Tumgik
#kuramsal
yorgunherakles · 2 years
Quote
özeleştiri yapmayı  kabul etmemek, onurunu korumak değildir: ilerleme olanaklarını bozmak, kendini gerilemeye mahkum etmek, kendi özvarlığını aşağılamak demektir.
georges politzer - felsefenin temel ilkeleri
26 notes · View notes
dipnotski · 4 months
Text
Kolektif – İktisat ve Toplumsal Cinsiyet (2023)
Egemenin iktidarını perçinlemek için en sık başvurduğu yol karşıtlıklar kurgulama, bu karşıtlıklar arasında hiyerarşik ilişkiler kurma ve bu temelde kurgulanan ‘‘birini diğerine üstün kılma’’ pratikleriyle ötekiler yaratmak. Bu yolda son derece kullanışlı bir araç olan eril toplumsal cinsiyetçi normlar, işte tam da bu nedenle, egemenin iktidarını güç ilişkileri aracılığıyla inşa ediyor, böylece…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
benmisim · 3 months
Text
insanların neden bazı kuramsal perspektiflerden ya da ideolojilerden nefret ettiğini, uzak durduğunu veya doğruluğunu kabul etse de niçin içinde bulunmak istemediğini yani kendisini "şucu, bucu" diye tanımlamak istemediğini buldum.
olay bence, iki saat önce öğrendiği teoriyi sanki kendisi ortaya atmış gibi savunmaya başlayan ve hızını alamayıp uçan kuşu bile o teoriyle açıklamaya çalışan güruh yüzünden kopuyor :D
bilgi, bilim, bilme yolları, çeşit çeşit. hepimiz bir tercih yapıyoruz. x olayını açıklayan y de olabilir z de olabilir, tercih bizim. yani "the hakikat" diye bir şey yok aslında. hakikatler var. hepsi de geçerlidir. eşitsizlik mesela. kaynaklara (her türlü kaynak) erişimimiz eşit değil. bunu cinsiyete dayanarak açıklayabilirim, ırka bağlı açıklayabilirim, ekonomik sermayeye dayanarak açıklayabilirim, aşirete bağlı açıklayabilirim, açıklayabilirim de açıklayabilirim. farklı pek çok perspektiften bakılabilir. hepsi de geçerli olabilir, kimisi daha çok geçerli olabilir. hayat pek çok faktörün kesişiminde yaşanıyor.
ama şimdi çıkıp bir feminist, hayatta karşılaştığı her şeyi, ama her şeyi "çünkü patriyarka ağbi üf" diye açıklayınca, hani uçan kuşun hesabını erkeklerden sorunca olmuyor.
bir marksist çıkıp hayattaki herrr şeyi "çünkü kapitalizm ağbi üf" diye açıklamaya çalışınca, bir yerde sıçıp batırıyor, olmuyor.
ya da ne bileyim psikoloji bilmek de böyle, biyoloji bilmek de böyle. hadi bilimsel olmasın: astroloji bilmek de böyle. psikoloji bilenin her şeyi çocukluk yaşantılarına bağlamasından, tıp doktoru olanın her şeyi hücresel düzeyde açıklamasından, astroloji bilenin her şeyi gezegen hareketlerine bağlamasından ÇOK sıkılıyorum.
hayatta bir şeyle her şeyi açıklayamazsınız. bir perspektiften her şeyi anlamlandıramazsınız. hayat, insan, olaylar, başımıza gelenler çok boyutlu şeyler. nasıl ki insan hem biyolojik hem psikolojik hem toplumsal hem dürtüsel boyutları olan bir varlık, olaylar da öyle. dediğim gibi: birçok faktörün kesişiminde cereyan ediyor hayat.
8 notes · View notes
sensussinyor · 1 year
Text
Mavi tikler Tumblr'ın ticarete döktüğü market tanıtımı gibi çok havalı wow filan değil, parayla satın alınmış farklılık çabasının en saçma örnekleri gibiler. Her yerimden para aksa girişmeyeceğim bir tüketim saçmalığı. Bir şeyleri de es geçelim, bu kadarı da artık bullshit olsun be. Her haltın nesnesinin ötesinde bir harcamaya çevrilme çabası kapitölizmin göbeğini siroz gibi şişirdi. Ama bu cümleleri sarf etmemin nedeni o değil de bireysel olarak "mmmmmmeeeeh" bulantısından ileri geliyor, Marx kadar parlak gözlere sahip değilim. Elimizdeki gerçekleri hangi temel kuramsal kurguya emanet edebiliriz?
27 notes · View notes
kaanozer · 11 months
Text
Tumblr media
“Sevgili İlhan,
Duymak, çok duymak eziyor beni. Yeni, bilinmedik bir sayrılık da olabilir bu. Bilmiyorum ki… Eziliyorum sadece. Uyumsuzluğum (dışa vuramadığım) yiyip tüketiyor kupkuru ruhumu. Biraz soluk almak için, kuramsal olmamak koşuluyla, ne yapabilirim acaba? Hiçbir şey gideremiyor susuzluğumu. Hiç, hiçbir şey..
İçmek yoruyor artık. Eskiden içkiye koşardım, kafamı kovardım dünyamdan.
Şimdi?
Kimseyi ortak etmek istemedim sıkıntılarıma. Hiç değilse uzun süre böyle yaşadım. Ama.. Belki.. Neden bir çaresi olmasın bunun?
Kürkümü severek giyiyorum. Ve hep aklıma geliyor inceliğin, inceliklerin. Ankara sendin. Özlemle arayacağım o kısa günleri.
Şimdi dışarda bir bakır düştü. Maşraba olabilir, bir sahan kapağı, bir buhurdanlık olabilir. Bazen sesler duyarım Boğazın tepelerinde. Bir çekiç sesidir örneğin. O kadar yaşlıdır ki, kaplar her yanı, doldurur kulaklarımdan geçerek uçsuz bucaksız yüzölçümümü. Eninde sonunda bir çekiç sesi. Kimbilir kim bir kayayı ikiye bölüyor ya da bir tekneyi kalafatlıyordur. Rüzgârsız bir balıkçı kayığını temizliyordur az ötede. Pulların da sesi vardır. O kadar güzeldir ki pullar, zarfların üstünde tutsak, sürgünde gibi alışılmış acılarını solur. Pullar.. Düzeltemiyorum hayatımı. Neresinden çeksem, öteki yanı bozuluyor. Gel İstanbul'a. Konuşmadan dolaşalım. Tepelere çıkalım tepelere, uçmayı duymak için. İnimdeyim, dükkânın üstünde.
