Tumgik
#Hayatın izleri
hayatinizleri · 2 years
Text
Çocukken bazen, böyle çok sıkıştığım anlarda.
Gözlerimi kapatırdım ve bu olanların,
Sadece bana karşı hazırlanmış bir sürpriz olduğunu düşünürdüm.
Her kavgadan sonra derdim ki kendime
"kesin bu gün doğum günüm ve bu olan kavgalar, kaos aynı o çizgi filmlerdeki gibi bana karşı hazırlanmış bir oyun. Birazdan babam, annem, abim, akrabalarım her biri bir yerden çıkıp SÜPRİZ diye bağıracak"
Olmadı biliyormusunuz.
Ama ben böyle düşünmekten asla vazgeçmedim.
Her defasında aynısını yaptım.
Ama her defasında hayal kırıklığına uğradım.
Gece gözlerimi kapattım, ne "süpriz" diye bağırdılar,
Ne de bir yerlere saklanıp o çizgi filmlerde ki sahneler gibi süpriz yaptılar.
Her gece biraz diye kırılıyordum onlara.
Çocuk yaşımda her gece biraz daha umudum tükeniyordum.
Biraz daha mutsuz uyanıyordum.
Ben böyle böyle olgunlaştım, olanların bir süpriz olmadığını anladığımda.
Olgunlaştım...
1 note · View note
hislerdenkalanacilar · 2 months
Text
Yaşamaktan istifa ediyorum.
16 notes · View notes
geckalmisbirhikaye · 3 months
Text
Ah hayat! Bakalım neler bekliyor bizi acısıyla, tatlısıyla geçip gidecek misin yoksa derin bir sızı mı olacaksın içimizde…
Tumblr media
0 notes
mcanylm34 · 10 days
Text
LAFI BİLE OLMAZ
Yorgun ayak izleri bıraktım
Yürüdüğüm ömür yollarında.
Her birinde, yaşanmışlıklardan kalma
Mevsim geçişleri var
Zamansız yağmurlar, acılı hatıralar var.
Yılgın bir ömür var mesela
Cevapsız sorular, uykusuz geceler var.
Yüreğimden uçup giden kuşlar
Yarım kalan şiirler var.
Parmaklarımın ucunda usul usul yürüyüp
Usulca öptüğüm
Bir ömür devşirdiğim gözlerin var mesela.
Pusulasız kalmışlığım şu hayatta
Yani sensiz, yani nefessiz kalmışlığım var.
Karanlığına düşlerimi sardığım
Dünya telaşından uzak, uğultulardan ırak
Ama uykulardan azade gecelerim var.
Ait olmadığım bir dünyada
Benim olmayan bir hayatın sahnesinde
Yaşıyormuş gibi oynamışlığım var mesela.
Ömür boşluğunda yaralar açan
Anlam yüklediğim yalancı baharlar
Sessiz sedasız ve de suskun
Gözü kapalı çarptığım duvarlar var.
İçimde taşıdığım metruk bir evin
Korkulası ıssızlığı
Yıkıldı yıkılacak tedirginliği
Yalnızlığın en delisi var mesela.
Kıyamet gibi sessizliğim
Uğultulu bir boşlukta
Döne döne düşmüşlüğüm
Aynalara küsmüşlüğüm var.
Düşüp düşüp kalkmışlığım
Yeniden başlamışlığım da var ama
Artık yaşamak gibi bir hevesim yok.
Tamamlamam gereken bir iki işim
Bitirmem gereken birkaç şiirim var.
Sonra arkama bakmam
Yürür giderim bu dünyadan
Gözüm kalmaz ama
Muradım kalır, ahım kalır.
Varsın kalsın
Lafı bile olmaz.
Tumblr media
Tumblr media
137 notes · View notes
benimdunyamlove · 17 days
Text
"Teşekkürler hayat, verdiğin her şey için..
Hayatın sesi ve kelimelerim,
düşüncelerim, sözlerim..
Annem, dostlarım, kardeşim ve parlayan
güneş ve aşkın izleri için..
Teşekkürler hayat, verdiğin her şey için;
Duyduğum tüm sesler; gece, gündüz,
ağustos böcekleri, kanaryalar, çekiçler, motorlar, köpek bağırışları, rüzgar
ve yarin sakin fısıltıları için..
