“ATAN NE YAPIYORDU” DİYEN KADIN ?
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına yönelik özellikle son 20 yıldır mevcut siyasi iktidar tarafından sürekli ama sürekli kara propoganda yürütüldüğünü çeşitli sosyal medya uygulamalarında şahit olabilen bir konumdayız.
Atatürk ve silah arkadaşları olmasaydı bu ifadeleri nasıl yaparlardı burası da ayrı bir tartışma konusu olurdu sevgili okuyucular.
Kim neye inanmak isterse ona inanabilir veya bir siyasal ideolojiyi savunabilir de buna saygım sonsuz fakat işin içinde hakaret unsuru varsa orada ayrışma ve kutuplaşma ortaya çıkar. Bu durum düpedüz saygısızlıktır.
Yazımın başında da sosyal medyadan yola çıkarak okuyucuma seslendim. Sosyal medya uygulaması İnstagram’da Reels videolarına bakarken bir kapalı bayanla sokak röportajı yapılıyordu. Özellikle şunu da belirtmiş olayım sayın okur kimsenin kıyafetini ve inanış ritüelini sorgulayan birisi hiçbir zaman olmadım.
2023 yılındayız ve Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşında...
Esas belirtmek istediğim nokta mikrofona konuşan vatandaş şunları dile getirmişti. “ 100 yıl önce Almanya otomobil ve tren yaparken senin Atatürk’ün ne yapıyordu ?”
NOT:Açılan bütün fabrikaların listesini Lord Kinross’un Atatürk adlı eserinde bulabilirsiniz.
1-Ankara Fişek Fabrikası (1924)
2-Gölcük Tersanesi (1924)
3- Şakir Zümre Fabrikası (1925)
4-Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925)
5-Alpullu Şeker Fabrikası (1926)
6-Uşak Şeker Fabrikası(1926)
7-Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926)
8-Bünyan Dokuma Fabrikası (1927)
9-Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927)
10-Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1928)
11- Ankara Çimento Fabrikası (1928)
12-Ankara Havagazı Fabrikası (1929)
13-İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası (1929)
14-Kayaş Kapsül Fabrikası (1930)
15-Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Fabrikası (1930)
16-Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1931- Genişletildi)
17-Eskişehir Şeker Fabrikası (1934)
18-Turhal Şeker Fabrikaları (1934)
19-Konya Ereğli Bez Fabrikası(1934)
20-Bakırköy Bez Fabrikası (1934)
21-Bursa Süt Fabrikası (1934)
22-İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1934 Temel atma)
23-Zonguldak Antrasit Fabrikası (1934 Temel Atma)
24-Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934)
25-Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934)
26-Isparta Gülyağı Fabrikası (1934)
27-Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Filoları (1934)
28-Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1935 - Tamamlandı)
29-Kayseri Bez Fabrikası (1934 Temel atma)
30-Nazilli Basma Fabrikası (1935- Temel atma)
31-Bursa Merinos Fabrikası (1935 Temel Atma)
32-Gemlik Suni İpek Fabrikası (1935 Temel Atma)
33-Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1935)
34- Ankara Çubuk Barajı (1936)
35-Zonguldak Taş Kömür Fabrikası (1935)
36-Barut, Tüfek ve Top Fabrikası (1936)
37-Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (1936- İlk Türk Uçağı NUD-36 üretildi)
38-Malatya Sigara Fabrikası (1936)
39-Bitlis Sigara Fabrikası (1936)
40-Malatya Bez Fabrikası (1937 temel atma- Bu fabrika hariç bütün bez ve dokuma fabrikaları Atatürk'ün sağlığında açılmıştır.)
