Tumgik
#kum adam
gozcunet · 2 years
Text
Bir Korsanın Hayatı Hobi Kanalına Başlıyor
Bir Korsanın Hayatı Hobi Kanalına Başlıyor
Lost Boy Entertainment çıkacak Yağma: Bir Korsanın Hayatıbir korsan masa oyunu, Q3 2022’de hobi kanalına. Bu oyunda oyuncular bir filonun komutasını alır ve bölgedeki adaların kaynaklarını sömürmek için yola çıkarlar. Oyun, amacı tek bir oyuncunun on Yağma Puanı biriktirmesi olan modüler bir okyanus haritasında oynanan rekabetçi bir strateji oyunudur. Oyuncular sıralarında gemilerini inşa edecek,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
golge-gezgin · 2 months
Text
Tumblr media
.
Yoksulların belleği zenginlerinki kadar dolu değildir, yaşadıkları yeri ender olarak bıraktıklarına göre, uzamda bellek noktaları daha azdır, tek biçimli ve kum rengi bir yaşam süresinde de daha az bellek noktası bulunur. Hiç kuşkusuz, gönül belleği de vardır, onun daha güvenilir olduğu söylenir ama zorluk ve emek yüreği yıpratır, yorgunlukların ağırlığı altında insan daha çabuk unutur. Yitik zamanı ancak zenginler yeniden bulur. Yoksullar için, ölümün yolunun belirsiz izlerini belirtir yalnızca. Hem sonra, katlanabilmek için fazla iyi anımsamamak gerekir, günlerin hemen yakınında bulunmak gerekir.
( Albert Camus, İlk Adam )
.
.
.
.
.
[ Tokat, Zile, Saraçköy, 05.11.2023 ]
10 notes · View notes
sillagen · 9 months
Text
Balkonda kahvaltı ediyoruz. Karşımıza yeni iki katlı bir müstakil ev yapılıyor. Duvarı bir güzel suvuyor adam. Sıvayı şak atıyor duvar tutuyor ya. Bunun ayarını nasıl yapıyorsunuz. Şap diye yapışıyor. Ne kadar çimentoya acaba ne kadar dedim kum ve ve su koydu da bu adam direkt attı mı yapışıyor. Zor iş vesselam mutfakta yemek suyu ayarlamak gibi. Fazla koysan tadı kaçar az koysan kıvam bozulur. İyi seviyede su lezzet verir
28 notes · View notes
barbeduperenoel · 2 years
Text
Yaşanmayan onca şeyin ağırlığında ezilirken, insanların omuzlarının yükü yüreklerine değerdi. Bundandı gecelerin terk edilişleri. Battıkça batardı parçaları; yıldız diye kandırırdı kum taneleri, gökyüzü diye okyanusları. Kırıldıkça zedelenirdi insanlıkları. Gözü dönmüş bir yaratık misali, pençeleri olmamasına rağmen, avucuna alır alır sallardı ölü bedenleri.
Yatağın altındaki, dolabın içindeki ya içimdeki, hangisinden kaçsaydım ki? Kararsızlığımdan olmuştum iki bacağımdan. Yanağıma sert bir tokat yemiştim ıslıklarından. Tek bir kelimeleri ile kollarımı kavrar, damarlarıma ulaşırlardı. Zehirledikçe zehirlerlerdi kalbimin odalarını.
Kendimden kaçıyorum diye onlardan kaçardım çoğu zaman. Nereye dönsem onları görür, simalarını gölgemde saklanıyorlarmışçasına bir dedektif misali araştırır dururdum. Şimdilerde bakıyorum şu kimsesizliğe. Kocaman yaşlı bir kadın gibi, saçları beyazlamış bir deri bir kemik kalan orta yaşlarının sonunda bir adam gibi. Açlıktan ölmek üzere olan bir çocuğun obez bir çocukla karşılaşması gibi.
Paranoyam gittikçe büyümüş. Bir örtü gibi dünyayı sarıp sarmalamış. Kırıklarım sandıklarım kıtaların ta kendisiymiş. Boğazıma oturan şu koca yumru yeşilin kendisini griliğe bıraktığı modern denen çağdanmış. Yüreğimi olur olmadık yerlerde avuçlayan şu oluşum, çocukların sessiz çığlıklarındanmış. Ruhumun daralmasına neden olan, zihniyetlerin oluşumuymuş. Benim paranoyam geçmişini unutmaya yüz tutmuş, geleceği ile kör olmuş, şimdi denen zaman dilimini atlar olmuş. Benim paranoyam kurtaracağım derken yok eden olmuş.
