Tumgik
#Mucize Doktor
biktim-amk-hayattan · 9 months
Text
“bazı insanlar bu dünyaya, şifa olsun diye gelirmiş”
48 notes · View notes
dolcemelodia · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
16 notes · View notes
aquiminhalma · 9 months
Text
Tumblr media
10 notes · View notes
clarkesyd · 10 months
Text
Tumblr media
fia's infinite ship list: açelya dingin & demir aldırmaz, mucize doktor (2019)
you were the best thing that ever happened to me
7 notes · View notes
kdram-chjh · 2 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Turkish drama: Mucize Doktor (2019)
Gifs of Intro of Turkish drama “Mucize Doktor”
Watch this video on Youtube: https://www.youtube.com/watch?v=asN2Z5rWqmE
11 notes · View notes
lonelyplanet · 2 years
Text
"Küçücük çocuklara neden her şey anlatmak gerek?" Hakikaten de sevgili Portuga ,bana her şeyi çok erken anlattılar.
Hoşça kal!
Tumblr media
7 notes · View notes
karardyineay · 2 years
Text
» 𝐅𝐞𝐬𝐭𝐢𝐧𝐚 𝐥𝐞𝐧𝐭𝐞
- ʸᵃᵛᵃˢᶜᵃ ᵃᶜᵉˡᵉ ᵉᵗ
1 note · View note
yasamsallik · 6 months
Text
Tumblr media
KUTSAL OLAN NE?
-Bir Levhanın İlginç Hikayesi-
Resimde görmüş olduğunuz arap alfabesi ile yazılmış, ebru sanatıyla süslenmiş eski Türkçe(moda deyimiyle Osmanlıca) yazılı levhanın resmini,
Levhanın ilginç hikayesini öğrenince bilgisayarıma indirdim ve yazıcıdan çoğaltıp sokaklarda kendimce bir iki deneme yaptım…
Resmi bir caminin yakınında yere bıraktığımda, resmi gören hemen hemen herkesin resmi üç kez öpüp başına koyarak ya cebine koyduğunu ya da yüksek bir yere koyduğunu gördüm…
Daha sonra sokakta bazı kimselere(çoğunlukla yaşlı amca ve teyzelere) resimde ne yazdığını sordum, ezici çoğunluk anlamından bahsetmeden ayet dedi birkaç kişi ise eski Türkçe yazı dedi…
Bir caminin bahçesinde herkesin görebileceği şekilde resme bakıp buruşturup yere attığımda ise neredeyse dayak yiyecektim…
Bu denemeleri yaptıktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Önce bu levhada ne yazdığı ile daha doğrusu bu levhanın ilginç hikayesi ile başlayalım yazımıza…
Resimdeki ebru sanatıyla süslenmiş levhada arapça abecesiyle eski Türkçe “şimdi b.ku yedik” yazıyor…
Levhanın hikayesi ise şöyle…
“Bu levha Necmeddin Okyay’a ait ebruyla süslenmiş ve “celi sülüs” yazı çeşidiyle yazılmış olan ibaresi ile meşhur…
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Bakırköylü Ermeniler’den Doktor Peştemalcıyan ailesiyle birlikte Türkiye’den Almanya’ya göç edip Berlin’de bir halı ve kilim mağazası açmıştı.
Savaş başlayıncaya kadar işleri yolunda gitmiş, baba Peştemalcıyan işleri oğlu Aram Peştemalcıyan’a bırakmıştı ama savaşla birlikte zorlu günler beraberinde gelmişti. Her geçen gün bir öncekini aratmaktaydı.
Savaş bütün hızıyla sürerken 1943’un sonuna doğru Almanlar için savaşın gidişatı belli olmuş, daha fazla savaşacak gücünün kalmadığı ortaya çıkmıştı.
Sovyet askerleri 1944 yılının Ocak ayında Oder Irmağı’nı geçerek önce Budapeşte’ye, Nisan başında ise Viyana’ya girerek Berlin’e doğru ilerlediler ve 25 Nisan’da Berlin’i kuşattılar.
Kentin merkezindeki bir yer altı sığınağında kalan Hitler ise, savaşın kaybedildiğini anlayarak 30 Nisan’da intihar etti.
Ruslar artık Berlin’deydiler.
Şehrin hemen her noktası Rus işgali altındaydı.
