının böyle olduğu anlamına gelmez. Nasıl bizim dinci iktidarımız hepimizin tam bir temsili değilse Netanyahu da değildir, özellikle ayrıksı kimlikler üzerinde Netanyahuyu göndermek isteyen birçok İsrail vatandaşı bulunmaktadır. Bunun yanında Netanyahu'nun totaliterleşmek istediği gizli bir gerçek değildir ve böyle tehdit ve savaş durumları pekala kendisinin de işine gelmektedir, burada kendisinin de mağdur olduğunu pek sanmıyorum bu hususta.
Ben iki tarafa da gösterilen aşırı sempatiye karşıyım. Bu savaşta birçok ideolojik bakış karmaşık bi şekilde karşı karşıya gelip iç içe geçiyor: Anti-emperyalist bir yorum var, ümmetçi bakış var, Arap düşmanlığı ve yahudi düşmanlığı var, Amerikancılık var, tarihsel bir öfke var, az da olsa kimilerinde tarihi bir sempati de var. Ama aktörlerin hiçbiri sempatik bir tavır sergilemiyor, yalnızca politika var.
Hamas milliyetçi ve dinci motivasyonlarla Filistin'de iktidarını koymak istiyor ve bence İran güdümü ile İsrail'i bastıracağına gerçekten inanıyor. Öte yandan Netanyahu uzun zamandır ellerinde olmayan bir haklılık gerekçesine sahip, buradaki gazla merkezi bir güç kurarak demir yumruk vurabilir. Buradaki savaşın İran'a sıçrama ihtimali mevcut yorumlar arasında ki Azerbaycan sanırsam bu sebeple aktif desteğini Açıkladı İsrail'e, çünkü ortada bir Rusya yok. Bu noktada Türkiye ne kadar hala çekimser dursa da Amerika güdümüyle İsrail'den yana olabilir, tabi bunlar ileri senaryolar. Amerika bu yolla ikili bir zafer kazanmış olacaktır tabi, doğu bloğuna kayan Türkiye'yi tekrar elde edecek ayrıca WW2'daki özgürlük ve zafer anıtı olan kardeş ülkesini Ortadoğuya tam anlamıyla kabul ettirme şansı yakalayacaktır. Türkiye'nin buradaki tarafını doğru seçmesi de Suriye politikası, ekonomik yıpranmasına merhem olacak Amerika desteği ve İran'ın Rusya desteği yokluğu olacaktır. Sonuç: masum insanların kanı olacaktır her halükarda.
Şu anki İsrail'in tutumları Hamas odaklı gözükmekte, bizi şaşırtıp yayılmacı bir amaç gütmeden yalnızca Hamas terör örgütünü ortadan kaldırma motivasyonuyla ilerlerse bu noktada ben de Netanyahu'ya daha ılımlı yaklaşırım. Ama aldıkları bu gazla duracaklarını sanmıyorum ve savaşın İran'a sıçrayacağını ve Türkiye'nin de bu savaşta konumlanacağını düşünüyorum. Ayrıca hem ümmetçi hem de anti-emperyalist motivasyonlarla sergilenen yüksek Hamas (kendileri ilgili örgütü Filistin'e genellemeyi seçiyor) sempatisi sonucu geleneksel medyanın da oldukça taraflı olduğunu ve bunun savaş gibi etik olarak çok hassas noktalara sahip durumlarda çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Filistin'in kuruluşundaki gibi en sonunda tarih kazananı haklı sayacak, ben burada hiçbir siyasi aktörün haklı olduğunu düşünmüyorum ama her tarafta haksızlığa uğrayan birçok mağdur insan olduğunu düşünüyorum.
10 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Bozgunculuk
Bozgunculuk yapanların dünya üzerinde ki planlarını dine yamamak isteme amaçları nedir?
Bunun yanıtı çok basittir. Bilmediğimiz farklı hiçbir konudan bahsetmeyeceğim. Sadece yaşanan gerçekleri tarihi akışı içinde sizlere sunuyorum. Biraz uzun bir derleme olmakla birlikte farkındalık düzeyimizi değiştirecek bir yazı hazırladım.
Herkesin bildiği bir konuda alışık olmadığımız bir tarzda yazı kaleme almak zorunda hissettim kendimi.
İnsanları din dışında dini kullanmadan kandırmak mümkün olmadığı için yaşıyoruz bu zulmü.
Bunu neden en çok Yahudi ve Hristiyanlar yapmaktadır?
Bunun yanıtını da Kur'an veriyor aslında.
Maide suresi 51. ayette diyor ki;
✓ Ey iman edenler. Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onlarla dost olursa bilin ki onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete doğru yola iletmez.
Bunu siyasi planlara ve o planlara uygun hareket edenlere göre değerlendirme yapalım. Kim kimin neden dostu olduğu ortaya çıksın.
Birileri ne derece doğru olduğu bilinmeyen Tevrat ile planlar yapıyor, birileri İncil ile planlar yapıyor.
Kur'an en son kitap ise bütün bunların hükmünün bittiği anlamına geldiği halde hem müslüman olduğunu iddia eden hemde Yahudi ve Hristiyan dinlerine atfedilerek anlatılan siyasi planların bir parçası olan hikayelere neden inanırlar?
Asıl sorun şu;
Bugün gerçek müslümanın kalmamış olması ve İslam dininin gerçeklerinin yaşanmıyor olmasından kaynaklanıyor.
Peygamber ve soyunun yok edilmesi Emevi zulmü ile dinin değiştirilmesi İbrahim ve onun hikâyelerinin dinin başlangıcı gibi anlatılması vb sebepler buna alan açmıştır.
Neden Yahudi ve Hristiyanlar planlarını Anadolu üzerinde yapmaktadır?
Bunun yanıtı da çok basittir.
İlk insan Adem'in ve eşi Havva'nın el ruha (Urfa) da yere ayak basmaları ve adam oğullarının Anadolu'da insanlığı, uygarlığı kurmuş olmalarıdır.
İlk kut verilmiş insanın Zulkarneyn olarak geçen Türk Oğuz Kağan'ın olmasından kaynaklanır.
Urfa, Balıklıgöl, İbrahim, İsmail ve kurban hikayeleri ve Nemrut ile İbrahim hikayelerinin amacı bu gerçeği gizlemektir.
Türklerin farkı şudur.
Kut verilmiş kişiler verilen görevi yapmaları gereken bir şekilde insanlığın huzuru ve yararına yapmış olmalarıdır.
Yahudiler ve Hıristiyanlar ise bütün bunları eğip bükerek kendi işlerine geldiği gibi yorumlamak ve uygulamak peşinde koşmalarından kaynaklanır.
Adam oğulları zamanında insanlığın ulaştığı seviyeye insanlık hiçbir zaman ulaşamamıştır.
Bugün ki bütün gelişmeler sömürgeye hizmet ettirmeye yönelik olup sonlarını getiren de bu olacaktır.
Dine dayanarak vaadedilmiş toprak yalanları, Mehdi, Mesih ve Deccal gelecek yalanları ile insanları kendi yanlarına çekme amacı Mehdi ve Mesih'in Anadolu'da ortaya çıkacağı yalanını tarikat ve cemaatler aracılığıyla yayma amacı budur.
Bütün bunların yalan olduğunu ve deşifre edileceğinin de Anadolu'nun gerçek sahibi Türkler tarafından gerçekleşecek olacağını planlarının içinde olmamış olması onları şaşkına çeviren tek sebeptir.
Türk'ü satın almak ve kullanmak mümkün olmayacağına göre karşısına hangi yalan ve hile konsa bile sonsuza kadar hiçbir işe yaramayacaktır.
Aldatanlar ve aldananlar yüzünden savaş, kan, gözyaşı dinmiyor.
