Tumgik
#bu bölüm çok güzeldi
eylences-blog · 10 months
Text
SONUNDA DELSİRDİM 2. BÖLÜM (Hakan 32 Y., İzmir)
Okul bittikten sonra memlekete döndüm. Şeref Dayı çok ilgileniyordu benimle. Babam da vefat ettiği için önemsiyordu beni. Oldukça zengin, çevresi de çok güçlü biriydi. Askerlik sonrası onunla oturup konuştuk biraz. İzmir'e dönmek istiyordum ben. O da bunu onayladı. Henüz yeni mezun bir avukat olarak bir şirkette veya en kötü bir avukatın yanında çalışmak istesem de, o direkt bir büro açmamı tavsiye etti. Bunu yapacak maddi gücüm yoktu, ama onun da cesaretlendirmesi ve maddi olarak biraz destek olması ile İzmir'e döndüm.
Kaynaklarım sınırlıydı. Şeref Dayının maddi desteği iyiydi, ama çok da değildi. Ucuz bir semtte bodrum katında 1+1 ev kiraladım. Ucuz bir iş hanında da ufak bir ofis. Cmuk davaları, ufak tefek danışmalar, bir iki boşanma davası maddi olarak ancak devam etmemi sağlıyordu. Bir yerde çalışsam da alacağım para bundan birazcık fazla olurdu. Köpek gibi çalışıyordum ama. İşhanının kapanma saatinden sonra evde de devam ediyordum. Sürekli okuyor, araştırıyor ve şirketlerle görüşüyordum. Geldikten sonra bir sevgili yapar, evlenirim bile belki diye düşünsem de, yoğun tempodan ve biraz da maddi sebeplerden dolayı bir yere bile çıkamıyordum. Birkaç kadınla flört olduysa da devamı gelmedi.
Bazen evde tek başıma içki içtiğim günlerde sosyal medyada gay arayış sayfalarına da bakıyordum. Kendime itiraf edemesem de bazı genç ve güzel vücutlu erkekler kızlardan daha çok azdırıyordu beni. 31 çekmekten çok sıkıldığım zaman hoşuma giden birkaç kişiye mesaj attım. Çoğu sanaldı sadece. Bazıları cevap verdi. Cevap verenlerden birkaçıyla da birlikte oldum. Güzeldi, ama Orhan'la olduğu gibi değildi. Daha çok ilk siktiğim Ozan gibiydi. Onları da bir delik olarak görmüştüm sadece. Hiçbiriyle 1 saatten fazla sürmedi. Sadece birinin sikini o da ilgimi çektiği için okşayıp biraz yalamıştım. 1.65 boylarında, tombul, orta yaşlı biriydi, ama siki 20 cm vardı ve onu ağzıma alırken itiraf edemesem de hoşuma gitmişti. Tamamen pasifti ama. Boşalırken bile tam sertleşmemişti siki.
Cmuk paralarının yattığı ve cebimin dolduğu bir gece dışarı çıktım. Üniversiteden bazı eski arkadaşlarım da vardı. Önce rakı balık, sonrasında da bir bar ve müzik. Birkaç kızı yoklama ve red edilme. Su gibi akan alkol. Arkadaşlarımın çoğu alkole benim kadar dayanıklı değildi. Bir süre sonra yavaş yavaş eksildik ve sonunda gece 1 gibi tek başıma kaldım barda. Bardan çıkıp Alsancağın arka sokaklarında anlamsızca yürüyordum. İyi gelmişti bu gece bana. Uzun zamandan sonra kafamda iş yoktu. Aslında o an istediğim tek şey sikimi sokacak bir delikti. Ama bir erkek değil kadın istiyordum. Uzun zaman olmuştu bir kadınla olmayalı. Bir escort falan bulsam bari diye düşünüyordum. Taksiye biraz daha az para verebilmek için İzmir'in meşhur Bornova Sokağına girdiğimde duygularım bu yöndeydi. Yürürken ufak bir bar gördüm. Halen açıktı ve içeride sadece birkaç kişi vardı. Orada oturup son bir bira içmek istedim.
Ben içerken sokaktan bir afet yürüyordu. Sivri uzun topuklularla 1.90'a yakın boyu, uzun sarı saçları, dekoltesinden taşan iri dimdik füze gibi memeleri, kısacık eteğinin çok da örtmediği muhteşem götüyle kırıta kırıta yürüyordu. Tüm vücuduna siker gibi bakarken çok kısa bir an bakışlarımız karşılaştı. Yüzünü yakından görünce bunun İzmir'in dikenli güllerinden bir travesti olduğunu anladım. Hep ilgimi çekmişti travestiler, ancak biriyle olmamıştım hiç. Belki de esas aradığım buydu. Bana bakıp çok hafifçe ve biraz da küstahça tebessüm edip yürümeye devam etti. O bakışa dayanamadım ve kalkıp peşine takıldım. Belli bir mesafeden izliyordum onu. Bir tekel bayisine girince ben de girdim arkasından. Ne yapacağımı, nasıl konuşmam gerektiğini bile bilmiyordum. Savcıların, hakimlerin karşısında çatır çatır konuşabilirdim, ama bu travesti benim aklımı almıştı. Sigara alırken birbirimize baktık. Dışarı çıktığımızda ise herşey çok kolay olmuştu. Direk bana yanaşıp evinin çok yakında olduğunu ve tek kaldığını söyledi. "Gidelim o zaman!" dedim ben de gülümseyerek.
Evine girdiğimizde acele etmedi hiç. Birer viski koydu ve konuşmaya başladık. Ücretini biraz da bahşişiyle ödedim. Konuşacak çok birşeyim yoktu benim. İnanılmaz azmış bir haldeyim. Oturduktan 10 dakika sonra öpüşmeye başlamıştık bile. Yatak odasına girdiğimizde sikim çatlayacak gibiydi artık. Mor bir ışığın aydınlattığı odada kocaman bir yatak vardı. Yatağa devrildiğimizde ikimiz de tam soyunmamıştık. Biribirimizi okşaya okşaya soyunduk. Üstünde bir tek tangası kalmıştı. Bacaklarının arasını okşadığımda onun da etkilendiğini anladım. Hep duyduğum veya izlediğim devasa travesti yarağı gibi değil, normal boyutlarda bir siki vardı ve taş gibiydi elimin altında.
Dudaklarım her yerinde dolaşırken o da boş durmuyor beni okşayıp öpüyordu. Üstüne çıkıp memelerini avuçlayıp öptüm. Bir travestinin memelerini öperken sikinin de bana sürtünmesi inanılmaz bir duyguydu. Memelerinden göbeğine indim. Tangasının önünü görünce sikini o halde yalamaya başladım. Kasıklarından bacaklarına kadar bırakmadım. Sonra o üstüme çıkıp aynı şeyleri bana yaptı. Tek kelimeyle inanılmaz yalıyordu sikimi. Köküne kadar alıyor çekip damağında eziyordu kafasını. Hızlanıp yavaşlıyor, taşaklarıma dil atarken tempoyu çok güzel ayarlıyordu.
Kısa sürede 69 olduk. Üstüme çıkıp götünü ağzıma dayamıştı. Çok büyük zevkle yalayıp emiyordum deliğini. Ben yaladıkça o da benim sikimi ellerini hiç kullanmadan emiyordu. Nefes nefese kalmıştık ikimiz de. Deliğini yaladıktan sonra tangasını sıyırıp sikini de aldım ağzıma. Biraz daha devam edersek boşalacaktım. Üstümden indirdim onu ve yatağa dört ayak domalttım. Prezervatifi geçirip tangasının ipini yana çektim ve hiç beklemeden sertçe girdim götüne. Attığı çığlıkta acı da zevk de vardı. Sertçe sikmeye başladığımda onun da çok hoşuna gitti. İçine sokup bastırıyorum hepsini. Yavaşça çekerken gevşetiyordu deliğini ve ben bastırırken ve kasıp daraltıyordu iyice. Hızlandım. Odanın duvarları inleme ve sikiş sesimizle çınlıyordu. Açtığı müziği bastırıyorduk. Omuzuna götürdüm elimi ve kendime çektim. Ben soktukça götü dalgalanıyor, siki de sallanıyordu önünde. Tutup okşamaya başladım sikini.
Dayanamayacaktım daha fazla. "Ağzına boşalmak istiyorum bebeğim!" dediğimde, inleye inleye, "Ver aşkım bana onu!" dedi nefes nefese. Sesinin o tonu çıldırtmıştı beni. İyice bastıra bastıra sikmeye başladım götünü. "Ohhh, al orospu, bunu mu istiyorsun, al hepsini!" diye diye sertçe sokup çıkarmaya başladığımda saçlarını çektim. Köküne kadar sokup çıkardım ve prezervatifi hızla çıkarıp ağzına soktum sikimi. Kafasından çekip bastırarak bu sefer ağzını sikmeye başladım. Belki yüzlerce yarak yalamış emmişti, ama sert girmiştim ağzına. Kendimi kaybetmiş gibi ağzını sikerken patladım ağzının içinde. Gözlerimin içine baka baka emiyordu akanları. Sikim iyice yumuşayana kadar yalamayı bırakmamıştı.
Çıkardığımda kendimi külçe gibi yatağa bıraktım. Ben nefes nefese iken o bana iltifatlar edip ufak öpücükler konduruyordu vücuduma. Kalktı üstümden ve banyoya gitti. Geldiğinde soyunmuştu tamamen. Siki dimdikti önünde. Kolundan tutup çektim kendime. Aslında devam edecek bir halim pek kalmamıştı, ama devam etmek istiyordum. En azından ağzına verir onun keyfini yaşarım derken öpüşmeye başladık. Üstümdeydi benim. Memelerini öpüp yalamaya başladım. Taş gibi siki vücuduma sürtünürken bana baktı. Gülümsüyordu birşey demeden. Ve sonra dudaklarını hissettim. Boynumdan göğüslerime inmiş uzun uzun öpüp yalıyordu. Öperken dilini değdirdikçe gevşemeye, kendimi onun ellerine bırakmaya başlamıştım. Göğüslerimden göbeğime indi. Yavaşça ağzına almaya başladığında ben de sertleşmeye başlamıştım. Çok yumuşak bir şekilde yalıyordu bu sefer. Taşaklarıma indi dili. Bacaklarımı açtım. Taşaklarımın altında indiğinde ise götümü hafifçe kaldırdım. Aslında kasıklarımla beraber orayı da alırdım genelde ama ihmal etmiştim bir iki haftadır. Önemsemedi hiç ve dilini deliğime değdirdi.
"Ohhhhhh, harikasın aşkım, devam et!" diye inlememi tutamadım. Belki de bu lafım ona cesaret vermişti. Çok ustaca yalıyor, sivrileştirdiği dilini sokup çıkartıyordu deliğime. Dudaklarını bastırmıştı iyice. Deliğimi yaladıktan sonra parmağını da zevkle kabul ettim içime. Yavaş yavaş sokuyordu. Sokarken dili de sikimin üstünde dolaşıyordu. Nefesim hızlanmaya başlarken sikim de iyice kalkmıştı. Parmağını biraz daha soktu. İçimde nereye bastıracağını gayet iyi biliyor gibiydi. Sokup çıkardı birkaç kez. Gözlerimi kapatmış ona bırakmıştım kendimi. Bir ara çok kısa bir an için parmağını çıkardı. Soğuk birşey hissettim deliğimde. Gözlerimi kısık bir şekilde aralayıp bakarken gülümsedi bana. "Çok nefis burası aşkım. Bana bırakır mısın burayı? Seni delirtmek istiyorum zevkten!" diye fısıldarken uzandı ve dudaklarımı öpmeye başladı. Elimi omuzuna atmak isterken jeli sürüp birden soktu parmağını bu sefer. Sert ve hızlı bir şekilde köküne kadar sokmuştu. İrkilmiştim birden. Tam itiraz edecektim ki parmağı içimde bir yere bastırıp çevirdi ve sokup çıkarmaya başladı. Omuzlarına çıkan elim düştü yanıma. Parmağıyla sikiyordu beni sanki. Hiç itiraz edemiyordum ona. Dolgun dudakları ağzımı tamamen kapatmış, dilimi emiyordu.
Birden bir acı hissettim deliğimde. Kastım kendimi. İkinci parmağını da sokmuştu. Biraz içimde oynatıp bekledi. Nefes nefese kalmıştım. Gözlerimi açıp ona baktım. O an hayır diyebilirdim. Yeterli deyip onu altıma alıp deli gibi, çatır çatır sikebilirdim. Birşey diyemedim. O da anlamıştı bunu. Parmaklarını çevirdi biraz daha. Çıkartıp yine jel sürerken elini yatağın kenarına uzatıp prezervatifi çıkardı. Hiç konuşmadan bakıyordum ona. Tek bir kelime söylese bu büyülü an bozulurdu. Bacağımı kaldırıp sikini dayadı deliğime. Bastırdı. Canım yandı bir an, itiraz etmek istedim, ama o kollarıyla beni sarıp birden yüklendi ve kaydı içime. "Iııhhhh, yapma ama bunu bana, istemiyorum ki ben bunu..." diye inleyerek konuşmaya çalışırken çok hafifçe kendini geriye çekip sertçe bastırdı ve hepsini içime soktu tek hareketle. Oooohhhhhh, o an aldığım zevkten boynum geriye düştü. Bekledi içimde. Biraz daha bastırdı sanki gidecek yer varmış gibi. İçimde sikinin kafasını hissettikçe kıvranmaya başlamıştım. Çekti ve soktu yine yavaşça. "Ohhh çok tatlısın sen erkeğim. Bırak bana kendini. Anı yaşa. Düşünme birşey. Bak nasıl da hoşuna gidiyor, di mi?" derken sikmeye başladı beni.
Memeleri göğsüme sürtünürken siki içime girip girip çıkmaya başlamıştı. Tutamadım kendimi daha fazla ve zevkle inledim. Gevşemiştim iyice inlerken. Biraz daha hızlandı o da. Çok güzel bir tempoyla sikiyordu ve içime bastırdıkça dizlerimin altından kasıklarıma doğru bir ateş geliyordu. Sarıldım ona. İyice bıraktım kendimi. "Ohhh, evet, çok güzel buu. Durma sakın. Harikasın sen orospu. Anasını siktiğimin orospusu. Sik beni hadi. Sana kısmetmiş götüm!" diye inlemeye başlarken o da iyice hızlanmaya başladı. Çekip sertçe bastırınca durdu içimde. O an daha önce siktiklerimin ne hissettiğini anlamıştım. İnanılmaz bir zevkti bu.
Yavaşça çıkardı içimden, dudağımı öpüp, "Dön arkanı hadi canım. Yeni başladık daha!" derken bir değişik bakıyordu bana. Döndüm ve götümü kaldırdım. Şap diye tokatı basıp ikiye ayırdı. Arasına sürtünürken, "Hoşuna gitti bu senin. Hani istemiyordun? Şimdi esas zevkini alacaksın aşkım. Hazır mısın?" diye kulağıma fısıldıyordu. Sikini dayadı deliğime. Sikinin başını hissetmemle taşaklarını kalçalarımda hissetmem aynı anda olmuştu. Canımın acısıyla bağırırken omuzlarımdan çeke çeke sikmeye başladı beni sertçe. Elini de sikime atıp bir iki kere sıvazlayınca iyice koptum. Ohhhhh, daha önce sadece okşamıştı anlaşılan. Şimdi anlıyordum sikilmenin ne demek olduğunu. Sert sert sokup çıkartıyordu içime. Bazen kökleyip yavaşlıyor, bazen hızlanıyordu. Elini sikimden çekmiş, iki kolumdan asılmıştı. O an sikimin okşanmasını çok istiyordum. Ellerimi çekiştirdim. İzin vermedi. "Bırak kız. Sike sike boşaltacağım seni. Hak ettin sen bunu. Ohhh, çok güzel deliğin aşkım. Ben mi siktim seni ilk defa? Daracıkkk, ohhh. Bu kadar güzel göt sikmedim ben inan ki!" derken hızlanmaya başladı.
Kasıklarım yanıyordu. Bıraktım kendimi tamamen. Sik beni, daha hızlı diye inlemek üzereydim nerdeyse. Anlamıştı o zaten. Hızlandı iyice. Hepsini sokup yerleştirdi ve sikinin kafasını içimde oynatmaya başlayınca daha önce bilmediğim bir zevk geldi ve her yerimi sardı o an. Duramadım sonunda. Çok şiddetli bir orgazm taşaklarımdan geliyordu. Taşaklarımın kasılmalarını hissettim. Birden döllerim akmaya başladı sikimden. O an debelenmeye başladım zevkten. Daha sert bastı. Ben boşalırken o da inliyor ve boşalıyordu içimde...
Yığılıp kaldık yatakta. Nefes alıp verdikçe memeleri oynuyordu. Kendime geldiğimde bir acı hissettim. Elimi deliğime götürdüğümde inanamamıştım. Kol soksa girecek hale gelmişti resmen. Hiç konuşacak durumda değildim. Bir saate yakın dinlendim yatakta. O da bana sarılmış ve yarı uyur gibiydi. Daha sonra kalktık ve banyoya girdim. Giyinip çıkarken de konuşamıyordum. Bana sarılıp hafifçe öptü dudağımdan ve "Fazla düşünmene gerek yok. Senin gibi çok var. Merak etme karınla veya sevgilinle gayet mutlu olursun!" dedi gülümseyerek.
Kafam allak bullak çıkıp taksiye bindim, eve gittim. Otururken canım yanıyordu biraz.
[Hakan]
70 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B8.1
BÖLÜM 8.1 [AŞIKLAR]
Nadia ile aramızdaki küçük mutluluktan sonra kurstan çıktım, kendisine evine bırakabileceğimi söylemiştim, fakat istemedi.
Arabaya binmeden önce telefonumu çıkardım ve Selin'i aramaya başladım,
20 saniye telefon çaldıktan sonra Selin cevap verebilmişti.
Se: Aşkııımmm.
Canım nasılsın, iyi misin?
Se: İyiyim, teşekkür ederim! Annem ve babamla oturuyordum. Sen n'apıyorsun?
İyi işte şirketten çıktım işlerimi hallettim seni arayayım dedim.
Se: Teşekkür ederim, ee işler nasıl gidiyor, üzerine yük binmedi değil mi?
Yok, yok her şey güzel. Ben seni aslında şey için aramıştım.
Se: N'oldu yoksa kötü bir şey mi var?
Yok canım ya, demek istediğim şu; eğer ki, müsaitsen yemeğe çıkalım diyecektim.
Se: Yaaa, Ben hemen hazırlanıyorum canım. O zaman 20 dakikaya ararım seni, görüşürüz bay bay...
Görüşürüz...
Hemen arabaya bindiğim gibi ara mahallelerden hızlı bir şekilde sürerek gidiyordum.
Yoldayken beni aramıştı, hemen kısa bir konuşmadan sonra kapattıktan 8 dakika sonra evinin önüne varmıştım.
Selin arabaya hiç kapıyı açtırmak gibi bir saçmalık yapmadan direk bindi.
Se: İyi akşamlar beyefendi, tanışıyor muyuz?
Arabaya bindiğinize göre tanışıyoruz, hanımefendi.
Se: Siz arabanıza her binen kadınla tanıştık mısınız?
