Tumgik
#Edebi Metinler
bill-gates88 · 1 month
Text
Tercüme Yaptırma & 0 (312) 276 75 93
🌐 Tercüme Yaptırma Tercüme yaptırmak, bir metnin bir dilden başka bir dile çevrilmesi işlemidir. Tercüme, resmi belgeler, edebi metinler, teknik dokümanlar gibi çeşitli amaçlarla yapılabilir.
📚 Tercüme Çeşitleri Farklı tercüme türleri vardır, bunlar arasında yeminli tercüme, noter onaylı tercüme, akademik tercüme, teknik tercüme ve edebi tercüme sayılabilir.
🌍 Tercüme Bürosu Seçimi Tercüme yaptırırken güvenilir ve kaliteli bir tercüme bürosu seçmek önemlidir. Tercüme bürosu seçerken dikkat edilmesi gereken faktörler arasında tercümanların uzmanlığı, teslim süresi ve fiyat politikası yer alır. Web Tercümanlık - Profesyonel Tercüme Yaptırma - Tercüme Yaptırma - En İyi Tercüme Büroları - Web Tercümanlık (webtercumanlik.com)
Web Tercümanlık - Profesyonel Tercüme Yaptırma - Tercüme Yaptırma - En İyi Tercüme Büroları - Web Tercümanlık (webtercumanlik.com)
0 notes
spor-74 · 4 months
Text
Edebiyat
Duygu ve düşüncelerin kelimelerin estetik biçimlerde cümlelere dönüştürülerek ifade edildiği edebiyat alanında söz ve yazı faktörleri kullanılır. Bir sözün veya yazının edebi alana girebilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir.
Edebiyat temel olarak okura yazarın veya şairin farklı duygu ve düşünceleri vermesini hedefler. Bu kapsamda da farklı formlarda okura ulaşabilir. Her ne kadar daha önceleri roman gibi uzun metinler okurlar tarafından tercih ediliyor olsa da günümüzde daha kısa yazılar; öyküler ve şiirler ilgi görmektedir. Edebi eserler sayesinde karakterin zihninden geçenleri de görmek mümkün olacağından özellikle empati gibi becerileri geliştirmede önemli rol oynar. Edebiyat alanındaki eserler kişinin farklı yaşamlar hakkında düşünmesini ve yaşamını zenginleştirmesini sağlar.
0 notes
cokca-haber · 4 months
Text
Edebiyat
Duygu ve düşüncelerin kelimelerin estetik biçimlerde cümlelere dönüştürülerek ifade edildiği edebiyat alanında söz ve yazı faktörleri kullanılır. Bir sözün veya yazının edebi alana girebilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir.
Edebiyat temel olarak okura yazarın veya şairin farklı duygu ve düşünceleri vermesini hedefler. Bu kapsamda da farklı formlarda okura ulaşabilir. Her ne kadar daha önceleri roman gibi uzun metinler okurlar tarafından tercih ediliyor olsa da günümüzde daha kısa yazılar; öyküler ve şiirler ilgi görmektedir. Edebi eserler sayesinde karakterin zihninden geçenleri de görmek mümkün olacağından özellikle empati gibi becerileri geliştirmede önemli rol oynar. Edebiyat alanındaki eserler kişinin farklı yaşamlar hakkında düşünmesini ve yaşamını zenginleştirmesini sağlar.
0 notes
ilan-blo · 4 months
Text
Edebiyat
Duygu ve düşüncelerin kelimelerin estetik biçimlerde cümlelere dönüştürülerek ifade edildiği edebiyat alanında söz ve yazı faktörleri kullanılır. Bir sözün veya yazının edebi alana girebilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir.
Edebiyat temel olarak okura yazarın veya şairin farklı duygu ve düşünceleri vermesini hedefler. Bu kapsamda da farklı formlarda okura ulaşabilir. Her ne kadar daha önceleri roman gibi uzun metinler okurlar tarafından tercih ediliyor olsa da günümüzde daha kısa yazılar; öyküler ve şiirler ilgi görmektedir. Edebi eserler sayesinde karakterin zihninden geçenleri de görmek mümkün olacağından özellikle empati gibi becerileri geliştirmede önemli rol oynar. Edebiyat alanındaki eserler kişinin farklı yaşamlar hakkında düşünmesini ve yaşamını zenginleştirmesini sağlar.
0 notes
yorgun-kral · 4 months
Text
Edebiyat
Duygu ve düşüncelerin kelimelerin estetik biçimlerde cümlelere dönüştürülerek ifade edildiği edebiyat alanında söz ve yazı faktörleri kullanılır. Bir sözün veya yazının edebi alana girebilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir.
Edebiyat temel olarak okura yazarın veya şairin farklı duygu ve düşünceleri vermesini hedefler. Bu kapsamda da farklı formlarda okura ulaşabilir. Her ne kadar daha önceleri roman gibi uzun metinler okurlar tarafından tercih ediliyor olsa da günümüzde daha kısa yazılar; öyküler ve şiirler ilgi görmektedir. Edebi eserler sayesinde karakterin zihninden geçenleri de görmek mümkün olacağından özellikle empati gibi becerileri geliştirmede önemli rol oynar. Edebiyat alanındaki eserler kişinin farklı yaşamlar hakkında düşünmesini ve yaşamını zenginleştirmesini sağlar.
0 notes
gundemarsivi · 6 months
Text
Tumblr media
Alazlanmış Yürekler
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/alazlanmis-yurekler/
Edebi metinler; şiir, öykü, roman, deneme; hangi tür olursa olsun esas itibarıyla insan araştırmasıdır. Böylesi bir araştırma aynı zamanda insanı, okuru demek daha doğru; kendisine, aklının ve yeteneklerinin sınırlarına doğru yola çıkarır. Bu yolculuk sırasında okur, yeni bir gerçeklikle, verili gerçekliğin bozularak oluşturulduğu kurgusal bir gerçeklikle karşı karşıya kalır. Bilinenin ve var olanın ötesindeki bir gerçeklikle… Hayatı böylece daha da genişlemiş olur. Edebiyat iyileştirici gücünü bu genişlikten alır daha çok.
