Tumgik
#türk sir
cemyafilmarsiv · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Sir-ayet: Ölü Doğan yönetmen Günay Günaydın
1 note · View note
annab99awritersdream · 3 months
Text
Maiar in 'The Lady of Ithilien'
(to be updated with new information as the story progresses. As such, things may change)
Eönwë
Herald and banner-bearer of Manwë, the High King of Arda. He's among the most powerful Maiar in Valinor and the mightiest in arms. Military leader and High Commander of the Host of the Valar, he was one of the key fighters during the War of Wrath, which marked the end of the First Age of the Sun.
Birth: he entered Arda shortly after it was created.
Married to Elenna of the House of Húrin.
Fancast: Daniel Sharman
Tumblr media
Ilmarë
Eönwë's younger sister and handmaiden of Varda, Queen of the Valar and Manwë's wife. Along with her brother, she's one of the chiefs of the Maiar.
Birth: she entered Arda shortly after it was created.
Eventually married to Eldarion, Crown Prince of Gondor and Arnor.
Fancast: Matilda Lutz
Tumblr media
Olórin
Also known as Gandalf (one of his many aliases), he has served several Valar throughout the various ages of Arda. He's mainly associated with Manwë and Varda, but he also served Nienna, Valië of sorrow and compassion and Irmo, Vala of dreams and visions. (Olórin is a Quenya name and its meaning is something along the lines of "dream of mind")
Birth: he entered Arda shortly after it was created.
Fancast: Sir Ian McKellen (as Gandalf during the War of the Ring. He sticks to this form for a little while longer before switching back to his usual one); Bradley James (as Olórin)
Tumblr media
(they give the same vibe tbh)
Wilwarin
Maia serving Irmo and occasionally Nienna. She's had a major crush on Olórin ever since she met him. She's not the sharpest tool in the box (sorry girl, I still love you), but she's kind-hearted and keeps to herself because no one wants to befriend her due to her perceived stupidity. SHE NEEDS LOVE AND AFFECTION, which no one has ever given her because most Maiar are stuck up and arrogant. Extremely naïve and completely clueless at times, she's been nicknamed "Wilya" (meaning airhead) by her fellow Maiar. She's obsessed with Olórin because he's the only one who's ever actually interacted with her.
Birth: She entered Arda at the beginning of the Second Age of the Sun, following the War of Wrath.
Fancast: Tuğba Melis Türk
Tumblr media
Isilmë
Maia of Vayanna. Considered among the most beautiful Maiarin women to ever enter Arda, she has been obsessed with Eönwë ever since she first saw him. They had a brief fling following the War of Wrath, which, needless to say, ended very quickly (and badly). She's firmly convinced he's still in love with her and will do anything to get him back. Her name is Quenya for "moonlight".
Birth: she entered Arda following the War of Wrath (around the same time as Wilwarin)
Fancast: Beste Kökdemir
Tumblr media
Isilya
Maia of Yavanna. She's Isilmë's close friend (or so she believes). She fails to realize Isilmë doesn't really love her or value their friendship, but simply uses her for her own purposes. She blindly follows her "friend" and indistinctly agrees with everything the latter says or does, as she's been brainwashed into thinking she's perfect. She doesn't seem to have a mind of her own, modeling her own behavior after Isilmë, as she's afraid to lose the connection they share. She's petty and very annoying, but not inherently evil and might even redeem herself eventually. Who knows. Her name is Quenya for "the third day of the week" according to the Númenórean calendar.
(It might sound odd, but I picked the name purely because it sounds similar to Isilmë and because I like the sound of it, not necessarily because I had a specific idea. I'm terrible at naming characters, I know. Please don't be mean)
Birth: she entered Arda following the War of Wrath.
Fancast: Dilara Aksüyek
Tumblr media
Elenna's household
Four Maiarin ladies enter her service after her marriage to the Herald.
Handalimë
Originally a Maia of Vána, she is thoughtful, level-headed, smart and highly practical. Elenna is entrusted to her and she quickly grows fond of her new lady, becoming one of her most trusted servants and her main confidante. She's usually calm and collected and makes it her mission to protect her lady from anyone who might wish her harm—namely her sister Isilmë and a few of the Noldorin elves— and constantly worries about her. Her lady's well-being is her utmost priority.
Birth: she entered Arda sometime before the end of the First Age.
Fancast: Gülcan Arslan
Tumblr media
Narael
A Maia of Aulë, she's spunky and crafty but also naive and shy. She loves making rings and necklaces and will be gifting many jewels to her new lady. She can often be found chatting with Gimli, as she's never seen a dwarf before and wants to know all about dwarf customs and traditions (for fairly obvious reasons, I'd say). Kind-hearted and wiser than she lets on, she loves sitting by fireplaces (and lighting them).
Birth: she entered Arda at the beginning of the Third Age.
Fancast: Sophie Turner
Tumblr media
Aranwen
A Maia of Nessa, she loves dancing, nature and poetry. She's not a great conversationalist, but when she does speak, one had better stop and listen. She loves reading and will spend many hours discussing books and history with her lady. She enjoys needlework and she's quite a good painter as well. She respects Elena greatly and often reassures her. Even though they get on each other's nerves quite often, she's great friends with Naráel. She too will spend a bit of time with Gimli, but only to try and convince him that ripping down trees is inherently bad. Nevertheless, she grows fond of the lord of the Glittering Caves- she and Legolas will try and teach him how to dance. Whether they will succeed is still unknown.
Birth: she entered Arda at the beginning of the Third Age.
Fancast: Rose Williams
Tumblr media
Elenya
Maia of Varda (the name is kind of a giveaway).
She's sweet, kind and very protective of Elenna. She often likes to remark how similar their names are and loves to recount stories that most have forgotten (star-related, of course). She was lady-in-waiting to Ilmarë before she volunteered to join Elenna's household.
Birth: she entered Arda during the Years of the Trees.
Fancast: Yasemin Allen
Tumblr media
27 notes · View notes
baybaykus · 3 months
Text
ANKARA TACETTİN DERGAHI'NDAKİ TARİHİ SIR NEDİR?
Ankara’da Tacettin Mahallesi’ndeki ev 30 Ekim 1949’da müzeye çevrildi.
Peki bu evi değerli kılan neydi?
Bu kiralık evde Eşref, Mehmet ve Hasan adında üç kişi yaşıyordu.
Üçünün ortak noktası milletvekili oluşlarıydı. 1921 senesinin Mayıs ayında bu eve bir mektup ulaştı.. Mustafa adında bir zata geliyordu.
Mustafa kim miydi?
Mustafa, bu evde yaşayan o üç milletvekiliyle yakınlık kurmuş bir Hintliydi. Mustafa’nın kesin bir adresi olmadığı için bu adresi “mektuplaşmak için” kullanıyordu. Kendisine gönderilen mektuplar bu eve ulaşıyor, Mustafa da mektuplarını buradan alıyordu. Ve yine bir gün bir mektup ulaştı.
Evdeki mebuslardan adı Mehmet olan, yarı açık vaziyetteki mektubu alıp içine baktı. Zarfın içinde boş sayfalar vardı. “İnsan neden birine boş sayfalar gönderir ki!” diye düşündü.. Şüphelendi. Mektup özel bir yöntemle yazılmış, gizli bilgiler içeriyordu. Hemen bir kimyager bulundu. Avni Refik (Bekman) özel bir solüsyonla ile mektupta yazılanları gün ışığına çıkardı! Mustafa gözaltına alındı.
Ve her şeyi itiraf etti.. Bu Hintli Mustafa bir İngiliz ajanıydı.
