Tumgik
#uyuyan adam
yorgunherakles · 8 months
Text
her şeye ancak belirli bir mesafe koyarak katlanabiliyordum.
thomas bernhard - sarsıntı
66 notes · View notes
hanedan · 1 year
Text
Oturuyor ve beklemek istiyorsun sadece, bekleyecek bir şey kalmayana kadar beklemek: Gece olsun, saatler vursun, günler geçip gitsin, anılar silikleşsin.
64 notes · View notes
huzursuzlugun-blogu · 5 months
Text
Tumblr media
8 notes · View notes
Text
uzunca bir süre kendine sığınaklar kurup yıktın: düzen ya da eylemsizlik, başıboş sürüklenme ya da uyku, geceleyin devriye gezmeler, yansız anlar, gölgelerin ve ışıkların kaçışı. daha uzun bir süre kendine yalan söylemeyi, kendini sersemleştirmeyi, kendi oyununa gelmeyi sürdürebilirsin belki. ama oyun bitti, büyük şenlik, ertelenmiş yaşamın yalancı sarhoşluğu bitti. dünya yerinden kıpırdamadı ve sen değişmedin. kayıtsızlık seni farklı kılmadı.
ölmedin. delirmedin."
3 notes · View notes
dusleraleminde · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media
📜Pek yaşadın denemez, oysa her şey çoktan söylendi, çoktan bitti. Topu topu yirmi beş yaşındasın, ama yolun çizilmiş bile. Roller hazır, etiketler de: Bebekliğindeki oturaktan yaşlılığındaki tekerlekli sandalyeye varana kadar oturacak tüm yerler orada durmuş sıralarını bekliyorlar.✨
~Georges Perec, Uyuyan Adam
13 notes · View notes
yinedemeliha · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
19 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 2 years
Text
“Çatlak aynanda hangi sırları, yüzünde hangi hakikati arıyorsun?”
...
Georges Perec · Uyuyan Adam
20 notes · View notes
uyuyankadinblog · 2 months
Text
"İnsanlardan nefret ettiğin anlamına gelmez bu, ne diye onlardan nefret edesin ki? Ne diye kendinden nefret edesin ki? Keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keşke hayvanlar aleminden çıkıp aşılan o birkaç gülünç adımın bedeli, sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinmek bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı! Karşı karşıya getirilebilen başparmaklara, iki ayak üstünde duruşa, omuzlar üzerinde başın yarım dönüşüne fazla ağır bir bedel bu. Yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkunluk, bu bitmek bilmeyen baskı ortamı, bu sonsuz üretme, ezme, yutma, engelleri aşma, durmadan ve yeniden baştan yaratma makinesi, senin değersiz varoluşunun her gününü, her saatini yönetmek isteyen bu yumuşak dehşet."
0 notes
fakirvav · 7 months
Text
karşı kıyıya geçmek artık umrunda değil miydi
Tumblr media
1 note · View note
wpersonatristew · 1 year
Text
Tumblr media
Bazen başını yastığa koyup ağlamak, ağlarken uykuya dalmak en büyük ilaç gibi gelir…
1 note · View note
yorgunherakles · 4 months
Text
sabırlısın ama beklemiyorsun, özgürsün ama seçmiyorsun, müsaitsin ama hiçbir şey seni harekete geçirmiyor.
#perec
35 notes · View notes
aewol-ri · 1 year
Text
"yalnızdın ve tüm dünyayla arandaki köprüleri yıkmak istiyordun."
0 notes
nazergin · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
Uyuyan Adam (The Man Who Sleeps)
1 note · View note
feudecendres · 2 months
Text
şu an yine uyuyan adam filminde gibiyim yağmur yağıyo koca caddelerde bi ben varım
72 notes · View notes
iremmiee · 1 month
Text
Tumblr media
Bütün o efsaneleri bilirsiniz, ay ile güneş , su ile ateş , beyaz ile siyah hep birbirinin ruh eşi olurlar genellikle. Beyaz, Siyah var olduğu kadar vardır. Ay ile Güneş müthiş bir uyumla bir çeşit anlama içerisindedirler falan filan... İki zıt varlık hep birbirini tamamlar. Oysa Güneş ortaya çıktığı zaman Ay saklanır , Su'yun olduğu ortamda Ateş söner , Siyah ise Beyaz'a her sıçradığında kocaman bi lekeden başka birşey değildir.
Bense,
bu efsanelerin geldiği şehirlerden birinde adımlarımı yavaşça attım. Bir gölge gibi sessizce ilerledim. Gözlerim bol ışıklı merkezlerden kuytu köşe karanlıklara kaydı.
Koltukaltında gazete kağıdına sardığı şarap şişesiyle uyuyakalmış -daha gerçekçi olmak gerekirse oracıkta sızmıs- bir evsiz gördüm.
Duvar kenarında birbirlerine sokularak uyuyan sokak çocukları gördüm.
Kendini dizginleyemeyen , hırlayarak ve gözlerindeki amansız öfkeyi dışarıya kusarak yürüyen köpekler gördüm.
Biraz daha ilerledim bir sokak lambası gördüm.
Altında kabanı ,başında kasketiyle kaldırım üzerinde oturan yaşlı ve oldukça yorgun bir adam gördüm.
Sokak lambasının , yılların bu adamı nasıl acizlestirdiğini saklamak istercesine adamın büyük ve heybetli gölgesini yaratışını izledim.
Sonra bu yaşlı adamın gölgesini izlemeye koyuldum. Elinden bir sigara çıkarışını izledim, çakmağı eline alışını izledim.
Elinin çakmağın üzerinde baskı yapışını izledim.
Ama ateşin yanışını izleyemedim.Çünkü ateşin gölgesi olmazdı.
Adam kendi halinde sigarasını içmeye devam ederken , yanı başında sönen gölgeyi umursamadı. Oysa imkansız bir aşkın yansıması gibiydi bu.
Çünkü ateş yandı , gölge kaçtı. Gölge ile Ateş , diğerleri gibi birbirinin olamadı.
Her iki zıt varlığın kaderini , bu iki kadim varlık yaşayamadı.
Ben de gölgeyi,ateşi yaşlı amcayı falan bırakıp evime döndüm.
Ve gölgesini bulamayan ateşin hüznünü paylaştım.
7 notes · View notes
sade1-adam · 2 months
Text
Yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkunluk, bu bitmek bilmeyen baskı ortamı, bu sonsuz üretme, ezme, yutma, engelleri aşma, durmadan ve yeniden baştan başlama makinesi, senin değersiz varoluşunun her gününü, her saatini yönetmek isteyen bu yumuşak dehşet..
Georges Perec / Uyuyan Adam
13 notes · View notes