29 notes · View notes
by-hulusi · 1 year
Text
BİSİKLET...
Adamın biri, bisikletle Türkiye’den, İran’a geçiyormuş.
Selesinde kocaman bir torba!
Gümrük görevlisi şüphelenmiş haliyle. “Aç torbayı” demiş, açmış, kum çıkmış…
İki gün sonra, aynı adam ıslık çala çala gelmiş sınır kapısına, çıkış yapacak,
selesinde gene torba.
Bir, üç, beş, hep aynı manzara… Adam geliyor geze geze, termal kamerayla bakıyorlar, tahlil yapıyorlar, köpeklere koklatıyorlar, uyduyla takip ediyorlar, hikâye…
Hep kum çıkıyor.
Aradan yıllar geçiyor. Gümrük görevlisi çarşıda rastlıyor o adama...
“İçim içimi yiyor” diyor
Bu saatten sonra birşey yapamam sana Allah aşkına söyle ne kaçırıyordun
O torbayla adam cevap verir
"BİSİKLET"
OLAYLARA BAKIŞ AÇISINI DEĞİŞTİREMEDİĞİ SÜRECE,
OLAYLARIN ARKA PLANINI GÖREMEMEĞE DEVAM EDER İNSAN...
7 notes · View notes
okyanustakibaliikk · 8 months
Text
Eskiden...
Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz.
Annemizin sinirlenince kafamıza ‘dannk’ diye ses çıkartan taslarla yıkandık,
Banyodan sonra havluya sarılıp sobanın yanına geçtik..
Saçlarımızdan düşen suları sobaya düşürür cısss sesini dinlerdik.
En güzel mahalle maçlarını annemizin zamansız banyo yaptırmaları yüzünden kaçırdık.
Cumadan verilen ödevi pazar akşamı yapan nesiliz.
Aynı simidi 2-3 kişi yiyip aynı şişeden gazoz içtik.
Arkadaşın bisküvisinden alınca içi yanan değil mutlu olan nesildik.
Anne terliğinin tadına doyumsuz bakmış,pazar banyosunu genelde leğende ülfet sabunu ve maşrapayı kafasına yiye yiye yıkanmış tertemiz çocuklardık.
Her sabun kokusunda çocukluğum aklıma gelir bu yüzden..
Bizler kardan adam yapıp erimesin diye dua eden çocuklardık.
Sokak oyunundan vazgeçemeyip,
Salça ekmek yiyip doyan çocuklardık.
Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koyardık,
Tuvaleti geldiğinde annesi eve alır korkusuyla sokağa çiş yapan çocuklardık.
O günler çok çok güzeldi hele hele bugünlerle karşılaştırıldığında.”
Çocuk gibi çocuktuk biz!.
Huzur ve saygı da vardı,
mutluyduk küçücük dünyamızda ….
Sabahtan aksama kadar oyun oynardik.
Karnımızın acıktıgını unuturduk oyun oynarken.
Gazoz kapaklarıyla oynayan çocuklardık,
Çelik çomak oynardık,
çember çevirirdik,
çomaktan bez bebekler yapardık, ekmegimize toz seker atıp yerdik
Yaprakları içine pirinç diye kum koyar sarardık
Ölen bir kuş görürsek gömer mezar yapar dua okurduk mutluyduk…
Çam ağacının kabuğundan araba traktör yapardık, yaramazlık yapardık annemizden dayak yememek için saklardık, ilkokulda soba ile ısınırdık…
Biz küçükken çok büyüktük.
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık.
Güzeldik biz küçükken.
Kaşlarımızı almayı bilmezdik,makyaj çok büyüklerin işiydi sevmezdik.
Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, çok lükstü, hayaldi belkide…
Bizler bahçeli evlerimizde çevremizdeki insanlara güvenerek büyüdük.
Annelerimizin dizlerinin dibinde sokakların, bahçelerin, ağaçların, tozun toprağın kokusunu içimize çekerek büyüdük.
Kapı önlerine paspas serip evcilik oynardik, kapı önünde çizgili oynardık, kaldırım taşına oturur saatlerce oyalanırdık…
Oyuncaklarımız mutfak esyalarimiz yoktu….