Şubat 1919’da Afgan Emiri Habibullah’ı öldürmüş, ardından Mustafa Kemal Paşa’ya suikast düzenlemek için Ankara’ya gitmişti. Ankara’da herkesle dost gibi görünüyor, casus olarak bilgi topluyor, Atatürk’ü öldürmek için fırsat kolluyor ve...mektuplarıyla İngilizlere gelişmeleri bildiriyordu. Evet, amacı İngilizlerin isteğiyle Atatürk’ü ortadan kaldırmaktı. İşte o görünmez mürekkeple yazılan mektupta da Atatürk’ü öldürmesi için başarılar dileniyordu.
Neticede suçunu itiraf etti ve 24 Mayıs 1921’de idam edildi..
Evin duvarları birçok hadiseye tanıklık etmiştir. Atatürk’e suikastı bu evde yaşayan Mehmet adındaki kişi ortaya çıkarmıştı.
O mektuptan şüphelenmese belki Mustafa Kemal Paşa, Hintli Mustafa haini tarafından öldürülecekti.. Bu evi değerli kılan başka bir özellik daha vardı, ne mi? İstiklal Marşı işte bu gecekondu evde yazılmıştı.
Mustafa Sagir’in yakalanmasını sağlayarak Atatürk’e suikastı önleyen kişi bu evde yaşamış olan
Burdur Mebusu Mehmet yani
Mehmet Akif Ersoy’dan başkası değildi..Bilgisizlik ve cehalet karanlığının hüküm sürerek, her gün daha da arttığı günümüzde, aydınlık yarınlar için
bu bilgileri Türk gençlerimizden
lütfen esirgemeyin.
Prof. Dr. Kenan Aydın
Not;
Bahsigeçen milletvekilleri
Burdur Milletvekili M.Akif Ersoy
Balikesir Milletvekili Hasan Basri Çantay
Adana Milletvekili Dr.Eşref Akman
19 notes · View notes
sadecedoruk · 10 months
Text
RAKI AMERİKALILARA SATILINCA BİLİMSEL REKLAMLAR BAŞLADI..
Tumblr media
RAKI ve SAĞLIK Gözümüz aydın Dostlar.. Biliyordum birgün Rakının faydalarının üniversite tezi olacağını KANSAS ÜNİVERSİTESİ profesörlerinden Edmond RİCHE’nin yaptığı bir araştırmada ANASON ile ilgili çarpıcı araştırma sonuçlarına ulaşılmış. Özel bir işlemle üzüm suyu ile birleştirilen anasonun insan sağlığı üzerinde inanılmaz olumlu etkileri varmış. Benzer bir çalışmayı yürüten MANCHESTER ÜNİVERSİTESİ biokimya dalı Profesörü Sir ALEX HARLEY üzüm suyu ile anasonun en güzel bileşiminin Türk rakılarında olduğunu saptamış. HARLEY’e göre; bilinçli rakı tüketiminin yararları saymakla bitmiyor…
RAKI BİR ya da EN FAZLA ÜÇ DUBLE İÇİLDİĞİNDE;
1- Damarları açarak kan dolaşımını rahatlatıyor. 2- Tansiyon normal seviyesine geliyor. 3- Yeterli kan akışı nedeniyle beyin fonksiyonları hızlanıyor ve tüm vücut rahatlıyor. 4- Üzüm ve anason karışımı karaciğere yardımcı oluyor. 5- Stres sıfır noktasına iniyor ve stresten kaynaklanan çağımız hastalıklarına önemli bir darbe indirilmiş oluyor. 6- Dostlarla birlikte alındığında mutluluk hissi maksimuma ulaşıyor.
Yani nelere ihtiyacımız yokmuş; 1- Vasodilatatörlere (damar genişleticilere), 2- Antihipertansiflere (tansiyon düşürücülere), 3- Antikoagülanlara (kan sulandırıcı), 4- Antioksidan ve koleretiklere (Karaciğer koruyucu ve safra akışını arttıranlara), 5- Antidepresanlara, anksiyolitiklere (depresyon ve korku-kaygı gidericiler), 6- Serotonini yükseltmek için paket paket çikolataya ihtiyacımız yokmuş. Demek ki rakının doktor reçetelerinde yazılması çok yakın..!
HAYDİN YARASIN DOSTLAR...
16 notes · View notes
yalnzardc · 1 year
Text
Göktürkler :
Gök Türklerin tarihi bağımsız devlet olarak yaklaşık iki yüz yıl sürmüş,
552'de Bumin il Kağan unvanını aldı ve Göktürk devletinin bağımsızlığını resmen ilan etti.
Mukan 572 yılında hastalıktan öldü.
Taspar 581 yılında hastalıktan öldü.
Akhun devleti 557 yılında yıkıldı.
571 yılında Bizans ve Sasani savaşları başladı.
576 yılında istemi öldü.
585 yılında Tardu işbara'ya saldırıp mağlup etti.
587 yılında işbara hastalanıp öldü.
Shih-pi Kağan, 619 yılının Şubat ayında Çin'e karşı büyük bir akına geçti. Sarı Irmağı hiçbir mukavemetle karşılaşmadan aştıktan sonra T'ai-yüan şehrine hücum edilecekken öldü.
Shih-pi'nin ani ölümü üzerine Doğu Gök Türk tahtına, onun oğlu küçük olduğu için kardeşi İlteber Şad, Ch'u-lo Kağan unvanıyla geçti.
600'lü yıllardan itibaren Töles boylarının en kuvvetlisi olarak görünen Sir Tarduşları 628 yılından sonra bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Doğu Gök Türk Devleti 630'da yıkılınca, Ötüken bölgesinde en önemli güç olarak kaldılar. Çin'e giden Gök Türklerin 639'dan sonra geri gönderilmek istenmesi üzerine çıkan savaşlarda başarıyla kendi ülkelerini korudular. Ancak kağanları Bilge İ-nan'ın ölümü üzerine (645) oğulları anlaşmazlığa düşünce, Sir Tarduş gücü 646-647 yıllarında dağıldı.
Tonyukuk, 687'de de Türgişlerle savaştı. Bu savaştan iki yıl sonra, hastalanan Kutlug öldü. Çinlilerle 17 kez, Kıtanlarla yedi kez ve Oğuzlarla da beş kez savaşmıştı.
Aileler birliğine "urug" denilmesine rağmen, henüz bunun tam fonksiyonu anlaşılamamıştır. Bir sonraki halka olan boy, aileler ve uruglar birliğiydi; boyların başında beyler bulunurdu. Bir siyasi birliğe dahil olmuş boylara "ok" denirdi. Boyların da birliğine "bodun" denirdi ki başında arazisinin genişliğine göre yabgu, şad, ilteber gibi idareciler bulunurdu.
Gök Türklerde meclis kelimesinin karşılığı "toy" idi.
Bu meclisin üyelerine Toygun (Çince Ta-kuan) denirdi.
Gök Türk kağanları meclisin tabii başkanı oluyorlardı. Kağan olmadığı zaman meclise hanedana mensup olmayan Aygua ve Ügeler başkanlık ederlerdi.
3 notes · View notes
melikemordemjaponi · 1 year
Text
✽Without regard to the human tragedy that Turkey and Syria are witnessing as a result of the devastating earthquake,x which caused the loss of tens of thousands of lives, the Turkish regime continues its aggressive actions against the Kurdish people, using flimsy pretexts.
While all international efforts are directed towards sending humanitarian aid to the affected areas in Syria and Turkey, Turkish Drones targeted, on Wednesday, a civilian car in Qamishli, causing the death of a civilian and wounding a member of the Internal Security Forces.
Sir Mazloum Abdî General Commander of SDF on Twitter
✽Türkiye ve Suriye'nin, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan yıkıcı deprem sonucunda tanık olduğu insanlık trajedisini dikkate almayan Türk rejimi, sudan bahanelerle Kürt halkına karşı saldırgan eylemlerini sürdürmektedir.
Tüm uluslararası çabalar Suriye ve Türkiye'deki etkilenen bölgelere insani yardım göndermeye yönelmişken, Türk İnsansız Hava Araçları Çarşamba günü Kamışlı'da sivil bir aracı hedef alarak bir sivilin ölümüne ve bir İç Güvenlik Kuvvetleri mensubunun yaralanmasına neden oldu.
Twitter üzerinden SDG Genel komutanı sayın Mazlum Abdî
✽数万人の命を奪った大地震を受け、トルコとシリアはその過酷な事実を目撃している人間の悲劇を顧みず、トルコ政権は薄っぺらな口実を用い、クルド人に対する攻撃的な行動を続けている。
すべての国際的な努力がシリアとトルコの被災地に人道支援を送ることに向けられている一方で、トルコのドローンは水曜日、(シリア)カーミシュリーで民間人の車を狙い、民間人の命を奪い、国内治安部隊の隊員1人を負傷させた。
Twitter/シリア民主軍マズルム・アブディ総司令官より
Tumblr media
4 notes · View notes
cihangir-uzunkaya · 2 years
Text
TÜRKLERLE İLGİLİ
10 SÖZ ...
1. Eğer bir Türk devleti olmasaydı mutlaka yaratmak gerekirdi.
-Adolphe Thiers
2. Bana Türk'lerden kurulu bir ordu verin dünyayı rehin alayım.
-Napolyon Bonaparte
3. Türkler doğunun en temiz, en dürüst, en namuslu milletidir.
-Pierre Loti
4. Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler
-Fransız Tarihçi - Albert Sorel
5.Türkler,devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf üstatlardır.
-Avusturyalı Tarih.Dipl.-Joseph von Hammer-Purgstall
6.Eğer kendilerini tanımış olsaydınız, Türklere hayran olurdunuz.
- İngiliz Diplomat, Yazar, Asker - Sir Mark Sykes
7. Kılıcı eşsiz bir maharetle kullanan Türk eli, mağlup ettiği insanların yarasını sarmakta da bir o kadar ustadır.
- İngiliz Yazar – Lord Byron (George Gordon Byron)
8. Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır.
- İngiliz Tümgeneral Sir Charles Vere Ferrers Townshend
9. Türkler, kendi cenaze merasimi için hazırlanan tabutlarını, sahiplerinin başlarına geçirdiler!
(1922 - Türk Kurtuluş Savaşı'nın Türklerin zaferiyle bitmesi üzerine.)Mohandas Karamçand Gandi
10. Türkler öyle bir millettir ki, eğer saldırırsak tamamını yok etmemiz gerekir. Yoksa 1 tane bile hayatta bırakırsak, yeni bir devlet kurar ve intikamını alır.
- Adolf Hitler
Ne Mutlu Türküm diyene!
Tumblr media
2 notes · View notes
yavuzbay-fan · 24 days
Text
Tumblr media
ANLAYANA
ATATÜRK: "SIR.?"
GÖK KURT: "SEMBOL"
23 NİSAN
TÜRK OCAKLARI MERKEZ BİNASI:
SEMBOL!
'KURT BAŞLI' (BOZKURT)
DİZAYN, DÜŞÜNCE, MEFKURE;
《☆》Gök Gözlü,
Gazi Mustafa Kemal Paşa,
Kâlbi gönlü ile konuştuğu anlardan birinde..
Ne demişti?
‘’Türk budur! Yıldırımdır, Kasırgadır,
Dünyayı aydınlatan Güneş’tir!’’
İSPATIN DA..
Bu Şanlı Milletin kodlarında;
Yıdırımı gömme, Kasırgayı delme
Ve Kadim zihniyetli kavimlerce,
Tanrı olarak görülen,
Güneş’i yönetme ilmi vardır!
İşte!
BU Kararlıkta,
ANKARA’NIN göbeğinde..
ATATÜRK'ÜN,
Emri İLE..
Türk Ocakları Merkez Binası olarak,
Yüksek Mimar ve Mühendis;
Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından,
(Binanın şekil ve mimari tarifini..
Bizzat Gazi Paşa yönlendirmiştir.)
1927 yılında projelendirilerek..
1930 yılında tamamlanan..
Ulusal Mimarlık Akımı'nın
'MABED'
Öne çıkan, eserlerinden biri OLAN,
Türk Ocakları Merkez Binası'nın..
23 Nisan 1930 DA..
Açılışı gerçekleştikten SONRA,
'TÜRK DİL KURUMU'
Daha Sonrasın DA..
'Türk Dili Tetkik Cemiyeti'
Adıyla,
12 Temmuz 1932 DE..
YİNE,
ATATÜRK'ÜN..
Kesin talimatıyla kurulmuştur.
Ankara Resim ve Heykel Müzesi,
ANKARA’NIN;
'Namazgâh Tepesi'/'Şehitler Tepesi'
AYRICA,
Burası Anadolu sathında,
'İLK CİHAT HUTBESİ'NİN..
Okunduğu Yerdir.
Gazi Mustafa Kemal PAŞA;
DAHA,
Ankara’ya gelmediği zaman DA..
İlk Cihat Hutbesi DE..
Burada okunmuş.
Ankaralılar..
MİLLÎ Ordularını kurmuş,
Millî Kurtuluş Mücadelesi,
Öncesi moral vererek..
ANADOLU'NUN;
Kurtuluş Ateşini Başlatmışlardır.
BİLİNEN Alanında 'Özel' OLAN,
Bu bina,
Türk Ocaklılara,
ATATÜRK tarafından..
Emanet edilecek olan,
ANKARA TÜRK OCAĞI,
(Şu anki Resim ve Heykel Müzesi)
Binasıdır.
ATATÜRK;
Henüz Harf İnkılabının..
Yapılmasına bir yıl olmasına,
Rağmen,
Binada Türk süslemelerinin.
Özellikle kullanılmasını istemiş.
Kendisinin bizzat takibinde DE..
YALNIZCA VE ÖZELLİKLE;
Türk Usta ve İşçilerinin,
Çalışmasını emretmişdir.
Mimar Koyunoğlu,
ANADOLU DAN..
Türk mezartaşı ustalarını,
Marmara Adasından..
Özel damarlı mermerlerini,
FATİH Külliyesinden..
Özel Türk Figür örnekleri,
Ata Yesevi Hoca İLE..
Şeyh Edebali Bölgelerinden..
Sembolize olacak.
Harç toprağı getirilerek,
1930 yılı Nisanın DA..
Binanın inşaatını tamamlandı.
ATATÜRK;
Bu binayı yapım aşamasında..
Kendisinin DE..
TÜRK Tarihinin,
SIR'LI bilgilerini aktarmış.
Sık-sık ve gizli gezerken,
Binanın belli bir noktalarına tıpkı..
(Bilge Kağan’ı örnek aldığını..!)
Söyleyerek,
Taş bir anıt üzerine yeni alfabe İLE..
"Ey Türk Gençliği Hitabesi"nin,
Kazıtılmasını istemiştir.
Yeni alfabenin ilk kullanıldığı yer,
Bina içerisindeki bu taş,
SEMBOL Anıt olmuştur.
YİNE AYNI ŞEKİLDE..
Devlet Resim ve Heykel Müzesi,
Binanın üst katına çıkan,
Merdivenlerin başına DA...
YİNE,
ATATÜRK'ÜN;
İsteği üzerine,
Ünlü ressamlarımızdan,
İbrahim Çallı’nın;
TÜRKLERİN Ergenekon’dan..
Çıkışını canlandıran,
“Ergenekon"
Adlı tablosu asılmıştır.
SON OLARAK;
ATATÜRK tarafından..
Binanın mimarisine bir..
'KURT BAŞI'
Sembolü gizlenmiştir!
KURT BAŞI SEMBOL'ÜNÜN;
İlk kez,
SIR'lanarak kullanıldığı yer,
Bayrak açılan,
BU,
'SIR'lı mekân olmuştur.
Kullanılan SEMBOL,
Kurt Başı Motifinin;
'SIR'rını,
Bilenler daha SONRA,
Aynı motife GÖRE..
Türk Ocağı’nın..
Sembolünü tasarlamışlardır.
TÜRKLÜK TARİHİNİN;
Gizli-Sır'lı
Mefkuresine bakıldığında,
Aynı ve yönlü benzerlikler,
TÜRKLERİN,
Kâdim Devletler..
Olabilme,
Mevcudiyetlerinin..
Maneviyatları olmuştur.
BİZLERE,
Bilmemiz Gerekenleri!
Bir Kez Daha İspatlamaktadır Kİ!
Bir Milleti ve Fertlerini güçlü yapan,
Yavan, hasameti fikirler değildir.
HAKİKÂT'İ
Gerçeklerinin ispatıdır.
Bizi kudret zengini yapan,
Kazandıklarımız değil,
Muhafaza ettiğimiz,
Millî ve Manevî,
Değerlerimizin bizleri..
BİZİ: BİZ;
Yapan, Kudsi-Ulvi Müebbetlerimizdir.
▪"Bugün,
Aynı inanç ve kesinlikle söylüyorum ki,
Milli ideale,
Tam bir bütünlükle yürümekte olan,
Türk milletinin büyük millet olduğunu.
Bütün uygar dünya, az zamanda,
Bir kere daha tanıyacaktır.
Asla şüphem yoktur ki,
Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği
Ve büyük uygar kabiliyeti,
Bundan sonraki gelişimi ile,
Geleceğin yüksek uygarlık ufkunda,
Yeni bir güneş gibi doğacaktır."
▪"Tarih yazmak,
Tarih yapmak kadar mühimdir.
Yazan yapana sadık kalmazsa,
Değişmeyen hakikat,
İnsanlığı şaşırtacak bir hâl alır.."
(1931 ATATÜRK)
ŞÜKÜRLER OLSUN
YÜCE RAB'BİMİZE.
SELÂM VE DUA İLE KALINIZ
STRATEJİTÜRK
0 notes
hetesiya · 6 months
Text
Abdulkadir Kocadag Yazıları: Moğollarin Cengiz Sonrası Iran'ı İşgal Sebebi ile Kürdler ve Luristan'da Kürd Hanedanlığı!
Moğollarin Cengiz Sonrası Iran'ı İşgal Sebebi ile Kürdler ve Luristan'da Kürd Hanedanlığı!
Moğol Mengü Khan 1251 kurultayın'da seçildikten sonra, iki küçük biraderinden Kubilay'ı Çin, Helagü'yü ise İran- yukarı Mezopotamya ve doğal sonuç, Anadolu tarafına gönderiyor.
Bu cümle bize kurultay denilen kurumun Moğollara ait olduğunu söylüyor. Kelime zaten Moğolca. Yani Türklere ait değil, daha doğrusu Türklerde böyle bir geleneksel kurum var mı, idi, bilmiyoruz. Batılı akademisyenler Anadolu'ya ilişkin, çok şeyi Türk yapıyorlar, Menteşe'yi ilan ettikleri gibi. Oysa Cumhuriyetin hemen kuruluşu sonrası Türk milliyetçiliğinin ''tarih masasının'' fahri öğretim üyesi olan meşhur Osmanlı tarihçisi ve Türkten başkasını kabullenmeye bazen niyetli olmamış Paul Wittek bile Menteşe'nin Kürd Emir Bahaedin ya da Bahadır Bey'in oğlu olduğu gerçeğini kabulleniyor kitabında.
Üzerine çalışıyorum, uzun sürüyor bir çok konu var , ama reenkarnasyon vaziyetine girmezsem, bu yıl sonuna kadar sırayla toparlayacaklarım , yayınlayacaklarım olacak.
Devam edelim.
Moğol Khan Mengü kardeşi Helagüye şu talimatı veriyor : '' As for Helagü, his instructions were in the first place to destroy the İsmaili's and demolish their castles and then this task completed, to put down the Kurds and Lurs ; the caliph was to be attacked only if he refused to tender his allegiance.''
- İsmailileri imha etmek, kalelerini yerle bir etmek, sonra da Kürd ve Lurları bastırmak , yani canına okumak. Halife'ye ise, ancak anlaşmaya ( teslim daha doğru) yanaşmaması halinde saldırılması.
Bakın, Moğol Khan açıkça Kürd ve Lurların tepelenmesini istiyor. Ortada ne Pers lafı var, ne Arap, ne meşhur Türkmen/Oğuz , ne Türk, ne şu, ne bu.
İsmaililer kim mi ?
Onun da açıklaması var : ''Al-Baghdadi explicitly says that İsmailis recruited the Kurds of Jibal, and the Khurramis of Babak's region.’’
Meşhur Al-Baghdadi kesinlikle İsmaililer'in Jibal'in Kürdlerini örgütlediklerini söylemiş. Jibal Arapça dağ-dağlık vs ve kasdedilen ise Zagroslar, Media...
O zamanlar epeyi bir Kürd yani.
Peki Babak'ın Khurramileri kim ola acaba ?
Bir tanesinin ismini vereyim toparladığım notlarımdan: ''Babak’s one of famous supporters, may be actually a sponsor, was a Kurd, İsmi al-Kurdi, who was the Lord ( sahib) of the Marand region.''
İsmi al-Kürdi, Marand bölgesinin lordu. Babak'ın en önemli destekçisi. Müslüman değil, bir başka inançtan. Marand ve çevresi 900 yıllarının sonlarına doğu Rawwadi Kürd devletinin hükümranlığındaydı. Tebriz'in ise tamamına yakını Kürd.
Geriye kaldı Lur.
Bu halk için eski zamanlarda Kürd deniyordu. Minorsky dememeye başlayınca, iş değişmiş olmalı. Ben hemen yine kısa bir not düşeyim :''Little Luristan lay west of the R. Dizful, extending nearly to the Plain of Babylonia. Its Dynasty, called Kurshid, [was founded in 1184 by the Kurd Shodja ed-din Khurshid, and existed till Shah-Werdy lost his throne in 1593).''
Küçük Lur , R.Dizful'un batısına doğru, Babylonia düzlüklerine kadar, uzanırmış. Hükümran hanedanın ismi ise Khurshid miş. Ve 1184 yılında bir Kürd tarafından kurulmuş. 1593 te yıkılmış.
Bu Kürd devletini ben de ilgisiz bir kitabı okuyana kadır duymamıştım.
Netice itibariyle Luristan'ın çoğu vaktiyle isterse Kürd olmasın. Fakat buradan çıkan sonuç şu; Moğollar genel olarak, kendileri de tam olarak kimin ne olduğunu bilmeseler de, Kürd göçebe aşiretlerini tüm İran, yukarı Mezopotamya ve Anadolu Kürdistanından biliyorlar.
Moğollara iyi istihbarat verildiği de belli.
Bu arada tam Moğol işgali zamanında bir de Kürd olarak asıl Salahaddin'in oğul, yeğen ve torunlarının bir birilerinin gözünü oyduğu tam altı tane Kürd devleti varmış. Meşhur 19.asır Mongol tarihçisi Sir Henry H. Howorth, Moğollara karşı çıkabilecek tek gücün bu altı Kürd devleti olduğunu yazdıktan sonra , cümlesini şu sözlerle tamamlamıştı. ''Kürdlerin tarihte birleştikleri ne zaman görülmüş ki.''
Yazılacak epeyi bir konu var. Keşke gençlerden tarihle ilgilenenler çıksa, akademik ünvan alsalar ne iyi olurdu. Zamanımızda tarihi hususlarda bilgi tek başına bir anlam ifade etmiyor. Bulgular ve gerçekleri yazmanın yanında, asıl bir de çalışmanın okunması lazım. İşte burada da, bilinenlerin, doğruların görülmesi ve tartışılabilmesi için akademik titr gerekiyor, şart.
0 notes
erol25030 · 2 years
Video
youtube
LİBYA UÇAKLARINA TÜRK BAYRAĞI TAKIP DESTEĞE GÖNDEREN KADDAFİ'NİN SIR DOL...
1 note · View note
aydinrehberi · 2 years
Text
Eczacıbaşı çalışanı 4 Türk'ün de hayatını kaybettiği İtalya'daki helikopter kazasıyla ilgili sır perdesini aralama çalışmaları ağır aksak ilerliyor. Uzmanlar helikopterde karakutu bulunmaması, pilotun düşmeden evvel alarm vermemesi ve görgü şahitlerinin olmaması nedeniyle araştırmalarını sürdürmekte zorlanırken "Kazanın nedenini belirlemek kolay olmayacak, uzun ve ayrıntılı incelemeler gerekecek" yorumlarında bulunuyor. İtalya'da 4'ü Türk 7 kişiyi taşırken düşen helikopterle ilgili soruşturma, karakutunun ve görgü şahitlerinin olmaması üzere nedenlerle zahmetle ilerliyor. ENKAZ 1900 METRE KADAR YÜKSEKLİKTEKİ DERE YATAĞINDA BULUNDUGeçen perşembe günü havalandıktan kısa mühlet sonra kaybolan helikopter yaklaşık 2 gün sonra Reggio Emilia bölgesinde dağlık alana düşmüş olarak bulunmuştu. Helikopterin enkazı ve 7 kişinin cansız vücudu, 1900 metre kadar yükseklikte bir dere yatağı civarında tespit edilmişti. SAVCILIK SORUŞTURMA BAŞLATTIİtalyan pilot ile 4'ü Türk 2'si Lübnanlı 6 yolcunun nkent aydın haberlerişı, Modena kentinde otopsi yapılmak üzere morga kaldırıldı. Olayla ilgili Reggio Emilia Cumhuriyet Savcılığı, taksirle insan öldürmek ve felakete sebep olmak suçlamalarıyla soruşturma başlattı."KAZANIN NEDENİNİ BELİRLEMEK KOLAY OLMAYACAK"İtalyan basınındaki haberlere nazaran helikopterde karakutunun bulunmaması, pilotun düşmeden evvel alarm vermemesi ve görgü şahitlerinin olmaması soruşturmada net cevaplar elde edilmesini güçleştiriyor. Haber Global'de yer alan habere nazaran arama çalışmalarına katılan ünitelerden Alpler Kurtarma Grubu bölge sorumlusu Luca Pezzi, İtalyan basınına yaptığı açıklamada, "Kazanın nedenini belirlemek kolay olmayacak, uzun ve ayrıntılı incelemeler gerekecek" dedi ve ekledi:"Olasılıklardan biri, helikopterin olumsuz hava şartlarından uzaklaşmak için bir hareket yapmaya çalışmış olması, lakin bunun ölümcül sonuçlanması." Helikopterdeki Lübnanlı yolculardan birinin uçuş sırasında ailesine yolladığı görüntüde da fırtına görülebiliyor."YILDIRIM DÜŞTÜ" İDDİASIOlayda hayatını kaybeden pilot Corrado Levorin'in arkadaşı ve helikopteri işleten Avio şirketinin teknisyeni Igor Caboni ise helikoptere yıldırım isabet etmiş olabileceğini söyledi. Caboni, "İletişimin apansız kesintiye uğramasının ve Corrado'nun yardım daveti yapamamasının tek açıklaması bu olabilir" dedi. Helikopterdeki 4 Türk vatandaşının, bir fuar için İtalya'da bulunan Eczacıbaşı Holding çalışanları olduğu açıklanmıştı.Helikopter ve daha fazla aydın haber yazıları okumak için Güncel sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://rehberaydin.com/4-turkun-hayatini-kaybettigi-italyadaki-kazada-sir-perdesi-aralanamiyor-helikopterin-karakutusu-ortalarda-yok/
0 notes
baybaykus · 3 months
Text
ANKARA TACETTİN DERGAHI'NDAKİ TARİHİ SIR NEDİR?
Ankara’da Tacettin Mahallesi’ndeki ev 30 Ekim 1949’da müzeye çevrildi.
Peki bu evi değerli kılan neydi?
Bu kiralık evde Eşref, Mehmet ve Hasan adında üç kişi yaşıyordu.
Üçünün ortak noktası milletvekili oluşlarıydı. 1921 senesinin Mayıs ayında bu eve bir mektup ulaştı.. Mustafa adında bir zata geliyordu.
Mustafa kim miydi?
Mustafa, bu evde yaşayan o üç milletvekiliyle yakınlık kurmuş bir Hintliydi. Mustafa’nın kesin bir adresi olmadığı için bu adresi “mektuplaşmak için” kullanıyordu. Kendisine gönderilen mektuplar bu eve ulaşıyor, Mustafa da mektuplarını buradan alıyordu. Ve yine bir gün bir mektup ulaştı.
Evdeki mebuslardan adı Mehmet olan, yarı açık vaziyetteki mektubu alıp içine baktı. Zarfın içinde boş sayfalar vardı. “İnsan neden birine boş sayfalar gönderir ki!” diye düşündü.. Şüphelendi. Mektup özel bir yöntemle yazılmış, gizli bilgiler içeriyordu. Hemen bir kimyager bulundu. Avni Refik (Bekman) özel bir solüsyonla ile mektupta yazılanları gün ışığına çıkardı! Mustafa gözaltına alındı.
Ve her şeyi itiraf etti.. Bu Hintli Mustafa bir İngiliz ajanıydı.
Şubat 1919’da Afgan Emiri Habibullah’ı öldürmüş, ardından Mustafa Kemal Paşa’ya suikast düzenlemek için Ankara’ya gitmişti. Ankara’da herkesle dost gibi görünüyor, casus olarak bilgi topluyor, Atatürk’ü öldürmek için fırsat kolluyor ve...mektuplarıyla İngilizlere gelişmeleri bildiriyordu. Evet, amacı İngilizlerin isteğiyle Atatürk’ü ortadan kaldırmaktı. İşte o görünmez mürekkeple yazılan mektupta da Atatürk’ü öldürmesi için başarılar dileniyordu.
Neticede suçunu itiraf etti ve 24 Mayıs 1921’de idam edildi..
Evin duvarları birçok hadiseye tanıklık etmiştir. Atatürk’e suikastı bu evde yaşayan Mehmet adındaki kişi ortaya çıkarmıştı.
O mektuptan şüphelenmese belki Mustafa Kemal Paşa, Hintli Mustafa haini tarafından öldürülecekti.. Bu evi değerli kılan başka bir özellik daha vardı, ne mi? İstiklal Marşı işte bu gecekondu evde yazılmıştı.
Mustafa Sagir’in yakalanmasını sağlayarak Atatürk’e suikastı önleyen kişi bu evde yaşamış olan
Burdur Mebusu Mehmet yani
Mehmet Akif Ersoy’dan başkası değildi..Bilgisizlik ve cehalet karanlığının hüküm sürerek, her gün daha da arttığı günümüzde, aydınlık yarınlar için
bu bilgileri Türk gençlerimizden
lütfen esirgemeyin.
Prof. Dr. Kenan Aydın
Not;
Bahsigeçen milletvekilleri
Burdur Milletvekili M.Akif Ersoy
Balikesir Milletvekili Hasan Basri Çantay
Adana Milletvekili Dr.Eşref Akman
1 note · View note
nesrin-c · 3 years
Text
Tumblr media
FOTOĞRAFTAKİ SIR
Deniz kenarında, belki bir sabahçı kahvesinde. Kırık dökük ahşap bir masa. Omza atılmış bir palto, belli ki biraz üşümüş, ayaklarını birleştirmiş. Yanındakiler el pençe divan değil. Sağındaki rahat rahat sigarasını telliyor.
Kahveci ya sabah çayını ya da çok sevdiği Türk kahvesini getiriyor. Ne silahlı korumalar var etrafta, ne olağanüstü bir durum.
Öylesine. Sıcak, samimi. Oradan geçsen bir tabure alıp yanına oturup sohbet edebilecekmişsin gibi. Hani 10 Kasım'da bir dakikalık saygı duruşuna bile saygı göstermeyen ama bugünün muktedirleri karşısında utanmadan takla atanlar var ya, onlar merak ediyor;
"Bu adamın sırrı ne?" diye.
"Ölümünün üzerinden yıllar geçmiş, bu ne gözyaşı, bu ne anma? Niye duruyor bu arabalar yolda?
" Ben de diyorum ki sır bu fotoğrafta gizli. Bakabilene, anlayabilene. Ve ekleyelim:
Bizim seni neden bu kadar çok sevdiğimizi hiçbir zaman anlamayacaklar. Yattığın yer nur, ruhun şad olsun Atam...❤️
137 notes · View notes
yusufserkan · 4 years
Text
Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesinin çok “sembolik” bir anlamı vardır. Ayasofya, Saidi Nursi'den Necip Fazıl'a Atatürk Cumhuriyeti'yle hesaplaşmak isteyen çevrelerin iki önemli sembolünden biridir. İkinci sembolleri halifeliktir. Nitekim geçtiğimiz hafta “Gerçek Hayat” dergisi, “Artık Ayasofya ve Türkiye hür! Hilafet için toparlanın!” başlıklı bir kapakla çıkmıştır.
Peki, ama hilafetçilerin iddia ettiği gibi halifelik “dinsel bir kurum mudur”, “İslam dünyasını birleştirmiş midir” ve “İngilizlerin isteğiyle mi kaldırılmıştır?” İşte halifelik gerçeği!
HALİFELİĞİN ANLAMI
Kuran'a göre halife insandır. Kuran'da Hz. Adem'den “yeryüzündeki halife” olarak söz edilmektedir. (Bakara: 30). Kuran'da Allah'ın veya peygamberin vekili anlamında bir halifelik yoktur. Hiçbir fani, Allah'ın halefi veya temsilcisi olamayacağından ve Hz. Muhammet de son peygamber olduğundan dolayı halife, Allah'ın veya peygamberin vekili olamaz. Bu durumda Hugh Kennedy'in ifadesiyle “Halife, peygamberin yaşarken ifa ettiği dünyaya ve yönetime dair işlerden bazılarını yürüten sıradan bir adam olabilir.” (Hugh Kennedy, Hilafet, İstanbul, 2019, s. 31) Gerçekten de Hz. Ömer'den itibaren neredeyse bütün halifelere “Emirül Müminin” (Müminlerin Emiri) unvanı verilmiştir. (Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.11, s. 156, 157) Emir, “kumandan” veya “bey” anlamlarına gelmektedir.“Emirül Müminin” adı verilen halife, Müslümanların dünya işlerini yürüten lider, yani devlet başkanından başka bir şey değildir. (Kennedy, s. 31).
Tarihsel süreçte Osmanlı halifelerinin kendilerini “Allah'ın yeryüzündeki gölgesi” diye adlandırmalarının hiçbir dinsel dayanağı yoktur. Bu yaklaşım, Kuran'daki İslam'a aykırıdır.
Hz. Muhammet'in ölümünden sonra onun yerine devletin başına geçecek kişinin belirlenmesi halifeliğin ortaya çıkmasına neden oldu. Yani halifelik dinsel bir gereklilikten değil, siyasal bir ihtiyaçtan doğdu:
Yaygın kanaatin aksine halifelik tarih boyunca Müslümanları birleştirmedi, tam tersine böldü.
Halifelik daha ortaya çıkarken ayrılıklara, kavgalara neden oldu. İlk halife belirlenirken başlayan ayrışmalar dört halife döneminde devam etti. Öyle ki dört halifeden üçü; Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali katledildi. Halifelik daha doğarken kardeş kanı aktı; hilafet, Sıffın Savaşı ve Kerbela Olayı gibi kanlı “emirlik” kavgaları üzerinde yükseldi. Bütün bu kavgaların merkezinde “siyaset” vardı; bu kavgalar devletin başına geçme, “müminlerin emiri” olma kavgasıydı.
Tarih boyunca bütün İslam dünyasını tek bir noktadan yöneten tek bir halife hiç olmadı. Çünkü monarşik güçlerini halifelik unvanıyla daha da arttırmak isteyen Müslüman hükümdarlar fırsat bulduklarında kendilerini halife ilan etmekten çekinmediler. Bu nedenle İslam dünyasında aynı anda birkaç halife hüküm sürdü. Örneğin 910'da Abbasi Halifeliği devam ederken Şiiler Fatimi Halifeliği'ni kurdular. 929'da Bağdat'ta Abbasi Halifeliği, Mısır'da Fatimi Halifeliği devam ederken İspanya'da Endülüs Emevi Halifeliği ilan edildi. Böylece 10. yüzyılda İslam dünyasında aynı anda üç halifelik ortaya çıktı. Sünni Abbasiler ile Şii Fatimiler arasında iktidar ve nüfuz mücadelesi uzun yıllar boyunca devam etti.
11. yüzyıl başlarında İspanya'da Endüslüs Emevi Devleti iyice zayıfladı. Halifelikten kaynaklanan iç kavgalar nedeniyle devlet ileri gelenleri 1031'de halifeliği kaldırıp içlerinden -halife ailesiyle alakası olmayan birini- yönetici seçtiler. Böylece tarihte ilk kez Endülüs Emevi Devleti halifeliği kaldırmış oldu. İşin ilginç yanı, kaldırılan halifeliği kimse yeniden diriltmeye çalışmadı. (Kennedy, s.198)
1031'de Emevi Halifeliği, 1071'de Fatimi Halifeliği, 1258'de de Abbasi Halifeliği yıkıldı. Bu boşlukta halifeliğe Mısır'daki Memlük Devleti sahip çıktı.
Halife Memlüklerdeyken diğer İslam devletleri Memlüklere biat etmediler. Tam tersine Müslüman Osmanlı Devleti, 1517'de Müslüman Memlüklere saldırdı. Yavuz Sultan Selim, 1517'de Memlük Devleti'ne son verip halifeliği ele geçirdi. Ancak bu sefer de diğer İslam devletleri Osmanlı Hilafetini tanımadılar. Mahmut Goloğlu'nun ifadesiyle “Osmanlı padişahları sadece kendi ülkelerindeki Müslümanların halifesiydiler. Yani bütün dünya Müslümanlarının halifesi hiç olmadılar.” (Mahmut Goloğlu, Halifelik, İstanbul, 2012, s. 23).
1774'te Küçük Kaynarca Antlaşması'nda Ruslar Ortodoksların koruyuculuğunu üstlenince Osmanlı da -ilk kez halifelikten yararlanarak- Kırım Müslümanları üzerinde benzer bir hak ileri sürdü.
II. Abdülhamit halifeliği bir güç olarak kullanmak istedi. 1876 tarihli Kanuni Esasi'nin 3. maddesine göre padişah aynı zamanda halifeydi. 4. maddesine göre padişah halife olarak İslam dininin koruyucusuydu.
1897'de Yunan zaferi, İslam dünyasında Abdülhamit'in şöhretini artırdı. O sırada İngiltere'yle rekabet eden Almanya, Abdülhamit'in bu şöhretinden yararlanmak istedi. 1898'de Kayzer II. Wilhelm İstanbul'a gelip II. Abdülhamit'i ziyaret etti. Oradan Suriye, Filistin'e gitti. II. Wilhelm, Şam'da Müslüman kılığına girip Selahaddin Eyyübi'nin Türbesi'ni ziyaret ettikten sonra yaptığı konuşmada “Abdülhamit 300 milyon Müslümanın halifesidir, ben de onun dostuyum!” dedi. (Cüneyt Akalın, Halifelik Neden Kaldırıldı, İstanbul, 2014, s. 10).
II. Abdülhamit ile II. Wilhelm'i kol kola gösteren bir çizim.
Almanya, Abdülhamit'in şahsında “halifeliği” bir silah olarak kullanmak istiyordu. Abdülhamit dönemindeki Berlin-Bağdat ve Hicaz demiryolu projelerinin ardında da Almanya'nın halifelik planı vardı. Ancak Alman halifelik planına karşı İngilizler hemen harekete geçtiler; Kuveyt, Necit, Hicaz, Asir, Yemen, Sudan mahalli liderlerini Osmanlı'ya karşı ayaklandırdılar. 1885-1906 arasında buralardaki Müslüman liderler Abdülhamit'in halifeliğini tanımayarak isyan ettiler.
II. Abdülhamit'in “halifelik silahı” ne Fransa'nın Tunus'u işgaline, ne İngiltere'nin Mısır'ı işgaline, ne Bosna Hersek'in Avusturya'ya bırakılmasına engel olabildi. Çünkü bu kurusıkı bir silahtı.
II. Abdülhamit döneminde Rusya, Orta Asya'da Hive, Buhara ve Hokand hanlıklarını ele geçirdi. Bu Müslüman hanlıklar, Osmanlı halifesinden yardım istediler. Mozanbik ile Madagaskar arasında Komor Adaları'ndaki Müslümanlar da Fransız tehdidine karşı Osmanlı halifesinden yardım istediler. Fakat II. Abdülhamit bu Müslümanların hiçbirine yardım etmedi, edemedi. (Kennedy, s. 218,219)
Kısacası halifelik, II. Abdülhamit döneminde de İslam dünyasını birleştirmedi, Müslümanların dertlerine derman olmadı.
19. yüzyılda İngiltere, Almanya kontrolündeki Osmanlı Halifeliğine karşı kendi kontrolünde bir Arap Halifeliği kurmak istedi. I. Dünya Savaşı'nda bu plan açıkça ifade edildi. 31 Ekim 1914'te Kahire'deki İngiliz temsilci Lord Kitchener, 30 Ağustos 1915'te de Sir H. Mc. Mahon, Mekke Şerifi Hüseyin'e gönderdikleri iki ayrı mektupla “Gerçek Arap soyundan birisinin Mekke veya Medine'de halifeliği üzerine almasını” istediler. (Bilal Şimşir, Doğunun Kahramanı Atatürk, Ankara, 2015, s. 107, 108).
İngiliz desteğini arkasına alan Mekke Şerif'i Hüseyin, 1 Kasım 1916'da Osmanlı'ya karşı ayaklandı. Mekke'de bağımsızlığını ilan eden Kral Hüseyin, Arap dünyasında “halife” sayılmaya başlandı. Ancak İngiltere, Şerif Hüseyin'in halifeliğini hemen tanımayıp savaş sonunu beklemeye karar verdi. İngiltere'nin, halifeliği kullanabileceğini gören Fransa ve İtalya da harekete geçtiler. İngilizler, Kral Hüseyin'i halife ilan ederlerse Fransa Fas sultanını, İtalya ise Şeyh Ahmet Sunisi'yi halife ilan edecekti. Sovyetler Birliği'nin de bir halife adayı vardı. Onlar da Afganistan Emiri Amanullah Han'ı halife yapmayı düşünüyordu. (Şimşir, s. 108-113).
Şerif Hüseyin, İngilizlerin desteğiyle önce 1916'da Osmanlı'ya isyan etti, sonra 1924'te halifeliğini ilan etti.
TBMM, 1 Kasım 1922'de saltanatla halifeliği birbirinden ayırıp saltanatı kaldırdı. Halife Vahdettin, 17 Kasım 1922'de, “halifelik” sıfatıyla İngilizlere sığınıp ülkeden kaçtı. TBMM, Abdülmecit Efendi'yi halife ilan etti. İngiltere, Vahdettin'in “halifelik” sıfatından yararlanarak özellikle Hint Müslümanlarını kontrol etmeyi düşündü. Kaçak Vahdettin, İngiltere'nin bilgisi dâhilinde, Hicaz Kralı Hüseyin'in davetini kabul ederek 15 Ocak 1924'te Hicaz'a gitti. Ancak Arapların Vahdettin'i değil, Hicaz Kralı Hüseyin'i “halife” olarak tanıdıkları görüldü. Hint Müslümanları da Milli Mücadele'deki ihaneti nedeniyle Vahdettin'in halifeliğini kabul etmiyordu. Bunun üzerine İngilizler, “halife” olarak hiçbir gücü olmadığını anladıkları Vahdettin'i “istenmeyen adam” ilan ettiler. 1924 başlarında İngiliz basını Hicaz Kralı Hüseyin'in halife ilan edileceğini yazmaya başladı. Yeni Türkiye Cumhuriyeti, İngilizlerin halifelik entrikalarını yakından izliyordu. İngiltere “Kimi halife ilan etsem?” diye düşünürken Atatürk, bu İngiliz planını suya düşürecek radikal bir karar verdi; TBMM, 3 Mart 1924'te halifeliği tamamen kaldırdı.
Türkiye'nin halifeliği kaldırmasına İngiliz basını çok şiddetli bir tepki gösterdi. Türk düşmanı Lloyd George'un yayın organı Daily Telgraf gazetesi, 4 Mart 1924'te halifeliği kaldıran Türkiye'ye şöyle saldırdı: “Türkler halifeliği kaldırmakla Batılılaşacağını, uygarlaşacağını sanıyorlarsa yanılıyorlar… 6 milyon nüfuslu Türkiye halifelik sayesinde büyük devletler arasında sayılıyordu. Bundan sonra bu devlet artık üçüncü sınıf bir Tatar devletçiği derecesine düşecektir!” İngiliz basını bir hafta boyunca halifeliği kaldıran Türkiye'ye ateş püskürdü. (Şimşir, s. 136-141). İngiltere, halifeliği kaldıran Türkiye Cumhuriyeti'ni uzun süre tanımak istemedi. İngiltere, halifeliğin kaldırılmasından 6 yıl sonra, 1930'da Ankara'da büyükelçilik açtı. İngiltere uzun yıllar Türkiye'ye kredi de vermedi.
TBMM, 3 Mart 1924'te halifeliği kaldırdıktan iki gün sonra 5 Mart 1924'te Hicaz Kralı Hüseyin 101 pare top atışıyla halifeliğini ilan etti. Ancak özellikle Mısır ve Hint Müslümanları Şerif Hüseyin'in halifeliğini tanımadı. Şerif Hüseyin, halifelik ilanından 7 ay sonra bir Vahhabi saldırısıyla (Abdülaziz Bin Suud tarafından) Hicaz'dan sürüldü. Bu sırada önce İsviçre'de bulunan devrik halife Abdülmecit Efendi sonra da Mısır uleması, İslam konferansı çağrısı yaptılar. 1926'da Kahire Kongresi ve Mekke Konferansı düzenlendi. Ancak bu toplantılardan hiçbir sonuç alınamadı (Arnold J. Toynbee, 1920'lerde Türkiye, Hilafetin İlgası, İstanbul, 1998, s. 81, 84-87, 106-116). Çünkü artık ulus devletler çağı başlamıştı; hiçbir İslam ülkesi kaderini bir halifeye teslim etmek istemiyordu. Ayrıca Türkiye dışında bağımsız bir İslam ülkesi de yoktu. Halife seçilse bile İngiltere veya Fransa'nın kontrolü altında olacaktı.
Sonuç olarak, halifelik siyasal bir kurumdu. Atatürk, “Halifelik hükümet, devlet demektir. Türkiye Cumhuriyeti kendi içinde başka devlet kabul etmez” mantığıyla halifeliği kaldırdı.
Tarih boyunca halifelik Müslümanları birleştirmedi, böldü; halifelik rekabeti yüzünden Müslüman milletler birbirine düştü. Halifelik, 19. yüzyıldan itibaren İslam dünyasını ezen, sömüren Batı emperyalizminin oyuncağı haline geldi. İşte Atatürk, Müslümanları birbirine düşüren, Batı emperyalizminin oyuncağı haline gelmiş ve çağ dışı kalmış halifeliği kaldırarak İslam milletlerine “bağımsızlık” ve “barışçı iş birliği” yolunu açtı. İslam milletleri, halifelik varken değil, halifelik kaldırıldıktan sonra bağımsızlıklarına kavuştular.
1 note · View note
onderkaracay · 5 years
Text
Tumblr media
Türkler Hakkında Kim Ne Demiş
Napolyon Bonapart:
Türkler öldürülebilir ama mağlup edilemez.
Semamae İbni Eşref:
Türk korkmaz korkutur. Bir şey isterse onu yapmadıkça vazgeçmez.
Adolf Hitler:
Türkler öyle bir millettirki, eğer saldırırsak tamamını yok etmemiz gerekir.
Yoksa 1 tane bile hayatta bırakırsak, yeni bir devlet kurar ve intikamını alır demiştir.
Charles Mcfarlane:
On ulusun on yiğit adamın gücü tek bir kimsede toplansa yine bir Türk'e bedel olamaz.
Donaldson:
Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Türklerin mesleği askerliktir.
Hamilton:
Dünyada Türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz.
Gianni de Michelis:
Türklerle dost ol ama düşman olma.
Napolyon:
Bana Türklerden kurulu bir ordu verin dünyayı rehin alayım.
Enes Bin Malik:
Türkler tarihte eşi benzeri görülmemiş bir millettir.
Pierre Loti
Türkler doğunun en temiz, en dürüst, en namuslu milletidir.
Fransız Tarihçi - Albert Sorel:
Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler
Avusturyalı Tarihçi, Diplomat - Joseph von Hammer-Purgstall:
Türkler, devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf üstatlardır.
İngiliz Diplomat, Yazar, Asker - Sir Mark Sykes:
Eğer kendilerini tanımış olsaydınız, Türklere hayran olurdunuz.
İngiliz Tümgeneral Sir Charles Vere Ferrers Townshend:
Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır.
Mustafa Kemal ATATÜRK:
����🇷🇹🇷Ne Mutlu Türküm Diyene🇹🇷🇹🇷
Önder Karaçay
9 notes · View notes
istandistmag · 6 years
Text
Türk Siri ‘nin Apple Davası Sonuçlandı!
Geçtiğimiz dönemler Apple’a ve Nuance Communications’a dava açan Türk Siri Yelda Uğurlu’nun davası sonuçlandı.
Geçtiğimiz dönemler Apple cihazlarında kişisel asistan olarak hizmet veren Siri uygulamasında sesinin kendisinden izinsiz kullanıldığını iddia eden Yelda Uğurlu, sesinin kullanılmasına son verilmesi ve Apple ile Nuance Communications şirketlerinin gazetelere ilan vererek kendisinden özür dilenmesi istemiyle dava açmıştı. Peki tam olarak olay bu noktalara nasıl geldi?
Yelda Uğurlu, sesinin toplu taşıma anonslarında kullanılacağını düşünerek Nuance Communications şirketi ile 2011 yılında sözleşme imzaladı. Ancak Nuance Communications, Apple’ın asistanı Siri’ye Türkçe desteği sunması için teknoloji devine Yelda Uğurlu’nun sesini sattı. Yelda Uğurlu, bilgilendirilmeden ve onayı alınmadan sesinin Siri’de kullanıldığı iddiası ile Apple’ı ve Nuance Communications’ı mahkemeye verdi.
Davalı Apple ve Nuance Communications ise sesin Yelda Uğurlu’ya ait olmadığını, insan sesine benzer elektronik ses olduğunu ileri sürerek ” Davacı, 2011 yılında imzaladığı sözleşme ile kaydedilen sesinin ‘konuşma sentezleme yazılımları’ bakımından izin vermiştir, bu kayıtlı ses birimlerinin Siri uygulamasında kullanılmış olmasını fırsata dönüştürerek haksız kazanç elde etmeye çalışmaktadır” dedi.
Mahkeme, tüm bu olayların sonucunda Nuance Communications’ın Yelda Uğurlu’nun sesinin taraflar arasında imzalanan sözleşmeye uygun şekilde kullanıldığına kanaat getirdi. Mahkeme Yelda Uğurlu’nun, sesinin Siri tarafından kullanılmasına son verilmesi ve gazetelerde ilan verilerek kendisinden özür dilenmesi konusundaki talebini reddederek davayı kapattı.
Son zamanlarda ek kazanç elde etmek için insanların farklı yolları tercih etmesi gibi ilginç vakalarla karşılaşabiliyoruz ancak keşke bu tarz girişimlerden önce bu girişimin başarıya ulaşma potansiyeli göz önünde bulundurularak hareket edilse demekten de kendimizi alamıyoruz maalesef.
The post Türk Siri ‘nin Apple Davası Sonuçlandı! appeared first on istandist.com - İstanbul' u Keşfet & Explore the Istanbul.
from WordPress https://istandist.com/turk-siri-nin-apple-davasi-sonuclandi/
0 notes