Bana bir yalan söyle, ama bu yalan senin olsun, senin uydurduğun bir şey olsun, alnından öpeyim! Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın, ikincisinde ise bir papağan!
Evrimi Neden Çürütemiyorlar? Çünkü Yalan Söylüyorlar!
youtube
Dün din dersi idi bugün bilim😊
Uzun olsa da ısrarla izlemenizi tavsiye ettiğim bu video, bir müslümanın diğer müslümanları din tüccarlığı yapmak adına gözlerinin içine baka baka nasıl yalan söyler nasıl kandırır adlı çalışma!
Tekraren, ısrarla zaman ayırıp dinleyin diyorum çünkü bu 2 saat 18 dk lık video da en az yüz tane yeni bilgi edineceksiniz. Müge anlıya, kıytırık bir diziye veya bir futbol maçına ayırdığınız zamanı böyle şeylere çok görmeyin lütfen. Birileri gibi kandırıldık dememek için bilmek iyidir!
Mustang efendi özellikle sen iyi dinle peşinden gittiğin boş sözler köşkü kibarca nasıl yerin dibine sokulur gör ve bir daha boş yapma, her duyduğuna da inanma!
Sadece bana karşı hazırlanmış bir sürpriz olduğunu düşünürdüm.
Her kavgadan sonra derdim ki kendime
"kesin bu gün doğum günüm ve bu olan kavgalar, kaos aynı o çizgi filmlerdeki gibi bana karşı hazırlanmış bir oyun. Birazdan babam, annem, abim, akrabalarım her biri bir yerden çıkıp SÜPRİZ diye bağıracak"
Olmadı biliyormusunuz.
Ama ben böyle düşünmekten asla vazgeçmedim.
Her defasında aynısını yaptım.
Ama her defasında hayal kırıklığına uğradım.
Gece gözlerimi kapattım, ne "süpriz" diye bağırdılar,
Ne de bir yerlere saklanıp o çizgi filmlerde ki sahneler gibi süpriz yaptılar.
Her gece biraz diye kırılıyordum onlara.
Çocuk yaşımda her gece biraz daha umudum tükeniyordum.
Biraz daha mutsuz uyanıyordum.
Ben böyle böyle olgunlaştım, olanların bir süpriz olmadığını anladığımda.
"Gerçek her zaman aynı mı kalır? Doğru, gerçekle ne ölçüde kesişir?"
"Doğrunun ve gerçeğin kaybedildiği hissiyatı ise insanoğlunun en büyük korkularındandır."
"Fransız ressam ve heykeltıraş Jean-Léon Gérôme 19. yüzyılın ünlü isimlerindendi. Mesleğinin doruğundayken gerçek kavramına merak saldı. Antik çağ filozoflarından Demokritos’un 'Gerçek hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, çünkü gerçek bir kuyunun içindedir' sözlerinden etkilenerek dört adet resim yaptı. Günümüze ulaşan ve ilk kez 1896’da Paris’te gösterilen 'İnsanlığı Utandırmak İçin Kuyusundan Çıkan Gerçek' adlı resimde efsanelerle karışmış şekilde gerçekliğin düştüğü durumu betimliyordu."
"Efsaneye göre yalan ile gerçek günün birinde denk gelirler. Yalan neşeyle "Bugün hava çok güzel" der. Gerçek gökyüzüne bakar ve şaşırır. Yalan yalancılığını yapmamış, doğru söylemektedir. Yalanın doğru konuşmalarıyla geçen yürüyüş sonrası bir kuyunun başına varırlar. Yalan kuyunun içine bakar ve "Su çok güzel, birlikte banyo yapalım” der. Gerçek kuşkulansa da suyun güzel olduğunu anlayınca soyunur ve birlikte kuyuya girerler. Ancak yalan aniden sudan çıkar ve gerçeğin elbiselerini alarak kaçar. Gerçek şaşkınlık ve kızgınlıkla kuyudan çıkıp elbiselerini almak için yalanı aramaya başlar ama gerçeği böyle çıplak görenler onu aşağılar ve öfkeyle bakarlar. Bunun üzerine gerçek kuyuya döner ve utançla sonsuza dek ortadan kaybolur. Rivayet o ki o günden beri yalan, gerçeğin elbiselerini giymiş biçimde aramızda dolanır durur. İnsanlık da o günden beri çıplak gerçeği görmek yerine onun giysilerini giyen yalanla karşılaşmaya alışır."