1948 yılında bölgede israil adında bir şer yapının devlet olarak ilk kabul eden ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olmasını sağlayan hileyi bugün herkes öğrenmek zorunda kalacak.
O gün ki o ihanet bugün başımıza başka belaların açılmasına yol açmıştır.
Yahudiler ve Hıristiyanlar kendilerine hizmet edenleri ülkemizde kritik görevlere getirterek bugüne kadar kullanmışlardır.
Bunun sonu geldi artık.
Son kozlarını Mehdi, Mesih ve Deccal ortaya çıkararak oynayacak ve o savaşı kaybederek bitecekler.
Atatürk son kut verilmiş adam (Adem) oğludur.
Ona ve eseri Cumhuriyet ve o eserin Anadolu ile birlikte sahibi ve bekçisi Türklere düşmanlığın sebebi budur.
Birinci dünya savaşı ve ikinci dünya savaşı birer ateşkesti. O savaş devam ediyor.
Ülkemizi yönetenleri 1938'den bu yana kullandıkları halde bizi bugüne kadar yenebilmiş değiller.
Yenemezler! Atatürk'ün askerleri ve orduları görevlerinin başındadır.
Dinin siyasete alet edilmesinin sebebi de Yahudilerin ve Hıristiyanların planlarının bir parçasıdır. Ilımlı İslam bu anlamda emperyalist bir proje olarak uygulanmak istendi. Sonucu buna umut bağlayanlar için hüsran olacak.
Fitne, fesat ve bozgunculuk ile ilgili Kur'an da geçen ayetler ile bu yanıtı destekleyelim.
► Onlara: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” denildiğinde: “Biz sadece ıslah edicileriz.” derler. (2/Bakara 11)
► Dikkat edin! Onlar bozguncuların ta kendileridirler. Lakin farkında değillerdir. (2/Bakara 12)
► O (fasıklar) ki sağlamlaştırıldıktan sonra Allah’ın sözünü bozar, Allah’ın birleştirilmesini istediği (bağları) koparır, yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (2/Bakara 27)
► Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Dediler ki: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi (halife) kılacaksın? Oysa bizler seni tüm eksiklerden tenzih ederek sana hamd etmekte ve seni takdis etmekteyiz.” (Allah) dedi ki: “Şüphesiz ki ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum.” (2/Bakara 30)
► (Hatırlayın!) Hani Musa kavmi için su talep etmişti. Dedik ki: “Asanı taşa vur.” (Asanın taşa değmesiyle) sular fışkırmış ve on iki pınar/çeşme oluşmuştu. Onlardan her bir topluluk kendilerine ait olan kaynağı bilmişti. Allah’ın rızkından yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık/düzensizlik/taşkınlık çıkarmayın. (2/Bakara 60)
► (Bir işin başına yönetici olduğunda ya da) yanınızdan ayrıldığında yeryüzünde bozgunculuk yapmak, ekini ve nesli yok etmek için çalışır. (Oysa) Allah, bozgunculuğu sevmez. (2/Bakara 205)
► Ey iman edenler! Kendi dışınızda (sırlarınızı paylaşıp iç işlerinizden haberdar edeceğiniz kâfir) bir çevre edinmeyin. (Çünkü kâfirler) size zarar vermekten geri durmaz, sizin zora düşmenizi isterler. Kinleri ağızlarında belirmiştir. Sinelerinin sakladığı (kin) ise çok daha büyüktür. Şayet aklediyorsanız gerçekten size ayetlerimizi açıkladık. (3/Âl-i İmran 118)
► (Bir diğer gayesi ise) münafık olan kimseleri açığa çıkarmaktır. Onlara: “Gelin! Allah yolunda savaşın yahut müdafa yapın.” denildiğinde dediler ki: “Şayet savaşmayı biliyor olsaydık size tabi olur (sizinle beraber savaşa çıkardık).” (Bu sözü söyledikleri) o gün, imandan daha çok küfre yakındılar. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı (inanmadıkları şeyi) söylüyorlar. Allah, onların gizlediklerini en iyi bilendir. (3/Âl-i İmran 167)
► Bundan dolayı, İsrailoğullarına (şöyle) yazdık: Kim bir nefsi başka bir nefse ya da yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim de (meşru bir sebep olmadığı için öldürmeyi terk ederek) onu ihya ederse, bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur. Andolsun ki, resûllerimiz apaçık delillerle onlara geldi. Bundan sonra onların birçoğu, bunun ardından yeryüzünde taşkınlık etmektelerdir. (5/Mâide 32)
► Yahudiler: “Allah’ın eli bağlanmıştır/eli sıkı bir cimridir.” dediler. Söyledikleri (bu çirkin söz) nedeniyle elleri bağlandı ve lanetlendiler. (Hayır, öyle değil!) Bilakis, Allah’ın iki eli de açıktır ve dilediği gibi harcar. Andolsun ki Rabbinden sana indirilen (bu Kur’ân), onların birçoğunun azgınlık ve küfrünü arttıracaktır. Biz, onların arasına kıyamete dek sürüp gidecek bir düşmanlık ve kin atmışızdır. Her ne zaman savaş ateşi yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuk için çabalarlar. Allah, bozguncuları sevmez. (5/Mâide 64)
Kâfirlerin Allah tasavvuru: Kâfirler iki gruba ayrılır. İlki; hiç bir kitaba ve nebiye müntesip olmayan Kureyş müşrikleri gibi toplumlardır. Bunlar Allah’a (cc) dair kitabi bir bilgiye sahip olmadıkları için, krala/meliğe benzettikleri bir Allah’a inanırlar. (bk. 2/Bakara, 186; 10/Yûnus, 18; 39/Zümer, 3; 71/Nûh, 23)
İkincisi; bir Kitab’a ve nebiye müntesip olmakla beraber, Kitap’tan ve nebiden yüz çevirmiş Yahudi, Hristiyan ve onları adım adım izleyen ümmeti Muhammed’in (sav) sapkınlarıdır. (bk. Buhari, 7320; Müslim, 2669) Vahiyden yüz çeviren bu toplumlar, zamanla kendilerine benzeyen bir Allah tasavvuru oluştururlar. Kendileri gibi cimri (5/Mâide, 64), dostlarını yardımsız bırakan (48/Fetih, 6, 12), fakir düşebilen (3/Âl-i İmran, 181), torpil yapıp adam kayıran (3/Âl-i İmran, 24; 5/Mâide, 18), ölünün ardından ıskat yapılarak kandırılabilen, telkin verilerek sorgusundan kopya çekilebilen bir Allah...
