Tumgik
xxiiidec · 7 years
Photo
Tumblr media
http://onuryilmaz.design artık açık! heyecandan başka bir şey söyleyemeyeceğim sanırım.
0 notes
xxiiidec · 7 years
Text
yılda bir kez bu sitenin varlığını hatırlıyorum. zira, domain şirketim her yıl benzer zamanlarda yıllık ücretini ödemezsem sitenin kapanacağını haber veriyor. o yüzden itinayla ücretini ödeyip, kaçamak bir bakış atıp tekrar sonsuzluğa uğurluyorum blogumu.
bir yandan da senede birkaç tane olan yazılarımı okuyunca ne kadar değiştiğimi farkediyorum. burayı bir bakıma kendi kendime konuştuğum ve bi’şeyler üretmek konusunda motivasyon topladığım yer olarak gördüğüm için, buradaki halimi sosyal medyaya göre daha dürüst buluyorum.
ilk kez burayı aktif bir şekilde kullanacağım yalanını söyleyeli nereden baksak 4 yıl oldu. bunu tekrar söylemeye de yaklaşık 2 yıldır yüzüm yok. o yüzden konuyu nereye bağlarım bilemedim. 
burayı eskaza takip edenler için portfolyo sitemin reklamını yapacağım galiba birazdan, benim buradan söyleyebileceğim kayda en çok değer (daha fazla saçmalayamazdım) şey o çünkü.
0 notes
xxiiidec · 9 years
Photo
Tumblr media
bunca mutsuzluğun arasında paylaşmak istemezdim, fakat bugün içlerinde benim de 'ties the continents' adlı serimden iki ürünle katıldığım 10 genç tasarımcının işlerinden oluşan 'istanbul temalı hediyelik eşya' sergisinin açılışı ve kokteyli var. açılış saat 7'de, hasköy'deki eski şapka fabrikasında. gelmek isteyen herkesi beklerim. giriş için bilet/davetiye gerekmiyor. başka sorular için bana ulaşabilirsiniz.
0 notes
xxiiidec · 9 years
Text
asla yazılmayan yazıların, aylarca yüklenmeyen fotoğrafların, sekiz dersin üstüne iş hayatının bindiği çılgın bir eğitim öğretim yarıyılının ardından tekrar selamlar. yazıma bir teşekkürle başlamak istiyorum. yıldız teknik üniversitesi 'yılın en'leri boyları' adlı dijital medya yarışması kişisel bloguma 'yılın en güncellenmeyen blogu' ödülünü layık görmüş. kendilerine büyük bir minnettarlıkla teşekkürlerimi sunuyorum.ödülümü malesef yurtdışında olduğum için alamadım, en yakın arkadaşımsa ödülü mahmutpaşa'da satıp parayı kız arkadaşına yatırmış. kendisine diyecek laf bulamıyorum. peki diyeceksiniz ki neredeydin oğlum sen? hiç mi zamanın yoktu iki dakika bir şeyler karalayacak, sonunda şu fotoğraf albümünü yollayacak? inanın bana yoktu. geçtiğimiz 7-8 aylık süreçte deyim yerindeyse nefes alacak vakit bulamadım. aynı anda 3-4 işle meşgul olmadığım günü gecem geçmedi desem bile yeridir. her nasılsa haftanın yarısında kendimi güneşin doğuşuna şahitlik ederken buldum. biraz abarttım galiba be. biraz daha gerçekçi bir cevap vermek gerekirse, tabi ki oldu. mal gibi balkondan boşluğa baktığım da oldu, evden bakkala diye çıkıp ne almayı unutup döndüğüm de oldu açıkçası. sabah uyanıp halıyı izlerken de baya zaman harcadım. yine de bir şekilde buralar hep boş kaldı. artık size boş yere vaat verip fotoğrafları bi haftaya atıyorum tamam, iki güne anasayfada falan demeyeceğim. üstelik böyle bir talep de yok zaten, boşu boşuna gaza gelip kendimi yıpratıyorum sonra. herneyse. demek istediğim şuydu. artık buraya kesin dönüş yapıyorum. umarım gelecek 'yenilikleri' seversiniz. görüşmek üzere!
