Tumgik
#Son kuşlar
sessiz1okur · 10 months
Text
Tumblr media
75 notes · View notes
huzunluyol · 4 months
Text
yar bize gonah gelecek balam,
Bilmirem havah gelecek..
Özümün en güzel misafirleri..
23 notes · View notes
beymen-41 · 1 year
Text
Tumblr media
"Bir durgun sudayız konuşsak da kuş uçmuyor içimizdeki ormandan."
Şükrü Erbaş
29 notes · View notes
siyahtanbiiradam · 4 months
Text
Hani bazen "neden yaşıyoruz ki, amaç ne" tribine girer ya insan, herkes gibi bana da olmuştu. Tam tarih veremesem de önemli olan bu değil zaten. Şöyle ki; o anda ben sadece hayattaki güzel anlar için yaşadığımı fark ettim. Mutlu olduğum, bir şey başardığım, güldüğüm, eğlendiğim anlar. Sonra o güzel anları düşündüm, hangi sıklıkla güzel şeyler oluyordu hayatımda? Sanırım pek sık sayılmazdı. Tanıyorum kendimi az çok. Öyle mutlu olmak için kocaman mutlulukları beklemem. Ufak şeyler de sevindirir beni (herkese olduğu kadar), ama buna mutluluk demek kelimenin içini boşaltır biraz. İnsanın mutluluğu kendi içinde bulabileceği safsatalarına inanmam şahsen. Yok yani, bildiğin aldatmaca. Biraz kafası çalışan mutsuzların, mutluymuş gibi hissetmek için uydurdukları yöntemler, gerçek mutluluğun önünü tıkayanlar bir bakıma. Mutluluk dıştan gelen etkenlerle tetiklenen sonra da bünyenin mecburen verdiği bir tepkidir bana göre. Yine de bilimsel dayanağı yok, şu an uydurdum. Şimdi bakıyorum hayatıma, şöyle bir genel tarıyorum. Güzel şeyler var elimizde, efendim iyi okul, tam iyi diyemesek bile bir aile, iyi bir kaç arkadaş. Ama bunlar artık sindirilmiş şeyler. Mutluluk cepten yemek değildir, olmamalıdır. "Ne güzel her şey yolunda, hayat çok güzel" kandırmacasına doyuyorsun bir şeyden sonra. Her şey yolunda değil aslında, her şey sıradan. Depresif belirtiler gösterdiğimi fark ediyorum bazen. Tabi bunu kendi başıma keşfettiğim için yanılma payı da bıraktım. Olmaya da bilirim. "hayattan sıkıldım" çerçevesinde bir şeyler yazacaktım. mutluluktan girdim, çıkamadım bir yerden. Evet Mehmet Pişkin’e geldik. Uzun zamandır tasarladığım hayalimdeki şeyi yapmış adam. Kullandığı cümleler, motivasyonu, düşünceleri ve realizmiyle adeta kendimi ekranda izliyormuş gibi hissettim. Tam aklımdaki şey buydu aslında ve kendisine aşk olsun, benden daha önce davrandığı için. İnsanoğlunun bütün bu gerzek çırpınışlarına ve bir zavallı gibi mutlu rolü yapmaya çalışmasına inat, göte göt demiş ve gitmiş. Mutsuz olduğu her halinden belli ve bununla yüzleşebilecek kadar cesur. Her gün, bıkmadan usanmadan mutluluk rolü yapanlara ve mutsuz olduğunu anlayamayacak kadar moron olanlara inat. Hangimiz kaçıp gidebilme cesaretini gösterebiliriz bu adam gibi? Aslında hayat çok güzel bak kuşlar çiçekler böcekler zırvalıklarına kanmadan hepsine bir siktir çekip gidebiliyoruz? Birçok insanın cesaret edemediği şeyi gerçekleştirmiş, hayatına son verme hakkını kullanmış. İnsan için en iyi ikinci şeyi bir parça geç de olsa kendi isteğiyle yerine getirmiş, iyi de yapmış. Ve açıkçası şanslı bir ölüm olmuş onun için. Herkes, istediği şekilde, son kez bir kadeh şarap, bir sigara içerek ve en önemlisi en sevdiği şarkıyı son kez dinleyerek ölemez. Ve belki bu kadar zaman niçin dünyada var olduğunu öğrenmiştir ölünce. “İnsan için en iyisi hiç doğmamış olmaktır. ikinci en iyi şey ise hemen ölmek." Siyahtanbiiradam olarak eski hesabımla birlikte yaklaşık 6-7 yıldır buradayım. Bu platformda çok güzel dostluklar edindim çok güzel insanlar tanıdım eğer bilmeden istemeden birinizin kalbini kırdıysam af ola. Hep beraber, bir şeyler denemeye devam. Hoş çakalın aşkla yaşayın çok güzel olsun hayatınız. Genellikle derin bir ıstırap içinde olsam da içimde hâlâ sükûnet, kusursuz düzen ve ahenk var. Çiçekler solar, kitaplar biter, şiirler olur, bana da elveda demek düşer. Zamanınızı çaldığım için özür diliyorum.