Şiir, belki biraz şiir…”
12 notes · View notes
arkeolog · 1 year
Text
ZAMAN nedir?
Zaman nesnel midir yoksa öznel midir? Günümüzde herkes bu düalist soru sorma tarzının arasında gidip gelirken, insanlık tarihinde zamanın anlaşılmasına ilişkin Aristoteles’ten beri söylenmiş kanımca en bilgece sözlerden birisi neredeyse hiç dikkate alınmaz.
İlgili sözler Karl Marx’a aittir. Marx yaygın inanışa göre filozof değildir. Oysa Marx, birisi Atina dönemi diğeri Helenist dönem filozofu olan Demokritos ve Epiküros üzerine doktora tezi yazmıştır. Bunu eski Yunanca, Latince, Fransızca, Almanca kaynakları araştırarak yapmıştır.
Marx’ın zamana ilişkin ilgili belirlemesi şöyle: “Zaman insanın kendisini gerçekleştirdiği mekandır.” Ne kadar dahice söylenmiş bir sözdür bu. Bir cümlede hem zamanın mekan ile ilişkisi kuruluyor (zaman mekanda gerçekleşir), böylece aynı zamanda hem zamanın nesnelliği yakalanır hem de nesnel zamanın insan tarafından öznel olarak yapılandırıldığına dikkat çekilir. Zaman mekanda vukuu bulur. Tüm hareketler mekanda olur, oluşur ve sonsuza kadar sürer gider. Ama insan zamanın bu doğal akışına müdahale eder, onu birimlerine ayırarak onu şekillendirir.
Böylelikle insan zamana kendi mühürünü de basar. Bu, onun tarih dediğimiz şeyi yaratmasının da ön koşuludur. İnsan zamanı kendisi açısından yapılandırmakla doğal tarihin için ve üstüne toplum tarihini yaratmaya başlar. İşte emek kavramı bu bağlamda devreye girer. Marx’ın emek kavramını araştırmak aynı zamanda onun mekan ve zaman kavramlarına dair kuramsal düşünmenin tarihinde gerçekleştirdiği büyük devrimi de araştırmak demektir? Nedir öyleyse zaman? Nedir “emek zamanı”? Marx’ın zaman kavramına dair oluşmuş olan tüm gizemleri çözer.
Şimdi Das Kapital’i felsefi bir metin olarak oku(ya)mayanlar işe yeniden başlayabilir. Zaman kavramı hakkında emek kavramından bağımsız düşünmek aslında kendini zamanın doğal tarihiyle sınırlamak demektir.
Oysa Aristoteles, insanı anlamak için özellikle insanın yapılandırdığı zamanı araştırmamızı salık verir.
Doğan Göçmen
7 notes · View notes
yantekerlek · 1 year
Text
"Tepeye vardığında geride bıraktığı yolun bütün dönemeçlerinin dolambaçlarının bağlantısını gören ve kavrayan gezgin gibi, eylemlerimizin, başarılarımızın ve eserlerimizin gerçek bağlantısını, bunların kesin sonuçlarını ve ilişkilerini ve hatta değerini, ancak yaşamımızın bir döneminin sonunda ya da bütün yaşamımızın sonunda kavrarız. Çünkü bunların içinde bulunduğumuz sürece, daima sadece karakterimizin sabit duran özelliklerine göre, dürtülerin etkisi altında ve yeteneklerimizin ölçüsüne göre, yani büsbütün zorunluluklara göre davranır, her an yalnızca şimdi bize doğru ve uygun görünen neyse onu yaparız. Buradan neyin çıktığını ancak başarımız gösterdiği gibi, bunun nasılını nedenini de bütün bağlama dönüp baktığımızda görürüz. İşte bu yüzden en büyük eylemleri gerçekleştirirken veya ölümsüz eserler yaratırken, bunların böyle olduğunun bilincinde değilizdir, yalnızca o anki amaçlarımıza uygun, şimdilik niyetimize karşılık gelen, yani o anda doğru olan eylemler olduklarını biliriz. Karakterimiz ve yeteneklerimiz ancak bağlamı içindeki bütünden çıkarak ışık saçar ve sonra da ayrıntıda sık sık, sanki bir esinle olmuş gibi, dehamızın kılavuzluğuyla, binlerce dolambaç arasındaki tek doğru yolu seçmiş olduğumuzu görürüz. Bütün bunlar kuramsal şeyler için olduğu kadar pratik şeyler için de ve tam tersi anlamda hem kötü hem de isabetsiz şeyler için de geçerlidir."
arthur schopenhauer | yaşam bilgeliği üzerine aforizmalar
3 notes · View notes
doriangray1789 · 11 months
Text
Jean-Paul Charles Aymard Sartre
DUVAR-BULANTI VE VAROLUŞÇULUK "Trenlere biniyorsun ama garda kalanları özenle seçiyorsun..."