► Yeryüzü (Allah tarafından düzenlenip) ıslah edildikten sonra orada bozgunculuk yapmayın. O’na korkarak ve umarak dua edin. Elbette ki Allah’ın rahmeti, muhsinlere/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanlara pek yakındır. (7/A'râf 56)
► “Hatırlayın! Hani (Allah) Âd Kavmi'nden sonra sizleri halifeler kılmış ve sizi yeryüzüne yerleştirmişti. Ovalarında saraylar inşa ediyor, dağlarından evler yontuyordunuz. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ve bozgunculuk yaparak karışıklık/düzensizlik/taşkınlık çıkarmayın.” (7/A'râf 74)
► Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (yollamıştık). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. Şüphesiz ki size Rabbinizden apaçık bir mucize geldi. Ölçü ve tartıyı tam tutun. İnsanların eşyalarını (değerini düşürerek) eksiltmeyin. (Allah) yeryüzünü düzenledikten sonra orada bozgunculuk yapmayın. Şayet inanmışsanız bu sizin için en hayırlı olandır.” (7/A'râf 85)
► “(Allah’ın yolunun) çarpık/eğri olmasını isteyerek ve O’na iman edenleri Allah’ın yolundan alıkoymak için tehditler savurarak her yolun başına oturmayın. Hatırlayın! Siz az iken sizi çoğalttı. Bozguncuların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın.” (7/A'râf 86)
► Onların ardından Musa’yı, Firavun ve önde gelen avanesine ayetlerimizle yolladık. Onlar (ayetlerimizi inkâr edip, alaya alarak) zulmettiler. Bozguncuların akıbetinin nasıl olduğuna bir bak. (7/A'râf 103)
► Firavun’un kavminden önde ► Firavun’un kavminden önde gelenler demişlerdi ki: “Sen, Musa’yı ve kavmini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakacaksın?” (Firavun terk etsinler diye mi bırakacaksın?” (Firavun onları yatıştırmak için) demişti ki: “Erkek çocuklarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Şüphesiz ki biz, onların üzerinde kahredici bir güce sahibiz.” (7/A'râf 127)
► Kâfirler de birbirlerinin dostudur. Şayet yapmazsanız (kendi aranızda dostluk edip, onları düşman edinmezseniz) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur. (8/Enfâl 73)
► (Allah’ın onları savaşa çıkmaktan alıkoyması şu hikmete mebnidir:) Şayet sizinle savaşa çıkmış olsalardı, size zarar vermekten başka bir artıları olmayacak ve aranızda fitne çıkarmak için uğraşacaklardı. Sizin içinizde de onlara kulak verenler vardır. Allah, zalimleri bilmektedir. (9/Tevbe 47)
► İçlerinden kimisi ona inanır, kimisi de inanmaz. Rabbin bozguncuları en iyi bilendir. (10/Yûnus 40)
► Onlar (ellerindekileri) atınca, Musa demişti ki: “Bu yaptığınız büyüdür. Şüphesiz ki Allah, onu iptal edecektir. (Çünkü) Allah, bozguncuların yaptığını ıslah etmez.” (10/Yûnus 81)
► (Demek) şimdi ha! (Oysa) daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun. (10/Yûnus 91)
► “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle kullanın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık/düzensizlik/taşkınlık çıkarmayın.” (11/Hûd 85)
► Sizden önceki nesiller arasında -kurtardığımız azınlık dışında- yeryüzünde fesadı engelleyecek birileri olmalı değil miydi? Zalimler ise (yeryüzündeki fesadı ortadan kaldırmak yerine) şımartıldıkları rahat hayatın peşine düştüler. Ve onlar suçlu günahkârlardı. (11/Hûd 116)
► “Allah’a yemin olsun ki sizin de bildiğiniz gibi bizler bu yere bozgunculuk için gelmedik. Ve biz hırsız da değiliz.” demişlerdi. (12/Yûsuf 73)
► Pekiştirdikten sonra Allah’ın ahdini (tevhid sözleşmesini) bozan, Allah’ın birleştirilmesini istediği bağları koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar (var ya); böylelerine lanet ve (ahiret) yurdunun en kötü (akıbeti) vardır. (13/Ra'd 25)
► Kâfir olup da (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyanlara (gelince); onların bozgunculuklarına karşılık, azaplarının üstüne bir azap daha katarız. (16/Nahl 88)
► Kitap’ta İsrailoğullarına şu hükmü de verdik: Hiç şüphesiz, yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapacak ve büyük bir kibirle azgınlaşacaksınız. (17/İsrâ 4)
► Dediler ki: “Ey Zulkarneyn! Şüphesiz ki Ye’cuc ve Me’cuc (topluluğu), yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadır. Sana bir vergi versek, sen de bizimle onlar arasına bir set yapsan (olmaz mı)?” (18/Kehf 94)
► “İnsanların eşyalarını eksiltmeyin! Yeryüzünde bozgunculuk yaparak, karışıklık/düzensizlik/taşkınlık çıkarmayın.” (26/Şuarâ 183)
► İşte (bu) ahiret yurdudur. Biz, onu yeryüzünde üstünlük taslamayan ve bozgunculuk istemeyenlere veririz. (Güzel) akıbet muttakilerindir. (28/Kasas 83)
► Dedi ki: “Rabbim (şu) bozguncu topluluğa karşı bana yardım et.” (29/Ankebût 30)
► Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin! Ahiret Günü (Allah’tan sevap almayı) umun. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık/düzensizlik/taşkınlık çıkarmayın.” (29/Ankebût 36)
► İnsanların elleriyle kazandıkları (günahlar) sebebiyle, karada ve denizde bozgunculuk baş gösterdi. Belki (İslam’a) dönerler diye (Allah), yaptıklarının (cezasının) bir kısmını onlara tattırmaktadır. (30/Rûm 41)
Yıllarca camiye giden biriydim. Son yıllarda camide siyaset yapılmaya başlandı ve camiye gitmeyi bıraktım. Yukarıda anlattığım ayetler ile ilgili camide neden konuşma yapılmadığını bir gün imama sordum aynen şunu söyledi bizim ne konuşacağımızı her hafta diyanet belirliyor. Niyeti o gün net olarak anladım.
Son sözleri yaşadığımız bazı bozgunculuk örneklerini vererek ve bir kez daha uyarılarımızı yaparak tamamlayalım.
Dinlerin insanlık yararına kullanılma tarihi aleyhine kullanılma tarihinden daha kısadır.
İsrail denen son bozgunculuk devlet olduğu günden bugüne insanlık adeta zulüm yaşamaktadır. Irak'ta, Suriye'de, Libya'da ve dolayısıyla 1938 sonrası ülkemizde yaşanan terör, askeri darbeler, özelleştirme talanı Cumhuriyet devrimlerinin özellikle laikliğin hedef alınmış olması bu bozgunculuğun bir ürünüdür.
Çünkü laiklik dinin insanlık aleyhine kullanılmasını önleyen en büyük devrimdir.
Bu son bozgunu bertaraf ettiğimiz de insanlık sonsuza kadar huzur içinde yaşayacak ve dinlerin farklı siyasi amaçlarla kullanılması tarih olacak.
Metafizik alanda ki gelişmeleri herkesin bilmesi ve anlaması mümkün olmadığı için şeytani planlar oradan yürümekte ısrar ediyor. Bunu bertaraf etmekte haliyle metafizik gelişmeler ile aşılacaktır.
Anayasa'dan Türklüğü çıkarmak isteyenler bir bozguncudur. Cumhuriyet devrimlerine düşmanlık yapanlar bozguncudur, Türk ulusunun sahip olduğu üretim ve hizmet araçlarını satanlar ve satın alanlar bozguncudur. Onların peşinden gitmeyin. Onlar sizi bugüne kadar yukarıda inandıkları dinin gerçeklerine aykırı davrananlar olduklarını ve dini sizi aldatmak için kullandıklarını artık görün.
Türklüğü unutturmak ve Türklerin araplaşmasını sağlamaya yönelik tüm çabalar Anadolu'yu Ortadoğu coğrafyasına benzeterek bu topraklarda israil benzeri bir şer devlet kurmaktır.
Arap coğrafyasında Atatürk sonrası kurulmuş hileye ve bozguna hizmet etmeyin.
Göç ile ülkenin demografik yapısının bozulmasına yönelik çabalar bozgunculuktur.
İnsanları borçlanmaya mahkum etmek adına düşük gelirli olmalarını dayatmak ve para toplayarak para satıp yasayla korunan satın alma gücünü ele geçiren tefeciliğin müşterisi olmaya zorlanmak bir bozgunculuktur.
Toplumu ırk ve mezhep üzerinden ayrımcılık yaparak bölmek bozgunculuktur.
Devlet yok şirketler var demek bozgunculuktur.
