Tumgik
#önyargi
acid-gramma · 11 months
Note
Kız neden mesela kendinden küçük bir erkekle birlikte olmamalı ki bence biraz gereksiz önyargi oluşmuş (erkekler geç olgunlaşır tarzi) bence çok saçma bir düşünce bazı erkekler kendinden büyük birçok erkekten daha olgun olabilir bizzat erkek arkadaşımı tanıyarak yorumluyorum bunu kendisinden bir yaş büyüğüm ama çok iyi anlaşıyoruz ve asla çocuk gibi değil nej ilk defa senin bakış açına ters düştüm galiba..
kiz kucuk erkekle olmamali demedim ben kucum biriyle sevgili olmam dedim amk akpli misiniz her seyi carpitiyosunuz. bana benden kucukler bebek gibi gelio o yuzden
6 notes · View notes
fatomahperi · 2 years
Text
Tumblr media
ÖNYARGI kulaklarını kullanıyorsa,
Sizi anlaması mümkün değil...!
13 notes · View notes
fisiltihaberleri · 2 months
Text
Tumblr media
HAYATIMIZ ROMAN GALASI GÖRKEMLİ GEÇTİ 8 Mart’da vizyona girecek olan “Hayatımız Roman” isimli sinema filminin ilk gösterimi Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezinde yapıldı. Altın Adam medyanın yapımcılığını, usta isim Savaş Sancak’ın yönetmenliğini yaptığı ve Anıl Altan, Aslı Bekiroğlu, Cem Belevi, Anıl İlter, Gözde Cığacı, Dilara Büyükbayraktar, Arzu Yanardağ, Sarp Bozkurt, Şebnem Özinal gibi önemli isimler oyuncu kadrosunda yer aldı. Çanakkale Lapseki’de roman mahallesinde çekilen ve ROMANLARA ÖNYARGI BU FİLMLE YIKILACAK sloganıyla yola çıkılan sinema filmi bütün roman federasyonlarından tam destek gördü. Gala gecesinde roman federasyon başkanları ve üyeleri katılınca kokteyl alanı ve gösterim yapılan salon tamamen doldu. Gala gecesine tam kadro katılan film ekibi gösterim sonunda ayakta alkışlandı. Filmin yönetmeni Savaş sancak “Filmimiz 8 Mart kadınlar günü vizyona girmesi sebebiyle 8 Mart ve 10 Mart tarihleri arasında tüm kadınlara % 30 indirimli olacak” dedi. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/hayatimiz-roman-galasi-gorkemli-gecti-10467.html
0 notes
benimpencerelerim · 1 year
Text
BUTUN KARDESLERIM
@aiseozlem@p_pireze
Bencil bir sevgi anlayışı gibi geliyor bana da. Dediğiniz gibi, modern dönem ifrat derecede çarpık bireyselleşmenin getirdiği yalnızlık problemine, istismara dönüşen yapay bir çözüm olarak sonunda patolojik çıktılar vermeye başladı EZBER, ÖNYARGI,TOPTANCILIK.
FELSEFESİZ DİNDARLIK bu kadar oluyor maalesef. Alel acele yaptığım bir analiz zinciri burada
https://twitter.com/kadirgulec06/status/1595903499635671043?s=20&t=DQJUcqL6_RfVHsir0uColg
Ayşe Hanım İRİ, ŞATAFATLI ama SIĞ ve KOF cümleleler kuruyor, üstünkörü gözlemleriyle TÜMEVARIM yapıyor..
[
Zaman gazetesinde Ali Bulaç hayatı/davranışları/eylemleri (teoremleri) Kuran'a (aksiyomlara) dayandıran yazılar yazardı. Ben Kuran'ı okumadım ama Müslümanlar'ın hariçten gazel okumayın itirazlarını da problemli buluyorum. Felsefe ve Bilim Felsefesiyle epey haşır neşir oldum. 
Kuran'ı ve dini anlamak/yorumlamak için ciddi bir felsefi birikime sahip olmak gerekiyor. Dindarlarda da bu yok, çoğunda diyelim. Bence müslüman/solcu, İYİ İNSAN olmalıdır. Sosyal demokrat eğiilimli biri olarak bu konulara hep bu açıdan baktım ama dindarlar için de geçerli bence.
Ateist bir Müslüman olarak bütün canlıların eşit haklara sahip olduğunu düşünüyorum. ÖMÜR her canlı için evrenin paha biçilemez HAZİNESİDİR.
https://at.tumblr.com/benimpencerelerim/yetenek-topluma-aittir/hkx3bagpbehx
Bu denemedeki TOPLUM/insan yerine BÜTÜN CANLILAR/Tür konulabilir.