- Duvar -
Duvar'da Sartre’ın beş öyküsü yer alıyor. Kitaba adını veren Duvar adlı öyküde, Frankocular tarafından ölüme mahkum edilen bir cumhuriyetçinin direncini yitirip bir arkadaşını ele verişi; Oda'da kocasının deliliğini paylaşmaya çalışan Eve'in çabaları, çağcıl Erostrates'te kalabalığın üzerine ateş ettikten sonra teslim olan Paul Hilbert'in gerçeküstücü eylemi; Gizlilik'te iktidarsız kocasını daha erkeksi biri için terk eden `soğuk' bir kadının öyküsü ele alınıyor. Son öykü Bir Yöneticinin Çocukluğu'nda ise bir sanayi yöneticisi olmaya hazırlanan Lucien'in cinsel gelişimine koşut olarak düşünsel bunalımları işleniyor. Bunalımlar çağı olmak özelliğini sürdüren yirminci yüzyılı ve onun insanını tanımak için Duvar önemli bir eserdir “Her şeyi ciddiye alıyordum; sanki ölümsüzmüşüm gibi. Hayatım önümdeydi, kapalı, saklı, bir çanta gibi. Bir an hayatımı yargılamaya kalktım. Kendi kendime 'güzel bir hayattı' demek isterdim. Ama bir yargıya varamıyordu insan, bu bir taslaktı. Zamanımı ölümsüzlük için uğraşmakla geçirmişim. s.28]”*** Varoluşçuluk, esas olarak 17. yüzyıldan beri var olmakla birlikte, gerçek ününü Sartre ile birlikte kazanmıştır. 20.yüzyılda, Martin Heidegger gibi kendine özgü ve yetkin varoluşçu filozoflar söz konusu olmakla birlikte, bir felsefe olarak varoluşçuluk asıl etkisini Albert Camus ve özellikle de Sartre ile birlikte göstermiştir. Sartre, varoluşçu felsefenin hem felsefi hem de siyasal alandaki taşıyıcısı, uygulayıcısı olmakla bir entelektüel ve filozof olarak ayrı bir yer edinmiştir. Varoluşçuluğun, geriye doğru gidildiğinde Blaise Pascal'a kadar uzayan bir geçmişe sahip olduğu görülür; bu elbette belli bir şekilde anlaşılan varoluşçuluk anlamında bir felsefe eğilimidir, bunun yanı sıra varoluşçuluğun argümanlarının bir kısmı, nüve halinde ya da perspektif düzleminde de olsa çok daha öncelerde, örneğin Sokrates felsefesinde, kutsal metinlerde vb. de bulunmaktadır. Ama felsefe tarihi incelemelerinde bir felsefe eğilimi olarak Varoluşçuluğu Pascal ile birlikte ele alıp değerlendirmek gerekir..
Sartre'ın, varoluşçuluğunda ilk olarak görülen, insanın önceden-tanımlanmamış bir varlık olarak ele alınmasıdır. İnsan kendi yaşamını ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir. İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını ve ne olacağını belirler. Bu, "varoluş özden önce gelir" sözünün anlamıdır. İnsan önceden-zaten-belirlenmiş bir öze sahip değildir, daha çok o özünü kendi eyleyişleriyle gerçekleştirecek, yani varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyar Kahraman ya da alçak olmak, insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuçtur. Bu anlamda varoluşçu felsefede insanın etik bir varlık olarak şekillendirildiği, ama bunun da siyasalı yadsımayan bir etik olduğu görülür. İnsan belirli bir bütünlüğün içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve yaşamı boyunca bu bağımlılıklar içinde bazı kararlar vermek zorundadır. İşte bu kararlar insanın varoluşunun gerçekleştirilmesidir. Bu anlamda Sartre varoluşçuluğu genelde sanıldığının aksine ve varoluşçu edebi metinlerde görülen karamsarlığa rağmen iyimser bir felsefe olarak değerlendirir. Bu felsefede özgürlük ve bağımlılık arasında tuhaf bir ilişki kurulur, öyle ki, Sartre; insan kendi özgürlüğüne mahkum edilmiştir der. Sartre'a göre insan kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlügünü gerçekleştirmek zorundadır.
BULANTI
varoluşçuluk iyimser bir felsefedir ve özünde hümanisttir.  Hümanizm Sartre'ın felsefesinde önemli bir yöndür. 20. yüzyılın ikinci yarısı özellikle Hümanizmin kuramsal ve felsefi olarak reddedilmesi ve eleştirilmesi olarak ortaya çıkmış olmasına ve bunların çoğunluğunun Fransa kaynaklı olmalarına rağmen, Sartre ısrarla, kendi felsefi konumunu ifade etmek için özgül bir şekilde anladığı anlamda hümanizmi vurgular. Sartre Varoluşçuluk Hümanizmdir der ve bu isimde felsefi bir çalışması vardır. Bulantı Bulantı, terim olarak da Sarte'ın varoluşçu felsefesini ifade etmektedir. Dünyanın kendinde varlığı ("kendinde şey"), insana bulantı duygusu verir; çünkü gerçeklik, yani varlıklar ne iseler o olarak orada öylece ve anlamsız bir şekilde dururlar. Bilinç ise, "kendi-için-şey"dir, ve o hiçlikle ortaya konur. Sartre, felsefi olarak "Varlık ve Hiçlik" kitabında bu noktaları açıklar…Bulantı romanının kahramanı Antoine Roquentin'dir. İlk kez yerde gördüğü bir taş parçasını eğilip almak istediğinde bunu yapamadığını fark eder; çünkü bu anda varoluşun saçmalığına karşı bir bulantı duymaya başlar, varlıkların varoluşuna, doluluğuna karşı duyulan bir bulantı. Bu dünyanın özündeki kendinde anlamsız varlığı karşısında duyulan bir bulantı'dır. Sartre'a göre hissedilen bu bulantı hissi, kişinin varlıkların kendiliğinden varoluşlarının doğurduğu anlamsızlıktan sıyrılmasını sağlar ve onu bilinçli bir varlık olma konumuna getirir.
Varoluşçu Marksizm
ÇAĞININ TANIĞI VE VİCDANİ—SARTRE Sartre'a göre Marksizm esas itibariyle varoluşçu bir mantıkla değerlendirilebilir ve değerlendirilmelidir. Marksizm, yapısalcılık gibi kuramcı eğilimlerin iddialarının aksine özünde Hümanisttir; "Marksizm hümanizmdir", der Sartre. Diyalektik Aklın Eleştirisi'nde Sartre, varoluşçulukla Marksizmi karşılaştırarak değerlendirir ve Marksizmin, "çağımızın aşılmaz bir felsefi ufku olduğu" saptamasını yapar. Sartre'a göre; bir Descartes ve Locke dönemi, bir Kant ve Hegel dönemi, ve son olarak bir Marx dönemi söz konusudur. Bu temsilcilerin hepsi, bütün bir kültürün tarihsel ufkunu temsil ederler ve Marx bunların en yetkinleşmiş halidir. Tarihsel bir perspektif olarak Marksizmi kesin bir şekilde önerir ve "insanlık tarihinin tek geçerli yorumu"nun Marksizm ya daDiyalektik Materyalizm olduğunu söyler. "Hiç olmazsa zamanımız için" der Sartre, "marksizm aşılamazdır".
