Gülüşlerini ,şiir ettiğim.
Göz yaşlarını, kahır ettiğim.
Dağ çileğim.
Gönlümün derinliklerinde ki incim..
Umut belki sıradaki şarkıdadır.
Belki de senin çocuk gözlerin de saklıdır.
Umutsuz bırakma beni…
Bilmezmisin,
Umut gelecek güzel günlere hamiledir..
Sen benim herkesten sakladığım.
Yüreğim de saklılmsın,
Hayalini kokladığım,
Kendimden bile koruyup kolladığımsın.
Hayat yolunda heybeme koyduğum azığımsın.
Ben,senin başını okşadığında babanım.
Elini tuttuğum da abinim.
Sevmeye gelince, işte orada dur,
O Zaman Yarinim..
Bebeğim, meleğim,
En değerlim..
Sen benim çocukluğum.
Çocukça sevgimsin..
Çocukluğum daki elma şekerim..
Resim defterim de ki, mutluluk resmimsin.
Damarlarmda ki kanım,
Gözümde ki yaşım,
Göz yaşımı silen parmağımsın.
Canım,
Cananım,
Sol yanımsın…
Sen benim yaşamaktan korkmadığım hayatımsın.
Eksik yanımı tamamlayansın..
Evim, ,hanem ,ailemsin.
Adını, birinci derecede sevileceklerin, ilk sırasına kaydettiğimsin.
Sen benim ,
Üstünü sıkı giyin, üşütme dediğinde annemsin.
Benim şuna ihtiyacım var dediğin de , kız kardeşim,
İş sevilmeye gelince,
Yarımsın,
Yarimsin.
Bal köpüğüm,
Aşk böcüğümsün,
Varlığın ile ısındığım,
Yokluğunda üşüdüğümsün,
Bir bakışın ile karanlıkları güldürdüğüm,
İki gözümsün,
Siyahı güzel renge döndürdüğüm
Misket üzümümsün..
Sen benim iyileşecek kırıklıklarıma ,en iyi merhemimsin.
Sen benim dermansız dertlerimde ,en güzel çaresizliğimsin..
Sarı papatyam,
Kara sevdam.
Mas mavi dünyam..
Hayâl kadar gerçek,
Gerçek kadar da hayal olan,
Sen yeter ki,
Seviyorum der gibi ,
Bak bana,
Ben o bakışlarda binlerce seni seviyorumu yakalarım.
Senin yerine de yüreğimi ,
O seni çok seviyor diye kandırırım..
Ahu dudum,
Umudum,
Nazar boncuğumsun.
Yarınlardan umduğum,
Rüyama gelirsin diye uyuduğumsun.
Uyandığımda, rüyalarda bıraktığım hatunumsun.
Varlığım, varlığına armağan olsun..
Sen daha benden ne duymak istiyorsun.
Daha ben sana ne diyeyim.
İsmini, kaç kere daha şiirlerim ile söyleyeyim..
Yoksa dağlaramı isyan edeyim.
Dağlar da az gelirse avucunun içine yüreğimi vereyim.
Oda yetmiyorsa o zaman ben öleyim.
Sen , benim zaten,
Unutmaya cesaret edemediğim,intihar şeklimsin.
Sen zaten,benim
Yüreğim de,
Vazgeçmeye , kıyamadığım cinayetimsin..
- tatil modunda hiç bi tatillik olay yaşamadım, bomboş geçiyor günler 🫠
- ezel’e başlayayım bari dedim, dayıdan dersler alıyorum. hayat bilgisi +3637 hanemize eklendi
- bahçıvanlık yaptım biraz. bahçede domates salatalık biberim var. ekonomik bir faaliyet 💆🏻♀️
- puzzle yapıyorum, 2000 parça. her parçaya doğru yeri bulduğumda aynısını kendim için dilemekten geri kalmıyorum. -şu hayatta ait olduğum yeri hala bulamadım çünkü.
