Tumgik
#doğasında
dogtrainingblogs · 2 years
Text
Gizli Kızak Köpeği Alaska Vahşi Doğasında Kaybolmuş Üç Ay Hayatta Kaldı
Gizli Kızak Köpeği Alaska Vahşi Doğasında Kaybolmuş Üç Ay Hayatta Kaldı
1973’ten beri, yıllık İditarod Sled Dog Race, tipik olarak Sibirya Huskies köpek takımlarından ve Anchorage’dan Nome, Alaska’ya 938 millik trekkingi kimin en hızlı yapabileceğini görmek için yarışan bir eziciden oluşuyordu. Bu yüzden Leon adında bir kızak köpeği bir kontrol noktasında kazara yakasından kaçıp Alaska’nın buzlu, acımasız vahşi doğasıyla tek başına yüzleşmek zorunda kaldığında, onun…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
iyigecelerdeniz · 4 months
Text
Erkek Çocuğunun Enkazı.
Toplumsal algılar vardır, bunların en yaygını erkek ve kadınlar için olanlardır. En az konuşulan erkeklerin üzerine giden algılardır. Erkekler oldukça sade yaşam tarzlarına rağmen kompleks bir yapıya sahipleridir. Her şey oldukça kolay gözükür onlar için dışardan, bir de içlerinde yaşadıkları fırtına vardır. Her zaman mental olarak baskılanan taraf olarak erkekler çoğu zaman büyümemiş varlıklar olarak çıkar karşımıza, sebebi ise toplum. Onları yeterince “güç” olarak büyütmüş olsa da ruhen büyütmemiştir. Ne kadar dile getirilmese bile onların doğasında çoğu zaman narinlik “bir hata, bir yanlış ve olmaması gereken” olarak algılanır, halbuki buna en çok ihtiyaç duyan cinsiyet de erkektir. Kadın, doğası gereği bunu fazlasıyla yaşıyabiliyor fakat erkek şanslıysa sadece bunun belli bir kısmına ulaşabiliyor. Erkek olup duygu beslemek ayıp olarak algılanıyor, halbuki neden? Güçlü olan yıkılamaz mı? Yorulamaz mı? Deniz gibi bir kayboluşa sahip olamaz mı? Onca yükün altında derinliğe boğulamaz mı? Kırılan sadece bir adam olmuyor onun içinde yaşayan o minicik erkek çocuğu da kırılıyor, azıcık bir sevgiyle hemen “çocuklaşan” erkekler vardır. Çocuklaşan onların o güçlü dirençli bedeni değil, içindeki o yaralı çocuk, hak eden her adam, ölmeden önce çiçek almayı hak ediyor, iltifat duymayı hak ediyor, duyguları olunca dinlenmeyi hak ediyor, üzülünce ağlicak bir omuzu hak ediyor, her yaptığı için “erkek adama yakışır mı?” denilmeden özgürce hareket etmeyi hak ediyor, bir şey yapmadan karşılıksız sevgi görmeyi hak ediyor, oynamayı hak ediyor, gülmeyi hak ediyor, yorulduğunda “bana lütfen yardım et” dediğinde bir güler yüzü hak ediyor. Erkekler zor varlıklardır ama insanlardır. Birazcık sevgiyle sana kalbini açan erkek çocuğu onun için çaba verdiğinde senin için dünyaları verecek kapasiteye gelebiliyor, çoğu erkek çoğu şeyi dile getirmez ama içtenlikle ister. “Kötü” erkek yok mu? Elbette. Her cinsiyette olduğu gibi. Ama pire için yorgan yakılır mı? Sevin, sevilin, kalbinizi bir yapın. Birini bile o boğulmak üzere olduğu denizden kurtardığınız an bir erkeğin içindeki o enkazı kaldırıyorsunuz, sizden bunu istemezler ama yapın, hak ediyorlar…
İyi geceler Deniz’im.
