Tumgik
feminizmuzerine · 9 years
Video
youtube
Haber Çevirisi
Erkekler annelerinin sözlü tacize uğramasına nasıl tepki gösterdiler?
Bazı erkekler birinci ağızdan sözlü tacize uğramamış olabilirler, ama erkek çocukları annelerinin sözlü tacize maruz kalışını izlemek üzere oturduklarında bu sorun onları “can evlerinden” vurdu.
Condé Nast Entertainment’ın “The Scene”i, yani “babalar kızlarının sözlü tacize uğramasına tepki veriyor” videosunu hazırlayan takım, üç erkek çocuğun anneleriyle birlikte oturup onların maruz kaldığı sokak tacizini gizli kamera görüntüleriyle ortaya seren bir videoyu izlediği yeni bir kayıt yayınladı.
“Bu çok garip,” dedi çocuklardan biri. “Sadece sana doğru geldi ve o şeyleri söyledi. Orada neler elde edebileceğini sanıyordu acaba... Bir kızı yolda yürürken gördüysen, neden bazı şeyler hakkında yorum yapma gereği duyarsın ki?”
“Komik,” dedi diğeri. Bu kaydın onu sinirlendirdiğini de ekledi. “Onlar da benim yaşımdalar... Okula gidin!” Annesi, istemeden aldığı, görüntüsü hakkındaki bu yorumların, bunlardan kaçınmak için neler giyeceğini seçmesine bile sebep olabileceğini not düşerek, ona sokak tacizinin günlük hayatını nasıl etkilediğini açıkladı.
Bir yandan sözlü tacizin sadece birinin annesine, kızına, kız kardeşine veya kız arkadaşına olduğunda rahatsız edici bulunmaması gerekirken, diğer yandan kadınların günlük yaşamlarında sokak taciziyle ne sıklıkla (genelde erkek arkadaşları veya sevgilileri yanlarında değilken) karşılaştıkları konusuna tutulan bu ışık bireysel bir etkiye sahip olabilir.
“Tacizciler, yakınlarda bir erkek olmadığında, bu rahatsız edici davranışları sergilemeye daha yatkınlar.” diyor kadınlardan birinin oğlu, gözlemlerine dayanarak. “Eğer rahatsız olsaydım ve biri bana öyle şeyler demeyi sürdürseydi, bu kendimi bir nesne olarak hissetmeme neden olurdu.”
Video Çevirisi
Çocuk: “O, en sevdiğim insanlardan biri. Ve bizi bir arada yakaladığınızda tek göreceğiniz, ikimizin de gülümsüyor oluşu!” Anne: “New York’ta dolaşıyordum ve bilirsin, bazı insanlara bana ‘Merhaba!’ dedi... Bu da kaydedildi.” Çocuk: “Bu resmen inanılmaz!” Anne: “Şaka yapıyor!” Tacizci 1: “Naber, güzel bayan?” Çocuk: “O çok güzel, değil mi? Bu elbette yaşanacaktır.” Tacizci 2: “Merhaba, nasılsın? Ben iyiyim, seni gördüm iyi oldum.” Anne: “Tamam, tamam, tamam, diye düşündüm.” Çocuk: “Uygun bir bakış açısı...” Anne: “Tamam...” Çocuk: “Seni seviyorum.” Anne: “Ben de seni seviyorum.” Tacizci 3: “Dikkat et, kendine zarar verme... Senin gibi güzel bir kızın adı da ne acaba?” Çocuk: “Annem çok güzel ve bu yüzden bu tür şeyler olabiliyor... Ama yine de nefret ediyorum bundan.”
Bilgilendirme: “Sokak tacizi üzerine bir çalışma,
 Siyahi katılımcıların %48’inin,
 İspanyol katılımcıların %45’inin,
 Beyaz katılımcıların %36’sının
sözlü tacizi ihbar ettiğini gösterdi.”
Anne: “Bu bir klişe, ama bunun saniyenin milyarda biri gibi bir sıklıkla yaşandığı bir gerçek. O şimdi lisede.” Çocuk: “Gerçekten de pek gergin değilim, sadece bu sınıfların daha çok anlam taşıması... Gerçekten de bunun toplumsal hâli konusunda endişeli değilim.” Görevli: “Peki ya kız arkadaşlar?” Çocuk: “Hmm, bu konuda iyiyim.” Anne: “Vay! Bunu yeni öğreniyorum.” Tacizci 1: “Merhaba, dünya güzeli!” Çocuk: “Bu tuhaf.” Anne: “Eğer aynı yaşlarda olsaydık bu daha mı uygun olurdu?” Çocuk: “Hayır, sadece... O sadece sana doğru geldi ve o şeyleri söyledi. Orada neler elde edebileceğini sanıyordu acaba...” Tacizci 2: “Güzel bayan... Güzel bacaklar. Tanrım!” Çocuk: “Bir kadını yolda yürürken gördüysen, neden bazı şeyler hakkında yorum yapma gereği duyarsın ki?” Tacizci 3: “Fazla güzel değil misin...” (Anlaşılmıyor.) Çocuk: “Tacizciler, yakınlarda bir erkek olmadığında, bu rahatsız edici davranışları sergilemeye daha yatkınlar.” Anne: “Gerçekten de korumasızsın onların gözlerinde...” Tacizci 4: “Nasıl gidiyor, bebeğim?” Tacizci 5: “Merhaba, anneciğim.” Çocuk: “Bu sadece tüyler ürpetici! Yani, eğer rahatsız olsaydım ve biri bana öyle şeyler demeyi sürdürseydi, bu kendimi bir nesne olarak hissetmeme neden olurdu.”
Bilgilendirme: “Yapılan bir çalışma, kadınların deneyimlerini ‘büyütmemek’ için sözlü taciz olaylarını nadiren ihbar ettiğini gösteriyor.”
Görevli: “A, bu çok iyi görünüyor! İyi görünüyorsunuz!” Çocuk: “Benim annem, düşünebileceğinizden on kat daha güçlü.” Tacizci 1: “Böyle güzel gözlerin olduğuna göre Tanrı’yı çok seviyor olmalısın.” Anne: “Evet, gördüğün gibi, oradan geçerken birisi annene laf atıyor.” Çocuk: “Bu çok garip...” Tacizci 2: “Halle Berry, Halle Berry!” Çocuk: “Benim yaşlarımdasınız, çocuklar. Okula gidin!” Tacizci 3: “Merhaba, kızım. Nasılsın?” Çocuk: “Bu çok komik. Birileri anneme laf atıyor. Ben sadece... kızgın ve garip hissediyorum. Çok kızgınım.” Anne: “Bazı günler oluyor ki, ben gerçekten süslenmek istiyorum... Yani, saçımı düzeltmek, makyaj yapmak, topuklu ayakkabı giymek istiyorum. Ama her yanımda bana numaramı soran, kenarda beklememi söyleyen 20 insan olmasını istemiyorum. Bu gerçekten budalalık! Kıyafetlerimle, saçımın yapılı olmasıyla, maky- ilgilenilmesini istemiyorum, beni biliyorsun. Ama, ben güzel giyindiğim, güzel bir kadın olduğum zamanları özlüyorum. Yani, şimdiki kıyafetlerimle, toplu saçımla da iyiyim, ama bazen... süslenmek istiyorum.”
33 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Text
An Act for Gender Equality
Turkey’s Ministry of Education (MEB) has taken action in order to provide gender equality between boys and girls in education. The short film references the old elementary school tags such as “Ali buy bread. Ayşe lay a place. Ali help your father, Ayşe help your mother. Ali be a man.” and asks the children “Are you ready to write them from scratch?”
youtube
The steps to take in order to achieve the goals of The Project to Improve Gender Equality in Education (ETCEP) which was opened in Ankara on May, 21st were determined.
According to the news Aykut Yılmaz from HaberTürk worked on, MEB Basic Studies Head Office created a public service ad in order to provide gender equality between girl and boy students and promote an egalitarian and mindful approach towards gender in the education sector. RTÜK (Radio and Television Supreme Council) approved the request to broadcast the film on TV.
The public service ad, which starts with the animation of two students, a boy and a girl, references to the old school tags. Expressions such as “Ali toss the ball, Ayşe catch the ball. Ali buy bread, Ayşe lay a place. Ali help your father, Ayşe help your mother. Ali be a man, Ayşe. Ayşe… Are you ready to write them from the scratch?” takes place.
Tumblr media
Books will be rearranged
MEB authorities also said that during the project, which is expected to last for 24 months, 10 course schedules and 80 course books will be rearranged. The parts that are against gender equality will be taken out. Gender equality will not be a separate course, but will be mixed into other courses. Course book writers will take a special training in accordance with these criteria.
“Buying bread isn’t just a man’s job, just like how laying a place isn’t just a woman’s duty”
RTÜK member Esat Çıplak who commented on the project at HaberTürk, said “Buying bread isn’t just a man’s job, just like how laying a place isn’t just a women’s duty. Sex discrimination starts at childhood. Unfortunately it’s done at schools, too. A nice public service ad was created in order to put an end to it. So we approved it.”
Tumblr media
“It’s a matter of mentality”
Chairman of Türk Eğitim-Sen İsmail Koncuk pointed that gender discrimination is a wound in our society and said that actions should be taken in order to turn this inequality in education system into a favourable thing. “This is a matter of mentality. Changing this isn’t an easy problem. Maybe just educating our children won’t be enough. We need to educate the whole society,” said Koncuk.
The aim is to achieve gender equality in education
ETCEP is carried out in 40 pilot schools in 10 provinces. It’s expected to reach three conclusions. These are: creating Gender Equality Assurance Tool which will work as a guide and surveillance for academic and administrative personnel in schools, adopting gender equality in educational systems as a whole and analysing and reviewing the curriculum in terms of gender equality.
5 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Text
Size iletişime geçtiğimiz, dünyaca ünlü bir sitede görev yapan o muhabirden bahsetmiştik. Kendisinden haber detaylarını şimdi aldık. 
Öncelikle, aldığımız e-postayı paylaşmak istiyoruz sizinle.
“Teşekkür ederim. Geç gelen yanıtım için kusura bakmayın - Avrupa'daki kadın mültecilerle Avrupa çapındaki yolculukları hakkında röportaj yapıyordum. 
İşte öğrenmek istediğim bazı sorular: 
1. Genç kadınlar için Türkiye nasıl bir yer? Feminist bir kültür var mı, yoksa bu bir kenara mi itiliyor? Eğer feminist bir kültür varsa bu neye benziyor? 
2. Sizin gibi genç kadınlar hangi Türk kadınlarına saygı duyuyor? Cinsiyet eşitliği için mücadele etmek konusunda size ilham veren gruplar/sosyal medya kampanyaları/insanlar var mı? 