Yani bazen tanımadıklarımı da alıyorum ama sonuçta tanışıyoruz eğer ki güzel bir kadınsa. :)
Se: Yapma ya, demek güzel kadınsa tanışıyorsun demek. Hemen unutursun yani beni. :)
Niye olmasın? :)
Se: Aşkım yaa, (öper) seni çok özlemişim.
Ben de seni çok özledim güzelim, ee şimdi gideceğimiz yeri bilmiyorsun sana hemen söyleyeyim (xxx) restaurant.
Se: Aşkım orası rezerve alıyor ama?
Sorun yok restaurant zaten bizim. :)
Se: Aa, o zaman gidelim.
Tamamdır canım.
[Bir süre sonra...]
Restauranta geldiğimizde vale kapıda aracımızı aldı ve içeri geçtik.
Müdür içeriden geldi ve hemen bize masamızı gösterdi. Deniz kenarına yakın güzel bir mekândı.
Selin ile karşılıklı oturmuştuk. Önümüze uzatılan menüyü okuduk ve bir kaç şey sipariş verdik.
15 dakika sonra masamız bildiğin krallar sofrası gibi olmuştu.
Selinle karşılıklı yemeğimizi yiyip yanında ben alkolsüz, Selin de şarap içiyordu.
Se: Aşkım teşekkür ederim.
Rica ederim aşkım, ne demek. Seninle vakit geçirmeyeceğim de kiminle geçireceğim?
[Derya?]
"Selin'in yüzü güneş gibi parlıyor gülüşüyle beni mutlu ediyordu."
"Hemen masanın üstünden uzandı ve dudağıma bir öpücük kondurdu."
Kızım ne yapıyorsun insan içindeyiz. :)
Se: Olsun seni öpmeyeceğim de kimi öpeceğim ki?
Sohbet eşliğinde yemeğimizi yedikten sonra kalktık ve kapıya doğru ilerledik.
Selin'in kafası biraz güzeldi, fazla alkole alışık olmadığı için 2 kadehte birazcık dağılmıştı.
Yürümeye çalışırken topuklu ayakkabılardan dolayı zorlanıyordu ben de koluna girdim ve arabaya doğru ilerledik.
Vale arabayı getirince ilk baş Selin'i arka koltuğa oturtmaya çalıştım fakat eliyle "olmaz" işareti yaparak itiraz ediyordu.
Ben de isteğini kırmadım ve ön koltuğa oturttum.
Sonra da, arabaya bindim ve tekrar eve dönüş yoluna girdik. Yolda giderken Selin'in camını açtım, hem hava yüzüne çarpar hem de ayılırdı.
Öyle de olmuştu, yüzüne gelen hava Selin'i biraz rahatlatmıştı.
Yüzüme yarı baygın şekilde bakarak gülüyor "Aşk yaaa, seviyorum seni!" diyordu.
Yaklaşık yarım saat sonra Selin'in evinin önüne gelmiştik, Selin kapısını kendisi açtı ve çıktı.
Hemen kapıyı açtığım gibi ne olur, ne olmaz diye destek olmak için yanına gittim fakat, Selin kendisini baya toparlamıştı.
Arabanın önünde duruyorduk, ikimiz birbirimize bakıyor sanki bir şey söylemeyi bekliyorduk, o esnada ilk söz Selin'den geldi "Seni çook seviyorum canım, bu gece için teşekkür ederim..." demişti.
Kendisine sarıldım ve "asıl ben teşekkür ederim, bu teklifimi reddetmediğin ve bana güzel vakit yaşattığın için" demiştim.
[Klasik aşık velet konuşması işte...]
Vedalaştıktan sonra saate baktım tam 1:30 olmuştu. Arabayı artık eve sürme vakti gelmişti.
Araba ile yolda giderken camı açmış serin serin gidiyordum. Böceklerin o güzel sesleri ve karanlığın ihtişamı bir başka hissettiriyordu beni bu gece.
Sokak lambalarının ışığı, boş kaldırımlar rüzgârdan yaprakları bir sağa bir sola sallanan ağaçlar.
Güzel bir gün, güzel bir şekilde bitiyordu benim için...
Artık evimin kapısına gelmiştim bile kapıyı elektronik kumanda ile açtım ve arabayı otopark'a parkettim.
Arabadan indiğim gibi sakin sakin, evimin kapısının önüne geldim. Yavaşça kafamı yukarı kaldırdım, son kez içime derin bir nefes çektim.
Temiz havayı doldurdum ve girdim içeri. Merdivenlere ilerledim, siyah taşlar ayaklarımın altında adım attıkça uzaklaşıyordu.
Merdivenleri çıktıktan sonra odama giderken annem'in odasının ışığının kapandığını farkettim, demek ki daha uyumamıştı.
Umursamadan odama girdiğim gibi üstümde ne varsa çıkardım ve duşa girdim.
Musluğu soğuğa çevirdim ve altında 5 dakika kaldıktan sonra çıktığım gibi saçlarımı kurutup, çırıl çıplak yattım.
[Armut marka telefonun zili çalar (!)]
Gözlerim yavaş yavaş açılınca kulağımda yankı eden alarm sesiyle kafam bildiğin zonkluyordu.
Yavaşça telefona baktım, saat 7:05 olmuştu. Aklıma Derya'ya verdiğim söz geldi. Aniden banyo'ya koştum ve jilet ile sikimi, kol altımı tıraşladım.
Abdest aldıktan sonra da giyindiğim gibi hemen hızlıca aşağı indim.
Aşağı indiğimde annem ve ablam uyanmış iki tekli koltuklara oturmuşlardı, kendilerine "günaydın" dedim.
Tam kapıdan çıkacakken arkamdan ablam "Derya nerede, neden masa hazır değil?" diye sormuştu.
Kendisine döndüm ve "izinli kahvaltınızı kendiniz hazırlayın, eliniz tutuyor. Bilmiyorsanız da öğrenin!" dedim ve daha fazla zırvalık dinlemeden çıktım.
Derya'yı aradığım gibi telefona cevap vermişti.
Alo, canım günaydın!
De: Günaydın, neredesin canım?
Şimdi çıktım yarım saat içinde geleceğim, istediğin bir şey varmı dışarıdan?
De: Sadece senin gelmeni istiyorum aşkım, sen gel gerisi önemli değil.
Tamamdır aşkım, arabaya bindim geliyorum ben. Kendine iyi bak!
De: Tamamdır, dikkatli sür lütfen!
Telefonu kapatınca, direk hızlıca yola koyuldum. Yolda giderken, yine de bir şey almam lazım demiştim.
Eli boş gitmek bana yakışmazdı, çünkü benim için eli boş gitmek aptalca bir durum eğer ki, paran varsa almam lazımdı.
Yolda giderken cadde üstünde buralarda iyi bir mekândan ne alabilirim diye bakıyordum.
Köşede duran (xxx) çikolata ve lokum çeşidi satan, babam'ın anneme zamanında aldığı lokumlardan almak için durdum.
[Arabadan iner ve içeri girer.]
Kolay gelsin abicim!
Çalışan adam [Ça]
Ça: Sağ ol evladım, hoş geldin ne istersin, ne verelim sana?
Abi ben, 2 kilo cevizli, 2 kilo antep fıstıklı, bir de şunların ismini bilmiyorum ama şunlardan alayım.
Ça: 2 kilo mu ondan da?
Evet abicim.
Ça: Tamamdır kardeşim.
Abi çikolatalar nasıl?
Ça: Alman bir adamdan geliyor bunlar çok iyidir Yunanistan'daki iş yerinden satın alıyoruz toplu olarak burada satıyoruz.
O zaman şunun meyvalı, bitterli ve saf halinden hepsinden 1 kutu alayım abicim ben.
Ça: Tamamdır.
Abimiz bütün ürünleri poşetlere koyduktan sonra yüksek bir meblağ ödeme yaptım ve iyi tavrından dolayı da bahşiş bıraktım ve arabama ürünleri koyup Derya'nın evine gittim.
Yaklaşık 15 dakika daha yolda gittikten sonra Derya'nın apartmanının yakınlarında bir otoparka arabayı parkettim ve çikolatalarla, lokumları aldığım gibi apartmana yürüdüm.
Aşağı kapıya geldiğimde zar zor telefon açtım ve aşağı kapıyı açmasını söyledim.
Kapıyı yukarıdan açmıştı, yavaş yavaş merdivenleri çıktım Derya'nın kapısının önüne geldiğimde kapısı açık bir şekilde üstünde yandan yırtmaçlı kırmızı bir gecelikle ve ayağında kırmızı üstünde tüylü top olan kırmızı terlikle beni karşılamıştı.
Elimdekileri görünce şaşırmış ve "ne gerek vardı canım yaa?" demişti.
Olsun aşkım, ne güzel işte yer, içer ve sohbet ederiz hem olmazsa.
De: Dur aşkım ben alayım.
"Elimdeki poşetlerin bir kısmını ona uzattım ve diğer kısmını mutfağa kadar taşıdım."
Vay vay vay, hanımefendi bunlar ne böyle?
Masada "sucuk, omlet, bal, kaymak, reçel çeşitleri, salata, salam, sosis melemen, kızarmış ekmek, kendi yaptığı özel soslar" vardı.
De: Senin için hepsi aşkım. :)
Ellerimi yıkadığım gibi masaya oturdum, Derya ekmeklere neler varsa sürüyor, kendi eliyle ağzıma uzatıyor beni bir kuş yavrusu gibi besliyordu.
Bazen arada uzattığı ekmeklerin son kısmını ağzıma alırken parmaklarının ucunu da yalıyordum.
Bana gülerek "yapmaaa:)" diyordu.
Ben neredeyse doyma eşiğine gelmiştim, fakat Derya hiç bir lokma yememişti.
Bu sefer sıra bendeydi. Ekmekleri elime aldım ne varsa sırayla sürdüm.
Aynı beni beslediği gibi ben de onu beslemeye başladım.
Güzelce uzattıklarımı nazik bir kız çocuğu gibi ısırıyor, her ısırıktan sonra ağzı doluyken gözlerime bakarak gülüyordu.
Onun bu halini gördükçe ben tabii ki ayrı bir mutluluk duyuyordum.
Kahvaltı bittiğinde tam ağzının kenarlarından, çilek reçeli akmıştı.
Bana sinsice gülüp, "mendil var mı?" demişti. Ayağa kalktım ve işaret parmağımı kanca gibi yapıp, çenesine uzandım ve kafasını kaldırdım.
Kafamı biraz eğdim ve parlayan, etli dudaklarına, dudaklarımı kondurdum
dilini dilime atıyor, şevkle öpüşüyorduk.
Ağzının kenarından akan reçel damlaları dudaklarıma bulaşmıştı ve böylece daha güzel bir tat oluyordu.
Dudağımı çekmeye çalıştığımda, elini kafama atmış saçlarımdan tutup kendisine çekiyordu.
Biraz daha öpüştükten sonra dudaklarımı sonunda, dudaklarından ayırmıştım, daha sex yapmak gibi bir niyetim yoktu, sonuçta güne daha yeni başlamıştık birlikte.
Masayı kaldırmasına ve bulaşıkları temizlemesine yardım ediyordum. Beraber bulaşıkları yıkarken maksat gır gır olsun diye kalça kenarımla onu iktirmiştim.
Ellerinde deterjan köpükleri ve yüzünde gülücükle bana bakıyordu.
Bir an "demek öyle haa!" dedi ve elindeki köpük dağını bildiğin yüzüme fırlattı.
Haydaaa ama oldu mu şimdi? :)
De: Sen başlattın. :)
Hanımefendi keşke deterjanı yüzüme dökseydiniz yani bu ne böyle (havluyla yüzümü siliyorum) ama sen var ya, sana daha fazlasını yapacağım.
Yüzümü sildikten sonra elimi yıkadım ve elimden dökülecek olan damlacıkları yüzüne savuruyordum.
Güldü ve o da aynısını yaparak karşılık veriyordu. Uzun bir süre böyle yapınca Derya'nın geceliğine kadar suları gelmişti.
Saçlarının hafif ıslaklığı, boynunun su damlacıklarından parlaması ve içine sütyen giymediği belli olmasını sağlayan.
Geceliğine ıslaklıktan dolayı yapışan memesi ve sertleşen uçları ben de elektrik çarpması yaşatmıştı bana.
Suratıma baktı ve ellerini sallayarak "heey orada mısın? :)" demişti.
Ben de sanki rüyadan uyanmış gibi, "e-evet buradayım" diye yanıtladım.
De: Haydi geçte ben kahveleri yapayım, çikolata ve lokumla güzel gider!
(Hınzır bir gülüşle) Yardım lazım mı? Bardaklar yukarıdaysa alabilirim.
De: Yok yok, hepsi aşağıda öyle dizdim ben. :)
İyi sen bilirsin, ancak yardım olursa buradayım.
Salon'da koltuğa oturdum ve beklemeye başladım.
[5 dakika sonra]
Derya elinde kahve tepsisiyle götünü sallaya, sallaya geldi.
Önce benim kahvemi uzattı ve sonra da kendi kahvesiyle beraber lokumu, çikolatayı masaya koydu.
İnce ve şekilli olan bacaklarını üst üste atmış ayağını sallayarak kahve içiyordu, ben de onun bacaklarını süzüyordum.
Küçücük ayakları olduğu için sanki film izler gibi izliyordum ayağının hareketlerini.
Yavaşça kafamı kaldırdığımda Derya sanki karşısında mahcup bir genç var gibi gülüyordu.
Elimi uzun saçlarına attım ve yukarıdan aşağıya doğru okşuyordum.
Seni seviyorum.
De: Ben de seni seviyorum aşkım.
Düşünsene, küçüklüğümü biliyorsun uzun zamandır beraberiz senin elinde büyüdüm resmen ve şimdi burada birlikteyiz.
De: Kendi eş adayımı yetiştirdim bundan güzel ne var ki hem? :)
Haklısın, bu nedenle seni çok seviyorum Derya.
Yanına sırnaştım ve saçlarını kokladım, baş döndürücü kokusu yutkunmama neden oluyordu.
Derya yavaşça kafasını göğüs kafesime yasladı ve ellerini vücuduma sarmaladı.
De: Kalbin ne kadar da hızlı atıyor?
Heyecandan ve o kadar eminim ki, hayatım boyunca bu kadar sert atmamıştır.
Elini göğsümde dolaştırmaya başlamıştı, aslında ben biraz vakit geçiririz diye düşündüm fakat, Derya konuya direk girmek istediği belliydi.
Elini göğsümde dolaştırıp, boynumdan öpmeye başladı.
Enseme nefesini veriyor içimi biraz kıpır kıpır ettiriyordu. Boynumdan yanaklarıma doğru buselerini kondurmaya başladı.
İhtirasla bakan gözlerini bana dikti gözlerini, gözlerime kenetlerken göz bebekleri kocaman olmuştu.
Yavaşça gözlerini kapattı ve dudaklarımız tekrar buluştu.
Şevk ve şehvetten kendimizi kaybediyorduk. Üstümdekileri çıkarmak için yavaşça ayağa kalkmaya başlarken Derya'da benimle birlikte kalkıyordu.
Ellerini tekrar göğüs kafesime attı ve gömleğinin düğmelerini teker teker ayırdı. Gömleğimi çıkarınca ardına bakmadan karşı koltuğa fırlattı.
Yavaş yavaş geri adım atarak benden uzaklaşıyordu ama dudaklarımı dudaklarıyla götürüyordu.
Salon'dan öpüşerek antreye çıktık, bazen duvarlara çarpacak gibi, bazen de dengenizi kaybedecek gibi oluyorduk öpüşürken.
Biribirimizden başka bir şey görmüyorduk ama buna rağmen odaya varmıştık.
İçeri girince odanın loş sadece küçük ışıklarla aydınlatıldığını görmüştüm.
Beni sırtım yatağa gelecek şekilde iktirdi ve ben de yatağın üstüne düştüm.
Yavaşça ayaklarını düz bir çizgi üstünde gider gibi, geriye küçük adımlar attı.
Ne olduğunu anlamamıştım, tek yaptığı şey işaret parmağını etli dudaklarının önüne getirip "şşhh" yapmasıyla kıyafetlerinin olduğu odaya girdi ve kapıyı kapattı.
[5 dakika sonra]
Kapı yavaşça açıldığına ilk baş sağ bacağını göstermişti. Bacağını sokup çıkarıyor beni deli ediyordu.
En sonunda çıkmıştı. Gördüğüm manzara beni bir hayli etkilemiş, sertleşen sikim kalp gibi atmaya başlamış, sanki vücudumdaki bütün kanlar sikimden pompalanıyor gibi olmuştum.
De: Hemşiren seni tedavi etmeye geldi bebeğim!
Evet, geldi kırmızı bir jartiyer takımı giymişti altına amının sadece biraz üstüne kadar gelen kırmızı haç işaretli beyaz bir etek vardı altında.
Amı açıkça ortada gibi duruyordu külot ya da başka bir şey giymemişti.
Yavaşça gözüm yukarılara kaydı, koca memelerini tutmakta zorlanan ucu kırmızı (+) şeklinde bembeyaz, memelerini sıkan küçük bir transparan sütyen giymişti.
Saçlarını arkadan toplamış ve kafasında da, beyaz bir toka vardı.
Fakat benim en çok dikkatimi çeken şey de, bileklerinde duran ve üzerinde sanki bir şey takmak için boşluğu olan bir deliğe sahip bileklikti.
Hatırlatma:
[1.68 boy, ela göz, hafif buğday ten, beline uzanan ince tel saçları, ince beli, orta boy memeler, lana rhoades gibi bir kalça yapısına ve ince ama şekilli bacaklara, küçük ayakları vardı] -Derya
Derya bana arkasını döndü ve twerk yapmaya başladı. Kalçasını bir sağa bir sola sallıyor bazen kendi etrafında dönerken ellerini vücudunda gezdiriyordu.
Bir adım yaklaştı ve önümde hafifçe eğildi ve pantalonumun fermuarını çözdü, pantalonu ayaklarından çekip çıkartıyor zahmet vermiyordu.
Giydiğim boxer artık delinecek gibi olmuş sikim duvarı delmeye çalışan bir matkap gibi hareket ediyordu.
Sol elini boxerı'ma attı ve yavaşça çekti, aldı ve kenara fırlattı onu da.
Sikim dimdik dikelmiş bekliyordu.
Derya kıçını döndü ve tekrar şova başladı kalçasını sallıyor götünün yanaklarını sikime sürtüyordu.
Bazen tam oturacak gibi yaparak beni daha da heyecana kaptırıyordu, bir yandan ben de olacakları bilmeme rağmen merakla beklemeye çalışıyor ve içim içimi yiyordu.
Kalçasını sallarken, ara sıra uzun tırnakları vasıtasıyla sikime tırnaklarıyla düz çizgiler atıyordu.
Yavaşça arkasını döndü, iki dizini büktü ve ellerini dizlerimin üstüne attı. Sıcak nefesini sikime üflemeye başladı.
Sikimi sağ eliyle tutup yüzüne vuruyor sikim yüzünde tur atıyordu.
Sonra diğer elini koca taşaklarıma attı, kafasını birazcık daha yakınlaştırdı ve taşaklarıma ıslak öpücüklerini bırakmaya başladı.
Yavaş yabaş yukarı doğru çıkıyordu, sikimin boyuna olan kısmı her öptüğünde daha da yukarı gidiyordu.