Ganimet olmak istemiyorsan önce direneceksin sonra gerekir ise savaşacaksın. Savaşmak son çaredir. Yurtta barış dünyada barış sözünün anlamını da yeniden idrak etmek gerekiyor. Ne demektir yurtta barış dünyada barış? Anadolu da barış ve huzur yoksa dünyada da olmayacak demektir. Bu kadim bir mesajdır. Kurt ulus olmak için kurtuluş savaşı vermiş bir ulusun dünyaya ve insanlığa mesajıdır. Batı çetesinin kan akıttığı her yere demokrasi ve barış getireceğiz yalanlarına benzemez. Önü arkası altı üstü doludur. Dobra bir duruştur. Osmanlıyı yıkan Atatürk değildi. Batının liberal işbirlikçi yazar, siyaset, gazeteci vb kullanılan kişiler tarafından uydurulmuş bir iftiradır. Osmanlıyı yıkan petrolü paylaşan ve Osmanlıyı borca sokarak esir alan yahudi tefecileridir. Onlar bugün yine aynı kılıkta başka yöntemler ile yine aynı oyunu oynuyorlar. Atatürk fitne ve fesadın planlarını bozduğu için bozgunculuk yapanları bir asırdır çılgına döndürmüştür. Bu sebeple çok yivli ve çok tetikli bir şekilde karşımıza dikilmeye yelteniyorlar. Yine aynı akıbeti yaşayarak son derslerini alarak yok olacaklar.
Atatürk sınır tanımayan arsızlığa sınır tanımayı öğretmiştir. Bugün bunun yeniden hatırlatılmasına ihtiyaç vardır.
Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızda ki asil kanda mevcuttur.
Topluma karşı gizli düşmanlık yapmak hainliktir.
] Önder KARAÇAY [
11 notes · View notes
korayaker · 2 years
Text
SİYASET-FELSEFE
Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek  kautsky Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Sosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sovyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası İnsan Sonrası - Rosi Braidotti | Aşk paradoksu pascal bruckner camila pagtlia-Cinsel Kimlikler
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Sahip Olmak ya da Olmak, Erich Fromm Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği Ben ve Biz - Postmodern İnsanın Psikanalizi, Rainer Funk ..
  POSTMODERN FELSEFE
john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman  Akışkan Modernite Yaşam Sanatı, Zygmunt Bauman Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu Byung-Chul Han-Psikopolitika
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitrov  Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig
TÜRK EDEBİYATI
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Sodom ve Gomore, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak Kadri Karaosmanoğlu Alemdağda var bir yılan, Sait Faik Abasıyanık Kemal Tahir- Körduman Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Hayvan çitfliği  George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Din Tarih ve Antropoloji-Siyaset
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss  Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış İsa'nın Çarmıhtaki Yedi Sözü, İhsan Özbek Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jenet Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Sean Martin Katharlar
Yalçın Küçük-Tekelistan
26 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
­
KARANLIK KİLİSE , NEVSEHİR Türkiye
Karanlık Kilise, 11'inci yüzyıl sonu ile 12'inci yüzyıl başına tarihlenmektedir. Narteks kısmındaki küçük bir pencereden çok az ışık almasından dolayı bu şekilde adlandırılmıştır. Bu sebeple kilise içindeki fresklerin renkleri oldukça canlıdır. Kilise ve narteks, İncil ve Hz. İsa siklusunu içeren zengin süslemelere sahiptir.
Karanlık Kilise’de Elmalı ve Çarıklı kiliselerinde olduğu gibi Tevrat kaynaklı sahneler de resmedilmiştir. Bu sahneler, “Deesis”, “Müjde”, “Beytüllahim'e Yolculuk”, “Doğum”, “Üç Müneccimin Tapınması”, “Vaftiz”, “Lazarus'un Diriltilmesi”, “Başkalaşım”, “Kudüs'e Giriş”, “Son Akşam Yemeği”, “İhanet”, “Hz. İsa Çarmıhta”, “Hz. İsa'nın Cehenneme İnişi”, “Kadınlar Boş Mezar Başında”, “Havarilerin Takdisi ve Görevlendirilmesi”, “Hz. İsa'nın Göğe Çıkışı”, “İbrahim Peygamber'in Misafirperverliği”, “Üç Yahudi Gencin Yakılması” ve aziz tasvirleridir.
Tür: Kilise
Turizm Türü: İnanç-Kültür Turizmi
Nasıl Gidilir: Nevşehir merkezden 13 kilometre uzaklıkta olup, kasabaya ait (yarım saatlerde) minibüsler veya Bölgede çalışan seyahat acentelerine ait tur araçları ile ulaşım sağlanmaktadır.
Adres: 50180 Göreme/Nevşehir Merkez/Nevşehir
Anahtar Kelimeler: nevsehir gezilecek yerler nevşehir gezilecek yerler karanlık kilise kilise inanç-kültür turizmi
Konum Bilgileri
Koşullar
BU İÇERİKLER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Görüntülenme Sayısı : 19854 Eklenme Tarihi : 10 Ocak 2013 Perşembe Güncellenme Tarihi : 26 Nisan 2021 Pazartesi
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı © Tüm hakları saklıdır.
19 notes · View notes
Text
Yahudi arama kurtarma ekipleri Türkiye'ye gelince tedirgin olmuştum. Türkiye'de tarihi eser olarak sergilenen ve Tevrat'ın bir kısmı olan Ester kitabını çalmışlar. Şaşırmadım şaşırtmadılar.
2 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Müslümanlar İncil yakmaz, Tevrat yakmaz, Musa a.s'a dil uzatmaz, İsa a.s'ı kötülemez... Aksine bunları inkâr eden Müslüman olamaz der...
Peki Ya Hristiyanlar ve Yahudiler!..
En adi en aşağılık bir şekilde, Kuran'a ve Hz. Muhammed s.a.v'e saldırırlar....
Müslümanlar insana insan olduğu için değer verirken, Hristiyanlar ve Yahudiler kendilerinden olmayana yaşam hakkı bile tanımaz, en ağır ölümlere maruz bırakırlar...
Tüm insanlığa ve inançlara saygı duyan Müslümanların ise diğer insanlar ve başka inançlarla bir problemi yok, zira herkes inandığının ya da inanmadığının karşılığını ebedi alemde görecek.... Müslüman sadece tebliğ yapar ve İslam bilgisini diğer topumlara ulaştırmakla sorumlu olduğunun bilincini taşır, fakat inanıp inanmamalarına müdahalede bulunmaz... İşte Müslümanlarla Hristiyan ve Yahudiler arasındaki en bariz fark bu: Endülüsü işgal eden Fransızlar ve Katalonlar sırf cuma günü temizlik yaptıkları için bunlar Müslüman olabilir diye yüzbinlerce insanı öldürürken; Müslüman Osmanlıda, Yahudi ve Hristiyanlar huzur içinde yaşıyordu... Haçlılara karşı sefere çıkan Müslümanlar, yol üzerindeki Hristiyan köylülerin ekinlerinden izinsiz tek ürün dahi almazken; yine savaş için yola çıkan Haçlılar ise, masum Müslüman köylüleri sıcak su dolu kazanlara atıyordu....
Avrupalı zalimdir; Avrupalı, tarihi gerçekleri çarpıtır.. Avrupanın bugün ki derdi Avrupalıların bir nur olarak parlayan İslama yönelmesini Müslüman olmasını engellemektir... Zira Vatikan için, Avrupalıları Hıristiyanlıkta tutabilmenin yolu onlara İslamı kötü göstermektir, onun için sürekli İslam düşmanlığı körüklenmektedir...
Ancak mızrak çuvala sığmamaktadır, mesele bizim İslamın bu tebliğ ve temsilinde ne kadar gayret sarfettiğimizdir...