195 notes · View notes
olafkardanadam · 1 month
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
“Özgür Ruh”, bir atın üzerinden hayvanların kendi doğasında özgür bırakılmasını, insanların savaş ya da başka alanlarda işlerini yerine getirmeleri için, hayvanları zorla kullanmamak gerektiğini öğütlüyor. Çok üstünde durmasa da savaşta kazanan bir taraf olmadığına dair küçük vurguları da var. Spirit’in film boyunca, özgür bir şekilde oradan oraya koşturması, enerjisinin hiç düşmemesi, özellikle vazgeçmeyen ve hayallerinin peşinden gitmek isteyen çocuklara güzel motivasyonlar sağlayabilir. Ve Spirit’in cephesinden baktığımızda film, aslında hayatta kendimize ait bir çevre bulunsa da bunun ötesinde başka canlıların da varlığının bilincinde olmamız gerektiğini söylüyor. Filmde Spirit’le Küçük Dere arasında oluşan sevgi ve şefkat, bu şekilde insan-doğa ilişkisine dair de güzel mesajlar bırakmış oluyor. Bütünsel anlamda da filmin görselliği ve yansıttığı doğanın görkemi her anlamda seyir zevkini arttıran bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
49 notes · View notes
bigcollections · 5 months
Text
ELMASBURNUKADİNPLAJİ - MEGA+
Tumblr media
Elmasburnu Kadın Plajı: Riva'nın Parıltılı Güzelliği! ElmasburnuKadinPlaji.com, İstanbul'un özel kumsallarından biri olan Riva Kadınlar Plajı'nı sizlere sunar. Beykoz'un eşsiz doğasında, temiz deniz ve altın kumlarla çevrili bu plaj, sakin ve huzurlu bir atmosfer sunar. Elmasburnu Kadın Plajı'nda Keşfe Çıkın: Temiz Deniz ve Altın Kumlar: Beykoz riva kadınlar plajı, berrak denizi ve altın sarısı kumlarıyla adeta bir doğa harikasıdır. Temiz ve bakımlı plajda gün boyu denizin tadını çıkarabilirsiniz. Doğal Güzellik: Riva bölgesinin eşsiz doğasında konumlanan Elmasburnu plajı, şehrin gürültüsünden uzaklaşmak isteyenlere huzurlu bir kaçamak sunar. Özel Kadınlar Plajı: Riva kadınlar plajı, özel bir bölümde kadınların rahatça denize girebileceği bir alanı içerir. Bu sayede kadınlar için güvenli ve özel bir deniz keyfi yaşanır. Dinlenme ve Eğlence Alanları: Plaj, şezlong ve şemsiyelerle donatılmış dinlenme alanlarına sahiptir. Ayrıca su sporları ve aktiviteleri ile eğlenceli bir gün geçirebilirsiniz. Neden Elmasburnu Kadın Plajı Tercih Edilmelidir? Kadınlar İçin Özel Bölüm: Riva kadın plajı, kadınların rahatça denize girebileceği, özel tasarlanmış bir bölüme sahiptir. Huzurlu Ortam: Doğanın içinde yer alan Elmasburnu Plajı, sakin ve huzurlu bir ortam sunar. Günübirlik Kaçamak: İstanbul'a yakın olması nedeniyle günübirlik kaçamak yapmak isteyenler için ideal bir destinasyondur. Aile Dostu Plaj: Elmasburnu, ailecek vakit geçirmek isteyenler için güvenli ve keyifli bir plajdır. Eğer temiz deniz, altın sarısı kum ve huzurlu bir atmosfer arıyorsanız, Elmasburnukadinplaji.com adresine göz atın ve Elmasburnu Kadın Plajı'nın keyfini çıkarın!
666 notes · View notes
surlar · 8 months
Text
Sanırım sonbaharı her zaman sevmişimdir, çünkü doğa parçalandıkça, yapraklar döküldükçe ve çimen pigmentini kaybettikçe bile, etrafınızdaki dünyanın huzurlu bir ölüme yenik düşmesini izlemenin canlandırıcı bir yanı olduğunu hatırlatıyor. Çürümenin varlığın doğasında olduğunu hatırlatmak rahatlatıcı ve benim ufalanmamda, ölümümde ve çürümemde, çimenlerden ya da ağaçlardan daha büyük olmadığımı hatırlatmak alçakgönüllü. Yükselirim ve düşerim ve bu, her şeyin yoludur.
51 notes · View notes
endergelisenataklar · 5 months
Text
aşkın da doğasında vardı elbette ayrılmak. ayrılmıştık. ikimiz. ikiye. senden bir şeyler, benden bir sürü. senden bir parça koptu. benden hepsi.
24 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 1 year
Text
Tumblr media
Hatırlar mısın bilmem ?
Sana derdim hep,
Değişmek mevsimlerin doğasında var ve onlara çok yakışıyor..
Sana, bana değil !
Ben başladığım yerdeyim hala..
Ya sen...?
64 notes · View notes
kalbenli · 2 years
Text
Doğasında gitmek olan ne varsa
Birgün çıkar gider hayatınızdan
GÜN GİBİ
Seni belirsizliğin dipsiz kuyusuna atıp uzaktan izleyen biri için VİCDAN çizemezsin . . .