Yağma ve talan Almanya’da artık sıradan bir işti.
Taciz ve tecavüzün bininin bir para olduğu o günlerde asil mesele hayatta kalmak ve tatlı canını kurtarmaktı.
Bu zor şartların hüküm sürdüğü günlerde Rus İşgal Komutanlığı bir bildiri yayınlamıştı.
Bildirideki kesin emre göre her yer, Rus askerlerine açık tutulacaktı.
Savaşın acımasız yüzünü bütün çıplaklığıyla gören Peştemalcıyan ailesi de emre mecburen uymuştu.
Halı mağazalarının kapılarını açarak Rus askerlerinin yağmaya gelmesini endişe ile bekleyen ailenin bu bekleyişi fazla uzun sürmedi.
Peştemalcıyan Halı-Kilim Mağazası’ndan içeriye gürültü ve patırtı ile kılıksız, vahşi görünüşlü, Moğol tipli ve silahlı iki asker yüksek sesle bağıra çağıra konuşarak girdi.
Askerlerden biri halılarla ilgilenirken diğeri, genç kızlarını da aralarına alarak hareketsiz bir şekilde endişe ile olup biteni gözleri ile takip eden Peştemalcıyan ailesine yöneldi.
Etrafa şöyle bir göz atıyormuş gibi yaptıktan sonra genç kıza doğru yaklaştı ve elini uzattı.
Aram Peştemalcıyan gayrı ihtiyari ve seri bir hareketle askeri bileğinden sıkıca yakaladı. Çekik gözlü asker bu ani tepki üzerine tabancayı çekti ve Peştemalcıyan’ın şakağına dayadı.
Aram Peştemalcıyan, adeta taş kesilmiş karısına döndü ve ağzından,
– “Şimdi b.ku yedik” cümlesi döküldü.
Bu sözleri işitince irkilen asker silahını indirerek sordu:
– “Ne dedung? Ne dedung?…”
Baba Peştemalcıyan olayın şoku içerisinde, ister istemez söylediği sözleri tekrarlamak zorunda kaldı:
– “Simdi b.ku yedik”.
O anda sanki bir mucize oldu.
Asker ani bir hareketle silahını indirerek yıllar sonra bir dostunu görmüş biri gibi büyük bir sevinçle Peştemalcıyan’ın boynuna sarıldı.
Peştemalcıyan şok üstüne şok yaşıyordu.
Olayı kavramaya çalışıyor ve askerin Kırgız Türkçesi ağzıyla,
“Miz gan gardaşiz, min sinig gardaşmam” yani “Biz kan kardeşiyiz, ben senin kardeşinim” derken sevinçten çılgına dönmesini hayretler içinde seyrediyordu.
Mağazayı basanlar, Rus ordusundaki Kırgız askerlerdi ve karşılarında Türkçe konuşanları görünce büyük şaşkınlık yasamışlardı.
Olay anlaşılıp şok atlatılınca Peştemalcıyan ailesi rahat bir nefes aldı.
Askerler özür dilediler, çaylar içildi, konuşmalar uzadı ve iki asker sonraki günlerde mağazaya gönüllü bekçilik yaptılar.
Sovyet ordusunda farklı milletlerden askerler vardı.
Bu iki Kırgız asker de Sovyet ordusu ile Berlin’e kadar gelmişlerdi ve 1945’te Sovyetlerin Nazi Almanya’sına karşı zaferinin tescili anlamına gelen Sovyet bayrağını Almanya’nın başkenti Berlin’e diken üç Sovyet askerinden biri de, Dağıstanlı Abdülhakim İsmailov idi.
Savaş bitmiş, sıkıntılı günler geride kalmıştı.
Peştemalcıyan ailesi bir gün Berlin’deki mağazalarını gezen bir Türk gazeteciyle tanıştılar ve gazeteciyi evlerine davet ettiler.
Yaşadıkları olayı büyük bir heyecanla ve yeniden yaşıyormuşçasına tekrar tekrar anlattılar.
Hayatlarını kurtaran sihirli cümlenin Peştemalcıyan ailesi için neler ifade ettiğini, hayatta kalmalarına sebep olan bu sözleri bir hattata yazdırıp evlerinin en güzel yerine asmak istediklerini ve bu anı her zaman hatırlamak istediklerini söylediler.