https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670843158997893120/butun-ogullarim
burada da oğul/canlı 
https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670847196534652928/hangi-sol
https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670847242690805760/neden-sol
Sol bakış açısıyla her canlı
1. ANLAMLI 1.1 Temel ihtiyaçlar(beslenme, cinsellik) 1.2 Sevilme (değerli hissetme) 1.3 Sevgi, annelik, eş, çocuk 1.3 İş, amaç 2. OTANTİK 2.1 Kediye kuşla dost zorlaması olmamalı(bu istismar) YAŞAMALI benimpencerelerim.tumblr.com/post/670841643226873856/hayatin-anlami
sol/müslümanlık anlayışıma göre insanların/canlıların anlamlı ve otantik yaşaması için özveride bulunmak gerekir. evcil hayvanların insanlarla birlikte yaşamaları her zaman istismara girmez ama dişi bir kediyi anne olmadan kısırlaştırmak anlamı azaltır
Irvin Yalom'un DİN ve PSİKİYATRİ makalesi dinin hayata anlam katma yollarını da anlatıyor. Kabaca 1. AMAÇ sağlaması 2. GÖZLENMENİN anlam katması(eşlerini kaybedenlerin düştüğü anlamsızlık duygusu) 3. https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670843609194676224/din-ve-tutarlilik
]
Zavallı köpek kardeşimizi hunharca öldüren kardeşimiz İMAM HATİP mezunuymuş. Bu insanlardaki BİAT-İTAAT kültür ve zihniyeti malumumuz. ATÜT+DİA sürecine bağlıyordum. Şahap Eraslan'ın yazı dizisi var bir de bir derlemesi şöyle https://at.tumblr.com/benimpencerelerim/itaat-kulturu/tu1e5t96v0wd 
köpeği katleden kişinin tipine laf ediyorlar. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Ha sadece bu cani kardeşimizden ibaret değil bu cahil, ezberci dindar kitlesi. Bu mürekkep yalamış özgüven dağı kibirli şahsın da onlardan pek farkı yok. https://twitter.com/yenisafakwriter/status/1596083008095883264 Evcil Hayvan-(orta sınıf)insan ilişkisini,sağlıklı, aklı başında bir insan-insan ilişkisiyle KIYASLIYORLAR. Ama evcil hayvanın(KEDİ,KÖPEK) gereksinimleri, güdüleriyle insanınki arasında farklar var. Kendi insan-insan ilişkimizi hayvan-insan ilişkisine GİYDİRMEK(PROJEKSİYON) HATA 
Dindarlar işlerine geldiği/gelmediği zaman FITRATA sığınıyorlar. Ben de evcil hayvanların gereksinimlerinin FITRATA(güdüler) bağlı olduğunu düşünüyorum. O yüzden insanlar arasında olduğunda İSTİSMAR olacak olan insan-hayvan ilişkisi hayvan için ANLAMLI, DOYURUCU HAYAT sağlıyor. 
Ayşe Hanım'ı kısa bir süredir takip ediyorum. Bence ASIL İSTİSMAR, küçücük çocukların, gençlerin başörtüsü, din, kuran, vs ile FORMATLANMASI, ROL MODELLERİNİN KOPYALARINA dönüştürülmeleri. elveda OTATNTİKLİK. Ayşe Hanım ve diğer dindarlar bu konularda ne düşünüyor merak ediyorum. 
Ayşe Hanım'ın PATOLOJİK çıktıları SADECE insanların evcil hayvanları istismarı seviyesine varan sevgilerinin yarattığı yargısı da demagojiye varan bir ÖNYARGI. PÇ=f(istismar, biat-itaat-şeklidindarBireyler, ...) biatİtaatŞekliDindarBireyler=g(diniEğitim, KuranKursları, Aile...) 
AYRICA ANLAMLI HAYAT ENDEKSİ = ANLAM SEVİYESİ*Bu seviyedeki HAYAT SÜRESİ (kabaca) Hayvanların ÖZGÜR ve yarı VAHŞİ ÇOK KISA Bir hayatı bu değerin oldukça KÜÇÜK kalmasına neden olabilir. ASIL İHTİYAÇLARININ BUNLAR olduğunu varsaysak bile BÖYLE. Ayşe Hanım, DONANIMLI, VİCDANLI  KÜLTÜRLÜ, BİLGİLİ bir insan izlenimi veriyor ama EZBERCİ, ÖNYARGILI, DOGMATİK de aynı zamanda ve ANALİZ yapmadan ya da SIĞ ve EKSİK analizlerle vardığı SONUÇLAR DEMAGOJİYLE sonuçlanıyor. Tabii bu özellikler sadece Ayşe Hanım'da değil hemen hepimizde az çok bulunuyor Eğitim DİA'sı Köpek kardeşimizi öldüren cani kardeşimizi GÜNAH KEÇİSİ ilan etti hayvanseverler. Bu da SIĞ ve YÜZEYSEL bir değerlendirme. Bu CANİ kardeşimiz de bir KURBAN. Bu dini eğitim, kuran kursları, tarikatlar, Diyanet Başkanı, Besleme PRAVDA, eğitim DİA'sının mimarı KEMALİSTLER, vs. bu kardeşimizi FORMATLAYAN; SAĞLAM bir EĞİTİM ve AHLAK bilgisinden, zihniyetinden, kültüründen, ANALİTİK BECERİLERDEN MAHRUM bırakan BÜTÜN böyle olağanüstü bir aktörler, kurumlar, vs kompleksi  ASIL SUÇLUDUR. yani HEPİMİZ. 
Aynı şeyi bu insanların bir alt kümesi olan CEMAAT SEMPATİZANLARI için de yazmıştım. Burada: https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670843158997893120/butun-ogullarim Bütün hayvanlar, insanlar(Türk, Kürt, dindar, seküler, alevi, vs) kardeşimizdir. Ama biz PARAMPARÇA bir TOPLULUKLAR FEDERASYONUYUZ. 
Temel konularda hiçbir grup, hiçbir birey öncelikli, ayrıcalıklı değildir, olmamalıdır. Hayvanlar, insanlar, dindarlar, sekülerler, Türkler, Kürtler, kadınlar, erkekler, eşcinseller, varsıllar, yoksullar, vs hepsi eşittir, eşit haklara sahip olmalıdır. ÖMÜR evrenin en kıymetli ve paha biçilemez HAZİNESİDİR. Kabaca anlamlı Hayat Seviyesi*Ömür Uzunluğuna denk olan ANLAMLI HAYAT büyüklüğünü AZAMİLEŞTİRMEK her bireyin, her insanın, her canlının HAKKIDIR. Bir gruba ya da bireye ÖNCELİK VERMEK, AYRICALIK TANIMAK diğerlerinin HAKKINI YEMEK demektir.
Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura.
Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler.
Herhangi bir ‘kuyruk’ta, öne geçmeye çalışmaz ki diğerinin, çok önem verdiği ‘kötü’ bakış ve düşüncesiyle karşılaşmasın. Adil olsun. Adalet duygusunun kendisine verdiği değer nedeniyle, adil olmayı ister. Bir gün bana da gerekir çıkarcılığıyla koşmaz, adalet peşinde.
Adaletsizlikle karşılaştığında da, yine, inatla doğru olanı, doğru bildiğini savunur. İlkesini savunurken, ‘Ne derler?’ kaygısı gütmez çünkü. Kimin ne dediğiyle değil, zedelenecek çıkarını kolladığından değil, ‘hak’ duygusunu yitirmemek için, davranır.
https://www.diken.com.tr/hicbiri-gercek-musluman-degilse-gercegi-nerede/
0 notes
morphheuss · 3 years
Text
Tumblr media
"Ve biliyor musun? Tetiği çekmek, gitar çalmaktan daha kolay! Yok etmek yaratmaktan daha kolay." - Desperado (1995)
461 notes · View notes
sevgiyesusuz · 4 years
Photo
Tumblr media
#önyargı #onyargi #önyargılarısilelim #önyargi #önyargılı #önyargılıolma #önyargılar #önyargılarınızdankurtulun #onyargı #önyargılarıyıkalım #önyargılıolmayın #önyargılarımız #önyargılarınızı https://www.instagram.com/p/CA0ZbAVgJOj/?igshid=15qpcpi6srzh9
0 notes
glbyzgrhn · 4 years
Photo
Tumblr media
Ön yargı düşüncenin en büyük hastalığıdır. #önyargi #empati #önyargınıkır #cesaret (Turkey) https://www.instagram.com/p/B_dTa_upwho/?igshid=8mnrttiry9i
0 notes
rosellasstuff · 2 years
Text
"Dünyayı tanıdıkça hoşnutsuzluğum daha da artıyor; her geçen gün insan karakterinin tutarsızlığına ve akıllı, duygulu görünenlere bile güvenilmeyeceğine olan inancım güçleniyor."
GURUR VE ÖNYARGI - JANE AUSTEN
2 notes · View notes
shadowsinthedark · 3 years
Quote
Onun gururunu ben de hoş görebilirdim. Benim gururuma dokunmamış olsaydı
GURUR ve ÖNYARGI
JANE AUSTEN
2 notes · View notes
coplugumden · 4 years
Text
amacım canımın sıkıntısını gidermek ve içimi dökmek. hiçbir postun tutması veya şov değil. lütfen böyle düşünen varsa gitsin dicem de blogda kimse yoktu puahahahhaa NOLDU LAN ÖNYARGI YAPAMIYONUZ MU MAL OÇLAR KUDURUN TAKİPÇİM YOK ÜBYEDAVÜFSVİFVWÜFVWÜFVSFVWÜ
14 notes · View notes
benbiryazarhan-blog · 5 years
Text
Tumblr media
Sayın Okuyucular;
Yazıma sizlere bir soru sorarak başlamak istiyorum. Şimdi diyeceksiniz ki bu deli ne zırvalacak ne şaçmalayacak. Ama inanın ki bu düşünceniz benim zerre kadar umurumda değildir bilesiniz. Neyse konumuza geri dönelim ama ortada konu yokki. Ne yani bizi kandırdın mı sen diyeceksiniz şimdide? Aslında hayır ben sizleri kandırmadım. Konu var ama kime göre neye göre var o belli değil konumuz Çok öznel ve derinsel aslında Ve konunun Adı ise:
GURUR VE AŞK
Neyse artık uzatmadan sorumu sorayım. Siz olsanız herşeye rağmen her olaya her acıya rağmen Aşk ı mı seçerdiniz yoksa Gurur umu ? Bir çoğunuz Gurur bir azınız Aşk der aslında ama nedendir ki Gurur u şeçenler neden seçer pek bilinmez aslında
Doğruyu söylemek gerekirse ben aşka inanmayan ama başkaların yaşadığı güzel aşka hayran olan bir insanım. Ve dürüst olmak gerekirse bende Gurur der geçerdim. Lakin... belli bir süre sonra Bende Aşk derdim.
Şimdi sizin cevaplarınıza gelirsek Aşkta Gurur olmaz Arkadaş. Aşk varsa Gurursuz olacaksın gerekirse yüzsüz olacaksın o kadar. Allah Aşkına aşkta gurur olsaydı Aşk Aşk olur muydu Şairler onları reddeden İnsanlara Aşk şiirleri yazar mıydı? Burayı bir düşünün derim. Bak size bir kitaptan örnek vereyim. Jane Austen'in *GURUR VE ÖNYARGI diğer adı ile AŞK VE GURUR* Adlı kitabında Elizabeth ve Darcy Adında iki baş karakter vardı. Romanı baştan sona kadar kibirleriyle Gururlarıyla götüren iki aşık...
Birbirlerini ne kadar çok sevselerde kitabın sonuna kadar Gururlu davrandılar ve birbirlerine aşık olmalarına rağmen uzak kaldılar Ama kitabın sonlarında ne oldu biliyor musunuz? Okuyanlar belki bilir... Aşk Gurur'u yendiler be arkadaşım. Bu iki Gururlu karakter Aşkı seçerek mutlu oldular. Yani kısaca efendim "AŞKTA GURUR OLMAZ GURUR OLURSA ZATEN BU AŞK DEĞİLDİR."