Tumblr media
146 notes · View notes
zombilerindekalbivar · 5 months
Text
Artık insanların şunu çözmesi gerek iyice canıma tak etti
Eğer bir kişi sevdiği, değer verdiği insanlardan beklemediği tepki, hareket görürse doğal olarak kırılır. Bu konuda (insanın doğasında olan duygulardan olan) üzüntüyü belirtirken amaç yaşadığı olayı büyütüp,abartmak değil yok edip mutlu olmayı yine de onları affetmeyi istemek için konuşur. Tabi böyle olduğunda yine ve yine üzüyorlarda neyse.
Sizi bir kelimesi ile kıran biri varsa onu hayatınızdan hemen çıkarın. Ben bilmem kaçıncı kez göz yumdum şuan patates haldeyim. Mutlu muyum,asla. Mutlu olacak mıyım,her zaman tabikisi de. O yüzden sizi uçurumdan itenleri uçarak şaşırtın.
14 notes · View notes
anonimbeyy · 1 year
Text
Risâle-i Nur benim için neden bu kadar kıymetli? #1
Yıllarca gördüğüm fen derslerinde kainatta ki hiç bir fiili Allah'a vermediler, gözlemlenebilir evrendeki bilgi birikimi olan bu pozitif bilimlerin içerisine naturalizmi sıkıştırıp âdeta varlık algımızı katlettiler, Bir yaprak bile onun izni olmadan düşmez diyen kuranın Rabbine inanip ne bir yaprakta ne yağmurun yağmasında ne de bir çocuğun doğasında Allah'ı göremedik çünkü sistem bize bu işlerin doğa yasaları tarafında idame edildiğini dayatıyordu...
Bu insan organizması nasıl böyle intizamli olabilir diye sorgulayinca hemen karşımıza çünkü DNA si öyle diye genetik kodumuzun,fihristimizin sebebimiz olduğunu iddia eden naturalist sistem çıkıyordu... Varlık algımıza ve tevhid inancımıza kast eden ve ya insanları ateizme yönlendiren ya da evet bir Allah var diye inanan ama kainatta hiç bir fiilini görmeyen adeta deizmin yaratıcısını benimsettiren bu naturalizm akımında düşünce sancıları içinde çekerken Risale-i Nur isminde Bediüzzamanın kitaplarında; bir takım gençlerin kendisine "Bize Allah'ı anlat öğretmenlerimiz hiç bir şeyde Allah'tan bahsetmiyorlar diye sorduklarını okurken adeta kendimi ve kendim gibi binlerce genci o sohbette buldum... Ve Bediüzzaman hazretlerinin cevabında bir ruh bulmuştu gördüğüm bütün dersler "öğretmenlerinizi (natüralist materyalist felsefeyi) değil okuduğunuz fenleri dinleyin Onlar size Allah'ı haykırıyor" diyordu... Adeta vurduğu her yerden su çıkaran Hz Musanın asası gibi bu nurlarla baktığımız her fende tevhidi görüyorduk, kurânin bir yaprak dahi onun ilmi olmadan düşmez ayetini yaprak da belki yaprak düşerken uygulanan çekim kuvvetinde veya yaprağın atomlarinda dahi görüyorduk... Allah Bediüzzamandan bin kere razı olsun...
27 aralık 2020/ anonimbey'in kaleminden...
28 notes · View notes
biryerolsa · 8 months
Text
Kendi payıma, dünyadan şikâyetçi değilim. Evren adına bir itirazım da yok. Karamsar sayılmam. Acı çekerim ve şikâyet ederim, ama acı çekmek genel bir kural mıdır, insanın doğasında mı vardır, bilmem. Öyle ya da değil, bilsem ne olur, bilmesem ne olur.
9 notes · View notes
dilaraaksoykaleminden · 9 months
Text
Daha
Duygularımı aldılar Tanrım, Fatihalar can verdiler kalbimde. Duygunun şuur altı kazasında çarpan bir kalbim olduğunu unuttuğumu da unuttum.
Şimdi, herkes herkesiyle mutlu olsun. Ötelenen her aşk, şeylere karışan hiçbir şey artık. Ağlamak, ezberimin mürekkebinin bittiği yerde kan akıtan bir solungaç. Hayvanların parodilerinden şikayet eden bir aşkın, insana rast gelmediğinin kabul ovasında çiçek topluyorum garip ben…
Daha da bu kadar büyük sevmem. Başkasına umut falları açıp beni ağlatan günah Tanrısı gözlerimin önünde can verdi aşkta.
Sevmeyi toplayan çocukluğum, çiçeklere gün yüzlü mısralar dizdi. Şikayet, namüsait bir telaşta…
Daha da büyük sevemem. Kıyamet, gökyüzünün yeryüzüne rastlamak gerçeği ve ben kalbimi bir savaşta kaybettim. Gazi mutluluğumun onu ziyaret ettiği gecelerde, o adam hep o kadını sevdi.