Gazeteci, onlara bu konuda yardımcı olabileceğini söyledi ve Türkiye’ye dönüşünde verdiği sözü yerine getirmek üzere hattat ve mucellid Emin Barın’ın Çemberlitaş’taki atölyesine gitti.
Emin Barın kendisinden yazılması istenen cümleyi (şimdi b.ku yedik) duyunca şaşırdı.
Zira ilk defa böyle ilginç bir taleple karsılaşıyordu.
Hemen “Yazarım” diyemedi, düşünmek için zaman istedi ve kendisi de Almanya’da cilt eğitimi sırasında yaşadığı savaş günlerini hatırlayınca işi kabul etti.
Bir hafta sonra yeniden gelen gazeteciye ibareyi yazabileceğini söyleyerek bu fotoğrafını görmüş olduğunuz “celi sülüs” levhayı hazırladı.
Levhanın etrafı “Hatip ebrusu” ile süslendi ve Almanya’ya doğru yola çıktı.
Levhanın hikâyesi işte böyle…
Hayat kurtaran argo bir cümle ve bu argo cümlenin hattat elinde sanat eseri bir levhaya dönüşmesinin öyküsü…
Emin Barın, dostlarına daha sonraları “Hadise o kadar ilgi çekiciydi ki gazeteci dostumdan dinleyince teklifini kabul etmek zorunda kaldım” diyecekti.
Levha, Peştemalcıyan ailesinin artık dostu olan gazeteci tarafından Berlin’e götürüldü ve 17 Temmuz 1966 tarihli Yeni Gazete’ye de “Levhaya Bir Ailenin Hayatını Kurtaran Argo Cümle Yazıldı” başlığıyla haber oldu…
Şimdi levhada ne yazdığını, levhanın ilginç hikayesini ve bu levhanın yazılışından tam elli yıl sonra sokakta yaptığım denemeleri öğrenmiş oldunuz…
O zaman başlıktaki soruyu tekrar sorayım mı?
Bugün Müslüman Türk için kutsal olan ne?
Allah Kelâmı Kur’an ve anlamı mı yoksa @**r@@p abecesi mi?
Saygılarımla…
Murat Çalık 15.11.2019
21 notes · View notes
Text
Bir hikaye anlatmak istiyorum huzurlarınızla, kendimi kendimden sevmediğim kadar beni sevecek kadar değerli birisini kaç gündür hep aklımdaydı anlatmak artık dayanamadım ve paylaşmak istedim okunur okunmaz benim için bir önemi yok burası benim blogum ve burada kendi yazılarımı paylaşıyorum paylaşmak istediğim vakitlerde olur da bir şey yaşarız yarın olmayız burası hep bir hatıra sen deac olmadığın sürece insanlar senin hayatta olduğunu bile bilemeyecek, kendinle birlikte yazdıklarında seninle kalacak içindeki döktüğün duygular çok kişiyi kendisiyle yakın da hissettirebilecek, üzebilecek te, üzülün diye anlatmıyorum. Yaşadığım duygulu şeylerden dolayı tamamen, en hassas noktalarımdan biridir benim kardeşlik duygusu hele birde senin kardeşinse, yanında olamasada her zaman seni izleyeceğini bilip yanındaymışın gibi her an onla konuşan biriyseniz. Önce son günlerdir neden duygusallığımın ağır bastığını anlatayım. Çok değerli bir annemin arkadaşının kardeşinin 15 sene sonra ikizleri dünyaya geldi tek yumurta kız çocukları. Şuan 2 side 5 yaşındalar her an birlikteler. Maaalesef ki bir tane çocuğun beyin kanseri olduğu öğrenildi 1 haftadan beri her gün kemoterapi ve ışın görüyor minik yavrucak. O bedende, güçsüz bedeninde dayanmaya çalışıyor, ilk gün etkileri başlamış hemen, 2. günde kusma kabı almış yanına, midem bulanıyor demiş.. Diğer kardeşi de onu hiç bırakmıyor hastanede her yerde beraberler, oraya iyileşecek ve sağlık okulu diye gidiyorlar. 2. gün de dişleri sararmaya başladı saçlarını kestiler, bu cuma günü de gözlerinin kaydığını farkettiklerinde hemen göz doktoruna gitmişler göz doktoru nörolojiye, nöroloji de onkolojiye yönlendirmiş, omurilik sapı dediğimiz yer beyinde en tehlikeli ve ameliyat yapılamayacak yer, ömrünün kalmadığı ve yaşayamayacağını söylemişler öyle bir yıkıldım ki koca gün bu masum bir çocuğun bunla baş edemeyecek bir tedavisi bile olmadığını öğrendiğim de, 6 ay içinde bugün yarın diğer gün birden dünyaya gözlerini yumacak, diğer kardeşinin de nasıl bunlarla baş edebileceğini düşünmeden alı koyamıyorum kendimi. Eksiklik dediğim şey de bu yüzden başlıyor, biliyorum yaşadım, yaşıyorum, yaşayacağım bu eksikliği daima.