134 notes · View notes
sezginer35 · 5 months
Text
Günaydın millet..
Tumblr media
youtube
Cemal Süreya
(Cemal Süreya’nın Güz Bitiği Kitabında “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” dizesiyle son bulan 20 şiir)
İKİ KALP
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
EŞDEĞERİYLE YAN
Eşdeğeriyle yanyana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.
Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ÇEKİRGE BULUTU
Çekirge bulutu içinde
Koynuma soktuğun ekin;
Çalgılar iki durur sürgün ilinde,
Bir gözü mavidir bir gözü blue.
Gölgede boy atmış top fesleğen,
Bir ilkokul bahçesinde görmüştüm seni,
Marienbad ilkokulu, Nişantaş’ta;
Bir çocuk yeşil örtüyü çekiverdi.
Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek…
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
SÜLÜNÜN YÜZÜ
Sülünün yüzü bir atmosfer olayıdır.
Rasgele yazarı avcıdan öğrendim:
Yaban ördekleri donmasın diye,
Suya nöbetleşe kanat vururlar.
Ve işte şamandırasıyla Beşiktaş’ınız,
Çapraşık bir yüzyılı geriye atar;
Tanrım siz şu uzun Anadolu’yu
Çocukluk günlerinizde mi yarattınız?
Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
İLKOKULU BİTİRDİĞİ
İlkokulu bitirdiği gün Cumhuriyet şairi,
Saçında kurdelesi Lozan gibi;
Sonra her yıl öldürüldü, öldürüldükçe de
Hemeninden göğe huthutler çizildi.
Gelecek zaman oldu şimdiki zaman;
Irmak aşağı inen güz parçası,
Çok süslü bir halkın arasından,
Benimsin!
İyi anlarında sesin kalınlaşıyor
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
BİLGİSAYAR OLARAK
Bilgisayar olarak kullanılmış bir gölü
Selçukluya pragmalar taşıyan Gazali
Bir ilk aptallığı düğüm sayarak
Yadsımış dört yanı hep yukarı bakmış.
Bu yüzden önündeki ayna kırılır kırılmaz
İntihar etti sayılmış tasavvuf ehli,
Yine bu yüzden doğduğu an
Kaymaya başlamış Osmanlı yıldızı,
Baktım yeri toparlıyor ayak izleri
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
AFYON GARINDAKİ
Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı’dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..
Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
DAHA BEN
Daha ben ilk kazmayı vurmadan
Elime gelen Karabitki’li testi,
Nefertiti’nin mutfağı sayılan yerde
Koyu sır yeni hicret yollarını kesti.
Terimler eşekarıları sözcüklerin,
Acımasızdırlar, adsız ve sueldirler,
Önlerine katarak insan ve hayvan listelerini
Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.
Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?…
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
İÇTİM O
İçtim o bin yıllanmış testiden, içtim, içtim,
Örtüler arasında yeryüzü beğenisiyle
Ayışığını paylaşırdı bacakları,
Öptüm ayak parmaklarını, öptüm, öptüm.
Put’unu cezalandırıyor kır delisi;
Oğlan iki ev ötede, Londra’dan gelmiş;
Yazsınlar felaketlerin hep çift geldiğini,
Garson acıması tutmuş içkievini.
Ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
BİR MİNELİ
Bir mineli altın saat,
Bir altın köstek ve madalyon
Bir roza maşallah,
On iki miskal inci.
Madalyonunu ve boncuğunu
İttim içeri,
Gözlerimizin dibi karıştı
Dağyollarının uzak dumanı gibi.
Ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
METİNLERDE BULUŞTUK
Metinlerde buluştuk kopkoyu deyimlerde,
Koşut ve eş zamanlı okuduk kimi kitapları;
O arada iki de defterimiz oldu,
Biri babasına daha çok benziyor.
Bir türlü kotarılamayan uğraş,
Ç harfini daha yeni dönmüşüz;
Gözlerimizde İbni Sina bozukluğu,
Dostumuzsa, Bodrum’da, dönmez geri.
Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kıtada,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
KÜÇÜK ANNE
Küçük anne, kelepir kız,
Bir şey söyle bana,
bana bir laf et ki binlerce,
Onbinlerce görüntü anlatamasın.
Genceli Nizami’nin dediği gibi
Taşı onunla yıkasalar
Üzerinde akik biter,
Bakışların ki…
İkinci bir parıltı var senin bakışlarında
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
18 ARALIK
18 Aralık 1985’te o salonda
Kişi nasıl kestirebilirdi ileriyi?
Siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler,
Geçsin yıllar geçsin, seneler gibi.
Olur mu anımsamamak Onaltıncı Louis’yi
14 Temmuz 1789 akşamı, Louis,
Şöyle yazmamış mıydı defterine:
“Bugün kayda değer bir şey yok..”
“Kehanet” adlı kısacık bir şiir buldum
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
HİÇBİR SEMTTE
Hiçbir semtte berberin olmadı,
1954-1980 yılları arasında,
26 yılda 28 ev değiştirdin;
Leke kuşağı nasıl bilmez seni!
Arabesk nedir diye düşünmüştünüz:
Şebboy sesli bir cümbüş, eza içinde;
Eşitlik midir komedya, içtenlik mi,
Erdem diye benimsenmesi mi fırsatsızlığın?
Yürütüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
MUTSUZLUK GÜLÜMSEYEREK
Mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir;
Banliyo treninde rastladığımız
Sınav saatini kaçırmış liseli kız,
Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!
Ey otobüssever ey Troya yolcusu!
Anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk
O İB(ipekböceği) sesli kadını;
Birinin Grönland’ı olmaya hazırlanıyordu.
İki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
BİR KIŞ
Bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm,
Yalnız işitme duyusu kalır ortada.
Asya kentleri yürür dururlar,
Höyükler burnumda hızma.
Uzakta dev bir damla:Pırıl pırıl Pencap!
Tabanlarından kayıp duran sütunlar
Yitmiş bir geleceğin işaret parmakları:
Horasan uykusuna havlayan köpekler, Buhara.
Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
PİRİ REİS
Piri Reis geri çekmiştir haritasını
Azmayı çoktan unutmuştur hayvanlar;
Başlamıştır Sultanahmet sürüncemesi,
Kızlar yatakta yan yatmaya başlar.
Ben atımı böyle dört sürüyorum ya,
Yetişmek için mi, bilmem, kaçmak için mi?
Ya sen? Neden sende tehlike anlarına
Bunca hazırlıksız olma özeni?
Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
BİR ÇİÇEK
Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.
Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeğimi şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.
Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
GECE BİTKİLERİNDEN
Gece bitkilerinden korkuyorum,
Hayır, geceleri bitkilerden!
Gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır
Bana açtığın her telefon.
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
An ki fıskiyesi sonsuzluğun
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ATI’LAR DELTALARA
Atı’lar deltalara gömülen atı’lar,
Saçı’lar fiyortları öpen saçı’lar,
Kutu’lar, Haliçlerden susmuş kutu’lar,
Takı’lar eski aşkları imler takı’lar.
Bol dökümlü gömleğinin içinde
Sırtını ve karnını dolanan
Ve sonunda sincap olan
O kuş.