4 notes · View notes
hetesiya · 1 year
Text
Hürriyette Dayanışma – 1867 – Mihail Bakunin
Tumblr media
Çevirenin Notu: Çevirenin metine yaptığı eklemeler, açıklamalar vb, […] ile gösterilmiştir.
Daha önce ortaya koyduğum Eylem Konseyi birinci ilkesinden, [yani] pratik dayanışma veya mücadele kardeşliği [ilkesinden], eş öneme sahip kuramsal bir sonuç ortaya çıkar. İşçiler, sınıfın ekonomik eylemi için bir sınıf olarak birleşebilirler; çünkü herhangi bir verili toplumda süregelen dini felsefeler ve ahlaki sistemler daima onun gerçek, maddi durumunun ideal birer ifadesidirler. Teolojiler, felsefeler ve etik, her şeyden önce toplumun ekonomik Organizasyonu’nu tanımlarlar; ve ikinci olarak ise, aslında bizzat kendisi ekonomik düzenin yasal olarak ve zorla kutsanmasından başka bir şey olmayan siyasi organizasyonu [tanımlarlar]. Sonuç olarak, yönetici istiridyelerin [ing. clam] çok sayıda dini yoktur; sadece bir tane vardır: mülkiyet dini. Ve işçi sınıfının da çok sayıda dini yoktur; sadece bir tane; her türlü mistizm sisini delip geçen, binlerce duacısında anlamını bulan; mücadeleye adanmışlık, kurtuluş hayali [imgesi]. Tüm inançlardan işçilerin, aynen tüm topraklardan olan işçiler gibi, tek bir dini, tek bir umudu ve tek bir merhameti vardır; tek bir ortak amaç görünüşteki ırk ve inanç düşmanlıkları[ndan kaynaklanan] barikatların üstünden aşıp geçer. İşçiler tek bir sınıftır, ve bu nedenle de tek bir ırk, tek bir din, tek bir ulusturlar. Bu Eylem Organizasyonu Konseyi’nin pratikteki ebedi dayanışmasından eyleme geçirilmiş kuramsal bir doğrudur. Kilise ve Devlet işçi sınıfının hayati Organizasyonu’nda, özgür insanlığın dehasında tasfiye edilirler.
Protestanlığın Avrupa’ya özgürlüğü getirdiği söylenir. Bu büyük bir hatadır. Bu, yanlızca siyasal ve yasal özgürlük olarak yaratılan, burjuva sınıfının ekonomik [ve] maddi kurtuluşudur; ki [bu] sadece proletaryanın yaratabileceği muhteşem ve evrensel insan özgürlüğüyle kolayca bozguna uğratılabilecek [bir şeydir]. Göründüğünün aksine burjuvazinin yasal ve siyasal hürriyetine zorunlu olarak eşlik edenler; burjuvazinin entelektüel, Hristiyanlık karşıtı ve din karşıtı kurtuluşudur. Kapitalist yönetici sınıfın dini yoktur, idealleri yoktur, yanılsamaları [ing. illusion] yoktur. Ahlaksız ve inançsızdırlar, çünkü insan topluluğunun gerçek temelini, [yani] işçi sınıfının kurtuluşunu reddederler. Çıkarların�� gözeten profesyonelliğinin doğası gereği, burjuva toplumu Devlet denilen otorite ve sömürü merkezlerini devam ettirmelidir. Ekonomik gereksinimleri nedeni ile, işçiler bu tip baskı merkezlerine meydan okumalıdırlar.
İnsan varoluşunun ayrılmaz [tabiatında olan, ing. inherent] ilkeleri tek başına dayanışma kuralıyla özetlenebilir. Bu insanlığın altın kuralıdır, ve şöyle ifade edilebilir: diğerlerindekinin [diğer insanlardaki insanlığın] farkına varmadan ve böylece de onu [kendi insanlığını] gerçekleştirmek için her biriyle ve [de] tümüyle işbirliği içinde olmadıkça, hiçbir insan kendi insanlığının farkına varamaz. Onunla ilişkili tüm insanlarla beraber kurtulmadıkça, hiç kimse kendini kurtaramaz01.
Benim hürriyetim herkesin hürriyetidir. Gerçekten özgür olana değin düşüncede özgür olamam. Düşüncede özgür olup, gerçekte özgür olmamak isyan edilmesi gereken bir şeydir. Gerçekte özgür olmak, hürriyetime ve haklarıma sahip olmaktır; [benim kendi hürriyetim ve haklarımın] onanması, tüm insanlığın hürriyeti ve haklarında onanmasıdır. Yanlızca ve yanlızca tüm insanlar benim eşitimse, ben özgürümdür (en başta ekonomik olarak).
Diğer insanların ne [durumda] olduğu benim için çok önemlidir. Kendimi ne kadar bağımsız hayal ediyor olursam olayım, toplumsal konumumun dünyevi [sıradan] karşılıklarından ne kadar uzak görünürsem görüneyim, toplumun en ortalama üyesinin sefaletince köleleştirilmişimdir. Serseri [toplumdan dışlanmış, ing. outcast] benim günlük kaygımdır. İster Papa, ister Çar, ister İmparator, ve hatta isterse Başbakan olayım; ben daima onların durumlarının [koşullarının] bir yaratığıyım; onların cehalatinin, iradelerinin ve gürültü patırtılarının bilinçli bir ürünüyüm. Onlar köledirler, ve daha üstün olan ben sonuç olarak köleleştirilmişimdir.