Ekmeğin arkasındaki kağıdı sökmek için uğraşırdık,hep kağıt kalırdı…
Bizim hiç bir şeyimiz yoktu ama yine de mutluyduk.
O günleri yine doya doya yaşamak için neler vermezdim ki…!
Biz çocuk gibi çocuktuk…!
*Alıntıdır
4 notes · View notes
balamirkagann · 11 months
Text
Çamur
mavi ve yeşil renkler alfabelere sıkıştırılmış dökülüyor harfler, bir biri ardına dizeyle çikolata sürülmüş dilimlenmiş ekmekler ve her acıktığımda taze çikolata kokuları.Burnumun tellerine serilir bir başak bir zahter,artık dilim dönmüyor desem inkâr ediyor olurum ve ne kadar göğe baksam kocaman biri vardı tanrıydı, bir tabak kırıldı baş roldeki adam tarafından ve orası kırıklıkların tarlasıydı,bir sabah hüzünlü bir pazar sabahı yalnız ve mutsuz bir kahvaltı camlar da çay buğuları ve sessizlik-
Hayat dan söz ediliyor ve susuluyor sahiden siz mi yarattınız bugünleri -
Soğuk bir yalnızlık bu bolca kum taneleri ve sanki toprağın ağırlığı çekiyor ve sonra nar taneleri tertemiz günlerden kalan sanki salı günü
Ama bak işte yine susuyoruz ölüm insanın için de bir kapı daha olmayan bir evin acele etme belki de yoksun belki de yokuz bilirsin işte yürek çarpar yürek görür ve sonra görünmez olarak raflara kaldırılır hep o kanlı ellerle sadece onlar diyorum bilmeden gaddar olan kimseler ve kırmızı bir göğü görüyorum fırtınalar rüzgarlar ellerinin tersiyle yittiler beni sanırım tanrıydı seninle bir günü kutlamak ve sonra saatlerce aynı koltuk da sevişmek.
4 notes · View notes
irmakgull · 11 months
Text
Oğuz Atay günlüğünde şunları yazmıştı;
Bugünlerde umutsuzluk var. Bu adamlar çürüyen et, dökülen diş gibiler. Neden yazdıklarımı anlamıyorlar, neden çevrede kimse yok? Bu sokakta bir iki küçük mezarlık olsaydı da, her gün işe giderken ölülerle selamlaşsaydım. Sanıyorum burada ben kendimi dışarıda bırakılmış hissediyorum. Korkarım sonunda bende teslim olacağım, bu daha acıklı olacak…
Bütün bu kitapta ne yazıyor?
Bu adamı öldürmüşler!
Oğuz Atay’ın beyninde tümör çıkmış .
Sonra da gencecik yaşta ölüp gitmiş.
İşte , o tümör denilen bok her neyse, bu söylediği bütün herifler o tümör.
Anlamıyor musun hâlâ?
Bak, yazıyor burada.
Öyle kalkıp küfür falan da etmemişler.
Ne yapmışlar, biliyor musun?
Hiç.
Hiçbir sey yapmamışlar.
Sokakta yürürken, dönüp de bakmamışlar bile adama.
Onun için ölmüş bu adam.
Kimse dönüp de bakmadı diye.
Yarım kalmış kelimesi.
Hayatı, kızgınlığı ve her şeyi yarım kalmış.
Bazı insanlar böyledir işte diğerlerine göre çok daha kırılgan olurlar.
Ölümü sırtlarında bir çanta gibi taşıyıp yorulduklarında önce onu açarlar.
İlk nefesini aldıktan sonra başını koltuğa yaslayıp düşündü.
Oğuz Atay’ı anlayamamış,ancak daha da ileriye gidip hissetmişti.
Bir adam geliyordu gözlerinin önüne.
Yalnız bir adam.
Romandaki bütün adlar tek bir adama aitmiş gibi geliyordu.
Turgut’lar, Selim’ler, herkes tek bir adammış gibi.
Cam kırıklarından inşa edilmiş bir adam.
Belki de havadan.
Sonra karanlık bir taşla çarpışıyordu.
Binbir parçaya bölünüyordu adam.
Her ne yaşadıysa, karanlık bir taş olmuş ve adam kum gibi ezmişti.