Seni o kadar yakından görünce,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
64 notes · View notes
eylul25 · 3 hours
Text
Erzurum garında, banklar üstünde
Susuzluktan ağlayan bir güvercin
İçime vuruyor kanatlarını
Nağmelerin ateşinde parlayan
Kuşlar bölük bölük hayatıma giriyor
Bütün çığlıkları kuşanmış ölüm
Dudaklarında siyanür
Oysa bilmiyor ki, bu yolculuktan
Yollar tükense de, dönmeyeceğim
Seni yaşamadan ölmeyeceğim
Tumblr media Tumblr media
Bedenimde çıban çıban ağrılar
Ben bu ağrılardan zevk alıyorum
Ejder tepesinde bunalıyorum
Bir yanda kum fırtınası
Diğer yanda esrarengiz
Karakalem çalışması bir deniz
Rüzgârla, yağmurla ve yıldızlarla
Başlamak üzere son ayinimiz
Erzurum garında gece yarısı
Bankların üstüne şimşekler konar
Bazen bir yıldırım gezinir saçlarımda
Bazen bir melek saatler boyu
Yakama ölümsüz çiçekler takar
Erzurum garında gece yarısı
Hıçkırıklar boğazıma tıkanır
Nemrut ateşiyle sabaha kadar
İçimde binlerce İbrahim yanar
Koltuğumda efsaneler kitabı
Kaf dağından nergis devşiriyorum
Başını dayamış omuzlarıma
O eski, o yaşlı Zümrüdüanka
Ben bir Çin sarhoşu samanyolunda
Denizi tartışan bakışlarını
Geçmişime asla gömmeyeceğim
Seni yaşamadan ölmeyeceğim
Perdeler kalkıp da sabah olunca
Aldırma Aras’ın öyle bulanık
Öyle mahzun aktığına
Palandöken yine sisli, aldırma
Ben hem sise, hem çamura alıştım
Senelerdir bu acıyla buluştum
Mutluluk ne zaman çıksa karşıma
Yalnızlık bir zindan, çöker başıma
Necati genç şiirleri Eylulcee
31 notes · View notes
biterken · 5 months
Text
yaşama isteğim boynuna ipi dolamış ve intihar etmiş sanki öyle bir bunalma öyle bir taşma içimde olan bu his. duvarlar bile bize şahit olmaktan sıkılmışçasına üzerimize geliyor. çok yakın dostumuz duvarlar, evet onlar bile bize düşman kesilmiş ruhum. sürekli tartışmamızdan onlarda siyaha boyanmış tıpkı düşüncelerimizi karanlığa teslim ettiğimiz gibi, tıpkı içimizdeki o beyaz hevesi kirletip siyaha çevirmeleri gibi. bizim yok oluşumuza içiyorlar bu şarabı, bizim gerçek anlamda yok olma isteğimize. dört duvar oturmuş, şarap bardaklarını çarpıştırıyor beynimde. aynı aynalara vurmak istediğim o son sınır çığlığı gibi. evin içinde küçülmüşüz sanki, evimiz bile bizi kâbul etmiyor tıpkı mezarın bile kâbul etmeyeceği gibi. biz batmışız biz içten içe çürümüşüz. nasıl düzeliriz, nasıl beyaz hevesimize kavuşup kuşlar gibi süzülürüz bilmiyorum ama sen ve ben ruhum; ipleri dolaşmış uçurtmalar misâliyiz. boş verip hiçbir zaman uçamayacağız. hiçbir zaman doğru yolu bulamayacağız, biz hiçbir zaman gerçek anlamda var olduğumuzu hissedemeyeceğiz. biz her zaman yalnız uyanacağız. biz hep olduğumuz yerde kalacağız çürüklüğümüzle ve sırtımızda bıraktığımız bıçakların dost orkestrası olduğunu bilerek. biz hep küçük olduğumuzu savunacağız ama insanlar hep büyümek istediğimizi düşünecek. biz hiç büyümek istemeyeceğiz çünkü olduğumuz yerde yediğimiz bıçaklarla kaldığımızı bileceğiz. asla yürüyemedik, asla ilerleyemedik. biz sakat kaldık, biz eski zamanlarda mahsur kaldık seninle. biz hiç büyüyemedik, hep aksi hep lanet olduk. biz hiç ilerleyemedik. hep aynı kaldık. zamanı yaralarla ölçen ruhum ve ben, biz hep tek başımıza kaldık.
26 notes · View notes
sessiz1okur · 9 months
Text
Tumblr media
6 notes · View notes
denizeyuruyen · 12 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
🎬 Şiir / Shi / Poetry (2010)
Şiir temalı, arkaplanında dokunaklı bir hikayenin yer aldığı, güzel bir Kore filmi izledim.