0 notes
xxiiidec · 10 years
Photo
Tumblr media
balkanlarda bir yerler, ağustos 2014.
hayatımın en ilginç günlerinden birinden, sırbistan bulgaristan sınırında asla bitmek bilmeyen pasaport kontrolünde. raylara yatarak nasıl hayatta kalacağımızı hesapladıktan sonra. rayların yanına elma ağaçları dikmeden önce. 
fotoğrafların hepsi benim için acayip değerli olunca, içime sindirip de bir türlü düzenlemeyi bitiremedim, ama artık az kaldı. pek yakında!
0 notes
xxiiidec · 10 years
Text
Tumblr media
- pardon, ferencvaros tren istasyonu nerede, biliyor musunuz?
- ferencvaros burası.
- evet, peki tren istasyonu nerede?
- hangi tren istasyonu? keleti var, ferencvaros var..
- buradaki, ferencvaros.
- ferencvaros'taki tren istasyonu mu?
- evet.
- nereye gideceksin?
- belgrad.
- belgrad'a gideceksin...
- sadece tren istasyonunu bulmam lazım, inmem gereken tramvay durağının burası olduğu söylendi.
- ama hangi istasyon? keleti var, ferencvaros var..
- ferencvaros.
- ferencvaros burası.
- tren istasyonu?
- bilmiyorum...
2.8.14.
2 notes · View notes
xxiiidec · 10 years
Photo
Tumblr media
bir dönem boyunca ne zaman günü delft'te fotoğraf çekmeye ayırsam, kapkara bulutlar ve okyanus rüzgarları buna ulvî şekilde engel oldu, ta ki düne kadar. yine ulvî şekilde, gitmiş olmam gereken günden sonraki gün, harika bir hava vardı, ve makinayı kapıp sonunda delft sokaklarında ne zamandır çekmek istediğim fotoğrafları çektim. zaman zaman çekmiş bulunduğum ve sevdiğim fotoğrafları da her cuma araya salladım, ve böyle bi' albüm oldu. beğenirsiniz umarım. ayrıca evet düğünlere de geliyoruz.
buradan.
***
in a magical way, throughout the semester, whenever i decided to go outside for taking photos in delft, weather was terrible, winds as well, till yesterday. after the day i was supposed to leave delft, again in a magical way, weather was great and i found myself outside. with also adding some photos from past, i created this album. hope you’ll like it.
here you go.
0 notes
xxiiidec · 10 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
belki de bildiğiniz üzere, bir süredir amatör şekilde fotoğrafçılığa heves ettim. ve ilk olarak berlin'de çektiğim fotoğrafları, hem hatıra olarak bulunsun, hem de naçizane çevremle paylaşayım diye bloguma ekledim. bu da berlin'de çektiklerimden sonraki ikinci albüm olsun. bazıları fazlaca iddialı olduğu için içime sinmedi açıkçası, ama kalan sağlar bizimdir. 
ciddi başlayacaktım, yine olmadı galiba. kalan sağlar nedir arkadaş? işte ne diyorduk, fotoğraf paris maris. bakarsınız ilginizi çekerse. giderseniz de aman dikkat. sakın tirbuşonsuz* kalmayın. aman.
yine hatırlatayım, dört adet sayfa var. baktığınız sayfadakiler bitince 'devamı'na tıklayın. umarım beğenirsiniz.
buradan.
ya da flickr.
* (fransızca: tire-bouchon; tıpadan çekmek)
***
if you're planning to go to paris, bring a bottle-opener. otherwise, you could face really hard situations. for the photos that i took in paris:
here you go.
or flickr.
1 note · View note
xxiiidec · 10 years
Text
nuri'yi mi kullanıyorsunuz, bilge mi?