Ve son olarak siz siz olun gurur'u seçmeyin.
*YazanHanım*
1 note · View note
horozmehmetemin · 5 years
Text
Tumblr media
GELİN-KAYNANA GEÇİMSİZLİĞİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ.
KIZLAR SİZDE ANNESİ YAŞAYAN ADAMLA EVLENMEYİN.
Gelin-kayınvalide geçimsizliği ve çözüm önerileri nelerdir? Bir gelin kayınvalidesi ile nasıl geçinmelidir? Kayınvalide gelini ile nasıl bir ilişki sürdürmelidir? Gelin-kayınvalide ilişkileriyle ilgili yaşanan örnek olaylardan hareketle çözüm önerileri…
Kayseri Kültepe’de yapılan kazılarda, 4.000 yıl öncesine âit Asurlu bir tüccara, eşinin gönderdiği çivi yazısı bir tablet mektupta şunlar okunmuş:
“Annenden çok çekiyorum. Bana büyük kötülük yapıyor. Artık bunu taşıyacak hâlim kalmadı. Bir an önce bu kadından beni kurtar!”
GELİN-KAYINVALİDE ÇATIŞMASI: İKTİDAR VE GÜÇ SAVAŞI
“Anadolu’da Hitit Sosyal Yaşamında Kadının Yeri ve Önemi” konulu araştırmaya göre, gelin-kayınvâlide çekişmesi, Hititler’de ülke meselesi olacak kadar önemli bir problem hâline gelmiş.
Gelin-kayınvalide çatışması varsa bir yerde, iktidar ve güç savaşlarının olduğu anlaşılıyor. Bu savaş, oğul ve eş üzerinden yürütülüyor ve her ikisi de eş ya da oğlunun üzerinde iktidarını kurup, karşı tarafı tesirsiz hâle getirmeyi hedefliyor. Cedel, cehâletle olur. Kavga iki taraflı çıkar. Bir kişi kavgaya karışmıyorsa, diğeri kendi kendine kavga edemez. Her iki taraf da karşı tarafın haddini bildirme derdinden susmayınca, bütün âile fertlerine tesir eden travmalar oluşur.
Birbirlerini anlayamayan insanlar, birbirlerini sevemezler. Sevgi, anlamaktır. İlişkilerde birbirlerini anlamayan taraflar, daima dert çıkarır, her şeyi büyütürler. Birbirlerini niye anlayamazlar, neden düşman zannederler? Birbirlerine dair ön yargıları, en büyük âmildir (sebeptir).
İnsanların birbirlerine söyleyemeyeceği ağır sözler, gelin-kaynana manilerinde mevcut: “Kazanda kaynatılan, kapı önüne konulan, dilini akrep sokturulan” kaynanalar, gelinlerden öçlerini “leylek bacaklıktan tutun maymuna benzetmeye kadar”giden sözlerle alıyorlar. İçi hakaret, nispet dolu sözler… Komiklik olsun diye söylense de şuur altına, ön yargılar dolduruluyor.
KAYINVALİDE İÇİN ÇİZİLEN PROFİL
“Kıskanç, oğlunu paylaşmak istemeyen, gelininin acı çekmesinden zevk alan, oğlunun evini yönetmek isteyen, gelinini beğenmeyen, hizmetçi gibi kullanan, sevgi ve hoşgörüden mahrum, zâlim bir kadın” tipi…
GELİN İÇİN ÇİZİLEN PROFİL
Gelin için çizilen ise; “oğlu ile evlendikten sonra kayınvâlidesini istemeyen, kapı önüne koymak isteyen, eşi ile kayınvâlidesini birbirinden ayırmak isteyen, eşi ile yaşadığı güzelliklerle kayınvâlidesine nispet yapan merhametsiz, hilkat garibesi…”
Her ikisinin ortak marifeti gıybet, dedikodu, birbirini itibarsızlaştırma…
Evlere şenlik tespitlerimiz var, bir de: “Gelin ve kayınvâlidenin duâsı baştan yapılmamış”, “Kaynana pamuk ipliği olup raftan düşse, gelinin başını yarar.” gibi…
Yazıktır; baştan önyargılı, peşin fikirli başlanan ilişkilere… İnsanların birbirini tanımalarına ve anlamalarına fırsat verilmeden, bir diğerine karşı, baştan peşin hükümlerle bir yuvanın kurulması; “Zaten ne bekliyordum ki, kaynana işte!” ya da “Gelin işte!” gibi klişe tespitlerin yapılması, düşünen, değişen insanoğlu için bu konuda hiçbir düşünce ve olumlu yönde değişimin yaşanmadığını gösteriyor.
Neden kayınvâlide ve gelin, bir erkeği paylaşamazlar? Hem bu savaş, kime rağmen kazanılır. İster gelin kazansın, ister kayınvâlide; her ikisinde de kaybeden, “eş” yani “oğul” ise; yere batsın bu zafer!.. Zira kişi, sevdiğinin kaybettiği bir savaşın, kazananı olsa ne, olmasa ne?
Kayınvâlidesinden çok çektiğini söyleyen bir hanım:
“-Benim âilem gurbette, eşiminki burada… Onlara her gittiğinde dertleşir, rahatlar, gelir. Kayınvâlidem her fırsatta beni yarıştırır, o da inanır. Ben o kadının gerçek yüzünü anlatsam da dinlemez.” diye derdini anlattı.