Aşağıya da filmde yer alan bir şiiri bırakıyorum. Tabii filmi izleyip hikayeyi bilen bir insana vereceği hissiyat daha başka olacaktır. Yine de güzel.
...................................
AGNES’İN ŞARKISI
Hava nasıl oralarda Issız mı yine? Ateş kırmızısı mı günbatımı? Orman yolunda kuşlar şarkı söylüyorlar mı?
Kabul eder misin Yollamaya cesaret edemediğim mektubu? Dinler misin Söyleyemediğim itiraflarımı? Zaman geçecek, güller solacak mı?
Şimdi elveda deme vakti Esip geçen yel gibi, gölgeler gibi. Tutulmamış sözlere, Sonsuza mühürlenmiş aşklara, Bileklerimi öpen çimenlere Ve beni izleyen küçük adımlara Elveda deme vakti.
Karanlık çöküyor sanki. Mum yeniden yanar mı? Dua ediyorum Kimse ağlamasın diye, Bil diye seni ne çok sevdiğimi bil diye. Sıcak bir yaz gününün ortasında Uzun bir bekleyiş, Babamın yaşlı yüzüne benzeyen Eski bir patika. Yalnızlık da yabani bir çiçek gibi Ürkek, çeviriyor yüzünü.
Nasıl sevdim seni? Sessiz şarkını duyunca Nasıl da titredi kalbim. Dualarım seninle… Kara nehri geçmeden önce Ruhum son nefesiyle, Parlak bir günün hayalini Başlıyorum görmeye. Yine uyandığımda, Işıktan gözlerim kör. Seni buluyorum, Bekliyorsun yanı başımda…
9 notes · View notes
algosvaliente · 15 days
Text
Uçtu o kuş gökyüzünde. Dilediği gibi. Kanatlarının gölgesi düştü zemine. Kafamı kaldırıp baktım, gülümsedi. Bulutların arasında kayboldu.
Öğrenmişti kuş artık, kafesin dışındaki maviliklerin içinde özgürce kanat çırpmayı. Sordum sonra, sen hep gökyüzüne mi aittin?
Hayır, dedi. Ben cehennemin ateşinden çıkıp uçtum, kanatlarım yandı, ruhum parçalandı, gökyüzü bile artık kırmızıydı.
Küllerinden doğdun, diye ekledim.
Sadece kuşlar küllerinden doğmaz. Benim küllerimi dünyaya savurdular, gökyüzü bile yeniden doğdu. Güneşi açtı, önce canı yandı, sonra ağladı. O gün öğrendim, o ağladıkça benim yangınım söndü. Söndükçe daha çok kanat çırptım, kanat çırptıkça mavileşti o gökyüzü. Maviliğinde nefes aldım, mavi özgürlük demekti.
Unuttun mu kırmızıyı?
Hayır, dedi anında. Kırmızı geçmişti. Geçmişi olmadan gelecek küllerinden var olamaz. Yakmak için önce yanmak gerekir. Maviyi sev, ama kırmızıyı daha çok kucakla çünkü zayıflıklarınla duruyor karşında.
Zayıflıkların bile yanarken hala.
İşte o yangını iyi hatırla, ateşi harlayanları aklından çıkartma. Çünkü gün gelecek onları kırmızılara mahkum edeceksin.
Sen ise sonsuza kadar mavi olacaksın. Uçsuz bucaksız.
8 notes · View notes
dramatik-buluntular · 4 months
Text
Tumblr media
(Metin Akdeniz. 20 Ocak 1970 tarihinde Tatvan’da doğdum. 1974 yılında Manisa’nın Alaşehir İlçesine yerleştim. Alaşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde kamu emekçisi olarak çalışmaktayım. İktisat Fakültesi mezunuyum. Daha önce yayınlanmış "Kayıp Kelimeler Krallığı", "Jan", "Küçük Düşler Kumbarası", "Yasaklı Semtin Sesleri" adında 4 şiir kitabım, Soyut Refleks” ve "Dramatik Buluntular" adında iki romanım ve "Polen Bulutları" adlı bir öykü kitabım bulunmaktadır. Son olarak bu hafta "Bükülen Kıyıların Çağrısı" adındaki romanım çıktı. )
***
(Çünkü “yüreğiyle konuşma” yirmi birinci yüzyılın bir geleneği değildir.)
