Aklıma geliyorsun. Derin bir iç çekiyorum. Nefesimi verirken her yer kararıyor. Ya dipsiz denizlerde batıyor ya sonsuz gökyüzünün karanlıklarında uçuyorum. Bilemiyorum.. Fonda o şarkı, aklımda sen. Kayboluyorum. Kayboluyorum ama mutlu mutlu..
Derin nefes. Kalbini ve ruhunu dinlerken içine derin bir nefes çekersin. O an akıtmak istersin içindeki tüm lavları. Yanmışsın yanmamışsın umrunda olmaz. Sen yanarsın ama fark etmez. Her şeyi bıraksam rahatlarım diye düşünürsün. Lakin yapamazsın. O lav içinde kaynamaya devam eder. Fokurdamaya, patlamaya devam eder.
Kirpiklerini, göz kapaklarının kırpılışlarını, dakikada kaç kere nefes aldığını sayacak kadar deliydi bu yürek sana. Beni unut, ama asla bunu unutma sevdiğim.
“Oradasın, biliyorum. Bu satırları okuyorsun. Şimdi bu satıra geçtin, kaşların çatıldı. Kafan karıştı. Kimle konuştuğumu, bu satırları kime yazdığımı anlamaya çalışıyorsun. Ben bu satırları sana yazıyorum. Ona, buna, şuna değil. Sana yazıyorum. Dünyanın her neresindesin bilmiyorum, hangi şehrin hangi sokağında okuyorsun bu yazdıklarımı bilmiyorum. Bir otobüste misin, trende misin, saat orada kaç? Bilmiyorum... Ekrana dökülen saçların ne renk inan bana tahmin edemiyorum. Ve inan bana, bunların hiçbirinin önemi yok. Saçlarının renginin, saçlarının olup olmamasının, nerede olduğunun, saatin kaç olduğunun... Tek önemli olan sensin. Bu satırları okuyor olman. Neler yaşadın, neleri atlattın, neler yaşayacaksın, neleri atlatmak zorunda kalacaksın bilmiyorum. Tek bildiğim var, bu dünyada çıkmaz sokak yok. Sonuna geldiğini düşündüğün her yolda, o yolun sonunda bir duvar da görsen adım attığında yıkılacak o duvar. Belki mahvolmuş bir haldesin, belki pes ettin, belki çaresizsin, belki artık hiçbir şeyin iyi olacağına inanmıyorsun. Ama sen bu satıra geçtiysen, hâlâ umut var demektir. Çünkü bu satırları okumaya devam ediyorsan bu satırlardan bir kurtuluş yolu, bir cevap arıyorsun demektir. Derin bir nefes al. Bir nefes daha. Ve bil ki, ‘Vardır elbet bir çıkılacak yol.’ Yeter ki o yola adımını at. O telefonu eline al, kendini tuttuğun o mesajı at. Aynanın karşısına geç, kendine bir bak. O kadar değerlisin ki kendinin kendine yazık etmesine izin verme, saçlarını tara. Bir özür dile kendinden. Kendine yaptığın haksızlıklar için, kendini soktuğun o çıkmaz sokak için, kendini suçladığın her an için özür dile kendinden. Bu dünyadaki en önemli insan sensin. Bu dünyadaki en değerli insan sensin. Başkalarına verdiğin değerin yarısını bile kendine vermediysen eğer, şimdi bir kez daha özür dile kendinden. Ve bir kez daha. Unutma, herkes gittiğinde bile ruhun seninle kalacak... Senin en yakın arkadaşın, en daimi ailen sensin...”