41-İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (1934- Temel Atma)
42-Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937- Temel Atma)
43-Divriği Demir Ocakları (1938)
44-İzmir Klor Fabrikası (1938- Temel Atma)
45-Sivas Çimento Fabrikası (1938-Temel Atma)
2 notes
·
View notes
Günden Bir Kesit
Bir tortu kalıyor geriye. Türlü çeşit badirenin, bir dolu kötülükle birlikte işlevselleştirilen, her türden tahakkümün birlikteliğinde, aralıksız var edildiği bir zeminde bir tortu kalıyor işte geriye. Tümüyle karanlığı göstere gelen bir tahayyül toplamı karşımıza çıkartılıyor. O memleket sahipliliği konusundan, bu sahnedeki tek söz sahipliliği konusuna müşterekler mefhumunun köküne kibrit suyu dökülmesinden sonra geriye bir tek tortu kalıyor. Erkanı devletlinin suna geldiği istikametin bir cerahatten ötesi olmadığı bilinmesin isteniyor. Bir kesif kokuşmanın ortasında dımdızlak kalakalıyor koca menzil. Bir yerin yaşatma idesini taşımasından feragat etmesinin zemin taşları döşeniyor. Alenen dört bir yanda bu hezimet halinin bambaşka ögeleri sarıp kuşatıyor ülkeyi, çıt çıkmıyor. Başını kuma gömenler tüm o yaşama düşürülen gölgelerin imalatçıları ol sessizliği çıkarları için var edenler vesair ile bir ve beraberce cinnet bir yer, vatan imgesi diye pazarlanmaya devam olunuyor. Hemen her durumda geriye koca bir tortu kalıyor.
Bütünüyle yaşam mahvın eşiğine taşınırken, cürüm cürümleri kovalarken, yarınsız bir hal ve temsiliyet içinde debelenirken umut kalmış gibi davranılıyor. Muktedirin avaz avaz bir hışım savunur göründüğü söylemlerinin kenarında bir iyileşme söz konusu değildir. Yalın ve gerçek bir iyileştirme mevzu değildir. Kötülüğü bir normatif kılıp, istikametini hep bet, daima fecaatten mülhem kılan bir aklın suna geldiği her şey o tortunun her nasıl biçimsiz bir hali muştuluyor olduğunu örneklemektedir. Binbir türlü yıldırının, aralıksız bir biçim ve istençle sunulagelen cerahat toplamının gözetiminde bir yerdeki yaşama ihtimallerinin her nasıl sıfırlanmaya devam olunduğu mesel olunmasın istenir. İyi de müşterek hiçbir ses, sözün / eylemin üstüne düşülmeyen bir yerde, bunlardan da feragat edilecekse hayat neye tam olarak tekabül etmektedir. Ağır, kesif bir kokuşmanın bağrında savunulanlarla birlikte ortaya çıkan cerahat imgesinin yaşama gailesini nasıl sekteye uğrattığı meselesidir az biraz da o tortu, yapış yapış dibine çekildiğimiz bataklığın yeni ülkesi. Ülkeyse şayet o sahne!
BirGün Gazetesinden aktaralım: “Tokat Erbaa'da seyyar satıcılık yapan 47 yaşındaki Hakan Y. üzerine benzin dökerek kendini ateşe verdi.
Olay, dün (12 Aralık) saat 14.30 sıralarında Gazi Bulvarı’nda meydana geldi.
Zabatıyla tartıştığı iddia edilen Hakan Y., bulvarda üzerine benzin döküp kendini ateşe verdi.
Zabıta ekipleri ve çevredekilerin müdahalesiyle alevler söndürüldü. Yaralanan Hakan Y., Erbaa Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı, buradan da Samsun'a sevk edildi.
"Tezgahı Kaldırdığı İçin Kendini Ateşe Verdi" İddiası
Zabıta ekiplerinin Hakan Y.’nin seyyar tezgahını kaldırdığı için kendisini ateşe verdiği iddiaları üzerine Erbaa Belediyesi açıklama yaptı. Açıklamada, Hakan Y.'nin tezgahına dokunulmadığı iddia edildi.