Gelelim şimdi benim hikayeme annem 30 küsür yaşında doğurdu bizi, bu anlatacağım doğurmadan geçen olay, annesinin karnında saç yumağının olduğunu öğrendi doktora gittiklerinde, ve bu saç yumağının bir yumurtasını kocaman sardığını diğerine de bulaşmadan tek yumurtasının kesinlikle alınması gerektiğini öğrendi, düşünsenize 30 küsür yaşınıza geliyorsunuz ve hiç bir belirti yaşamadan bunları doktorunuz size söylüyor ve bunun doğuracağı sonuçları da biliyorsunuzdur, hamile kalamamak vs vs.. annem şükür uzunca süren bir riskli ameliyatını oldu atlattı ve gel geçen zaman derken gelelim neşeli habere. Hamile olduğunu öğrendiğinde tekrar doktora gittiklerinde doktor ilk babamı çağırmış parmaklarını birleştirip 2 işaretini yapıp gülümsemiş annemde olayın şokunu anlayamamış tabi, bir mucize geliyor diye söylemiş doktor, annem çok mutlu olmuş bu tek kalan yumurtasıyla bir çift değil, ayrı değil, birlikte doğacak tek yumurta ikizleri, kardeşimle bizi bir mucizeyi dünyaya getirecek olmanın mutluluğu.. Prematüre 7 aylık doğduk biz, anneme 22 yaşındayım hala sorarım hangimiz tekmeliyordu diye, ikiniz de beni hiç rahat bırakmadınız der, aslında hep sorarım böyle soruları o ana gitmek için. Kardeşim yaşam mücadelesini veremedi ben 15 gün küvezde kalıp yaşam mücadelemi verebildim benden 300-350 gram zayıftı tam gelişememişti doğduğu gün vefat etti, bu boktan dünyaya gelmesini de istemezdim işte eksiklik, tek büyümek yüzüne çarpa çarpa vuruyor her defasında insana.
Anneme çok bağlı bir insan olarak büyüdüm el üstünde el bebek gül bebek büyüdüm keşke kimsenin psikolojisi bozulmasa ki hiç kimseye bir şey olmasa ama bu durumu atlatmakta hala çok zor benim için. Üniversite okuduğum yıl ilk ve acil yardım dersime üstte hemen bahsettiğim aileme mucize diyip kardeşimle beni doğurtan doktorumun hocam olması şoku da hala aklımdadır, tesadüfler üstüne tesadüfler, sınıfta o gün sen mucize çocuksun demişti öyle de tanıtmıştı arkadaşlarıma. Doğduktan sonra kardeşimle konuşma fırsatım olmadı onu taniyabilme de, biz ezelden beri tanışmıştık. Annemin karnında 2 beden, son sözlerimi, birbirimizi çok sevdiğimizi ozaman söyledik birbirimize, 7 ay boyunca. Çocukluğumda karşımda baktığım her yerde o varmış gibi konuşur tabaklarımı çatallarımı fazladan eklerdim daha nicesi..