"Gérôme tablosunda çıplak gerçeğin şaşkın, endişeli ve öfkeli halini öyle güzel betimlemiştir ki onun yalnızlığına acıma dolu gözlerle bakarken doğrular ve gerçekler hakkındaki kendi çaresizliğimizi unuturuz."
evvvet, geldik bu konuya. biliyorum twitter’da vesaire baya dolaşıyor evet ama bu derece içinde olduğumuz iyi bir konuyu yine de çok iyi bilmediğimizi gösteriyor. tek kelimeyle mükemmel bir belgesel, ve savunuş öyküsü! özellikle bu konuda kafası karışık arkadaşlarınızla paylaşın. ister burada homofobik, ister dinozor, ister gerici veya ister muhafazakar olayım. inanın umrumda değil. bunlar gerçekler ve onlar adına ben değil kendileri konuşacak. geleceğim için korkuyorum ve buradayım. elimden geleni de yapacağım. gelecek doların, lobilerin, yalan söyleyen terapist ve aktivistlerin olmayacak!
Yakınındakileri bu huyun yüzünden kırmaktan korkmuyor musun
Dürüst ve dobra olmam kaba olduğum anlamına gelmez. En düzgün ve doğru şekilde düşündüklerimi söylemeye çalışırım. Eğer buna rağmen düşüncelerim hala kırıcıysa demek ki öyle olması gerekiyordur. Nihayetinde gerçekler acıtır. Ama acıtsa dahi görmezden gelemem. Yalan bi mutluluktansa, doğru bir acıyı her zaman yeğlerim.
Biri bana yanlış düşündüğümü ya da hareket ettiğimi kanıtlarsa memnuniyetle düşüncemi ya da davranışımı değiştiririm. Çünkü gerçeğin peşindeyim ve gerçekler kimsenin canını yakmaz. Canı yanan kişi ancak yalan ve cehalet içinde yaşayan kişidir.
Kaç zamandır tek bir kelime bile yazamıyorum. İçimden gelmediğinden değil, geleni yazmak istemediğimden. Şiir yazmak istedim mesela ama kaç satıra sığdırabilirim ki hislerimi?
Yorgunum!
Suya batıp çıkarılmış bir elbise gibi ağır ruhum. Kelimeler aklımda, damağımda, boğazımda, hatta hücrelerimde dolanıyor çıkış yolu bulmaya çalışıyorlar. Bulamadan uçuşup kayboluyorlar.
Kafamın içi mahşer yeri. Her gece içimde sesler duyuyorum. Kimseye ait olmayan... Yaşamayan sesler. Öylesine kalabalık. Kimse kimseyi dinlemiyor benim meclisimde. Sonra birden susuyorlar. Kimse de benimle konuşmuyor zaten.
Nefes?
Nefes alıyorum tabi ki. Bazen. Tüketip bitirmemek istercesine. Derin olmayan ve nadir.Çok rüya görüyorum. Hatta öylesine çok ki, bazen gerçekten o anı yaşadığımı zannediyorum. Karıştırıyorum gerçekle düşü, düşle gerçeği... Uyanıp yalan dünyaya açınca gözlerimi, gerçekler tozlu bir kilim gibi silkeliyor beni.
Evet yine tozlar uçuşuyor. Kurtulamıyorum ki şu tozlardan. Onlar heryerde! Ama eskisi gibi hapşırtamıyor beni. Bağışıklık kazandı bedenim.
Kalbim?
Yerinde duruyor hala. Galiba. Yani bazen kan pompalamaya yarıyor. He bir de yorulunca az bir çarpıntı yapıp tekrar eski haline dönüyor. Kendi varlığını hatırlatmak istiyor aklınca. Zaten ben de o zaman orada olduğunu hatırlıyorum anca. Eskiden iyi anlaşırdık, konuşurduk dertleşirdik falan ama artık paylaşacak pek bir şeyimiz kalmadı gibi.