MHP'li Erbaa Belediyesi'nin açıklamasında şu ifadeler kullanıldı:
"İlçemiz Gazi Bulvarında H.Y isimli hemşehrimiz üzerine benzin dökmek suretiyle kendisini yakmaya çalışmıştır. Hemşehrimiz çevrede bulunan vatandaşların ve Yöresel Ürünler Pazarında yer alan zabıta ekiplerinin gayretleriyle kurtarılmıştır. Ancak yaşanan olayın ardından yerel gazetelerde ve sosyal medya platformlarında ilgili olay belediyemiz zabıta ekipleriyle ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Yerel basında ve sosyal medyada yer alan haberler asılsız olup seyyar satıcılık yapan hemşehrimize zabıta ekiplerimizce herhangi bir sözlü veya fiziki müdahalede bulunulmamıştır. Hemşehrimizin seyyar satıcılık yaptığı tezgah hem olaydan önce hem de olaydan sonra Yöresel Ürünler Pazar yerinde bulunmaktadır. Hemşehrimizin seyyar satıcılık yaparak geçimini sağlamasına mani bir kolluk uygulaması olmamıştır. Hemşehrimizin daha önceden de aynı eylemlere teşebbüs ettiği ve psikolojik sorunlar yaşadığı öğrenilmiştir. Yine hemşehrimizin olaydan bir gün önce kendi sosyal medyasından tutuklamasının olduğu ve ceza evine gireceğine dair paylaşım yaptığı görülmüştür. Olayda yaralanan hemşehrimizin sağlık durumu belediyemiz tarafından yakından takip edilmekte olup yaşanan talihsiz olay nedeniyle derin üzüntümüzü belirtir, yaralanan hemşehrimize acil şifalar dileriz. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."
Yapış yapış bir tortu geriye kalıyor. Tümüyle hayatın un ufak edilmiş olmasının insanların çaresiz kılınmasının her ne hallere vardığını göstere gelen bir sosyal-deney öncesi ve sonrasıyla ekranlardan hızlıca geçiştirilir. H.Y.’nin ardından çıkagelen kimi haberlerde olduğu gibi, var edilmiş bu kısır döngü, hiçbir yere varamayan bir ne olacak sonumuz sualine yanıt verilmez. Olduğu gibi devletli ağzından bir insanın bir kere daha hedef kılınmasına devam olunur. Sorunları olduğu öne sürülüp hatta aile fertleri haziruna alınıp duraksamadan H.Y. adın kanaat bildirmeleri istenir: “H.Y'yi hastanede ziyaret eden Neziha Yaylacı ise amcasının oğlunun aldığı cezayı paraya çevirmeye uğraştığını ancak başaramayınca yanındaki esnafla ağız dalaşı yaşadığını dile getirerek, "Zabıta araya girmiş. Onlarla hiç alakası olmayan bir durum olmuş. Zabıta müdürümüz ona yer gösterdi, yardımcı oldu. Tamamen kendisinin psikolojik sorunları, çocuklarını göremediğinden dolayı." ifadesini kullandı.” Ekonomik bir buhranın orta yerinde her şey çok iyiye gidiyor diye müjdeler verilirken, o sorunlarla boğuşan insanların hayatlarında her nasıl bir iyileştirme var edilebilmiştir, sorgulayan var mıdır? Kendini yakan H.Y.’nin akıbeti bu yukarıdaki trajik haber sonrasında sırra kadem basıyor. Gündelik yaşamını, bu hayat tecrübesini sağlama almak için didinirken onlarca yerden sınanan diğer insanların da meselesi böyle kestirilip atılacak mıdır? Öylesine değil kalıcı bir tortunun ta kendisinde bir bataklık gibi yaygınlaşan o sahnede herkes dibine çekilirken yaşamı muhafaza etmek ne zaman söz konusu edilecektir? Sahiden böyle bir meselleri var mıdır yönetim katının, düşünür müydünüz?
