Tumgik
emirhaneren · 2 hours
Text
-Kayboldum Ben Sende-
Bir sözün, binlerce kez yankılanır.
Gözlerin derya, deniz.
Kayboldum ben sende.
Gülüşün her zerremde hatırlanır,
Biz; bir bende, binlerce seniz.
0 notes
emirhaneren · 3 days
Text
Oysa
öyle güzel büyüttüler ki bizi, sevgimiz su gibi saf ve karanlığımız güneş gibi parlaktı.
Oysa
öyle sessiz büyüttüler ki bizi, ne aşkımızı anlatabileceğimiz bir kelimemiz vardı ne de karanlıkta sesini dinleyebileceğimiz bir sevgili.
öyle kötü büyüttükler ki bizi, sevgimizi söylerken karanlıkta bile utanırdık
18 notes · View notes
emirhaneren · 3 days
Text
Henüz Vurmadığım Dip
Hiçbir yere ve hiç kimseye ait değilim. Olamıyorum. Bir tarafa gittiğimde diğer tarafta kalıyor bir yanım, diğer tarafa gittiğimde bir tarafta kalıyor. Beni ben yapan duygularımın ait olduğu insanlarla aramda kilometreler var. Rakamlar bazı şeylere engel değil yalanına bizi kim inandırdı bilmiyorum ama rakamlar her türlü isteğe ve ihtiyaca engel. Gökyüzü bile farklı birbirinden her tarafta. Kendime ait bir yer istiyorum. İçine sığdıracağım kalpler bir elin parmağını geçmeyecek. Kavuşamadıklarım, sarılamadıklarım, kavuşamadıklarımın kavuşamadıkları ve sarılamadıkları... Kim öğretti bana kimseye bağlanmamayı, kimse için üzülmemeyi, insan sevmemeyi? Güneşin batması veya doğması, havanın güvel veya kötü olması, yüzümün gülmesi ve gülmemesi birkaç insana bağlı. Henüz o kadar bitmemiş sanırım hevesim, umudum. Hâlâ savaştığım hala istediğim hâlâ kavuşmayı beklediğim insanlar var. Hâlâ onlarla mutlu oluyorum. Sessizleşmedim annem gibi. Annem kadar kırılmadım daha ama annemden çok kırdım. Usulca kırılacağım ya da birisinin dediği lafın bende yaratacağı etkiyi görmenin zamanını bekliyorum. Gelecek böyle bir zaman çünkü benim hâlâ canımdan çok sevdiğim insanlar var. Tüm benliğimle tüm ruhumla yaslandım onlara sonsuz güven duyarak, bu yüzden de paramparça olmayı bekliyorum sizi severek.
4 notes · View notes
emirhaneren · 5 days
Text
Tumblr media
Sanırım aklımda birisi var.
Kitabını okuduktan sonra kendisiyle bir demlik çayı bitiririm dediğin yazar var mı?☕️🫖
Tumblr media
58 notes · View notes
emirhaneren · 7 days
Text
-Genellemeler-
Bir kelime ile çok şey anlatmaya çalışmak çok zekice bir harekettir fakat iş genellemelere gelince öyle olmuyor. Genellemeler, azınlık bölümü hiçe saymak ve kişinin kendi fikrini karşısındakine aşılayabilmek amaçlı hükümsüz yargılardır.
Ben genellemelerden bütün benliğimle nefret etmekteyim. Hiçbir zaman kabul edemedim onları. Neden saçmalık olduğunu örnekler vererek göstermek isterim: Diyelim ki birisini öldürdünüz, katilsiniz. Bütün hayatınıza bakılırsa sadece bir kişiyi öldürdüğünüz için ve genele yayılan bi durum olmadığına göre siz genel olarak suçlu değilsiniz dememiz gerekmiyor mu? Tabii ki bu yönden ilerlemeyeceğiz çünkü katilin anlamı "Bir kişiyi öldürmüş kimse." demektir. Bu durum aslında gösteriyor ki bir kişiyi öldürme istisnasını gösterdiğiniz takdirde sizin hayatınıza yayılan bir katil damgası ile cezalandırılıyorsunuz ve istisnanız genele yayılıyor.