3. Sizin gibi insanların cinsiyet eşitliği için hangi yolları izleyerek savaştığını söyleyebilir misiniz? 
4. Özgecan Aslan cinayeti ülkenizde - özellikle de tepki gösteren kadınlar için - büyük bir etki yarattı mı? Eğer, onun ölümü ülkenizde bir şeyleri - az da olsa - değiştirdiyse, bunu benimle paylaşabilir misiniz? 
5. Türk kadınları cinsiyet eşitliği için başlatılmış sosyal medya kampanyalarında, sıkça kendi fotoğraflarını paylaşarak (”The laughing selfie”lerdeki gibi) çok iyi bir iş çıkarıyorlar - bana bu kampanyalarla ilgili daha çok ilgi verebilir misiniz, ve ülkenizdeki insanlar neden bu kampanyalar için sosyal medyayı seçiyorlar? 
6. Son olarak, dünyanın sizin ülkenizde kadın olmakla ilgili neleri bilmesini dilersiniz? 
Şimdilik bu kadar. Çok teşekkür ederim. Bu harika işi yapmaya devam edin!”
Sizden bu gönderiyi yeniden bloglayarak - bıraktığımız boşluklarda - sorulara (hepsini yanıtlamak zorunda değilsiniz) cevaplar vermenizi istiyoruz. 
Elbette ikimizin cevaplarına bol bol yer vereceğiz, fakat bu haber oluşturulduğunda hepimizden bir şeyleri içinde barındırmasını istiyoruz. 
Bu sorular dışında, cevap e-postamızda yer almasını istediğimiz bir şey var.
Onur Yürüyüşü'nde yer almış kişilerden, olanlardan, çevresindeki kişilerden kısaca bahsetmelerini istiyoruz. 
Başka bir öneriniz varsa gönderinin altında veya e-posta yoluyla paylaşabilirsiniz. (Paylaşımın profilinde görülmesini istemeyenler için de geçerli bu. Amacımız “popülaritemizi artırmak” değil, yukarıda da belirttiğimiz gibi ulaşabildiğimiz kadar genel bir cevapla sesimizi duyurmak, kişisel bir cevap yerine, gerçekten de "Türk kadını ağzından" cevap vermek.) 
İrem Tüfekçi & Tünde Ecem Kutlu [email protected] 
8 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Text
Sözlü tacizin onur verici olup olmadığı hakkında neden bir tartışma döndüğünü gerçekten anlayamıyorum. Kadınlar, bunu onur verici bulmuyor.
Hikayenin sonu.
Kadınların bir konu hakkında ne hissettiklerine karar verebileceklerini düşünen erkekler olması, şimdiye kadar duyduğum en aptalca şey.
i really don’t understand why there’s a debate on whether catcalling is flattering or not??? women don’t think it’s flattering. end of story. the fact that there are men that think they can decide how women feel about something is the dumbest thing i’ve ever heard?
226K notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Note
Cevap verdiğin için çok teşekkür ederim öncelikle ve bence bir şey ne kadar kisitlanirsa o kadar geri teper diye düşünüyorum. Ailelerin bu baskısı çocuklarını yalana itiyor bence.
Bizce de öyle. Ailenin görevi doğruyu yanlışı ayırt etmeyi öğretmek - bu hepten başı boş bırakmaktan da iyidir, sonrasında sorumluluğu çocuğa bırakmak olmalı.
2 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Note
Erkeklerin evlenecekleri kadında bakirelik ararken sevgili olunan dönemlerde kız arkadaşlarından cinsrl isteklerde bulunması hakkında ne düşünüyorsun? Türkiye ailelerininde bu baskı var. Sence gerekli mi?
Kadınların vücutları üzerinde bir başkasının söz sahibi olacağı hiçbir durumu “gerekli” olarak nitelendiremeyeceğimizi düşünüyoruz. Erkeklerin bu tutumuna da gerçekten anlam veremiyoruz. Cinsel istekte bulunmaları olağan, ama bir erkek neden bakire bir kız beklentisi içinde olur ki?
Hepsi olmasa da, bazı aileler, erkeklerin bu tarz tutarsız davranışları sebebiyle kızlarını korumak istiyor olabilirler. Yine de, onları vücutlarının gereksinimlerinden uzak tutamayacaklarının farkında olmalılar. Yasaklar ve ardı arkası kesilmeyen tartışmalar ancak ve ancak teşvik eder çocukları - bu her iki cinsiyet için de geçerli. Yani, güven ya hepten ortadan kalkar ya da tamamen yalanlar üstüne kurulur.
9 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Text
Feminist South Park
Bu uzun soluklu çizgi filmin yapımcıları, filmin geniş çaplı saldırganlığı konusunda epey cömertler, ama bu film, kimi zaman kızların çok sık maruz kaldığı haksız muameleyi sergilemek için normları alt üst etmiyor mu? Victoria Brewster bu durumu göz önünde bulunduruyor.
Tumblr media
South Park, en sevdiğim dizilerden biri. Programa aşina olmayanlar için; South Park, ergenlik öncesindeki çocukların yaşamını gösteren düşük kaliteli bir animasyon. İlkokul çağındaki dört Amerikan çocuğu çevresinde yoğunlaşıyor: Stan, Kyle, Cartman ve Kenny, ama kesinlikle erişkin bir izleyici kitlesine hitap ediyor. Yaygın olarak, aşırı derecede küfürlü ve belaltı espiri anlayışıyla biliniyor, ama ben her zaman onun feminist eğiliminden keyif aldım.
Yaratıcıları Matt Stone’un ve Trey Parker’ın şovu, her açıdan saldırgan olması ve kimseyi veya hiçbir şeyi alay ya da eleştiri altında bırakmaması için yaratacak kadar vizyon sahibi olduğuna inanmak zor olabilir – ama kadınlar ve kadınların toplum içindeki durumları düşünebileceğinizden çok daha sık savunuluyor, bazen de oldukça akıllı hareketlerle. South Park’ın başlangıcından beri, bölümler şu formata uydu: anormal bir durum yaratma, gerçek hayatta bu durumun çektiği o komik tepkiyi abartma, toplumun cahilliği üzerinden ders verme. Örneğin, ilk bölümlerde, bölümler Stan’ın kameraya dönmesiyle ve okul sonrası spesiyallerini anımsatan yavaş bir piyano müziği eşliğinde, bazı şeyleri “normal” bir şekilde yapmanın yanlışlığını açıklamasıyla biter.
Şovun ilk bölümünde, kastın neredeyse tamamı erkek, ama dizi ilerledikçe, çeşitli kadın karakterlerle de tanıştırılıyoruz. Kadınlar, rastgele bir bölüm seçtiğimizde kastın aşağı yukarı %25’ine denk geliyor.  Ama olayların çoğunda, South Park’taki kadınların isimleri var ve erişkin kadınlar meslek sahibi. Ayrıca, şovdaki kadınlar önemli rollere sahipler, örneğin, belediye başkanı veya okul müdüresi. Ancak, sık sık görülen kadın karakterler bu dört çocuğun sınıf arkadaşları. Benim en çok ilgimi çeken, bu kızlar ve onların dizide gördükleri muamele.
Davranış, çoğu zaman “erkeklerin doğası” bahanesiyle savunulur, ama South Park, bunu bir mübalağaya dönüştürerek, bunun “samimiyetsiz” olduğunu ifade ediyor.
Kadın vücudu, birçok South Park bölümünde ele alınır ve, South Park’ın elinden geçmiş çoğu sorun gibi, kadın vücuduna gösterilen muamele, bir çocuğun görüşüyle işlenir. Bu, “Bebe’nin Göğüsleri Toplumu Mahvediyor”daki gibi kabaca; “Kuru Üzümler”deki gibi eleştirel bir şekilde; veya, “The Hobbit”teki gibi kafaya bir darbeyle işlenir.
“Bebe’nin Göğüsleri Toplumu Mahvediyor”da, sürekli olarak ergenlik öncesi dönemde kalan erkek çocukları, sınıf arkadaşları Bebe’nin göğüslerinin büyümesiyle ilk yozlaşmalarıyla tanışırlar. Bebe’nin kafası epey karışmışken, çocukların tepkisi sahiplenici, mağara adamına benzer bir hâl almak olur.
Bu, kadınlara karşı erkeklerin bakışını inceleyen birçok bölümden biri. Bu durumda, söz konusu tepki, ilkel, erkeklerin ne yaptıklarının farkında bile olmadan, tamamen içgüdüleriyle yaptığı şekilde gösterilir.
Aslına bakarsanız, South Park sık sık cinsiyetleri “erkek doğası” veya “kadın doğası” olarak ayırır. Ama, bu normları alt üst de eder; örneğin, davranış, çoğu zaman “erkeklerin doğası” bahanesiyle savunuluyor, ama South Park, bunu bir mübalağaya dönüştürerek, altta yatan “erkek doğası” görüşünün yanlışlığını, samimiyetsizliğini ve tehlikeliğini  ifade ediyor. Bu durumda, South Park, kadınların vücudunun sadece erkeklerin görüşü ve iyeliği için olduğu düşüncesine dikkat çeker. Her zamanki gibi, bölüm, bu davranışın neden komik olduğunu söyleyerek biter.
Bu sorunlu davranış “Kuru Üzümler” bölümünde tekrar gündeme gelir. “Kuru Üzümler” South Park’ın Hooters’la eş değer ortaokulunun adıdır – “Kuru üzümlerinizle hava attığınızdan emin olun!” Saflığı temsil eden karakterimiz Butters, bir Kuru Üzümler kızına aşık olduğunda, babası bunların, onlardan hoşlanan erkeklerden para kazanabileceklerini bilen kadınlar olduğunu açıklamaya zorlanır. Bu kadınları, erkeklerin gözle görülür “mağara adamı” içgüdülerini kâr için kullanmaya niyetli yırtıcı, kalpsiz yaratıklar olarak gösteriyor gibi. Aslında, aynı bölümde, Stan, kız arkadaşı Wendy tarafından, hiçbir sebep gösterilmeden terkedilir. Bu erkeklerin karşılıksız sevgisiyle ilgilidir.
Ancak, bölümün feminist iradeye sahip olduğunu görmeniz için size kılavuzluk edecek epey ilgi çekici feminist anlar vardır bu bölümde. Butters “Kuru Üzümler” kapandıktan sonra ‘kız arkadaşı’ Mercedes’i görmeye geldiğinde, Mercedes, güzelliğinden faydalanılan bir meslekte çalışan kadınlar tarafından sık sık karşı karşıya kalınan tehlikeyi bildiğinden, bir grup güvenlikten kendisine bisikletine gidene kadar eşlik etmesini ister. Mercedes tekrar tekrar Butters’la arasına sınır koymayı dener – ona iş dışında görüşmek yerine, işte görüşmeyi söyleyerek – ve bu girişimleri sürekli olarak görmezden gelinir. Butters’ın Mercedes’in kız arkadaşı olduğuna inanarak yaptığı bu hata, gülünsün diye sergilenir; buna rağmen, eminim ki, izleyen birçok kadın sırf ona karşı iyi davrandığı veya sevimli olduğu için kendisi üzerinde bir “sahiplik” kurmaya çalışan o adamı hatırlayacaktır burada.