Ancak bunu yazarın sıradan bir anlatımla, dikte eden, öğütleyen, iddiasına kanıtlar bulmaya çalışan bir yaklaşımla başarması mümkün değil. Bu şekilde yapılan bir şey edebiyat da değil zaten. Bir yazar Paula Coelho’nun şu sözünü hiçbir zaman göz ardı etmemelidir: “Usta, bir şeyi öğreten değil, öğrenciye zihninde zaten bulunan bilgiyi keşfetmesi için esin veren kişidir.” İyi bir yazar kaleme aldığı metinde, dilin gücünden yararlanarak okurun zihninde yol açacağı ve onun duyarlıklarında yaratacağı çağrışımlarla bunu başarabilir. Edebi metin benzerlerinden farklı, özgün, biricik bir hal kazanır. Okur, aldığı haz, dil tadı ve yeni bir gerçeklik olarak kendisinde karşılık bulan edebi metinden sonra yeni kendisi olmaya doğru bir sürece girer.
Hemen söylemeliyim ki Rahime Henden kimseye bir şey öğretmeye kalkmamış Alazlanmış Yürekler’i kaleme alırken. Özellikle çelişkililerle dolu ve yığın karmaşıklık içindeki hikayeyi olduğu gibi okura, okurun duyarlıklarına kendine has bir üslupla bırakmış, kendisini de hayatın bir öğrencisi gibi algılayıp kaleminin peşinde düşmüş ama şaşırarak izlemiş olup bitenleri. Salt bu da değil; kendisini, kendi yarattığı ve özdeşleştiği roman kahramanı Gülistan üzerinden yeniden keşfetmeye başlamış. Bu duyguyu okura hissettirmesini yazarın başarı hanesine unutmadan eklemek gerekir.
Dil içinde öte bir dil ve bir üst dil olan edebi metinler tek başına haz aracı olarak düşünülemez kuşkusuz. Acıtıcı, yaralayıcı; yapıcı, yıkıcı; üzücü, sevinç verici, değiştirip dönüştürücü ve bunun gibi daha pek çok yanı vardır çünkü edebi metinlerin. Okur edebi metin aracılığıyla kendini bütün bunlardan, ya da bir kısmından süzerek gerçeğin bilgisine ulaştırır. Yeni bir gerçekliğe… Okur edebi metni okuduktan sonara aynı kişi değildir artık. Ne de olsa edebi metinden bilincine ve duyarlıklarına bir şeyler ilişmiştir.
Rahime Henden Alazlanmış Yürekler’i biraz aceleye getirerek, yazmış olsa da okuru bütün bu hallerden geçirmeyi başarmış büyük ölçüde. Ve okuru, kuracağı yeni bir gerçeklikle baş başa da bırakmayı başarmış. Bu da onun başarı hanesine eklenecek başka bir durum. Alazlanmış Yürekler, kurgusal gerçeklikten ziyade belgesel özellik taşıyan novella veya roman diyebileceğimiz türden bir kitap aslında. Aceleye getirerek yazılmış demem tam da bu yüzden. Kitap daha da genişleyerek ve genişleyebileceği ölçüde yoğun bir anlatıma tabi tutularak ele alınabilir miydi? Bunu kestirmek ve bu konuda had aşılarak bir şey söylemek de oldukça zor açıkçası.
Bir yazar okuyucunun, şu ya da bu taraftan olmasını, şu ya da bu düşünceyi desteklemesini hedefleyerek yazabilir mi? Sahi bir yazar kendi düşüncesini metni kullanarak kaba bir şekilde okura dayatmaya kalkışabilir mı? Okur, metni okuduktan sonra şunları şunları savunsun gibi yaklaşımı kafasından geçirmiş olabilir mi ? Yoksa yazarın işi, deyim yerindeyse yapıtıyla, okuru arı örneğinde olduğu gibi bal özleriyle dopdolu çeşit çeşit renkte ve türde çiçeklerin bulunduğu geniş bir araziye bırakmak mıdır?
Alazlanmış Yürekler’i okurken böyle şeyler takılmadı değil kafama.
Yeri gelmişken okuduğum başka bir romanın arkasında kalan boş sayfaya şöyle bir not düştüğümü hatırlıyorum: Roman okumalarımda, yazarın amacının sözcükler aracılığıyla ve benzersiz bir kurguyla kendisinin de önceden bilmediği büyülü bir dünyada ve/veya yeni bir gerçeklikle okurla buluşma duygusu taşıdığını sezdiğimde müthiş bir sevinç kaplar içimi. Çünkü yazmak ve yaratmak duygusu bir yazar için herkesle, okurla demeliyim, eşitlenme duygusu taşımalıdır her şeyden önce. Öyle ya! Okuru oynatılacak kukla gibi göremez bir yazar. Benim bir edebi metinden beklediğim öncelikle bu. Haz almayı da hesaba katmalıyız kuşkusuz. Edebi haz…
Rahime Henden’i Alazlanmış Yüreklerin yaprakları arasında ilerlerken okur kadar meraklı, olup bitenler karşısında okur kadar şaşkın ve kederli olarak görüyorsunuz. Elinizden gelse onun yanına gidecek, koluna girecek, kadın sorununun çözümünde; adil ve yaşanır bir dünyanın yaratılması konusunda katkıda bulunacaksınız. Şiddete karşı isyana kalkacaksınız onunla birlikte.
Tek başına edebi haz, metni kurtarmaz kuşkusuz. İletisi de olmalı doğal olarak edebi metnin. Yazar iletisini, edebi metnin içinde eritmelidir öncelikle. Edebiyatın İnsani sorumluluğu bu erimişlik içinde okurda bir tartışma başlatmalı ve karşılık bulmalıdır.
Aziz Nesin’le bir arkadaş arasında geçen şöyle bir olay biliyorum. Aziz Nesin İstanbul’dan Ankara’ya gidiyormuş. İzmit’ten trene binen arkadaş ne görsün karşısındaki koltukların birinde Aziz Nesin. Tren tıklım tıklım ve oturacak yer yok. Arkadaşsa bu tesadüfü fırsata çevirip Aziz Nesin’le bir an önce tanışma telaşına düşüyor. Aziz Nesin’in yanına oturması lazım. Zaman geçtikçe canı daralıyor. Derken, yolculardan bir kısmı Eskişehir’de inince, Aziz Nesin’in yanı da boş kalıyor ve arkadaş hemen geçip üstadın yanındaki boş yere yerleşiyor. Selamlaşma faslından sonra: “Sizinle böyle bir yolculukta karşılaşıp tanışmaktan çok mutlu oldum. Buna hayatımın en güzel tesadüfü diyebilirim. Biz sizi ailece çok seviyoruz Aziz Bey. Karım, iki kızım, oğlum ve ben size hayranız. Her fırsatta kitaplarınızı okuyup eğleniyoruz.”