Yeter ki inanın, zira Allah nurunu tamamlayacaktır....
4 notes · View notes
bendenbirseyler · 13 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Günaydın, 16 Nisan tarihi ne günü, ne oldu, ne bulundu?
Ne günü?
16 Nisan, Dünya Dil Günü olarak kutlanır. UNESCO tarafından 1999 yılında ilan edilen bu gün, farklı dillerin ve kültürlerin önemini vurgulamak için dünya çapında çeşitli etkinliklerle kutlanır.
Ne oldu?
1943 - Polonya'daki Warszawa Gettosu'nda Yahudi direnişi başladı. Alman birliklerine karşı gettoda direniş gösteren Yahudi direnişçiler, birkaç hafta boyunca savaştılar.
Ne bulundu?
İnternet: İnternetin doğuşu, bilgisayarlar arası iletişimi ve bilgi paylaşımını devrimleştirdi. ARPANET adı verilen bir ABD Savunma Bakanlığı projesi olarak 1960'larda başlayan bu ağ, günümüzde milyarlarca insanın dünya çapında iletişim kurmasını sağlayan karmaşık bir ağ haline geldi. İnternetin halka açık kullanıma sunulması, Tim Berners-Lee'nin World Wide Web'in (WWW) icadı ile 1990'larda gerçekleşti.
0 notes
baybaykus · 2 years
Text
Yavuz Bey "Müslüman olmayan Türk, Türk değil insan bile değildir" demişsiniz ya aklıma geldi; siz Trakai Köyü neresidir bilir misiniz?
Hani İYİ Parti'de "Türk Dünyası ve Yurtdışı Türkler Başkanlığı" yaptınız ya, onun için sormak isedim...
______
TRAKAİ KÖYÜ VE ATATÜRK
Trakai, bir göl köyüdür. Nerede olduğunu biliyor musunuz? İnanın bu yazıyı yazana kadar nerede olduğunu ben de bilmiyordum; daha da ilginci hiç duymamıştım. Tesadüfen bir watsapp grubunda okumasam duyacak da değildim. İşte bizim, ırkımızla ilgili bilgi dağarcığımız bu kadar!
Bu gibi yazıları yazarken yüzümün kızarmadığı an hiç olmadı! Bilgimiz çok az ve hiç de umursamıyoruz! Cahilliğimizden artık utanmıyoruz ve utanç duygumuzu ne yazık ki kaybettik! Neyse biz konumuza gelelim.
Trakai 7-8 bin nüfusa sahip bir göl köyüdür. Bu yer Litvanya’da bulunmaktadır. Bir şekilde haritada bir kez bakmanızı öneririm. Baktığınızda Türk ve Müslüman dünyasıyla hiç ilgisi olmayan bir coğrafyada olduğunu göreceksiniz.
Bu coğrafyada yaklaşık altı yüz yıldır yaşayan, Musevi inancından olan (Yahudi değil) Karay Türkleri yaşamaktadır.
Büyük Litvanya Kralı Vytautas Kuman soyundan gelen Kırım Türklerine toprak vererek bu bölgeye yerleştirmiş. Buraya yerleşen Karay halkı o günden bu güne kültürünü, dilini ve kendine has yaşantısını sürdürmeye ve o bölgede asırlarca yaşamaya devam etmişlerdir.
Tarihsel süreçte ne Osmanlı ne de başkalarının bunlardan haberi olmuş. Ufak bir topluluk, uzak bir coğrafya... Eee, haliyle kimsenin umrunda değiller. Ta ki Prof. Oktay Sinanoğlu 1970'lerde Atom fiziğiyle alakalı bir toplantı için Litvanya'ya gidene kadar!
Toplantı sonrası Sinanoğlu'nun arkadaşı olan Profesör Yutsis, kendisini ilgisini çeker diye Trakai'ye götürüyor. Harika bir yer ve tarihi binalar... Sinanoğlu hayran kalıyor oraya. Orada köyün ihtiyar meclisinin başı olan aksakallı bir adamla tanışır ve köy hakkında konuşmaya başlarlar. Uzun uzun konuşurlar; hem de Türkçe!
Aksakallı, bakın Sinanoğlu'na neler söylemiş:
"Atatürk'ümüz zamanında Türkiye'den O'nun gönderdiği elçiler gelir; bize Türkçe dergiler, kitaplar getirirdi. Atatürk vefat etti, Türkiye'den ses seda kesildi. Size ne oldu?"
Düşünebiliyor musunuz? O kadar savaşları yapacaksın. Bir ülkeyi yeniden yaratacaksın, onu kalkındırmak için hızlı davranıp onca kurumu kuracaksın, 20. asrın gelişmiş medeniyetine bir an evvel ulaşabilmemiz için ileri hamlelerini zamanımızın hız kavramının üstünde yapmak için çaba sarfedeceksin ve bir de dünyanın neresinde olursa olsun, ırkını yalnız bırakmamak için onlara da ulaşacaksın!
Bir an insanın içinden "Yok be!" demesi geliyor değil mi? İşte onun için Mustafa Kemal Atatürk oluyor! Onun için yüz yılın lideri oluyor!Onun için savaştığımız düşmanlar bile ona hayran oluyor! Onun için önünde saygıyla eğiliyorlar! Onun için dünyaya Kurtuluş Savaşı örnek oluyor!
İçimden şunları haykırmak geçiyor: "Atatürk ölünce, Türkler uyudu. Atatürk ölünce, Türk ırkı kendini unuttu. Atatürk ölünce, devşirmeler türedi. Atatürk ölünce, ülke hızla geriye gitmeye başladı. Atatürk ölünce, halk uyumayı seçti ve hala uyuyor!"
Şunu bir kez daha anladım ki Atatürk üstün zekası ve enerjisiyle Türk'ü ve Türklüğü en yüksek yere çıkarmayı kendine görev edinmiş, Türk'e ve Türklüğe aşık bir insandı!
Kaynak: Prof. Oktay Sinanoğlu.