- chloe ting’e başladım. üçüncü gün bitti. beni de bitiriyor ama halledicez. 🧚🏼♀️
a bu yaz sonuna kadar bir şeyleri değiştirebileceğimi umuyorum bir de. kendimin daha iyi hali olmak gibi bi hayal söz konusu. bakıcaz bakalım.
Gecenin ve gökyüzünün derin anlamlara açıldığı günlerim vardı. Oturup uzun uzun izlediğim yıldızlar. Hayalini kurduğum gelecek tasavvuru... Oturup uzun uzun yazdığım şiirler...
Geçen yıllarda değişen en büyük şey içimi ışıtanın yıldızların değilde güneşin olması galiba. Kurulan hayaller bambaşka bedenlere büründü. Çoğu yaşanan geçmiş dediğimiz zaman diliminde kaldı. Ama bazı geceler hala aklıma takılan, yüreğimi yoran yıldızlar var. En son okuduğum kitap. İskender Pala kitabı, ilk okuduğum kitapta bana yıldızları sevdiren adam. Son kitabı yine bir yıldızı konu almış. “Akşam Yıldız...” Gelde yorulmasın gönül... Hele içinde geçen bir cümle var ki , neyse... Velhasıl bazen yoruluyor yürek hanem. Taşmak istiyor yazıyorum. Yazmasam da susuyorum.
Ben ki gecelerden gündüzlere döndüm yüzümü. Güntülü dedim kendime, öyle avuttum yüreğimi. Ama işte bazı geceler yıldızlara takılıyor aklım.
Yante hocam selamun aleyküm rahatsız ediyorum kusura bakmayın ama bir konuda fikrinizi almak istedim bir özelliğimi yeni keşfettim çok fazla güzel anım güzel dostlarım güzel bir geçmişim az pişmanlıklarım olmasına rağmen bu güzellikler hiç hatrıma gelmiyor ve aklım hep ufacık kötü anlara takılıyor kendimi suçlayıp kötü bir ruh haline giriyorum bu hep böyle oluyo ama yani sanki güzel hiçbir anım yokmuş gibi hissediyorum uzun zamandır hayal de kuramıyorum bununla nasıl başa çıkılır bulamıyorum
ve aleyküm selam. hocam demenize gerek yok teşekkürler yine de.
oturup pek derdim yok ya benim, valla iyiyim yani, ben biraz dert sahibi olayım, nasıl dert sahibi olayım diye düşünmek dert edinmek insanlar olarak bizim en tuhaf huyumuz sanıyorum.
önce iyi zamanlarımızın, hoş karşılaşmalarımızın, damağımızı nım nım yaptıktan sonra ağzımıza gelen tatlılığın şükrünü eda etmek için şükür içeren müthiş zikri elhamdülillah'ı aklımızda gezdirebiliriz. akılda gezen dile düşer zaten. insanı yükselten nadir düşüşlerdendir. düşeceksek böyle düşelim. düşürelim güzelleşelim.
sonra muhakkak ki hatalar (bizim veya başkalarının), pişmanlıklar (bizden veya başkalarından kaynaklı) vesaire aklımıza gelebilir. bunlar için de hata bizdeyse telafi edilebilir bir noktadaysa telafi etmek, bunu yaparken Allah'tan da affını kalbi ve lisani olarak da dilemek kıymetli işlerdir. telafisi mümkün değilse, olmuş bitmiş çocukluklarsa, "niye öyle yapmışım ya" dediğimiz şeyler varsa, kişisel tarihimizden ders çıkarabiliriz. bir daha yapmayız. buna büyümek, olgunlaşmak diyoruz. hayıflanmak, yazıklanmak, şikayetlenmek yerine büyüyüp olgunlaşabiliriz. tercih bizim.