Bugün yatağımı kırdım 20 küsür seneden sonra bugüne denk geldi ranzalı bizim yatağımız başka yatakta da rahat yatacağımı sanmıyorum neye alıştıysam her gece ne kadar üzülerek ayık, en çok sarhoş bi şekilde sabah sonunda tek başıma iki kişilik yatağa girsemde insanın kendisine ait olduğu yerde yatmak onun kendi mirasıdır. Üst kat benim di, alt katta kardeşimin. Alt katını açtım çarşaflarımı serdim yastığımı koydum yorganımı koydum açma cesaretini kendimde bulabildim bu saatlere kadar hala ağlıyorum güzelce bir uyku çekeceğim, kabus görmeyeceğimi biliyorum senin yanındayken. Kedimde ayağıma geldi kokladı etti ilk, yattık birlikte çok huzurluydu kendisini güvende hissettiği bir yer yanın, yatağın. Çünkü yaşasaydı orası senindi, benim can kardeşimindi, yaşasaydı yatakta birlikte yatıyor birbirimize sarılır olurduk kendi yatağımda yattığımda eksikliğini fazlasıyla hissettiğim özlemin benden solmayacak kokun dolanıyor odanın her tarafına, zorunlu olmadığı müddetçe yatağına kimseyi yatırmadım özel ve özel olarak kalacak. Her gece benimle uyuyorsun can kardeşim yatağında yatıyorsun. Yataktan hiç çıkmak istemedim, misler gibi uyudum uyuyacağım, seni her geçen gün çok çok seviyor ve özlüyorum huzur içinde uyu iyiliklerini yapmaya devam et bir günah işlemeyecek kadar temiz, benim can kardeşim.🖤
74 notes · View notes
icu-fetish · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Mucize Doktor - Women in hospital
55 notes · View notes
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Turkish whumpees in hospital compilation
Söz (83. Bölüm) - Afili Aşk (35. Bölüm) - Paramparça (69. Bölüm) - Kara Sevda (13. Bölüm) - Savaşçı (5. Bölüm) - Zalim İstanbul (26. Bölüm) - Hekimoğlu (29. Bölüm) - Mucize Doktor (22. Bölüm)
173 notes · View notes
onderkaracay · 19 days
Text
Tumblr media
🎯 GERÇEK MUCİZE 🎯
Ortadoğu masallarına din mucizesi diye aldananların Anadolu'da müslümanım diye aldatılanların destek oldukları için yaşanan ve yaşamın bir asır içinde ürettiği gerçek mucizenin ne olduğunu bugün yaşıyorsunuz.
Ne demişti ilmi sırrı gereği Gençliğe Hitabesi ile Türk insanlığının ileri görüş dahisi Mustafa Kemal Atatürk;
Dâhili ve harici düşmanları gaflet, dalalet ve hatta ihanet içerisine düşebilirler.
Mustafa Kemal Atatürk'ü öldürerek bu gaflet, dalalet ve ihanetin içine düştüler. Beni Türk doktorlarına emanet edin dedi kinin adı altında kin zehri ile bir yahudi doktor tarafından fikirleri ile öldürüldüğü zannedilen o fikrin sahibi yeni bir sır ile başka bir bedende yeniden bir Türk ile bedenlendi ve beyin savaşları komutanı olarak irfan ordularının başına yeniden geçti.
Yaşattığını yaşattı, yaşatacaklarını şeytanların çabasına uygun yaşatacak.
Gökten isa sesih olarak gelecek diye aldatılan ve buna inanan zulmün neferleri alın size bir asırlık yaşına girmiş mucize hemde gerçek yaşamdan yaşandığı gibi.
İstikbal göklerdedir dedirten mucize göklerden Türk'e ne gönderdi?
Önder Karaçay
3 notes · View notes
dolcemelodia · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
3 notes · View notes
aquiminhalma · 9 months
Text
3 notes · View notes
clarkesyd · 9 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
my ships + song lyrics
açdem + sad beautiful tragic by taylor swift
we had a beautiful, magic love there
3 notes · View notes
kara-sevdamm · 2 years
Text
HAYATI ERTELEME ...
Kırmızı elbisesi gardrobun da asılıydı, Annem ölürken,
O tüm yaşamı boyunca giydiği,
Dizi dizi koyu renkli, eski elbiselerin yanında, Adeta sırıtıyordu.
Beni çağırmışlardı, Ve annemi gördüğüm anda
Çok fazla ömrünün kalmadığını anlamıştım.
Kırmızı elbiseyi görünce ,ona ;
"Anneciğim, ne kadar güzel bir elbise bu böyle!" dedim.
"Hiç üzerinde görmemiştim"
"Hiç giymedim ki " dedi usulca.
"Otur yanıma Millie, Eğer ölmeden önce başarabilirsem
Sana bir ders vermek istiyorum."
Yatağın kenarına ilişiverdim.
Annem derin bir soluk aldı,
Hiç tahmin edemeyeceğim kadar derin bir soluk.