Geleneksel toplum tarafından sıkça olumsuz bir şekilde gösterilen iş sahibi kadınlara saygı duyulması gerektiğini ikrar ediyor.
Bölüm ayrıca beni her zaman güldüren bir kesite sahip: Butter’ın annesi, Mrs Stotch, bir “Kuru Üzümler” kızına, Porsche’ye bir doktor veya iş kadını olabileceğini, ve hatta kansere çözüm bulabileceğini söylüyor. Porsche’nin cevabı şu oluyor, “Aman Tanrım, bu çok havalı olurdu. Bir keresinde dudağımın üzerinde bir kanser yarası vardı ve çok acıtırdı.” Bu diyaloğun ardından, Mrs Stotch Porsche’nin belki de olduğu yerde kalması gerektiğine kanaat getiriyor. Benim için, bu South Park’ın çok iyi yaptığı bir şeyi gösteriyor: şovdaki kadınlar, diğer dizilerde oldukları gibi, melek veya kurban değiller. Wendy Testaburger akıllı, dışlanmış, havalı olmayan Lisa Simpson gibi görünebilir – ama değil. Aksine, o amigoların kaptanı, ve dizinin çoğu bölümünde, yıldız oyun kurucuyla çıkıyor. O kararlı ve kötü şeyler oluyorken yüksek sesle konuşur – insanlar da onu dinler. Kendisi kızlar kulübünde önde gelen bir konumda olan, erkeklere kaba şarkılar söyleyerek onların yeni gözdesi olmaya çalışan mükemmel bir melek de değil.
Mrs Stotch, Porsche’nin “aptal ama sevimli” biri için biçilmiş bir kaftan olan işinde kalması gerektiğine kanaat getirdiğinde, bu sorunlu bir ifadedir. Ama bu şov ayrıca, geleneksel toplum tarafından, “kadın” olarak kalıba sokulduklarından sıkça olumsuz bir şekilde gösterilen iş sahibi kadınlara – servis hizmetleri, dış görünüşlerin ticaret için kullanıldığı (modellik gibi) işleri ve seks işçiliği dahil - saygı duyulması gerektiğini ikrar ediyor. Mrs Stotch ayrıca kadınların dışlanmaması ve idealleştirilmemesi, bunun yerine kusurları ve erdemleri olan insanlar olarak muamele görmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Kadınların muamele görmesi gereken şekiller hakkında statükoya meydan okuma denemesi, kadın vücudunun detaylı ve cesurca ele alındığı “The Hobbit”te de devam ediyor. Bu bölümde, South Park kadınların Photoshop gibi düzenleme yazılımlarını, kendi fotoğraflarını baştan yaratmak için kullanmaları ele alınıyor. Bu yıllardır medyada yer alan bir uygulama, ama bilgisayar hakkında daha önceden bilgi edinmek, daha genç bir yaşta fotoğraflarla oynamak anlamına gelir oldu. Ve, 10-11 yaşındaki kız çocuklarının sosyal medyaya fotoğraf göndermeden önce bu fotoğrafları filtrelemiyor oluşunu umsam da, bu bölüm bundan pek de uzakta olmayışımızı gösteriyor. Bir kez daha, bir karakter – bu kez Wendy – sınıf arkadaşlarına ve çevresindeki yetişkinlere bir şeylerin yanlış gittiğini göstermeye çalışıyor; insanlar vücutlarındaki bir eksiklikle baş etmek için, gerçek olmayan fotoğraflar yaratıyorlar ve bunun sebebi, medyadaki gerçekçilikten uzak görseller. Bu bölümde yine de, toplumun cehaletini ele alan düzenli bir sonuç bölümü bulunmuyor.
Bölüm sonunda, Wendy boyun eğmeye zorlanıyor. South Park yazarları, bunun üstesinde gelmenin bir yolu olmadığını düşünüyor gibi, ve bunu izleyenlerin kara düşüncelere dalacağı, rahatsız edeceği bir dille ifade ediyorlar. Bu, bitiş sözleri olmayan bir bölüm.
Bu, cinsel olarak tahrik edici olmak üzere tasarlanmış, ama cinsellikten uzak durma mesajı veren genç erişkin ürünleri tarafından idame edilen karışık mesajları aksediyor.
Erkeklerin kadın vücuduna bakışı ve bu konudaki hükümleri “Sihirli Kuku” bölümünde daha da ayrıntılı olarak ele alınıyor. Bu, bir insansız hava aracının Craig’in annesini gizlice izlemek için kullanıldığı, ve Craig’in annesinin kasıkları tüylü olduğu için bunun “mide bulandırıcı” kabul edildiği bir bölüm. Craig’in annesi tekrar tekrar kasıkları tıraş etmenin önceden “tuhaf” karşılandığını, ve videodaki asıl problemin kendisinin özel hayatına yapılan saldırı olduğunu belirtiyor; ama, South Park’ın ataerkil vatandaşları, onun genitalinin hâlinin asıl sorun olduğu konusunda ısrar etmeye devam ediyor. Onların, buna bağlı olarak toplumun varsayımı şu: Craig’in annesi, ataerkilliğin “kişisel bakım eksikliği” olarak nitelendirdiği bu şeyden utanç duymalı.
Genç kızların cinselliği hakkındaki geleneksel görüşlere bir meydan okuma, Disney’le ilişkili Jonas Brrothers grubuyla ilgili olan “Yüzük” bölümünden geliyor. Bölüm, çocukların cinsel olarak en olgunu olan Kenny’nin “fahişe” bir kızla çıkmaya başlamasının haberleriyle açılıyor. Diğer çocuklar onu kızdan uzak durması konusunda uyarıyorlar, ama Kelly’nin bir defasında TGI Friday’de oral seks yaptığını duyduğunda hâlinden epey memnun. Daha sonra Kelly, Jonas Brothers’ı izlediğini ve bunu sadece onları izlemenin kendisini cinsel bir şekilde davranmaya yönelttiğinden yaptığını açıklıyor.
Daha sonra bölümde ve müzik videolarının çakmalarında Jonas Brothers performansının yayınlanmasıyla, onlar kıvıran genç erkekler olarak resmediliyorlar. Bazen, South Park’ın animasyonuyla, fiziksel yönden çekici bir karakterin nasıl olması gerektiğini söylemek zor, ama kadın izleyicilerin tepkisi,  eski Beatles konserlerini andıran büyük bir hayranlık çığlığı olarak görülüyor. Bu, bir grup kız sahne arkasına, grupla tanışmak için davet edildiğinde destekleniyor; Jonas Brothers’ı gördüklerinde, kendilerinden istenmese de oral seks yaşamaya hazır bir şekilde ağızlarını açıyorlar.
Ancak, grup üyeleri saflığı ve evliliğe kadar cinsellikten uzak durma görüşünü teşvik ediyorlar.
Birçok yönden, bu, cinsel olarak tahrik edici olmak üzere tasarlanmış, ama cinsellikten uzak durma mesajı veren, Alacakaranlık gibi genç erişkin ürünleri tarafından idame edilen karışık mesajları aksediyor. Bu bölüm, genel olarak evli insanların ne kadar sıkıcı olduğuna değiniyor, ama aslına bakarsanız, kadınların neyi yapması veya neyi yapmaması hakkındaki cinsel sınırlamalar ve kafa karıştıran medya mesajları hakkında.
“Liste” bölümünde, South Park, Kendine Ait Bir Oda’nın fikrini - etrafta hiçbir erkek olmadığında kadınlardan oluşacak o toplumu hayal etmek için - çalmış gibi duruyor.
South Park’taki kadınlar, toplumun yalnızca ayrılmaz bir parçası değillerr, ayrıca kendi toplumlarına sahipler. Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda’da erkekler tarafından üretilmiş edebi eserlerde kadınların birbirleriyle hiç konuşmadığı, çünkü bir erkeğin etrafta hiç erkek olmadığında kadınların ne konuşabileceğini bilmediği düşüncesini ele alır. (Görsel medyada kadınların birbirleriyle konuşup konuşmadığıyla ilgili olan Bechdel Test’ini anımsatan bir konsept.) Şöyle yazıyor:
Mükemmel kurgusal kadınlar galerisini hızlıca hatırladığımda düşündüm ki, kadınlar arasındaki tüm bu ilişkiler fazla basit. Çok fazla şey atılmış, denenmemiş.
“Liste” bölümünde, South Park, bu fikri, etrafta hiçbir erkek olmadığında kadınlardan oluşacak o toplumu hayal etmek için çalmış gibi duruyor. Sonuç yapısal, politik, ve anlaşılması güç. Kızların toplumu, demokratik bir modayla kararlaştırılmış listeler üzerine kurulu. Kızlar toplumunun bir hiyerarşisi var ve ürünler sadece kızların gözüne hitap ediyor. Stan, eski kız arkadaşı Wendy, doğru şekilde bir araya gelmemiş bir listeyi kendisine ispiyonladığından, bir an için bu dünyayı görüyor. Listenin, kızların Lütfenler ve Pırıltılar Komitesi başkanı Bebe tarafından, kendi kişisel kazancı için kurcalandığı ortaya çıkıyor. Ve ayakkabılar.
Kızların özel olarak değindiği konular uçarı görünüyor ve erkeklerin anlamadığı isteklerle ortaya çıkıyor; bu, erkeklerin dünyası üzerinde olağanüstü bir etkiye sahip. Kyle, kızların gözünde en çirkin erkek olduğunu düşündüğü için depresyona giriyor. Craig, bu sırada, en sevimli seçildiği için kibirli bir ahmağa dönüşüyor. Bu listenin erkeklerin dış görünüşünü oylayan bir yargı olmasını dikkate almamazlık etmeyin; Sosyal Ağ filminin bize hatırlattığı gibi, Facebook’un ilk iterasyonu, erkeklerin kadın dış görünüşünü oylaması için bir araçtı.
Belli başlı bölümleri incelerken feminist bir sonuca varmak belki de kolaydır. Dürüst olmalıyım ki, daha çok feminist olanlar, benim ilgimi en çok çekenler. South Park bölümlerinin birçoğunun feminist sorunlarına değinmediğini söylemek doğru olur, hatta birçoğu tamamen feminizm karşıtı görünüyor. Ancak, söz konusu bu çeşit bir çizgi film olduğunda ben, feminizm yararına değindiği veya feminist endişeleri huzur bozucu bir şekilde eleştirdiği noktaların onu kadın sorunları için türündeki diğer yapımların önünde koşan bir şov yaptığını söylemek isterim.