Konuşmanın uzayıp gitmesine izin vermiyor üstat. Teşekkür beklerken de hayatının en büyük azarlarından birini işitiyor bizim arkadaş: “Ben o kitapları siz eğlenesiniz diye yazmadım be adam! Keşke kitaplarımı okuyacağınıza çekirdek çıtlatsaydınız daha çok eğlenirdiniz” diyerek tersliyor.
Bir edebi metin salt eğlenmenin aracı olamayacağı gibi acı çekmenin de aracı olamaz kuşkusuz; sorunların içine sokulup nefessiz de bırakılamaz. Aslında edebi metinler bütün bunların üzerine çıkarak ilerler. Düşündüren, güldüren, acıtan, yaralayan, sağaltan başka biçimleriyle ama. Bunu başarabildiği ölçüde insanı da onarabilir. Edebi metinlerinin edebi derinliği böyle ortaya çıkar, insani sorumluluğu böyle anlam kazanır.
Rahime Henden’in 1980 öncesi sol hareketler içinde yer almış gençliğe, işçi köylü ve kır yaşamındaki insan ilişkilerine ayna tutan ve devletin toplumu hangi kodlarla yönettiğini sıkça düşündüren kitabı Alazlanmış Yürekler’i okurken bütün bu düşünce uğraklarına baş vuruyor insan. Okur açısından bu iyi bir şey bence. Çünkü okur aynı zamanda yazara sorular sormalı, ondan birtakım isteklerde bulunmalı, eleştirel yaklaşımlar göstermeli, yeri geldiğinde katkı da yapmalı, kısaca olayların içinde yer almalı bir ölçüde okur da.
Alazlanmış Yürekler ne eğlencenin aracı ne de acıları çalkalayıp durmanın… 1980 öncesi Türkiye panoraması adeta. Toplumun ekonomik, demokratik ve özgürlük taleplerinin nasıl ve hangi koşullarda yükseldiğine, nasıl ve hangi şekilde bastırıldığına ilişkin iç burkan bir hikaye. Özel de ise Gülistan’ın bastırılan, sınırlanan, kuşatılan hayallerinin ve acıklı gençliğinin hikayesi. Başka türlü bir dünya olabileceğine, başka türlü bir hayat olabileceğine dair bilinç edinme süreci Gülistan’ın… Bu bilinci geliştirip toplumu değiştirip dönüştürmedeki kararlılığı. Buna ilişkin acemilikler ve tutarsızlıkla… Bu çaba içinde olan gençlere yönelik devlet baskısı ve de. Ama bu baskıyı gölgeleyen bir baskı daha var: Baskı görenin baskısı, mağdurun yarattığı mağduriyet. Olay kahramanı Gülistan’ın sevgilisinden şiddet görmesi, tokat yemesi. Kozasından çıkamayan ipek, kararmaya gecikmiş böğürtlen kırmızı gibi bir duygu beliriyor insanda. Ve birden “coğrafya kaderdir” sözü alıp sizi bir yerlere götürüyor. Gülistan’ın sevgilisi toplumu değiştirmek ve adil bir ülke yaratmak düşüncesiyle her şeyi bir kenara bırakan, Gülistan’la birlikte yola çıkan, onunla eşlik ve yoldaşlık ilişkisini yürütmeye kararlı gözüken Nihat; devrimci genç adam! Bir şey olamayıp karşı olanların kendileri için bile cehenneme çevirdikleri hayat seriliyor gözlerinizin önüne kitap bittiğinde. Kara mizah değil, tam bir dram. Dünyayı değiştirmeye kalkışacaksınız ama siz aynı kalacaksınız.
Alazlanmış Yürekler nasıl mı dokunuyor okura? Yazarın duruşuyla, romandaki ruhuyla. Bir içtenliğin ve bir masumiyetin romanı geçiyor hayatınızdan. Siz de eski kendiniz değilsiniz artık. Yeni kendinize doğru yolculuğa çıkıyorsunuz.
Türkiye’de her zaman belirli bir kesim bir başkası için tehlike olarak elde tutulmuş. Yönetim, gücünü buradan almış daima. Ayrımsıyorsunuz ki devleti yönetmek, insanları susturma ve korkutma üzerine inşa edilmiş ülkemizde. Ve bu durum kadim kültüre dönüşmüş adeta. Romanı bu gözle de okumak gerekiyor. Bir türlü demokratikleşemeyen cumhuriyetimizin bu yanını görmek için ve bir hafıza yenilemesi olarak da belli ölçülerde.
Kalemine sağlık Rahime Henden…Bizleri yaşanmamış aşklara, kurulmamış dünyalara doğru yola çıkardığın için yeniden. Ve “başka türlü bir dünya mümkün” dedirttiğin için.
(Alazlanmış Yürekler, Rahime Henden, Roman, Artshop Yayıncılık, Eylül 2023, 152 sayfa)
Hayrettin Geçkin
0 notes
geliyoomcom · 11 months
Text
Türklerin Tarih Boyunca Kullandığı Alfabeler
Tumblr media
Türklerin Tarih Boyunca Kullandığı Alfabeler tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren kendilerine özgü bir kültür ve medeniyet inşa etmişlerdir. Bu medeniyetin bir parçası olarak Türkler, yazılı bir dilin önemini kavramış ve farklı dönemlerde çeşitli alfabeler kullanmışlardır. Türk tarihindeki bu çeşitlilik, Türklerin kültürel etkileşimler ve dilsel gelişim süreçleriyle doğrudan ilişkilidir. Türklerin yazılı tarihindeki ilk büyük adım, Göktürkler döneminde atılmıştır. Göktürkler, 6. ve 8. yüzyıllar arasında Orta Asya'da hüküm süren bir Türk devletidir. Göktürkler, Göktürk Alfabesi olarak bilinen özgün bir yazı sistemi geliştirmişlerdir. Bu alfabede, Türkçe seslerini ifade etmek için özel karakterler kullanılmış ve metinler sağdan sola doğru yazılmıştır. Göktürk Alfabesi, Türk tarihindeki yazılı belgelerin en eski örneklerini içeren önemli bir yazılı kaynak olan Orhun Yazıtları'nda kullanılmıştır. Göktürk Alfabesi Türklerin Tarih Boyunca Kullandığı Alfabeler arasında Türk tarihinin en eski yazılı belgeleri arasında yer alan Göktürk Alfabesi, Türklerin yazılı kültürünü geliştirdiği önemli bir döneme işaret eder. Göktürkler, 6. ve 8. yüzyıllar arasında Orta Asya'da hüküm süren bir Türk devletidir ve bu dönemde kendi özgün alfabesini oluşturmuşlardır. Göktürk Alfabesi, Türklerin yazılı dilini ifade etmek için kullanılan ilk sistemdir ve Türk