Özledim!
Pek çok şeyi. Listem öyle kabarık ki. Özlenen şeylerin kıymeti onları yitirince biliniyor.
Bende durumlar böyle. Günler çabucak geçip gidiyor işte. Boşa ve umutsuzca.. Eee senden ne haber?
bir gün gerçekten paylaşacağım ve gerçekler gün yüzüne çıkacak... işte o zaman yine ben kalacağım kendi başımda. o yüzden gerek yok bir başkasına güvenmeye, sırtını dayanmaya. sonuçta herkes gidecek, herkes yalan
çaprazındaki koltukta oturmuş, can yakan gerçekleri dinliyordum. yalan söylemiyor, kafasını ellerinden ayırmıyordu. canımın yandığını biliyordu. ama durursa ikimizin öleceğini de çok iyi biliyordu. tüm gerçekler acının son noktasına ulaştığı zaman sesi kesildi. kafasını kaldırdı, sana kal diyemem, git de diyemem, sen karar ver dedi. gözlerim sadece kapının olduğu yöne çakılı kalmıştı. içimden koşmak için yalvarıyordum kendime. koş ve bitsin. daha yola çıkmamışken, yolumdan ayrılmamışken koş. yapamadım. masanın üzerinden özensizce sigara paketinden bir dal çıkarıp yaktım. gidemedim. konuşamadım. yüzüne bile bakamadım. ben aylarca yüzüne bakamadığım adamın yanında oturdum. dinledim, anlattım, ağladım, güldüm. benden bir şey kaldıysa geriye işte o günlerden kaldı. insanın içindeki dayanılmaz merhametten mi yoksa o koltuğa çakan sevgiden mi kaldım, bilmiyorum. yüzüne hiç bakmadığım bir adamın yanında kalmamın hiçliğini bilmiyorum. hâlâ bilmiyorum. bilinmezlerin hepsini yakıp, bir izmarti öldürür gibi söndürdüğümde belirsizliğin bana bıraktığı en net şey, hiç pişman olmayışımdı. yine olsa, duvarları başıma yıkan o gerçeklerin arasından kalkıp, o kapıya koşmazdım.
çaprazındaki koltukta oturmuş, kapının tüm detaylarını ezberlerken, yüzüne hiç bakmadığım adamın yanında kaldım.
Sözleri:
İsterikli her yalan bir istifa getirdi
İhtirasla intikam bu bir olursa
İrtifa kayıplarıyla içime doğru akıtılan
Bütün hüzünler gökyüzünden üzerimizde
Renk getirdi en kara
Ve zevk getirdi en günah
Ayrı ayrı merhabalaşsam yeniden eski dostlarımla
Durma, hiç utanma
İste benden, bir şeyler iste
Sabırla bekledim, dünümü izledim
Ve bugüne geldim tek bir başıma
Arşa değdi başına taş da geldi
Kaşına gözüne bakma herkes insan
Herkes aciz
Tek bir parmak üzerine döner bu devran
Bir gerçekle gerilir ipler yakalanırsan
Kalbim parçalandı
Her atakta yargılandı
Ve sorgulandı geçmiş
Her anıyla kordu yandı
Sen eşittir her yalandı
Ve her yalanda son bulandı
Son bulunca sayfalandı
Adına şarkılar yazıldı
Uykundan uyanıp ağla bu sabahlarda
Kimler var rüyalarında bu karanlıkta
Kaç kez ağlamaklı yalvarışların
Ve kimyasal bakışlarınla
Dudakların kanarken hoşçakal dedin hayata
Bu tek taraflı sek dayatmalarda
Hiç kadardı benliğin kayıp bir hatırayla
Bulandı midem ve sustu birden herkes
Başın dönerken kaç doğru yapabilirsin
Tiksinirsin geçmişinden
Ve ellerinde karakalemle çizdiğin bütün bu sahnelerde
Boş bakışlar alkışlarken
Uykundan uyanıp ağla bu sabahlarda
Kimler var rüyalarında bu karanlıkta
Yolumuz yanlış
Canımız yandı
Bu ne isyandır
Bu ne feryat
Yolumuz aynı
Canımız fani
Bu ne isyandır
Bu ne inkar
Yolumuz yanlış
Canımız yandı
Bu ne isyandır
Bu ne feryat
Yolumuz aynı
Canımız fani
Bu ne isyandır
Bu ne inkar
Uykundan uyanıp ağla bu sabahlarda
Kimler var rüyalarında bu karanlıkta
Uykundan uyanıp ağla bu sabahlarda
Kimler var rüyalarında bu karanlıkta
Eğer biri bana yanlış düşündüğümü ya da hareket ettiğimi kanıtlar ve gösterirse memnuniyetle düşüncemi ya da davranışımı değiştiririm. Çünkü ben gerçeğin peşindeyim ve gerçekler kimsenin canını yakmaz. Canı yanan kişi ancak yalan ve cehalet içinde yaşayan kişidir."