Victoria Brewster 2 Eylül 2015
11 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Text
Ben ve benim dış görünüşüm
Dış görünüş benim her zaman boğuştuğum bir şeydi. Genç yaşta annemin ‘Marie Claire’ dergilerine bakar ve kadınların uzun bacaklarına ve mükemmel tenlerine sahip olmayı dilerdim. Ancak olgun bir yaşa gelince fark edebildim ki, o dergilerdeki kadınlar gibi görünmem asla mümkün olmayacaktı; çünkü o kadınlar bile öyle görünmüyorlardı. Biraz airbrush (havalı püskürtme) ve vücudumuz ve görünüşümüz hakkındaki algımızın tamamen içine ediliyor.
Tumblr media
Ergenliğim boyunca 26 beden kaldım. Eski fotoğraflara bakıyorum ve şimdi ince olarak nitelendireceğim bir vücut görüyorum. O zaman bambaşka bir resim görüyordum gerçi. Kocaman hissediyordum. Her gün öğle yemeğimi kenara attım ve akşam yemeği olarak yiyebileceğim en az yemeği yedim. İnce bir vücut istiyordum ve 26 bedende bu vücuda kavuştuğum gerçeğine karşı tamamen kördüm.
Medyayı suçluyor muyum? Sanırım biraz suçluyorum. Gençliğimi ince kadınları yüceleştiren ve kıvrımlı kadınları aşağılayan dergilerle büyüdüm. Sorun şu ki, inceydim – sadece yeterince ince hissetmiyordum.
Şimdi yirmili yaşlarımın ortalarındayım. Şimdi hayat ve dış görünüş hakkında bambaşka bir bakış açısına sahibim ve ince olmak için o kadar umutsuzca çabalayan kız artık içimde değil. Belki de üzerinden airbrush ile geçilmiş gerçekliğe karşı akıllandım, belki de günlük hayatımda daha güvendeyim. Buraya gelmem ve vücudumda gerçekten rahat hissetmem biraz zaman aldı gerçi. Olabileceğim kadar rahat, en azından.
Sanırım ince olmak ve sağlıklı olmak arasındaki farkı fark ettiğimde ve bunlardan sadece birinin uzun ve mutlu bir hayat sunduğunu anladığımda düşünce tarzımı değiştirdim.
Bu yüzden tekrar başa alalım. Olumlu bir dış görünüş misyonumda en çok neye ihtiyacım olduğunu düşündüm. Mantıklı bir fitness sisteminin ve besleyici bir diyetin iyi bir başlangıç noktası olduğunda karar kıldım. Düzgün bir egzersizden yoksun ve tahılla beslendiğim kombinasyonum vücuduma herhangi bir iyilik yapmıyordu.
Üstesinden gelmem gereken ilk engelim spor ve spor salonlarına olan korkumdu. Bir defasında bir boks dersiyle acınası bir deneyimim oldu, ama bu başka bir hikaye. Spor salonlarını hep çok korkutucu ve imaj odaklı bulmuşumdur. Bir spor salonu formda olmak, hastalıklara engel olmak ve mükemmel hissetmek üzerine çalışmalıdır. Benim yaşadığım yerdeki spor salonu aynalar, kaslar ve rekabet üzerine çalışıyordu.
Kas fanatiklerinin beni korkutmasına izin vermemekte kararlı bir şekilde daha ilerilere baktım. Yaşadığım yerdeki eğitim merkezimi ne kadar övsem az. Benim gibi St Albans civarında yaşayan bir kadınsanız ve ‘her zamanki’ spor salonlarından gözünüz korkuyorsa, bu merkez içinizi rahatlatacaktır. Gerçek bir destek birimi ve ona karşı çok minnettarım. Özel olarak hazırlanmış, ihtiyaçlarıma uyan bir planım var ve vücudumun harika hissetmesini sağlıyor!
Besleyicilik bir diğer sorunumdu. Öğün atlama alışkanlıklarımı ve tahıllı akşam yemeğimi dengeli, tam akşam yemekleriyle değiş tokuş etmem bir gecede gerçekleşmedi. Tüm bakış açımı değiştiren ve vücuduma neyin girdiğini anlamamı ve vücuduma yararlı olup olmadığını sorgulamamı sağlayan iki kitap aldım. Birkaç kitap daha aldım; Deliciously Ella aldığım ilk kitaptı. Şu anda vejetaryen bir hayat sürüyorum ve siz de benim gibi et yemeden gerekli besleyici maddeleri almak istiyorsanız bu kitap harika. Madeleine Shaw’un kitabı da bana bazı sağlıklı tavsiyeler verdi.
Şimdi beni yanlış anlamayın, birkaç kitap tüm hayatımı baştan sona değiştirdi demeye çalışmıyorum, ama vücudum hakkında çok daha iyi hissetmemi sağladılar. Besleyiciliğin ne olduğunu anlıyorum, vücudumun gereksinim duyduğu egzersizi de anlıyorum. Günler geçtikçe dış görünüşümle ilgili sahip olduğum negatif düşüncelerin yavaşça kaybolduğunu hissedebiliyorum. Bir gün pozitif olacağım.
Tilly-Jane Kidman, İngiliz bir moda ve yaşam tarzı blogger’ı, feminist, nejetaryen ve şu anda evini üç yaramaz tavşanla paylaşıyor. Onu sitesinde bulabilirsiniz: tillyjane.com
5 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Photo
Tumblr media
“Isaura kürtaj oldu. Herkes yaptığı şeyin meşruluğunu yargılamaya, yapabilecekleri her şekilde ona yardım etmekten çok daha istekli durdu.
Isaura, nedenlerin ne olursa olsun güvenli bir prosedürü hak ediyordun.”
23 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Photo
Tumblr media
“Maira, kıvırcık saçlarını seviyor. Ama söylentiye göre saçları; çirkin, fırça gibi, dolaşmış, sert, kötü.
Maira, bu yüzden saçlarını düzleştirme. Senin saçların, hatıra, soy, güç, güzellik, kimlik ve dolu dolu sevgi! Saçların, muhteşem olmalarının yanı sıra, seninler. Onlar hakkında söz sahibi olacak kişi sensin.”
18 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Text
Dövmelerim Taciz İçin Birer Davetiye Değil – O Yüzden Lütfen Bana “Tatcalling” Yapmayı Kesin
Bir havaalanı Starbucks’ında sırada bekliyorum; sırtımdaki, bir hafta sonu için çok fazla giysiyle dolup taşan sırt çantamı taşımaya çalışarak ağırlığımı ileri geri veriyor, ellerinde hiç Earl Gray çayı kalmış mı diye görebilmek için tezgâhın üstünden bakmaya çalışıyorum.
Birinin omzuma dokunduğunu hissediyorum. Bu yüzden arkamı dönüyorum.
Tanımadığım bir adam bana doğru eğiliyor ve alık alık bakıyor. “Biraz şu tarafa dönebilir misin?” diye soruyor. “Bacaklarına bakmaya çalışıyorum.”
Ve tam şu anda, bunu bedeninde tek bir feminizm kemiği taşıyarak okuyan herhangi birinin çenesini yerden kaldırdığından eminim.
Çünkü kesinlikle hiçbir durumda yabancı birinin bir kadının baldırlarını daha yakından incelemeyi istemesi uygun durmaz.
Ama durum şu: şort giyiyordum (ya da kısa-şort, annemin muhtemelen söyleyeceği üzere).
Ve herhangi iyi bir feminist gibi, öncelikle şunu söylemeliyim: Ne giydiğinin bir önemi yok. Asla, ama asla tacize maruz kalmamalısın.
Ama bu durumda, bu hikayeyle ilgili.
Baldırlarım aşırı derecede dövmeyle kaplı. Vücudumun diğer yerleri de.
Ve – bir saat kadar güvenilir derecede -  toplum içinde dövmeli bir kadınsanız, erkeğin biri en sonunda size “Dövmelerini sevdim!” diye bağıracaktır. Ve dakikalar içinde bir başkası. Ve başkası. Ve başkası.
Ve bundan eminim çünkü geçen hafta, bunun hakkında Tweetler yazdım.
Tek başıma kalamadan basit bir yürüyüşe çıkamadığım için çok öfkeli ve rahatsızdım, o yüzden 40 dakika boyunca (zeki arkadaşım Cathy’nin bulduğu #tatcalling (dövmeler üzerine konuşularak yapılan sözlü taciz) hashtag’ini kullanarak) bana dövmelerle ilgili yapılan tüm catcall (sözlü taciz) örneklerini Twitter’da paylaştım – sadece erkek egemen bir toplumda dövmeli bir kadının herkesin içinde geçen bir gününün nasıl hissettirdiğini kanıtlamak için.
Toplam sayı 10’a ulaştı.
40 dakikada 10 defa.
On defa yabancı bir erkek bana “Güzel dövmeler!” ya da “Dövmelerine bayıldım!” veya “Nerde yaptırdın?” diye bağırdı. Bir adam ciddi ciddi kendi dövmelerini göstermek için beni durdurdu.
Ve ben, içtenlikle, her birine “teşekkür ederim” diye cevap verdim ve bir süre sonra komik gelmeye başlasa da, gerçek şu ki: Düşününce, bu hiç de hoş değil.
Bu yüzden, toplumun dövmelere yönelik saçma tepkileri üzerine daha önce yazdığımdan dolayı, devam niteliğinde bir yazı yazmaya karar verdim – “tatcalling”in bazen gerçekten bu olduğunu: sokak tacizi.
Bu masum, içten bir övgü gibi görünse de, bazen gerçekten sözlü tacizle (catcalling) aynı dinamiklerine sahip olabiliyor.
Tabi bu her defasında birisi dövmelerinizi övdüğünde alim olmaya çalışıyor anlamına gelmiyor – alakası yok. Ve bu aynı zamanda insanların bazen sadece içten ve kibar olmaya çalışmadığı anlamına da gelmiyor. Bunun sadece erkeklerin kadınlara yaptığı veya her defasında öfkelenmeniz gereken bir şey olduğunu da söylemiyorum.
Ama bu sözlü tacize uğrama deneyimlerimin “tatcall” deneyimlerime inanılmaz derecede benzediği anlamına geliyor – ve birçok dövmeli kadın bana bu konuda benzer şekilde rahatsız hissettiğini söyledi.
Bu yüzden hadi bunun hakkında konuşalım – çünkü bunun başlatmaya değer bir konuşma olduğunu düşünüyorum.
1. Bu; özel alan, zaman ve vücut otonomisinin istilasıdır.
Kadınların bunu kaç defa söylemesi gerektiğinden pek emin değilim, ama sanırım tekrar edilmesi gerekiyor: Spor salonuna, postaneye ya da pazara giderken – dışarıya adım atma cüretini gösterdiğimizde - bir anda kamu malı haline gelmiyoruz.