tarihindeki en eski yazılı belge olan Orhun Yazıtları'nda kullanılmıştır. Bu yazıtlar, Göktürk Kağanlığı'nın hüküm sürdüğü dönemde dikilmiş anıt niteliğindeki taşlar üzerine işlenmiştir. Orhun Yazıtları, bilim dünyasında Türk tarihini incelemek ve anlamak için çok önemli bir kaynak olarak kabul edilir. Göktürk Alfabesi, 38 harften oluşan bir yazı sistemidir. Bu harfler, Türkçe'deki sesleri ifade etmek için özel olarak tasarlanmıştır. Alfabede ünlü harfler (a, e, i, o, u) ve ünsüz harfler (b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, ñ, p, q, r, s, ş, t, v, y, z) bulunur. Göktürk Alfabesi, sağdan sola doğru yazılır ve karakterler birbirine yakın bir şekilde sıralanır. Göktürk Alfabesi, Türk tarihindeki yazılı kültürün gelişiminde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu alfabe, Türklerin dilbilgisini ve edebi eserlerini kaydetmelerine imkan tanımış ve tarih boyunca Türkçenin gelişimine katkıda bulunmuştur. Göktürk Alfabesi aynı zamanda Türk kültürü, soybilimi, hukuk ve siyaset gibi çeşitli alanlarda da kullanılmıştır. Ancak Göktürk Alfabesi, Türk tarihindeki yazı sistemleri arasında en uzun ömürlü olanı değildir. Zamanla bu alfabe kullanımdan düşmüş ve yerini farklı alfabelere bırakmıştır. Ancak Göktürk Alfabesi'nin mirası ve etkisi hala Türk tarih ve kültürü üzerinde önemli bir yer tutmaktadır. Göktürk Alfabesi, Türk tarihindeki yazılı kültürün başlangıcını simgeler. Türklerin tarih boyunca kullandığı alfabeler arasında en eski ve en özgün olanı olan Göktürk Alfabesi, Türk dilinin ve kültürünün gelişimine büyük katkıda bulunmuştur. Orhun Yazıtları gibi belgeler, Göktürk Alfabesi aracılığıyla Türklerin tarihini ve kimliğini bugüne taşımaktadır. Uygur Alfabesi Orta Asya'da Türk kültürünün köklerini araştırdığımızda, Uygur Alfabesi olarak bilinen önemli bir yazı sistemiyle karşılaşırız. Uygurlar, 8. ve 14. yüzyıllar arasında Orta Asya'da hüküm süren bir Türk devletidir. Bu dönemde Uygur Alfabesi, Türklerin yazılı dilini ifade etmek için kullanılan temel sistem olmuştur. Uygur Alfabesi, Brahmi alfabesinden türetilmiştir ve 11. yüzyılda geliştirilmiştir. 26 harften oluşan bu alfabe, Türkçe seslerini temsil etmek için kullanılmıştır. Alfabede ünlü harfler (a, e, i, o, u) ve ünsüz harfler (b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, ñ, p, q, r, s, ş, t, v, y, z) bulunur. Uygur Alfabesi, sağdan sola doğru yazılır ve karakterler birbirine yakın bir şekilde sıralanır. Uygur Alfabesi, Türk tarihindeki yazılı kültürün gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Bu alfabe, Uygurların edebi eserlerini, tarihi kayıtlarını ve diğer yazılı belgelerini kaydetmelerine imkan sağlamıştır. Özellikle Budizm'in etkisi altında olan Uygurlar, bu alfabe aracılığıyla kutsal metinleri, manastır kayıtlarını ve diğer dini metinleri yazmışlardır. Uygur Alfabesi'nin büyük bir öneme sahip olduğu alanlardan biri de sanattır. Uygurlar, bu alfabeyle yazılmış eserlerde süslü yazı stili ve kaligrafiyi kullanmışlardır. Özellikle el yazmaları ve çeşitli sanat eserlerinde Uygur Alfabesi, estetik bir şekilde kullanılmış ve Türk sanatının önemli bir bileşeni olmuştur. Uygur Alfabesi'nin kullanımı zaman içinde azalmış ve yerini Arap alfabesine bırakmıştır. Ancak Uygur Alfabesi'nin etkisi hala Türk yazılı kültüründe görülebilir. Uygur Alfabesi, Türk tarihindeki yazı sistemlerinin çeşitliliğini ve Türk dilinin gelişimindeki aşamaları anlamak açısından büyük bir öneme sahiptir. Uygur Alfabesi Orta Asya Türklerinin yazılı dilini ifade etmek için kullanılan önemli bir sistemdir. Uygurların edebiyat, tarih, din ve sanat alanlarında kullanılan bu alfabe, Türk yazılı kültürünün zengin bir parçasıdır ve Türk tarihini anlamak için üzerinde çalışılması gereken önemli bir kaynaktır. Arap Alfabesi ile Türkçe Yazı Türklerin tarih boyunca kullandıkları alfabeler arasında önemli bir yere sahip olan Arap Alfabesi, İslam'ın yayılmasıyla birlikte Türk toplumlarında kullanılmaya başlanmıştır. Arap Alfabesi, Arapça'nın yazımında kullanılan bir yazı sistemidir ve Türkçenin Arap harfleriyle yazılmasını sağlamıştır. Arap Alfabesi, 7. yüzyılda İslam'ın ortaya çıkmasıyla birlikte Arapça'nın yaygınlaşmasıyla büyük bir önem kazanmıştır. İslam'ın hızla yayılmasıyla birlikte, Türk toplulukları da İslam'ı benimsemiş ve Arap kültürüyle yoğun bir etkileşim içine girmiştir. Bu etkileşim sonucunda Türkler, Arap alfabesini kullanmaya başlamış ve Türkçeyi bu alfabeyle yazmışlardır. Arap alfabesi, Arapça'da bulunan 28 harfi içermektedir. Bu harfler, Türkçede bulunmayan bazı sesleri ifade etmek için noktalar, işaretler ve üstünlükler ile değiştirilmiştir. Örneğin, Türkçede bulunmayan "g", "p", "v" gibi sesler Arap harfleriyle ifade edilirken noktalar veya işaretler kullanılmıştır. Ayrıca, Türkçedeki ünlü harfler Arap alfabesindeki harekelerle gösterilir. Arap Alfabesi ile Türkçe yazma pratiği, Türk toplumlarının İslam kültürüne entegrasyonunu yansıtmaktadır. Bu yazma sistemi, Türklerin İslam dininin kutsal metinlerini okuyabilmesini ve dini ibadetlerini yerine getirebilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda Türk