Bu hanımın, eşinin ailesine gidip dertlerini anlatarak rahatladığını söylemesi ne acı!. Hiçbir erkek, eşi hakkında kötü konuşulmasından hoşlanmaz, annesinin hakkında kötü konuşulmasından da hoşlanmaz. Bu adam, iki kadın arasında kalıp ikisini de idare edemeyen, “kavvâm” olamayan, kendisinin üzerinde kadınların iktidar kurmasına mani olamayan, zavallı bir adam…
BİR YERDE ÖNYARGI VARSA ZAN DA VARDIR
Bir yerde ön yargı varsa, zan da vardır. Niyet okumak da… Tabiî alınganlık da…
Kim bilir, kendi annesi neler söylüyordur gelin hanıma; ona gücenmez; kayınvâlidesi söylediğinde gözünden yaş tükenmez. Kız kardeşi:
“-Senin elin çok yavaş, bir işi on saatte bitiriyorsun.” dese kırılmaz; kayınvâlidesi dese, kanlı bıçaklı küser. Kayınvâlide, kendi kızına kaç kere:
“-Kızım, bir çay demle.” der, kızı duymaz; gelin azıcık geç duysa işkillenir, gönül koyar, “Beni umursamıyor!” diye oğluna şikâyet eder.
Biri kızı, biri gelini; biri ablası, biri kayınvâlidesi… Alınganlık sebebi, birlerinin kötü niyetli olduğunu zannetmeleridir.
Erkek çocuk ile annesi arsında güçlü bir bağ vardır. Annenin oğlu üzerinde iyileştirici tesiri vardır. Gönülden evlâdına duâ eder. Bu kadar çok sevdiği oğlunun karısının sözü ile kendisini incitmesini de kaldıramaz. Bu durumdan Cenâb-ı Hak da râzı değildir ki, hadîslerde rivâyet edildiği üzere, böylesi erkek evlat ölürken kelime-i şehadet getiremez. Eşinin böyle bir âkıbete düçâr olmasını, gerçekten seven hiçbir kadın istemez. Çünkü kendinin ikrâmına en çok layık olan kişinin eşi olduğunu, eşinin de en çok ikramına lâyık olanın hem de üç kez kayınvâlidesi olduğunu bilir. Aralarında annelik makamı ile eşlik makamının birbirinden çok farklı olduğunu bilince daha hassas olur.
Kendisinin bu makamını bilerek, gelinine ve oğluna zulmeden kayınvâlide, iyi bilmelidir ki, kimsenin kötülüğü yanına kâr kalmaz, hesabı zor verir.
GELİNEN DURUM NE KADAR ACI!
Bir kayınvâlide aramıştı:
“-Oğlum, hiç gönlümü incitmedi. Komşumun kızını aldık, sessiz de bir kızcağızdı. Durumumuz iyi olmadığı için birlikte oturmak zorundaydık. Oğlum, her gün benden uzaklaşıyordu. Buna bir mânâ veremedim. Torunum dünyaya geldikten sonra gelinimle birlikte büyük bir kavga çıkardılar, ertesi günü ev tutup ayrıldılar. Giderken bana oğlum:
“-Ne yanıma gel, ne de beni bekle!. Ölene kadar seni görmek istemiyorum.” dedi.
Başı ağrıyormuş, neden ilaç vermemişim; yemek pişirmesini bekliyormuşum, yaptığını beğenmiyormuşum, bunu bakışlarımdan belli ediyormuşum. Onun âilesinin bize gelmesini istemiyormuşum. Giderken oğluma bedduâ ettim:
“-Ettiğini bul oğlum, yüzün gülmesin!.”
“-Bedduâ etmesen daha iyi olur.” desek de vazgeçmiyordu. Şu gelinen durum, ne kadar acı!..
EŞİ İLE ANNESİ ARASINDAKİ KRİZİ İYİ YÖNETEMEYEN ERKEK
Bir diğer kayınvâlide:
“-Gelin aldık, kocası yokken odasından çıkmaz. Kocası gelince gül gül açılır, odasından çıkar bizimle konuşur. Bunu oğluma sordum:
“-Bunun derdi ne, neden böyle yapıyor?” Oğlum:
“-Yabancı eve geldi, alışması kolay değil, anlayışlı ol anne!” dedi.
“-Daha dün bir, bugün iki… Bakıyorum da arkana alıyorsun el kızını!” deyince kızıp:
“-Ne yaparsanız yapın, başınızın çaresine bakın!” dedi.
İki hikâyede de eşi ile annesi arasındaki krizi iyi yönetemeyen erkek evlat söz konusu… Birisi hemen kızıp çabuk pes ediyor, diğeri, taraf tutup ince dengeyi bozuyor.
SEN ANNEMİ MEMNUN EDEMİYORSUN
Bir diğer gelin:
“-Evlendim, ilk günden mutfağı bana bıraktı, usullerini bilmediğim içinde yaptığım yemekleri hiç beğenmedi, yardım da etmedi. Her gün saat ona kadar evin bütün işleri bitecek, giyinip gezmeye gidilecek. Ya da bize misafir gelecek. Ben hep hizmet edeceğim. Diğer eltilerimi hep övdü, onların yemekleri benimkinden hep güzeldi, onlar çok hanımefendi idi, ben beceriksiz, iş bilmezdim. Oğluna beni şikâyet etmiyordu, lâkin çok beklentisi vardı. Ben şikâyet ettim eşime, o da:
«-Bunları ananın evinde öğrenip gelecektin, sen anamı memnun edemiyorsun, beni nasıl memnun edeceksin.» deyiverdi.
O gün evli, ama yapayalnız olduğumu anladım.”