Aynı sebepten, erkeklerin bize bağırması asla hoş değil – “Dikkat edin! Size bir kamyon çarpmak üzere!” ya da “Pardon, hanımefendi, ama cüzdanınızı düşürdünüz” gibi şeyler yüzünden değilse tabi.
Vücudumuzda ne yüzünden erkeklerin bize bağırdığı önemli değil, bunu yapmamalılar.
Sokak tacizinin her halinde olduğu gibi, bir kadına dövmeleri için haykırdığınızda, (her ne kadar dolaylı yoldan ve istemeyerek de olsa) onun üzerindeki dominantlığınızı, erkeklerin kaprislerini gidermeden var olamayacağını ona hatırlatarak vurgulamış oluyorsunuz. Aksi takdirde, huzur içinde yürüyüp gitmesine izin verirdiniz.
Onu övdüğünüzü düşünseniz de (bundan sonra daha fazla bahsedeceğim) aslında ona erkeklerin onun özel alanı, zamanı ve özellikle de bedeni üzerinde hak sahibiymiş gibi hissettiğini hatırlatmış oluyorsunuz. Çünkü onun dış görünüşü hakkında yorum yaptığınızda bunların üçünü de istila etmiş oluyorsunuz.
“Hey bebeğim” ya da “Nereye gidiyorsun?” gibi günlük “catcall” tabirlerinin aksine, “tatcall” bir kadının vücuduna direkt yapılan bir övgüdür – çünkü dövmeler onun vücutlarımızın ciddi anlamda birer parçası.
Ve belki de sizin küçük, önemsiz istilanız kısa bir saniye sürüyor, ama gün boyu maruz kaldığı diğerleriyle birleştiğinde, aynı sokak tacizi gibi, koca bir “Hey! Özel alanının, zamanının ve vücudunun sana ve sadece sana ait olduğunu düşündüğünü biliyorum ama bir saniye seninle konuşmama izin ver!” haline geliyor.
Daha az saldırganca durabilir, ama hala çok yorucu.
2. Dövmelerim senin için değil – benim için.
Dövmeler her ne kadar – yazılı tişörtler gibi – açık bir artistik tercih, politika, aykırılık ya da eleştirellik ifadesi olsalar da, bakan kişinin zevki için orada bulunmuyorlar.
Yabancılar arasındaki dövme etikleri hakkında yazdığım son yazımda, “Sürtükler ilgi çekmek için dövme yaptırıyorlar, sonra da ilgiden şikayet ediyorlar,” şeklinde bir yorum aldığımı çok net bir şekilde hatırlıyorum.
Bu yüzden açık olmama izin verin: İlgi çekmek için dövme yaptırmadım.
Aynı ilgi çekmek için makyaj yapmadığım, ya da ilgi çekmek için tayt giymediğim (#TeamLeggingsAsPants / #PantolonOlarakTozluklarTakımı) gibi, ya da – şey – herhangi bir şey yapmadığım gibi.
Ben sevdiğim için dövmelerim var.
Ve başkaları da onları beğendiğinde çok hoşuma gitse de, dürüst olmak gerekirse, sokaktan geçen adamın tekinin beni çekici bulacak kadar dövmelerimi beğenip beğenmemesi umurumda bile değil. (Buradan “Normalde dövmeli kızlardan hoşlanmam, ama…” diye cümleye başlayan tüm erkeklere sesleniyorum.)
Dövmelerim var çünkü kendimi iyi hissetmemi sağlıyorlar. Dövmelerim var çünkü vücudumun her zaman nefret ettiğim yerlerine yazılmış aşk mektupları gibiler. Dövmelerim var çünkü kendimi güzel hissettiriyorlar. Ve diğer her şey gibi, bu sizin için değil. Bu benim için.
Ve bana sokakta “Güzel dövmeler!” diye bağırdığınızda beynimde bunu “Bence vücudun hakkında yapacağım yorumu önemsiyorsun, o yüzden bunu seninle paylaşacağım” olarak çeviriyorum.
Ve bunu yapmamanızı tercih ederim.
3. Bu #SadeceGüzelMürekkepDeğil (#NotJustNiceInk) çünkü #KankalarKankalarınıSelamlamıyor (#DudesArentGreetingDudes)
Kasımda aşırı-ırkçı-olduğu-için-adı-asla-anılmaması-gereken-şu-sokak-tacizi-videosunun yayımlanmasından (ve bunu takip eden yayılmadan) sonra eşsiz Mikki Kendall şu hashtag’i başlattı: #SadeceBirMerhabaDeğil (#NotJustHello).
Hemen ardından, yetenekli Elon James White bu konuşmaya kendi yarattığı eğlenceli hashtag’iyle katıldı: #KankalarKankalarınıSelamlıyor (#DudesGreetingDudes).
Ve iki konuşma da benzer bir noktayı ortaya çıkarttı: Eğer erkekler kadınları sokakta taciz ettiğinde gerçekte sadece kaldırımda karşılaştıkları kadınlara arkadaş canlısı bir “merhaba” diyorlarsa, neden aynı saygıyı erkeklere de göstermiyorlar?
Benzer şekilde, eğer gerçekten seni etkileyen şey dövmelerimse, neden diğer erkeklere de aynı “övgüleri” sunmuyorsun?
Twitter takipçilerimden birinin belirttiği gibi: “Anladığım kadarıyla erkekler sokakta diğer erkeklere dövmelerini göstermiyorlar.”
Aynen.
Erkekler bana yolda “selam” dediğinde, “selam” demiş olmaları beni öfkelendiren şey değil. Hepimiz içten bir “selam” ile imalı bir selamı ayırt edebiliriz – ve bunlardan sadece biri rahatsız edici.
Bu “merhaba”ya bir anlam bağlandığında, erkekler bunu genel bir kibarlık olarak değil de sadece çekici buldukları kadınlara söylediğince çok sinir bozucu oluyor. Bu durumda, bu #SadeceMerhabaDeğil – bir giriş cümlesi.
Ve aynısı “Güzel boya!” cümlesine de uygulanabilir.
Bazen, bu içten oluyor. Ve bu güzel. Teşekkürler!
Ama baldırlarımı gösterdiğin, suratında bir sırıtmayla başını salladığın, elinde güzel hareketi yaptığında, bana ilettiğin şey baldırlarımın hoşuna gittiği – buna harcanmış sanatı (ya da zamanı ya da parayı ya da acıyı) umursadığın değil.
Ve belki de bunların hepsiyle içtenlikle ilgilendiğine daha kolay inanabilirim eğer – bilirsin – aynısını erkeklere de söylediğinde.
4. Bu aslında konuşma başlatma aracı değil.
Birisi kibar bir şekilde böldükleri için özür dileyerek yanıma geldiğinde ve dövmelerle ilgili birkaç soruyu yanıtlayıp yanıtlayamayacağımı, dövme yaptırmak istediklerini ve merak ettiklerini söylediklerinde, her zaman (kibarca) kabul ederim.
Ve dövmeleri olan başka biri geldiğinde ve etkilenmiş bir şekilde nerede yaptırdığımı sorduğunda her zaman (kibarca) söylerim. (Bu arada, Philadelphia ya da New York civarındaysanız, Ceremony Tattoo Society ve Grit’N’Glory’deki dövmecim Gia Rose’u kesinlikle tavsiye ederim. Harikadır.)
Çünkü bunlar gerçek konuşma başlatıcılar. Bunlar dövmeyle gerçekten ilgilenen gerçek insanlar. Yorumlar dürüst bir yerden geldiğinde anlayabilirim ve bu insanlarla bir yere kadar dövmelerimi konuşmaktan mutluluk duyarım.
Ama sıklıkla, bir kadının dövmeleri hakkındaki istenmeyen sorular ve yorumlar özel hayatın istilasıdır – konuşma başlatmak için içten çabalar değil.
Acıdı mı? Bu derime mürekkep yerleştirmek için sonu gelmeyen saatler boyunca derime iğnelerin girip çıkmasını kapsıyor ve iyileşme süreci taze dövmeye açık bir yara gibi davranmayı gerektiriyor. Sence?
Ne kadar tuttu? Pardon. Sizi tanıyor muyum? Kişisel finansal durumumu bilme hakkına sahip olduğunuzu size düşündüren nedir?
Yolda kolu alçılı yürüyen bir adam gördüğünüzde onu durdurup acıdı mı diye sorar mısınız? Hoş olduğunu düşündüğünüz bir arabadan çıkan adama gidip ne kadar tuttuğunu sorar mısınız?
Hayır. Muhtemelen sormazsınız.
Çünkü özel alanlarına ve zamanlarına saygı duyuyorsunuz.
Ama benzer soruları dövmeli kadınlara sorduğunuzda bize şunu gösteriyorsunuz ki 1) muhtemelen dövmelerle değil başka bir şeyle ilgileniyorsunuz, 2) Google müptelası değilsiniz ve 3) size bir konuşma borçlu olduğumuzu düşünüyorsunuz.
Ve ben kesinlikle ne zaman konuşup ne zaman konuşmayacağıma karar verebilsem de, konuşmak istediğim varsayılan bir ortama bir günde birçok defa sokulmak hiç de hoş bir durum değil.
(Ve, şunu da belirteyim millet, “Ne anlama geliyorlar?” da bir konuşma başlatıcısı değil. Genel olarak bir konuşma bitiricisi. Çünkü bu aşırı derecede özel bir soru. Yabancılara bunu sormayın. Cidden, yapmayın.)
5. Bu; özel alan, zaman ve vücut otonomisinin istilasıdır.
Déjà vu yarattığım için özür dilerim, ama evet, doğru okudunuz: Belirtmek istediğim beşinci nokta, ilk noktayla aynı. Çünkü eğer “cidden anlamak için” giriş noktasını atlamanız gerektiyse, basit insanlık edebiyle ilgili bir tazelemeye ihtiyacınız var gibi duruyor.
Günün sonunda, yorumunuz bir kadının özel alanını, zamanını veya vücut otonomisini onu rahatsız ya da perişan hissettirecek şekilde etkiliyorsa, bunun adı sokak tacizidir.
Ve “O dövmelere iyi baksan iyi edersin bebeğim” (yoldan geçen öylesine bir adamdan gerçek bir yorum) ile “Pardon, umarım rahatsız etmiyorumdur ama dövmenizdeki çizgileri gerçekten çok beğendim” (yoldan geçen başka bir öylesine adamdan gelen gerçek bir yorum) arasında çok büyük bir fark var.
Dövme yaptırmak için çok fazla neden olsa da, çoğu kadın (Bilmiyorum – bir yerlerde böyleleri olabilir!) bunu kaldırımda adamlar onlara bağırsın diye yapmıyorlar.
Lütfen artık yapmayın.
Gerçekten.
Sadece Earl Gray Latte sipariş etmeye çalışıyoruz.