Serbestiyet’ten iliştirelim: “TCMB Başkanı da kiralardan şikayetçi : “İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı. Annemlere yerleştik”
Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, göreve başladıktan sonraki ilk röportajını Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdi. Erkan: “İstanbul, Manhattan’dan pahalı olur mu? Biz İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı. Annemlere yerleştik, onların yanında kalıyoruz.”, “Enflasyonda tek haneli rakamları 2026’da görebileceğiz.”, “Vatandaş zaten daha ne kadar kemer sıkacak ki? Sıktık, yeterince de sıkı olduğumuzu düşünüyoruz bu konuda.”, “Dolara müdahale yok, biz de her merkez bankası gibi küçük müdahalelerde bulunuyoruz.”, “Apartman görevlimize fiyatları soruyorum, ben ‘indi’ diyorum ama o ‘inmedi’ diyor.”
Sosyal medyada Erkan’ın röportajı için ekonomistlerin yorumları şöyle:
Ekonomi yazarı Uğur Gürses: “Bir merkez bankacının kullanmayacağı ifadeler var”
“Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Hürriyet’e konuşmuş. Bana tuhaf gelen açıklamaları var. Bir merkez bankacının yapmayacağı şeyler bunlar.
1. Merkez Bankası başkanları hedge fonlara danışmanlık yapmazlar; kimin hangi enstrümana girip girmeyeceğine yön vermezler.
2. Ekonomik birimlerin portföy tercihlerine “Böyle bir faizle dövize geçmesi matematiksel olarak saçma” demezler, dövizde duranların rasyonelini anlamaya çalışır, ‘acaba neyi eksik-yanlış yapıyoruz?’ diye sorgularlar.
3. Uzun uzun kişisel yaşam ayrıntılarına girmezler. Bu durumda, geçmişte iyi para kazandığı halde bugün neden garibanizm yapıyor diye sorgulanır. Hatta Merkez Bankası Başkanı olarak ne kadar maaş aldığını sorgulatırlar.
4. Ülkeyi yönetenlere ‘dükkan senin’ tarzında “Bize üç alan söyleyin, biz şahlandıralım. Sizin stratejik gördüğünüz nasıl savunma sanayiinde önümüzü açtınız, stratejik gördüğünüz alanları söyleyin, destekleyelim” demezler. Bir kağıt para matbaasını yönettiklerini değil, ülkenin yurttaşının cebinde taşıdığı ve güven duymasını isteyeceği ulusal parayı korumak gerektiğini her zaman hatırlarlar.
5. Deneyimsiz ise işle ilgili de gereksiz ayrıntılara girmezler; swapla giren paranın da rezervleri artıracağını ve etkisinin olacağını bilirler.
6. Etraflarında iletişimi iyi bilen bir ekip bulundururlar. Kime ne zaman konuşacağını, ne anlatacağını bilen deneyimli bir ekip…
Son not: Sahi merkez bankacı mı olmak istiyor yoksa politikacı mı?
Ekonomist Serkan Özcan: “Gülümsetirken düşündüren bir röportaj olmuş”
“’Gülümsetirken düşündüren’ bir röportaj olmuş :))
İletişim Genel Müdürlüğündeki arkadaşların, Hafize Hanıma siyasetçi gibi konuşmaması gerektiğini hızla anlatması lazım!
öportaj’ın en bomba cümlesi:
“Amerikalılara hesap açsak Asyalılar bize neden bunu yapmadınız diyecekler” 🤦”
Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota: “Kötü deneyimler hala taze…”
“TCMB başkanı “Böyle bir faizle dövize geçilmesinin matematiksel olarak saçma” olduğunu düşünse de,
Bir Merkez Bankası Başkanının siyasetin en tepesine
“Bize üç alan söyleyin biz şahlandıralım” dediği yerde yatırımcılarda matematik yerine temkin ön plana çıkar.