Örneğin, farzedelimki aydın veya zeki birisi olayım. Ama insanların ahmaklıkları ile aptallaşmışım, aklım onların gereksinimleri ile sersemletilmiş, zihnim felç edilmiş. Cesur bir adamım, ama insanların korkularının korkağıyım. Sefaletleri bana erişir, ve her gün yaşam savaşından [daha fazla] ürkerim. Yaşamaktan kaçınmak [giderek] meslek haline gelir. Zengin bir insan olan ben onların yoksulluğu önünde titrerim, çünkü bu beni yutma tehdidini içerir. Sıradan insanların sıradan yaşamlarından çalınmış olanların haricinde, kendimden bir zenginliğimin, bir refahımın olmadığının farkına varırım. Ayrıcalıklı bir kişi olarak, halkın adalet taleplerinin önünde sapsarı kesilirim. Bu talepte bir tehdit sezinlerim. O feryat uğursuzdur ve tehdit edilmekteyimdir. Bu, kaçınılmaz olan bir tutuklamayı beklemekte olan bir suçlunun [yaşadığı] dehşet hissidir. Yaşamım ayrıcalıklı ve gizlidir. Ama o benim değildir. Özgürlük ve hoşnutluktan yoksunumdur. Kısacası, özgür olmayı arzularken; zeki, cesur, zengin ve ayrıcalıklı olmama rağmen özgür olamam, çünkü yakın arkadaşlarım insanların özgür olmasını arzulamıyorlardır; ve tüm akıl, cesaret, zenginlikler ve Ayrıcalıklardan mahrum bırakılmış bir Kitle ise özgürlüklerini nasıl koruyacağını bilmiyordur. Sıradan insanların köleliği, onları benim baskımın vasıtası yapar. Bizim özgür olmamız için, onların özgür olması gerekir. Ekmek ve özgürlüğü birlikte fethetmeliyiz.
Tek bir bireyin gerçek hürriyeti, tüm herkesin kurtuluşunu ima eder; çünkü tüm insan topluluğunun doğal temeli olan dayanışma yasası sayesinde kendim gibi özgür olan insanlarla çepeçevre sarılmadıkça, ben kendim gerçekten özgür olamam, [özgür] hissedemem, bunu bilemem. Her birimizin köleliği benim köleliğimdir.
01″no person can recognise or realise his or her own humanity except by recognising it in others and so cooperating for its realisation by each and all. No man can emancipate himself save by emancipating with him all the men about him���.
Çeviri: Anarşist Bakış “Bakunin’s Writings”, Guy A. Aldred, Modern Publisher, Indore Kraus Reprint Co., New York (1947). Kaynak: “Solidarity in Liberty”
1 note · View note
mantikutayr · 2 years
Photo
Tumblr media
her şeye ve herkese karşı lacan. 
lacan’ın okuyarak anlaşılması güç bir psikiyatır olmasının tek sebebi dolambaçlı ifadeleri değil, o yazmaktan çok konuşmuştur. lacan’dan geriye kalan metinler daha çok öğrencileri* tarafından tutulan notlardan* oluşuyor. 
lacan’ın kuramsal psikanaliz çakışmaları freud’un yeniden yorumlanmasıyla yapısalcılık’tan postyapısalcılığa uzanır. (kendi çalışmalarını ‘freud’a bir şerh’ olarak sunar, döneminin felsefe, dilbilim, antropoloji gibi geniş bir literatürünü freud’un psikanaliz teorileriyle şekillendirmiştir.) 
fransız tarihçi ve psikanalist elisabeth roudinecco tarafından yazılan ‘’her şeye ve herkese karşı lacan’’ lacan’a başlamak için ideal bir kitap. 
kitaptan birkaç alıntı: 
‘‘televizyon filmimi izleyin. soytarının tekiyim. ibret alın ve beni taklit etmeyin!’‘ 
‘‘lacan zürih’te aynadan, evreden, ya da temsillerinin dışında çımış, yer değiştirmiş nesnelerden söz etmeyerek, psikanalizde ve bilim tarihinde özne kavramı üzerine geniş bir açıklamaya yönelmiştir. bu yüzden de çok uzun bir başlık seçmiştir: psikanalitik deneyimde ortaya çıktığı biçimiyle özne-ben’in işlevinin oluşturucusu olarak ayna evresi.’‘ 
‘‘psikanaliz, doğrudan doğruya cogito’dan kaynaklanan her türlü felsefeye karşıttır.’‘ 
‘‘aile -ona göre- şiddetin, deliliğin nevrozun mayalandığı yerdi, yapıların en kötüsüydü.’‘ 
‘‘aşk, bizde olmayanı istemeyen birine vermek..’‘ 
‘‘bilindiği gibi söz ruh tedavilerinin tarihinde çok önemli bir yer tutar: söz iyileştirir, düzeltir, kötü kaderi bizden uzaklaştırır ve bazen de söz itirafla aynı şeydir. yunan trajedilerinin tedavi edici erdemleri sözde de aynen bulunur.’‘ 
‘‘bilinçdışı bir dil yapılandırmıştır.’‘
11 notes · View notes
abolisyonistvegan · 2 years
Text
Hayvan Hakları ve Veganlık Günleri 2022 Başlıyor
Tumblr media
1 Kasım 2011’de, Türkiye’deki 20 civarı veganın katılımı ya da desteğiyle, Türkiye’nin ilk Dünya Vegan Günü etkinliği İstanbul’da gerçekleşti. Bu veganlar, Türkiye’deki vegan nüfusunun tamamına yakındı. Medyada seslerini duyurmaya çalışıyor, yürüttükleri bloglar ve sosyal medya platformlarında insanlara vegan tarifler veriyor, evde nasıl kolayca vegan süt, vegan peynir ya da vegan et ikâmeleri yapacaklarını anlatıyorlardı; bu tariflerde bahsettikleri alışılmadık içerikler birçok kulağa yabancı geliyordu. Gittikleri restoranlarda vegan yiyeceği tarif etmek için yaşadıkları zorluklardan ve kendilerince ürettikleri çözümlerden bahsediyorlardı.
11 yıl sonra bugün, Türkiye’de onbinlerce vegandan; kolayca tedarik edilebilen onlarca çeşit vegan süt, peynir ve vegan et bazlı yiyecekten, çeşit çeşit bakım ve hijyen ürününden bahsedebiliyoruz. “Soya kıyması”, “nohut unu”, “besin mayası” gibi içerikler kolayca temin edilebilir ve hayatımızı kolaylaştırır hâle geleli uzun zaman oluyor. Özellikle de pandemide mecburi hâle gelen online alışverişler, bu tür içerikleri her yerde yaşayan insanlar için daha da ulaşılabilir hâle getirdi. Veganlığı duymayan kalmadı; neredeyse her gün ana akım medyada veganlıkla ilgili olumlayıcı ya da şüpheyle bakan yazı ve programlara rastlıyoruz. Sosyal medya ise, veganların orijinal fikirlerle veganlık anlattıkları sayfalarla dolup taşıyor. En önemlisi de, artık vegan hareketin kuramsal bir altyapısı var ve veganlığın hayvan haklarıyla doğrudan bağlantısı gittikçe daha fazla kabul görüyor.