2 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
KARA ÇARŞAFIN KÖKENİ
Gericilerin bir kesimi çarşafın Ahzap suresi 59. ayetinde geçen cilbab olduğunu öne sürerler. Yalandır. Ahzap 59. Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Cilbab, dış elbisedir ama çarşafla ilgisi yoktur. 2 parça değil, tek parça gömlektir ve kadınlar kullanabildiği gibi erkekler de kullanır. Erkeklerin kullandığına dair hadisler de vardır. İşte biri: (Cilbabı [gömleği] haram olan erkeğin namazı kabul olmaz.) [Bezzar] Araplarda ne İslam öncesinde ne de İslam’ın ilk dönemlerinde çarşaf giyildiğine dair hiçbir bilgi-kayıt yoktur. Eski din kitaplarında da nafaka olarak verilen giysi listelerinde çarşaf geçmez. Dolayısıyla çarşafın İslam’a çok sonra girdiğinde bir şüphe yoktur. Çarşafa Osmanlı’da 19. Yüzyılın sonlarında rastlanmaya başlanır. Yani Anadolu Müslümanlarında çarşafın tarihi 150 yılı bulmaz. İlk olarak Tanzimat döneminde hacca gidenlerin İranlı hacılardan görerek getirmeleriyle ülkeye girmiştir. Ancak başlangıçta tutulmamış ve din çevrelerince bidat olarak nitelenmiştir. Zaman içinde çarşaf kullananların sayısında artış yaşanmış, 1870’lerde yaygınlaşmıştır. Sultan 2. Abdülhamit tarafından İslam’da yeri olmadığı ve çarşaf giyenin erkek mi kadın mı olduğunun anlaşılmadığı gerekçesiyle yasaklanmıştır. Ancak 1913’de Rumeli’deki Ortodoks ve Yahudilerin giyimlerinden alışkanlık kazanan muhacirlerin göçüyle yeniden yayılmaya başlamıştır. (Diyanet Vakfı İslam ansiklopedisi) Bununla birlikte ''çarşafın'' kökenleri Sümerler'e uzanır, Muazzez İlmiye Çığ, konuyu derinlemesine yazmış,.. Tarihte farklı algılanırmış şimdi bunları bilmeyen ''dine saldırı'' sanıyor, Dini Tanrıyı şekil ritüellerine sıkıştırmışlar devam ediyorlar, TEVRATI OKUDUYSAN BİLİRSİN... ÖRNEK: Çarşafın kökeni paganlara dayanır: Müslümanlara Yahudi ve Hristiyanlardan geçen çarşafın bu 3 dinle de ilgisi yoktur. Hristiyanlığa ve Museviliğe de paganlardan geçmiştir. Tevrat’ta peçe fahişe giysisi olarak anlatılır. Tekvin/38/14. Tamar üzerindeki dul giysilerini çıkardı. Peçesini örttü, sarınıp Timna yolu üzerindeki Enayim Kapısı`nda oturdu. Çünkü Şela büyüdüğü halde onunla evlenmesine izin verilmediğini görmüştü. 15. Yahuda onu görünce fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü. Tabletlerden ortaya çıkarıldığına göre Sümer-Akad döneminde tapınak fahişelerinin yani kutsal rahibelerin örtüleri çarşaf şeklindeydi ve yüzü, başı örterdi. O dönemde halk açık giyerken, fahişeler kapanırdı, aynı Tevrat’ta bahsedildiği gibi. Ta ki Asurlulara kadar. Asur yasalarından anlaşıldığı üzere, Asurlular tam tersini uygulamaya geçtiler. Fahişelerin açık olmasını, fahişe olmayan kadınların ise kapanmasını şart koşar.
Aynı Asurluların yaptığı değişiklik gibi zaman içinde Yahudiler ve ardından Hristiyanlar da giyim şeklini değiştirdiler ve örtündüler. İslam’da o yolu izledi. Suriye ve civarındaki gayrimüslim giysileri Müslümanlara da intikal etti ve günümüzde sanki hakiki Müslüman kadın giysisi çarşafmış gibi halka pompalandı. Öyle ki başörtülü, türbanlı hatta pardesülü kadının giyimini bile yetersiz görerek eleştirecek ve çarşafı dayatacak derecede yaygınlaştı.İLKEL çağlarda sihir ve büyü düşüncesi hákimdi. İnsanoğlu kadının çocuk doğurmasına akıl erdiremiyordu. Bunu gizli bir güç olarak yorumluyordu. Bu nedenle kadından hem korkuluyor, hem de ona saygı duyuluyordu.Öte yandan ilk çağda birçok alanda üretimi kadınlar başlatmıştı: İp, sepet dokuma, ağla balık avlama, toprak kap, ateş yakıp yemeği pişirme, tarak, kaşık, madeni eşyalar, boncuk, ilk hekimlik ve şifalı otlar gibi buluşlar kadının eseriydi. Kadının el üstünde tutulduğu "anaerkil" dönem binlerce yıl sürdü. Ne zaman insanoğlu doğal olayları kavramaya başladı, "büyü" bozuldu. Artık kadının nasıl çocuk sahibi olduğu anlaşılmıştı! Yetmezmiş gibi erkekler, üretim biçimini ve savaş aletlerini geliştirdi; din devleti, tapınak-saray-ordu biçimindeki erkek egemen örgütlenmesine yöneldi; kadının "saltanatına" son verdi!Yaklaşık 4 bin yıl önce Babil İmparatoru Hammurabi’nin kanunlarında kadının sosyal statüsü ilk kez yazılı yasa haline getirildi: "Kadınlar sokağa çıkarlarken başlarını açmamış olacaklardır." Bu kanun yeniydi, ama uygulama eskiydi. Sümer, Asur, Hitit, Urartu, Akad gibi site devletlerinde de benzer uygulamalar vardı. Kadını örtüye sokmanın temel nedeni, hür kadın ile köle kadınların birbirinden ayrılmasını sağlamaktı. Yani amaç, hangi kadının bir erkeğin koruması altında, hangisinin ise "kolay av" olduğunu göstermekti! Eski Anadolu kültüründe olan bu örtünme anlayışı, dünyanın çeşitli topluluklarında da vardı. Onlar genellikle meseleyi mitolojik öykülere dayandırıyorlardı. Örneğin, Japon mitolojisinin kutsal kahraman Okikurumi, Aynular’a kültür ve uygarlığı öğretmek üzere tanrıların cennetinden yeryüzüne inmişti. Cennete dönmeden önce Aynular’dan bir kadınla evlendi. Karısına, yiyecekleri kabile halkına dağıtma görevi verdi. Ancak bunun için de bir koşulu vardı; hiç kimse karısının yüzüne bakmayacaktı. Yani örtünecekti!Çarşaf, önce Hititler’de ortaya çıktı. Bu konuda, Ankara/Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde pişmiş toprak bir kabın üzerindeki resim bize önemli bilgi veriyor. Kutsal evlilik töreninde, tanrıçayla, tanrı adına kralın evlenmesi için yapılan ayini anlatan resimde tören sırasında gelin tanrıça, günümüzdeki çarşafın birebir aynısını giyiyordu. Ve ne yazık ki, kendine güvenli, rahat, buyurgan tavırlı kralın karşısında, edilgen, teslimiyetçi duran bu kara çarşaflı tanrıça gelin, Sümer’deki kendine güvenli tanrıça karakterinden hayli uzaktı. Kadınlar artık örtüye sokulmuştu. Önceleri görünen saçlar zamanla görünmez olmuştu
Tumblr media
10 notes · View notes
bilaldemirkr · 3 months
Text
Meta'nın otomatik denetleme sistemi kaygı yarattı
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/metanin-otomatik-denetleme-sistemi-kaygi-yaratti/
Meta'nın otomatik denetleme sistemi kaygı yarattı
Tumblr media
Holokost inkarı Meta’nın siyasetlerine nazaran nefret söylemi olarak kabul ediliyor. Kelam konusu gönderi, SüngerBob KarePantolon’dan Squidward’ı tasvir ediyordu ve Holokost hakkındaki gerçekleri içerdiği sav ediliyordu. Lakin Nezaret Şurası, argümanların “ya apaçık palavra olduğunu ya da tarihi gerçekleri yanlış yansıttığını” söyledi.
Kullanıcılar, gönderiyi birinci defa Eylül 2020’de yayınlandıktan sonra altı sefer şikayet etti, lakin dört durumda Meta’nın sistemleri ya içeriğin kuralları ihlal etmediğini belirledi ya da davayı otomatik olarak kapattı. 2020’nin başlarında, COVID-19 salgını yayılmaya başladığında Meta, insan incelemecilerin iş yükünü azaltmak ve yüksek riskli raporların manuel olarak incelenmesi için bant genişliğini boşaltmak gayesiyle içerik incelemelerini otomatik olarak kapatmaya başladı. Bununla birlikte, Squidward gönderi raporlarından ikisinin de gerçek bireyler tarafından ihlale yol açmadığı değerlendirildi.
Meta’nın otomatik denetleme sistemi telaş yarattı
Geçen Mayıs ayında bir kullanıcı, Meta’nın rahatsız edici içeriği Instagram’da bırakma kararına itiraz etti. Fakat Nezaret Şurası’na nazaran, bu itiraz da Meta tarafından COVID-19 otomasyon siyasetleri nedeniyle otomatik olarak kapatıldı. Kullanıcı daha sonra davayı ele alan şuraya başvurdu.
Kurul, Meta’nın platformlarındaki Holokost inkar içeriğine ait bir kıymetlendirme yaptı ve Squidward meme’inin çeşitli çeşitteki Yahudi aksisi anlatıları yaymak için kullanıldığını tespit etti. Kimi kullanıcıların tespitten kaçmaya çalıştıklarını ve sözlerin farklı yazılışlarını (harfleri sembollerle değiştirmek gibi) kullanarak ve karikatürler ve memler kullanarak Holokost inkar içeriğini yaymaya devam ettiklerini belirtiyor.
Kurul, Meta’nın Holokost inkar içeriğini uygulama konusunda ne kadar gerçek olduğunu sistematik ve kâfi bir biçimde ölçtüğünden emin olmak için “teknik adımlar atmasını” tavsiye etti. Heyet ayrıyeten Meta’dan, salgının başlangıcı sırasında oluşturduğu tüm COVID-19 otomasyon siyasetlerini durdurup durdurmadığını kamuoyuna doğrulamasını istedi.
0 notes
vizelazim · 3 months
Text
Polonya Gezi Rehberi
Tumblr media
Polonya, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle dikkat çeken bir Avrupa ülkesidir. Bu makalede, Polonya'yı keşfetmek isteyen gezginler için başlıca yerler, lezzetler ve deneyimler hakkında bilgilendirme yapacağım. Polonya'nın başkenti Varşova, zengin bir tarih ve etkileyici mimariye sahip önemli bir destinasyondur. Şehrin merkezindeki Eski Şehir, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alır ve yeniden inşa edilen tarihi yapılarıyla büyüleyici bir atmosfer sunar. Ayrıca Varşova Kraliyet Sarayı ve Chopin Müzesi gibi kültürel noktaları da ziyaret edebilirsiniz. Polonya'nın unutulmaz deneyimlerinden biri Auschwitz-Birkenau Toplama Kampı'nı ziyaret etmektir. İnsanlık tarihindeki en karanlık dönemlerden birini yansıtan bu alan, bir anma ve eğitim merkezi olarak kullanılmaktadır. Ziyaretçiler burada yaşanan dehşeti anlamak ve hatırlamak için sessiz bir şekilde dolaşabilirler. Krakow, Polonya'nın en popüler turistik şehirlerinden biridir. Tarihi meydanı ve Wawel Kalesi gibi görkemli yapılarıyla ünlüdür. Ayrıca Krakow'da bulunan tarihi Yahudi Mahallesi, zengin kültürel mirasıyla dikkat çeken bir bölgedir. Burada Remuh Sinagogu ve Oskar Schindler'in Fabrika Müzesi gibi önemli noktaları keşfedebilirsiniz.
Tumblr media
Polonya Gezi Rehberi Polonya mutfağı, lezzetli ve doyurucu yemekleriyle tanınır. Pierogi adı verilen geleneksel dolmalar, farklı iç malzemelerle hazırlanır ve tadına mutlaka bakmanız gereken lezzetler arasındadır. Ayrıca Polonya'nın ünlü sosisi olan Kielbasa'yı deneyebilir ve tatlı severler için makowiec adlı haşhaşlı rulo pastayı tatma fırsatı bulabilirsiniz. Polonya, doğal güzellikleriyle de büyüleyici bir ülkedir. Białowieża Ormanı, Avrupa'nın en eski ormanlarından biridir ve nadir bulunan Avrupa bizonlarının yaşam alanıdır. Masuria Göl Bölgesi ise göller ve yeşil kırlarla çevrili muhteşem manzaralar sunar. Burada tekne gezintilerine katılabilir veya doğa yürüyüşleri yapabilirsiniz. Polonya, tarih, kültür, mutfak ve doğa ile zengin bir gezi deneyimi sunan bir ülkedir. Bu makalede belirtilen yerler ve deneyimler, Polonya'yı keşfetmek isteyen gezginler için önemli bir başlangıç noktası olabilir. Bu harika ülkeyi keşfederek unutulmaz anılar biriktirebilirsiniz.
Polonya'nın Görülmesi Gereken En Büyüleyici Şehirleri
Polonya, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle ünlü bir ülkedir. Bu büyüleyici ülkenin keşfedilmeyi bekleyen birçok şehri bulunmaktadır. Polonya'yı ziyaret edenler, tarihin derinliklerine dalabilecekleri ve eşsiz güzellikteki şehirleriyle karşılaşacakları bir deneyim yaşayabilirler. Krakow, Polonya'nın en ünlü şehirlerinden biridir. Orta Çağ'dan kalma tarihi binaları, muhteşem katedralleri ve etkileyici manzaralarıyla adeta bir masal şehri gibidir. Wawel Kalesi, Eski Şehir Meydanı ve Tuz Madeni bu şehirde mutlaka görülmesi gereken yerler arasındadır. Krakow'un atmosferi, sizi zamanda geriye götüren dar sokakları ve canlı kültürüyle sizi etkisi altına alacaktır. Varşova ise Polonya'nın başkenti olarak modern ve tarihi unsurları harmanlayan bir şehirdir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden inşa edilen bu şehirde, görkemli saraylar, müzeler ve sanat galerileri bulunmaktadır. Ünlü Kraliyet Yolu boyunca yürüyüş yaparak Stare Miasto (Eski Şehir) bölgesine ulaşabilir ve Rüya Sarayı'nın güzelliklerini keşfedebilirsiniz. Gdansk ise Polonya'nın Baltık Denizi'ne kıyısı olan bir şehridir ve tarihi açıdan büyük öneme sahiptir. Gotik tarzdaki muhteşem kiliseleri, renkli evleri ve eski limanıyla Gdansk, ziyaretçilerine benzersiz bir deneyim sunar. Uzun Sokak, Neptün Çeşmesi ve Ortaçağ dönemine ait tarihi yapılar, bu şehri cazip kılan unsurlardan sadece birkaçıdır. Bunların yanı sıra Wroclaw, Poznan, Zakopane gibi diğer Polonya şehirleri de büyüleyici atmosferleriyle dikkat çekmektedir. Wroclaw'da Ren Nehri üzerinde yer alan tarihi köprüler ve renkli pazar meydanları sizi cezbedecekken, Poznan'da Gotik tarzdaki mimariye hayran kalabilirsiniz. Zakopane ise Polonya'nın tatil cenneti olarak bilinir; dağların eteklerinde yer alması ile doğal güzelliklere sahiptir ve kayak merkezi olarak ünlüdür. Polonya'nın görülmesi gereken en büyüleyici şehirleri, bu güzel ülkenin zengin kültürünü ve tarihini keşfetmek isteyen herkese unutulmaz bir deneyim sunuyor. Her biri kendine özgü atmosferiyle Polonya şehirleri, ziyaretçilerini büyülüyor ve onları eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor.
Tarihi Zenginliklerle Dolu Polonya: Gezilecek Müzeler ve Kaleler
Polonya, tarihi zenginlikleriyle ünlü bir Avrupa ülkesidir. Gezginler için müzeler ve kaleler açısından oldukça cazip bir destinasyondur. Bu makalede, Polonya'nın benzersiz kültürel mirasıyla öne çıkan bazı gezilecek müzeler ve kaleleri keşfedeceğiz. Krakow'daki Auschwitz Müzesi, Polonya'nın en önemli tarihî yerlerinden biridir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi toplama kampı olarak kullanılan Auschwitz-Birkenau, bugün müze haline getirilmiştir. Burada, Nazi zulmünün anısını yaşatmak ve insanlığa bu vahşeti hatırlatmak amacıyla düzenlenen etkileyici sergilere tanık olabilirsiniz. Ziyaretçiler, soyutlamayı, haksızlığı ve insanlıktan çıkmayı anlamak için bu kalıcı etki bırakan mekânı deneyimleyebilir. Varşova'da bulunan Polonya Tarih Müzesi, ülkenin tarihini ve kültürel gelişimini ayrıntılı bir şekilde sunan bir başka önemli noktadır. Binlerce nesne, belge ve sanat eseri aracılığıyla Polonya'nın geçmişi canlandırılır. Müze, ziyaretçilerine Polonya halkının mücadeleleri, zaferleri ve trajedileri hakkında geniş bir perspektif sunar.