Bu aşk da bitti. Gecenin hecesi, tesettürlü bir kadın artık. Allah bütün sevabını kabul etsin bu ayrılığın.
Sevdi, herkes herkesi Tengrim. Saati yelkovan ile akrep öldürdü, durdu bence zaman aşksızlıkta. Rahmeti bol ümitler, berduş yalnızlıkta şimdi.
Daha da büyük sevemez be kardeşim, bu kalp. Küçüldü, minyatür kaldı hep bu kof sevdalara. Tengrim, sanma ki Tengrimsin bundan gayri. Sen hâlâ Tanrımsın. Kalemimin ucu bucağı koparken gecenin namusuna, beni sen yarattın o zalim imkansızlıklara.
Bir daha doğalım, en doğasında olsun doğalından. Ölüme fokurdayan nefretler, bizi yiyip bitiren zamanın olsun.
Daha da sevmez bu kalp, Tengrim. Acabası köpük dolan kötüler, umudumu biber gazına boğdu. Öksürmeden nefes alamam aşka ben…
Dilara AKSOY
9 notes · View notes
roquentiin · 26 days
Text
Kapitalizm, pragmatist toplumlarda görülür. Doğasında bireyin pragmatist olması yatarken bunu romantikleştirip toplumsal olarak yozlaşmayı görmezden gelmek, aptallıktır. Bireyin kendi ahlaksal yapısında bozulmalar varken bunu öncelik olarak başka etkenlere bağlaması sorumsuzluktur. Ayrıca söz konusu insan her zaman, insanı sömürmeye meyillidir ve konu sadece ekonomik değildir.
2 notes · View notes
umuttsuuuzvakaa · 1 month
Text
gece geçiyordu,saatler 4ü gösterirken ay'a baktığımı hatırlıyorum. ilk defa bu kadar geç saatte uyanıktım,ya da öyle olduğumu sanıyordum. çünkü uyanık olunca düşüncelerim kafama hücum ederdi. fakat o gece öyle değildi. garip bir sessizlik vardı kafamda,hiç olmadığının aksine. sessizdi,tamamen sessiz. çıt bile yok. hayatım boyu kafamda susmayan o ses yoktu bu gece. hava ılıktı,ne sıcak ne soğuk. normal temmuz ayıydı. etrafımda ağlayan insanları duyuyordum. insanlar,evet. kimisi bağıyor,kimisi baygınlık geçiriyor. insan ölümüyle barışmakta zorluk çekiyorlar gibi. oysa insan yaşarken de ölürdü,demek ki,anlamamışlar. hayatları boyu üzdükleri,belki de hayattan soğuttukları insanın ölümüne göz yaşı döküyorlardı. hayır, ona değildi göz yaşları,kendilerineydi. insan bencildir,bu onların doğasında vardır. çiçek güzel koktuğunda çiçeğin kokusunu severler,koparırlar ve solunca da çöpe atarlar. o gece de kendilerinin var olmasıyla olmaması arasında pek fark olmayan vicdanları sızlamıştı diye ağlamıştı bazıları. bazıları rol yapıyordu tabii ki de,onları da unutmamak lazımdı. oysa ne aptallardı,onların hiç biri gerçekten ölen kişini kaybettiği için ağlamıyordu. o kişinin şefkatini, sevgisini,dikkatini bir daha göremeyecekleri için ağlıyorlardı. dediğim gibi çoğuysa vicdanları sızlamıştı diye ağlamıştı. gerçek şuydu,insanın ölümüne ağlanmamalıydı,onun yaşarken ölmesine ağlanmalıydı. yaşayarak ölmek ödül gibiydi,fakat yaşamadan ölmek. felaket. bense suskundum,hisslerim bu gecelik beni terk etmişe benziyordu. bu haberden 14 saat önce emeğimin çöp olduğu haberini almamış gibi,terasa yaslanmış ay'ı izliyordum. yıldızlar yok-,diye düşündüm. sahi,neredeydi onlar? umursamam gereken tek şey şuan onlardı. büyük ihtimalle şokun etkisinden çıktıktan sonra büyük bir çöküş yaşayacaktım,farkındayım ama umursamadım. gökyüzü çok temiz ve güzeldi. haksızlıktı, ay asla ölmüyordu,fakat ölen insanları görmeye mecbur edilmiş gibiydi. en çok acı verende yaşayarak ölen insanları görmesi,fakat hiç bir şey yapamıyor olmasıydı. rüzgarı saçlarımda hissettim,gözlerimi kapadım. derin bir nefes aldım ve acıyla yüzleştim.