"var olan iyiliklere odaklanamıyorsanız, bunu bir türlü başaramıyorsanız, var olan kötülüklere odaklanmamayı da başarabilirsiniz. böylelikle ruh halinizi arşa çıkarmasanız da en azından yerin dibine indirmemiş olursunuz." şeklinde anladığım ecnebi bir blog yazısı geldi aklıma mesela. geçici ve faydalı bir çözüm bence.
kafamızın içinde olmuş bitmişleri, üzeri toprakla kapatılmış hatta o toprakta çiçekler açmışları, eşerek deşerek, çiçeği ve toprağı saçarak tabiatımızı katletmiş oluruz. dertsiz başımıza dert açmak kerizliği bu çok afedersiniz. ruhumuza yazık.
bir de düşünmeyi derinlikli, faydalı, Allah'a dayanarak düşünmeye yani tefekküre çevirip nitelikli hale getirirsek kafamızı yorduğumuz şeyler bambaşka olur. her düşünme salih amel olarak yazılır hanemize. zarar vermediği gibi faydası olur gibime geliyor.
.. Geçen onca zamanın, arda arda birbirini kovalayan yılların birikimi bir dostluğu gönül heybenden çıkarıp rüzgara savurmak, hiç yaşanmamış gibi anıları bir kenara bırakmak, acı vermiyor çoğu zaman.. Gönülden yitip giden samimi duyguların yerini suizan alırsa aynı sofrada oturduğun, çayın yanına gözyaşlarını akıttığın, yanyana yol yürüdüğün canın dost gün gelip el olduğunda, dünyaya ait hiç bir şeye gönül koymamayı öğreniyorsun... Parayı görüp değişenler kervanına katılan bir can dostun sitemi de gönülde dile gelip, yaralı bir hatıra olarak tarafımca tarihe not düşülsün.. Can dost.. Biz beraberer yaşlanıp, hayatı beraber kıskandıracaktık.. Ne hayallerimiz vardı, ehliyet alıp ucuz ve beğenmediğim arabanı alıp kaçıracaktım. Oğlun büyüyecek, beraber kız istiyecektik.. Bastolarımızı elimize alıp yine de durmayacak, yürüyecektik. Paranın, makamının, menfaatin hepsinin önüne geçtiği bir çağda fazla pembe hayaller kurduk... Boynuma sarılıp ağladığın gün, o kolların sıcaklığı yüreğime kadar işlemiş, zamanın ince süzgecinden geçip bugünlere kadar gelmişken, bir küçük yanlışın hesabını tutanlar var iken bu dünya da, gönül hanem ince bir sızıyla kavrulurken... Durup ince şeyleri düşünmeye kimsenin vakti yok iken, sen de dünyanın kaba ikliminde öylece süzülüverdin kayıp gittin yanımdan.. Canım dost .. En az Benim kadar içerlersin benim sözlerimi biliyorum.. Seni kırmadan sözlerimi saklı tutup kendimle konuştuğum cümleler beni aştı.. Buralara kadar taştı.. Sadece küçük bir sızı olarak dökülüyorum..
Bir kitabım da yok sana ondan sesleneyim sevgili Dost...
İnsanlardan bir şeyler beklememeyi nasıl başarabilirim, bu konuda gerçekten çok sıkıntı çekiyorum insanlardan küçük de olsa bir şeyler bekliyorum beklentilerim yapılmadığında hem hayal kırıklığı hissediyorum hem de değersiz hissediyorum yani bir tebessüm de yeri geliyor beklentim oluyor çok büyük şeyler olmasına gerek yok, artık hiç kimseden hiçbir şey beklemek, istemek istemiyorum
Büyüklerden Efe Hazretlerinin sözünün hikmeti çıkıyor: “Umma ki, üzülmeyesin…”. Öncelikle bunun imanımızdaki bir zayıflıktan kaynaklandığını, nefisten kaynaklandığını kabul edeceğiz. Açıklamak gerekirse;
Tasavvuf büyüklerinden bu konuda öğrendiklerimiz:
Tasavvuf ehli insanlardan bir şeyler beklemeyi nefsin bir kusuru ve imanda bir zayıflık olarak görmüşler. Çünkü kulun gerçekten bir zararı gidermeye güç yetiremeyen insanoğlundan bir şeyler beklemesi, gidermesini istemesi ve fayda vermeye gücü yetmeyen kimseden bunu beklemesi nefsin bir kusurudur.