Ve şunu eklemişti Bende büyük meseleler yüzünden harcamış olmak isterdim hayatımı. Küçük dertler yüzünden yıpranıp gitmek istemezdim. Kim yarattı bu hazin neticeyi?
6 notes · View notes
bugunbirazleylayim · 2 years
Text
Arsa görmeye gittim adam yeni dolgu yaptırmış her yer kum resmen gözlerim ve saçlarım harfiyat doldu sayın yer gösterici bu kum tepeleri var ya bu kum tepeleri o kum tepeleri senin götüne girsin bu kum tepeleri 🖕
18 notes · View notes
incehareket · 1 year
Text
kayıt
çok eskiden kişisel bir ansiklopedi yazmak istemiştim, evlatlarım için. evladım olmayınca o proje de rafa kalktı tabii. bu kişisel ansiklopedide neler mi olacaktı, tanıdığım insanlar, bildiğim mekanlar, artık var olmayan apartmanlar dükkanlar, bir kere duyduğum şarkılar, anılar, benim anılarım, başkalarının anıları, sonra laflar, çocukken dediğimiz laflar ve büyükken dediklerimiz, diyemediklerimiz, ispatlanamaz meseleler, dedikodular, iftiralar, saçmalıklar... yani hiçbir yerde bulamayacağımız şeyler. babaannemin ineği zevriya, benim oyuncağım halit, ibo dedenin çöldeki kum fırtınasından filler sayesinde kurtulması... yuttuğumuz şeyler, yutulmayan şeyler, cemaziyülevveller, cemaziyülahirler... affedemediklerim, affettiklerim, yarım bildiklerim, bilmediklerim... unutamadıklarım, şartlar başka olsaydılar, başka bir evrende yaşasaydıklar... ille de vaatler, hayaller, hayal kırıklıkları, insanlar, insan sandıklarım, hayvanlar, pati bey mesela, mezarı parkın içinde, kimse bilmez, Canay'ın çırağı Hıdır eflatuna eflatin derdi, kırık bonibonları onun ısırdığını düşünürdük hep, H maddesinde okuyacaktınız bunu eğer yazsaydım. Sangita Hindubesk söylerdi, akımın tek örneği olarak kaldı, sonra Ciguli geldi, yapma bana numara ile Sangita'ya göz kırptı, ilkin Sibel Can konserinde söyledi bu şarkıyı, Sibel Can dansözlüğü bıraktıktan sonra dansetmeyi öğrendi, eskiden beybleyd gibi dönerdi... Serdar Topraktepe sonra, Ali Cansun da var, Blind Guardian, otoban kasetleri var, oradaki skeçlerde Güner Ümitle Gamze Gözalan, sonra Gamze Ebru Gündeşle Tanrı Misafiri dizisinde oynadı, sonra klibinde annesi oldu, hala kurabiyesi var tarçınlı, adam 38 yaşındaydı karısı 19, basketbol maçı skoru gibiyiz demişti, sonra kız çocuğunu aldırıp bundan boşanınca çocuğumu öldürdü diye ağlamıştı önceki karısını beşikte bebeği varken bırakan adam... hepsini yazacaktım ve daha fazlasını...
evlatlarım olsaydı tabii. olmadı. nasip.
4 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Köleleri Uyandırmak
Atalarım Göktürklerin hiç aklımdan çıkmayan bir sözleri var.
✓ Bir insanın ömrü boyunca öğrendikleri bir kum tanesi kadar büyüklükte değildir.
Dünyaya doğum ile gelmek dolmak içindir.
Madde olmayan boyuttan madde olan boyuta geçiştir doğum.
Ölüm ise olmaktır.
Madde boyutundan madde olmayan boyuta geri geçiş ölüm.
Us zihin demek değildir. Zihin niyet ile iş tutar kalp ile iş tutmaz. Niyet insanın içinde ki şeytandır. Zihin insanı yanlışa kurnazlığa götürür.
Us kalptir. Sevgi dolu us doğru bir yön verir insana dolmak için.
Dolmak; cebini, mirası doldurmak demek değildir. O boş beyinli işidir.
Diyenti ruh molekülü bir doğumda bir de ölümde zirveye çıkar.
Ölüm bitiş değildir.
Ölmeden biten insanlara da yanıt bulmak gerekir.
İnsan doğarken ve öldükten sonra kırkı çıkması denilen mevzu madde ile tanışma ve maddeden uzaklaşma süresidir. Her iki olguda kırk günde gerçekleşir.