edebiyatında ve tarihî belgelerde Arap alfabesiyle yazılmış pek çok eser bulunmaktadır. Ancak Arap Alfabesi ile Türkçe yazma sisteminin bazı zorlukları da vardır. Arap alfabesinin ses uyumu, Türkçenin bazı seslerini tam olarak ifade etmekte sınırlı olabilir. Ayrıca, Arap alfabesinin Türkçede olmayan bazı harfleri içermesi, Türkçenin tam bir şekilde temsil edilememesine neden olabilir. Arap Alfabesi ile Türkçe yazım pratiği, Türk toplumlarında uzun bir süre yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Ancak 20. yüzyılın ortalarından itibaren Türkiye'de Latin Alfabesi benimsenerek Türkçe'nin bu alfabeyle yazılması teşvik edilmiştir. Arap Alfabesi ile Türkçe yazma, Türk toplumlarının İslam kültürüyle etkileşimi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu yazı sistemi, Türkçenin Arap harfleriyle yazılmasını sağlamış ve Türk toplumlarının dini, edebi ve tarihî eserlerini kaydetmelerine imkan tanımıştır. Ancak Latin Alfabesi'nin yaygınlaşmasıyla birlikte Arap Alfabesi ile Türkçe yazma pratiği giderek azalmıştır. Orhun Yazıtları Türk tarihinin en önemli ve en eski yazılı belgeleri arasında yer alan Orhun Yazıtları, Türklerin yazılı kültürünün en erken örneklerinden biridir. Orhun Yazıtları, Göktürk Kağanlığı dönemine ait anıt niteliğindeki taşlar üzerine yazılmış metinlerdir ve Türk tarihine ilişkin önemli bilgiler sunmaktadır. Orhun Yazıtları, 8. ve 9. yüzyıllarda Orta Asya'da hüküm süren Göktürk Kağanlığı'nın iki önemli lideri olan Bilge Kağan ve Kültigin Kağan tarafından dikilmiştir. Bu yazıtlar, Orhun Nehri vadisindeki iki farklı noktada bulunmaktadır. Bilge Kağan Yazıtı, Orhun Nehri'nin doğusunda, Kültigin Kağan Yazıtı ise nehrin batısında yer almaktadır. Orhun Yazıtları, Göktürk Alfabesi olarak da bilinen özgün bir yazı sistemiyle yazılmıştır. Göktürk Alfabesi, Türklerin dilini ifade etmek için geliştirdikleri ilk yazı sistemidir. Bu alfabede 38 harf bulunur ve Türkçedeki sesleri temsil etmek için özel olarak tasarlanmıştır. Yazıtlar sağdan sola doğru okunur ve karakterler birbirine yakın bir şekilde sıralanır. Orhun Yazıtları, Türk tarihini anlamak ve incelemek açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu yazıtlar, Göktürk Kağanlığı'nın siyasi, kültürel ve sosyal yapısını göstermektedir. Metinlerde, Göktürk hükümdarlarının devlet yönetimi, zaferleri, siyasi ittifaklar ve toplumsal düzenle ilgili bilgilere yer verilmiştir. Orhun Yazıtları aynı zamanda Türk dilinin ve edebiyatının gelişimi için de önemli bir kaynaktır. Yazıtlarda, Türkçenin o dönemdeki dil yapısı, kelime kullanımı ve dilin gücü hakkında bilgiler bulunmaktadır. Bu yazıtlar, Türk dilinin köklerini incelemek ve Türk edebiyatının temellerini anlamak açısından da büyük bir değere sahiptir. Orhun Yazıtları, Türk tarih ve kültürü açısından büyük bir miras niteliğindedir. Bu yazıtların keşfi ve çözümlenmesi, Türk tarihini anlamak ve Türklerin köklerini araştırmak için önemli bir adımdır. Orhun Yazıtları, Türk milletinin geçmişine dair değerli birer tanıklık sunmakta ve Türklerin yazılı kültürünü günümüze taşımaktadır. Orhun Yazıtları Türk tarihindeki en eski yazılı belgelerdir. Bu yazıtlar, Göktürk Kağanlığı dönemine ait metinleri içermekte ve Türk tarihinin yanı sıra dil, edebiyat ve kültür çalışmalarında büyük bir öneme sahiptir. Orhun Yazıtları, Türk milletinin tarihî kimliğini korumak ve anlamak için büyük bir değer taşımaktadır. Göçebe Türklerde Sembolik Yazılar Türklerin Tarih Boyunca Kullandığı Alfabeler, yazılı kültürün gelişimi ve kullanımı farklı dönemlerde değişiklik göstermiştir. Göçebe Türk toplumlarında, hareketli yaşam tarzı ve sınırlı kaynaklara erişim, geleneksel yazı sistemlerinin kullanımını kısıtlamıştır. Ancak, bu durum Göçebe Türklerin sembolik yazılarla ifade ve iletişim kurmasına olanak sağlamıştır. Göçebe Türklerin sembolik yazıları, genellikle hayvan ve bitki motiflerinden oluşur. Bu sembolik yazılar, taşlara, ağaçlara, kemiklere veya diğer nesnelere oyularak veya çizilerek işlenirdi. Göçebe Türkler, bu sembolik yazıları kendilerine ait kabul edilen sembollerle birlikte kullanarak anlatımlarını zenginleştirmişlerdir. Sembolik yazılar, Göçebe Türklerin kültürel ifadelerini, inançlarını, mitolojilerini ve tarihlerini aktarmak için kullanılan önemli bir araç olmuştur. Bu semboller, kabileler arasında iletişimi sağlamış, göç rotalarını işaretlemiş ve hatta gizli mesajlar iletmek amacıyla kullanılmıştır. Özellikle savaş sahneleri, doğal olaylar ve ritüeller gibi önemli olayların sembolik olarak kaydedildiği görülmüştür. Göçebe Türklerin sembolik yazıları, aynı zamanda kişisel ifade ve sanatsal yaratıcılık için de kullanılmıştır. Göçebe sanatçılar, sembolik yazıları oyma, boyama veya dokuma gibi farklı tekniklerle kullanarak estetik açıdan değerli eserler yaratmışlardır. Bu eserler, toplumun değerlerini, inançlarını ve yaşam tarzını yansıtan önemli birer kültürel miras niteliği taşımaktadır. Ancak sembolik yazıların kullanımı, Göçebe Türk toplumlarının yerleşik hayata geçişiyle birlikte azalmıştır. Daha sonra Arap Alfabesi ve Latin Alfabesi gibi dış etkilerle yeni yazı sistemleri benimsenmiştir. Bu