Yirmi dört büyük medeniyeti üzerinde yaşatmış dünyada başka bir toprak parçası yoktur.
Dünyanın enerji merkez noktası, doğunun batıya, batının doğuya, kuzeyin güneye, guneyin kuzeye ulaşması için kilit bir köprü herkesin gözü kulağı, hevesi Anadolu.
Kültürler, tarihler, ırklar ile yoğrula yoğrula egodan uzak burada yaşayan herkesi sahiplenerek Türk ulusu adı ile onurlandıran kadim bilgeliğin toprakları Anadolu.
Bu bilgeliğin birliği Anadolu'da Türkiye Cumhuriyeti'ni doğurmuş
Dünya şer birliği bunu bozmanın peşine düşmüş!
Türk ulus birliğinin Anadolu'da yaşam bulma sebebi yönetim Türklere geçince kimsenin diline, dinine, kültürüne, yaşam anlayışına karışılmadığı hatta bir harman yapılarak korunduğu için Türk üst kimlik olarak varlığını sürdürmüştür.
Sürdürecektir.
Çünkü Anadolu tarihin her dönüm noktasında bu hezeyanları reddetmiş bu toprakları hak eden Türklere emanet etmiştir.
İnsanlık adına sonsuzluğun devleti ebed devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti doğal bir doğumun sonucudur.
Demografik yapı değişikliği niyeti ve iç karışıklık çabaları bu harman içinde eriyerek tarihe karışacaktır.
İstedikleri kadar yerli işbirlikçi bulsunlar, istedikleri kadar maddi güçleri Türk ulus birliğine karşı kullanmaya kalksınlar behude bir çaba olduğunu öğrenemeden yok olup tarih sahnesinden silinip gidecekler.
Dünyanın enerji merkezi olan Anadolu'da bu frekansı yakalayanlar bu topraklarda hakim olur.
Hileyle frekans yakalamak mümkün değildir.
Batı yıkıcı, Türkler yapıcı medeniyetin ürünü olduğu için Türklere karşı batı tüm maddi güçlerine karşı üstün gelemiyor.
Mustafa Kemal Atatürk sonrası Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşadığı yıkım batı bağlantı bir yıkım olup altında kalan kendileri ve yerli işbirlikçileri olmuştur.
Çok yakın bir zamanda bu yıkıcılığın bedelini en ağır bir şekilde Mustafa Kemal Atatürk'ün askerlerine karşı yenilmiş olduklarını kabul ederek insanlığın önünde kaybettikleri bir kez daha tarihi olarak tescillenecek.
21 Aralık 2015 tarihinden bu güne sır dolu kadim bilgiler ile Mobbing Bank kitabı ne anlatıyor?
Ne anlattığını, sonlarının geldiğini bildikleri halde aldattıkları insanlar ile yaşattıklarını yaşamaları için uzatmaları oynuyorlar.