Toplumdaki türcülüğün hayvanların üzerine kâbus gibi çöktüğü binlerce yıldan sonra, sadece 11 yıl içinde bu kadar olumlu gelişmenin yaşanması, bizleri bu Kasım’daki vegan ayı etkinliklerimizi bir temaya odaklamaya teşvik etti. Temamız; değişim. Bu temayı merkeze aldığımızda, aklımıza hayvan hakları hareketi, veganlık ve toplum ilişkisine dair farklı meseleler de geldi.
Dünya değişiyor.
Özellikle de son dönemlerde toplum üzerindeki etkisini sert bir şekilde hissettiğimiz pandemi, ekonomik kriz, savaş, göç, ve bunlarla bağlantılı olarak da ele alınabilecek muhafazakârlaşma, elbette hayvan hareketini de etkiledi. Pandemi, aktivizm biçimlerimize sosyal mesafe engeli koydu; ekonomik kriz vegan alışverişlerimizi etkiledi; savaşlar insanların hayvan meselesine bakışını olumlu ve olumsuz yönde etkiledi; göçle gelen kültürel etkileşimler hayvan meselesini daha geniş çapta düşünmeye teşvik etti; muhafazakârlaşma ise, hayatını olduğu şekilde korumaya çalışan insanları, veganlığı yaşamlarını değiştirmeye zorlayan bir komplo teorisi olarak gösteren kara propagandaya ikna olmaya daha açık hâle getirdi. Aynı muhafazakârlaşma, insan hakları hareketlerini de olumsuz etkiledi ve vegan aktivistlerin insan ve hayvan hakları arasındaki bağlantılar üzerine farklı düşünceler geliştirmesine, bu düşünceler doğrultusunda eylemliliğin de farklılaşmasına yol açtı.
İnsanlar değişiyor.
Veganlık, insanların yaşamlarında önemli değişikliklere vesile oluyor. Öncelikle, hayvanlarla olan ilişkimizi doğru bir platforma taşıyarak, hayvan meselesini daha gerçekçi bir biçimde düşünebilmeye yönlendiriyor. İkincisi, bir başkası için hayatımızda düşünsel ve pratik değişimlere gidebildiğimizi, bu güce sahip olduğumuzu fark ettiriyor. Bu da, gerek hayvan gerekse insan hakları meselelerinde daha aktif bir rol oynamamızın önünü açıyor. Üçüncüsü, veganlık sayesinde hayatımızı yeni lezzetlere ve yeni yaşam pratiklerine açmak, yaşam kalitemizi önemli oranda artırıyor. Ve dördüncüsü, diğer veganlarla yaptığımız bilgi alışverişi sayesinde, sosyal yaşamımız daha zengin ve keyifli bir hâle geliyor.
Aktivizm değişiyor.
Bir zamanlar Türkiye’de hayvan hakları aktivizmi dendiğinde, insanların akıllarına sokak hayvanları için yapılan mama kampanyaları, ya da kürk ve fayton benzeri tek bir hayvan kullanımına odaklanan eylemler dışında bir şey gelmezdi. Sokağa çıkıp insanlara veganlık anlatmak, vegan yemek tarifleri paylaşmak, veganların pikniklerde bir araya gelmesi gibi etkinliklerin “pasifizm” olarak etiketlendiği bir dönem dahi oldu. Ancak vegan sayısı arttıkça, hareketin kuramsal altyapısı güçlendikçe ve tüm hayvanların eşit değerde olduğu bilgisi yerleştikçe, vegan stant, sosyal medyada yaratıcı yollarla veganlık anlatımı ve vegan buluşmaların ne kadar etkili aktivizm yöntemleri olduğu daha fazla netleşti; bu çalışmalara katılan vegan sayısı arttı ve Türkiye’de veganlık temelli bir taban hareketi kendisini göstermeye başladı.
Kasım ayı boyunca, bu meseleler üzerine yoğunlaştığımız sunumlar, atölyeler, forumlar ve sosyal medya etkinlikleri gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Gelin, hayvan hakları ve veganlığı değişim teması merkezinde birlikte masaya yatıralım.
[Program detayları sosyal medya hesaplarımız üzerinden duyurulacak ve eklenecektir]
2 notes · View notes
yorgunherakles · 2 years
Quote
hiçlik, bir şeyi olmaktan, var olmaktan alıkoymaz.
antonio negri - aykırı spinoza
15 notes · View notes
dipnotski · 5 days
Text
Jean-Michel Quinodoz – Hanna Segal’i Dinlemek (2024)
Jean-Michel Quinodoz, Hanna Segal’in kendisiyle ve Segal’i çeşitli bağlamlarda dinlemiş meslektaşlarla yapılmış biyografik ve kavramsal söyleşileri bir araya getirerek, okurlara, Segal’in hayatı, klinik ve kuramsal çalışmaları ve son altmış yıldaki psikanalize katkısı hakkında kapsamlı bir genel bakış sunuyor. ‘Hanna Segal’i Dinlemek’, hem Segal’in kişisel ve mesleki geçmişini hem de bunların…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
futbolpenceresi · 2 months
Text
SERLOK HOLMES GIBI DUSUNMEK
ŞERLOK HOLMES GİBİ DÜŞÜNMEK https://www.kitapyurdu.com/kitap/mastermind-amp-sherlock-holmes-gibi-dusunmek/362799.htm
Hayal gücü bilgiden önemlidir. Albert Einstein
Hayal gücü gözlem ve deneyime ait olanı alır ve onları birleştirerek yeni bir şey ortaya çıkarır. S136
Fenyman bunun için şöyle bir deyim kullanıyor: ”Sımsıkı deli gömleğine kıstırılmış hayal gücü.” Deli gömleğinden kastı, fizik kanunları, Holmes’a göre bu esasında aynı şey, o ana kadar edindiğin bilgi ve gözlem tabanı. S138
Bilim tarihini ve bilim etkinliğinin başka yönlerinin olduğunu hesaba katmayan pozitivizmin aksine, Pierre Duhem, Émile Meyerson, Alexandre Koyré ve Thomas Kuhn gibi önemli bilim tarihçileri ve filozofları, bilim tarihindeki önemli keşif ve gelişmeleri pozitivist olmayan bir tutumla ele alırlar. Bu düşünürler, bilimsel etkinlik kuramsal bir etkinliktir; kuramsal etkinlik olguları belirler savlarıyla, kuram yüklü gözlem ve deneyi savunurlar ve kuramlara bir sözlük işlevi yüklerler. Hatta kuram sadece önce gelmekle kalmaz, gözlem ve deneyin yapısını da belirler. Şu halde, bilim yapılırken ilkin kendisine dayanılan bir ontoloji ya da evren tasarımı vardır; bundan dolayıdır ki, bilim tarihinde değişik dönemlerde başka başka bilim tasarımları olmuştur.