GELİN VE KAYINVALİDENİN BİRBİRLERİNE DÜŞMANLIĞI
İki kadın birbiri ile anlaşamayınca, hemen ortak paydaları olan eş/oğula dertlerini anlatırlar. Kavvâm olarak Cenâb-ı Hak tarafından seçilen erkeğin, kendisine verilen bu sorumluluğu iki tarafı da dengede tutarak, adâletle yürütmesi gerekirken, birinden taraf olunca gelin ve kayınvâlidenin birbirlerine düşmanlığı daha çok artar.
“-Eşlerine/oğullarına duyurmadan, aralarında meselelerini çözseler olmaz mı?! dersek… Çok iyi olur, lâkin câhil, egosu güçlü, benim dediğim olacak diyen kadınlar, bu işi çözemezler. Her ikisinin de zaafları vardır ve böyle zaafları olanları da şeytan çok güzel yönetir.
EŞİNİN HER İSTEDİĞİNİ SORGULAMADAN YAPAN ERKEK
Bir âile reisi aramıştı:
“-Eşimi çok sevdim. Dört yıl gezdik. «Dört yıldır bu benim kahrımı çekiyorsa evlenince de çeker.» dedim ve evlendik. Evlenirken, annem ne istediyse tersini istedi, ben de annemi karşıma alıp:
«-O kullanacak, sana ne, karışma!.» dedim.
Annem salon düğünü olmasın dedi; oldu. Eşim ne derse kabul ettim. Hafta sonu kahvaltılarını âilecek yapmayı severiz, eşim:
«-Bir pazarımız var, seninle baş başa kalamıyoruz.» dedi, gitmedim.
«-Şu arkadaşlarla ailecek oturalım.» dedi, «Tamam.» dedim.
«Sinema…» dedi, «Tamam.» dedim.
«Dışarda yemek.» dedi, «Tamam.» dedim.
Her gün evin mâlûmâtını annesine verir, o gün konuşamadılarsa, gecenin yarısı birbirlerini arar, saatlerce konuşurlar. Annemle gezmeye gitmeyip habire annesi ile gezmeye gitmeye başlayınca, kızmaya başladım. Beni dinlemedi, zoruma gitti. Ama varsın yuvamız mutlu olsun diye sesimi çıkarmadım.
«-O zaman sen de annenle telefonla görüşmeyeceksin!.» dedim, çok büyük kavga çıktı, sinir krizi geçirdi, bütün apartmana rezil olduk.
«-Sakin ol, sus, ne biliyorsan onu yap!.” dedim.
Baktım ben hiç mesabesindeyim, işler, içinden çıkılmaz hâl aldı. Sözümü dinlemediği için dövmeye başladım, evden çıkmasını yasakladım. Gerçekten ilaç içip intihara kalkıştı. Şu an çok çaresizim, bunu nasıl adam edeceğim. Daha nasıl kocalık yapacağım.”
Hiç kocalık yapmamış ki; durmuş, daha nasıl kocalık yapacağım, diyor. Baştan her istediğini sorgulamadan yaparak, kendi annesini dahî kırarak eşini her konuda söz sahibi yapmış, iş işten geçtikten sonra kocalık yapamadığı için, yani konuşarak sözünü geçiremediği için dövmeye başlamış.
ERKEĞİN ZAAFLARININ OLMASI ÇOK AĞIR BEDELLER ÖDETİYOR
Bir diğer âile reisi:
“-Ben babasız büyüdüm. Evlendikten sonra eşim:
«-Annen, çok genç dul kalmış, senden çok beklentileri çok… Bu durum, bizim yuvamıza zarar verir, dikkatli olmanı istiyorum.» dedi.
Her ziyaretimiz kavga ile bitti. Tâyin istedim, çıkınca da rahatladım. Annem vefat etmeden yakınlarımıza:
“-Oğluma haber vermeyin, huzuru bozulmasın.” demiş.
Ben defnedildikten bir gün sonra vefatını öğrendim. O gün içim yandı, hâlâ o yangın sönmez. Eşime hiçbir şey söylemedim. Çünkü onun her dediğini yapan bendim. Fakat ben, benim sevgimi suistimal ettiği için annemin kabri başında duâ ettim.
“-Rabbim o kadına çocuk vermemi nasip etme.”
Allah evlat vermedi. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim.”
Erkeğin zaaflarının olması, çok daha ağır bedeller ödetiyor.
GELİN-KAYNANA İLİŞKİSİNDE İLETİŞİM DİLİ
Artık gençler, hayatı iki kişilik planlıyorlar. Evliliğin ilk yıllarının, eşlerin birbirini tanıma süreci olduğunu, bu süreçte kayınvâlide ile birlikte yaşamanın birçok güçlükler doğurduğunu söylüyorlar.
“-Özelimiz olmuyor, mahrem alanımız daralıyor. Evliliğin en güzel yıllarını eşimizle doya doya yaşayamıyoruz.” diyorlar.
Bu kadar hassas düşüncelerle kurulan evliliklerin ilk yıllarında ayrılıkla neticelenmesi, işin farklı bir boyutunun daha olduğunu gösteriyor bize… Esas istenilenin, hürriyet, kimseye hesap vermemek, istek ve arzular doğrultusunda yaşamak olduğunu anlıyoruz.
Delikanlı kendisini hesaba çeken annesi ve babası olmadığı için rahatlıkla eve geç geliyor, yüksek sesle, ağır hakaret dolu kavgalar ediliyor. Gelin hanım özgür ya; alışverişler, arkadaş gezmeleri… Baktı sıkılıyor, annesini arıyor:
“-Benim canım çok sıkılıyor, bugün size takılayım, ne yapıyorsunuz?” diyor, annesi de yeni evli kızını yanında gezdiriyor.