Hadi başka bir örnek daha vereyim: Filozof bir soytarı düşünün. Bu kişi gün boyunca yaptığı absürtlük ve aptallık sayesinde para kazanıyor. Sadece kendini düşüncesizce davranışlara adıyor. Boş zamanlarında ise kendini felsefeye adayıp yeni fikir akımı başlatıyor. Burada düşünmemiz gereken konu şu: Bu soytarı hayatı boyunca aptallık yapmış bir aptal mı yoksa fikir akımına önderlik edebilecek kadar önemli bir düşünür mü?
Aslında ön yargılarımızın ardında da bir genelleme yatıyor. Yakın olmadığımız birinin hareketine bakıp onu saçma bulabiliriz fakat yakından daha mantıklı bir insan olduğunu öğrenebiliriz.
Bu verdiğim örnekler absürt ve çok uç örnekler fakat anlatmak istediğimi verebileceğim örnekler. Anlattıklarımı bu örneklerden başka bir konu (mümkünse hiç benzemeyen bir konuda) üzerinde düşünürseniz beni daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum.
4 notes · View notes
emirhaneren · 10 days
Text
-Bir Bardak Kahve-
Geniş bir masada yalnız oturuyorum. Bir bardak kahvemin dumanı havaya karışıp gidiyor. Kocaman evde kimse kalmadı. Herkes gitti mi yoksa ben mi boş masaya oturdum? Yalnız mıyım, terk mi edildim? Gidenleri (tabi eğer giden biri olmuşsa) hiç fark edemedim. Onlar gibi olamadım diye mi beni dışladılar? Aynı komedya güldüremediği için onların yanına gidemedim mi?
İnsanlara arkadaş olamadım. Zaten hepsini kucaklayabilecek kadar kuvvetli de değildim. İçim daralıyor; yalnızlıktan mı, terk edilmişlikten mi? İki kelimem, koca bir masam ve şimdiden yarılanmış kahvem kaldı geriye. Neden buradayım, neden bunları düşünüyorum, acı mı çekiyorum yoksa içimdeki eksikliği mi tamamlamaya çalışıyorum, masanın etrafında başka sandalye var mı yoksa sonuncuya mı oturdum? Soru sormak yalnızken ne kadar zormuş, cevapsız kalınca canım acıyor.
Kitap okumalıyım. Kendi sorularımın cevaplarını daha önceden söylenmiş cümlelerle dolduracağım. Şu kitaplar ne güzel şey? İnsanı yalnızken alıp farklı diyarlara götürüveriyor. Ne o? Sadece Kafka'nın kitapları mı var? Bana kitapları neden daha önce sevdirmediler? Eskiden okuma alışkanlığım olsaydı bir sürü güldürülü kitap alırdım. Düşünmek yok, müphem yok. Sadece pamuktan kitaplar var, üstelik ağdası da alınmış.
Işıklar söndü artık. Masayı göremiyorum. Bu son nasıl gelmiş olabilir? Üstelik hiçbir şey yapmadan bitiverdi. Bir duyguya sahip miydim emin değilim. Aşk dedikleri de neydi acaba? Kimseye bir şey öğretemedim mi, üç gün yanımda kalan kölem bile yok. Böyle hayal etmemiştim. Gitmekten korkuyorum ama kalmayı da içim almıyor, bunalıyorum.
Kahvem bitti. Kırkhatırlılar başkasının hatırı için gitti. Rutinleri, sonlar mahvetti.
5 notes · View notes
emirhaneren · 13 days
Text
Tumblr media
Bazı hikâyeler vardır, bittiklerinde ardında cümleler bırakır. Devamında sadece üzerine konuşur, düşünür veya bir uygulamada yazı yazarsınız. Konumuz daha önce de üzerine yazdığım "Berserk" olacak (Büyük ihtimalle bu yazım da sonuncu olmaz.) Üzerine konuşulması gereken onca konu varken hakkını vermemek zalimlik olur.