Her zaman en bariz olan çözümün peşinden gidilirse, doğru cevap asla bulunamayabilir. S150
İkinci dönem; olağan bilim dönemi olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde kabul edilen paradigmayı destekleyen araştırmalar ve çalışmalar yapılır. Bu dönemde bilim kesintisiz ilerleme sürecindedir. Olağan bilim döneminde araştırmalar çoğalır, fakat bu arada çözülemeyen sorunlar, uyuşmazlıklar da ortaya çıkar.
Doğal zihin yapımız bizi geride tutuyor olabilir ama basit bir gizli tetikleyici, zihnimizi tamamen farklı bir yöne çekmek için yeterlidir. S.155
Yaratıcı düşünceyi teşvik etmenin, Lestrade’ın yaptığı gibi direkt kanıta bakarak bir sonuca varmamanın püf noktası her anlamda mesafedir. S.155
Aktivite değişikliği, söz konusu konuyla alakasız görünen bambaşka bir işle meşgul olmak, hayal gücünün devreye girmesi için gereken mesafeyi yaratmayı sağlayan en önemli şeydir. S. 161
Hatta bu aktiviteler içinde bir tanesi var ki, resmen bu iş için biçilmiş kaftan. Ve çok basit: Yürüyüş. S.163
İster fiziksel ister sinirsel düzeyde olsun, mekanlar anılarla birleştirilir. Bazı yerler orada nasıl bir aktivite gerçekleştiriyorsa direkt onunla ilişkilendirilir ve bu şablonu kırmak epey zordur…
Bütün gün aynı masada oturup çalışıyorsanız ve kafanız bir konuya takıldıysa o masadan kalkmadan meseleye taze bir bakış getirmeniz hayli güç olacaktır. S.170
Bakış açısı ve fiziksel konum değişimi, basit bir şekilde farkındalığı tetikler. Bizi, dünyayı yeniden değerlendirmeye, olaylara farklı bir açıdan bakmaya zorlar. S.173
Evet, bu, dışarıdan bakıldığında tam bir zaman kaybı gibi görünebilir. Ne de olsa yaptığınız şey hiç de faydalı bir işe benzemiyor. Ama kendi zihniyle baş başa kalarak harcadığı o dakikalar aslında Dalio’yu daha verimli, esnek, yaratıcı ve sezgili biri yapacak. Kısaca onun daha iyi bir karar alıcı olmasına yardım edecek. S. 178
Yapılan son derece önemli çalışmalardan birinde araştırmacılar, katılımcıların bir konsepti yalnızca o konsept doğru olduğu takdirde tutacak örneklere bakarak test ettiklerini ve konsepti geçersiz kılacak detayları bulmakta başarısız olduklarını gözlemlemişler. Sonuç ortada, bir varsayıma ait delilleri incelerken muhteşem bir dengesizlik sergiliyoruz: En çok doğrulayıcı, olumlu delillerin üstünde dururken, tezi yanlış çıkartan, olumsuz deliller üstünde hiç durmuyoruz neredeyse. S. 221
Ben, bu son alıntıdan bir süredir çalıştığım iş yerindeki Bilgi İşlem Merkezinde bir TEST GRUBU kurulması ve test uzmanlarının farklı bir zihin yapısına sahip olması gerektiği tezimin desteklendiği sonucunu çıkarıyorum. Test uzmanlarının, “Armudun Sapı, Üzümün Çöpü Vardır” düşüncesini içselleştirmiş, her şeyde bir “arıza” arayan zihniyet yapısına sahip çalışanlardan oluşması bu insanların “negatif” enerjisinin faydaya çevrilmesini sağlayacaktır.
Basit bir yürüyüşün ne kadar zihin açıcı olduğunu defalarca yaşayarak gördüm. Uzun süre düşündüğüm, bir türlü tatmin edici bir çözüm bulamadığım problemlere çıktığım yürüyüşlerde farklı çözümler buldum.
Bill Gates ve Microsoft için sözü edilen bir anektodta Bill Gates hatırlı kişilere şirketini gezdirmekte, bilgiler vermektedir. Bir odaya girdiklerinde oradaki çalışanın ellerini ensesinde kavuşturup, ayaklarını sehpaya uzatıp pencereden bahçeyi seyrettiğini görürler. Konuklardan biri bu çalışanın ne iş yaptığını sorar. Bill Gates, o “hayaller kurar, ona bunun için yüklü bir ücret ödüyoruz”, der.
Bir projenin, örgütün bir sürü dişlisi vardır.Ama bazıları büyük, bazıları küçük, bazıları hızlı, bazıları yavaştır. Bill Gates, şirketindeki 10 çalışanın, şirketin yarısından çoğuna bedel olduğunu söylemiştir. Liyakat sahibi şirket CEO’ları, örgüt liderleri, ülke liderleri de benzer ağırlığa sahiptirler.
Ülkelerin, şirketlerin gelişmesi, geri kalmasını belirleyen birçok faktör vardır. Ama bu faktörlerin içinde en önemlisi, ülke/şirket için anlamlı hedefler belirleyip ülkenin/şirketin potansiyelini bu hedef doğrultusunda güdüleyip işe koşan liderler (LİDER/DEVLET KAPASİTESİ) baş sırada yer alır. Bu liderler Daron Acemoğlu’nun önemini vurguladığı kapsayıcı kurumların kapsayıcılığını harekete geçirerek ülkenin/şirketin üretici güçlerinin tamamını işe koşar ve maksimum üretkenlikle üretime katılmalarını sağlar.