“-Kayınvalidem bize karışmasın, eşim âilesine gitmeye zorlamasın!” diyen kızlarımız, evinin her ânını annelerine haber verip, anneleri ile birlikte akraba oturmalarına devam ediyorlar. Yani “yeni bir yuva kurdum, kendimce bir düzen oturtayım!” denilmiyor.
Bir tarafın tesiri tamamen ortadan kaldırılarak, diğer tarafla kurulan düzene aynen devam ediliyor. Evlilik, bir nevî kızlar için âilelerinin baskısından kurtulup, eşinin ailesine karşı sorumluluklardan uzak durarak flört edercesine eşi ile çiçek-böcek yaşamak zannediliyor.
Eşinin üzerinde anne tesirini fark eden eş, karısını sıkıştırmaya başlıyor. Gelin hanımlar, kayınvalidelerinin akıl vermesini istemiyor, ama daha dün evlenmiş, evlilikte hiçbir tecrübesi olmayan kız arkadaşının verdiği akıllara harfiyen uyuyor.
“-Konuşma eşinle, birlikteliği reddet, çıksın salonda yatsın.” vb. komutları uygulayarak, eşini dize getirmeye çalışıyor.
Sırf arkadaşlarının şuursuz nasihatlerini uyguladığı için, evliliği bitme noktasına gelen kaç genç hanım bilirim. Arkadaşlarının onları, “Sakın alıştırma!” komutları ile kayınvâlidesine soğuk davranıp, bencilce evinde oturup yardıma gitmeyen, bu süreçte rehavetten namazlarını aksatanlar da bilirim. Niyet kötü olunca, kulluğa da tesir ediyor.
KAYINVALİDELERİN EN BÜYÜK DERDİ
Kayınvâlidelerin en büyük derdi, oğullarının yorulmaması, o nasıl ihtimam ile bakmışsa oğluna, gelinin de öyle bakması… Gelinin oğluna iş yaptırmaması, üzmemesi, dırdır yapmaması… Kendisine sık sık oturmaya gelinmesi, mümkünse birlikte gezmelere gitmek… Bayram gezmelerini birlikte yapmak, en büyük istekleridir. Buraya kadar kısmı iyice bir empati yapabilirsek ileride bütün oğlan anneleri dillendiremeseler de isterler.
Gelininden iş bekleyen, beğenmeyen, horlayan kötü niyetlileri de mevcuttur. Kayınvâlideler gerçekten oğullarının nasıl yaşadığını merak ederler. Yerinde görmek isterler. Bu, onların en büyük zaaflarıdır. Bunu, gelini “çok uyanık ve akıllı, oğlunu ezecek bir varlık”; oğullarını da “kendini koruyamayacak bir zavallı” olduğunu zannettikleri için yaparlar. Gelin çok bilmiştir, oğlunu yönetmeye kalkar; oğlunun parasını olur olmaz harcar, çocuğuna bulaşık yıkatır vb. bir sürü derdi vardır.
Hiçbir kayınvâlide, kendisinden kaç yaş küçük gelinin karşısında nispet yapmasını, kibirlilik yapmasını sevmez. Saygıda kusur etmesini, haddi aşmasını sevmez. Kendisi haddi aşabilir, çünkü gelinine doktor, öğretmen, her ne ise oğlan vermiştir. Gelinler bunları bilerek evlenseler ve gerekli saygı ve ihtimamı göstereler, belli bir müddet sonra birbirlerini tanıyıp, anne-kız gibi olacaklardır.
Gelin hanımlar da kayınvâlideler de birbirleri tarafından sevilmeyi, değer verilmeyi, beğenilmeyi isterler. Bu ihmal edilmese ne güzel olur! Benim babaannem, bir bayram günü mayaladığı yoğurdun babam yiyemeden kaymağının biteceğini fark edip, kaşığı ile toplayıp babama yedirmişti.
“-Osman oğlum, sen yavaş yiyorsun. Yoğurdun kaymağı bitecek…” dediğini hatırlarım.
O kadar torunu olduğu hâlde babamı, küçük çocuk gibi beslemesi… Belli ki oğlan anneliği böyle bir şey… Bunu büyütmenin, sofradan kalkmanın, anne-oğul sevgisini saplantılı görmenin hiçbir mânâsı yok. Ortada gelini istememek, torunlarını önemsememek de yok; sadece oğlunu takip edip yemedi diye içlenip devreye girmek var. Eşimiz, kayınvalidemizin yemeklerini çok sevebilir. Bunu taltif etsek, biz de çok beğensek, ne kaybederiz?! Rekabete ne gerek var.
Bir diğer gelin hanım:
“-Evlendim, kayınvâlidem, yanımda eşime beni şikâyet etti:
«-Bu sen gittikten sonra çok uyuyor. Söyle ona, evimizin bereketi azalır. Kocası sensin, şimdi ben mi söyleyeyim.»
Bir düşündüm, kadıncağız haklı… Babam bizi hiç sabah namazından sonra uyutmazdı.
«-Canım annem, haklısın!. Bundan sonra gaflet yok inşâallâh.» dedim. Kayınvâlidem:
«-Kızım, bir ev kuşluğa kadar temizlenir, toparlanırsa, bir de kuşluk namazı kılınırsa ne güzel olur, evin huzuru bereketi olur.» dedi.
Gerçekten dediğini uyguladım. Hayatım düzen içindedir; oturmam, kakmam, ibadetim, temizliğim, yemeğim hep düzenlidir. Bu duruma hamd ederim. O günden sonra kayınvâlidem bir kusurum varsa, bana söyledi. Bana o gün güvendi, eşim de öyle… O hâdiseyi büyütseydim, bugün yuvam olmazdı.”