Çok fazla vaktim kalmadı ama, artık bazı şeyleri görebiliyorum,
Size hep iyi şeyler öğrettiğime inanırken, çok yanlış şeyler
öğrettiğimi fark ettim.
"O nasıl söz öyle anneciğim ?"
"Öyle, her zaman , iyi bir kadının asla önce kendisini düşünmemesi gerektiğine inandım, Hep başkalarını düşünmeliydim kendimden önce. Onun, bunun, her zaman herkesin isteklerini yerine getirmeliydim, Benim isteklerim ise, başkalarının isteklerinin altında
ezilip kaldı hep. Belki günün birinde benim isteklerim de gerçekleşirdi. Ama o gün hiç gelmedi. Tüm yaşamım böyle geçti, fedakarlıklarla. Baban için, erkek kardeşlerin ve kız kardeşlerin için, senin için yaptığım fedakarlıklarla.
"Evet , anneciğim, bir annenin yapabileceği her şeyi yaptın.
"Ah, Millie ah, ne senin için, ne de onlar için yaptıklarımın bir yararı olmadı. Anlamıyor musun? Sizlere hataların en kötüsünü yaptım.
Kendim için hiçbir zaman hiçbir şey istemedim.!
"Baban şimdi yan odada, öfkeyle duvarlara bakıyor.
Doktor ona öleceğimi söyleyince,
Yanıma geldi ve ölmeden önce öldürdü beni.
"Ölemezsin, beni işitiyor musun?
Bana ne olacak sen ölünce?."....
Evet, çok zor olacak , biliyorum.
Mutfakta tavanın bile nerede olduğunu bilmez , biliyorsun."
"Ve sizler, çocuklarım, her zaman, hepinize koştum.
Haftanın yedi günü... Evde ilk uyanan, son yatan hep ben oldum.
Yanık ekmekleri ve en küçük çöreği hep ben yedim."
Bir kadının verici olmaktan öte bir görevinin olmadığını,
Hatta bir kadının verici olmazsa, var olmadığını öğrendiler.
Biriktirdiğim her kuruşu, giysilerinize, kitaplarınıza harcadım,
Çoğu zaman gereksiz bile olsa. Yaşamımda bir kez bile , alışverişe çıkıp, kendime güzel bir şey satın almadım. Sadece geçen yıl, gördüğün o kırmızı elbiseyi aldım. Sakladığım bir yirmi dolarım vardı. Tam çamaşır makinesini tamir ettiririm o parayla derken,
Eve o koskoca paketle döndüm o gün. Baban çok üzdü, yıktı o gün beni.
"Böyle bir elbiseyi nereye giyeceksin ki?
Operaya mı gideceksin yoksa?
Sanırım haklıydı. O elbiseyi hiç giymedim,
Mağazada denemek için giymekten başka.
"Ah Millie, eğer bu dünyada kendini düşünmezsen,
Öbür dünyada mutlu olunur sanırdım.
Ama artık inanmıyorum buna. Bence Tanrı, isteklerimizi bu dünyada
Ve şimdi gerçekleştirmemizi istiyor bizden.
"Millie, şimdi bir mucize olsa
Ve bu yataktan kalkabilsem, annen çok farklı bir insan olurdu.
Ama ben sıramı böyle savdım.
Belki zor olurdu öğrenmem,
Ama öğrenirdim Millie, ÖĞRENİRDİM!
Annemin bana son sözleri şunlar oldu;
"Millie, benim yolumdan gitme, söz ver bana."
Anneme söz verdim. Annem ise sırasını savdı.. Ve son nefesini verdi.
Buna benzer pek çok şey okumuşuzdur. Hemen hepsi de yaşamı ertelemememiz gerektiğini ve her günü yaşamın son günü gibi yaşarsak, yaşama anlam katacağımızdan söz eder. Ben bunu okurken çok sevdiğim bir dostumu hatırladım. Yirmi yıllık evliliğini ihanet nedeni ile bitirme noktasındayken yanındaydım ve ağlıyordu. "Biliyor musun?" dedi, "Ben niye ağlıyorum?"
"Yirmi yıldır hemen her gün pilav yaptım, evdekiler seviyor diye. Kimi gün şehriyeli, kimi gün domatesli, kimi gün bulgur.
Bir tek gün bile sade pilav pişirmedim.
Oysa benim en sevdiğim Sade pilavdı....!! Alıntı.
Tumblr media
115 notes · View notes