Tumblr media
Polonya Gezisi Polonya'nın en ünlü kalelerinden biri Wawel Kalesi'dir. Krakow'un merkezinde yer alan bu görkemli yapı, Polonya krallarının ve kraliçelerinin ikametgahı olarak hizmet vermiştir. Kale, gotik, rönesans ve barok tarzlarının etkileyici bir karışımını yansıtır. Ziyaretçiler, sarayları, kiliseleri ve müzeleriyle zenginleşmiş bu tarihi mekânda dolaşarak Polonya'nın eski ihtişamını hissedebilirler.
Tumblr media
Polonya Gezisi Malbork Kalesi de Polonya'nın en etkileyici yapılarından biridir. Bu devasa tuğla yapısı, Orta Çağ'da Teuton Şövalyeleri tarafından inşa edilmiştir. Malbork Kalesi, ziyaretçilerine Ortaçağ Avrupa'sının atmosferini yaşatırken aynı zamanda müze ve sergi alanlarıyla da ilgi çekmektedir. Polonya'da bulunan diğer önemli müze ve kaleler arasında Czartoryski Müzesi, Jasna Gora Manastırı ve Wieliczka Tuz Madeni sayılabilir. Her biri kendi benzersiz hikayesini anlatan bu mekânlar, Polonya'nın tarihsel ve kültürel derinliklerini keşfetmek için mükemmel fırsatlar sunar. Polonya'daki müze ve kaleler, tarihi zenginlikleriyle hayranlık uyandıran yerlerdir. Bu mekânları ziyaret ederek, Polonya'nın geçmişine dokunabilir, kültürel mirasını deneyimleyebilir ve bu benzersiz destinasyonun sırlarını keşfedebilirsiniz.
Lezzet Yolculuğuna Çıkın: Polonya'nın En İyi Yemekleri ve Restoranları
Polonya, tarihi ve kültürüyle ünlü bir Avrupa ülkesidir. Ancak, bu ülke aynı zamanda zengin ve lezzetli mutfağıyla da dikkat çekmektedir. Eğer yemeklerinizi keşfetmek için yeni bir rota arıyorsanız, Polonya'nın enfes lezzetlerini tatmak için ideal bir yer olabilir.
Tumblr media
Polonya Gezisi Polonya mutfağı, et ağırlıklı olup önemli bir yere sahip olan sosis ve et yemekleriyle ün kazanmıştır. Pierogi, Polonya'nın en tanınmış yiyeceklerinden biridir. Bu lezzetli hamur parçaları, çeşitli iç malzemelerle doldurulur ve ardından kaynar su veya kızgın yağda pişirilir. Mantıya benzeyen pierogi, patates, peynir, et veya meyve dolgusuyla sunulabilir. Her bir ısırıkta farklı tatlarla karşılaşmanın keyfine varacaksınız. Bunun yanı sıra, Bigos adı verilen "Polonya Ulusal Yemeği" de tadılması gereken bir başka lezzettir. Genellikle lahana, turşu, et ve baharatların bir kombinasyonundan oluşan Bigos, uzun saatler boyunca yavaş pişirilerek harika bir aroma ve lezzet elde eder. Tadına bakmak, gerçek bir Polonya deneyimi yaşamak anlamına gelir. Polonya'da yiyecek deneyimini tamamlamak için ülkenin en iyi restoranlarına da uğramalısınız. Varşova, Krakow ve Gdansk gibi büyük şehirlerdeki restoranlar, yerel ve uluslararası mutfağın en iyilerini sunmaktadır. Yüksek kaliteli malzemelerle hazırlanan yemekler, özenle dekore edilmiş restoran ortamlarında servis edilir. Misafirperverlikleri ve uzman şeflerinin ustalığıyla, bu restoranlar size unutulmaz bir yemek deneyimi sunacaktır. Polonya'nın lezzet yolculuğunda, zengin tarihi ve kültürel mirasının yanı sıra muhteşem yemeklerinin tadını çıkaracaksınız. Pierogi'nin içinde saklı lezzetler keşfedecek, Bigos'un aromasına kendinizi bırakacak ve en iyi restoranların sunumlarıyla şımartılacaksınız. Polonya'yı keşfederken damak tadınızı da şımartmayı unutmayın ve bu lezzet yolculuğuna çıkarak unutulmaz bir deneyime hazır olun.
Doğal Güzelliklere Sahip Gizli Cennet: Polonya'nın Saklı Köşeleri - Polonya Gezi Rehberi
Polonya, doğal güzellikleriyle büyüleyen birçok saklı köşeye ev sahipliği yapmaktadır. Bu ülke, benzersiz ve çeşitli manzaralarıyla ziyaretçilerine unutulmaz deneyimler sunuyor. Polonya'nın doğal güzelliklerini keşfederken, şaşkınlık ve patlama hissini yaşayacak, kendinizi bu büyülü yerlere ait hissedeceksiniz. Birinci olarak, Białowieża Ormanları adını duydunuz mu? Bu ormanlar, Avrupa'nın en büyük orman ekosistemlerinden biridir ve UNESCO Dünya Mirası listesindedir. Burada doğanın derinliklerine dalacak, bin yıllık ağaçların arasında kaybolacaksınız. Bu ormanda dolaşırken, sayısız endemik bitki ve hayvan türünü keşfedebilirsiniz. Polonya'nın doğal güzelliklerinin bir başka saklı hazinesi Tatra Dağlarıdır. Bu dağ sırası, nefes kesici manzaraları ve yemyeşil vadileriyle ünlüdür. Yürüyüş veya dağ bisikleti yaparken, bu muhteşem manzaraları kendiniz deneyimleyeceksiniz. Ayrıca, Tatra Dağları'nda kış sporlarına da katılabilir ve kayak veya snowboard yapabilirsiniz. Polonya'nın saklı köşelerinden bir diğeri, Masurian Göl Bölgesi'dir. Bu bölge, kristal berraklığındaki gölleri ve yoğun yeşillikleriyle büyüleyici bir doğal güzellik sunar. Burada yelkenli ile göl turları yapabilir, balık tutabilir veya sakin doğanın tadını çıkarabilirsiniz. Ayrıca, bu bölgede kamp yapabilir ve gece gökyüzündeki yıldızları seyredebilirsiniz. Son olarak, Slowinski Kumsalı, Polonya'nın gizli bir hazine olarak bilinir. Bu alan, muhteşem kum tepeleri ve Baltık Denizi'nin etkileyici manzarasıyla ünlüdür. Bu benzersiz yerde yürüyüş yapabilir veya bisiklete binebilir, kum tepelerinin üzerinde gezinebilirsiniz. Ayrıca burada kuş gözlemciliği yapabilir ve nadir kuş türlerini keşfedebilirsiniz. Polonya'nın doğal güzelliklerinin zenginliği sadece bu dört örnek ile sınırlı değildir. Ülkenin her köşesinde başka keşfedilecek birçok yer bulunmaktadır. Polonya'nın saklı köşelerini ziyaret ederek, doğanın büyüsünü yakından deneyimleyecek, unutulmaz anılar biriktireceksiniz. Daha fazla bilgi için sitemizi takip edin. Read the full article
0 notes