Artık ıslak öpücükleri sikimin başına kadar gelmişti...
27 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 10 months
Note
Merhabaa, umarım her şey yolundadır :3
Sayfanı düzenli olarak takip eden bir ghost takipçinim ve yaptığın emeği gerçekten takdir ediyorum (Eğer bir yardıma ihtiyacın olduğunu duyurursan mutlaka sana yardım ederim, manga vesaire çeviri yazılarını ve panel temizleme konusunda deneyimim yok ama elimdeki bilgisayar gayet güçlü, elimden geleni yaparım ^^)
Aylardır bsd mangasına çok kısa kısa bölüm atılıyordu, gerçi ben sırf bu kısalık yüzünden bırakıcam bırakıcam diyip yine de devam ettim ama o ayrı konu gerçi, neyse bu ayki manga bölümü cidden güzeldi, benim çok hoşuma gitti ama bir sürü kayıp ay var ve ben bunca ay esnasında ana hikayeyi çok unuttum, detaylar vesaire ve ben bu sefer okuduğumda dumur oldum bir tık (Umarım bu şekilde devam ederler, tempo yakalamaları lazım)
Sadece şunu söylemek istedim, şu an yan karakterlerin ne yaptıklarını çok merak ediyorum ve herkes iyi olacak mı?, Fukuichi'yi yenme planları nasıl olacak ve işe yarayacak mı (Fukuzawa o yerde kanlı yatandı dimi?) ve Fukuichi'nin tuttuğu kutu ne, eğer içinden yıkıcı bir güç çıkacaksa ne etkisi olacak? Fukuichi'yi de etkilemeyecek mi?, üstelik vampire dönen herkes (Özellikle Chuuya, Akutagawa, Higuchi ve Kara Kertenkele'nin normale dönmesini istiyorum :'c) tekrar eski haline nasıl döner kara kara düşünüyorum. Açıkçası sorduğum sorular seninde tam cevabına sahip olmadığın sorular ama sen bsd ile çok nasır neşirsin aklında hazır olan bir takım fikirler var ise, paylaşırsan çok mutlu olurum :3, ve senin fikirlerini, görüşlerini ayrı bir önemsiyorum ondan sana sormak istedim.
Biraz uzun yazdım kusura bakma, zamanını ayırdığın için teşekkür ederim <3 iyi ki varsın! Seviliyorsun :3
Öncelikle teşekkür ederim, uzun zamandır beni takip edenleri görünce ister istemez mutlu oluyorum, seviliyorsunuz 💛
Olayların biraz karıştığı doğru, ayrıca hikâyede çok fazla dallanmalar olduğu için karıştı. Kısaca şu anda mangada:
A. HAPİSANEDEKİLER
1. Dazai ile Dostoyevski hala hapisaneden çıkma yarışındalar.
2. Sigma Dostoyevski ile karşı karşıya.
3. Dostoyevski, Chuuya'yı Dazai'yi öldürmesi i için gönderdi. Chuuya vampir olduğu için bilinçli değil.
4. Gogol yarışın bitmesini bekliyor ve herhangi bir müdahalede bulunmadı.
B. HAVA LİMANINDA
1. Akutagawa vampir, Atsushi ile savaşıyor.
2. Bram ile Aya hala birlikteler. Rehin olarak kullanılıyorlar.
3. Fukuchi Tek Emiri'i ele geçirdi ve mührü açtı.
4. Kenji Tetcho ile savaştıktan sonra baygın düşmüştü. İkisi bir anlaşmaya varmıştı, savaş kötü bitmedi yani.
5. Teruko Atsushi'ye gerçekleri anlattıktan sonra Atsushi'yi serbest bırakmıştı.
6. Fukuchi; Tanizaki, Kunikida ve Ranpo'yu rehin aldıktan sonra Fukuzawa ile savaştı. Fukuzawa yenildi, yerde kanlar içinde kaldı.
7. Jouno Fukuchi'nin yanında yer almadığı için yenildi .
C) MAFYA
1. Akutagawa vampir olduktan sonra Higuchi'yi de vampir yaptı.
2. Salgın mafyaya yayıldığı için birimlerinin çoğunu kaybettiler, mafya zor durumda.
3. Mori Tachihara'nın Av Köpeği olduğunu öğrendikten sonra onu ajanı olarak aldı.
4. Tachihara Fukuchi ile yuzlestikten sonra yenildi.
Özet olarak bunlar oldu.
Fukuchi'nin tuttuğu kutu Tek Emir adlı bir silah. Telsiz şeklinde ve emiri veren kişinin astlarına emiri sorgulatmadan uygulatıyor. Fukuchi tüm dünyanın komutanı olarak tanindigindan eğer bu silâhı kullanacak olursa istediği kişilere hükmedebilir. Silâh çok tehlikeli sayıldığından normalde mühürlü haldeydi ama Fukuchi mührü açabildi.
Sonuç olarak iyi sonla biteceğini düşünüyorum ama açıkçası ne nasıl olur hicbir fikrim yok. Mangada çok fazla ters köşe var. Belki vampir isini Dazai'nin yeteneğiyle halledebilirler.
41 notes · View notes
veteranpatron · 14 hours
Text
Tumblr Esra (Bölüm-3)
Esra tam bir orospuydu bundan hiç şüphem yoktu artık bende bu orospuyu sikebildiğim kadar sikip kullandıktan sonra siktiri çekecektim. Esra döndü ve yatağa yanıma yattı kafasını omzuma koydu ve bana sarılarak.
E: aşkım birsey dicem ama lütfen yanlış anlama. Yatakta muhteşemdin ve gerçekten beni mahvettin eğer bu kadar iyi olmasaydı muhtemelen şu an bi ayrılık konuşması yapıyor olurdum hahaha.
Ben bunları duyunca zaten bildiğim şeyi Esra'nın ağzından duymuş oldum.
H: yok askım ne yanlış anlaması ten uyumu önemli evet.
Üstümüzü giydikten sonra sarılıp uyuduk. Rüyamda eski sevgilim Eda'nın ağzını siktiğimi görüyordum. Bana sakso çekiyor gırtlağına kadar sokup salyalarıyla beraber ağzından çıkarıyordu ve nefes nefese beni sevdiğini söylüyordu. O an glug glug sesine ve aldığım sakso hazzına uyandım. Esra anlaşılan erkenden uyanmış ve baksırımı indirip beni öyle uyandırmaya karar vermişti.
Bunu Esra'ya fantezim olarak mesajda anlatmıştım anlaşılan unutmamış ve bugün bu fantezimi gerçekleştirmek istemişti. Eliyle sikime 31 çekerken bir yandan da diliyle taşşaklarımı yalıyordu off muhteşem bir histi.
Gözlerimi açmadan anın keyfini çıkarıyordum ve bana sakso çekenin Esra değil de Eda olduğunu hayal ediyordum. Yeniden sikimi ağzına sokmuştu yavaşca gidip geliyordu emerek ağzından çıkardı ve diliyle yukarı aşağı yalamaya devam etti. Sonra tekrar ağzına sonuna kadar soktu hepsini ağzına alabiliyordu ama sonuna kadar geldiğinde çok fazla duramıyordu o şekilde ve ağzından çıkarıp derin bir nefes alıyordu. Eliyle yeniden 31 e başladı ve taşşaklarımın bittiği yere diliyle dokunmaya ve orayı yalamaya başladı.
Bu inanılmaz birşeydi gerçekten hayatımda hiçbirşeyden bu kadar zevk almamıştım sanki ruhumu emiyordu oradan. Dayanamayıp "ahh harikasın aşkım" diye ses çıkardım. Daha iştahlı yalamaya başladı eliyle sikimi sıvazlıyor diliyle taşşağımın bittiği yeri yalıyordu. Daha sonra taşşaklarıma yeniden gelerek toplarımı olduğu gibi ağzına almaya emmeye çalışıyor eliyle de işine devam ediyordu.
Kendimi tamamen ona bırakmıştım orospum işini yapıyor bende keyfimi sürüyordum. Tekrar sikimi ağzına aldı ve hızlı bir şekilde saksoya başladı gluk gluk gluk seslerle beni çıldırtıyordu. Tam ağzından çıkarıp nefes alacaktı ki saçlarından tutup yeniden sikime bastırdım. Ve ağzını sikmeye başladım Esra bacaklarımı itmeye kurtulmaya nefes almaya çalışıyordu ama izin vermiyordum ağzını sikmeye devam ediyordum orospumun ağzından çıkan gluk gluk sesler beni resmen hipnotize ediyordu.
Iyice bastırdım Esra tüm gücüyle itmeye çalışıyordu ve öksürdüğünde kafasını bıraktım. Sikimi ağzından çıkarmıştı nefes nefeseydi ağzından çıkan salyalarla yarrağım sırılsıklam olmuştu ve Esra'nın gözünden yaşlar akıyordu.
E: aşkım neden bırakmadın az daha boğuluyordum.
H: aşkım muhteşemdin ve çok güzeldi o yüzden dayanamadım.
Esra'yı tutkulu bir şekilde öpmeye başladım eliyle sikimi sıvazlamaya devam ediyordu. Kafasını tutup yeniden sikime bastırdım. Iştahlı bir şekilde yalamaya başladı tekrar. Kafasından tutarak ben yönlendiriyordum artık yalayacağı yeri taşşaklarıma götürdüm hemen yalamaya ağzına almaya başladı. Çok zevkliydi artık boşalmak üzereydim. Kızıl saçlarını elimle toplayıp kafasını tutmaya başladım ve kafası sabit dururken sanki amını sikiyormuşum gibi ağzını sikmeye başladım.
Gluk gluk sesler geliyor çok ileri gittiğimde beni elleriyle itiyordu. En son gırtlağına kadar sokarak boşalmaya başladım. Boşalırken "harikasın aşkım seni çok seviyorum" dedim. Yaklaşık 10 saniye süren bir boşalma gerçekleştirmiştim. Esra bazılarını yutmuş bazılarını yutamamış yarrağımdan taşşaklarıma doğru salya ile karışık sperm akıyordu. Kafasını bıraktığımda nefes nefese bir şekilde yanıma uzandı ve "bende seni çok seviyorum aşkım" dedi.
5 notes · View notes
illetillet · 1 year
Note
Dünya bu 2. Bölüm beni duygudan duyguya sürükledi. Yıllardır podcastinizin tüm bölümlerini keyif bulmak istediğimde tekrar tekrar dinleyen, kalt videolarını tekrar tekrar izleyen bi insan olarak düşündüğünüz, konuştuğunuz pek çok şeyi bi de dizide göstermeniz çıldırtıcı bi keyif verdi(heyecanla biraz abartmış olabilirim). Ürünün mavi olması, sıvı olması güven verdi ses kaydınız, podcastin ilk bölümlerine anlatılan internete bakmaya gelen hışır montlu usta, bi büyüğün bilgeliğine hissettiğiniz eksiklik muhabbetleri (hacı berber), kız arkadaşınızın yanınıza uyanmadığı gün cüce ekiple ilgili kurduğunuz senaryolar, müstehcen müzik yaptırılmaya çalışılan rüyanız ve algı altına pislemiş cümlesi, işte bu bizim hikayemizdeki karı koca ilişkisi, erotodidaktik videoları ve şu an unuttuğum pek çok konu geldi aklıma diziyi izlerken. Tabi hepsi bilerek yapıldı mı bilmiyorum ama çok çok güzeldi. Bu kadar keyif alacağımı tahmin etmezdim. Elinize sağlık, muazzam
Tumblr media
<3
5 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
1950' li yıllarda şair Pablo Neruda politik nedenlerden ötürü küçük bir İtalyan adasına sürgün edilir. Neruda'nın gelişi ile artan posta işlerine çare olması umuduyla yaşlı bir balıkçının işsiz oğlu işe alınır. Bu getir götür sırasında şairin dostluğunu kazanır. Metaforu , şiiri , aşkı ve hayatı anlamaya, anladıkça sorgulamaya başlar. Bir balıkçı kasabasında doğanların balıkçı olması gerektiği düşüncesini kendi içinde yıkıp, o da bir dünya insanı olmanın gereklerini yapmaya başlar. Şiire duyduğu hayranlık, aynı zamanda Mario'noyu yeni bir yolculuğa çıkartır. Neruda; postacıya kendi şiirlerini kullandığı için çıkıştığında, postacı ona : " Şiir yazarına değil ihtiyacı olana aittir. " cevabını veriyor. Şiirden, güzel insanlardan beslenmenin, insanı engin ve geniş kıldığını kim inkar edebilir ! Şiirdenen şey, hayatı mümkün olduğu kadar gerçek kılmak için çaba sarf etmenin diğer adıdır. Yine filmde, Paplo Neruda ile postacı Mario Ruoppolo'nun deniz kıyısındaki konuşmalarından bir bölüm; "Metafor ne demek sayın Neruda?" "Bir şey söylerken, başka bir şeyi ima etmektir sevgili Mario." "Nasıl yani, sayın Neruda?" Neruda denizle ilgili bir şiir okur. "Bu şiirdeki deniz, hayatın metaforu olarak kullanılmıştır Mario, nasıl buldun şiiri?" "Çok güzeldi sayın Neruda, sanki içinde tekne salınıyordu." "Bak sen de metafor yaptın Mario!" "Ne zaman yaptım?" "Şimdi...'tekne salınıyordu içinde dedin'." "Tekne bir metafor yani..." "Evet..." "Deniz bir metafor, gökyüzü bir metafor, o zaman tüm dünya, başka bir şeyin metaforu sayın Neruda..." "Sevgili Mario bu sorunun cevabını denize girip biraz düşünmek istiyorum." Denizden çıktığında Marioyu kendi kendine konuşur bulur: "Metafor...Metafor" Ve beni en çok etkileyen, Mario'nun, yaşadığı yere ait söyleyebileceği şeyleri sözle değil ''Dalgaların, sessizliğin, gökyüzünün, yeryüzünün, yıldızların ve taşların sesini'' kayda çeker. Her varlığın bir kalp ritmi olduğunu düşünüp bunları bant kaydıyla Nerudaya göndermek istemesi çok özel bir anlayışıda beraberinde taşıyor. İzlenmeli, en azından şiirin insana dair, yaşama dair yaptığı hiç bir haksızlık yok. Bunun yanında yaşayan ve var olan, olmayan her şeye dair söyleyeceği, duyacağı, koklayacağı, dokunacağı çok şey var. Tamamen, büsbütün içine alan saran, sarmalayan engin bir yolun yolcusu olmasının ince ayrıntıları, insana engin bakış açıları kazandırıyor. Bununda ne sınırları, ne etniği, ne kökeni, ne milleti, ne sarayları, ne şatoları, nede kralları var. İnsan, böyle bir seslenişe nasıl kayıtsız kalabilir: Ne yapayım ben şimdi? Tasarlanabilir mi dünya her yanına ektiğin çiçekler olmadan Nasıl yaşamalı seni örnek almadan, senin halk zekanı, ozanlık gücünü duymadan? Böyle olduğun için teşekkürler, teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için. Şiirin yoluna yoldaş olanlara, yolu sevgiden geçenlere, şiirle yaşam büyütenlere selam ile aşkola..!
Tumblr media
4 notes · View notes
korelist · 1 year
Text
Tumblr media
DR. ROMANTİC // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 8,3 Benim puanım: 8
Drama: Dr. Romantic / Romantic Doctor, Teacher Kim
Hangul: 낭만닥터 김사부
Director: Yu In-Sik, Park Soo-Jin
Writer: Kang Eun-Kyung
Episodes: 20 + 1 special episode
Date: 2016 – 2017 - 2020
Language: Korean
Country: South Korea
1.Cast: Han Suk-Kyu, Yoo Yeon-Seok, Seo Hyun-Jin, Jin Kyung, Kim Min-Jae, Yang Se-Jong, Choi Jin-Ho
2.Cast:  Ahn Hyo-Seop, Lee Sung-Kyung, Kim Joo-Hun, So Ju-Yeon, Byeon Woo-Min
2016 SBS Drama Awards - December 31, 2016
Grand Prize (Han Suk-Kyu)
Excellent Actor (genre) (Yoo Yeon-Seok)
Excellent Actress (genre) (Seo Hyun-Jin)
Ten Star Award (Han Suk-Kyu/Seo Hyun-Jin)
New Star Award (Kim Min-Jae)
Best Couple Award (Yoo Yeon-Seok/Seo Hyun-Jin)
2017 (53rd) BaekSang Arts Awards - May 3, 2017
Best Director (Yu In-Sik)
2020 SBS Drama Awards - December 31, 2020
Excellent Actor (Ahn Hyo-Seop)
Excellent Actress (Lee Sung-Kyung)
Best Supporting Actor (Kim Joo-Hun)
Best Supporting Actress (Jin Kyung)
Best New Actress (So Ju-Yeon)
2020 (56th) BaekSang Arts Awards - June 5, 2020
Best New Actor (Ahn Hyo-Seop)
Bu dizi ile ilgili uzun uzun yorum yazabilecek kadar söyleyecek bir şeyim ne yazık ki yok. Hastane dizilerini seviyorsanız her türlü seveceğiniz bir dizi. Ben çok keyif alarak izledim. Bütün hastane ekibi oyuncuları çok güzeldi. Büyük bir hastanede baş hekimlik yapan bir adamın, yaşadığı bir olay sonrasında kayıplara karışarak küçük bir kasabada küçük bir hastanede ismini değiştirerek çalışmasını anlatıyor. İlk sezonda yanında çalışan iki yeni doktorun gelişimlerine şahit oluyoruz. İkilinin arasındaki romantik hikaye çok ön plana çıkmasa da dizi içerisinde güzel yer edinmiş.
Kang Dong-Joo (Yoo Yeon-Seok ) ve Yoon Seo-Jung (Seo Hyun-Jin) ilk sezonun yıldızlarıydı. Yoo Yeon-Seok ile ilk tanıştığımız diziydi. İlk karşılaşmamızda fazlaca pembe dizi tadında bulsam da şöyle söylemeliyim ki  Mr. Sunshine dizisinde yıkıp geçiyor. Efsaneye dönüşüyor. Seo Hyun-Jin ise Korede başarılı oyuncular arasında ismini yazdırmış, yetenekli kadınlardan birisi. Kendisine en net The Beauty Inside dizisinden aşinayım.  İkisinin de ayrı ayrı trajik hikayeleri arka planda ilerlerken küçük hastanenin hastaları, hastane içinde olan olaylar diziyi götürüyordu. Doktor dizilerinde her bölüm tanıştığımız hastalar asıl hikayeyi şekillendiriyor. Bu dizide hasta hikayeleri yine vardı ama o kadarda ön plana çıkmıyorlardı. Dizi çok ayarında yazılmıştı. Doktorların aralarındaki rekabetler, ameliyatlara girmek için yapılan çekişmeler, özel hayatları ve baş rol Profesör Kim (Han Suk-Kyu)’in hikayesiydi.  
Bu hikayelerin yanı sıra, ilk başta geçen büyük hastanenin müdürü ile Profesör Kim arasındaki husumet anlatılıyordu. Dizinin kötü adamı gerçekten hepimize yaka silktirdi. Bu kötü adamın oğlu da aynı hastanede doktordu, o da ilerleyen bölümlerde profesörün ekibine katılıyordu.
Birinci sezon sonunda hikaye normal seyrinde bittikten sonra genç doktor kadrosunu ikinci sezon için değiştirmişler. İkinci sezon başında çok kısa laf arasında birinin yurtdışında eğitime diğerinin ise sınır tanımaz doktorlara katıldığını söylediler. Müdürün oğlu ise büyük hastaneye geri dönüş yapmış. Birinci sezondan yalnızca müdürün oğlu ikinci sezon konuk oyuncu olarak geliyordu. Başta oyuncuların değişmesi hoşuma gitmese de ikinci sezonu bitirdiğimde damağımda hoş bir tat bıraktı. Bu şekilde yenilikçi bir tavır hoşuma gitti. Belki aynı çift ile devam edilseydi, aynı tadı vermeyebilirdi.
İkinci sezonda Profesör Kim, küçük hastanenin doktor eksiği nedeni ile talepte bulunuyor. Ve bir grup genç doktor hastanede zorunlu çalışmak için gönderiliyor.  Seo Woo-Jin (Ahn Hyo-Seop), Cha Eun-Jae(Lee Sung-Kyung), Bae Moon-Jung (Shin Dong-Wook), Yoon A-Reum(So Ju-Yeon) ikinci sezon gelen genç doktor kadrosu diyebiliriz. Bu sezonun çifti ise, Seo Woo-Jin (Ahn Hyo-Seop), Cha Eun-Jae(Lee Sung-Kyung) oluyor. İlk çifte nazaran bu çiftin romantizm dozu daha da düşüktü. Abbys dizisinden tanıdığımız Ahn Hyo-Seop bu dizide asi söz dinlemez bir genci canlandırıyordu. Weightlifting fairy kim book joo dizisinden tanıdığımız Lee Sung-Kyung ise önceki dizisine nazaran çok daha kadınsı, nazlı ve narin bir karakteri canlandırıyordu. İkilinin uyumu aslında birinci sezon çiftinden daha güzeldi ama yine de birinci sezon çiftinin hikaye derinliğini yakalayamadılar. Çok daha yüzeysel bir ilişkileri var gibiydi.
Jin Kyung’u baş hemşire olarak izlemek çok keyifliydi. Kim Min-Jae ise hemşire rolünde çok arka planda olsa da göze batmayı başarıyordu. Genel olarak karakterler üzerinden yazdığım bir yazı oldu ama dediğim gibi hastane dizileri bölümlük konuları ile biliniyor. Ben bu tarz dizileri sevdiğim için çok keyif aldım. İki sezon olmasından sıkılmadım. Hatta 3.sezon anlaşması yapıldığı için memnunum.
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
2 notes · View notes
dunyanin · 2 years
Note
Seni ilk tanıdigimda burası çok güzeldi. Hatta o kadar güzeldi ki ilk defa arkadaşlarım olmustu. İlk defa birileriyle sabahlara kadar konuşabileceğini fark etmiştim tumblrin o zamanlari. Senin blogunu da o zamanlar bulmuştum. Tam hayalimdeki arkadastin. Hayatim boyunca çekingen olduğum için ileti atamamistim. Şuan o dönemki arkadaşlarımın hiçbiri yok. Arada girip sevdigim bloglara bakiyorum. O arkadaşlıkları hala atlatamadim. Hala o güzel günleri düşününce gözlerim doluyor. Sanki birisi kalbimi sıkıyormuş gibi hissediyorum. Seninle asla gerçekten arkadaş olmadim. Bir ya da iki kez anca konusmusuzdur. Buraya girdikçe daha kötü oluyorum. O insanları sizi özlediğimi fark ediyorum. Tekrar buraya girmeyeceğim. Seni, blogunu, paylaştıklarını, düşüncelerini hep çok sevmisimdir. Umarım hayat bizi bir yerde karşılaştırır. Şuan seni sıktıgım ve zamanını çaldigim için özür dilerim. Kendine çok iyi bak. Hep mutlu ol. Bir zamanlar uzayla alakalı bir bölüm istiyordun. Halen istiyorsan umarim kazanırsın. Ekin adını her duyduğumda sen olma ihtimalini göz önünde bulunduracagim. Hatta belki bu sefer arkadaş oluruz. Cidden arkadaş. Güle güle <33
LUTFEN BANA İLETİDEN YAZ LUTFEN
2 notes · View notes
musispoedarsiv · 3 months
Text
6 Şubat 2024 Galatasaray HDI Sigorta Mint Vero Volley Monza Maçı
*Burhan Felek Vestel Voleybol Salonu'nda saat 20:00'de başlayacak olan CEV Erkekler Challenge Kupası Yarı Final rövanş maçı. ��talya'dan 3-0'lık yenilgiyle döndükten sonra Cimbom için bugün zorlu bir yol var. Öncelikle 2 set vermeden kazanmamız, ardından altın seti de almamız gerekiyor. Tabi bunların peşinden koşmak bir yana Monza ilk maçta bize kalite farkını da göstermişti. Yani birçok açıdan çok zorlu bir akşam olacak. Umut edip beklemek düşüyor bu aşamada. Başarılar Aslanlar'a.
*İlk seti 25-16 kazanan Monza 1-0 öne geçti. Kaldıkları yerden devam ettiler adeta. Yine hiç giremediğimiz ve tamamen hakimiyet kurdukları bir bölüm izledik. Herhalde bu da mesajı vermiştik. Kritik eşikteyiz artık.
*İkinci sette 25-20 üstünlük kurdular ve 2-0'ı buldular. Bu sonuçla da Monza Final'i garantilemiş oldu. Yine genel hakimiyet onlardaydı ama ilk defa bu sette tüm eşleşme boyunca gösterdiğimiz en iyi refleksi gösterdik. Orta bölümde geri dönerek iki defa üstünlük yakaladık. Maalesef 19-19'dan sonrasını kötü oynadığımız için heyecanı uzatmayı başaramadık. Şimdi hiç olmazsa günü uzatmaya ve prestij mücadelesine bakalım.
*Üçüncü set 25-21 ile bizim oldu ve 2-1'e çektik skoru. Eşleşmedeki ilk setimizi aldık nihayet. Neticenin belli olmasının getirdiği rahatlıkla baştan sona üstün götürdüğümüz bir bölüm oldu. Şimdi biraz daha uzatmaya çabalayalım.
*Dördüncü setin kazananı 25-22 ile temsilcimiz oldu. 2-2 yaptık ve mücadeleyi uzatmayı başardık. Yine rahat bir bölüm geçti ve hep önde kaldık. En azından bir galibiyetle vedamızı yapalım. Haydi!
*Son seti 15-12 ile noktalayan Monza mücadeleyi 3-2 kazandı. Fena başlamamıştık. 5-5'ten sonra İtalyan ekibi hakimiyetini kurdu ve galibiyeti elde etti. Cimbom için bir anlamda "bölüm sonu canavarı"ydı. Serüveni buraya kadar taşımak da güzeldi. Heyecanlı bir Avrupa sezonu oldu bizim adımıza. Emeklerinize sağlık diyoruz.
0 notes
denizkabuguincisi · 3 months
Text
karman çorman canım nasıl isterse. dilbilgisi hataları vardır ve oradadır.
The Bear
Tumblr media
Bu gürültülü dizinin son sezonunu izleyeli baya oldu hatta ben yazana kadar yeni sezonu gelecek. Yeni sezon gelene kadar unutmamak için yazayım, çünkü neden olmasın? Muhtemelen spoiler olur.
İlk sezonu mütiş olan The Bear’ın ikinci sezonundan açıkçası çok ümitli değildim. Çünkü hikayesini harika bir akıcılıkla anlatıp bitirdiklerini düşünüyordum. Ama daha anlatacakları varmış.
Tumblr media Tumblr media
İkinci sezon Chicago’daki esnaf dükkanından hallice sandviççinin fine dinner restorana dönüşümünü işlemiş. İlk sezondaki karakter hikayeleri daha derinleşmiş. İlk sezonda Sydney’in karakteri bir tık daha öndeydi. Ancak bu sezon episode bazında her karaktere değinmeye çalışmışlar. Özellikle Richy’nin hikayesini sevmeye başladım. Ebon Moss-Bachrach bu kadar iyi olmasa o karakter eksik kalırdı. Özellikle kendine ayrılan bölümdeki başından sonuna geçirdiği evrim, sonrasında bir şey başarabilmenin, işe yarayabilmenin verdiği tatmin çok iyi verilmişti. Gerçi bu dizi akışı, yönetmenliği, senaryosunun yanında oyunculuklarla uçuyor. Biri aksasa gerçekten samimiyetsiz gelebilirdi. Son bölümlere doğru vitesi arttırıyorlar ve ben ekran karşısında oyunculuklardan eriyik vaziyette buldum kendimi. Tüm ödüller sizin olsun canlarım <3
Hayatlarındaki kaosun mutfakta da yaşandığı bu dizide bu sezon hayattaki kaosa odaklanılmıştı. Carmynin aşk hayatı ve aile yemeği o mutfağın neden öyle olduğunu açıklıyordu. Özellikle Carmy’nin yani ana kişinin buzdolabında tıkılı kaldığı o bölüm o kadar güzeldi ki. Bir o kadar klostrofobik bir o kadar mest edici. Mutfakta bir maestro yaratmışlar ve ben bu fikri baya sevdim. Öte yandan mutfağın o hali bence birçok alana uyarlanabilir. Ben doğrudan laba benzettim :) Same sister same demek istiyorum!
Üçüncü sezon nasıl olacak beklemedeyiz.
Last Call for Istanbul
Tumblr media
Sırf izlemek için izledim ben bu filmi ya. Beren ve Kıvanç’a hayranlık da beslemem. Letterboxd’da yaptığım yorumun ötesine geçemeyeceğim :( Before sunrise havasıyla başlayıp marriage story'e selam çakan, copy conferme'yi izlemeyenler için özgün bir senaryo olarak değerlendirilebilir bi film. Üç filmin de kadın oyuncuları döktürürken beren, atiye'deki oyunculuğunda kalmış. Mutlu sonla bitmesi ise biraz zorlama…
Ölümlü Dünya 2
Tumblr media
Sinemalarda hep beraber bir şeye tepki vermenin güzelliğini yaşattı bana. Ki çok berbat bir günde izledim. Malum platformlara düşsün tadını çıkara çıkara izleyeyim istiyorum. Gora nasıl efsaneyse serinin birinci filmi de o derece efsaneleşti. Arog nasıl devam filmi şeklindeyse serinin ikinci filmi de bana kalırsa aynı yerde. İlk filmdeki seyircinin güldüğü, sevdiği yerdeki matematik çözüldükten sonra ikinciye de aynı tarife uygulanıyor. Bu filmde tutmuş bence. O matematiği uyguladıkları çok belliydi. Hatta zaman zaman bunu zorladıklarını hissettim ama filmin akışında gayet de arada kaynadı. Gülmeyi unuttuk be hüseyin karikatüründeymişizcesine sinemada izlemek mütiş keyifliydi. İlk filmde olduğu gibi izlene izlenene daha da bizden biri olacak bu film de. Karakterlere kısa bölümlü dizi gelmesinden bahsediliyordu. Maddi kaygılarla değil de gerçekten anlatacakları şeyler olduğu için yaparlarsa ondan da umudum var benim.
The Wonderful Story of Henry Sugar
Tumblr media
Nasıl anlatsam? Böyle dışı hafif sert, içinde akışkan çikolata ve ortasında fındık bulunan, damakta şeker hissi yerine çikolatanın yağının kaldığı şekerlemeler var ya… Bu 40 dakikalık film tam olarak böyle bir his yaratıyor. Wes Anderson’un son iki filmini izleme fırsatını bulamamıştım. Bu kısa filmlerin hem hikayesi izleyiciyi içine alıyor. Hem de Benedict’in ortamla uyumu harika. Anderson’un klasik oyuncu kadrosuna bu zamana kadar neden sızmamış diye düşünüyor insan. Serideki diğer kısaları da izleyip buraya damlayacağım tekrardan. Yağmurlu ya da karlı akşamlarda bir kadehle ya da sıcak çikolatayla gidecek film listesine eklenmeli.
1 note · View note
eylences-blog · 10 months
Text
SONUNDA DELDİRDİM 8. BÖLÜM SON (Hakan 32 Y., İzmir)
Gece bir ara uyandım yarım yamalak. Alper uyanmış ve üstüme uzanmıştı biraz. Çok hafifçe, yumuşakça göğsümü, meme uçlarımı öpüyordu. Beni uyandırmak istemiyor gibiydi. Siki sertleşmiş, sikinin kafası baldırlarıma sürtünüyordu. Uyanırsam şimdi bir daha alamam diye düşündüm ve ses etmedim hiç. Ne yapacağını da merak ediyordum biraz. Yavaş yavaş öperken eli de dizlerimden kasıklarıma doğru gitti. Bir ara başı göbeğime inerken eli de sikime gitmişti. Parmaklarının ucuyla okşadı kalkmaya başlayan sikimi. Dönüp bana baktı uyuyor muyum diye. Hiç belli etmedim ben de. Heyecanlanmıştım iyice. Dilini sikimin kafasına değdirdi. Sikim iyice sertleşmeye başlarken öpüyordu o da. Bana baktı yine. Sonra sikimin kafasını dudaklarının arasına aldı. Biraz emip çıkardı. O sessizlikte dudaklarını yalamasının sesi gelmişti. Çok zor tutuyordum kendimi ama belli etmedim yine.
Anlaşılan bazı şeyleri denemek istiyordu Alper. Bana baktı yine. Kısık gözlerimle onu izliyordum. Yavaşça ağzına aldı yine. Oldukça acemiydi ve dişleri değiyordu yaparken. Ancak kalın yarağım dudaklarını zorlaya zorlaya ağzına girmeye başlayınca dişleri değmedi. Yavaş yavaş emiyordu sikimi. İyice ıslanınca çıkartıp sıvazladı biraz. Beklemediğim bir anda yapmıştı bunu. Sertçe sıvazlayınca tutamadım kendimi ve inledim zevkle. Ohhh, harika yapmıştı o hareketi. Alper hafif sitemli bir sesle, "Yaa abi uyusana sen, niye uyandın?" diyerek elini çekti sikimden. Sarıldı bana. Elleri göğsümde ve kasıklarımdaydı.
Ben de, "Mmmm sen bana böyle şeyler yaparsan uyanırım ama Alper!" dedim. Okşadı sikimi yine. Bana biraz daha sarılıp, "Yaa off uyandım ben. Kaç dakikadır yatıyorum öyle!" derken sikini bastırdı bacağıma. Sonra da, "Merak ettim biraz işte seninkini yalamak nasıl diye!" dedi. Elleri her yerimde dolaşıp boynumu yanağımı öperken yan döndürdü beni. Taş gibi sikini yaslamıştı bile götümün arasına. Sürtünürken benimkini de okşuyordu. "Alper yarın yaparız, uyu hadi!" dediğimde, "Çok güzel bu. Bu kadar zevkliymiş ya bunu sokmak oraya. Biraz yapalım hadi noolur, uyurum sonra söz!" derken deliğime getirmişti bile sikinin kafasını. Hiç ses edecek halim kalmamıştı artık. Çok yavaşça geçirdi içime. Bana iyice sarılıp kendine çekerken köküne kadar soktu sikini. "Ohhhhhhh!" diye ikimiz de inledik o an.
Sikmeye başlamıştı bile beni hiç beklemeden. Yavaş yavaş kafasına kadar çekip gömüyordu her seferinde. "Ohhh canım abim, seninle herşeyi yapmak istiyorum ben. Sen çok farklısın. Nasıl, canın acımıyor di mi şimdi? Güzel di mi? Bırakayım mı?" derken hızlanmaya başlamıştı ve götüme sokup çıkardıkça taşakları da vuruyordu. Sikiş sesleri inlemelerimize karışmıştı yine. Bir bacağını üstüme atıp devam etti. Ben de, "Ohhh Alper hayır durma sakın. Çok güzel evet. Herşeyi yapacağız seninle. Ohhhh devam et harika böyle. Tam bir erkek oldun bak. Ne güzel yapıyorsun!" diye inlemeye başlamıştım. Sikinin kafası içimde sürtündükçe ve eli sikimi okşadıkça tarifi zor bir zevk alıyordum. Göğsü iyice yapışmıştı sırtıma. Çekti beni kendine sertçe. Hızlı hızlı, götüme kökleye kökleye sokup çıkarmaya başladı hiç konuşmadan. Sadece inliyorduk o an zevkten. "Iıhhh tutmayacam kendimi bu sefer hiç abii. Ohhhhh çok güzel..." diye sımsıkı sarıldı birden ve sertçe kökleyip boşalmaya başladı içime. Dimdikti sikim o an. Bekledi içimde. Siki bu sefer çabuk inmişti içimde. Bu aygırın bile bir limiti vardı demek.
Sikini çıkartıp yatarken ben de sırt üstü döndüm. Dimdik sikime baktı. Loş ışıkta sırıttığı belli oluyordu. "Yaa sen böyle mi kalacaksın ama?" deyip sokuldu biraz ve okşadı. Avucunun içine almış sanki hepsini hissetmek istiyor gibi sıkıp kavramıştı. Hızlı hızlı sıvazlamaya başladığında kıvranmaya başladım. "Ohhh hadi devam et az kaldı zaten Alper. Boşalt hadi beni de!" deyince bana baktı. "Hoşuna gidiyor mu gerçekten? Yaa daha iyisini de yaparım senin için. Ne olacak ki!" deyip birden başı eğildi ve sikimin kafasını ağzına aldı. Ohhhhh, ağzı çok güzeldi. Onun o güzel dudaklarını sikimde hissetmek için biraz fazla ileri gitmiştim. Sikimin kafası dudaklarının arasındayken dilini değdirdi. Gözlerimi kapatıp gelen zevk dalgasına bıraktım kendimi. Emiyordu kafasını öper gibi ve sokmuştu ağzının içine. Belimi oynattım biraz daha sokmak ister gibi. Yavaşça kaydı ağzının içine. Dişleri değdi. Çıkartmadı ağzından ve emdi yine kafasını ağzını şapırdatarak. Ohhh, evet çok güzeldi bu. Hızlandıkça benim de nefes alışverişim hızlandı. Tam boşalmama yakın çekti ağzından ve sıvazlamaya başladı yine. Bir anda boşladım elinin içinde. Göğsüme fışkırmıştı döllerim. Alper okşadı biraz daha sırıtıp. Elini göğsüme silerken iğrenmiş gibi sesler çıkartıyordu kıkırdayarak. Sonra külotumla sildi göğsümü hafifçe ve "İyi geceler abicim, sağol!" deyip bana sarılıp uyudu. Bir sigara içmeyi istiyordum aslında, ama bu haldeyken de onu uyandırmak istemedim.
Çok güzel bir uyku sonrası ertesi sabah uyandım. Odanın kapısı açıktı ve içeriden sesler geliyordu. Offf, götüm fena acıyordu doğrusu. Bütün oda ter ve sikiş kokuyordu. Bacaklarımın arasında kurumuştu Alper'in dölleri. Yatak da fena batmıştı doğrusu. Bunun içinde uyuduğuma inanamıyordum. Tam o sırada Alper girdi odaya. Üstünde boxer ve kolsuz tişört vardı sadece. "Günaydın!" derken gülümsüyordu çok sıcak bir şekilde. "Abi sen banyo alırsın herhalde. Ben de şu çarşafları falan değiştireyim yaa. Kahvaltı hazır sayılır. Senin sevdiğin börekten aldım. Kalk hadi yaa!" dedi. Telefonu alıp baktım birşey demeden. Sabah 10 olmuştu. "Off, amma uyumuşum ya. Sen yeni mi kalktın Alper?" derken toparlandım biraz. 1 saat kadar olmuş o kalkalı. Çırılçıplak kalkıp doğrulurken götümde acı hissedince yüzüm buruştu biraz. Kimbilir ne hale getirmişti arkamı serseri. Kalktığımda bana bir garip bakıyordu. Gözü götümdeydi aslında. Banyoya girip uzun uzun yıkandım. Sıcak su ile masaj yaptım deliğime. Korktuğum kadar dağılmamıştı. İyi toparlamıştım yine de.
Odaya geldiğimde Alper her yeri temizlemiş, camları açmıştı havalansın diye. Bugün Cumartesi idi ve tatildi. Eşofman ve tişört giydim ben de. Bugün için niyetim Emre ile görüşmekti aslında, ama Alper de artık bir dersi fazlasıyla hak ediyordu. Küçük yuvarlak götüne girmeyi çok istiyordum. Mutfakta kahvaltı yaparken keyfi yerindeydi doğrusu. Kahvaltıda dün olanları konuştuk biraz. Sert olduğu için özür diledi yarım ağızla. Daha da sert olmak istemişmiş de tutmuş kendini aslında. Benim de hoşuma gittiğini anlayınca bırakmış artık son anlarda. "Gayet iyiydin!" dedim. Çıtkırıldım bir kız sikmiyordu sonuçta. Kahvaltı bitince Alper masayı toparlıyordu. Gerçekten de en ufak bir değişim yoktu davranışlarında. Yalnız siki kalkmıştı ve boxer külottan çok belli oluyordu. Gülüp takıldım ona biraz, bu ne hal diye.
Ben: "Giyinmeyecek misin oğlum sen? Biri gelir falan böyle mi açacaksın kapıyı? Şuna bak ayı gibi kaldırmışsın yine. Cumartesi de olsa biri gelebilir yani!"
Alper: "Yaa abi hiç giyinmeyim dedim. Zaten soyunacağım yine di mi, hehe. Sen niye giyindin ki yaa? Yapmaz mıyız yine? Fazla mı oldu ki yaa? Sabah çıkıp o Jelden de aldım hem!"
Ben: "Lan oğlum rahat dur iki dakika. Yeni kalktık daha. Şu maillere falan bak bir bakalım. Bir şirket Pazartesi için randevu verecekti. Gelmiş olması lazım. Hem markete de gitmemiz lazım. Hadi sen iki kahve yap da salona getir!"
Alper: "Offf tamam tamam peki bakarım şimdi. Sonra yaparız ama değil mi?"
Doymuyordu resmen. Çok iyi anlıyordum ama onu. Onun yaşında ben de azgındım böyle. Sikini sokacak bir yer bulmuştu sonunda ve bırakmak istemiyordu doğal olarak. Yaşadıklarından sonra bu onun için de büyük bir şeydi aslında ama garipsememişti hiç.
Salona gidip etrafa baktım biraz. Odayı havalandırmış ve masaları silmişti sabah yine. Beni evire çevire sikmiş olsa da sorumluluğunu yine bilmesi çok hoşuma gitmişti. Kahveyi getirip masama koydu. Kendi masasına geçip maillere baktı. Birkaç birşey sordu. Dışarı seyrediyordum ben de kahvemi içip. Akşamüstü markete gidip sonra Alper'le bir yere oturup kafayı çekmek istiyordum bu gece. Birden arkamda hissettim onu. Bütün işlerin bittiğini söylerken yanımdan belime sarılmış ve götüme bastırıyordu sikini. "Pazartesi için toplantı tamam abi. Sabah davan var, sonra da gelen giden yok hiç. Hmmm, yağmur başlamış. Hiç çıkmayalım bence dışarı yaa bugün. Ben giderim markete. Ama sonra da gitsem olur di mi?" dedi. Bastırırken nefesini boynumda hissettim. Eli belimden yukarı çıkmıştı. Yastığa sürtünür gibi bastırıyordu baldırlarıma, götüme.
"Alper bir kahve içseydim bari, ne yapıyorsun?" diye itiraz eder gibi olduğumda eli sikime gitti ve okşamaya başladı hemen. "İçersin sonra yine. En güzelini yaparım sana. Gider alır gelirim bile. Hadi yapalım işte!" diyerek fincanı aldı elimden ve masaya koydu. Eli tişörtümün içine girip okşarken eşofmanımın içine soktu sonra. Sımsıkı kavramıştı sikimi. Eşofmanımı sıyırıyordu. Eşofmanım sıyrılığında sikinin sımsıcak kafasını hissettim götümde. Sürtünmeye başlamıştı. "Bari odaya gidelim, burada rahat olmaz Alper. Hem biri görür pencereden..." dedim. Bastırmıştı arasına iyice sikimi sıvazlıyordu aynı hızda. "Yaa bir şey olmaz, görmez kimse. Hadi sen dom... eğil şuraya, hadi abi. Off, ne biçim kaldırmışsın sen de. İstiyorsun işte. Hadi eğil!" dedi. Çevirip masaya domalttı beni birden belimden çekip. Masanın üstünde yeni aldığını söylediği Jeli de görmüştüm. Gayet kararlı ve inatçıydı götümü sikmek için.
Ellerim masanın üstündeyken eşofmanımı dizime kadar sıyırdı. Üstüme eğildiğinde tişörtünü de çıkarmış çırılçıplak kalmıştı. Benim de tişörtümü çıkardı hızla. Göğsü sırtıma yapışmış, omuzlarımı, ensemi öpüyordu. Başımı çevirdi azgınca ve dudaklarımı ısırır gibi öpmeye başladı. İkimizden inlemeler yükselmeye başladı yavaş yavaş. Herşeyi düşünürdüm de Alper'in beni çalışma masamın üstünde çatır çatır sikmek isteyeceğini düşünemezdim. Eli sırtımdan götüme indi ve zorlanarak da olsa ayrıldı benden. Götümü okşarken sürdüğü Jeli hissettim. "Off abi ne biçim olmuş burası. Dayan ama biraz yaa. Yaparım daha. Ohhh, çok güzel. Ohhhhhh, canım abimmm!" deyip dayadığı gibi sokmuş ve köklemişti beklemeden. Başım yukarı kalktı bir anda ve acıyla inledim. "Ahhhhhh yavaş olsana be amına kodumun çocuğu, ne biçim sokuyorsun öyle hayvan gibi!" dedim. Elini başıma götürüp bastırdı masaya doğru. Bir eliyle de kolumu tutmuş ve beklemeden pompalamaya başlamıştı hızlı hızlı. "Ne oldu, acıdı mı çok? Ohhhhh, alışamadın mı benim yarrağa halen? Ohhh ne güzel aldın ama var yaa!" deyip hızlı hızlı sikiyordu. Sanki elinden almak isteyen varmış gibi beni kendine çekip çekip sokuyordu içime kökleye kökleye.
İçimde bastırdıkça başım yukarı kalkıyordu. Alper sanki inadına yapıyormuş gibi saplar gibi köklüyordu her seferinde. Onun bu azgın haline ayak uyduramıyordum artık. Belim ağırmaya başlamıştı. Elini sikime de atmış okşuyordu sikerken. Yorulmaya başladığımda birden beni çekti belimden. "Ohhh çok güzel, yoruldun mu hemen abi yaa? Ohhh, gel hadi otur sen o zaman!" diyerek koltuğa oturup beni çekti üstüne. Bacaklarını iyice açmıştı. İnanamıyordum bu yaptıklarına. pørnøcular gibi olmuştu tecrübesiz Alper. Arkam dönük halde çekiştirdi beni ve oturttu yarrağının üstüne. Belimden çekip yapıştırdığı gibi sokmuştu köküne kadar. Oturup kalkıyordum şimdi üstünde. İçimden (Ulen Alper seni öyle bir sikeceğim ki 3 gün oturamayacaksın götünün üstüne!) diye geçiriyordum o sırada. Belime sarılıp çekti kendine hepsini sokmuşken. Sikinin kafasının titrediğini bile hissediyordum içimde. Sırtım yapışmıştı göğsüne iyice.
Boynumu öpüp göğüslerimi okşarken eli sikime gitti. "Ohhh, hadi abi aynı anda boşalalım. Çok yaklaştım ben!" deyip sikimi sıvazlamaya başlayınca az önceki gerginliğim gitti hemen. Gevşettim deliğimi iyice. Yerden güç alıp oturup kalkmaya başladım azgın oğlanın sikine. Başımı çevirip dudaklarımı öperken o da belini oynatmaya başladı. Koltuk taşıyamıyordu ikimizi de. Oynuyordu sürekli tekerleklerin üstünde. İnlemeye başladık ikimiz de. Sikimi sıktı birden ve içime döllerini akıtırken sıvazlayınca ben de dayanamadım. Oluk oluk boşalıyordum yere.
Öylece kaldık bir süre. "Ohhhh abi çok güzeldi yine yaa. Offf, kızmadın di mi bana çok? Dayanamadım yaa!" dedi. Cevap bile veremeyecek durumdaydım. Sikinin kafası nabız gibi atıyordu içimde. Yavaşça doğrulup çıkardım içimden. Çok acımamıştı canım aslında. Tuvalete gittim ve temizledim içimi. Alper yatak odasına getirmişti elbiselerimi. O da giyinmişti ve salonu temizlemişti. Markete gideceğini, neler lazım olduğunu soruyordu. Onu artık kesinkes gerekirse zorla sikecektim. O yüzden sinirlendiğimi belli etmedim. Alacağı birkaç şeyi söyledim. Enerji içeceği de sipariş etmiştim birkaç kutu. Ne istersem itiraz edemeyecek hale gelmesini istiyordum.
O marketteyken ben de oturma odasına geçip birşeyler izlemeye başladım. Geldiğinde aldıklarını yerleştirdi önce. Oturma odasına girdiğinde bana baktı, ama rahatlamıştı belli ki artık. "Ne izliyorsun abi?" diye sordu. "Dışarı çıkalım da kafaları çekelim bu akşam, hadi Alper yaa!" dedim. Evde de çekebilir mişiz kafaları, rakı da varmış, balkonda mangal bile yakabilirmiş, ne gerek varmış çıkmamıza gibi itiraz etmeye kalktığında sesimi biraz sertleştirdim. "Tamam abi üstümü değiştireyim o zaman ben de..." diye birşey geveledi. O giyindikten sonra biraz daha oturduk. Rakıya başlamak için erken bir saatti halen. Ama bir bira içeyim dedim. Bana bir bira getirmesini söyledim. O sevdiği içecekten de aldığımı söylerken gayet normaldi sesim. Bilmiyordu halen ve normal bir enerji içeceği sanıyordu içtiği ufak kutuyu. "Yaa abii sağol almışsın da, ufacık bu yaa!" derken sırıtıyordu bana. Ben 2 bira içerken o da 2 enerji içeceğini votkayla karıştırmıştı. Bir iki saat daha oturduk. Alper gelip gelip bana dokunmaya başlamıştı. Kot pantolonunun önünden de belli oluyordu zaten ne halde olduğu. "Hadi çıkalım artık. Güneş batıyor, saati geldi!" dediğimde her an üstüme çıkacak gibiydi. İtiraz eder gibi homurdandı biraz, ama birşey de diyemedi.
Ofisimizin etrafı zaten restoran doluydu. Daha önce de gittiğim güzel bir yere oturduk. Alper hayatında ilk defa böyle lüx bir restorana geliyordu. Balıktan ziyade kebap sorsa da ben yönlendirdim onu. Nefis mezeleri götürürken rakıya da fazlasıyla yüz veriyorduk. Yanımız boştu. Alper iki dubleyi götürdüğünde kafası güzel olmuştu bile. Şapşal şapşal sırıtıp bıcır bıcır konuşuyordu durmadan. Bir ara bir kızla konuşmaya başladığını da söyledi bana.
Ben: "İyi işte oğlum konuş, görüş kızlarla. Ben her zaman yanında olmam. Alışma çok böyle bana. Bana bunları yaptıysan kıza neler yaparsın kimbilir!"
Alper: "Yaa abicim tamam da, kızın da nazı, derdi bitmiyor ki. Geçen hafta buluşalım dedik. Amına kodumun karısı sanki bir bira içelim dememişim de sabaha kadar götünü sikeyim demişim gibi baktı yaa. Hem bence gayet güzel yani seninle olmak da."
Ben: "Oğlum tamam güzel de, artık senin bir kız da bulman lazım. Bir de onun tadına bak bakalım. Sıkmana gerek yok kendini hiç. Canın ne istiyorsa öyle devam edersin sonra."
Alper: "Yaa canım her şeyi yapmak istiyor benim abi yaa. Hem öyle ha deyince de olmuyor ki. Buradaki kızlar bizim oradan çok değişik. Çok havalı hepsi orospuların, hehehe..."
Ben: "Ayarlarım ben sana bir gece. İster misin ayarlayalım iki orospu? Biri sana biri bana, ha?"
Alper: "Offf, tabii isterim abi yaa! Küçükken olanlardan sonra hep merak ediyordum yapabilir miyim artık diye..."
Ben: "Neden yapamayacaksın oğlum? Beni ne biçim yaptın ya işte!"
Birden kendi açmıştı o konuyu. Tam o sırada balıklarımız da gelince sustuk. Alper biraz yedi. Sonra rakısından sağlam bir yudum aldı. Gözleri bir an sigaraya kaydı. Elini uzatacak gibi olduysa durdu. İyice durgunlaşmıştı o an. "Al hadi, al yak bir tane istiyorsan. İçiyor muydun ki sen? Hiç anlamadım bile puşt!" diye gülümsediğimde o da güldü bana hafifçe. "Çok nadiren yaa. Bazen düşününce işte..." gibi birşeyler gevelerken alıp yaktı bir sigara. "Hayat zordu o zaman abi yaa. Çok kötüydü..." diye başladı anlatmaya birden. Ailesinden kopunca orada burada yaşamaya başlamış. Parklarda yattığı bile çok olmuş. Eşref Dayı onu bulduğunda tam sınırdaymış o günlerde. Baliye başlayıp cebinde bıçak taşıdığını anlatırken bana pek bakmıyordu. Bir kasabada tanıdığı birinin yanına vermiş Alperi Dayı. Onun da pek anlatmadığı bilmediğin ayrıntılardı anlattığı. O yaşta içinde anlam veremediği birşey olduğunu anlatıyordu durgun bir şekilde. Ona iyi davranan insanlara hemen içinin ısındığını. Hiç görmediği sevgiyi görünce onun da onları çok sevdiğini anlatmaya başlamıştı.
"Tam bir salaktım ama yaa. Kaldığım yerde işçiler falan vardı. Soyunur donla falan dolaşır birbirlerine el şakaları yaparlardı. Ben de siklerine bakardım o yaşta. Nedendir bilmiyorum ama ilginç geliyordu işte. Ama salaktım işte yaa. Bilmiyordum ki benim bakışlarımı anlayabileceklerini. Sonra bir tanesi bir gün kıstırdı beni kimse yokken işte..." deyip durdu tekrar anlatırken. Bir sigara daha yakıp rakısını içti. İşçilerin kaldığı odada sıkıştırıp okşamaya başlamış bunu. "Elimi tutup sikine götürdüğünde çok korkmuştum. Küfür edip sikeceğini söylüyordu beni. Sarhoştu, ağlayıp sızlanmamı dinlemiyordu bile. Soymaya çalışırken birileri geldi odaya. Adamı hafif tartaklarlarken beni dövdüler. Sonra da oranın sahibi bir çobana emanet etti beni işte başından savmak için..." diyerek sigarasını söndürüp rakıyı içti. Bana baktı. Gözlerim ondaydı. Çok ilgimi çekmişti anlattıkları ama acımıştım da ona.
Hızlıca anlattı sonra olanları. Çobanın zaten haberi varmış o gün olanlardan. Dağda bayırda dolaşırken iyi davranıyormuş önce. Barınakta yatarken okşamaya başlamış. Sonrasını anlatırken sesi kısılmıştı biraz. Ama anladığım kadarıyla çoban onu yatakta resmen kıvama getirmişti ve o zamanlar 16 yaşında olan Alper'in de hoşuna gitmiş başta bu okşamaları. Sikmeye başladığında ise ağlamaya başlamış. İtiraz edemiyormuş ona hiç. 5 ay kadar kalmış onun yanında. Başka çobanlar da sikmek için gelmeye başlayınca kaçmış oradan bir gece. Tüm gece kasabaya kadar yürümüş ve Şeref Dayının bir tanıdığına gitmiş.
Susup anlattıklarını bitirince kaldık biraz öylece. Durgunlaşmıştı iyice. İşi şakaya vurdum. "Onlardan öğrenip sen de beni yaptın len işte. Olmuş artık Alper siktir et. Dayı zaten onların cezasını fazlasıyla kesiyordur!" dediğimde sırıttı. "Analarını sikti öğrenince. Üç kişi sikmiş o ilk çobanı. Dayaktan geberttiler hepsini. Ama Dayı esas o ilk adama çok bozuldu abi. Ona emanet etmişti beni çünkü. Sanırım onunla uğraşıyor şimdi..." dedi.
Sonra konuyu değiştirdim ben ustaca, karı kıza getirdim yine. Kafalarımız güzelleştikçe olayı da sulandırdık. "Sen de sikseydin ya onları. O yaşta bile sikerdin sen bence!" falan derken gülüştük iyice. Meyvelerle beraber son rakımızı da içip kalktık. Bir ara utana sıkıla biraz, "Aslında zevk aldım ben abi sanırım biraz. Yani ne bileyim yaa. O çobanın okşamaları hoşuma gidiyordu işte. İyi de davranıyordu bana başlarda. Ama sonra sikmeye başlayınca değişti biraz yani. Off yaa, ben bir iki kere boşaldım bu şey yaparken, sonra herşey kötü oldu işte!" diye konuyu bitirdiğinde bir büyük rakının dibini görmüştük ikimiz. Benimle takıla takıla Alper de sıkı içmeye başlamıştı doğrusu.
Şakaya vurdum ben de biraz yine. Geçmişe saplanmaması gerektiğini anlattım sonra. Neşelenmişti çıktığımızda yine. "Offf abi çok fena kalktı benimki yaa. Ne oldu böyle anlamadım. Eve gidelim artık hadi yaa!" derken sırıtıyordu piç piç. "Bir dur be oğlum, kaçıyor sanki töbe töbee. Gel bakalım hadi, eğlence bitmedi henüz daha. Kırk yılın başı bir dışarı çıkmışız amına koyayım!" dedim ve söylenmesine aldırmayıp tanıdık bir bara gittik. Normalde iki sapı almayacak bir yerdi, ama sahibini tanıyordum. Bir alacak davasında yardımcı olmuştum daha önce. İçeri girdiğimizde Alper'in aklı çıktı. Son derece sexy kızlar, üstlerinde kısacık dar elbiselerle etrafta dolaşıyordu. Bana bakıp bakıp sırıtıyordu piç. "Bana bakma, kızların peşinde koş bakalım hadi, ama abartma ha sakın. Konuş biraz ısrar etmeden. Vereceği varsa verir zaten. Yanında sapı olmasın çok dikkat et. Büyük arıza çıkar!" diye akıl verdim ona.
Bir ara kalkıp bara gitti içecek almaya. Biraz geç geldiğinde gülerek iki ayrı kıza yazdığını, ama kibarca siktir yediğini anlattı viskimi uzatırken. Genç bir delikanlıya baktı bir ara. Sırıttı ve bana bakarken eli sikindeydi. İyice sertleşmişti. "Off abi yaa, kızlar neyse de şu herife de kayarım ben, hehehe!" derken kahkahayı patlattım ben de. Çıktık oradan başımız belaya girmeden.
İyice kafayı bulmuştu ve tam da istediğim gibi son derece azmıştı Alper. Ben de farklı durumda değildim aslında. Bana anlattıkları düşündüğümden çok farklıydı. Zaten yaptıkları da doğruluyordu bunu. Kendini parmaklaması, ben parmaklarken zevkle inlemesi, beni sikerken bile sikime yapışması falan gösteriyordu pek çok şeyi. Sadece kafası karışıktı o kadar. Bir çorbacıya girdik. Şırdan da bulunca Alper'in keyfi iyice yerine geldi. Teşekkür ediyordu bana bu gece için. Sonra da, "Artık gidiyoruz ama eve, di mi?" deyip deyip durdu.
Apartmana girdiğimizde eli götümde dolaşmaya başlamıştı bile. Tam kapıyı açarken yanımdan sokulup götümü avuçladı. Sonra da birden sikime götürdü elini sıkıp bıraktı sırıtarak. İçeri girdiğimizde yatıp uyamaya gidecekmişim gibi yaptım. Odama girip soyundum. Üstümde külotla mutfağa girdiğimde Alper yanıma gelmişti bile. Onun da sadece külot vardı üstünde ve sarılmıştı arkamdan hemen. Taş gibi sikini bastırıyordu istekle. "Hadi yaa, burada yapalım yani. Hadi gidelim artık abi. Off çok istiyorum, hadi noolur!" derken buzdolabından kalan enerji içeceğini açtım ve dikip içtim ben de. Ona doğru döndüm sonra. Birden sarıldım sonra ona ve dudaklarını büyük bir şehvetle, azmış bir şekilde öpmeye başladım. Anında saldırdı o da bana sanki. Yapışıktık birbirimize o an. Siklerimiz taş gibi olmuş sürtünüyordu birbirine. Konuşmak istiyorduk ama dudaklarımızı ayıramıyorduk birbirimizden. Sürüklenir gibi çıktık mutfaktan. Külotunu indirip götünü okşadım ve sikini sikime yapıştırdım sürterken. O da aynısını bana yapıyordu. O şekilde duvara çarptık. Sırtı duvara dayandığında ben önündeydim. Bir an ayrıldık ve birbirimize baktık.
Alper'in odası o an en yakınıydı. Odaya girip yatağa devrildiğimizde üstüne çıktım. Külotlardan kurtulmuştuk artık. Öpüşürken kafası iyice ıslanmış siklerimiz değiyordu her yerimize. Alper bana sarılmıştı. Dudaklarından boynuna oradan memelerine indim. Yavaş yavaş öpüyor ve okşuyordum onu sürekli. Kesik kesik inlemeye başlamıştı. Sikini dibinden tutup okşadım ve ağzıma alıp sokup çıkardım dudaklarımı bastırarak. Zevkle inledi vücudu kasılırken. Yavaş yavaş sokup çıkardım ağzıma bir iki defa daha. Çıkartıp iri taşaklarına kadar yaladım. Yattığı yerden saçlarımı okşayabiliyordu sadece. Bacaklarının içine geldi dudaklarım. Öperken dilimi değdiriyordum. Hafif kıvırcık kıllıydı bacaklarının arasını. Dilim taşaklarının altına geldi. Ayırdım bacaklarını, biraz kaldırdığımda minnacık deliğini gördüm. Şimdiden kasılmaya, açılıp kapanmaya başlamıştı sanki. Dilimi etrafında dolaştırdığımda Alper'in sesi kesildi bir an. Hafifçe ona baktım gözlerimi kaldırıp. Kıvranıyordu yatakta yavaş yavaş. Bir eliyle çarşafı sıkmıştı. Öbür elini başıma götürmek istiyor gibiydi.
Dilimi sivrileştirdim ve deliğinin üstüne getirip bastırdım. Dilim girerken sanki ittirir gibiydi deliği. Zorladım. Dilimi bastırdım deliğine dudaklarımı üstüne kapatıp. "Ohhhh abiiiii, ohhh, ölürüm kurban olurum sana. Ohhhh, bu nasıl birşeyyy. Şimdi akıtacam devam edersen. Ohhhhhh, dayanıyorumm abicim!" deyip kıvranıyordu iyice yatakta. Gülümsedim ve dilimi biraz daha soktum içine. Alper'in bacaklarına sürte sürte boşalacak hale gelmiştim ben de neredeyse. Birden yavaşça sikinin kafasını kaptım dudaklarımla. Ağzıma sokmadan iri kafasını emiyordum sadece yavaş yavaş. "Güzel mi Alpercim? Bak kafana takmadın mı ne güzel şeyler yaşıyoruz, di mi seninle? Çok daha güzelleri de olacak. Harika bir erkeksin sen!" diye tıslar gibi inliyordum konuşurken. Yavaşça parmağımı getirdim deliğine. Birinci boğuma kadar soktum. Başı birden kalktı ve itiraz edecek gibi olduysa da dayanamadı düştü yine yatağa. İçinde oynatmıştım parmağımı. Dudaklarımı da çekmiştim sikinden, çünkü boşalacak gibi olmuştu o an. Yavaşça soktum yerleştirdim parmağımı içine. Parmağım içindeyken yanına doğru kaydım onu öpe öpe. Sikini, göbeğini, göğüslerini, boynunu derken en sonunda o muhteşem dudaklarını. Öptüm ve gülümsedim ona kıvranırken.
Ben: "Güzel mi, devam edeyim mi canım?"
Alper: "Ohhh abi, çok güzell. Ama dayanamayacağım ben artık yaa, ohhhhhh!"
Ben: "Şşş tutmana gerek yok ki. Alışacaksın zaten. Senin gibi abazasını da görmedim şerefsiz. Contası bozuk musluk gibi akıtıyorsun sürekli!"
Alper: "Ihhh, çok güzel ama abi yaa, ohhhh!"
Ben: "Hımmm, sen bana bırak sadece, oldu mu canım?"
Onu öperken başucundaki Jeli de görmüştüm. Anlaşılan yanında, el atında tutmak isterken çok daha değişik bir zevk için kullanabileceğimizi düşünmemişti. Gözlerini kapatmış ve parmağıma bırakmıştı kendini. Doğruldum ve parmağımı çıkartıp Jeli avucuma döktüm. Bana baktı o an. Son derece masum bir şekilde, hafif utanmış ve korkmuş gibi bir ses tonuyla, "Sikecek misin beni abi sen de?" diye sorduğunda bir an kaldım ben de. "Hem de öyle bir sikeceğim ki seni Alper, zevkten kıvranacaksın. Sikile sikile boşalıp kaldırıp sen de bana sokacaksın canım. İstemediğini yapmam sana. Durayım mı canım?" deyip parmağımı soktum yine deliğine. Jel ile kaydı bir anda. O anda, "Ohhhhhhh!" diye haykırır gibi inlemesi gerekli cevabı vermişti aslında. İkinci parmağımı soktum sonra. Bir an canı yanmış gibi yüzü buruşsa da alıştı hemen. Parmaklarımı içimde oynatırken sikinin o iri kafasında bembeyaz döl vardı. Götü inip inip kalkıyor, bacaklarını açıyordu her seferinde. Sokup çıkardım biraz daha. Parmaklarıma yaslayıp çekiyordu götünü. Gözleri kapalı, dudaklarını yalıyordu o sırada.
Biraz da Jel sürerken üstüne uzandım. Yüzümü avuçladı okşarken. "Abi ben denemek istiyorum, ama korkuyorum da. Yani sonra ibne olmak, ne bileyim işte... Kızlar yani, evlenirim ben di mi?" dedi. Öptüm dudaklarını yavaşça. Bir eli omuzuma gitmişti o an. "Sence ben ibne miyim len? Zevkine bak işte. Hem merak etme bir kız olsa çatır çatır sikersin onu sen!" deyip üstüne çıktım ve bir bacağını kaldırıp altına yastık koydum yavaşça. İyice yükselmişti beli şimdi ve sikimin kafası taşaklarına sürtünüyordu. Sarıldım Alper'ime yavaşça. Deliğine değdi siimin kafası. "Ohhh abi ne kadar sıcak. Ufff yaa, senin de hayvan gibi yarrağın var ama. Yavaş ol noolur yaa!" derken istek ve korku vardı gözlerinde. Bir şey demeden gözlerinden öptüm. "Gevşe canım. Sıkma sakın. Acıtmayacağım çok korkma. Ohhhhh, Alper harikasın sen!" deyip yüklenmeye başladım yavaşça. Alper'in dudakları açıldı bir an. Gözlerini kıstı. Bastırdım hafifçe ve sikimin kafası deliğine giriverdi birden kayıp. Boynu geriye düşerken bana sarıldı. Sıkmıyordu deliğini elinden geldiğince. Biraz daha bastırıp oturttum sikimin kafasını içine.
Ben: "Ohhhh, Alper çok güzel. Nasıl bir şeysin sen böyle?"
Alper: "Ihhh, abi girdi. Ihhhh girdi, ufffff!"
Ben: "Girdi koçum. Çok darsınn. Ohhhh, benim de böyle miydi? Sanmıyorum. Sıkma kendini hadi biraz daha..."
Alper: "Ahhhhh, acıdı, abi bekle biraz noolur..."
Ben: "Tamam aslanım. Tamam koçum. Bekliyorum ben korkma. Girdi zaten. Çok güzel aldın!"
Yarısına kadar sokmuştum neredeyse. İyice gerilmişti deliği. Canı yansa da pek belli etmiyor, dayanıyordu Alper. Bekledim içinde biraz. Sımsıkı sarmıştı deliği sikimi. Biraz geriye çekip ittirdim yine. Acıyla buruştu yüzü Alper'in hemen. Gitmiyordu daha fazla. İlk geceden alamayacak gibi duruyordu kalın yarağımı. Biraz çekip soktum yine girdiği kadarını. Biraz daha. Sikmeye başlamıştım onu artık. Yavaş yavaş sokup çıkardıkça Alper de sımsıkı yapışmıştı bana. Ter içinde kalmıştık ikimiz de. Sokup sokup çıkartıyordum üstünde. Dudaklarını öpmeye başladım. Alper'den gelen inlemeler artık zevk inlemeleriydi. Sikimi kafasına kadar çekip yerleştirdiğimde inledi zevkle bu sefer. "Ohhhhhh, abiii çok güzel böyle. Ohhhhh, var ya hiç de düşündüğüm gibi olmadı. Ohhh, devam et hadi. Biliyorum sokmak istiyorsun hepsini. Sikmek istiyorsun beni iyice. Hadi abicimmm!" deyince bastırdım birden çekip. Biraz daha girmişti şimdi. Neredeyse taşaklarım buluşacaktı deliği ile.
Çekip soktum yine. "Ohhhhh, Alper çok sıkı burası. Hayatımda böyle hissetmedim. Hadi dayan biraz canım. Hadi koçum, ohhhhh!" deyip çektim ve sikmeye başladım birden. Köküne kadar sokmadan girebildiği kadarını sokup çıkartıyorum durmadan. Hızlanmaya başladıkça Alper'in siki taş gibi olmuş sürtünüyordu göbeğime. Sarıldı birden boynuma. Gözlerini iri iri açmış bana bakıyordu. "Abiii ben galibaa.... ohhh... galiba geleceğim yaa. Ufff, çok farklı bir zevk bu. Hadi abi sik beni!" dediğinde birden delirdim o an. Abana abana, sertçe sokup çıkarmaya başladım. Çektim ve acı mı zevk mi olduğunu anlayamadığım çığlık gibi inlemeler gelirken bastıra bastıra köküne kadar sokup çıkarmaya başladım. Alper sağa sola kıvranıyor, ittirir gibi kollarını hareket ettiriyordu. Şu an 5 kişi gelse alamazdı artık onu altımdan. Birden deliği sımsıkı oldu kasıldı. Sikimi sanki yakacak gibi olmuştu içi. Zar zor çektim biraz ve ittirirken dayanamadım daha fazla. Volkan gibi patladım içine böğüre böğüre. O da inliyordu ve göbeğimin altı ıslanmıştı iyice. Çekip soktum tekrar gevşemeye başlayınca. Bastırdım ve yığılıp kaldım üstünde halen boşalırken.
Nefes nefeseydim. Bayılacak gibi başım dönmüştü. Bir ara ona baktığımda başı geriye düşmüştü ve gözlerinin akı çıkmıştı ortaya. Öpünce mırıldandı birşeyler. Nefesim düzelene kadar bekledim içinde ve yavaşça çıkarıp yanına uzandım. Gözleri hala kapalıydı ve derin derin nefes alıyordu. Memesinin ucunu öptüm hafifçe. Sonra dudağına bir öpücük kondurdum. "Çok güzeldi değil mi Alperciğim? Canın çok da yanmadı değil mi?" derken onu yavaş yavaş sever gibi okşuyor ve dudaklarına öpücük konduruyordum. Sonra açtı gözlerini. Bana baktı ve çok tatlı bir şekilde gülümsedi bana. "Offf, ne biçim siktin beni yaa. Ben bu kadar güzel sikememiştim seni. Acıdı aslında ama içimde bir yerlere değdikçe zevkten delirecek gibi oldum yaa. O an o acının hiç önemi yoktu. Hem sanki o acı veriyordu o zevki abi yaa!" deyip boynuma sarıldı ve öptü dudaklarımı o da. Başucunda duran suyu alıp verdim ona. Kana kana içti ve bana uzattı şişeyi. Ben de içip yanına uzandım. "Zulada sigaran varsa çıkarsana, gitmeyelim şimdi odaya!" deyince sırıttı o da. Yatağın altına elini uzatıp sigarayı, çakmağı ve ufak kültablasını çıkardı. Başını koltuk altıma dayamış ve göğüslerimi okşuyordu sigaramızı içerken. Belinin arkasından sarıldım ben de ona. Elim götündeydi.
Alper: "Senin çok oldu di mi abi? Yani benden önce böyle başkalarıyla falan?"
Ben: "Evet oldu aslında. İnternetten falan bulduğum insanlardı çoğu. Ama biliyor musun, hiçbiriyle senin gibi olmadı!"
Alper: "Yaa abi sen çok değişiktin. Uff, özür dilerim yaa. Ben bilemedim hiç. Seninle olurken daha önce yani şeyy gibi siktim. Yaa pardon yani!"
Ben: "Göt bulunca delirdin işte abaza piç. Anladım seni ben merak etme. Rahat ol artık. İlkini yaşadın zaten. Doğaldır. Ben senden daha beterdim senin yaşındayken merak etme!"
Alper: "Hehehe, öyle oldu biraz evet. Ama acısını çıkartırız artık değil mi?"
Sırıttı hafifçe ve dudaklarımı öperken üstüme çıktı yavaşça. Her yerimi okşayıp öpüyordu. Siki şimdiden kalkmaya başlamıştı bile. Sarıldım ona yavaşça. Dudaklarımı, boynumu öpüyordu durmadan. Siki bacaklarıma kasıklarıma sürtünmeye başlamıştı. Göğüslerimden göbeğime inerken dudakları kasıklarıma indi. Dili sikime değdiğinde gevşeyip bıraktım kendimi. Dibinden tutmuştu sikimi ve yavaş yavaş yalayıp emmeye başladı. Sikimin kafasını ağzına aldığında bana bakıyordu. Gülüştük birbirimize bakıp. "Mmmm, yerim ben abimin sikini. Nasıl da kalın, mmmm, neler yaptın bana az önce bununla?" diye diye ağzına alıp emmeye başlamıştı. Sikim tekrar kalkmaya başlamıştı ağzına. Vakumlar gibi emiyordu durmadan.
"Ohhhh Alper, harikasın aslanım yaa. Ohhh, senin gibisini görmedim ben!" dedim. Gülümser gibi gerilmişti o güzel dudakları benim aldığım zevki görünce. Elleri kasıklarımda, göbeğimin üstünde dolaşırken taşaklarımı okşamaya başladı. Soktu sikimi ağzına aynı anda. Kıvranır gibi inledim yatakta. Dişlerini hiç değdirmeden boğazına kadar sokmuştu. Biraz geriye çekti başını ve takrar soktu aynı şekilde. Demir gibi yapmıştı yarağımı kısa sürede. Çıkartıp yalamaya başladı. "Offf abi sen bana söylüyorsun ama sen de çok azmışsın yaa. Nasıl da kaldırdın hemen yarağı, hehehe!" dedi. Taşaklarımdan sikimin kafasına kadar sert sert dil atıyordu. "Ölü yarağını kaldırırsın sen böyle yalarsan Alper. Ohhhh, senin o artık!" dedim. Gülümsedi ve üstüme doğru geldi yine. Yılan gibi kıvrılmıştı üstümde. Sarıldım ona. Onun da siki kalkmıştı ve sürtünüyorduk birbirimize o an.
Götünü tutup avuçladım, kendime çektim. Öpüşmeye başlarken sikim altından kurtulup sürtünmeye başladı götünün arasına. Alper hızlı hızlı nefes almaya başlamıştı. İki eimle o güzel poposunu tutup okşadım ve ayırdım sürterken. Deliğine dokunduğunda hırlar gibi bir ses çıkmıştı boğazımdan. "Offf, sikmek mi istiyorsun beni yine yaa? Sıra bendeydi ama abii yaa!" dedi. Ellerini omzuma koydu ve bastırdı. Götü kaydı ve sikimin kafasını deliğinin üstüne getirdi. Götünü kaldırırken beli de kavis almıştı üstümde. Aldı deliği sikimin kafasını. İkimiz de sustuk o an. Gözlerimiz kapalıydı. Belini oynattı yavaşça üstümde. Girdi içine. Sımsıkı kavramıştı içinde. Omuzlarımdan bastırarak güç aldı ve geriye attı götünü. Santim santim gömüldü içine o an. "Ohhhhhh!" diye ikimiz de inledik o an. Ben girerken onun da siki dimdik olmuş sallanıyordu önünde. İndirdi ve kaldırdı götünü. Tekrar indirdiğinde köküne kadar içindeydim. Mengene gibi sıkmıştı sikimi içinde. Gevşetip tekrar sokuyordu. Kontrol tamamen ondaydı o sırada. Bana düşense kolarım iki yanda sadece aldığım zevkle inlemekti sadece. Köküne kadar alıp götünü salladıkça çıldıracak gibi oluyordum.
Oturup kalkmaya başladı üstümde. Önce yavaş yavaş. Dizlerini kırdı iki yanımda. Omuzlarıma sertçe bastırdı ve hızlandı biraz. "Ohhhh abiii, çok güzel. Ohhhh, damarlarına kadar hissediyorum içimde böyle. Ohhhh, sen de böyle yaparsın di mi bana? Harikaymış bu yaa, ohhhh!" deyip zıplamaya başlamıştı şimdi. Tutamadım artık kendimi daha fazla. Tokat atar gibi yapıştım götüne iki yandan. Sertçe avuçlayıp çektim sikime doğru. Taşaklarıma kadar sokmuşken bekledim içinde. Sonra ben de köklemeye başladım altından. Ben soktukça ileri doğru kaçıyordu. Çekerken yaslıyordu yine götünü. İkimiz de inlemeye başladık. Tutamıyorduk kendimizi. Alper'in siki demir gibi olmuş sallanıyordu durmadan önünde. Sikinin kafasından işer gibi zevk suları akıyordu göbeğime. "Ohhh sik beni, hadi sik beni, ohhh, köküne kadar sok hepsini abi. Ohhhh, bu nasıl bir şey yaa!" deyip üstüme uzandı biraz. Dizlerim kırık halde hızlı hızlı sokmaya başladım götüne.
Çok yaklaşmıştım artık. Tutmak istiyordum. İçinden hiç çıkarmak istemiyordum o an. Bu zevk saatlerce sürsün istiyordum. Deliği çok sıcak, dar ve kaygandı. Büzüyor, kastırıyor, gevşek bırakıyordu bazen ben sikerken. Kasılmaya başladım iyice. Birden geriye attı götünü. Tekrar girerken artık kasılmaya başladım. Yaklaşık yarım saattir zıplıyordu üstümde. Dudaklarımı öptü o haldeyken. Hafifçe sırıttı bana o an. Çok piç bir ifade vardı yüzünde o an. Çıkardı içinden. Göğsüme doğru yaslanıp sikini dudaklarıma getirdi. Sikinin kafasını emdiğimde halen sakinleşememiştim. Hiç hoşuma gitmemişti içinden çıkmak o an aslında. Ağzıma verip yalattı biraz sikini bana. Gözleri kaymıştı ben yalarken. Sonra geriye doğru kaydı yine biraz. Ben üstüne oturacak sanırken tek bacağımdan tutup kaldırdı. Avucuna döktüğü Jeli sikinin kafasına sürerken anlamıştım artık. Gülümsedim birşey demeden. Dibinden tutup yasladı sikini deliğime. Yavaşça oturttu ve soktu götüme. Yarısına kadar sokarken nefesim kesilmişti bir an. Sokup çekti ve köküne kadar yerleştirdi içime. İkimiz de inledik.
Alper bu sefer çok yavaştı. Dibine kadar bastırıp çekiyordu. Sarıldım ona. İyice üstüme çıktı ve sikmeye başladı beni. Hızlanmaya başladı. Konuşacak halimiz kalmamıştı artık. İnliyorduk sadece. Yatak sallanmaya başladı. Bir daha soktu ve bastırdı ve içime. O an gözlerim karardı zevkten ve acıdan. Birden sikinin kafasının içimde titrediğini hissetttim. Alper bana sarılmış dudaklarımı öpüyordu o an. "Abiiii, ohhhhh, seni çok seviyorummmm, canım abimmm. Ohhhh, benn... ohhhh..." deyip hızlandı bastırıp. Hayatımda yaşamadığım kadar derin bir anal orgazm dizlerimden gelmeye başlamıştı. Taşaklarım yanar gibi oldu. Her yerim titredi sanki. Ve içime bastırmışken boşalmaya başladım altında. O da aynı anda içimi doldurmaya başladı. Sokup çıkartıyordu kısa kısa döllerini akıtırken. Üstümde yığıldı kaldı sonra nefes nefese. Halen içimdeydi ve sikinin yavaş yavaş indiğini hissedebiliyordum.
Kendimize kolay kolay gelememiştik bu sefer. Uyuyup kalmıştı Alper sanki üstümde. Öptüm onu yavaşça. "Şşşş, hadi banyoya canım. Leş gibi olduk ikimiz de. Böyle yatmayalım!" deyip dudaklarını öpmeye başladığımda gülümsedi, gözlerini açtı. "Yaaa yatayım biraz abi, noolur. Çok güzel böyle senin kollarında!" deyip öptü o da dudaklarımı, biraz yana kaykıldı. Ben bir sigara yaktım gülümseyip. Sigaramı içerken Alper'in de eli gevşemişti üstümde. Saat sabahın 6'sı olmuştu. Neyse ki ertesi gün Pazardı. Sigaram bittikten sonra onu rahatsız etmeden yavaşça kalktım yataktan ve banyoya girdim. Ter içinde kalmıştım ve dizlerime kadar da akmıştı içimden.
Duş alıp sabunlanırken banyonun kapısı açıldı. Alper çırılçıplaktı ve sırıtır gibi gülümsüyordu neşeyle. "Ben de geleyim mi, beraber duş yapalım mı?" derken yaklaşmıştı bile gülerek. "Gel hayatım, yer var!" dedim ben de. Suyun altında sarıldık birbirimize. Öpüşmeye başladık. Birbirimizi yıkıyorduk hesapta ama işin rengi yavaş yavaş değişmeye başlamıştı ve okşar hale gelmişti dokunuşlarımız. Duşun altında ağzıma aldım eğilip. Uzun uzun ağzımı sikti Alper bu sefer. Taşakları çeneme çarprarken iki eliyle başımdan tutmuş ve sikmişti ağzımı. Sonunda ağzıma boşaldığında bitmişti tamamen artık. Bayılacaktı nerdeyse yorgunluktan.
Ben bornozuma, o havlusuna sarındı ve benim odaya gittik bu sefer. Onun yatak tamamen batmıştı. Uzandık o halde. Ben yatarken bu sefer Alper rahat durmamış ve benimkini yalamaya başlamıştı. Uyumak istiyordum artık aslında, ama dudaklarını bastırarak sokunca ağzına ve sikimin kafasını emmeye başlayınca bıraktım kendimi ona. Yirmi dakika sürmüştü beni boşaltması bu sefer. Hepsini de yutmuştu ve bana bakmıştı gülerek. Yanıma yattı ve biraz öpüşüp uyuduk bu sefer artık.
Bundan sonra ne olacağı hiç sikimde değildi. Nasıl bir ilişkimiz olacağı da. Bildiğim tek şey, Alper benimdi ve artık onu bırakmaya hiç ama hiç niyetim yoktu.
[Hakan]
83 notes · View notes
penetratorgod · 1 year
Text
Hayaletler Denizi - Fantastik Kurgu - 1. Bölüm
"Rüzgar her daim arkanda olsun, dostum."
Skyrim, Windhelm Şehri Limanı...
İnsanın kendi hakkında yazması bana hep biraz tuhaf gelmiştir, ama bundan da kaçamam. Beni Gjalund Tuz-Bilge diye çağırırlar. Yaklaşık yirmi yıldan beri Hayaletler Denizi'nde teknem Kuzey Bakiresiyle yelken açıyorum. Her zaman bir gemici olarak çalışmadım, Solstheim'in etrafındaki denizde balıkçılık yapıyordum. Güzelce yaşayıp giderdik o zamanlar... Lakin yıllar yılı kovaladıkça Kızıl Dağ'dan fışkıran kül denizi zehirledi ve bu olay balıkçılığı olduğundan daha da fazla zorlaştırdı.
Şayet Kuzgun Kaya'ya erzak yolculuklarım olmasaydı, şimdiye kadar gemimi satmış ve Vadi Kent'e yerleşmiş olurdum. Solstheim, Miğferyeli Şehri'nin kuzeyindeki bir adadır. Başkenti Kuzgun Kaya'dır. Bir liman kasabası olan Kuzgun Kaya aslında bir kara elf yerleşkesidir. Tabi ki adada Skaal adındaki bir köyde yaşayan bir avuç Kuzeyli 'de yaşamaktadır. Adaya esasında ilk ayak basanlar İmparatorluk'tu. Adanın güney ucunda bulunan zengin madenlerdeki abanozu çıkarmak için Doğu Krallığı Şirketi tarafından bir koloni kurulmuştur.
Ada başlangıçta İmparatorluk insanlarının ve Kuzeylilerin eviydi, fakat zamanla Dunmer'ların ataları buraya göç edince İmparatorluk, Kara Elf mültecilerinin adaya yerleşmesine izin verdi. Fakat ilerleyen yıllarda İmparatorluk adayı terk etmeye karar vermiş. Sonrasında Redoran Hanesi bölgenin kontrolünü ele almış ve adadaki hâkimiyetlerini sağlamışlar. Böylece Kuzgun Kaya Kara Elfler'in olmuş.
Şu anda Kuzgun Kaya Redoran Hanesinin temsilcisi olan Vekil Morvayn, tarafından yönetilmektedir.
Kötü hava koşulları nedeniyle Kuzgun Kaya'ya götürmemiz gereken malzemeleri geciktirmiştik. Vekil Yardımcısı Adril Arano'nun imzasını taşıyan bir mektup geçen gün bir kurye tarafından bana ulaştırıldı. Mektupta İstedikleri malzemeleri denizdeki şartlar ne olursa olsun acil olarak ona getirmemiz gerektiği yazıyordu. Yani artık Miğferyelin'den Kuzgun Kaya'ya doğru olan yolculuğumuzu daha fazla erteleyemezdik.
Ertesi gün, sabahın altısında okyanusa açıldık. İlk gün gün hava güzeldi, tüm mürettebat güverteye çıkıp güneşin doğuşunu seyretmiştik. Ancak sonraki gün deniz oldukça dalgalıydı. Ardından korktuğumuz başımıza geldi, kuvvetli bir fırtına gökyüzünü kararttı. Deniz kabardı ve çalkalandı, gazap dolu bir başka fırtına ortaya çıktı.
Kürekleri elimize aldık ve fırtınanın dışına doğru kürek çektik. Hayaletler Denizi ile adeta boğuşuyorduk ve fırtına teknemizi savuruyordu. Tam o anlarda boyu 10 metreyi aşan büyük bir dalga belirdi ve Kuzey Bakiresi 'ne şiddetle vurdu. Gemim ortadan üç parçaya ayrılmıştı ve mürettebatımla birlikte denizin derinliklerine doğru battık.
Gözlerimi açtığımda bir sahilde yüzükoyun bir şekilde uzanırken buldum kendimi. Muhtemelen dalgalar bedenimi buraya taşımıştı.
"Ah. hııaahh. Neredeyim ben." dedim.
Uyanır uyanmaz aklıma gelen ilk şey sahili araştırmak oldu. Belki de gemi kazasından sonra mürettebatımdan başka sağ kalan birileri de benim gibi karaya sürüklenmiş olabilir diye düşündüm. Kıyıya vurmuş pek çok ceset ile karşılaştım. Ama benden başka başarabilen kimse yok gibi görünüyordu. Derken bir inleme sesi geldi.
"Ah. Yardım edin."
Sesin geldiği yöne doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Bu Serdümenim Lygrleid idi. Bacağından yaralanmıştı ve bilinci kapalı gibiydi. Emin olmak için eğilip göğsünü dinledim.
"Hala nefes alıyor." dedim heyecanımı gizleyemediğim bir tonla.
Kıyafetimin kolunu yırtıp kanamasını durdurmak için bacağına sıkıca bir düğüm attım. İşe yarıyordu, ancak hala baygındı. Başucuna oturup beklemeye başladım. Uyanması 15 dakika sürdü.
"İyi misin." diye sordum.
"Evet, evet, kaptanım... Sanırım ancak okyanusun yarısını içmiş olmalıyım."
Ayağa kalkması için eğilip elimi uzattım. Ayağının üzerine tam olarak basamıyordu o yüzden omzuma dayanmasını söyledim.
"Neler olduğunu hatırlayabiliyor musunuz? Kaptanım."
"Yalnızca bir şiddetli fırtına ve son olarak o devasa dalgayı... Bize doğrudan çarptı. Sonra da Kuzey Bakiresinin üzerinden geçerek yok oldu."
"Görünüşe göre diğerleri bizim kadar şanslı değilmiş." dedi gözüyle yerdeki cesetleri işaret ederek.
"Lygrleid... Nerede olduğumuz hakkında bir fikrin var mı." diye sordum çevreye bakarak.
"Hayır. Bende sizin bir fikriniz vardır diye düşünmüştüm."
"Belki başka bir adadayızdır. Etrafa bir bakmamız gerek. Ancak öncelikle bu sahilden uzaklaşmalıyız. Bu enkaz yağmacıları çekebilir ve onlar da kazadan sağ kurtulanlardan hoşlanmazlar. "
"O zaman kaptan kendimizi korumak için bir silaha ihtiyacımız olacak. Etrafa bir bakabilir misin acaba? Şey bende yardım etmek isterdim ama bu halimle sana ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramam. Belki de dalgalar sahile gemiden kullanabileceğimiz bir şeyler atmıştır. Bir sopa, ya da dal. Şöyle kafa ezecek bir şey. Hiçbir şeyimiz olmamasından iyidir, değil mi. Kaptan ben burada kalıp sağ kurtulan başkaları var mı diye bakacağım."
Lygrleid'i bir ağaç kütüğünün üstüne oturttuktan sonra çevreyi araştırma işine koyuldum. Kısa bir süre sonra cesetlerin birinin üstünden elime epey iyi oturan bulabildiğim ilk silah bir hançer.
"Dövüşmemiz gerekirse kullanabileceğim bir şey buldum." dedim hançeri göstererek.
"Çok güzel kaptan. İhtiyaç duyduğumuz anda üstümüzde bir silahın olması insana güven veriyor."
"Ben hazırım. Gidelim mi." diye sordum.
"Bundan daha iyi bir vakit olamaz kaptan."
"Lygrleid beni kaptan diye çağırmayı bırak artık ne bir gemim ne de bir mürettebatım var."
"Peki Ka... Yani Gjalund. Şey sanırım bu yeni duruma alışmak biraz zamanımı alacak."
"Bir yerlerde adanın iç kesimlerine doğru giden bir patika olmalı. Gidip onu bulalım derim." dedim.
"Bende dikkatli olalım derim. Ağaçların arasında hareket eden bir şey gördüğümü sanıyorum. Gjalund
Silahını hazırda tut."
Nerede kıyıya vurduğumuz hakkında daha çok şey öğrenmek için Lygrleid ile birlikte ilerlemeye başladık. Birkaç metre yürüdük. Ve büyük bir sıçanla karşılaştık. Hançerimle ile onu kestikten sonra çevrede başka bir yiyecek olmadığından dolayı mecburiyetten sıçanı yemeye karar verdik.
"Cesetlerin kokusuna gelmiş olmalı. En azından artık biraz etimiz var." dedi Lygrleid.
"Şu şeyden nasıl bu kadar iştahla bahsediyorsun anlayamıyorum." dedim tiksinç bir ifade ile.
"Hiç yoktan iyidir. Ancak bir ateşe ihtiyacımız var. Sıçan yiyeceksek en azından çiğ yemeyelim."
Bulduğumuz sıçan etini pişirmek için etrafta uygun bir yer aramaya başladık. Tam o anda biraz ileride yanmakta olan meşaleler gözümüze ilişti. Bunun anlamı yakınlarda insanların olmasıydı. Fakat asıl mesele o yere doğru gitmeli miydik? ? Seçme şansımız olmadığı için ilerlemeye devam ettik.
Patikanın ortalarında bir mağara gördük. Lygrleid endişelenmişti ve bunda hakkı vardı. Mağaranın dışarıdan biraz ürkütücü bir görüntüsü vardı. İçimde de kötü bir his vardı ama merak duygum daha ağır basıyordu. İçerisinde belki de işimize yarayacak şeyler bulabilirdik. Araştırmam gerekiyordu. Lygrleid Mağaranın girişine bıraktım ve keşfe başladım.
Mağaraya ilk girdiğimde göze çarpan şey altın damarlarıydı. Maden cevher bakımından oldukça zengindi, elimde keşke bir kazma olsaydı diye içimden geçirdim. Biraz daha ilerledim ve mağarada yalnız olmadığımı fark ettim.
İçerisi Riekling denilen küçük bir goblin kabilesine ev sahipliği yapıyordu. Varlığım fark edilince saldırıya uğradım. Neyse ki bu yaratıklar çok sert değildi. Fazla zorlanmadan onları hallettim. İçeride pek çok sandık vardı içlerinden bulabildiğim ıvır zıvır ne varsa alıp mağaradan çıkıp yola devam ettim.
Patikanın sonuna geldiğimizde Lygrleid ile ben gördüğümüz şey karşısında resmen çocuklar gibi sevinçten havalara uçtuk.
"İlahlara şükürler olsun... Bak! Gjalund bir ev. Terk edilmişe benziyor. " dedi Lygrleid.
"Burada ne olmuş merak ettim." dedim.
"Bir şey burada oturanları uzaklaştırmış olmalı."
"O şey her ne ise, kesinlikle bu yere karşı kanımı ısıtmıyor."
"Hadi! Gjalund içerisine bir göz at. İşe yarar bir şeyler bulabiliriz. Sen içeri bak, ben de burada nöbet tutayım. O sıçanlar ve kurtlardan daha fazlası ortaya çıkarsa seni çağırırım."
Evin çevresi güvenli görünüyordu ama içeriyi de kontrol etmeliydim. Bir sandık gördüm ancak kilitli olduğu için açamadım. Yiyecek olarak bir ekmek ve eski bir bira şişesi buldum sadece.
"Bu evde bir süredir kimse yaşamıyor gibi görünüyor. İçeride kayda değer bulabildiğim tek şey kilitli bir sandık." dedim.
"Anahtarımız ya da kilit açma üzerine bir yeteneğimiz olmadığı sürece, sandık kilitli olarak kalacak. Gjalund bence sandığın anahtarı hala içeride bir yerlerde olabilir. Eskiden kamaramdaki sandığımın anahtarını yakınında saklardım, böylece açması kolay olurdu."
Kısa bir süre sonra evdeki yatağın altında bir anahtar buldum. Anahtar sandığın kilidine tam uymuştu. İçinde bulabildiğim ne varsa alıp Lygrleid'in yanına gittim.
"Sandığı açtım." dedim.
"İşe yarar bir şey bulabildin mi?"
"Sadece bir kızartma tavası, diğerlerinin hepsi çöp."
"Güzel, en azından artık o sıçan etini kızartabiliriz. Biraz et bize bayağı iyi gelebilir. Açlıktan ölüyoruz. Geyik eti yiyormuş gibi yaparız."
Sandıktan çıkan tava ile sıçan etini kısa bir süre kızarttım. Görüntüsü hala kırmızı ve tam kıvamında.
"İşte kızarmış etin. En azından nereden geldiğini düşünmediğin sürece." dedim.
"Hey, hiç fena değilmiş."
"Lygrleid burada fazla oyalanamayız. Adanın daha da iç kesimlerine gitmeliyiz."
"Sen devam et. Benim bu bacakla daha fazla hareket etmem mümkün değil ve gerçekten dinlenmem gerek. O lanet fırtına beni bitirdi. Kendimi iyi hissetmiyorum. Bir müddet burada kalırım."
"Pekâlâ. Bu yer hakkında biraz daha bir şey öğrendiğimde gelip seni alırım."
"Benim hakkımda endişelenme dostum ve oralarda dikkatli ol. Kuzeye giden bir yol gördüm. Görünüşe göre daha da içerilere gidiyor. Belki yukarılarda yardım alabileceğimiz bir köy ya da onun gibi bir yer vardır."
Ada ve sakinleri hakkında daha fazla şey öğrenmek için daha da kuzeye gitmeye karar verdim. Ama öncelikle biraz dinlenmeliydim. Evdeki yatakta birkaç saat kestirmenin zararı olmaz diye düşünüyordum...
Birkaç saatlik güzellik uykusundan uyandım ve yola koyuldum. Çevreye hala biraz bakınmak için vaktim vardı. Bir kurt gördüm Lygrleid'in güvenliği için onu öldürdüm. Ve de bir kamp alanı gördüm. Yakınlarında bir sandık daha buldum. Neyse ki bu kilitli değildi. İçinden biraz septim ve bir kaç tane iksir çıktı.
Lygrleid'in gösterdiği yolu izleyerek mahsur kaldığımız adayı daha yakından tanımaya karar verdim. Bir süre yol aldıktan sonra tepenin sonunda bir kurt ile daha karşılaştım. Hançerimle onu kolayca kestim.
Lygrleid'in bir diğer tavsiyesi olan sahil kenarını araştırmak iyi bir fikirdi. Bunu şimdi daha iyi anlıyordum. Eğer bu hançeri bulmasaydık sanırım şu anda bunları yazıyor olamayabilirdim. Ve bir kurt ile daha karşılaştım. Lanet ada bu hayvanlar tarafından istila edilmiş gibi görünüyordu.
Tehlikeli geçen yolun sonunda tapınak benzeri bir yer gördüm. Bu pek akıllıca olmasa da merakıma yenik düşerek içine girmeye karar verdim. Yerin 4-5 metre kadar altına indim. Tam merdivenlerin sonuna gelmiştim ki zemin birden kapak gibi açıldı ve aşağıya düştüm.
Bu kesinlikle benim gibi meraklı gezginler için yapılmış bir tuzaktı. Çünkü düştüğüm yer dev örümcekler ile kaynıyordu. Onları hallettikten sonra çevremi araştırmaya ve düştüğüm yerden bir çıkış yolu bulmaya çalıştım. Etrafta boş cevher damarları ile iki tane sandık vardı içlerinden altın çıktı.
Nihayet düştüğüm yerdeki kapıyı açacak kolu buldum. Dikkatli bir şekilde yukarıya çıkarak tapınaktan kaçtım. Acaba bu belalı keşfim ne zaman bitecekti? Yardım bulmak için Lygrleid ile sığındığımız rahat evi bırakıp çıkmıştım yola.
Ama hala ne yardım bulabilmiş, ne de tehlikelerden kurtulabilmiştim. Kaderin cilvesine bakın, ıssız ada ve yırtıcı hayvanlarla dolu ormanlar. Bir türlü başım beladan kurtulmuyordu. Bu karşılaştığım zorluklar daha ne kadar sürecekti? Ne zaman yardım bulacaktım? Bu soruların yanıtını bir türlü bulamıyordum.
Patikanın sonundaki tepeye çıkmak bir saatimi almıştı. Sonunda küçükte olsa gözümün önünde bir umut ışığı yanmıştı. İleride iki katlı bir ev vardı. Dışarıdan terk edilmiş gibi görünüyordu. Ancak emin olmak için içini kontrol etmeye karar verdim.
"Hey, sen! Ne arıyorsun burada?"
"Sakin ol, düşman değilim." dedim.
"Elinde kılıç olan benim. O yüzden buna ben karar veririm, anladın mı." dedi.
"Tekrar soruyorum. Burada ne arıyorsun." diye ekledi.
"Gemim battı. Sonrasını hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda bu adadaki sahile vurmuştum."
"Demek fırtınalardan kurtuldun, ha? İlahlar seni koruyor olmalı. Ama şansını fazla zorlama. Mevki beyi adamları seni burada yakalarsa, başın derde girer. Tavsiyem, kendine iyi bir silah bul. Üstündeki o paslı demirle pek uzağa gidemezsin. Hatta bu evde bir yerde bir tane kılıç olabilir. Bir göz at. Bulduktan sonra tekrar yanıma gel. Seninle ne yapacağımıza o zaman bakarız."
Evde karşılaştığım adamın tavsiyesine uyarak bir silah aramaya başladım. Alt katı ve üst katı didik didik ettikten sonra sonunda kendime düzgün bir silah bulabilmiştim.
"Bu kılıcı buldum." dedim göstererek.
"Güzel! Umarım nasıl kullanıldığını biliyorsundur. Vaktim olsa sana birkaç hareket gösterirdim."
"Sağ ol gerek yok zaten. Benim adım Gjalund." dedim.
"Benimde Nal, tanıştığıma memnun oldum." dedi elini uzatarak.
"Yaralandım. Başlangıç olarak biraz yardım işime yarayabilir." dedim.
"Hm. öyle görünüyor. Köşedeki çantamda iksir şişeleri var. Al iç ve tazelen. Ayrıca orada büyük bir su fıçısı da var, yıkansan iyi olur. Acayip derecede deniz suyu kokuyorsun. İleride yine kendini yaralamayı planlıyorsan, elinin altında benim yaptığım gibi birkaç iyileştirme iksiri bulundursan iyi edersin. Yoksa adada fazla dayanamazsın."
"Teşekkürler. Ama daha fazlasını nereden bulabilirim."
"Şey, sonuçta ağaçlarda yetişmiyorlar... İksir için bir simyacı bulman gerekecek. Ama ne yazık ki etrafta ancak birkaç tane var."
"Benimle birlikte sahile çıkan bir adam daha var, yürüyemeyecek kadar yaralı ve şu an güneyde terk edilmiş bir evde kalıyor."
"Güney mi... eski balıkçının evi olmalı. Daha sonra onu almak için o tarafa doğru giderim. Hala orada olur umarım. Onu güvenli bir yere götürürüm."
"Sağ ol. Bana bu yer hakkında ne anlatabilirsin."
"Ne bilmek istiyorsun."
"Bir süre burada kalacağım gibi görünüyor. Biraz yiyecek bulabileceğim, kalabileceğim ya da biraz altın kazanabileceğim bir yer var mı?"
"Bu civarda yok. Bu evde fırtınaları izleyebilmek için kalıyorum. Birkaç hafta önce olsaydı seni doğrudan Liman Kent'e yönlendirirdim. Ama artık değil."
"Niye ki."
"Mevki beyi Tarimel'in muhafızları ile kaynıyor! O altın madenlerini koruyor ve kalesinden ordusu için adam topluyor. Ben Havard'ın çetesinin tarafındayım. Hala özgür olan sadece biz varız. Bir kampta yaşıyoruz... Ama özgürlük özgürlüktür. Yerinde olsam kamp alanına gidip Havard'ın beni alıp almayacağına bakardım. Ya da şansımı Liman Kent'te denerdim. Sadece kaleden uzak dur yeter."
"Liman kent güvenli bir yer mi? Mevki beyi orada ne yapıyor."
"Şu anda pek bir şey yapmıyor. İçeride bizim çocuklardan birkaçı var. Sana yardımcı olabilirler. Ve o muhafızlar muhtemelen seni pek fazla rahatsız etmezler. Sana yolu gösterebilirim, ama inan bana, bizim kampta çok daha iyi olursun."
"Havard bana ne sunabilir."
"Yemek, ev, iş, kadın? Hatta seni bir savaşçı olarak da eğitebilir. Ne de olsa bir kılıcın var. Sanırım yukarıda, kalede de o lanet elfler sana kılıç kullandırırlar ancak özgürlüğünü elinden alırlar. Duyduğuma göre kaleye giren pek çok kişiden bir daha haber alamamışlar. Benden söylemesi."
"Sürekli bir kaleden söz ediyorsun. Orada ne oluyor ki."
"Orası olmak isteyeceğin son yer. Orası ilahların belası kara elf Tarimel'in çaylak askerlerini eğittiği yer. Beyinlerini yıkıyorlar. "
"Bana Liman Kent'e giden yolu gösterir misin?"
"Elbette. Beni takip et."
Bir süre yürüdükten sonra Nal durdu.
"Aşağıda, vadideki çiftliği görüyor musun?"
"Evet."
"Tarimel'in yardakçılarının bazıları orada çalışır. Kendilerine çırak diyorlar. Kaledeki muhafızların yardımcılarıdırlar. Onlarla konuş. Liman Kent'e ulaşmanda yardımcı olurlar. Ama dikkatli ol. Kendini kazara askere alınmış halde bulma. Eğer onlara katılırsan artık Havard'ın kampında hoş karşılanmazsın."
"Teşekkürler. Şimdide bana kampınızın yolunu göster."
"Akıllı adam! Bu taraftan."
Nal ile batıya doğru uzun bir yürüyüşten sonra durakladık.
"Kuzeye bak. Harabeyi görüyor musun?"
"Evet. Bu tapınağın benzerini daha önce de gördüm. İçine de bakmıştım. Ama dev örümcekler dışında kimse yoktu."
"Ah, muhtemelen temizlenmiş bir madendir orası. Buradakine Tarimel'in muhafızları bir kamp kurdular. Altın cevherlerini kazıp çıkarmak için. Aklın varsa, oranın yakınlarında görünmezsin. Yoksa paketlenip kaleye götürülürsün. Bir köle mi olmak istiyorsun, yoksa özgür bir adam mı?"
"İşte geldik. Bu patikayı kuzeye doğru takip edersen, kampımıza ulaşırsın. Ha bir de avcılarımıza dikkat et. Tembel herifler her zaman işlerini başkalarına yapt��rmaya çalışırlar."
"Her şey için teşekkürler Nal."
"Yeterince badire atlattın, birazcık iyiliği hak ediyorsun. Her ne yapacaksan iyi şanslar."
Ne yapacağımı düşünmeden önce tekrar Lygrleid'in yanına dönüp haberleri vermeli ve onu kontrol etmeliydim. Yol çok zor ve çetin geçmişti. Bir saatte çıktığım yere inmem neredeyse akşamı bulmuştu.
"Hey, geri döndün."
"Döneceğimi söylemiştim. Ve de etrafa bir göz de attım."
"Neler öğrendin."
"Buradaki insanlar kendi kuralarına göre yaşıyorlarmış gibi görünüyor. Anladığım kadarıyla her şey adadaki altın madenleriyle ilgili. Mevki beyi Tarimel dedikleri bir kara elf madenleri çıkartmak ve korumak için kendine bir ordu topluyor. Havard denilen bir haydut çetesine liderlik yapan adamda mevki beyiyle altın madenleri için savaşıyor."
"İlk izlenimin... Buranın tuhaf bir yer olduğu yönünde. Bilgiler için sağ ol. Sanırım ben burada kalacağım, bacağım hala tam olarak iyileşmedi. Gücümü toplayana kadar başka insanlarla temas kurmaya hazır değilim, özellikle de şu Mevki beyiyle."
"Buraya gelip sana daha az korkunç bir yer bulmanda yardım etmesi için birinden yardım istedim. İyi bir adama benziyordu."
"Gerçekten mi? Çok sağ ol."
"Tekrar görüşmek dileğiyle hoşça kal Lygrleid."
Şimdi seçeceğim tarafa karar vermeliydim. Mevki beyi Tarimel'in tarikatı mı? Yoksa Havard'ın çetesi mi. Sanırım öncelikle biraz dinlensem iyi olacaktı. Bu gün yeterince aksiyon yaşadım. Sağlam bir kafayla ertesi gün ne yapacağıma bakabilirdim...
0 notes
aydinrehberi · 1 year
Text
Oyuncu Mine Tugay, başrollerini Afra Saraçoğlu, Mert Ramazan Demir ve Çetin Tekindor’un paylaştığı ‘Yalı Çapkını’nın kadrosuna dahil oldu.Dizinin yeni bölüm fragmanında 44 yaşındaki Tugay’ı görenler şaşkınlıklarını gizleyemedi. Estetik yaptırdığı konuşulan Tugay’a yorum yağdı. Bazı sosyal medya kullanıcıları “Eski hali çok güzeldi”, “Yazık olmuş, çok güzel kadındı”, “Estetiğin dozunda olanı güzel”, “Mine Tugay gelecek demişlerdi bu kim?”, “Yüzünü gerdiren gerdirene”, “Botoksu fazla kaçırmış aliba” gibi yorumlar yaptı. ve daha fazla aydın haber yazıları okumak için Magazin sayfasını ziyaret edebilirsiniz.Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/hayatim/magazin-haberleri/mine-tugayin-son-hali-olay-oldu/ https://rehberaydin.com/mine-tugayin-son-hali-sasirtti/
0 notes
dramalogy · 2 years
Note
2016 kdraması tadı veren bi kdrama önerisi rica edebilir miyim
2016 tadında bir drama artık çok zor ve bu yüzden eski tadı alamadığım için sevdiğim oyuncular olsa bile çok az izlemeye başladım son zamanlarda. Eğer yenilerden istiyorsanız; (izlediniz mi bilmiyorum ama)
A business proposal klişe ama klişe olmayan tadında olan bana biraz da olsa 2016 tadı vermiş olan bir romcomdu.
Anna dizisini ben çok beğendim. Hem 4 bölüm sıkmıyor hem de konusu ve sürükleyiciliği iyiydi, öneririm.
Soundtrack #1 romantik mini dizi. 2016 tadı yok tabi ama güzeldi. 4 bölüm.
şimdilik bu kadar dediğim gibi eski tadı ben de alamıyorum, tek olmadığıma sevindim bu konuda nddjdhdkf
0 notes
fallenangelsare · 2 years
Text
Evrenin 1. Katı
Hayat...
Gün doğumunun ılık ışıkları vardı. Artık huzur solunabilen bir şeydi. Mutluluk yaratılışın başlangıcıydı. İlk gözlerimizi açtığımız da neyi görmüştük?
Şefkat mi?
Merakla bize bakan gözler mi?
Yoksa huzur dolu gözlerin içerisinde gördüğümüz tamamen mutluluk  muydu...
Yaratılışı ne de küçümsüyorlardı. Anneler yavrularının hep küçücük ellerine küçük kaşına gözüne aşık olurlardı. Bilmedikleri şeylerde vardı.
Bebekler melekler tarafından korunurdu. Onlara kötülük dokunamazdı, yasaktı! Büyük mucizeler vardı bu hayatta...
Her gün doğumunda ne mi olurdu?
Melekler yavaş yavaş yeryüzünden gökyüzüne doğru çekilirlerdi. Huzur o yüzden vardı. Aramızda da dolaşıyorlardı...
Zaman geçtikçe değişen ne miydi?
Masumiyet her insanın kaybettiği bir şey değildi. Çoğu insan bunu kaybediyordu. Fakat bazılarımız ruhlarında taşımaya devam ediyordu. Görülüyor muydu 🙄
Eh görmek isteyen zaten doğru bakarsa görürdü...
4′lü yaşlarımdayken hayat çok güzel geliyordu. Gün doğumları ve gün batımları...
Sonsuzluğun ötesindeki tablolar gibiydi. Doğadaki ağaçlar ve de cıvıl cıvıl kuş sesleri, gecenin sessizliği gün doğumuyla bozulurken o ahenk...
Ama en güzeli de ilkbahar aylarıydı. Sanki uykudan uyanıyormuş gibi doğanın uyanıyor olması, özellikle de leyleklerin sürüler halinde havada uçuşmaları sonra hafifçe süzülmeleri, upuzun bacaklarıyla o yemyeşil tarlalara konmaları...
Hep peşlerinde koşardım. Beni de almaları ve huzura götürmeleri için...
Uzak diyarlara...
Gerçekliğin ötesine o kanatlarla süzülmek mükemmel olmalıydı. Büyümeyi hiç istemeyen birisiydim. 5 yaşındaydım belki ama şekerlemeler yemesi de güzel geliyordu... 😊😊
Kırlarda koşardım. Hürdüm ve hayatın her renk tonu ayrı bir güzeldi...
En sevdiğim ise bir plajda olmaktı. Çünkü kumlarla oynaması güzel oluyordu. Yüzme pek bilmiyordum ama özgürce o engin denizlerde serinlemek daha sonra ayaklarımın kumlarla temas edip gıdıklanması bile nefes almak gibi geliyordu.
Ahh ahh...
Gözlerime yansıyan güneşin tonları ne kadar da güzeldi. Zorunlulukların olmadığı bir ortamda nefes almak kadar rahatlatıcı başka ne olabilirdi ki...
ve o güzel gün geceye kavuştuğunda...
Orası çok ayrı bir hikayeydi...
Artık sonsuzluk başlıyordu. Evrenin Altında gözlerimi gökyüzüne dikip saatlerimi geçiriyordum. Zaman yoktu, ailem yoktu, gelecek yoktu! Sadece huzur vardı. Zamanın olmadığı bir yerde sessizce gözlerimi gökyüzüne çevirirdim. Ne kadar da güzel bir göksel şölen vardı. Yıldızlar kayardı bazen...
Dilekler tutardım. Aslında dilek değil de dua desek daha doğru olur. Çünkü yaratılışımdan gelen bazı şeyler vardı...
Dualarım kabul olurdu. Kabul olduğunda hep aklıma o dua ettiğim gece gelirdi. O sakinlik...
Hiçbir zaman fazlasını isteyen aç gözlü bir insan olmamıştım. Yaratılışımda yoktu!
Oyuncaklarım kırılırdı. Onları elimden geldiğince tamir eder onlarla oynardım. Yenilerini küçük kalbim isterdi. Ama ailemde hiç yeni güzel oyuncaklar almazdı. Halbuki ailemin alabileceği pahalı olmayan çok  güzel oyuncaklar vardı. Kendi oyuncaklarımla da oynaması güzel oluyordu. Ama kırıldığında bende kırılıyordum... 😥😥
Küçük bir kalbim vardı. İçim eziliyordu oyuncağım kırıldığında ve o kırgınlığı gerçekten hiçbir şey geçirmiyordu... 😥
O yüzden geceleri gözlerimi gökyüzüne dikip dua ediyordum. Gecenin bir yarısına kadar o yüzden Evrenin Altında oturuyordum. Sadece güzel oyuncaklarım olmasını, mutlu olmayı, ailemin beni sevmesini istiyordum... 😥😥
Fakat hiç sahip olamayacaktım ve ben dua ettikçe o dualarım gökyüzünden karşılık bulacaktı. Melekler tarafından korunacaktım. Kaderim çok ince bir şekilde yazılacaktı. Bir damla göz yaşım fırtınalar misali çevremdeki kaderleri etkileyecekti... 😥
5 yaşındayken bunlar bana gösterilmeye başlanacaktı... 😥
Ağırdı evet ama meleklerin koruması altındaydım. Huzur benimleydi...
Yazgım insanları etkileyecek şekilde gün be gün yaşanacaktı...
ve ne kadar ironiktir ki zaman bile ruhuma işleyemeyecekti!
Ruhum hiçbir insanın anlayamayacağı idrak edemeyeceği kadar yüce bir şekilde korunuyordu...
ve bu sadece Evrenin 1. Katı’nın başlangıcıydı...
Rise
Bölüm 79: Evrenin 1. Katı
Syf.686
0 notes
maaveraa · 4 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Gökten üç elma düştü,
"- Aşk olsun. Üçüncüsü nerede acaba?"
89 notes · View notes