Akıllı liderler armudun sapı, üzümün çöpü ile uğraşmaz. Bilimin rehberliğinde, öncelikleri ve ağırlıkları gözeterek kontrolü altındaki üretici güçlerin potansiyelinin tamamının gerçekleşmesini sağlarlar. Ol hikayet budur.
0 notes
Text
Ankara psikoloji eğitimleri
Psikoloji, bireylerin zihinsel ve duygusal sağlığını anlamak, değerlendirmek ve iyileştirmek için kullanılan bir bilim dalıdır. Ankara, Türkiye'nin başkenti olmasıyla birlikte, bu alandaki eğitim olanaklarıyla da dikkat çekmektedir. Ankara psikoloji eğitimleri, bireylerin bu önemli bilim dalında donanımlı ve bilgili bir şekilde yetişmelerine olanak sağlamaktadır.
Psikoloji eğitimleri, genellikle temel konuları kapsayarak başlar. Ankara'da sunulan programlar, psikolojinin tarihinden modern yaklaşımlara, bilişsel süreçlerden klinik uygulamalara kadar geniş bir yelpazeyi içermektedir. Bu eğitimler, öğrencilere bireysel ve toplumsal düzeyde psikolojik sorunları anlama, değerlendirme ve çözme becerileri kazandırmayı hedefler.
Ankara'nın psikoloji eğitimleri, öğrencilere teorik bilgilerin yanı sıra pratik deneyimler de sunar. Staj ve uygulamalı dersler, öğrencilere gerçek hayatta karşılaşabilecekleri durumlarla baş etme konusunda deneyim kazandırır. Böylece, mezunlar hem kuramsal bilgilerini hem de pratik becerilerini kullanarak toplumlarına katkıda bulunabilirler.
Eğitim alacak olan bireyler, Ankara'daki psikoloji programlarının çeşitliliği sayesinde kendi ilgi alanlarına ve kariyer hedeflerine uygun bir eğitim seçeneği bulabilirler. Psikoloji eğitimi, danışmanlık, klinik psikoloji, endüstriyel psikoloji gibi çeşitli kariyer yollarına yönlendirme imkanı sunar.
Sonuç olarak, Ankara psikoloji eğitimleri, bireylerin psikoloji alanında güçlü bir temel oluşturmalarını sağlar ve onları toplumlarına değerli katkılarda bulunmaya hazırlar. Ankara'nın bu alandaki zengin eğitim imkanları, psikolojiye ilgi duyan herkes için önemli bir kaynaktır.
1 note · View note
Text
What Freud Can Teach Us About Güzellik Uzmanlığı Kursu
Güzellik uzmanlığı kursu
Velev estetisyenlik ve güzellik uzmanlığı mevzusunda tek kurs arıyorsan, ilk olarak ilişik duyduğun konuda eğitim veren muteber ile akredite eş gurur bulman önemli. Bu biçim kurslar genellikle kozmetoloji, kap bakımı, makyaj sanatı, masaj teknikleri, ten bakımı ile eş konuları içerebilir.
Tumblr media
Mahalli kozmetoloji okulları, yumuşaklık okulları yada çığır okulları bu tarz kursları sunabilir.
20 Gifts You Can Give Your Boss If They Love Güzellik Uzmanlığı Kursu
youtube
Tumblr media
Güzellik uzmanlığı kursu Ek olarak çevrimiçi platformlarda bile değişik estetisyenlik kursları bulabilirsin. Seçeceğin kursun içeriğine, süresine, öğretmenlerin deneyimlerine ve çörek sonrası takviye imkanlarına dikkat etmek faydalı olur.
Çörek seçerken akreditasyonu, mezunların art bildirimlerini, kursun içeriğini ile izin sonrası destekleri izlemek mühim. İlgilendiğin mevzuda ergonomik edinim ile staj imkanları sunan benzer çörek tanımak, mesleğe tedbir sürecinde muhteşem sadece yarar sağlayabilir.
Yumuşaklık uzmanlığı kursu seçerken ilgi edilmesi ihtiyaç duyulan birkaç mühim unsur Güzellik uzmanlığı kursu bulunmaktadır. İşte bu faktörler:
Akreditasyon ve Yetkilendirme:
10 Things We All Hate About Güzellik Uzmanlığı Kursu
Güzellik uzmanlığı kursu
Kursun akredite olduğundan ve yetkilendirildiğinden emin olun. O, kursun belli bir standartta eğitim sunduğunu ile mesleki gereksinimlere şayan bulunduğunu gösterir.
Eğitmenlerin Deneyimi:
Kursu veren eğitmenlerin deneyimine özen edin. Uzman ve tecrübeli eğitmenlerden yetişmek, mesleki gelişiminiz açısından önemlidir.
Kurs İçeriği:
Kursun içeriği ferah aynı yelpazede letafet uzmanlığı mevzularını kapsamalıdır. Kap bakımı, makyaj teknikleri, masaj, beden bakımı gibi mevzuları içermesi önemlidir.
Pratik Icraat ve Staj İmkanları:
Kuramsal bilgi derece pratik beceriler bile önemlidir. İyi sadece letafet uzmanlığı kursu, öğrencilere ergonomik icraat ve staj imkanları sunmalıdır.
Güzellik uzmanlığı kursu
Bitirme Sonrası Takviye:
Kursun mezunlarına sunduğu rahle hizmetlerini değerlendirin. İş yerine iskân, kariyer danışmanlığı veya devamlı terbiye gibi destek sunar, mezuniyet sonrası başarınızı artırabilir.
Referanslar ve İncelemeler:
Çörek baresinde evvel öğrencilerin geçmiş bildirimlerini inceleyin. İnternet üzerinde kursla müntesip yapılan incelemeler ve forumlardaki yorumlar size fikir verebilir.
Maliyet ile Mali Koltuk:
Tumblr media
youtube
Kursun maliyetini değerlendirin ile kaynaklarınıza elverişli olduğundan güvenli olun.
6 Books About Güzellik Uzmanlığı Kursu You Should Read
Güzellik uzmanlığı kursu Ayrıca, kursa uğunmak karşı mali ahize veya ifa planları benzer biçimde seçenekleri kontrol edin.
Kurs Süresi ve Esneklik:
Kursun süresi sizin göre muvafık mu, yoksa yoğunluğunuza uygun esneklik sağlıyor mu, bu konuları kaynak önünde bulundurun.
1 note · View note