yeni yazı sistemleri, Göçebe Türklerin iletişimini kolaylaştırmış ve yazılı kültürlerini daha yaygın bir şekilde geliştirmelerini sağlamıştır. Göçebe Türklerin sembolik yazıları, kültürel ifade ve iletişim aracı olarak önemli bir rol oynamıştır. Bu sembolik yazılar, Göçebe Türklerin yaşam tarzını, inançlarını ve tarihini aktarmak için kullanılan değerli bir araç olmuştur. Göçebe Türklerin sembolik yazıları, Türk tarihini anlamak ve kültürel mirası korumak için önemli bir unsurdur. Türk-Arap Harf Devrimi Türk-Arap Harf Devrimi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen bir reform hareketidir. Bu devrim, Türk dilinin yazımında Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kullanılmasını sağlamış ve Türkçenin yazımında büyük bir dönüm noktası oluşturmuştur. Türk-Arap Harf Devrimi'nin temel amacı, Türk dilinin daha etkili bir şekilde yazılı olarak kullanılmasını sağlamaktı. Arap alfabesi, Türkçenin bazı seslerini tam olarak ifade etmede sınırlı olabilen bir sistemdi. Ayrıca, Arap alfabesi ile yazılan metinlerin okunması ve öğrenilmesi de zaman ve emek gerektiriyordu. Bu durum, Türk halkının eğitim ve kültürel gelişimini olumsuz etkiliyordu. Türk-Arap Harf Devrimi'nin bir sonucu olarak, Latin alfabesi Türkçenin yazımında kullanılmaya başlandı. Latin alfabesi, Türkçedeki sesleri daha doğru ve kolay bir şekilde ifade edebilen bir yazı sistemidir. Ayrıca, Latin alfabesinin yaygın olarak kullanılması, Türkiye'nin Batı dünyasıyla entegrasyonunu da kolaylaştırmıştır. Türk-Arap Harf Devrimi, 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen Türk Harf Devrimi Kanunu ile resmi olarak hayata geçirildi. Bu kanunla birlikte Arap alfabesindeki bazı harfler kaldırıldı ve Latin alfabesinden bazı harfler Türkçedeki özel sesleri ifade etmek için kullanıldı. Bu dönemde halkın, özellikle okuma ve yazma becerileri düşük olan kesimlerinin, yeni alfabeyi öğrenmesi için yoğun bir eğitim kampanyası düzenlendi. Türk-Arap Harf Devrimi, Türk dilinin yazımında çağdaş ve etkili bir sistem sağlamış ve Türk toplumunun eğitim ve kültürel gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Yeni alfabenin yaygınlaşmasıyla birlikte okuryazarlık oranları artmış, Türkçenin okunuşu ve öğrenilmesi kolaylaşmış ve dilin kullanımı yaygınlaşmıştır. Türk-Arap Harf Devrimi, Türk milletinin modernleşme ve çağdaşlaşma sürecinde önemli bir adımdır. Bu devrim, Türk halkının ulusal kimliğini güçlendirmiş, kültürel bağımsızlığını pekiştirmiş ve Türk dilinin gelişimine büyük bir ivme kazandırmıştır. Türk-Arap Harf Devrimi Türk dilinin yazımında büyük bir dönüm noktası oluşturmuş ve Latin alfabesinin Türkçenin temel yazı sistemi haline gelmesini sağlamıştır. Bu devrim, Türk toplumunun eğitim, iletişim ve kültürel alanda önemli gelişmelere imza atmış ve Türk dilinin ulusal ve uluslararası düzeyde daha etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamıştır. Latin Alfabesi ile Türkçe Yazı Türkçe, binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan zengin bir dildir. Türk dilinin yazımı ise zaman içinde farklı yazı sistemleriyle gerçekleştirilmiştir. Günümüzde Türkçenin yazımında kullanılan Latin alfabesi, Türk dilinin modern yazım sistemi olarak kabul edilir. Latin alfabesi, Roma İmparatorluğu'nun geliştirdiği bir yazı sistemidir. Bu yazı sistemi, Roma dili olan Latince'nin yazımında kullanılıyordu. Latin alfabesi, daha sonra Avrupa'da ve diğer birçok dilde yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Türkçenin Latin alfabesiyle yazılması ise Türk Dil Devrimi sonrasında gerçekleştirilen Türk-Arap Harf Devrimi ile başlamıştır. Türkçenin Latin alfabesiyle yazılması, birçok avantaj sunmuştur. Latin alfabesi, Türkçenin ses yapısını daha doğru ve eksiksiz bir şekilde ifade etmeyi sağlar. Türkçenin rahatlıkla okunması ve yazılması için gerekli olan harfler ve sesler Latin alfabesinde bulunmaktadır. Ayrıca, Latin alfabesi Türkçenin sesli ve sessiz harflerini ayırt etmek için uygun bir yapıya sahiptir. Latin alfabesi ile Türkçe yazıda kullanılan harfler Türk Dil Kurumu tarafından belirlenmiştir. Türk alfabesi, 29 harften oluşur ve Türkçedeki sesleri temsil etmek için özel olarak tasarlanmıştır. Bu harfler sesleri ve hece yapılarını doğru bir şekilde ifade edebilmek için birbirleriyle uyumlu bir şekilde kullanılır. Latin alfabesi ile Türkçe yazı, Türk dilinin yazılı iletişiminde büyük bir kolaylık sağlamıştır. Bu sistem sayesinde Türkçe metinler daha anlaşılır, okunması ve öğrenilmesi daha kolay hale gelmiştir. Ayrıca, Latin alfabesinin uluslararası düzeyde yaygın olarak kullanılması, Türkçenin uluslararası iletişimde daha etkin bir şekilde kullanılmasını da sağlamıştır. Türkçenin Latin alfabesiyle yazılmasıyla birlikte Türk dilinin yazılı kültürü ve edebiyatı da büyük bir gelişme göstermiştir. Türk yazarlar ve şairler, Latin alfabesini kullanarak zengin ve çeşitli eserler üretmişlerdir. Türkçenin dil zenginliği ve ifade gücü Latin alfabesiyle birleşerek Türk edebiyatının yeni bir çağını başlatmıştır. Latin alfabesi ile Türkçe yazı, Türk dilinin modern ve etkin bir şekilde yazılmasını sağlayan bir yazım sistemidir. Latin