Erkeklerin Feministlere Karşı “Şeytanın Avukatı”nı Oynarken Yaptığı 4 Şey
Az önce bir radyo programı yaptım.
Sokak tacizi hakkında konuşmaya başlamam istendi. Daha doğrusu, “tatcalling” hakkında yazdığım, dövmelerimin –sözümona- “catcalling (sözlü taciz) davetiyesi” olarak kullanıldığı tecrübelerime değindiğim bu makalem (Hemen yukarıda çevirisini yayınladığımız makaleden söz ediyor.) hakkında tartışmam istendi. (Yayımlama sonrasında aldığım ölüm tehditlerine bakılırsa, insanların epey sevdiğini düşündüğüm bir makele bu, bu arada.)
Yani, ne beklemem gerektiğini zaten biliyordum...
Sürekli öne sürülen “sözlü taciz sadece bir iltifattır” savunmasından söz etmem için beni kışkırtan birkaç gelişigüzel sorunun ardından (ve, ah, soyadımın kulağa çok “uydurma” geldiğinden), sunucu özellikle diğer dövmeli kadınların yayına bağlanmalarını, dövmeleri ve sokak tacizi hakkındaki deneyimlerini paylaşmalarını istedi.
Evet, cevaplanan ilk aramanın bir adamdan gelmesi beni pek şaşırtmadı.
Bu beyefendi, özellikle, yeni feminizm dalgasının “kişisel hayat” ve deneyimlerin sosyopolitik öneme sahip olduğu diretmesinde çok hassas olduğunu iddia etti.
Onun savı, her durumun strüktürel baskıya bağlanamayacağıydı,ve benim sözümona “zararsız iltifatlar”ın aslında halk arasında kadın vücuduna ne kadar saygı duyulmadığının belirtisi olduğunu söyleyişim ona göre garipti.
Sonra bana “yetkili” dedi – ki bu komikti, çünkü “Dövmeli kadınlar, bağlanın ve kendi deneyimlerinizi paylaşın.” cümlesini “Rasgele seçilmiş adamlar, bize düşüncelerinizden bahsedin!” anlamında kullanan kendisiydi.
Ve onun neden aradığını, neden çalıntı düşüncelerini paylaşmak zorunda hissettiğini biliyordum.
O sadece bize “hikayenin diğer tarafı”nı vermek istedi, çünkü benim duruşum “tek yönlü”ydü ve objektif değildi. O sadece “zekice ve mantık çerçevesinde” hakkında hiçbir tecrübesinin olmadığı bu konu hakkında, bana yanlış olduğumu göstererek, tartışmak istedi.
Çünkü, bilirsiniz, bizler erkeklerin kadın yaşamı hakkında, özellikle de açımızın ne kadar geçerli olduğu ve biraz sağduyunun nasıl da baskı altında olmadığımızı anlamamıza yardımcı olacağı – aksi takdirde, sadece yankı odalarıyla ve (evet) erkeklerle ilgilenen erkek düşmanı feministler oluşumuz hakkında neler düşündüklerini bilmek için can atıyoruz.
Doğru.
Ama belki de ben adaletsiz davranıyorum. Belki de gerçekten “çok hassas”ım. Ne olursa olsun, o benim düşüncelerime karşı şeytanın avukatlığını yaptı, haksız mıyım? Yani, daha önce hiç düşünmediğim bir bakış açısıyla tanıştığım için neden müteşekkür olmazdım ki?
Eğer internette biraz olsun vakit geçiren bir feministseniz, neyden bahsettiğimi çok iyi bilirsiniz: Maaş farkı hakkındaki o makaleyi Facebook’ta paylaştığınızda, birden bire, bütün cis, beyaz, homoseksüel erkekler ortaya çıkar ve sana bütün istatistiklerinin hatalı olduğunu, kadınların iş dışında daha çok zamanları olduğunu, kadınların STEM (“S”cience – bilim, “T”echnology – teknoloji, “E”ngineering – mühendislik ve “M”athematics – matematik) alanlarından hoşlanmadığını – şeytanın avukatı maskesiyle – sanki daha önce hiç bu argümanları işitmemişsin gibi hatırlatırlar size.
Ve, bu bir maskedir.
Çünkü feministlerle şeytanın avukatlığı (toplum tarafından çok tepki gören tarafı kollayan kimseler) oynayanlar aslında hiç de bunu yapıyor olmazlar.
Şimdi, birisinin kendini şeytanın legal vekili olarak göstermesi yerince endişelendirici değildir diye, özellikle feministler ve toplumsal adalet savunucuları olarak, bizlerin neden sözde “şeytanın avukatı” olanlara bakışlarımızı devirdiğimizi anlatmak istiyorum. Biliyoruz ki, sizler büyük ihtimalle bu dört şeyden birini yapmak üzeresiniz.
1. Statükoları kabul etmeye zorluyorsunuz.
Bahsi geçen adamın radyo programına bağlanmasının eğlenceli yanı şuydu: Ropörtajın büyük bir bölümü o ana kadar sunucunun  bana erkeklerin kadınlara yapılan sokak taciziyle ilgili ne düşündüklerini söylemesiyle geçti.
Bu, hem feminist analizlerle hem de tecrübelerimle (hani şu, “sokak tacizi” kavramına karşı çıkanların hiçbirinin sahip olmadığı) destekleyerek, ona düşüncelerinin tersini ispatlamak için uzun bir zaman geçirdiğim anlamına gelir.
Sonra o adam, tüm bunları tekrar etmek için yayına bağlandı.
İnsanlığın kurtarıcısı gibi davrandığını düşündüğüm bu adam, çoktan tersini savunduğum düşünceleri tekrar etmek, zorlamak için yayına bağlandı.
- Verilmiş hemen her konuda çoğunluk tarafından kabul edilmiş – bu noktalar, statüko olarak bilinirler.
Sosyologlar “statüko” terimini kullandıklarında, var olan sosyal yapılara ve herhangi bir zamandan herhangi bir kültürün değerlerine atıfta bulunurlar. Aslında genel olarak bu, “şeylerin var oluş şeklidir.”
Feministlerin ve baskı karşıtı aktivistlerin çoğunun çalışmaları, statükosuna meydan okumak, toplumu “şeylerin var oluşunu” yeniden tartmaya, bu var oluşların zararlı olduğu durumları fark etmeye ve bunların kökünü kurutmaya itmek.
Yani, şeytanın avukatlığını yaptığında, tam olarak, bize zaten bildiğimizi söylüyor, statükosunu tekrarlıyorsun – çünkü, sadece seninle aynı yerde ve zamanda yaşamıyor, bu kültürel ve tarihi yerin normlarını anlamıyoruz, ayrıca öncelikle normları gerçekten ama gerçekten bilmemizi gerektiren şeyi yapıyor, normların dışında düşünüyoruz.
Ve sen mantıksız bir şekilde bizi o normların içinde kalmaya zorluyorsun.
Yani: Aydınlatıcı bir şey söylemiyorsun. Sen bizim “Peki ya 2 + 2, 5 edebilseydi?” sorumuza, “Ben şeytanın avukatlığını yapıyorum, ama 2 + 2, 4 eder.” şeklinde cevap veriyorsun.
2. Bizim eleştirel düşünme yeteneğimize saygı duymuyorsun.
İçinde yaşadığımız kültürü eleştirdiğimde, birinin büyük bir muamma veya çelişki olduğunu düşündükleri şeylerle cevap verirse, ilk düşüncem “Vay canına. Entelektüel biri olarak bana hiç saygın yok.” oluyor.
Şimdi, intelekte (özellikle de ona yüklediğimiz dar anlama) bir nitelik olarak değer vermemiz gerekmediğini söyleyen ilk kişi olacağım – ve evet, siz şeytan avukatlarının intelekt ve onun beraberinde gelen yeniliklerin bizim türümüzün yayılması için önemli olduğunu öne süreceğinizi biliyorum, ama ben düşünüyorum ki: Birbirimize  zekamız hangi alanlarda boy gösterirse göstersin saygı duymalıyız.
Bazılarımızın zekası “eleştirel analiz yetenekleri”mizde boy gösterir, veya analiz etme, tartma, yeniden kavramsallaştırma ve görüşleri iletme konularında.
Bize statükoyu geri fışkırttığınızda – üzerinde çoktandır derinlemesine düşündüğümüz görüşleri tekrar tartmamızı isteyerek bizim düşünme sürecimizi bölüyor, kurtulmaya çalıştığımız normları yeniden kuruyor – bize, bizim eleştirel düşünme yetimize güvenmediğinizin sinyallerini veriyorsunuz.
Bunu daha da rahatsız edici yapan şey, hakkında konuştuğumuz gruba dahil olduğumuzdan  (kadın tecrübeleri hakkında konuşan kadınlar gibi) bizim görüşlerimizin doğal olarak yanlı olduğunu öne sürmeniz.
Sanki sizin bakış açılarınız deneyimleriniz sebebiyle yanlı değilmiş gibi, bizim görüşlerimizin deneyimlerimizden etkilendiğini farz ediyor ve bu sebeple, mantıklı düşünme yetilerimizden güveninizi esirgiyorsunuz.
Şeytanın avukatları için kötü bir haberim var: Tarafsız düşünce diye bir şey yoktur. Öyle bir şey olamaz, çünkü bir problemi tarafsız olarak çözmeye çalıştığımızda değerlerimizi seriyoruz masaya.
Yani feministler taraflı mı? Kadınlar? Beyaz olmayanlar? Evet. Öyle(ler)yiz.
Ama, -örneğin- beyaz bir adamın bakış açısının taraflı olmadığını, sosyal konumundan etkilenmediğini sana düşündüren ne?
Sana nedenini söyleyeyim: Senin deneyimlerini “şeylerin var oluş şekli” kabul eden, öyle geçerli kılan bir dünyada yaşamaya alıştığından, bu önyargıları düşünmen gerekmedi.
Bu –yine- sen, var oluşu sebebiyle pek sorgulanmayan statükoyu tekrarladığın için.
Ve bizim çıkarımlarımızın öylece gökten indiğini, bize acı deneyimlerin lensi aracılığıyla sihirli bir şekilde ulaştığını farz ettiğinde, öznelliğin kurbanı olmayı geçtiğinizi ve bu yüzden bir konuşma sırasında kendiniz hakkında eleştirel düşünen tek kişi olduğunuzu düşünüyorsunuz.
3. Kendi düşüncelerinizi bizim tecrübelerimizden daha önemli olarak konumlandırıyorsunuz.
Abartıyor olmak isterdim, ama dürüst oluyorum ki, bir feministle feminist olmayan biri (özellikle de eşcinsel veya transeksüel olmayan biri) arasındaki sıradan bir Facebook konuşması şöyle gider:
“Sokak tacizi (sözlü) çok ağır.”
“Hayır, değil. Aslına bakarsan, o bir iltifat.”