Yarım kalan Cumhuriyet devrimleri bu sürecin sonunda tamamlanacak Türkiye Cumhuriyeti Anadolu'da sonsuzluğun devleti olduğu idraki ile bütün dünyaya hükmeden bir dünyanın merkez devleti olarak metafizik fırtınanın sonrasında Anadolu'da ışık gibi yeniden yükselecek.
Birliğin, beraberliğin ve bütünlüğün medeniyet seviyesine layık tek devletin bu topraklarda Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti olduğunu bütün düşmanlar dahil hepsi kabul etmek zorunda kalacaklar.
Gerçekler ile herkes bir asır öncesinde olduğu gibi yüzleşmek zorunda kalacak.
Mustafa Kemal Atatürk'e ve onun sarsılmaz duruşuna sahip çıkan askerleri karşısında herkes bir kez daha saygı duymak zorunda kalacaklar.
Özellikle kendilerini yaratan adına yeryüzünde yetkili görenler canlı helak olduklarını fark ettiklerinde pişmanlıkları hiçbir işe yaramayacak.
Bu kadim bilgileri onları kurtarmak için değil onlardan kurtuluşu hızlandırmak için yayıyoruz.
Türkleri her zaman batı yıkıcılığı uyandırmış ve kendilerine gelmelerini sağlamıştır.
Türklerde uyanış geç olur yalnız sonu insanlığın hayrına olur.
Bugünde bunun bir tekrarı bir daha böyle bir tekrar yeniden yaşanmaması adına mahşer tufanı ve canlı ölüler ibretini yaşatarak bitiriyor onları.
Onlar kim mi?
Maddi güçleri ile zalimleşen, sinsi tehdit eden, çalan, yalan söyleyen, aldatarak zaman kazanacağını ve kendini kurtaracağını düşünen bu zalimlik ile çıkarı için işbirliği yapan herkestir.
Düştükleri tuzak şudur;
Türkler uyanmıyor ise utanmaya gerek yoktur zihniyetine büründüler.
Oysa Türkleri uyandırmaya geçte olsa bir kişi bile yeter. Bugün milyonlarca insan uyandı. Bunun karşısında tutunmak mümkün değildir.
Türkler savaşçıdır. Bu doğru bir bilgidir.
Başka uluslarda da savaşçı uluslar vardır.
Türklerin farkı merhametli ve ahlaklı savaşçı olmalarıdır. Türkler mert savaşır. Şirke batmış batı zihniyeti gibi asla hileye başvurmaz ve sonuçta sürekli haklı oldukları için kazanan olurlar.
Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaşta merhametsiz ve ahlaksız olan kimdir?
Ukrayna halkının başına kendi adamlarını getirerek Slav kardeşleri birbirine kendi çıkarları için düşürerek Ruslara yem eden hangi merhametsiz ve ahlaksız zihniyet olduğunu bilmiyor muyuz?
Gelelim Putin ve Ruslara:
Putin batı işbirlikçisi burjuvanın kendini kendi çıkarları için desteklediği ve kullandığı bir diktatör. Amerika, İngiltere ve Almanya üçlüsü ürettiği silahları denemek, silah satarak maddi güç elde etmek doğunun doğal kaynaklarına ulaşmak için bölgeyi istikrarsızlık içine sürüklemek için bu oyuna gelmesi için Putin biçilmiş bir kaftandı. Asıl gözden kaçan ise Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuzeyden de kuşatılmasının batı lehine önünü açmaktı. Güç ile zehirlenmiş her diktatör aynı tuzağın içine düşer. Suriye'de de ülkemizi yönetenleri bu tuzağa yine batı'nın Osmanlı havucu ile düşürüldü. Bu iki gelişmeyi birlikte değerlendirmek gerekir. Yarın masada batı şer üçlüsü ile Rusya bize karşı birleşecektir. Çünkü bu savaşta hedef biziz.
Anadolu Roma yıkıcılığı sonrası ilk kez ona benzer bir yıkıcılığı Türkiye Cumhuriyeti ile yaşamak zorunda kaldı.
Üstesinden gelmesini de bu pişmiş topraklar da yaşam mücadelesi veren bu toprakların kahrını çeken bilgelik ile silahlanmış insanlar yeniden insanlığı imar ederek gelecektir.