Kötü deneyimler hala hafızalarda çok taze.
Masasındaki yatırım tekliflerini “adil bir sistem olması gerekiyor” diyerek reddeden anlayışın, bankanın dövizlerini “üç ayakta” ihalesiz ve şeffaflık olmadan sattığını açıklaması da ilginç olmuş.”
Merkez Bankası Başkanı Erkan’ın demeçlerine ekonomistlerin yorumlarından bir kesit bu yukarıda aksettirmeye çalıştığımız devinim içinde giderek bir tortu / bataklık imgesine bir biçimde dönüşen yerin de hakikatini bildirir. Kendisi gibi üst düzey bir yöneticinin dahi ol atılan adımlardan önemli bir kısmının altta kalan insanların hayatlarında bir düzelmeyi söz konusu etmediğini iliştirdiği beyanları şuradadır. Enflasyonun gerilemiş olduğu sanrısı için zamanında ekranda zikredildiği gibi birkaç kalem oynaması, Türkiye İstatistik Kurumunda çalışanların terfi adına tahribat yapmaları gibi nice küçük oyun / tezgahın hala var edilebildiği bir zeminde gerçeklikten kim nasıl bahis açacaktır? Gaye Hafize Erkan gibi, piyasaların gerçek takipçisi Sadık Abi gibi insanların nereden bulacaktır ol devletin kalanı? Gerçeklikten bahis açıldığında bir dolu söz öbeği, eyleme planının tam anlamıyla çöp olduğu bir zeminde, sıradan insanların gündelik yaşam değerleri her gün biraz daha alarm verirken nasıl olacaktır, ne yapılacaktır ki yarınlardan umut var olunabilsin?
Bir tortu kalıyor geriye. Epey hallice bir zamanda sürgit devam olunan hamlelerle birlikte var edilmiş olan cerahatli bir boyunduruğun altına itiliyor sıradan insan bir kere daha. Hiç ama hiçbir hakkının tam anlamıyla var edilemediği, insan haklarının kuşa dönüştürüldüğü bir zeminde mutlak iktidarı, daha derin / kalıcı baskılamalar ile var etmeye devam diyen bir iktidarın pratiği bir kere daha karşımıza çıkartılıyor. Devlet memurlarının, devletlinin ta kendisinden evvel bir şeyleri örtbas etmeye teşne olduğu bir zeminde sıkılacak kemer kalmadığı artık el mecbur kabul ediliyor. Gelecek senenin asgari ücret / maaş belirlemesi için masaya oturan temsiliyetin maaşları ile o dertlerini anlatmak isteyen işçi temsilcileri insanların toplam maaşlarının birisini karşılamadığı bir zeminde, her gün uçuyoruz her gün yükseliyoruz masalları kimi kandırabilir? Düzenin var ettiği uçurum hali, bir varsıllar bir de yoksullar kümesini var ederken cürüm bunca açıktan imal edilirken, gırtlağa çöken bir devlet baskınlığı muhafaza edilirken, kağıt üstünde laflar günü kurtarır mı? Bütünüyle demeçler, günübirlik laflarla peynir gemisi yürür mü? Aynı gemideyiz lafzını sıkça kullanan bir iktidar pratiğinin var ettiği açmazlar hep mi sıradanın müştereklerinin altını oyacaktır, bu nasıl aynı gemidir sahiden? Bütünüyle bir tortu kalıyor geriye. İtiraz hakkını muhafaza etmeye çabalayanlara, sözünü, emeğini, gününü ve geleceğinin meçhul hallere rehineliğine itirazını var edenlere acayip bir belirsizlik armağan ediliyor. Bunca afaki bir kapkaranlık tortunun içinde bir gelecek tahayyülüne yer bırakılmıyor. İçinize siniyor mu bu haller, sahiden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: İstanbul Spots – 2014 – Delfo – Flickr
0 notes