alfabesi, Türkçenin ses yapısını doğru bir şekilde ifade etmek için kullanılan harfleri içerir. Bu yazım sistemi, Türkçenin okunması, öğrenilmesi ve uluslararası düzeyde iletişimde kullanılması için büyük bir kolaylık sağlar. Türkçenin Latin alfabesiyle yazılması, Türk dilinin yazılı kültürünün ve edebiyatının gelişimine de katkıda bulunmuştur. Eski Türkçe Yazıtlar Eski Türkçe yazıtlar, Türk tarihindeki önemli bir kültürel ve dilsel mirası temsil eder. Bu yazıtlar, taşlara oyularak veya kazınarak oluşturulmuş yazılı metinlerdir ve Türklerin tarih boyunca kullandığı çeşitli yazı sistemlerini yansıtır. Eski Türkçe yazıtlar, Türk dilinin evrimini ve Türk toplumunun geçmişine ışık tutan kaynakları içerir. Eski Türkçe yazıtların en ünlü örnekleri, Orhun Vadisi'nde yer alan ve Orhun Yazıtları olarak bilinen yazıtlardır. Orhun Yazıtları, 8. ve 9. yüzyıllarda Göktürk Kağanlığı döneminde dikilmiştir. Bu yazıtlar, Bilge Kağan ve Kültigin adlı iki Göktürk kağanının hükümdarlıklarını ve başarılarını anlatan metinleri içerir. Orhun Yazıtları, Türk tarihindeki en eski Türkçe metinler olarak kabul edilir ve Türk dilinin yazılı bir kaynağıdır. Eski Türkçe yazıtlar, genellikle Türklerin kullandığı Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Göktürk alfabesi, Türk dillerinde kullanılan en eski yazı sistemlerinden biridir ve Türkçedeki sesleri ifade etmek için özel olarak tasarlanmıştır. Bu yazı sistemi, dikdörtgen veya kare şeklindeki harfleri kullanır ve sağdan sola doğru yazılır. Eski Türkçe yazıtlar, Türklerin tarihini ve kültürel değerlerini korumak için önemli bir rol oynamıştır. Bu yazıtlar, kabileler arasında haberleşmeyi sağlamış, hükümdarların başarılarını kutlamış ve dini inançları ifade etmiştir. Ayrıca, Türk halkının milli kimliğini güçlendiren semboller olarak da kullanılmıştır. Eski Türkçe yazıtların keşfi, Türk dili ve kültürü üzerine yapılan araştırmalara büyük bir ivme kazandırmıştır. Bu yazıtlar, Türk dilinin tarihini, dilbilgisini ve kelime dağarcığını anlamak için önemli bir kaynak sağlamaktadır. Aynı zamanda, Türklerin Orta Asya'dan göç ederek Anadolu'ya yayılmasının izlerini de taşır ve Türklerin tarihî köklerini vurgular. Eski Türkçe yazıtlar Türk tarihinin önemli bir parçasını temsil eder. Bu yazıtlar, Türk dilinin evrimini, kültürel değerleri ve tarihî geçmişi anlamak için değerli kaynaklardır. Eski Türkçe yazıtlar, Türk toplumunun milli kimliğinin güçlenmesinde ve Türk dilinin gelişiminde büyük bir rol oynamıştır. Soybilimde Alfabelerin Rolü Türklerin Tarih Boyunca Kullandığı Alfabeler kadar Soybilim, insanların kökenlerini, aile bağlarını ve genetik miraslarını araştıran bilim dalıdır. Bu disiplin, insanların soy ağaçlarını çözümlemek ve geçmişteki göçler, evlilikler ve etkileşimler hakkında bilgi sağlamak için farklı yöntemler kullanır. Bu yöntemler arasında alfabeler ve yazılı kaynaklar, soyluluk çalışmalarında önemli bir rol oynar. Alfabeler, dilin yazıya döküldüğü sembollerin sistematik düzenlemeleridir. Bir dilin veya kültürün sahip olduğu özel bir alfabeye dayalı yazılı belgeler, soyluluk çalışmalarında değerli bir kaynak olarak kabul edilir. Bu belgeler, geçmişteki soy bağlarını, aile ilişkilerini ve genetik mirasları araştırmak için kullanılır. Soybilimde alfabeler ve yazılı kaynaklar, soy ağaçlarının oluşturulmasında ve insanların kökenini takip etmede yardımcı olur. Bir alfabe üzerindeki yazılı belgelerde, bireylerin isimleri, doğum tarihleri, evlilikleri, ölüm bilgileri ve diğer aile bağları gibi önemli bilgiler yer alabilir. Read the full article
0 notes
eserozetlerim · 1 year
Text
Romanda Anlatım Teknikleri
New Post has been published on https://eserozetleri.com/romanda-anlatim-teknikleri/
Romanda Anlatım Teknikleri
Romanda Anlatım Teknikleri – Olay çevresinde gelişen edebi metinler arasında roman oldukça önemli bir yere sahip olup Türkiye edebiyatında yakın yüzyıllarda ortaya çıkmış bir edebiyat metnidir. Olayların anlaşılabilmesi ve aktarılabilmesi için anlatım tekniklerine ihtiyaç duyulmakta olup bu teknikler sayesinde anlatım güçlendirilerek verilmek istenenler daha başarılı şekilde okuyucuya aktarılmaktadır.
Romanda anlatım teknikleri ve hikâyede anlatım teknikleri benzerlik göstermekte olup temelde aslında anlatım teknikleri olay çevresinde gelişen edebi metinlerin güçlendirilmesi için yazarı tarafından tercih edilen yöntemler olarak karşımıza ��ıkmaktadır.
Romanda anlatım teknikleri şöyle listelenmektedir;
İç monolog
İç Çözümleme
Bilinç Akışı
Anlatma Tekniği
Geriye Dönüş Tekniği
Gösterme Tekniği
Diyalog
Özetleme Tekniği
Tasvir Tekniği
Romanda Anlatım Teknikleri
İç Monolog Tekniği
İç monolog tekniği aynı zamanda iç konuşma tekniği olarak da adlandırılmakta olup eserde olayların merkezinde bulunan karakterin duygu ve düşünceleri yine karakter tarafından aktarılmaktadır.
Bu yöntem genellikle kahramanların kendi kendine konuşuyor gibi uygulanmakta olup anlatıcının tamamen aradan çekildiği ve anlatımın birinci ağızdan yapıldığı anlatım türleridir. Bu sayede karakterin olaylara karşı hissettiği duyguları ve düşünceleri okuyucu net bir şekilde görebilmektedir.