13.07.23
-z.
3 notes · View notes
doriangray1789 · 11 months
Text
değişim felsefesini Immanuel Kant, Karl Marx ve Hegel üzerinden yorumlasak:
İmmanuel Kant, felsefede önemli bir figürdür ve Kantçı düşünce sistemi birçok alanda etkisini göstermiştir. Kant'ın felsefesinde değişim, insanın bilgi ve deneyim aracılığıyla gerçekleştirdiği süreçlerle ilişkilendirilir. Kant, aklın kategorilerini ve algı süreçlerini analiz ederek, deneyimin nasıl bilgiye dönüştüğünü açıklamaya çalışır. Kant'a göre, değişim bireyin içinde bulunduğu deneyimlerle ilgilidir ve insan bilincinin bir parçasıdır. Ancak Kant, değişimin toplumsal veya tarihsel boyutlarına fazla odaklanmaz.
Hegel, tarih ve felsefe alanlarında büyük etkisi olan bir düşünürdür. Hegel'in diyalektik yöntemi, değişim felsefesinde önemli bir yer tutar. Hegel'e göre, değişim bir süreçtir ve bu süreçte tez, antitez ve sentez aşamaları yer alır. Hegel'e göre, değişim ve ilerleme tarihsel ve toplumsal süreçlerin doğal sonucudur. Ona göre, tarih bir tez-antitez çatışmasıyla başlar ve yeni bir sentezle sonuçlanır. Hegel'e göre, değişim zorunlu bir süreçtir ve gerçekliğin temel bir özelliğidir.
Karl Marx, Hegel'in felsefi düşüncesinden etkilenmiş ve onun diyalektik yöntemini geliştirmiştir. Marx'a göre, değişim ve dönüşüm kapitalist toplumun temel özelliğidir. Ona göre, toplumda değişimi harekete geçiren temel etken, sınıf mücadelesidir. Marx, kapitalizmin doğası gereği içsel çelişkilerle dolu olduğunu ve bu çelişkilerin devrimci bir değişimi tetikleyeceğini öne sürer. Marx'a göre, bu değişim sonucunda kapitalizm yerine sosyalizm ve ardından komünizm gelir. Marx'ın değişim felsefesi toplumsal dönüşüm ve sınıf mücadelesi üzerinde odaklanır.
Sonuç olarak, Kant, Hegel ve Marx, değişim felsefesine farklı açılardan yaklaşır. Kant, değişimi bireyin deneyimine odaklanırken, Hegel ve Marx toplumsal ve tarihsel süreçlerin doğasında değişimi vurgularlar. Hegel ve Marx'ın diyalektik yöntemi, değişimin zorunlu ve devrimci bir süreç olduğunu ileri sürerken, Kant daha bireysel ve deneyimsel bir perspektif sunar.
10 notes · View notes
sessiz1okur · 1 month
Text
"Anlaşılmak için çırpınmadığın yer evin olacak."
Anlaşılmak... Nerden bilebilirdi ki insanoğlu bu dünyadaki en büyük sorunun bu olacağını? Bilemedi. Bilemediği içinde anlamamaya devam etti. Anlamamak için harcanan bunca çaba neden? Ben bunun için bi çaba verildiğini düşünüyorum. Herkes tek taraflı bakıyor. Herkes at gözlüğü takmış ve başka hiçbir şey görmek istemiyor. Neden? Ben bunu anlayamıyorum. Çünkü ben karşımdakini dinliyorum ve neden böyle düşünmüş, neden bunu böyle anlamış, sonucu ne olmuş düşünmeye çalışıyorum. Bir şeyleri çözmek istiyorum. Elbette anlıyorum diye tamamen kendimi bırakıp onu haklı bulmuyorum. Bulamıyorum. İnsanın doğasında kendisini koruma, kollama, doğru çıkartma içgüdüsü var çünkü. İster istemez evet haklısın, böyle şeyler yaşadık ama bende bunu şundan dolayı yaptım. Asıl niyetim buydu... Gibi. Ben cidden bilmiyorumki artık. Ben anlaşılmak mı istiyorum, anlamak mı istiyorum, ya da tam tersini mi istiyorum... Artık kafamı bir sorunun barındırdığı elli soru işgal ediyor her seferinde ve dayanamıyorum. Ben bu kadar hassas düşünmek istemiyorum. Çünkü onlar öyle yapmıyorlar. Ve sadece karşıdakini suçluyorlar. Ben bunu da yapmak istemiyorum. Ama yoruluyorum... Bitkinim.
2 notes · View notes