Hisset beni aldığın nefes gibi çek içine derin derin hisset beni sanki yanındaymış gibi hisset hisset beni sevda yağmurlarında ıslanırmış gibi hisset beni kalbinde yüreğinde hisset beni canevinde sevdalın olayım sevdan olayım hisset beni gözlerinde dokunduğun her yerdegüllerde çiçeklerdeyim hisset beni ben seninleyim sendeyim hisset beni gülün olayım canın olayım hisset beni nefesin gibi çek içine derin derin kalbin olayım atayım bedeninde hisset hisset ben sendeyim aldığın nefeste baktığın her yerdeyim sendeyim sende kalayım hisset beni baktığın her yerde gördüğün tüm güzelliklerdesendeyim seninleyim aldığın her derin nefeste hisset beni kalbinin attığı altın kafesteyim sendeyim seninleyim
Tıpkı yaşadığın Dünya'nın da daha önceden bir adı olmadığı gibi.
Zaman yoktu,
Mekân yoktu,
Madde yoktu…
Sende, her şey gibi bir hiçtin.
Bırak yaşadığın alem içindeki yerini, yaşadığın Dünya'da bile bir noktadan ibaretsin, hatta bir zerreden.
Dünya'nın, o koskoca, devasa evrende yok olması, kıyâmetinin kopması ne kadar bir önem arz ediyorsa, senin bu Dünya'dan gidişinde o kadar önem arz ediyor; Sevdiklerin, seni sevenler için başka anlamlar, derin duygular ifade edebilsede.
Seni sevenler de, senin sevdiklerin de daha önceden bir hiçtiler. Tıpkı senin gibi. Onların da bir adı, şânı… yoktu.
Dünya senden kaç yaş büyük?
Doğduğundan bu yana kaç kişi öldü?
Seninle birlikte kaç kişi doğdu?
Şimdi kaç yaşındasın: 15, 20, 30, 40…?
Senden önce kaç kişi yaşadı, kaç kişi öldü?
Bunların bilimsel bağlamda hep cevapları mevcut. İlim öğrenmek basit bir iş değil. Bu hayata geldiğinde, elinde olanlar ve elinde olmayanlar hep seni ilgilendirdi.
Kalbin, elinde olmadan atıyor; Senin bir yardımın oluyor mu ona? Ciğerlerin, senin komutlarının dışında nefes alıp vermekte. Sen istesen, kendi başına bunu becerebilecek misin?Hadi bir yere kadar engel olabilirsin. Elinde olmayanlara daha bir yığın örnek verilebilir.
Peki bu elinde olmayan, ama senin hayatta kalmanı sağlayan etkenler senin elinde olsaydı, yaşamaktan nasıl zevk alabilecektin bir düşün bakalım. Bazen oluyor, eline batan dikenin acısıyla iki dakika geçiremiyorsun. O güzelim tasarımı ve akıllara zarar sistemi ile işleyen kalbi nasıl idare edecektin?
Elinde olanlara bakalım bir de; Gözlerini istediğin yere çevirebiliyorsun. Göz kapakların senin emrinde. (istisnalar dışında) Ellerini, ayaklarını (yine istisnalar hâricinde) istediğin gibi hareket ettirebiliyorsun. Peki bunlar senin elinde olmayanlar içinde olsaydı.
Hepsi, daha önce kendilerine verilmiş bir komut eşliğinde, kafalarına göre veya hareket etselerdi; Hayattan nasıl zevk alabileceğini bir düşün? Alabilir miydin? Demek ki, elinde olmayanların elinde olmaması, elinde olanların elinde olması gerekmekteymiş. Bu gerekli denklemi sana kim sağladı? Tabiki yüce Yaratıcın.
Bu yaşına kadar bu denli kusursuz ve dâimi düzenle birlikte olduğun için sanırım o Yaratıcına bir şükrü çok görmüyorsun. Onun istediği gibi de ona secde ediyorsundur umarım.
Şunu da asla unutma; Senin, emirleri yerine getirmemenden ötürü, sana emri veren o yaratıcın bir şey kaybetmez, ondan bir şey eksilmez. Sen, onun emirlerini yerine getirdiğin taktirde de o bir şey kazanmaz, bunlara da muhtaç değil. Ama sen, ama sen yaparsan çok şey kazanır, yapmazsan çok şey kaybedersin. Denemesi bedava.
Şimdi görmezsen bile alem değiştirince son noktasına kadar idrak edeceksin.