İç Çözümleme Tekniği
İç çözümleme tekniği ise iç konuşma tekniği ile benzerlik göstermekte olup burada karakterin duygu ve düşünceleri okuyucuya aktarılmakta ancak iç monolog tekniği ile arasındaki en önemli fark burada anlatılanlar hakim bakış açısı ile okuyucuya aktarılmaktadır. Yani burada düşünülen şeyler karakter tarafından değil bizzat olayı anlatan anlatıcı tarafından gösterilmektedir.
Bilinç Akışı Tekniği
Bilinç akışı tekniği içerisinde karakterlerin iç dünyası tüm açılar kullanılarak okuyucuya aktarılmakta olup genellikle duygu ve düşünceler hızlı ve düzensiz biçimde resmi edilmektedir. Burada bilinç akışını anlatıcının aradan çekilmesiyle bizzat karakter gerçekleştirmekte olup ifade edilenler arasında çoğu zaman mantıksal bir bağ bulunmayabilir.
Anlatma Tekniği
Anlatma tekniği genellikle romanlarda en çok kullanılan teknikler arasında yer almakta olup eser içerisinde yer alan olaylar ve durumlar anlatıcı tarafından okuyucuya bizzat aktarılmaktadır. Yani burada anlatıcı olayları ve durumları ne kadar aktardıysa okuyucu da ancak o kadarını bilebilmektedir. Yani anlatım teknikleri içerisinde tekniksel başarı açısından en basit teknik olarak kabul edilmektedir.
Geriye Dönüş Tekniği
kronolojik sırada ilerlemeyen romanlarda en çok kullanılan teknik geriye dönüş tekniği olarak bilinmektedir. Romanda genellikle şimdiki zaman aktarılırken bu tekniğin kullanıldığı yerlerde geçmişe ait anılar ve hatıralar okuyucuya aktarılmaktadır.
Realizm akımında yazılan romanlarda çoğunlukla karşılaştığımız geriye dönüş tekniği bu noktada yaşananların gerçekliğine dair bilgileri arttırmaktadır.
Gösterme Tekniği
Gösterme tekniği doğrudan aktarılan olayların okuyucuya herhangi bir aracı olmadan yansıtılması şeklinde gerçekleştirilmekte olup göstermeye tekniği kullanılan romanlarda anlatıcı tamamen aradan çekilerek olaylar ile okur bir araya gelmektedir.
Diyalog Tekniği
Diyalog tekniği yaşanan olayları ve kişilerin o anda aktardığı düşünceleri kahramanlar arasında iletişim kurarak okuyucuya yansıtmakta olup eser içerisinde kişilerin karşılıklı olarak gerçekleştirdikleri konuşmalara dayalı bir tekniktir.
Özetleme Tekniği
Hem romanlarda hem de hikayelerde en çok başvurulan teknikler arasında yer almakta olan özetleme tekniği ile olayların ve anlatılmak istenen düşüncenin dağılmadan ve aynı zamanda tekrara düşmeden aktarılmasıdır.
Tasvir Tekniği
Romantizm akımı ile birlikte gelişme gösteren tasvir tekniği kapsamında aktarılan mekanlar, kahramanlar veya eşyalar bolca betimleme yöntemi kullanılarak okuyucuya aktarılmaktadır. Böylece aktarılan hiçbir şey havada kalmamakta ve gerçek olduğu kanıtlamaktadır. Sadece fiziksel bir betimleme söz konusu olmayıp aynı zamanda kahramanların ruhsal durumları hakkında da betimleme kullanılabilir.
0 notes
bilalante · 2 years
Text
Kalpazanlar ve Eleştirmenler
Gölge Konuşuyor: Edebi ve dini kalp metinlerle ilgili bir çalışma olsa da kalpazanlığın ve eleştirmenlipin temel bir çerçevesi çizilmiş. Sadece kalp metinler, kutsal bir kişinin olduğu söylenilen örneğin saçlar, örneğin kemikler üzerinden çizilmiş çeeçeve. Yalnız kalpazanlık ve intihali birbirinden ayırmak gerek. İntihal çöplenme esaslıdır, kalpazanlık yakın benzerini yapma sanatıdır. Yani…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
tuzcularisin · 2 years
Link
Metamodernizim teknoloji ve inovasyonları da sanatta kullanmaktadır. Pop art nasıl postmodernizim çocuğu ise NFT metamodernizmin bebeğidir.
0 notes
ivogsantercume · 2 years
Link
Edebi Metin Tercümesi
0 notes
gonulkosesi · 4 years
Text
'MASAL ÜLKESİ'
Burası masal ülkesi. Kırmızı başlıklı kız kurdu tuzağa düşürüp maskara ederken, pamuk prenses aynaları kırıyor. Elinde ayakkabıyla prensesini arayan budala prens, ayakkabıyı cadıya giydiriyor. Bir camdan pabuca mı kalmış ayak numarasından prensesi bulmak?.. Ya aynalara ne demeli, her zaman doğruyu söylemek zorunda mı ölümü pahasına? ( İronik! ) Prenses aynayı kırdı işte, tersine döndü masallar. Ve hatta Geppetto da oldukça şaşmış olacak ki bu duruma ;kütüğü masasına koyup, parmaklarıyla pinokyoyu doğurdu. Uzun burunlu, yalancı, sevimli şebek! Biraz da küstah. Ama Geppetto, onun sayesinde doğuran bir baba olmuştu! Hep gülünç müydü masallar (!)Kalbimi kıracak bir masal pek tabii bulurdum. Kibritçi kızın kaderidir elinde kalan son kibritiyle ısınmaya çalışırken donarak ölmek. Ah kibritçi kız! Otuz çocuğumun otuzu da yaş döküyor sana. Masallar diyârının hüzünlü gerçeği. Bir sıcak çorba için , yılbaşı gecesinde yanından geçen fıçılara seslendiğin o kısık sesin yankıdır kulaklarımda. Kibrirçi kız ! Kibritlerin zihin ateşimi yakıyor. Küle dönen satırlarım hep, biraz sen kokuyor.
Gönül Demircioğlu
12 notes · View notes
yorgunherakles · 5 years
Quote
kişi metnin altını çizdiğini düşünür, fakat altı çizilen aslında kendisidir.
roland barthes - yazma arzusu
23 notes · View notes
zeydking · 3 years
Photo
Tumblr media
‘‘Bu yaşıma gelene kadar öğrendiğim en muazzam şey, tepkisiz kalabilmek. İnanılmaz kırılmış, şaşırmış ya da üzülmüş olsam bile her şeyin olabilirliğini, herkesin her şeyi yapabileceğini kabullenmek.’’
-Frida Kahlo
11 notes · View notes
stronghumanblr · 5 years
Text
Tumblr media
1K notes · View notes
hetesiya · 2 years
Link
2 notes · View notes