“Bence buna karar verecek taraf ben olmalıyım. Ben onu bir iltifat olarak görmüyorum.”
"Ama görmelisin. Sokak tacizi zararsızdır.”
“Değildir. Utanç vericidir, kanunlara aykırıdır, hatta tehditkardır bazen.”
“Bu komik. Böyle bir durumda gururun okşanmalı.”
“Ama okşanmıyor. Bu durum benim sinirlerimi bozuyor ve beni rencide ediyor.”
“Hadi ama, erkeklerin onlara güzel olduklarını söylemeleri kadınların hoşuna gider.”
Bu noktada, bir düzine kadar kadın daha yorum atar, sokak tacizinin onları neden incittiğini açıklarlar ve hatta kendi görüşlerini desteklemek için daha fazla hikayenin ve araştırmanın linkini verirler. Hatta bazı feminist erkekler de bu rahatsız edici kişiyle konuşur. Ama bu kişi, yanlış olduğunu gösteren onca ispata rağmen görüşünü sürdürür.
Bunun olduğunu gördüm – evet, diğer milyonlarca konuyu saymadığımızda, sadece sokak tacizi konusunu ele aldığımızda bile – tekrar, tekrar ve tekrar.
Ne tür bir şeytan avukatı bir konu hakkındaki (çoğu zaman istenmeyen) düşüncesinin deneyimlere ve marjinalleştirilmiş insanların hikayelerine karşı baskın çıkamayacağını anlayamaz – özellikle de bu öyküler neredeyse evrenselken?
Gerçek şu ki, insanların var oluşlarını deneyimleme şekilleriyle kendi yolunu akla yatkın bir hâle getiremezsin. Güven bana: Bazen, bir konu hakkındaki düşüncelerimi değiştirmeyi ve bu sayede dünyada daha az korkunç bir şekilde yaşamayı diliyorum, ama olmuyor.
Çünkü ne kadar erkek bize sözlü tacizlerinin zararsız olduğunu söylese de, bu rencide edici olmaya devam edecek.
Çünkü düşüncelerin – ne kadar iyi niyetli, derinlemesine düşünülmüş, veya iyice araştırılmış olursa olsun – baskı travmasını deneyimleyen marjinalleşmiş bir vücutta yaşam sürmekle karşılaştırıldığında sönük kalıyor.
Baskı fikriyle ilgili ahkam kesebileceğin bir ayrıcalığa sahip olduğun o güç konumunda yer almak harika olmalı.
Ama, “şeytan avukatlığı”na neler düşündüğünle ilgili birkaç şey daha eklemek için onlarca yıllık deneyimin ve sentezin üzerine kurulu bir sohbeti böldüğünde, beş saniyelik derin düşünceni birinin gerçek yaşamıyla bir tutuyor, hatta daha önemli gösteriyorsun.
4. Bir konuşmaya bir şeyler katmak yerine, onu sonlandırıyorsun.
Sana duymak istemediğin bir şey söyleyeceğim (istemediğini biliyorum, çünkü bunu öğrenirken ben de istemiyordum): Senin düşüncen her zaman önemli değildir.
Bize – özellikle de ayrıcalıklı pozisyonlarda olanlarımıza – düşüncelerimizin doğru veya yanlış olamayacağının, ve dünya hakkındaki düşüncelerimizin her zaman önemli paylaşmaya değer olduğunun öğretildiğini biliyorum. Bunu sana söylemekten nefret ediyorum, fakat: Bu bir saçmalıktan fazlası değil.
Dünya üzerindeki bakış açının değersiz olacağı zamanlar var – çünkü o bakış açısına yalnızca sen tam olarak sahipsin, ve bir bakımdan, bu düşünce kesin olarak dünyayı, iyi veya kötü biçimde, değiştirebilir. Ama her zaman değil...
Ve, düşüncen – veya dünyaya başka bir gözden bakmaya yönlendireceğini düşündüğün o şey - statükoya zorluyorsa, iletişimde olduğun kişiye saygı duymuyorsa, ve gereksiz alan kaplıyorsa, sen konuşmaya katkıda bulunmuyorsun. Sen, konuşmayı, sonlandırıyorsun.
Fark et veya etme – onu kast et veya etme – bu gerçekten de rencide edici.
Yani, bilirsiniz, sırf şeytanın avukatını oynayacağım diye, size üzerinde uzun uzadıya düşünmenizi gerektiren bir fikir veriyorum: Belki bazen, dikkatinizi konuşmaya vermek, kendi görüşünüzü boş yere, indirgemeci bir tavırla eklemekten daha iyidir.
Bu Şeytan’ı gururlandırırdı.
Melissa A. Fabello,  30 Temmuz 2015
23 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Photo
Tumblr media
“Marina çizgili elbisesini çok seviyor, ama moda dergileri yatay çizgilerin vücut şekline uymadığını söylüyor.
O dergileri umursama sen Marina. Önemli olan senin sevdiğin şeyi giymen ve vücudunla barışık olman.”
18 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Text
“Bu kadar konuşmak yeter, harekete geçmek gerek!” Küresel Sivil Toplum Danışma grubundan, Birleşmiş Milletler Kadın’a
Uluslararası örgütler ve hükümetler ciddi bir yanlış anlaşılmadan muzdaripler: sözcüklerin yeterli olacağı inanışı. Sözcükler, yeterli olmazlar. Kimse, basitçe durumları ifşa ederek, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin ilk altı kelimesinin gereğini yerine getirmiyor: “uluslararası barış ve güvenliği sürdürmek” Sözleşme, “etkili, kolektif önlemler alma” ihtiyacını açıkça belirtiyor. Gerekli olan, harekete geçmek, daha fazla söz sarf etmek değil.
En acil durumlar – Arap bölgesinde ve dünyanın başka bölümlerinde kadınlara karşı işlenilen dehşet verici ve trajik insan hakkı suistimalleri – üzerinde yoğunlaşmalıyız.  Bir aydan kısa bir süre önce, önde gelen kadın toplumsal aktivistlerinden, politikacı, avukat, Salwa Bugaighis kendi evinde vuruldu ve bıçaklandı, olaya müteakip hiçbir ceza verilmedi. Uluslarası örgütler ve hükümetler, kadınlar için barış ve güvenliği geliştireceklerini söylüyorlar, fakat bu konuda hiçbir çalışma yapmıyorlar. Libya’nın önde gelen kadın siyasi ve toplumsal aktivistlerinin, ölüm tehditleri karşısında ülkeyi terketmeleri pek de şaşırtıcı değil. Bu Libya vatandaşları için hızlı ve ciddi bir kayıp. Ülke, çabanın önemli bir parçası olması gereken kadınlar olmadan, yeni bir kuruluş ve hükümet kurma rolünü üstlenmek üzere. 
Ne yazık ki, Libya tek örnek olmaktan uzak. Sadece birkaç gün önce, önde gelen Somalili kadın sosyal aktivistlerden olan Saado Ali Warsame, araba süren insanlar tarafından yapılan bir suikasta kurban gitti. Bu sırada, Gazze’deki hava saldırılarında öldürülen kadınların sayısı gün geçtikçe artırıyor. Birleşmiş Milletler tarafından orada yönetilen barınaklar hedef alınıyor ve (güvenli olacağı düşünülen Birleşmiş Milletler okulunun içindekiler dahil) siviller yaralanıyor ve öldürülüyor. Nijerya’da, kızlar Boko Haram tarafından yakalanmaya ve alıkoyulmaya devam ediyor. Hindistan’da on binlerce kadın, sapkın, dindar, ritüel hâline gelmiş uygulamalara maruz kalıyor. Orta Amerika’da, kadın cinayetleri artışta. Suriye ve Irak’ta kadınlar ve çocuklar, telafisi olmayacak travmalara, kayıplara, gelecek nesillere de yansıyacak sonuçları olan bir adaletsizliğe maruz kalıyorlar.
Buralarda, ve daha birçok ülkede, aileler ve topluluklar, ölümle birbirlerinden koparılıyorlar, sıradan yaşamlara sahip olmak istediklerinden kurban ediliyorlar. Ama, uluslararası örgütler ve hükümetler bu durumlardan kaçınmak için ne gibi başarılı eylemlerde bulundular? Biz, hoşnutsuzluğumu ve tiksintimizi dile getirmek dışında, ne yapacağız?
Hepimiz (uluslararası örgütler ve hükümetler), sivilleri, özellikle de daha korunmasız olan kadın ve çocukları korumak için bir role, sorumluluğa, vazifeye sahibiz. Biz, Birleşmiş Milletler Kadın’ın sivil toplum aracıları ve danışmanları olarak, Birleşmiş Milletler de dahil uluslararası topluluklara, organizasyonlara ve hükümetlere şunları yapmayı hatırlatıyoruz: 1. Devletleri, masum sivillere karşı hareketlerinden sorumlu tutun. Gazze ve Suriye davalarında, bu, politik bir eylemle, ateşkesi kolaylaştırmayı gerektirir. 2. Diğer hükümetlerle işbirliği içinde olarak, savaşılan ülkelerde kadın hakları aktivistlerinin öldürülmesini, suikasta kurban gitmesini ve kaçırılmasını araştırın ve suçluların hiç cezasız tutulmadan, hızlı bir şekilde cezalandırıldığından emin olun. 3. Toplumun marjinalleştirilmiş, bastırılmış üyelerini ve kadın aktivistleri destekleyecek altyapıyı inşa edin, bu görevi üslenecek programları yasalaştırın. 4. Kadın liderleri ve sivil toplum üyelerini barış, uzlaşma ve savaş sonrası rehabilitasyon hakkında görüştürmek üzere toplantılar düzenleyin ve hedeflenen eylemlerin planlanması ve uygulanmasına yol açın. 5. Hükümetleri kadın ve çocuk haklarına, barış ve güvenliğe olan bağlılıkları konusunda sorumlu tutun. (Avrupa Güvenlik Konseyi’nin 1325, 1820, 1888, 1889, 2106 ve 2122 kararları; Kadınlara Karşı Her Çeşit Ayrımcılığı Ortadan Kaldırmaya Yönelik Anlaşma; Çocuk Haklarına Yönelik Anlaşma, Beijing Eylem Anlaşması ve Platformu dahil.) Daha fazla diyeceğimiz yok. Görülebilir, somut, gerçek eylemlerin zamanı geldi. Eğer bunu yapmayı başaramazsak, birlikte olursak parçalarımızın özetinden çok daha büyük bir hâl alacağımız hayaline asla ulaşamayız.
Küresel Sivil Toplum Danışmanları Grubu, Birleşmiş Milletler Kadın için politika, programlama ve kuralcı, hükümetler arası, icrai sorunlar konusunda bağımsız bir konsey olarak görev yapar. 23 üyesi, halka ait, kırsal, toplumsal grupların, yerel insanların organizasyonlarının liderlerini; öğrencileri; cinsiyet eşitliği ve kadın hakları aktivistlerini ve erkek destekçilerini kapsar.