Edebiyata düşkün biri olarak bu manga boyunca bir akıntıya kapılıp gittim. Muhteşem diyaloglar, sahneler ve özellikle karakterler... Konuşulması gereken çok fazla konu var, hele bir başlayalım da.
Kentaro Miura'nın zamansız ölümü ile seri yarıda kalmıştı. Ardından da arkadaşı (yeni mangakanın ismini bulamadım) önderliğinde çizilmeye devam edildi. Bu yeni mangaka ise hikâyenin genel hatlarına sahip olduğundan ve bunları direkt Kentaro Miura'dan dinlediği için ilerleyeceği yol belliydi fakat diyaloglar zor kısımdı. Bu yüzden son bölümlerde diyaloglardan tasarruf edilmeye başlanıyor. Gerçi bizim konuşmamız gereken kısım daha hâlâ Kentaro Miura'nın kısmı, hatta en başından başlamak istiyorum bu sefer.
Daha önceki yazımda Guts'ın canavarlardan daha canavar (hikâyede yaratıklara "iblis" kelimesini kullansalar da köylüler Guts hakkında "canavar" demeyi tercih ediyorlar) olduğunu yazmıştım. Bu söylemimin hedefi ise "Golden Age" arc'ı ve sonrasıydı fakat konuşmamız gereken bir yer daha var, "Black Swordsman" arc'ı.
Bu kısım ("arc" kelimesi yerine "kısım" desek daha anlaşılır olabilir) Kentaro Miura'nın biraz daha gençlik yıllarında kaleme aldığı bir kısım. Bu yüzden Guts'ın eylemleri farklı fakat özünde aynı Guts. Burada hikâyemize Puck giriyor ve mangaka bu derin kuyuyu biraz daha eşeliyor.
Guts'ın hep söylediğim: "canavar" yönü ise burada kelimelerin arasında anlatılıyor. Kısaca anlatayım: Guts, Puck ile konuşur ve ona karşı sert davranır fakat Puck gittiğinde de "Dur, nereye gidiyorsun?" der. Bir takım aksiyonlardan sonra yoluna devam ederken köylüler ile karşılaşır. Onların aracına biner. Köylünün kızı biraz şarap ikram eder. Boynundaki damga yüzünden iblisler gelir ve Guts herkesi öldürmek zorunda kalır. Burada köylü kızı öldürdükten sonra canavar olarak canlanır ve Guts'a saldırır.
Guts canavardı fakat bu "canavar olma" durumu başkalarına karşı bir tavır değildi, kendini ikna çabasıydı. Kız saldırdığı zaman Guts bir saniye durup kızın ona şarap ikram ettiğini hatırlıyor fakat şu anki konumunda onu öldürmesi gerek. Bu bir saniyelik düşünce sırasında kız kılıcı, Guts'ın karnına savuruyor fakat kızın iki parça olması hızlı oluyor.
Bu durum bize bir çok şeyi anlatıyor. Anlıyoruz ki kahramanımız yalnızlığı sonuna kadar yaşıyor fakat buna mahkûm. Puck ile konuşurken kaba fakat o gidince de onunla konuşmaya devam etmek istiyor, onu geri çağırıyor. Puck ise duyguları hissedebildiğini söylüyor. Guts kötü biri olsa neden onun için geri gelsin ki? Karakterimiz birine bağlanırsa, bağlandığı kişiyi öldürmekten korkuyor.
Berserker zırhını kullandığı zaman da bu durumu gözlemleyebilmekteyiz. Kendini kaptırdığı için grubundakilere zarar verebilir. Bu yüzden de zırhın gücünü kullandığı zaman herkesten uzaklaşmaya çalışıyor. Yani karakterimiz isteğiyle canavar olmadı, canavar olmaya zorlandı.
Böyle bir eseri hızlıca yorumlayamayız tabii. Elimden geldiğince Berserk heyecanımı sizinle paylaşmaya çalışıyorum.
Önceki berserk yazımı okumak isterseniz:
9 notes · View notes
emirhaneren · 14 days
Text
Kısa Süren Bir Mahkeme
Bugün burada bir yargılamaya tanıklık edeceksiniz. Evet, sizleri yargılayacağız, sizleri. Sadece sizleri, bir tek sizleri, sizleri anlatmama izin verin lütfen. Yıllarca okul okuyup bilgi sahibi olanlar, şirketlerinizin gösterişini reklamlarla yaparken sefa sürenler, düşüncelerini savunanlar, tartışmalara kitaplarla gelenler, arkasında destekçileri olanlar, bir şey başarma potansiyeli olanlar, acıyı bizim kadar çekmemiş olanlar, hayata kolaydan bakanlar, bizim zorluklarımızı aşmış olanlar, parası ile öne çıkanlar, başarısı ile öne çıkanlar, aklı ile öne çıkanlar, öne çıkanlar, bütün kulağa gelen hikâyelerin ana kahramanları, ne hikmetse hayatı güzelleşmiş olanlar, şansı ile kurtulmuş olanlar, bizde olamayan paraya sahip olanlar, bizim her şekilde değerlendirebileceğimiz parayı kendince harcayanlar, sırf para miktarı yüzünden sövüp saydığımız kişiler, kıskançlığımızdan değil de bize göre yanlış davrananlar, yüzlerine konuşmayı çok sevmediklerimiz…
Bizlere akıllar vermeye kalkmanızın cezasını çekeceksiniz artık. Bazı karşı çıkanlar olsa da avukatlarınız bizim tarafımızdan seçilecekler. Evet bu sefer bizler yargıçlarız. Bu konuşma daha önce de Tutunamayanlar'da gerçekleştiği için uzatmıyorum. Bu sefer biz de değiştik tabii ki. Sizler siz olurken bizler de kendi köşemizde biz olmayı başardık. Bizi soracak olmadan ben söyleyeyim sizlere.
Bizler: Doğruyu ve yanlışı umursamayanlarız ve aslında iyinin biz ne istersek o olduğunu bilenleriz ve dünyanın bizim olduğunu bilenleriz ve tek cümle yazmadan hayatımızı öne sürerek kolayca roman yazabilenleriz ve cümlelerin arasındaki noktalamaların gereksizliğini kabul edenleriz ve okumamamıza rağmen sizden daha bilgili olanlarız ve siyaset ile felsefe ile psikoloji ile bilim ile arası en iyi olanlarız ve dünyanın bütün olaylarını bilmemize rağmen keşfedilmemiş, pırlantavari insanlar topluluğunun en kıymetli üyesiyiz ve sosyal hayatta bildiğimiz veya bilmediğimiz veya düşündüğümüz veya düşünmediğimiz veya kastettiğimiz veya kastetmediğimiz veya başardığımız veya başarabileceğimiz veya başaramadığımız her şey üzerinde ahkâm kesme yetkisine sahip olanlarız…
Gerekli makamlarca verilen karar bellidir. Haklar yerlerine dağıtılmış ve herkesin sözü dinlenmişdir. Sizlere verilen ceza iyi hâl (biz her ne kadar karşı çıksak da) ile hafifletilmişdir. Verilen ceza da şudur: Söylediğiniz sözler iyi olsun olmasın, kötü olsun olmasın, doğru olsun olmasın, yanlış olsun olmasın, gerçek olsun olmasın, mecaz olsun olmasın önemsizleştirilecek ve kısa sürede unutulacaklardır. Zira bu karar, alışık oldukları cezanın ağırlaştırılmış hâlidir.
6 notes · View notes
emirhaneren · 17 days
Text
"Anlaşılmayı beklemek, çoğunlukla aptallıktır."
Her şeye rağmen anlaşılmak zorundadır insan. Hayattaki tek kurşunla hedefi vurmak gerek. Bilinçli bir âmâlık ve istenilmiş bir aptallık içerisinde bulunulmalıdır belki de. Oğuz Atay'ın da dediği gibi:
"...ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum..." (Tehlikeli Oyunlar)
Tumblr media
101 notes · View notes
emirhaneren · 21 days
Text
Gerçeğin içerisinde göz yaşlarına yer yoktu. Gözümü kapadım ve düşümde ağlamaya başladım. Gerçeklerin ağırlığı rüyalarımı ezmeye başlamıştı, kaldıramadım.
Oysa ne çok ağladım ben bir damla yaş dökmeden.
30 notes · View notes
emirhaneren · 24 days
Text
-Utanıyorsun-
Utanıyorsun, neden?
"Seviyorum" demek günah mı?
Saçlarına, gözüne...
Kul oldum kokuna, sesine.
Her gün sensiz kalmak bana reva mı?
86 notes · View notes
emirhaneren · 28 days
Text
Çocukluk zamanları en saf zamanlardır. Hayallerle büyür insan, tutunur onlara. Ah o tahta kılıçlar... En büyük savaşları görüp geçirmiştir kuşkusuz. Ya o eski oyuncak bebeklere ne demeli? Onlarda her senaryonun ana karakteri olabilecek oyunculuk bulunmuyor muydu? O zamanlar bilinmezdi hayal ne demek, gerçek ne demek. Büyüyünce insan; kararıyor, hayalleri solmaya başlıyor. Dünya, kendi düzenine oturtturuyor herkesi. İnsanların hayalleri ölüyor, ruhları kalmıyor. Bu yüzden "yürüyen ölüler" lakabı dünyamızı çok güzel açıklıyor. Kendini özgür sanan esirler, özgürlükten bihaberler.
Yahya Kemal Beyatlı'ya saygılarımla...
Tumblr media
"İnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar."
~Yahya Kemal Beyatlı
4 notes · View notes
emirhaneren · 1 month
Text
-3. Gün-
Attı bir çentik daha,
Eli tırpanlı melek.
Bütün sözler nafile.
Tiksinç bu çark, bu felek.
Borç defteri kabardı.
Cebimden harcıyorum.
İsteksizim yarına,
Toprağı kazıyorum.
Çok ağır bu, insana.
Bir varım ve bir yokum.
Uzakta kalp sızısı.
Acı aşklara tokum.
Yıllar vadedildi,
Bu ne kandırmacadır?
Yalvarmak yarın için,
Bu ne zavallıcadır?
Çok sessiz bir adamdı,
Kendisine çalardı.
Hatırlayanı da yok.
Uzaklara dalardı.
Doğdu, büyüdü hemen.
Sevdi de sevilmedi.
Karalı misafirle,
Gitti de gelemedi.
7 notes · View notes
emirhaneren · 1 month
Text
Tumblr media
-Oğuz Atay-
İnsanların içine yer eden eserler vardır. Bu eser ne olursa olsun kişi onda kendine ait olan bir parçayı bulmuş demektir. Açıkça söylemeliyim ki benim için bu eserin bir kitap (ve yazarı da önemli yer etmiş durumda) olması beni mutlu ediyor.
Öncelikle Tutunamayanlar'ı konuşmak istiyorum. Bu kitabı okumaya başladığımda herhangi bir kitap okuma alışkanlığım yoktu. Kitabın kapağını ilk açtığım zamana kadar da bu denli çetin bir eser ile karşı karşıya olduğumun farkında değildim. Söylemeliyim ki kitap okuma alışkanlığınız yoksa Tutunamayanlar biraz yanlış bir başlangıç kitabı olabilir. Kitap okumayı sevsem de ben yavaş okuyan birisiyim, hızlı okuma yeteneği bana çok uzak düşüyor ve istesem de beceremiyorum. Bu yüzden benim Tutunamayanlar'ı bitirmem çok uzun sürdü ama bu kadar zaman almasının içinde önemli bir unsur daha var: Bu kitap düşsel şölen. Karakterlerin düşünceleri ile olaylar arasında o kadar hızlı geçişler var ki ilk okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım. Yaklaşık dört yüz sayfa sonunda yeni yeni kitabı anlamaya başlamıştım. Kitabı bitirdikten yaklaşık bir yıl sonra tekrar okumaya başladım. Bu sürede kendimi geliştirmiş olacağım ki daha akıcı gelmeye başlamıştı. Özellikle anlamadığım yerleri tekrar okuyunca neler kaçırdığımı anlayıp üzülmüştüm. İlk okuduğum zaman eser beni yorduğu için ara ara mola veriyor ve bu molalarda dünya klasiklerinden kitaplar okuyordum.