Doğum yapan dişil enerji kadın kırk gün sonra normale madde ile yeniden buluşur.
İnsan ölümü tadar. Tatmak bitmek değildir. Yemeği de tadarız.
İnsan ve insanlık ne zaman küçüldü ise madde büyüdü. Madde insanın yaşamında ne zaman küçüldü ise insan ve insanlık büyüdü.
Umut maddeyi küçültmek isteyen ruhlardadır.
İnsanlık onlar ile yeniden doğacak.
İnsan ne yer ve içerse odur. İnsanın içinde ne var ise dışına o yansır.
Dışı insan görünümlü içi hayvanlaşmış yaratıklar insan değildir.
İnsan dolarak tekamülü tamamlayan bir canlıdır.
Arafta kalmak olmadan ölmek demektir.
İntihar etmek olma ihtimali olmayanların arafa geçme duraklarıdır.
İnsanlığını kaybetmemiş her insanı bir yazılım gibi görmek gerekir. Onlar olmazsa bazı programlar çalışmaz.
İnsan olanı köleleştirmek isteyen her sistem bozar.
İnsanı kaos ile beslemek bir iblis oyunudur.
Maddeye bağımlılıktan kopamamanın korkusunu yüklediler insana.
İblis hakimiyeti yeniden insana kaptırmamak adına tüm madde gücünü kullanarak hakimiyetini korumak istiyor.
Beyhude bir çaba olduğunu şeytana tapan insanlara anlatmak mümkün değildir.
Şeytanın hangi kılıklara girdiğini dolmamış ve olmamış insan anlayamaz.
Adem (adam) ve oğullarına düşmanlığın sebebi nedir?
Dünyada yaşananlar insanlığın kaybolması ile ilgilidir.
Şeytan adam oğulları köleleri uyandıracak diye korkudan adeta çıldırmaktadır.
Kadın Havva soyu. Dişil enerji önce kendi uyanacak sonra madde alemine kazandırdığı ay parçası yeni adam oğulları ile uyanışı yeniden başlatacak.
Kadının yazılımı erkek gibi değildir.
Bunu en iyi adam oğulları bilir.
Kadın baştacı ve erkeğin bu sebeple eşitidir.
Kadın düşmanlığı şeytanidir.
Her kadının yazılımı aynı değildir.
Şeytana köle doğuran kadınların çoğalmış olması dünyanın kaos olmasına yol açtı.
Yavrusunu madde alemine kaptıran insanlığın düşmanlarının ordularına asker yetiştirdiler.
Rahim yükselmek demektir. Kadın rahim sahibi bir varlıktır. Soyu yükseltir. Alçaltanlardan olanlar alçaltır.
Rahman erkektir.
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır der atalarımız. Tersi de kadın sayesinde gerçekleşir.
Kadınları iyi yetişmiş bir toplum asla geri kalmaz.
Kadın uyandırır.
Şeytanın dediği gibi kıyamet değil olumlu bir çağın habercisi yaşadıklarımız.
Dünya yeni bir doğumun mekanı olarak o heyecanı bunu idrak edenler ile yaşıyor.
İyi ve kötünün birlikte yok olacağı bir çağ açılıyor.
İm öz demektir.
An ise zaman demektir.
İman öze dönüş demektir.
Şeytana tapan çoğunluğun hepsi birden tek bir insan gibi ölecekler. Leşlerinin kaplandığı bir toprak parçası yeryüzünde bulunamayacak! Bu çağ bu ibret yaşandıktan sonra açılacak.
Yunus bir sözünde 'aşıklar ölmez imiş ölenler hayvan imiş' der.
Düşünmelik bir söz olarak bu yazının süsü olsun bu söz.
Köleleri uyandırmaya henüz yetecek kadar bilgi verilmiş sayılmaz.
Herkes yaşattığını yaşayacak.
Uyanış ondan sonra olacak.
] Önder KARAÇAY [
4 notes · View notes
gizlimabedimwq · 1 year
Text
Onun ruhunun parçaları saklanmıştı kum tanelerinin ardına. Sonra bir adam gelmişti. Bir bir çalmaya başlamıştı kum tanelerini o küçücük kalbinden. Kum saati artık yitirmişti kendi benliğini. Ne de olsa kum taneleri gitmişti. Boş bir kum saati ne işe yarardı ki?
5 notes · View notes
yasamaksarkisi · 1 year
Text
her persembe toplanıp yozgatlilar gecesi yapiyolar hay abv sizin
kum gibi caliyolar simdi fmsjfkdjdk delircem simdi adam ağlıyor söylerken JDJDJDJJDDJ gidip kapilarina dayancam
4 notes · View notes
Note
* Asks Raz to say the pokemon muk but backwards"
* Raz says the name backwards which is Kum*
*Anon laughs hard*
*Raz doesn't get it*
*When Anon tries to explain a bunch of interns come storming in and a very angry Norma*
*Sam tries to explain but gets interrupted immediately*
I was the lopunny smash or pass ask you did a great job with that one. Thanks
[Raz] Kum ...
[Anon] (Laughing)
[Raz] I don't get it? What's so funny about it?
(The Anon opens his mouth to explain door burst open, revealing a furious Norma. Without uttering a single word, she grabs the Anon by the back of his neck and drags him to the door.)
[Norma, hissing through her teeth.] Are you actually insane? Why the heck do you think it's appropriate to let A CHILD make such a - quote, unquote - joke? Let's see what Agent Forsythe has to say to you.
[Raz] Did I do something wrong?
[Sam] Nnnnnnah, more that the Anon-
[Gisu] Careful Sam, Norma's pissed off enough as it is.
[Raz] Did I say something bad? Am I in trouble?
[Sam] No, it's more ...naughty than bad. Just ...promise us you won't use the word he made you say again ...at least untill your older.
[Adam] Way older.
[Raz] Okaaaaay?
[Lizzie] Raz!
[Raz] Okay, okay, I won't.
[Lizzie] That's my maninho.
4 notes · View notes
zensufiyya · 29 days
Text
✨A Criação do ser humano segundo o Alcorão✨
✨A Criação do ser humano segundo o Alcorão✨ ⠀ ⠀ Ele criou o homem a partir de argila seca e podre como a do oleiro. — Alcorão 55:14 ⠀ خَلَقَ ٱلْإِنسَٰنَ مِن صَلْصَٰلٍ كَٱلْفَخَّارِ ١٤
A ordem dos estágios iniciais da criação do homem, conforme dados em diferentes lugares do Alcorão, parece ser a seguinte:
(1) Turāb (تُرَاب), isto é, terra ou poeira.
(2) Ṭīn (طِيۡن), ou seja, argila feita misturando água com terra.
(3) Ṭīn-i-lāzib (طِيۡنٍ لَّازِب): argila pegajosa, isto é, uma argila que fica pegajosa quando deixada sozinha por um longo tempo.
(4) Ḥamāin masnūn (حَمَإٍ مَّسْنُون), ou seja, argila com um mau cheiro.
(5) Salsal-im-min hamain masnūn khālfakhkhār (صَلۡصَالٍ مِّنۡ حَمَاٍ مَّسۡنُوۡنٍ كَٱلْفَخَّارِ ۚ‏), isto é, a argila podre que quando seca se torna como cerâmica assada.
(6) Bashar (بَشَر), isto é, aquele que foi feito a partir desta última forma da terra, em quem Allāh soprou do Seu Espírito, a quem (ao homem) os Anjos foram ordenados a se curvar e de cuja espécie (humana) o sua companhia foi criada.
(7) Thumma jaʿla naslahu min sulalatin-min-main mahīn (ثُمَّ جَعَلَ نَسۡلَهٗ مِنۡ سُلٰلَةٍ مِّنۡ مَّآءٍ مَّهِيۡنٍ): Então espalha a sua descendência por meio de um extrato da natureza de uma água desprezível (sêmen), para a qual a palavra Nutfah foi usada em outros lugares. ⠀ ⠀
Para esses estágios, pode-se procurar os seguintes versículos do Alcorão em sequência: ⠀ ⠀
kamathali Adam khalaqa-hu min turāb (Surata Aal-Imran, Ayat 59); كَمَثَلِ اٰدَمَؕ خَلَقَهٗ مِنۡ تُرَابٍ
♢ O exemplo de Jesus, ante Deus, é idêntico ao de Adão, que Ele criou do pó, então lhe disse: Seja! e foi. — Alcorão 3:59 ⠀ ⠀ badā khalqal-insāni min ṭīn (Surata As-Sajdah, Ayat 7); بَدَاَ خَلۡقَ الۡاِنۡسَانِ مِنۡ طِيۡنٍۚ‏
♢ Que aperfeiçoou tudo o que criou e iniciou a criação do primeiro homem, de barro. — Alcorão 32:7 ⠀ ⠀ Innā khalāqna hum min ṭinīllāzib (Surata As-Saaffat, Ayat 11) اِنَّا خَلَقۡنٰهُمۡ مِّنۡ طِيۡنٍ لَّازِبٍ‏
♢ Criamo-los do barro argiloso. — Alcorão 37:11b ⠀ ⠀ O quarto e o quinto estágios foram descritos no versículo sendo explicado, e os estágios posteriores nos seguintes versículos: ⠀ ⠀ Inni khaliq-un basharan min tīn. Faidha sawwaītu-hu wa nafakhtu-fīhi min-ruhi faqaʿu-lahu sajidīn. (Surah Suad, Ayats 71-72); اِنِّىۡ خَالِـقٌ ۢ بَشَرًا مِّنۡ طِيۡنٍ‏  فَاِذَا سَوَّيۡتُهٗ وَنَفَخۡتُ فِيۡهِ مِنۡ رُّوۡحِىۡ فَقَعُوۡا لَهٗ سٰجِدِيۡنَ‏ 
♢ De barro criarei um homem. — Alcorão 38:71b ♢ "E quando o houver formado e, nele, houver soprado algo de Meu Espírito, então, prostrai-vos diante dele." — Alcorão 38:72 ⠀ ⠀ khalaqa-kum min-nafsin waḥidatin wa khalaqa min-hā zaujahā wabaththa minhumā rijālān kathīrān wa nisān. (Surah An-Nisa, Ayat 1); خَلَقَكُمۡ مِّنۡ نَّفۡسٍ وَّاحِدَةٍ وَّخَلَقَ مِنۡهَا زَوۡجَهَا وَبَثَّ مِنۡهُمَا رِجَالًا كَثِيۡرًا وَّنِسَآءً ۚ
♢ Ó humanos, temei a vosso Senhor, que vos criou de um só ser, do qual criou a sua companheira e, de ambos, fez descender inumeráveis homens e mulheres. — Alcorão 4:1a ⠀ ⠀ thumma jaʿla naslahu min sulalatin-min mmā-in-mahīn. (Surah As-Sajdah, Ayat 8); ثُمَّ جَعَلَ نَسۡلَهٗ مِنۡ سُلٰلَةٍ مِّنۡ مَّآءٍ مَّهِيۡنٍۚ‏
♢ Em seguida, fez-lhe a descendência da quintessência de gota de sêmen desprezível. — Alcorão 32:8 ⠀ ⠀ fā-innā khalaq-na-kum min turābin thumma min nutfa-tin. (Surah Al-Hajj, Ayat 5). فَاِنَّـا خَلَقۡنٰكُمۡ مِّنۡ تُرَابٍ ثُمَّ مِنۡ نُّـطۡفَةٍ
Ó humanos, se estais em dúvida sobre a ressurreição, reparai em que vos criamos do pó, depois do esperma, e logo vos convertemos em algo que se agarra e, finalmente, em feto, com forma ou amorfo, para demonstrar-vos (a Nossa onipotência); e conservamos no útero o que queremos, até um período determinado, de onde vos retiraremos, crianças para que alcanceis a puberdade. Há, entre vós, aqueles que morrem (ainda jovens) e há os que chegam à senilidade, até ao ponto de não se recordarem do que sabiam. E observai que a terra é árida; não obstante, quando (Nós) fazemos descer a água sobre ela, move-se e se impregna de fertilidade, fazendo brotar todas as classes de pares de viçosos (frutos). — Alcorão 22:5 ⠀ ⠀ ⠀ Recurso: Islamicstudies
Tumblr media
0 notes
mohammadwaliashna · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media
BİLİNMEYEN VARLIKLAR AİLESİ