İletişimi bilmek lâzım…
GELİN, KAYINVALİDE TOPRAĞINDANDIR
Bir diğeri:
“-Kayınvâlidem beni görümcelerime yarıştırırken duydum. Eşime şikâyet ettim. Dinledi, hiç bir şey demedi. Üzüldüm. Ertesi akşam kayınvâlidemlere oturmaya gittik. İkimizi de bir odaya çekti. Kayınvâlideme:
«-Bir insanı arkadan çekiştirmek dinen nedir? Gıybet dinen nedir? cezası nedir?» diye sordu. Bana da:
«-Gizli gizli laf dinlemek dinen nedir, cezası nedir?» dedi, ben başımı öne eğdim.
Bana evde:
«-Senin hakkını savunurum, emanetimsin. O da annemdir, onun hakkı daha çoktur. Ona karşı beni kışkırtarak beni ateşe atma. Kimsenin hatırı için hizmet etme, Allah hatırı için hizmet et. Biz kıymet bilemeyiz, karşılığını veremeyiz. Ama O, hem bu dünyada, hem de âhirette karşılığını verir.» dedi.
Bu, son oldu. Bizim evde kimsenin hatırı geçmez, Allâh’ın hatırı geçer. Kayınvâlidem, bir süre soğuk davrandı, ben üstünde durmadım, bitti gitti.
Ne olur ki, kayınvalidemizin yanına giderken:
“-Nefsimi ayaklarımın altına alıyorum, Rabbim Senin rızanı başımın üstüne koyuyorum!.” desek…
Gelin, kayınvalide toprağındandır. Bu da gerçek!.. Ben bugün bakıyorum da, annem de yoğurdun kaymağını oğlu yesin istiyor. Hey gelin hanımlar! Yarın biz de isteyebiliriz.
Kaynak: Fatma Hâle Sağım, Şebnem Dergisi, 154. Sayı
1 note · View note
gamze3458 · 5 years
Photo
Tumblr media
Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği ikikatlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı.. Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi.. Gölgeyi sever menekşelerderdi. .Oysa ögretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara .Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı.Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi , her bitki güneşi severken,onlar nedengölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu Hande...Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi.Herkesden farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı.Daha o yıllarda farklı olmak için uğras vermeye başladı. ilk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer'in yanına oturmak istiyorum ögretmenim diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise mühendis Kamil Beyin biricik kızı. Ögretmen pek oturtmak istemedi önce Hacer'in yanına Hande' yi. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmen Hande'nin annesini çağırdı. Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu : - Neden yavrum Hacer in yanına oturmak istiyorsun? Hande cevap verdi : - Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekseler farklı, belki de bu yüzden bu kadar güzeller. Hacer'in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum, dedi. Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4.sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak - peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin, " dedi. Pazartesi Hande Hacer'in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer.Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı . Diğer kızlarda soğumuştu Hande'den. Nasıl Hacer gibidağınık, bir şeyi, iki kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti.En çok alınan doktor Cemal Beyin kızı Esin'di. Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da kendi yerine Hacer'i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı Esin'in. Hande ile konuşmuyordu. Birgün Hande ve ailesi Esinlerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin'in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu.İç in için de Hacer'e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu.Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı?Sonra menekşeleri hatırladı hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer'in, kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu, Hande ile konusmuyordu. Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresinde ki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi eve dogru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti bu Hacerdi. Hande'ye gülümsüyordu. - Hoşgeldin Hande buyurmaz mısın?, dedi. Biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeri girdi. Oda sıcacıktı odun sobası her yeri ısıtmıştı. Menekşeler diyebildi sadece Hande... - Bu soğukta ? Hacer gülümsedi ; - Onlar annem için, annem onları çok sever. Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande. "Annen hasta mı?" dedi. "Evet 2 sene önce felç oldu ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok, birtek ineğimiz var onunla geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor, dedi Hacer utanarak. Bir de bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün yürüyorum o yüzden de çok yorgun okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum. Hande'nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu. Bir müddet sonra anne bu Hacer diye tanıştırdı sıra arkadaşını. Hacer'in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer'in hayatını, ağlayarak. "Bir şeyler yapalım anne" dedi. O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer'i kendi evlerine taşıdılar. Hacer artık Handeler den okula gidip geliyordu, ne dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık. Mor menekşeler Hande'ye Hacer'i armağan etmişti. Hacer'e ise hem Hande'yi, hem hayatı. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor. Hande'den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir ögretmen. Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de ögretiyor. Bir kızı var adı, Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande. LÜTFEN SEVGiNiZE ÖNYARGI KOYMAYIN. HERŞEY SEVİNCEYE KADAR FARKLIDIR SEVDİKTEN SONRA İSE SEVGİNİN DİLİ HEP AYNIDIR
2 notes · View notes
cereninmarsii · 2 years
Text
Karınca çok güzel bir hayvan degilmi ?küçük ama işlevi büyük, mesela insanlar tatlı oldukları için kedileri çok sever ama karıncayı tanimadilar bile biz buna önyargi deriz ama bazen ise yarar .
0 notes
morphheuss · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Eğer çirkinlik diye bir şey varsa, o da, gözlerimizdeki önyargılı ölçekler ve kulaklarımız tıkayan balmumunun ta kendisidir
- Ermişin Bahçesi, Halil Cibran
Joseph Lorusso
164 notes · View notes
sendolukadehlerblog · 2 years
Text
"Gülmek zorunda kalıyordu,
ağlamayı tercih ettiği halde"
-gurur ve önyargi
1 note · View note