Teşekkürler hayat, verdiğin her şey için;
Caddelerinde, göl kıyılarında, dağlarında
ovalarında, leb-i deryada yahut suya hasret çöllerinde ve evlerinde yorulan adımlarım için..
Teşekkürler hayat, her şey için..
Yıkıntılardan kendimi yeniden yaratabildiğim
ve yeniden hayata sunabildiğim için
kahkahalarım, göz yaşlarım
ve bu şarkı için..
Her şey için teşekkürler."
Tumblr media
13 notes · View notes
kaybolaninci · 2 months
Text
Son bir dilek alacağım var
Kayıp giden yıldızlardan
Bir daha kim duyar sesimi
Ya bu kader baştan yazılsın ya da hayatın kendisi
Nasıl silinir ben bilemedim yüzümden yaşam izleri
Şimdi bana öyle bir şeyler
Söyle ki durup dururken
Tam hayattan vazgeçerken...
9 notes · View notes
kelebsblog · 1 year
Text
GÜNAYDIN Hayat..
"Bu gün güzel şeyler olacak"diye düşünün
Çünkü dilekler Duâlaşır.Duâlar gerçekleşir...
Yüreğinizden sevgi,yüzünüzden
tebessüm hiç eksilmesin,
sağlıklı olun,huzurlu olun...
Tumblr media
GÜNAYDIN Hayat..
Yüreğinizden sevgi,yüzünüzden
tebessüm hiç eksilmesin,
sağlıklı olun,huzurlu olun...
Sevginin yanına huzuru
koy bugün
Sil elinin tersiyle eskiden
kalan izleri ,
Bugün Güzellikler sizi bulsun ...
Tumblr media
..
Hayatın renkleri dokunsun
yüreğinize...
Yeni umutlara,yeni güne Merhaba ...💙🌸🌼
#GÜNAYDIN #Hayırlı #Sabahlar
36 notes · View notes
muammerr · 5 days
Text
Günlük:Bir Arayışın İzleri (3.Gün)
Bugün yine düşüncelere daldım, yaşamın anlamını ararken kendimi bulmaya çalıştım. Son günlerde, varoluşun nedenini sorgulamaktan kendimi alamıyorum. Her gün, bu dünyada yaşamın gerçek anlamını arıyorum, ama her seferinde daha fazla karmaşıklaşıyor gibi hissediyorum.
Bugün, yaşamaya anlam veremediğim bir dönemdeyim. Ölümün ardından her şeyin bir hiç olacağını düşünmek, içimi bir hüzün kaplıyor. Peki, bu hayatın tüm çabaları, tüm umutları, gerçekten bir hiç mi olacak? Belki de bu düşünce, yaşamı daha da değerli kılmalı.
Hayatın anlamını ararken, insanlarla olan ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu fark ediyorum. İnsanları kırmadan, incitmeden, değer vererek yaşamak, gerçek anlamı bulmaya bir adım daha yaklaştırabilir. İnsanlara değer verirken, aynı değeri kendime de göstermeliyim. Kendimi ihmal etmeden, iç huzuru bulmaya çalışmalıyım.
Bugün, belki de yaşamın anlamını bulmak için değil, anlamı yaşamak için çabalamalıyım. Belki de anlam, sadece bu dünyada bir iz bırakmak, sevgi ve saygıyla hatırlanmak olabilir. Bu düşünceyle, yarın için umut dolu bir güne hazırlanıyorum.
Hayatın anlamını arayışımda, içimdeki huzursuzluğun yavaş yavaş yerini kabullenme ve içsel dinginliğe bırakacağını umuyorum. Belki de anlam, sadece bu anın tadını çıkarmak ve sevgi dolu bir kalple yaşamakta yatar.
2 notes · View notes
petrichor-h · 21 days
Text
bazen her yerime kesikler atmak istiyorum. önceden bu kadar yoktu bu his, kontrol edebiliyordum. bir insan en ufak şeyde eline onu almak istememeli, arkadaşları tarafından 'bak intihara kadar gider bunun sonu' laflarını işitmemeli. ama bunların hepsi yaşanırken tek düşündüğüm sensin. yaralarımı gördüğünde canın yanmasın diye tutuyorum bu kadar kendimi. o izleri hayatın boyunca görmek zorunda kalma diye. tabi o zamana kim öle kim kala.
2 notes · View notes
aynodndr · 3 months
Text
Tumblr media
DÜŞMEYİN İNANIN KALDIRAN OLMAZ.
Düşme..!
Düşersen bağımsızlığını ilan eder dostların
Görüş günlerin yasaklanır, gelenin gidenin olmaz
Bayram eder düşmanların düşme..
Düşünce bütün düşüncelerin değişir hayata dair..
Dostluk arkadaşlık Aşk yeniden şekillenir beyninde düşme..
Hayatın ve dostların vefasızlığını görünce
Yaralanır duyguların en derinden Düşme..
Düştün mü ilk önce güvendiklerin vurur sırtından
Kimse bakmaz yüzüne işe yaramaz adam olursun
Bir bir uzaklaşır dostların senden
Tutacak dal bulamaz yorulursun düşme..
Düştün mü isyan edersin yaşadığın hayata
Gözyaşlarını dökersin her gece yastığa
Yılanın ne kadar masum kurtun suçsuz
Çakalın çakal olmadığını anlarsın iki yüzlü insanları görünce
Düşme..!
Düşme..!
Düşünce sahili olmayan koca bir deniz olur dünya
Sığınacak bir liman bulamaz kaybolursun
İki yüzlü düzenbazlar hüküm sürerken
Sen kederinden kahrolursun
Düşme..!
Düştün mü.. Baş ucunda bir tek anan olur
Gerisi yalan olur
İmdat demeye engel olur gururun düşme
Kalıbı beş para etmez adamın söylediği sözler yaralanır olur Düşme..!
Düşersen maziye dalar gider gözlerin
Yazılmamış hikaye olursun
Düğümlenir boğazında kelimeler kederinden kahrolursun düşme..
Haddini de hesabını da bileceksin bugünlerde
Yoksa farkın kalmaz bu yolda gelip gidenlerden
Seni üzenleri hayatından sileceksin gerekirse.
Düşme..!
En iyisi mi bir kurşun sık hayatının orta yerine
Barut izleri kalsın ellerinde
Ama sakın Düşme..!!!
Ömer Aksu
6 notes · View notes
seslimeram · 4 months
Text
Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz!
Tumblr media
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. Bir asrı aşkın demokrasi deneyiminden feyiz alındığı, rehber edildiği ifade olunan bir sahadan mutlak ve kesin bir doğrunun imali söz konusu edilmiyor. Tümden ve doğrudan yıkıma işlevsellik kazandırılıyor. Tek adam rejiminin güncelliği içerisinde tüm o doğru yerle bir edilirken yerine ikame olunan her şeyle bir yalan tiradı güncelleniyor. O yıkım daimi bir biçimde hep sıradana reva görülüyor. Hayatın ehemmiyeti, biricikliği bir biçimde talan edilirken, cerahat ve cürümle el yükseltilen bir iktidar şablonu eliyle açıkta doğrunun yıkımı gerçek kılınır. Bugünün yeni yepyeni ülkesi denilen sahnesinin yönetim katıyla iktidar ve tüm bileşenleriyle birlikte kurumsallaştırdığı yerin yönelimi ve sonuçları böyle bariz bir eksiltme halidir. Biyopolitik bir cerahat sarmalı, bütünüyle yaşamı kuşatan bir denklemler toplamında mutlak, kesintisiz bir cerahat imal olunur. Her yanlış her türlü riya, her güne sığdırılan tahakküm / tehdit ve ötesiyle bu cerahat hali ülke diye sunulur. Gündelik yaşam zora koşulurken cerahat, cürüm, cinnet üçlemesine rehin olagelen bir yer var ediliyor, ne eksik, ne fazla.
Düpedüz yalın bir riya ikliminin aralıksız muktedir eliyle çoğaltıldığı zeminde olmasına devam olunan hamlelerle hayat ehveninden alıkonuluyor. Artık itiraz edebilecek bir cüret, bunu ortaklaştırabilecek bir irade, öteki değil bizatihi bu ülkenin ortak yaşam pratiklerine dair bir şeyler söylemek imkansız kılınıyor. Tahakkümü, denetim ve gözetimi var eden ol siyasi manevra kümesinin, onadığı, izin verdiği kesimlerin patırtısı içerisinde doğruluğun izleri yerle bir olunur. Yoksunlaştırma, eksiltme ve tekdüze ezber olunmuş bir ahkam hali eylem bütünlüğünde demokrasinin izleri de tahrif edilir. Bugünün ülkesinin bunca alenen bir sorunlar toplamından mülhem yere dönüşümü ol izahatı, şu anlama gayretin ve bütün o sorgulayabilme çabasının önünün alınmasıyla birlikte söz konusu edilir. Hakikatimiz en kestirmeden yalın bir buhrandır. Birbiriyle bütünleşik, varsılların iktidar kümesindeki erk ile birlikte yazıp, çizip, oynadıkları bir tahayyüller birlikteliğinde o mutlak yazgıymış gibi var edilen yalanlarla hayat dönüştürülür. Milenyumun bir çeyrek asrı devrilirken olmakta olan bütünüyle devamlılığa kavuşturulan bir kere daha devletlinin izninden azade tek bir günün var edilemeyeceğidir. Bütünüyle dibine kadar bodoslama dibine doğru seyreden bir yerde bundan daha açık bir yıkım istikameti söz konusu edilebilir mi? Bu hallerle yol nereye çıkar ki!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen depremzedelerin mağduriyetleri sürüyor. Depremlerin vurduğu 11 kentten biri olan Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Birlik Mahallesi ile Şüktmeyik mezrası da yaşanan felaketten etkilendi.
Herhangi bir can kaybı yaşanmayan her iki yerleşim yerinde evler ağır hasar gördü. Birlik Mahallesi’nde bulunan 19 hanenin 15’i, Şüktmeyik mezrasındaki 15 hanenin ise 13’ü hakkında yıkım kararı verildi.
Uzun süre çadırlarda kalan depremzedeler sonrasında konteynerlere yerleştirildi. Ancak konteynerde yaşamanın özellikle çocuklar, yaşlılar ve engelliler için getirdiği zorluklar var.
Depremzedeler konteynerlerin yetersiz olmasından kaynaklı kendi imkânlarıyla barınak, lavabo ve duş yerleri inşa ettiklerini kaydetti. Yaşamlarını koşullarını kolaylaştırmaya çalışsalar da bir an önce kendileri için ev yapılması talebinde bulunan depremzedeler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) yapılacak evler için kendilerinden 1,5 ile 4 milyon TL arasında ödeme yapılmasını istediğini söyledi. Depremzedeler, bu parayı verecek imkanlarının olmadığını da ekledi.
'Aylar Geçti, Evler Yok'
Birlik Mahallesi’ndeki evi ağır hasar gören depremzede Hayriye Benice, yetkililerin ‘bugün, yarın, bu ay yapacağız’ dedikleri evler için bugüne kadar adım atılmadığını belirtti. Benice, “Küçücük bir konteyner vermişler, o da su kaçırıyor, soğuk alıyor. Konteynerlerin içinde soğuktan ölüyoruz. Hastalığım var, dizimden ve kalbimden ameliyat oldum. Zaten bu hastalıklarımın hepsi bu soğuktan kaynaklı oluştu. Ne tuvaleti ne mutfağı ne de banyosu, hiçbir şeyi yok. İnsan gıdalarıyla beraber orada nasıl yaşasın?” diye sordu.
'Ev İçin 1.6 Milyon TL İstendi'
AFAD’ın ev için kendilerinden 1 milyon 600 bin TL istediğini söyleyen Hayri Benice, tepkisini “O parayı verebiliyor olsaydık, bir senedir kendi evimizi kendimiz yapardık” diyerek gösterdi. Yaşlı ve hasta olduğunu, bu nedenle daha fazla konteynerde idare edemediklerini dile getiren Benice, evlerinin bir an önce yapılarak, kendilerine verilmesini istedi.
9 Kişi Konteynerde Yaşıyor
9 kişi bir konteynerde kaldıklarını belirten Cemile Yakacı da konteyner yaşamının zorluklarını şöyle dile getirdi: “Bebeğim ve yaşlılarım var. Yaşlı teyze yatalak, kalkamıyor. İhtiyaçlarını 2-3 kişi kaldırıp indirerek karşılıyoruz. Banyo yaptırıyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz çok zorluk yaşıyoruz. Bu bir senedir perişan olduk. Şimdiye kadar çadırda kalıyorduk. Bayramdan sonra konteyner geldi. Tuvaleti, banyosu yok.”
Yakacı, Mart ayına kadar temelleri atılacağı söylenen evlerinin bir an önce yapılmasını istedi.
‘Biz Evimizi, Hayatımızı İstiyoruz’
Ailesiyle konteynerde kalan depremzede Remziye Yakacı ise, geçen 11 aylık zamanda yaşadıklarını “Deprem sonrası hayatımız rezillik içinde geçti. Her türlü sorunu yaşadık Kimse sorunlarımızı dinlemek için gelmiyor. Biz evimizi, hayatımızı istiyoruz” diyerek söze döktü.
5 Bin TL Elektrik Faturası
Konteyneri ısıtmak için elektrikli ısıtıcı kullanmak zorunda kaldıklarını fakat bu kez de 5 bin TL fatura geldiğini söyleyen Benice, TEDAŞ’a gidip ödeyemeyeceklerini söylediklerinde faturanın 2 bin 300’e düşürüldüğünü, onu da borç yaparak ödeyebildiklerini kaydetti. Ev için kendilerinden 4 milyon TL talep edildiğini paylaşan Behice, “İmkanımız yok, bunları düşünmeleri gerekirken milleti daha çok mağdur ediyorlar” diyerek, yapılacak evler için para alınmaması istedi.
AFAD'a Ulaşılamadı
Depremzedelerin dile getirdiği para talebini sormak için aranan AFAD yetkililerine ise ulaşılamadı.”
Doğrunun esamesinin her nasıl okunmadığına başlı başına bu örnek kafi gelecektir. Bir biçimde on bir aydır kendi hallerine terk edilmiş insanların deprem felaketi sonrasında bir kere daha bu defa da devlet eliyle izole edilmelerinin utancı ne yana düşmektedir. Sorgu, sual edeni kalmadığı için artık bir yıkımdan kurtulan insanlara reva görülenler insanlığa sığıyor mudur, sığar mı? Duraksamadan güncellenen her hamleyle bir kere daha yaşama eyleminin önüne setler çekilmeye devam ederken, onca badireden sonra halen ellerindeki o umudu törpüleyebilmek, yok etmek adına olmadık işlerin altına imza atmak neyin nesi, neresi doğrudur? Bitimsiz bir girdabın ortasına terk edilip, kendileri hayatta kalabildikleri için suçluymuş gibi davranılan, bir temel insanlık hakkı olagelen barınma hakkını parasını verirseniz neden olmasına indirgeyen bir yapının hangi eylemi o müşterekleri sağlayacak, sahiden insanların geleceğini düşünmesine müsaade edecektir.
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. 2007 yılının 19 Ocak tarihinde bünyemizde açılmış olan koca bir yaranın ta kendisini de bu bağlamda görmek mümkündür. “Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de gazete binası önünde o dönem 17 yaşında olan Ogün Samast tarafından düzenlenen suikast sonucu yaşamını yitirir.” Koca bir boşluk. Bir biçimde hayatlarımızı topyekun etkileyen, bir daha düzeltilemeyecek bir yaranın özneleri arasında yerini alan bir cinayetin ardından çıkagelen her şey bu eğrelti, şu yanlış ve daimi bir biçimde karanlık olageleni de bildirir. Bir düzlemdeki Ermeni kimliğinin hakikatinden bahisler açabilmenin yollarını onca engellemeye rağmen açabilen bir temsilciydi Hrant Dink. 1915’te yaşatılan Medz Yeghern’in hemen ardından sessizliğe gömülmüş, ancak 1965 yılından, birkaç jenerasyonun devinimi sonrasında kendi belleğinde yer edileni arar, sorar, sorgular hale gelmiş bir kimliğin elinde kalanları birleştirerek bir hikayenin tam ve eksiksiz anılmasını / anlaşılmasına çaba sarf eden bir temsildi Hrant Dink. 19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.
Hrant Dink’in katledilmesine giden sürecin başlangıcını oluşturan Sabiha Gökçen’in yetim bir Ermeni kızı olmasının hikayesinden sonra devamlılığı sağlama alınan sürek avı o eğrelti yolun nasıl da biçimlendirildiğini örnekler. 2019’dan bir haberi aktaralım: “2002-2008 yılları arasında İstanbul Valiliği’nde azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerden sorumlu olan Ergun Güngör, 24 Şubat 2004'te Hrant Dink'le valilikte görüştüklerini, bunu MİT'in istediğini beyan etti.
Güngör, Dink'in Agos Gazetesi'nde Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunu iddia ettiği yazının o dönemde infiale yol açtığını söyledi. İstihbarattan gelen kişilerin Dink'le bir görüşme ayarlanmasını istediklerini aktaran Güngör, "Böyle bir görüşmenin vali izni olmadan yapamayacağımı söyledim. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in olur vermesiyle bu görüşme gerçekleşti. İstihbarat görevlileri yanımdayken Dink’i aradım. Kendisiyle toplumda oluşan bu hassasiyeti konuşmak istediğimizi ve habere konu olan belgeleri görmek istediğimizi söyledim. Kendisi davetimiz üzerine geldi" ifadeleri kullandı.
Güngör, MİT mensuplarına "Sizi Dink'e ne olarak tanıtayım?" diye sorduğu, MİT çalışanlarının "Yakınlarım dersiniz" dediklerini iddia etti. Dink'in verdiği evrakları MİT mensuplarının aldığını söyleyen Güngör, “Bu görüşmenin ardından vatandaşlar tarafından suç duyuruları, protestolar oldu. Emniyet bununla ilgili önlemler aldı. Dink’in hayatının tehdit altında olduğuna dair bize aktarılan herhangi bir bilgi yok. Resmi nezaket kuralları içerisinde yapılmış bir görüşmedir” dedi.
Güngör'e mahkemede MİT mensuplarının konuyla ilgili ifadeleri hatırlatıldı. MİT çalışanları söz konusu görüşmeyle ilgili "Valilik'e gittiğimizde tesadüfen Dink de oradaydı" yanıtını vermişti. Güngör bunu reddederek “Hayır bu mümkün değil. MİT’in talebi üzerine bu görüşme yapıldı” sözlerini kullandı.”
Doğrunun varlığının hiç edildiği bir zeminde sadece Ergun Güngör’ün açık ettikleri dahi her nasıl bir karanlık kozanın imal olunduğunu örnekler. İçine çekilen ötekisi için alenen kurulmuş olagelen yok etme şablonunun istikametini bildirir, zamanında. On yedi koca yıl sonra varılan menzilde, adaletin küflü bir tahayyüle indirgenişi söz konusu olur. Ol samast denen meczubun arkasının toplandığı, çetenin diğer üyelerinin de kahraman edasıyla karşılandığı bir zeminde her yanlış, her kötülük bir kere daha devletli eliyle ya da yönlendirmesiyle taltif olunur. Ki kamu personelinin Cerrah’tan, Güler’e, Öz’den, Uzun, Akyürek, Güngör ve nicesinin davada yargılanmaları bir yana, o cinayetteki payları göz ardı olunur, olundu. Bu kadar zaman sonrasında elde kalakalan sadece bir avuç hayalden ötesi kılınmaz. Düzenin var ettiği öteki nefretinin bugünün çok daha açık bir biçimde hedef kılmaları beraberinde taşıdığı bir zeminde Devletin tüm kliklerinin bir düzlemde pay ve eylemde fail olduğu cinayetlerden birisi olarak kalmaya devam edendir Hrant Dink cinayeti. Onca zaman sonrasında ortaya çıkan garabetlik adalet seremonisinin hiçbir biçimde / anlamda hakikate yer bıraktırmayan bir eğrelti, eksik, gedik haller toplamında o adalet çalınmıştır. Hrant Dink Vakfı’nın sitesinden davanın geniş bir özetine, alınan karar ve ardından çıkagelen karanlığın nasıl biçimlendirilmeye devam olunduğunun yansısına göz atılabilir. Bir memleketin alnına çalınmış koca bir leke haline dönüşen, Ermeni’nin yarasının da ötesini simgeleştiren, onca zaman sonrasında halen yerinde sayan ülkenin korkunç hayal kırıklığından bir kesit yaşamdaki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Öyle ya da böyle doğrunun esamesinin geçmediği / bilinmediği bir zeminde takvimler bir kere daha acıya çıkıyor. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitliksiz, Ahparigsiz... Eksik. Umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Berge ARABIAN – Agos Gazetesi
6 notes · View notes
visneliii-votka · 2 years
Text
"Bu hayatın izleri fondatenle kapanmaz..."
50 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
Hayatın bütün izleri sanki ona sarılmış şöyle diyordu:
"Hayır, bizi bırakıp gitmeyeceksin, başka birisi olmayacaksın, nasılsan öyle kalacaksın: Kuşkularınla, kendinden sonsuz hoşnutsuzluğunla, sonuçsuz kalan kendini düzeltme deneyimlerinle, yaşadığın düşüşlerle ve senin için olanaksız, sana nasip olmayacak sonsuz bir mutluluk beklentisiyle."
26 notes · View notes
sinestezii · 10 months
Text
Tumblr media Tumblr media
"Hava poyrazladı yağmur yağacak Yanıp yanıp sönüyor ışıklandırılmış gözlerin
...
Sensin Akıyor ön dişlerin beyaz beyaz yanıma Her şey rengine göre kanar bilirsin Tırnakların pembeye boyanmış bir koy gibi Pespembe kanar Ve herbir renkte kanayan gözlerin Çınlatır Eluard’ın mısralarını orada “İçinde uçtuğum gözlerin Yolların gidişine Dünyanın dışında bir anlam verdi.” Demek oluyor ki bu dünyada olmak öyle derin Öylesine anlamlı ki insan Bizse bu anlamın işçilerinden ikisi Yağmur yağacak.
Yarı karanlık odamız, üstelik soğuk Isıtıcı bir soğuk bu, değişik Sensin, bir yüzümde geziniyor şimdi yüzün Bir elimizdeki kitaplarda Şiirler okuyoruz bugün Limanlık bir deniz gibi kıpırtısız önümüzdeki taş masa
Uykuya yatmış gibi bütün balıklar Gemileri kaptansız tayfasız Gidip gidip geliyor kimi zaman da Anayurduna dağlara Şiirler okuyoruz bugün
Yaşlandık da ondan mı Susarak katlanıyoruz her mutsuzluğa Saatlendiriyoruz günü Bölüyoruz dakikalara Bir hiç oluncaya kadar bölüyoruz onu. Bölüyoruz yani bütün mutsuzluklara Bir yaprak saniyesi geçiyor usul usul Penceremizden Mavi mavi hatmiler parlıyor dışarıda Dışarıda küçük bahçemizde Ayak izleri gibi gökyüzünün Hatmiler Bırakıyoruz bu sessiz uyuma kendimizi Derken bir mavi damar, bir dudak büküş İyi anlaşılamayan bir ses sokaktaki Çırpına çırpına yükselen duman Bir tutam saçın öne düşüşü Sanki bir sardunya bir yaz boyu ne kadarcık uzarsa Kaça alınırsa bir tükenmez kalem Doluyor içimize öyle Hayatın birdenbire anlaşılması gibi bir duygu gürültüsü Yağmur yağacak.
Yorulduğun zaman söyle Susalım, hiç konuşmayalım istersen Sussak da, hiç konuşmasak da, sözlerin senin Açık denizler gibidir zaten elimde Her zaman ama her zaman bir kıyıyı sezdiren Hatırlıyorum da kelimelerini bir bir: Şairlerin flaşları kalpleridir Dışarıya da parlamalı biraz Kaldı ki ben içimde gezinmekten yoruldum Sensin, iyi anlarsın beni Gözlerine başka türlü bakıyorum Ben bütün gözlere başka türlü bakıyorum şimdi Nemli bir tülbent olup buğulanıyor Ve yaslı ve mahzun Ve devrilmiş bir boya kabı gibi de yoğun Memleketimin gözleri Yağmur yağacak.
Öyle bir yağmur ki bu, bilirsin Dam saçak demeyecek, yağacak Yağacak bir hışım gibi canevine kentin Kalplerimiz küle gömülmüş elmalar gibi Patladı patlayacak Alacak sonunda kendi rengini."
2 notes · View notes
Text
Tumblr media
Ev sandığı yerin aslında sokak olduğunu öğrenen bir kız çocuğu en fazla ne kadar mutku olabilirdi ki yada en fazla ne kadar sevilebilirdi ki... Hayatın da hep ihanete uğrayıp yalan sözlerle ayakta duran gün yüzü hariç her yüzü gören birinin insanlara karşı ne kadar güveni kalabilir ki... Mavi olan gökyüzünü siyaha çevirip.. Yıldızlarını çalıp karanlıkta bıraktığınız kızdan ne beklerdiniz ki.... Yerin en dibine batmış bir kız o yerden nasıl çıkabilirdi ki... Bu sözlerden sonra sen girdin hayatıma... Güven problemi yaşadığımı farkettiğın an üstüme gelmedin aksine sabrettin benimle yerin dibine indin o yerden elimden tutup kaldırdın çok kez düştün ama yinede elimi tutmayı bırakmadın senin için ne kadar da zor olsa da beni oradan çıkardın elimi hiç bırakmadan.. Kule dönmüş yuregime merhem oldun... İlk önce gökyüzümde ki siyahları aldın sonra da yıldızlarımı getirdin benim en güzel yıldızım sendin öyle güzel parlıyordun ki bütün yıldızlardan daha güzeldin hem tekdin hemde benimdin buda en güzeliydi... Zamanla insanların bende açtığı yaraları kapattın izleri kalır diye korksamda izleri acımasın diye elinden geleni yaptın.. Ve bana öyle iyi geldin ki ne acı kaldı nede başka bir şey... Sonra gülmeyi ve sevmeyi öğrettin ben ilk defa bu kadar güldüğümü biliyorum sen yokken gülmeyen yüzüm sen varken gülmeden duramıyorum.. Sen bana çok iyi geldin sevdiğim bütün çektiğim acıların en güzel dermanı oldun sana ne kadar teşekkür etsem azdır... Sen bana hayatta ki en güzel ev oldun ... Ben kendimi ilk defa gerçekten evimde hissettim senin kalbin bana en güzel ev oldu... En değerlim canımdan çok sevdiğim her şey için teşekkür ederim yildönümüz kutlu olsun bir ömür hep yanımda ol seni her şeyden çok seviyorum sevdiğim bir ömürde sevmeye devam edeceğim son nefesime kadar efuli'm.
@seninlekayboldumm Querencia.
2 notes · View notes
kanadikirikelebek · 11 months
Text
Hayatıma ilk girdiğin gün nerden bilebilirdim ki bu çocuk kalbimin senle dolacağını 2021 yılının Haziran aynında aldım seni kalbime küçücüktüm daha 16sında hayatın ne olduğunu bilmeyen bi kız çocuğu yıkık bir adamı toplamaya çalıştı beceremedide adamın enkazı altında kaldı aylarca o enkaz altında ağladı adamdan bi yardım eli bekledi çünkü biliyordu o yardım eli geldiğininde adam onu aylarca enkazın altında bırakmış bile olsa onu sevmeye devam edecekti çocuk kalbi bi kere dolmuştu nede olsa onla. Geldinde uzattın elini çıkardın beni ama ruhumda bıraktığın o enkazın izlerini göremedin ben o izlere rağmen seni bi annenin oğlunu sevdiği gibi sevdim annen seni sevmezken sen yokluğunu hissetme diye dahada çok sevdim ama hala çocuktum 17sinde bütün hayatını o yapmış bi çocuk gittin geldin, sevdin parçaladın, ama ben sana sarıldığım an bütün acılarımı unutuyorum.
Senin bana dönüşünün üzerinden 1 yıl geçti sevgilim hatta 2 hafta sonra hayatıma girmenin 2. Yılı zaman hızlı geçiyor. Bu 1 yıl içinde ne kadar çok kavga etsek bile bi şekilde hep birbirimize döndük sanki kader bizi birbirimize bağlamış gibi belkide öyle.
Sana her sarıldığımda her öptüğümde çok korkuyorum onun son olmasından yanındayken illa sana temas halinde olmak istiyorum çünkü zamanında beni içinde bıraktığın enkazın ruhumdaki izleri yerinde duruyor.
Korkuyorum sevgilim hayatımdan hiç korkmadığım kadar gitmenden korkuyorum, ilerde bi başka adamı sevmek zorunda kalmaktan korkuyorum, senin bi başkası ile yuva kurmandan korkuyorum ama eğer bi gün beni bi başkasını sevmek zorunda bırakırsan işte o zaman hakkım sana helal değil sevgilim ahım yakanı bırakmaz.
3 notes · View notes