Meçhul bir zamanda bir çölde yaşayan bazı varlıklar varmış. Bu varlıklardan annenin adı "Sell", babanın adı "Tell", ablanın adı "Give", küçük kardeşin adı "Too" imiş. Bu varlıklar çölde yaşıyorlarmış ama kimse çölün sıcağına ve kuraklığına dayanamadığı için bu varlıkları hiç görmemişler. Bu varlıklar çölde çoğunlukla kum ve bazı böcekleri yiyerek yaşıyorlarmış. Tabii her kumu değil özel bir kumu yiyorlarmış. Bu kum çölün her yerinde bulunmayan özel bir kummuş. Bu varlıkların özellikleri ise boyları 10 metre kiloları ise 40 kg civarı imiş. Göz renkleri pembe, ten renkleri ise kırmızı imiş. Dudak renkleri ise yeşil, diş renkleri ise siyahmış. Bu varlıklar dört kişiden oluşan bir aileymiş. Anne çok çalışkanmış. Gece gündüz çalışır çabalar çocuklarına o özel kumdan bulmaya çalışırmış. Baba da anne gibi çalışkanmış. O da hep böcek avına çıkarmış. Çocuklardan abla olan biraz duygusalmış. Hep oturup benim ten rengim niye çok koyu kırmızı diye üzülür ve ağlarmış. Ailedeki küçük kardeş ise çok akıllıymış. Sürekli projeler, taslaklar çizer, bu projeler üzerinde çalışırmış. Günlerden bir gün bu küçük kardeş projeleri için çölde araştırmak yapmak için evden ayrılmış. Çölde gezerken ne olduğunu anlayamadığı bir hayvan görmüş. Sırtında iki kamburu olan garip bir hayvanmış bu. Tabii nerden bilsin bu hayvanın deve olduğunu. Üstelik kendisinden küçük bu hayvandan korkmuş. Deve de doğal olarak bu varlıktan korkmuş. Bir süre sonra devenin yanına bir adam gelmiş. Adam çok cesaretli biriymiş ama bu varlığı görünce düşüp bayılmış. Küçük kardeş adamı düştüğü yerden kaldırıp ailesi ile yaşadığı yere götürmüş. Adam ayılınca bir de ne görsün karşısında bir varlık var ama nasıl bir varlık, uzun mu uzun, ince mi ince. Tam tekrar bayılacak olduğunda varlık "Korkma korkma benden sana zarar gelmez" demiş. Ona kim olduğunu anlatmış, Adam onlara daha önce hiç böyle bir varlık görmediğini çok şaşırdığını anlatmış. Uzun uzun sohbet etmişler. Onlara çölde nasıl yaşadıklarını sormuş. Varlıklar "Sana garip gelebilir ama biz kum ve böcek yiyerek yaşıyoruz" demişler. Adam hiçbir şey demeden öylece kalmış.
Adam susayınca varlıklara "Burada su bulunur mu?" diye sormuş. Hepsi bir ağızdan "Ne" diye anlamsız anlamsız adamın suratına bakmışlar. Adam sonradan çölde olduğunu hatırlayınca suyun olmamasını doğal karşılamış. Küçük kardeş galiba ben suyun ne olduğunu biliyorum demiş. Araştırmalarımı yaparken suyun çölde az bulunan bir şey olduğunu öğrenmiştim demiş. Daha sonra küçük kardeş, babası ve adam su bulmak üzere evden çıkmışlar. Bir çok yeri gezip su bulamamışlar. Tam ümitlerinin tükeneceği bir anda ilerde bir su birikintisi görülmüş. Adam "Acaba bu serap mı?" Diye düşünmüş. Ama yanına gidince Su! Su! Diye bağırmaya başlamış. Kana kana su içmiş. Varlıklar suyu görünce önce korkmuşlar ama daha sonra onlarda tadına bakmışlar ve suyu sevmişler. Hava kararmaya yakın eve döndüler. O gece daha çok sohbet edip iyi arkadaş oldular. Adam yarın sabah gideceğini söyleyerek yatmaya gitti. Yatarken aklına bu varlıkları insanlara gösterirsem çok para kazanırım diye düşünmüş. Sabah uyandıklarında bu niyetini gizleyerek, yalanlar söyleyerek onları kandırmaya çalışmış. Fakat babası adamın bu kurnazlığını anlayınca onu öldürmüş. Kız ile annesine de sabah kalkınca "Adam sabah erkenden gitti, sizi uyandırmak istemedi" demiş. Bilinmeyen varlıklar çölde mutlu ve mesut yaşamaya devam etmişler. Kim bilir belki bir gün bir bilim adamı onları izini sürecek ve varlıklarını kanıtlayacaktır...
Mohammad Wali Ashna
0 notes