Enough to talk, it’s time to act!  Statement issued by the Global Civil Society Advisory Group to UN Women
International organizations and governments are suffering from a serious misconception: a belief that words suffice. They do not. No one is fulfilling the first six words of the UN Charter “to maintain international peace and security” by simply ‘denouncing’ situations. The Charter makes clear the need “to take effective collective measures”. It is action that is needed, not only more words.
We must focus on one of the most urgent examples—the appalling and tragic human rights abuses that are being committed against women across the Arab region and elsewhere in the world. Less than one month ago, a leading female social activist, politician and lawyer Salwa Bugaighis was shot and stabbed in her own home, with no subsequent punitive action taken. International organizations and governments say they will improve peace and security for women but are not actually doing anything about it. It is no surprise that many of Libya’s leading female political and social activists have since fled the country in the face of death threats. This is an immediate and serious loss for the citizens of Libya. The country is about to embark on the critical role of creating a new constitution and government without the women who should be a vital part of that effort.
Sadly, Libya is far from the only example. Just a few days ago, a leading Somali female social activist Saado Ali Warsame was assassinated in a drive-by shooting. Meanwhile, the body count of innocent women killed in airstrikes on Gaza rises day after day. Shelters run there by the United Nations are being targeted and civilians have been injured and killed including inside a UN school, where many thought they would be safe. In Nigeria, girls continue to be captured and detained by Boko Haram. In India, tens of thousands of girls undergo aberrant religious ritual practices. In Central America, femicide is on the increase. In Syria and Iraq, women and children continue to suffer irreparable trauma and loss, an injustice that will surely have repercussions for generations to come.
In these, and so many other countries, families and communities are being torn apart by death, victimized simply for trying to live ordinary lives. But what strong and definitive actions have international organizations and governments successfully taken to avoid these situations? What are we, together, going to do, aside from express our disapproval and disgust?
We all, including international organizations and governments, have a role, a responsibility, and a duty to protect civilians, especially those most vulnerable such as women and children. Consequently we, the civil society actors and advisors to UN Women, call upon the international community, including the United Nations, international organizations and governments to: 1. Hold state actors accountable for their actions against innocent civilians. In the case of Gaza and Syria, this requires taking effective political action to facilitate a ceasefire. 2. Investigate, in partnership with national governments, the murder, assassination and abduction of women’s rights activists in conflict countries worldwide and ensure swift penalties without impunity for those found guilty. 3. Enact programs and build the infrastructure of support for women activists and marginalized and oppressed members of society. 4. Convene high-level meetings inclusive of women leaders and civil society actors to negotiate peace, reconciliation, and post-conflict rehabilitation, and devise and lead implementation of targeted plans of action. 5. Hold governments responsible to their international commitments on women’s rights, the rights of the child, and peace and security, including: UN Security Council resolutions 1325, 1820, 1888, 1889, 2106, and 2122, as well as the Convention on the Elimination of all Forms of Discrimination Against Women, the Convention on the Rights of the Child, and the Beijing Declaration and Platform for Action.
No more words. It is time for visible, tangible and real actions. If we fail to do this, we will never realize our dream that together we can be greater than the sum of our parts.
The Global Civil Society Advisory Group provides independent counsel to UN Women on policy, programming, normative, intergovernmental and operational issues. Its 23 members include leaders of grass-roots, rural and community-based groups, and indigenous peoples’ organizations; scholars; and activists and male advocates for gender equality and women’s rights.
1 note · View note
feminizmuzerine · 9 years
Text
TLC Yıldızı Whitney Thore, Komedyen Nicole Arbour’un Şişmanları Aşağılayan Videosuna Verilebilecek En İyi Cevabı Verdi
YouTube yıldızı ve komedyen Nicole Arbour, şişman insanları aşağılayan bir video paylaştı ve 18 milyondan fazla izleyici topladı. Bu videoda, şişman insanları “Frankenstein”a ve “zombilere” benzetiyor ve toplumun “kötü alışkanlıkları olan insanları durana kadar aşağılaması” gerektiğini söylüyor.
Tumblr media
My Big Fat Fabulous Life (Benim Koca Şişko Harika Hayatım) dizisinin TLC yıldızı Whitney Way Thore bunu kabul etmedi. Videoya yaptığı tüm yorumlar silindikten sonra Thore, Arbour’a cevap olarak kendi videosunu çekip paylaşmaya karar verdi.
Thore özellikle vurgulayarak “şişkoların aşağılanması diye bir şey yoktur” ve “şişkolar bunu uydurdu” iddiasını suçladı.
“Şişkoların aşağılanması diye bir şey vardır; bu gerçekten büyük bir şey, mecazi anlamda değil,” dedi Thore. “Bu, daha büyük bir ebeveyn sorunu olan ‘vücut aşağılamasının’ küçük bir yumurtası ve eminim dünyadaki herkes, özellikle de kadınlar, bunu deneyimlemiştir.”
Arbour mesajını “Bunu izleyen ve özel bir sağlık durumu olan insanlar, bu size doğrultulmadı,” diyerek haklı çıkarmak istiyor. Thore buna direkt değiniyor, Arbour’un videosunun fazla kilolu herkese saldırdığını, bir insanın “sağlık durumunun” ilk bakışta anlaşılmayacağını söylüyor.
Thore, Arbour’un aşağılamasından muaf tutulduğu için duyduğu rahatlamayı alaylı bir şekilde dile getirerek başlıyor.
“…Ha, benden bahsetmiyorsun yani – güzel, çünkü bende polikistik over sendromu (PCOS)  var. PCOS tek başına bir sebep olmasa da, 130 poundluk 18 yaşında bir kızdan 300 poundluk bir kadına dönüştüm ve bunda çok büyük bir rol oynadı. Yani, benim hakkımda konuşmadığın için çok mutluyum!”
“Tabi aslında benim hakkımda konuşuyorsun, çünkü bir insana bakıp onun sağlık durumunu göremezsin,” diye ekliyor Thore, alaylı rahatlamasını dile getirdikten sonra.
“Bir daha şişman birini gördüğünde, onun kilo almasına neden olan bir sağlık durumu olup olmadığını bilmiyorsun. Yakın zamanda anneleri mi öldü bilmiyorsun. Depresyondalar mı ya da intihara yatkınlıkları mı var, veya yakın zamanda 100 pound mu kaybettiler bilmiyorsun. Bilmiyorsun.”
İnsanlar Thore’un videosuna destekleyen ve eleştiren şekillerde cevap verdiler. Bir insan tüm aşırı kilolu insanları “kullanışlı bir bahaneye” sahip olmakla suçladı, başka birisi de videonun kendilerine zarar vermemeleri konusunda onları cesaretlendirdiğini söyledi.
YouTube kısa süreliğine Arbour’un kullanıcısını askıya aldı ve, komedyenin Tweetlerine göre, tekrardan açıldığında tüm videolarını kaldırdı.
Tumblr media
İnternetin şişman insanları aşağılayan videosuna karşı gösterdiği öfke, komedyende hiçbir görünür pişmanlık uyandırmadı. Tam tersine, kendisini bir “kahraman” olarak nitelendirdi.
Tumblr media
Arbour kendi iddiasının arkasında dururken, Thore karşıt bir düşünceyi destekledi. “Yani şişman insanlara demek istediğim şu: Seviliyorsun, değerlisin, düşündüğünden çok daha fazlasını yapabilirsin,” diye sözlerini sonuçlandırdı.
Tumblr media
Videonun tamamını aşağıda bulabilirsiniz:
youtube
5 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Text
"You don't have to be anti-man to be pro-woman." ― Jane Galvin Lewis
“Kadınları savunmak için erkeklerden nefret etmene gerek yok.” ―  Jane Galvin Lewis
9 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
Kızımın bugün okuldayken çekilmiş bir fotoğrafını sizinle paylaşıyorum. Okul yönetimine göre kızımın bugünkü kıyafeti okul ortamı için uygunsuz ve kıyafet yönetmeliğine aykırı olduğu için okula çağrıldım. Oraya gittiğimde bir grup kız öğrencinin kıyafet yönetmeliğine aykırı giyindikleri için ofiste bekletildiklerini gördüm. Bu resmen saçmalık! Woodford İlçe Lisesi ve yönetimi, kızları erkek sınıf arkadaşlarının dikkati dağılır diye köprücük kemiklerini bile gösteremeyecekleri bir kıyafet yönetmeliğine zorluyor. Bu resmen saçmalık! Öğrenciler köprücük kemiklerini gösterdikleri için çok değerli ders saatlerinden, veliler ise önemli işlerinden alıkoyuluyorlar. Bazı şeylerin değiştirilmesi lazım! Lütfen bunu paylaşın! Bazı şeylerin değiştirilmesi lazım!
Konuyla ilgili olduğunu düşündüğümüz #BirDikkatDağınıklığındanFazlasıyım akımıyla ilgili bir çevirimiz var, okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
9 notes · View notes
feminizmuzerine · 9 years
Text
One Night, the Street Names Change in Ankara: Welcome to “Çiçek Babandır” Junction
NAR Women’s Cooperation Network changed some of the street names to women’s names in Ankara, from Ekin Wan to Nevin Yıldırım, from Özgecan Aslan to Pınar Selek.
After the movement in Paris, where feminists changed the street names that were made up of male names around 97,4%, the feminists in Ankara changed the street names to women who are symbolical in women freedom. 
The women who shared photos with the hashtag #YaşasınBağzıSokaklar (#LongLiveSomeStreets) didn’t forget about writers such as Birhan Keskin and Didem Madak. With such street names as “Barış Adlı Çocuk (A Kid Named Peace)” and “Sevgi Soysal Sokağı (Sevgi Soysal Street)”, peace was emphasized.
Bir gece Ankara’da sokak isimleri değişir: Çiçek babandır kavşağına hoşgeldiniz
NAR Kadın Dayanışma Ağı, Ankara’daki bazı sokak ve caddelerin isimlerini, Ekin Wan’dan Nevin Yıldırım’a, Özgecan Aslan’dan Pınar Selek’e kadınların ismiyle değiştirdi.
Paris’te feminist aktivistlerin yüzde 97,4’ne erkek ismi verilmiş sokak adlarını kadın isimleriyle değiştirme eyleminin ardından Ankara’daki feministler de sokaklara kadın özgürlüğünde sembol olmuş kadınların isimlerini verdi.
#YaşasınBağzıSokaklar etiketiyle fotoğrafları paylaşan kadınlar, Birhan Keskin ve Didem Madak gibi edebiyatçıları da unutmadı. “Barış Adlı Çocuk Caddesi” ve “Sevgi Soysal Sokağı”yla ise barışı kanatlandırdı.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes