Tumgik
#kore filmi
heryolkore · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Son zamanlarda her yerde karşıma çıkan filmdi kendisi. Marifet ya oturdum izledim klişe mi evet wooaaah bir film mi tam olarak öyle diyemem ama önce tatlı tatlı zehiri veren acısını da çok iyi çıkaran bir film miydi? Evet. Dert sahibi olmak mı istiyorsunuz buyurun sizi böyle alalım.
Filmi Netflix’ten izleyebilirsiniz.
Film : 20th Century Girl
#kdrama #koreandrama #koreamovie #korea #korefilm #netflix
14 notes · View notes
pampikgibidik-blog · 4 months
Text
Sürükleyiciliği İle Hipnoz Olacağınız Kore Filmi:"Forgotten" İncelemesi/BujoPunch
“Bu inceleme baştan sona spoiler barındırmaktadır” Bu filmi, film tavsiyeleri veren bir sayfada gördüm ve filmin başrolünü Sung Hoon zannettiğim için izlemeye başladım. 🙂 Kızmayın ama benziyor bence. Ama iyi ki izlemişim. Normalde film izlerken, daha doğrusu genel olarak bir şeyler izlerken tırnaklarımı vs. yolan bir insanım. Sebebini bilmiyorum ama uzun süre sabit duramıyorum. Ve bu film,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
denizeyuruyen · 14 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
🎬 Şiir / Shi / Poetry (2010)
Şiir temalı, arkaplanında dokunaklı bir hikayenin yer aldığı, güzel bir Kore filmi izledim.
Aşağıya da filmde yer alan bir şiiri bırakıyorum. Tabii filmi izleyip hikayeyi bilen bir insana vereceği hissiyat daha başka olacaktır. Yine de güzel.
...................................
AGNES’İN ŞARKISI
Hava nasıl oralarda Issız mı yine? Ateş kırmızısı mı günbatımı? Orman yolunda kuşlar şarkı söylüyorlar mı?
Kabul eder misin Yollamaya cesaret edemediğim mektubu? Dinler misin Söyleyemediğim itiraflarımı? Zaman geçecek, güller solacak mı?
Şimdi elveda deme vakti Esip geçen yel gibi, gölgeler gibi. Tutulmamış sözlere, Sonsuza mühürlenmiş aşklara, Bileklerimi öpen çimenlere Ve beni izleyen küçük adımlara Elveda deme vakti.
Karanlık çöküyor sanki. Mum yeniden yanar mı? Dua ediyorum Kimse ağlamasın diye, Bil diye seni ne çok sevdiğimi bil diye. Sıcak bir yaz gününün ortasında Uzun bir bekleyiş, Babamın yaşlı yüzüne benzeyen Eski bir patika. Yalnızlık da yabani bir çiçek gibi Ürkek, çeviriyor yüzünü.
Nasıl sevdim seni? Sessiz şarkını duyunca Nasıl da titredi kalbim. Dualarım seninle… Kara nehri geçmeden önce Ruhum son nefesiyle, Parlak bir günün hayalini Başlıyorum görmeye. Yine uyandığımda, Işıktan gözlerim kör. Seni buluyorum, Bekliyorsun yanı başımda…
9 notes · View notes
nesepalamudu · 4 months
Text
hemen filmi de seçiyoruz
kore filmi moonlit winter?
japon filmi monster?
9 notes · View notes
tasduvar · 4 months
Text
rastgele bi kore filmi açtım içimden geçti dakikalardır ağlıyorum
2 notes · View notes
korelist · 4 months
Text
Tumblr media
HAPPINESS // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb: 7,9 Benim Puanım: 8
Drama: Happiness
Hangul: 해피니스
Director: Ahn Gil-Ho
Writer: Han Sang-Woon
Date: 2021
Genre: Thriller
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Han Hyo-Joo, Park Hyung-Sik, Jo Woo-Jin, Song Ji-Woo, Lee Joon-Hyuk
In the Soop: Friendcation izledikten sonra Park Hyung-Sik’i ne kadar özlediğimi fark ettim. O kadar dizi ve aktör arasında benim için” Strong girl Do Bong Soon” dizisinin Bong Bong & Min Min çiftti hala en birinci çifttir. Her seferinde ikisini de görmekten mutlu oluyorum. ( Park Hyung Shik ve Park Bo Young ). Bu dizide Park Hyung-Sik’e eşlik eden kadın oyuncumuz Han Hyo-Joo oluyor. Kendisini W : Two part apart dizisinden tanıyoruz. Zaten oyuncu, W’den sonra Kore sinemasına dönüşünü Happiness ile yapıyor. W’deki oyunculuğunu hiç beğenmemiştim ama burada role de diziye de cuk oturmuş. Tek eksik Park Hyung-Sik ile aralarında hiç romantizm hissedilmemesiydi. Çift olarak diziye yakışmışlardı ama aralarında hiç romantik çekim yok gibiydi. Abi kardeş rolünde olsalardı aynı havayı bize verebilirlerdi. Hatta belki daha bile farklı şekilde ikna edici olabilirdi. Yoon Sae-Bom (Han Hyo-Joo) dizide terörle mücadele birimindeki bir dedektiftir. Jung Yi-Hyun  (Park Hyung-Sik) ise cinayet masası dedektifidir. Liseden beri tanışan çiftimiz, ev alabilmek için anlaşmalı bir evlilik yapmaya karar verirler. Korede ev sahibi olmak, saygın bir muhitte oturmak için evlilik önemli bir rol oynamaktadır.
Bu sıra da korona sonrası Kore’de yeni bir salgın hastalığın ortaya çıktığını tespit ediliyor. Hastalık insanlarda susuzluk ile belirti göstermeye başlıyor. Arkasından ise beyne giden sinyaller bir süreliğine engellenip, kana susamışlığa dönüşüyor. Kuduz mutasyonu olarak betimledikleri bu yeni salgına yakalananlar zaman zaman normale dönüp, susadıklarında ya da kan kokusu aldıklarında tekrar canavarlaşıyorlar. Başka birini ısırmaları veya tırmalamaları hastalığın bulaşmasına neden oluyor.
Ordu hastalığın ilk ortaya çıktığı apartmanın olduğu siteyi karantinaya alıyor. Dizide, 15 katlı binalardan oluşan bu sitedeki 101 nolu binada ikamet eden karakterlerimizin hastalık ile olan mücadelesini izliyoruz. Dedektif çiftimizin de aldığı ev bu binada olduğundan olaya birinci elden dahil oluyorlar. Burada kana susamışlık ön planda olduğu için zombiden çok vampiri andıran bir mutasyon söz konusu. Tabi yine, her zaman olduğu gibi Koreliler oyunculuk ve makyajda şov yapmışlar.
Apartmandaki tuhaf karakterleri göstermeye başladığı dakikada aklıma ilk gelen Stephen King’in The Mist filmi ve aynı isimli dizisi oldu. Akabinde yine apartmanda geçmesinden ötürü Sweet Home dizisini çağrıştırdı. Tam beni ufaktan afakanlar basıyordu ki, King’in o insan psikolojisi ile döven tavrı olmadığını fark ettim. The Mist’in dizisini sonuna kadar izleyememiştim. Ruhum daralmıştı. Bu dizide öyle olacak diye çok korktum. Dediğim gibi neyse ki King kadar sert bir giriş yapmadılar. Tabi bu demek değil ki her şey şeker şerbet ilerliyor. Salgın hastalık konusunun hemen arkasından gelen psikolojik gerilim, üzerine eklenen sosyal sınıf ayrımcılıkları derken karanlık bir hava hakim oluyor. İkili ilişkiler ve iç hesaplaşmalar da eklenince fokur fokur bir şey çıkıyor ortaya. Bu kadar mevzunun ortasına da Park Hyung-Sik’i yerleştirmesinler mi! Üff..
Dizi genel olarak benzerlerinden sıyrılmayı başarıyordu. Özellikle zombi gibi başlamasına rağmen aslında temelinde vampire daha yakın bir şekilde salgın bir hastalık olması ve bunun covid gündeminin üzerine gelmesi zekiceydi. İşlenen sınıf ayrımcılığı daha önce görmediğim bir konu değildi ama benim düşündüğüm kadar sert bir dille anlatmamalarını sevdim. Yalnızca yarattıkları o salgın hastalık dünyasını çok daha etkili ve gösterişli ele alabilirlerdi. Kullanılabilir unsurlar daha keskin olmaya müsait görünüyordu. Hastalığın yayılma noktası için güzel çıkış yapıp altını dolduramadıklarını düşünüyorum. Bunlara rağmen dizi seyirciyi bağlamayı başarıyor.
Eksik ve eksi olarak ikiliye çok daha fazla sahne yazılabilirdi. Aralarındaki anlatılmaya çalışılan o bağı göstermeyi çok başaramamışlardı. Ortada bir şey vardı ama aşktan ziyade akraba ilişkisi gibiydi. Salgın üzerinde durulması ve gösterilen neden diziyi fantastik yapıdan çıkarıp daha gerçekçi bir hale sokmuştu. Aparmanda kapalı kaldıkları karantina sürecinde en çok vurgulanan alt metin ise dışardaki canavarlar ile kıyaslandığında kapana kısılmış insanların daha korkutucu olduğu şeklindeydi.
Bir diğer bahsetmek istediğim karakter, Han Tae-Seok (Jo Woo-Jin). Ordudaki konu ile ilgili yetkilendirilen rütbeli abimiz. Jo Woo-Jin ismini;  Goblin ve Mr. Sunshine gibi iki inanılmaz diziden tanıyoruz. İkisinde de biraz komik biraz eğlenceli çok da ciddi olmayan rollerdeydi. Bu dizide ise izlediğim diğer rollerine göre çok ciddi ve karizmatik bir karakteri canlandırıyordu. Çok beğendim. Az çok tanıyanlarında benimle aynı fikirde olacağına eminim.
Ve kötü karakterler… İzlerken hepsini bir odaya kapatıp ateşe veresim gelmedi değil. Hepsinin nedenleri, sonuçları güzel güzel anlatıldı. Boşta kalan bazı detaylar olduğu için izleyici olarak hıncımı alamadım. Yan karakterlerin hikayelerinde sonunu söylemedikleri mevzuları kaldı. İlk üç bölüm tempolu ilerlerken bir noktada merak düşmese de çok durağanlaştı. Bölüm sayısı bence yeterliydi ama boşlukları biraz daha doldurabilirlerdi.
Sonuç olarak bence dizinin artıları eksilerinden daha çoktu. Diziyi beğendim, Park Hyung-Sik’i özlemişim, oynadığı karakter Jung Yi-Hyun ise bence inanılmaz karizmatikti. Verdiği kararlardan emin, aldığı aksiyonlarda gözünü bile kırpmayan waow bir karakter izletti bize. Aldığı kilolarda ayrıca yakışmıştı. Sevdiğimiz canımız Min-Min’imiz bu dizide olmuş Mon-Mon. Ayrıca ufak bir not ile bitireyim; dizide belli periyodlar ile genelde gergin bir sahne sonrasında çıkan “Happiness” yazısının ironisi beni çok eğlendirdi.
OST:
Joe Layne - Portrait
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
2 notes · View notes
gecemdekiyildizlar · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
bir daha mutsuz kore filmi/dizisi izlemicem
14 notes · View notes
sessizerkek · 6 months
Text
Tumblr media
Şüphe ( burnin) kore sinemasının bence en iyi filmi. Sıradan bir hikayenin sanata ve şüpheye dönüşümü.Yaptığımız bazı şeylerin bizi pişmanlığa sürüklemesi.izleyin, efendim. ( sanat filmi sevmiyorsan izleme ama)
3 notes · View notes
7hanife · 1 year
Text
Bir itiraf
Hiç İran filmi izlemedim,çok şey kaçırdım mı?
Hiç Kore filmi de izlemedim sanırım
İran filmlerinde baskın bir gerçeklik var gibi Kore filmlerinde de tam tersi bunlara ayıracak vaktim yok bence
En son 'Batı cephesinde Yeni Bir Şey Yok' izledim memnun kaldım zamanım boşa gitmedi
3 notes · View notes
yabancinumara · 2 months
Text
Samsung Galaxy S24 Tanıtımı ve Reklam Filmi
Güney Koreli teknoloji devi Samsung, 2024 yılı çalışmalarına resmen start verdi. Şirket, 17 Ocak‘ta düzenleyeceği etkinlikte Galaxy S24 ailesini resmen tanıtacak. Geçtiğimiz gün lansman tarihini net bir biçimde açıklayan Samsung, şimdi de Galaxy S24 ailesi için hazırlanan ilk reklam filmini yayımladı. Samsung Galaxy S24, şirket için önemli bir dönüm noktası olacak. Zira bu akıllı telefonlarda,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
devilsoul0 · 2 months
Text
Bugün en sevdiğim filmleri listelemeye geldim
1) Firefly forest (anime filmi)
2) Corpse bride (animasyon)
3)Your eyes tell (Japon vers Türkiye ve orijani kore versiyonu da var)
4) me before you (romandan filme)
5) pride and prejudice (romandan filme)
Ama bugün pride and prejudice (aşk ve gurur) hakkında yazmak istiyorum diğerleri hakkında az çok paylaşmıştım. Ama bu filmi izlemeyi hep erteledim. Bu sefer izlemek istedim ama etkisinde bu kadar kalacağımı bilemedim. Elizabeth'i haklı bulmuştum ondan nefret eder gibi davranınca kırılıp karşılık vermesini. Ama içimde orda başka bir şey var hissi vardı o bakışları tanıyorum çünkü o bakışlar aşık bir adamın bakışlarıydı ve o adam ilk görüşte tanışmadan aşık olmuştu. Bay darcy ilk görüşte aşık olmuştu söylemesinin uzun sürmesi o kargaşa anladım ki insanlar birbirini dinlemeyi bilmediği için birbirimizi yanlış anlıyoruz oysa o bakışlar her şeyi anlatıyordu belki konuşmayı deneselerdi baştan mutlu olurlardı ama nefretten oluşan bir aşktı daha detay vermek istemiyorum ister okuyun romanı ister filmini izleyin ama gecikmeyin...
1 note · View note
oyunistan · 4 months
Text
Oscar ödüllü Bong Joon-Ho, Parasite filminin yıldızı Lee Sun-kyun'ın ölümü için çağrı yaptı
Lee Sun-kyun, geçtiğimiz ay suçlamalar yüzünden intihar etmişti. Parasite filmi ile Oscar kazanan Koreli yönetmen Bong Joon-Ho ve Koreli oyuncular, filmde rol alan ve geçtiğimiz ay suçlamalar yüzünden intihar ederek aramızdan ayrılan Lee Sun-kyun adına çağrı yaptı. https://bit.ly/3TUvGtl
0 notes
yantekerlek · 4 months
Text
o kadar işin arasında şakk diye film açmaya meylim nedendir zeytin gözlüm? parantez içinde 2023 yazan kore-eda filmi gördüm diye mi......
1 note · View note
korelist · 2 years
Text
Tumblr media
SQUID GAME // K-DRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 8 Benim puanım: 7
Drama: Squid Game Hangul: 오징어 게임 Director: Hwang Dong-Hyuk Writer: Hwang Dong-Hyuk Episodes: 9 Date: 2021 Language: Korean Country: South Korea
Casts : Lee Jung-jae , Park Hae-soo, Yeong-su Oh, Anupam Tripathi, HoYeon Jung, Wi Ha-joon, Heo Sung-tae, Kim Joo-ryoung, Yoo Sung-joo, Lee Yoo-mi
Beyaz Perde Sanatçıları Derneği Drama Dizilerinde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü -2022 · Lee Jung-jae Beyaz Perde Sanatçıları Derneği Drama Dizilerinde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü- 2022 · HoYeon Jung Altın Küre Dizi, Mini Dizi veya Televizyon Filmi Dalında En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü - 2022 · O Yeong-su Bir Drama Dizisinde En İyi Erkek Oyuncu Dalında Eleştirmenlerin Seçimi TV Ödülü -2022 · Lee Jung-jae Beyaz Perde Sanatçıları Derneği Dizilerde En İyi Dublör Performansı Ödülü - 2022 TV Dalında Baeksang Büyük Sanat Ödülü -2022 People's Choice Award for Favorite Bingeworthy Show- 2021 AFI Special Award - 2022 Satellite En İyi Drama Dizisi Ödülü - 2022 En İyi TV Yönetmeni Dalında Baeksang Sanat Ödülü - 2022 · Hwang Dong-hyuk Independent Spirit Award for Best Male Performance in a Scripted Series - 2022 · Lee Jung-jae TV Yapımlarında En İyi Teknik Başarı Dalında Baeksang Sanat Ödülü - 2022 · Jung Jae-il Critics' Choice Television Award for Best Foreign Language Series - 2022 En İyi Çıkış Yapan Uzun Metrajlı Dizi Dalında Gotham Bağımsız Film Ödülü - 2021 Bravo Otto in der Kategorie Serien & Filme weltweit – 2021
Yayınlandığı tarihten itibaren gündemden düşmeyen dizi, büyük bir kitleyi Kore sineması ile tanıştırmayı başardı. Üzerine birçok ödül alarak bu kadar gündemde kalmasının bir nedeni olduğunu da kanıtladı.  Güney Kore'de maddi sorunlar yaşayan kişilerin para ödülü için oynadığı çocuk oyunlarını anlatan Squid Game; birçok sorunu da masaya yatırıyor. Yalnızca bir oyun distopyası yaratmakla kalmayıp, toplumsal birçok sorunu ince ince işliyor.
Bana kalırsa; birçok eleştirmenin de dediği gibi 2 saatlik bir film olabilecekken dizi olmasına gerek yokmuş. Okuduğum kadarı ile yönetmenin de en başta isteği bu yönde olmasına rağmen kimseyi ikna edememiş. Edebilseymiş, balon bir şöhretten ziyade kült bir film ortaya çıkabilirmiş. Dizi belli bir dönem patlamış olabilir ancak, uzun süre hatırlanacağını sanmıyorum. İçerdiği bütün oyunlar, kıyafetler sosyal medyada epey gündem olmasına rağmen zaman içinde oyuncuları dahi hatırlanmayacak gibi görünüyor.
Dizi borç üzerine inşa edilmiş, uyumlu birey yaratma fikrinin altını çizerek hayatta ikinciye yer olmadığını gözümüze sokuyor. Mevki kaybetme, statü düşme gibi metaforları bol bol işlemişler. Sürü psikolojisi dediğimiz, istemese de topluma uyum sağlamak zorunda kalan baş rolümüzün daha ilk saniyeden çaresizliğinin boyutlarını izliyoruz. Onun yanı sıra dizide şansı yaver gitmediği için dibe vuran, yanlış tercihler yaptığı için dahi olması bir işine yaramayan, erken yaşta geçimini sağlamak zorunda kalan birçok karakter görüyoruz. Bu karakterleri o kadar ağır ağır anlatıyorlar ki izlerken bir tık baygınlık geçirebilirsiniz.
En başta oyunlara kabul edilme merasimi Gong Yoo ile başlıyor. Bu aşama dizide gizlenmiş 1.oyun olarak düşünülebilir. Net bir şekilde işe alım sürecini eleştiriyor. İnsan kaynaklarının ne kadar acımasız olabildiğini az çok deneyimlemişsinizdir. İşe girmek için, kendinden ödün verilmesi her ülkede çok yaygın. Her oyuna bir alt mesaj eklenmiş.
İlk oyunun mesajı ‘uyum’. Herkes kendi bacağından asılır, kalabalığın düzenini bozmadan bireysel başarı elde etmek zorundasınızdır. Dur dendiğinde duracak, yürü dendiğinde yürüyeceksiniz. Emirlere itaat etmek zorundasınız.
İkici oyunun mesajı ‘yükselmek’. Şekerden şekli çıkartmak için kullanılan yöntemler aslında, şirkette yükselmek için neler yapabilirsin sorusunu soruyor. Başrolümüzün şekli yalayarak çıkartması da hepimize bir şeyler çağrıştırıyordur.
Üçüncü oyunun mesajı ‘takım’. Her ne kadar bir iş yerinde bireysel başarılar ön planda olsa da bulunduğunuz takıma uyum sağlamak zorundasınızdır. Bazı durumlarda, sizin ne kadar iyi olduğunuzun hiçbir önemi yoktur. Takım olabilirseniz, karşınızdaki rakip sizden güçlü bile olsa bir adım öne geçebilirsiniz.
Dördüncü oyun bir öncekini çürütme üzerine bir mesaj içerir ‘kurnazlık’. Yeri geldiğinde takım olarak zafer kazansanız da hayat mücadelesi içinde yanınızdaki kişi her zaman rakibiniz olacak. Aynı koltuğa iki kişi oturulmayacağını biliyor olmanız gerekiyor. Yanınızdaki en yakın arkadaşınız dahi olsa, sizin hep bir adım önde olmanız gerekiyor. Dizide burada yalnızca kendini düşünmemiz gerektiğini suratımıza çarpıyor.
Beşinci oyunun mesajı ‘risk’. Çalışma hayatınızda ne kadar risk alabiliyorsunuz. Başkalarının aldığı risklerden kendinize pay mı çıkartıyorsunuz. Attığınız her adım sizi dibe de indirebilir, zirveye de çıkartabilir. Bunu için sizden önce o adımı atmış insanları bilmeli, rakiplerinizi iyi gözlemlemelisiniz.
Ve son, altıncı oyun zirve mücadelesi.
Dizide bir nokta da bütün oyunlardan vazgeçilip oyuncuların hayatlarına dönmesine izin veriliyor. Oy birliği ile oyunlar iptal edilip, yaşamayı seçiyorlar. Ancak bu çok uzun sürmüyor. Başta bilmeden para için geldikleri bu ölümcül oyuna, ikinci kez davetiye aldıklarında bile-isteye kendi ayakları ile dönüyorlar. Hepimizin çalışma hayatı da böyle değil mi?
Sonuç olarak; dizi en başta dediğim gibi kült bir film olabilirmiş. Bu kadar detaylı ve kalabalık toplumsal kavramların doldurulduğu 9 bölümlük seri olmasına gerek yokmuş. Bu kadar çok ödül almasına rağmen, benim fikrim fazlaca ve bilinçsizce popüler olduğu yönünde. Kaç kişi gerçekten bu kadar mesajı anlayarak izlemiş olabilir.
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
3 notes · View notes
gamerbulten · 4 months
Link
Ocak 2022'de Netflix'te Yenilikler: Tüm yeni filmler ve şovlar İşte bu ay Netflix'e gelen her şey Ye...
0 notes
bencesence · 6 months
Text
Film: Yang'dan Sonra
Tumblr media
Film bir ailenin fotoğraf çekimiyle başlıyor. Aile siyah bir anne, Çinli çocuk ve yanlarına gelen yine Çin görünümlü birinden oluşuyor. Bu nasıl bir aile diye şaşırıyor izleyici çocuğun evlatlık olduğunu hemen anlayıveriyor.
Yang küçük kardeşinin kültürel mirasını öğrenmesi için programlanmış bir android bir robot. İlk olarak filmi Yang'ın yani Mika'nın deyişiyle Gaga'nın gözünden anlatıyor Kore asıllı Amerikalı yönetmen Kogonada. İkinci olarak da Gaga'nın bedeninden. Film birincil ve ikincil anlatıcı karakterleriyle anlatılıyor.
Mika'ya dadılık ve arkadaşlık eden Gaga, filmin başlarında arızalanıyor. Onu onarmaya çalışan Jake (baba) bu çabası esnasında Gaga'nın hatıralarını izleyebiliyor ve film o hatıralardan izleyiciye sunuluyor.
Bilimkurgu olan film fütürüst dokunuşlara sahip.
Diğer taraftan yönetmen filmde Varoluşsallığı inceliyor. Örneğin, insan olmanın nasıl bir şey olduğu vurgusu yapıyor. Ama sunduğu tezlerin antitezlerini ortaya çıkarmıyor, düzanlam ve yananlam çevresinde dolanıyor. "Tırtılın sonu denilen şeye, dünyanın geri kalanları kelebek diyor." "Her son aynı zamanda bir başlangıç mıdır?" "Bu şekilde inanmaya programlandım." "Dürüst olmak bir seçenek değil mi?" "Programlanmış olmak seni üzmüyor mu?" "İnsan olmayı istemiyor musun?" "Hiçbir şey olmadan hiçbir şey olunmaz." "Bir insanı Asyalı yapan şey nedir?" gibi cümlelerle izleyiciye söz hakkı veriyor.
Bir sekansta, aynada Gaga'nın parçalara bölünmüş şeklini görüyoruz. Yaklaştıkça kırılmaları farkediliyor ve nitekim Jake aynanın olduğu adrese gidip orada ne olduğunu araştırıyor. Gaga'nın aslında başka başka sahiplerinin olduğunu öğreniyor. O yaşantışında yaşadıklarından kırıldığı anlaşılıyor. Duygusal robotu alttan alta görüyoruz.
Jake yine Gaga'nın hatıralarından kendi çocuklarını, aile bağlarının önceki ve şimdiki halini fark ediyor. Gaga'nın varlığının onlar için önemli olduğunu anlıyor ve aile ilişkileri iyileşiyor.
Filmde Jake anıları açarken, yoğunluk oluyor açılamıyor ve Betaları Gammaları sıkıştırıyor. İnsanın aklına kıyamet günü geliyor. İnsanların tüm yaşadıkları tıpkı bu filmde olduğu gibi başkasının gözünden kayıtları açılacak. O sahnenin karmaşıklığı bana o hissi verdi. "Her son aslında bir başlangıç mıdır? " sorusunun cevabı programlandığımız kodlara göre şekil alıyor. Müslüman bir kişiye göre "Evet bir başlangıçtır." Bunun gibi birçok bakışa izleyici kendi cevabını verebiliyor.
Çaycı dükkanı olan Jake ile bir sohbetlerinde Gaga, Jake'e: Çayın hoşuna giden şeyinin ne olduğunu soruyor.
Jake ise: "Asıl hoşuma giden şey çay fikriydi." diyor. "Bir hayalin peşinde koşmak, toprağa, bitkilere, havaya ve yaşam biçimine bağlı bir süreç. Yani yaşam biçimi."
Gaga, "Çayın hoşuna giden kısmı, tadı ve aroması değil mi?" "Çayın tadını tarif etmek neden bu kadar zor?" dediğinde. Jake, çayın gizemli dünyasını anlatabilecek kelimelere sahip bir dil olmadığını söylüyor ve o tadı betimlemeye çalışıyor.
"Evet ormanda yürüyormuşsun gibi bir şey hayal ediyorsunuz. Yerde yapraklar var. Yağmur yeni dinmiş. Yerler ıslak ve siz yürüyorsunuz. İşte tüm bunların hepsi bir çayın içinde. Her nasılsa hepsi bu çayın içinde. Önce koklamak istiyorsun ama biliyorsun ki çayın içinde sadece aroma ve lezzet yok. Bir tarih var." Çayın yanı sıra bir kültürü de anlatıyor karakter, izleyiciye.
Robotların insan hayatını nasıl etkileyeceğini, hayatın gerçeğiymiş gibi hayatımızda yer alacağını onların da insanlar gibi üzülebileceğini söylüyor film. Karşımızda kültürel bir robot buluverecekmişiz gibi hissettiriyor.
Film görsellerle, anlatı biçimiyle, diyaloglarla, kadrajlarla Gaga adlı robotun yanı sıra klonlanmış kız arkadaşını, insani ilişkileri, kültürel değerlerin ne kadar önemli olduğunu, aile bağlarını, insanı, varlığı birçok şeyi izleyiciye düşündürüyor. Drama ancak diyaloglarla durağanlıkları tıkamadan akışı sağlayabiliyor yönetmen.
İnsanların renk, dil, din, cinsiyet farkı olmadığını vurgulayan film klonlanmış kızı saklama nedeni olarak "sen klonları sevmiyorsun" gerekçesini sunabiliyor.
Ezcümle, hem kültürel mirası nesillere anlatmanın önemi üzerine, hem insan varlığını sorgulama üzerine dini ve insani boyutuyla konuşulabilecek kapılar açması, insan olmanın önemine anlatması bağlamında izleyici için iyi bir film. O kadar ki insani değerleri taşıyan robot bile olsa insanlardan farksız oluyor demeye getiriyor.
Tumblr media
Film, ilk gösterimini 2021’de Cannes Film Festivali’nde yaptıktan sonra Sundance Film Festivali’nde gösterildi. Burada bilim ve teknolojiye odaklanan filmlere verilen Alfred P. Sloan Ödülü’nün sahibi oldu. Bilimkurgu öğeleri taşıyan bir dram. Nitelim Androidin ölümünü işliyor.
0 notes