Tedavisi; Kulun, Allah Tealanın kitabında bildirdiği şu ayeti kerimeye göre imanını sağlamlaştırmaya, sahih bir imana sahip olmaya çalışmasıdır:
Allah sana bir zarar verecek olursa, onu O’ndan başka giderecek yoktur. O senin hakkında bir iyilik dilerse onun lutfunu engelleyebilecek de yoktur. Bunu kullarından dilediğine nasip eder. Bağışlayan ve esirgeyen O’dur. (Yunus Suresi 10/107)
Bu hale kişi ancak mahlukatın ve insanların zayıf ve aciz olduklarını idrak ettiği zaman ulaşır. Böylece bilir ki esasen kendisi muhtaç olan her varlık başkasının ihtiyacını gidermeye güç yetiremez, her beklediğini yapamaz. Bunu idrak eder isen beklenti içinde olmaktan vazgeçersen selamette olur, kurtulur ve bütün benliğin ile Rabb’ine yönelir, sadece O’na güvenirsin ve hiç kırılmaz ve üzülmezsin…
İnsanoğlunun acizliği, nefs sahibi olması göz önünde bulundurularak bizi Allah ve Resülü, sahabe-i kiram efendilerimiz, Allah dostları hep uyarmışlar:
-”Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir.” (Tirmizî, Birr ve’s-Sıla, 60)
Bu rivayet, aşağıdaki ayetle birlikte düşünüldüğünde daha da bir anlam kazanmaktadır:
-“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34)
-Dostların çoğalsın diye çırpınma. Onları bir gün ihmal etmeye kalksan çabucak düşmanın olurlar. Dostlar ateş gibidir. Pek çoğalırlarsa yakarlar.Hz. Ali (r.a.)
Ölçülü ol. Sevmen ölçülü olsun, arkadaşlarının sayısında bile ölçülü ol….
….
Son olarak Ali Işık Hocamızın şu sohbetini de paylaşayım seninle:
Hak şerleri hayr eyler…
Dünya ziynetleri kalbimizi kapladığında bir beklenti içinegireriz. Hep iyi davranılsın bize, her istediğimiz yerine gelsin isteriz. Oysa bizim için ne yazılmıştır hanemize bilemiyoruz. Hakkımızda hayırlı olanın ne olduğunu bir bilebilsek…Hz.Musa (aleyhisselam) ümmetinden fakir birisi ile karşılaştı. Hiç bir şeyi yoktu. Adam biraz mal istedi peygamberi aracılığı ile Rabbisinden… Dua etti Allah’ın Resulu (aleyhisselam) mal istedi bu ihtiyaç içinde kıvranan ümmetiiçin….Birkaç yıl geçmişti ki Musa (aleyhisselam) bir şehre vardı. Orada ahali toplanmış elleribağlı bir adamı seyrediyordu. Tanıdı Musa (aleyhisselam), adına Rabbinden zenginlik istediğizatı… Sordu ne yaptı? Diye. İçki içip bir adamı öldürdü, şimdi kısas yapılacak dediler.
Hangi mal, hangi arkadaş, hangi makam ve mevki hayırlıdırbilemedikten sonra, uyun “Sonunda zehr olan balı neyleyim” diyenlere ve rahat edin. Fırsat vermeyin eksikliğin sizi üzmesine….
Hak şerleri hayr eylerZannetme ki gayr eylerArif anı seyreylerGörelim Mevla neylerNeylerse güzel eyler…vesselam.
Nazende bir çiçek gibi geldin ömrüme, ellerini tutmadan mutluluk kattın kalbime, rüzgarın bana savurduğu en güzel bahar kokusu oldun ruhuma, güzel gözlerine bakarken güneşi izler gibi gözlerim alınır hayal haneme, izleyip de doyamayacağım tek gerçeğim oldun yalancı güzellikler içinde, sevgi kattın kalbime ruhuma dokundun güzel kalbinle 🌼