***
“Yüzünden papatya tarlasına geçiliyordu…”
Işıltılı Kız (Rüya) bunu hissettirmişti bana Göçmen Kuşlar Kasabası’nda onu ilk gördüğümde. Çok güzel âşık olmuştum. Çok güzel yenilmiştim ona. Parçalanış tadında… Adım Vefa, o kadar güzel yenilmiştim ki ne çok şey kazanmıştım o yenilgiden. Sonra başka uçurumlarla tanıştım. Daha büyük uçurumlarla. Onlar da sevdiler beni. Çok sevdiler. Uçurumlar beni hep sevmiştir. İnmediler hiç sırtımdan. Şiir üstüne şiir. Hüzün üstüne hüzün. Ve yüksek karlı dağların arasından geçen sıcak bir tren yolculuğu tadındaydı o muhteşem duygular.
Ah, göğsüm, göğsüm dedim Göğsüm sürekli bombalanıp duran anılar ülkesi. Kalbim, mazi toplama kampı.
Ortalıkta hiç gözükmeyen Zaman aniden beyaz saçlı bulutlarla gelip herkesin ismini yazdı hatırlayış tabelasına. Herkes gömüldüğü yerden başını kaldırıp tabelaya baktı. Bütün canlılar ona boyun büktü. Yakılma hakkımı kullanma yaşıma geldiğimde Göçmen Kuşlar Kasabası’ndan ayrıldım. Kendimi anlayabilmek için felsefe öğretmeni oldum. Ama daha da karışık ve kördüğüm oldum. Adım Vefa.
Yazarın (Metin Akdeniz) bir önceki romanı olan “Dramatik Buluntular”da yer almak istiyordum. Almamıştı beni o sözcükler ovasına, bu yüzden kırgındım ona. O romandaki esas oğlan Taylan ile yakın arkadaş hatta yoldaştık. Benim kırıldığımı anlamıştı Sayın Akdeniz. Ama söz vermişti, yeni kitabının en hüzünlü çocuğu ben olacaktım. Ben bütün hüzünlü çocukların toplamıyım. Sözünü tuttu, minnettarım ona. İki yıl boyunca sözcükler ve hisler evreninde parçalanışını ve dağınık parçalardan anlamlı bir bütüne dönüşünü izledim onun. Masasının üzerinde, karalama kâğıtlarının arasında, kaleminin mürekkebinde biriktirdiği kederleri düşünceye dönüştürüşünü izledim.
En sonunda bitirmiştik kitabı. Sıra kitabın ismine gelmişti. Çok zorlandık isim bulmakta, yazma süreci bittikten ve son sayfaya son kelimeyi yazdıktan aylar sonra, geldi, sessizce yanımıza oturdu: “Bükülen Kıyıların Çağrısı.
“Bükülen Kıyıların Çağrısı” sevgili yazarım Metin Akdeniz’in bir şiirinin ismiydi. Çok sevmiştim o şiiri. Kitap boyunca zihnimde çakan çağrılarla yürüyüşlere çıktım. Her yürüyüşün sonunda anıtlaşan tutkular ve romantik yıkıntılarla karşılaştım. Çağrılar, elimden tutup düşler evrenine götürdü beni. Romanda gerçek ismimin kullanılmasını söyledim; Vefa. Peki ya diğerlerininki? Onların da öyle, gerçek: Nisan, Lavinya, Rüya, Eylül, Sinan, Aysel, Mümtaz, Nazlı… Hepsi de şiirsel isimler, öyle ki bir romanda bir araya gelmeleri tılsımlı tesadüfler yumağıdır. Sayfalar boyunca uçuşan o şeyler kol kola girmiş düşlerle gerçekliğin şöleniydi… Bazı şehirleri gizledik. O şehirler kurşuna dizilmiş öykülerle doluydu. İncitmedik onları. Onlara Ö. Şehri ve Büyükşehir gibi isimler verdik.
Yazarıma “arka kapak yazısını ben seçebilir miyim?” dedim. Sağ olsun yine kırmadı beni. Kimseyi kırmazdı Sayın Akdeniz. Arka kapağa şunu yazdık:
“Doğa, hiç beklemediğimiz anlarda ya da sıra dışı olaylarda, içimizdeki notaları eksik olan senfoniye eşlik eder ve bütün orkestrasıyla katılır. İşte o an insanlar dünya sözcüklerinin tehlikeli ve çok anlamlı sınırlarını terk edip birbirleriyle yürekleriyle konuşmaya başlarlar. İnsanların çok sık yaptığı bir şey değildir bu. Çünkü ‘yüreğiyle konuşma’ yirmi birinci yüzyılın bir geleneği değildir.”
Ben Vefa, sevgili yazarımın yarattığı bir roman karakteri yani kurgudan ibaret değilim, tamamen gerçeğim. Benim ve diğerlerinin bütün hikâyesi gerçek. Yazarım kendini de dâhil etti kitaba, benimle günlerce söyleşti, dertleşti, yaşadığım şehirlere gidip oralarda dolaştı, rüzgârlarla ve bulutlarla konuştu, sokaklardan imge topladı, zaten başka türlü olmazdı ki karakterler her ne kadar gerçek olsa da bütün anlatı ve sözcükler ormanı onundur. Ona ne kadar teşekkür etsem azdır içimdeki sonsuz çölü sözcüklere dönüştürdüğü için.
Şimdilik Hoşça kalın, belki bir gün başka bir romanda yeniden buluşuruz. Kim bilir!
(https://www.edebiyatdefteri.com/226241-b-k-lenckiyilarinc-a-risic-tanitim/)
11 notes · View notes
cesetlervemorglar · 11 months
Text
intiharlar, sevgilim; en kolay kurtuluş yolu değil midir? en kolay unutma yolu, en kolay avutma yolu. en güzel kavuşma yolu... bugün kuşlar gibi uçabileceğime inandım sevgilim, kanatlarım yoktu, kırmışlardı belki ama umudum vardı. kuşlar gibi uçabilirdim. hem ben alışıktım karanlıkta olmaya. bir mezarın altı fazla gelmezdi bana. az kalmadım karanlık odalarda, kilitli banyolarda. koltukların arkasında gizlenmedim az. sonra gizlendiğim yerden çıkardılar sevgilim. izler, morluklar, kısacık saçlar hediye ettiler bana. en önemlisi, bir kuş olduğumu fark edip, uçamayayım diye kanatlarımı kırdılar. bazen dayanamazsın sevgilim, bazen olmaz canımın içi. gideceğin doktorların, alacağın ilaçların bir sonu, kurtuluş yolu olmadığını bilirsin. yine de aptalsındır, umut edersin. ben hiç etmedim sevgilim, hiç olmadı umudum. o ilaçları hiç almadım, o doktorlara hiç gitmedim. kırık kanatların için yazılan ilaçların faydası var mıdır? kanatların geri gelmez ki canımın içi. o kanatlar artık yoktur, kanatlarım uzun zamandır yok sevgilim. olmayınca zorlayamazsın, olmayınca başaramazsın. o inanılan mutlu son, yoktur sevgilim. kırık kanatlarla yaşam mücadelesi vardır. benim yaşam mücadelem buraya kadardır belki. bana darılma canımın içi, gönül koyma. her yaşamın mutlu sonu olmaz. çünkü o yaşam, bazen hiç başlamaz.
27 notes · View notes
rastlantilar · 3 months
Text
"ben doğdum ve annesinin sevmediği küçük bir kız çocuğuydum. ben büyüdüm fakat her yaş aldığımda kırıldığım parçalar kaldı senelerimde. bazen hüzünlerim, bazen kırgınlıklarım, bazen üzüntülerim, bazen beklentilerim. ben büyüdüm, benim büyüdüğümü söylediler ve ben tek kelime konuşamamışken beni bir dört duvar arasına sıkıştırdılar. ben intiharı düşünen bir evsizim, ben her gün sevmediği işine giden memnuniyetsizim, ben bir katilin tutunduğu son umudum, ben kalabalığın ortasındaki yalnızım. ben sonu gelmeyen sayılar dizesinden yalnızca sıfırım, kullanılır ve atılırım. ben ölen çocuğuna ağlayanım, ben kuşlar arasındaki kanadı kırığım, ben yığınla kağıt arasında sona sıkıştırılmış bir şiir ağıtıyım. bayım, ben tüm tükenmişliği yüreğimde toplayan on yediyim. yaşım on yedi, ben bu yüklerimle ne geçmişimi unuturum ne de geleceğime umutla bakarım."
11 notes · View notes