Olur ya zaman zaman kitaplar hakkında konuşursunuz insanlarla. Bu muhabbetin içinde de "önerme seansı" başlar. Bu kitabı önerdiğim kişiler bir elin parmağını geçmiyor. Açıkça söylemeliyim ki bu hareketimin sebebi kallavi bir kıskançlık. Bu eserin başkalarınca okunup benimsenmesi fikri beni korkutuyor. Bu yazıyı yazma sebebim de kitabı önermek değil kitabı ve yazarını övmek. Sanki herkesin müdahalesi ile popülerleşirse (ki bunu hak eden bir eser) ben bu kitabı herkese dolu dolu anlatamam gibi geliyor, bu korkunç.
Üzerine bu kadar yazı yazdığım (ki bu benim için tatmin edici bir uzunluk değil) eserin yazarı ise Oğuz Atay'dır. Benim en sevdiğim yazardır kendisi, malûm anlaşılması güç değil sanırım. Okuduğum eseri sadece Tutunamayanlar değil, Tehlikeli Oyunlar'ı da okudum. İki kitap boyunca hiç sıkılmadım. Dört yüz sayfalık anlaşılmayan bölümde bile sıkıldığımı hatırlamıyorum. Bu eserlerin kısa eserler olmaması da beni sevindiren diğer bir konu. Okuduğum her kelimede Oğuz Atay kendine yeni bir dost ediyor beni.
Bu yazdığım yazıyı yeterli bulmuyorum fakat ne kadar anlatsam da okumanız gerekir. Tabii ki ben okumamanız taraftarıyım çünkü hâlâ kıskanıyorum kitabı.
En sevdiğim yazara, Oğuz Atay'a en içten sevgi ve saygılarımla. (1934-1977)
15 notes · View notes
emirhaneren · 1 month
Text
Konuşmak kolaydır, herkes konuşabilir. Zor olan susmaktır. Susmayı bilmek için yaşanmışlık gerekir. Bu sessizliğin de, ne kelimeleri vardır size öğreteceği? Bazen en güzel melodilerin bile dinleyeni olmaz.
Tumblr media
42 notes · View notes
emirhaneren · 1 month
Text
-Git-
Haftalar, aylar geçti.
Çıkmak bilmedin aklımdan.
Giderken unutma beni,
Beni bana bırak da git.
Öyle git ki şarkılar, kitaplar, şiirler
Anlatamasınlar seni.
Hatıraların ellerinden tut; yanında götür,
Özlemesinler seni.
Elime geçen her sayfaya
Kalbimde taşıdığım bu yükü
Yazamayayım mısralarımda.
Kalemimden mürekkebimi al da git.
Yaprakları sararmış ağaçların.
Rüzgâr, almayı bekliyor onları.
Bana anlattığın çiçeği,
İncir ağacından kopart da git.
Geldi yola çıkma zamanın.
Zaten gitmek istersin, bilirim.
Kokun, menekşe kokusuna karışsın
Kapıyı sessizce ört de git.
12 notes · View notes
emirhaneren · 1 month
Text
-Tarihin Mimarları-
Kahraman Şehitlerimize
Tarihin kalemini tutan yiğit!
Onurlan akmış bu mürekkebinle.
Toprak tane tane, hepsi taç beyit.
Kurtardığın vatan ne hoş kafiye?
Kahramandır, fedakarlıklar eder.
Can verir kabusta, cananı için.
Canan oturup evde nasıl bekler?
Hürriyet taşır yeni canlar için.
Binlercesi, bir olmuştu cephede.
Bir yanı ağa bir yanı da paşa...
Bir de albay vardı kızıl tepede.
Yaşa tarihin mimarı, çok yaşa!
2 notes · View notes