Türkler en son Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde yurtta barış dünyada barış ilkesi ile kibri tevazuya, ırkçılığı insanlığa, ayrımcılığı birlik beraberlik ve bütünlüğe insanlığı Anadolu'da taşıyarak bütün dünyaya örnek olmuş bir ulustur.
Şirk ve şer içine düşmüş olanların çekmediği ve istemedikleri budur.
Biz Türklerin zulme karşı yaşam felsefemiz şudur;
✓ Sonuna kadar direnmek ve her insanımızın elinden gelenin en iyisini yapması adına dik durmasını bilmektir.
Hırsını, kinini, nefretini, bencilliğini, cehaletini yenememiş, sevgi ve saygı ile kendini tanıştırmamış, iyilik ilkesi olmayan her insan ve bu tür insanların örgütlü kurumsal çabaları yaşamın çirkinliğini besleyen negatif bir enerjiye dönüşür. Buna maruz kalan bir toplumun bu süreçten sağ çıkması doğal bir mucizenin müdahalesi dışında mümkün değildir.
Mu ve Anadolu bilgeliği sırları ile bu sebeple yeniden ortaya çıkmak zorunda kaldı.
Mu öğretilerinin dünya sahnesinde ki serüvenini ledün ilminin son temsilcisi Mustafa Kemal Atatürk'ten öğrendik. Bu öğretileri ve insanlık ahlakını Anadolu bilgeliği ile yeniden harmanlayarak bu vahşi yıkıma dur demenin önünü bu kadim bilgileri ile açıyoruz.
🔴 Adolf HİTLER önce kendine bağlı SS subaylarına Alman Polisi üniformalarından giydirdi ve kendi millet meclisinin bombalanması talimatını verdi.
🔴 Sonra Alman halkına bunu yapanlardan intikam alacağını söyleyerek, kendine muhalif kim varsa kumpaslarla ya hapse gönderdi ya da idam ettirdi.
🔴 Düzenlediği operasyonlar ile kendine biat etmeyen herkesi temizledi.
🔴 Her propaganda mitinginde ise şu cümlenin söylenmesini emretti: ''ADOLF HİTLER tanrının gönderdiği bir kurtarıcıdır ve tanrı Alman halkının yanındadır!''
🔴 Sonrasında yapılan ilk seçimde ise halkın %74 oyunu alarak Führer, yani lider ilan edildi.
🔴 Tüm yetki tek bir kişide toplandı. İlk icraatı azınlıkta olan cumhuriyetçi ve sosyalist bölgeleri ülkeden tecrit ederek her türlü hizmetten muaf tutmak oldu.
🔴 Ülkedeki bütün gazete, dergi ve basın yayın organlarını elinin altına aldı. Öyle ki 2. Dünya savaşında Ruslar Berlin kapılarına dayandığında Alman halkı hala savaşı kazanmak üzere olduklarını sanıyordu.
🔴 Ve yenilirken dahi mitinglerinde milyonlarca insan toplanarak ona biat ettiklerini gösteriyordu.
🔴 Önceden Alman halkının ''tanrının elçisi, büyük lider, büyük başkan, büyük kurtarıcı'' gibi sloganlarla yere göğe sığdıramadığı ADOLF HİTLER'in intiharından bir ay sonra tüm gerçekler gün yüzüne çıkmaya başladı.
🔴 O aslında sadece çevresindeki silahlı koruma ordusuna güvenen, söylediği her şeyin yalan olduğu, korkak basit bir ruh hastasından başka bir şey değildi.
🔴 Alman halkı bunu çok geç anladı, herkes ona tapıyordu ama gün geldi hiç kimse ben oyumu ona verdim diyemedi.
🔴 Savaştan sonra tekrar bir meclis kuruldu, laik bir cumhuriyet sistemine geçiş yapılarak egemenlik artık tek bir kişinin değil kayıtsız şartsız milletin oldu!
🔴 İşte tarih her zaman tekerrürden ibarettir!
Bu sebepten ders alınması gerekir.
Egemenlik tek bir kişinin değil milletin olmalıdır.!