Tumblr media
dün, paris dönüşü apar topar rotterdam'a gidip birkaç hafta önce kayıt yaptırdığım nuri bilge ceylan masterclass'ına katıldım. ne kadar elit görünüyor tahmin edebiliyorum, fakat denk geldi diyelim. öncelikle 'masterclass ne yahu' diyenlerinize demek istiyorum ki: gidene kadar benim de fikrim yoktu. daha çok sinema öğrencileriyle gerçekleşen bir dersmiş. fakat, haliyle, film festivali seyircisiyle beraber etkinlik klasik bir soru-cevap şeklinde yapıldı.
kişisel gözlemim, nuri bilge ceylan'ın entelektüel, insani, egosuz, hatta sıradan olarak tanımlanmasında sorun olmamasından öte, oldukça makul biri olduğu. 
şunu da unutmadan söyleyeyim. tuttuğum notlarda, konuşmaların hızıyla orantılı olarak kaçırdığım veya kendi sözcüklerimle yazdığım yerler olması olası. nuriciğim burası sana, sonra gelip 'ne alaka olm böyle mi dedik' filan deme, peşin peşin söylüyorum. (nuri'yle ilk tanışıklığımızı bilenler bilir.) o yüzden okuyacağınız notları, onur'un aklında kalanlar diye algılayınız lütfen. üstelik bazı maddelerin bağlamı kopuk olabilir malesef, buna da haz��r olun, olmadı sorarsınız.
İlk filmimde kendime güvensizdim. Sessizce, rezil olmadan, aile içinde kalacak bir prodüksiyon olsun istedim. Yapabilecek miyim, yeteneğim var mı bilmiyordum.
(Nasıl yazıyorsunuz sorusuna) Bu tam bir gizem. Bir nehrin doğuşu gibi ama. Ordan burdan damlalar bir araya gelip yorgun bir ırmak oluyor diyebilirim. Olgunlaşana kadar çok zaman gerektiriyor.
Hepimizin toplumsal hayatta maskeleri var. Duyguları, ifadeleri görebildiğimiz. Ve bunları tam olarak tahmin etmek imkansız. İnsan psikolojisi bilinmez ve karmaşık bir şey. Bazen öyle duygularla ifadeler çarpışıyor ki sette, evet bu insan doğasına uygun diyorsunuz. Onun için de kurguya olabildiğince malzemeyle girmek lazım. Kış Uykusu için 200 saatlik çekim yaptık mesela, 3 saatlik bir film için.
Görüntüler yerine sözlerde becerikli olsaydım sinemaya asla bulaşmazdım. Bir edebiyatçının yalnızlığını severim.
Anlatım şekli neredeyse içerik kadar önemli. Günlük hayatta da öyle aslında. Hayatta nasıl arıyorsak 'nasıl' söyleyeceğimizi, ben de arıyorum.
Bir sinemacının eninde sonunda filmlerinde hesabını veremeyeceği tek bir detay bile olmamalıdır. Hata bile olsa.
Cesaret tek başına saygı duyulacak bir şey değil bence. Ve sinema cesaretle yapılan bir iş değil. Her adımımda inanılmaz endişe duyuyorum ve yalnızlık çekiyorum.
(Ben karakterlerinize çok gıcık oluyorum. Onları izlemek dahi istemiyorum. Siz seviyor musunuz onları?) Sevgi duyduğumu söyleyemem. Ama öyle karakterlerle uğraşmayı seviyorum. Gıcık olduğumuz karakterlere hayran olmak çok ince bir çizgidir. Bir anda, bir sözle her şey tersine dönebilir. Hayatta da böyledir. İlk anda gıcık olduğunuz birini ufacık bir şeyin değişmesiyle çok sevebilirsiniz. Hatta en başta sevdiğiniz birini uzun süre sevmezsiniz genellikle.
Yılmaz Güney gibi poz vermeyi bilinçli şekilde istemedim. Gazetecilere poz verirken sizden birçok farklı hareket yapmanızı istiyorlar. Yaptığım bir saniyelik bir hareketti o da. Ama Yılmaz Güney'i severim, Yol'u da severim. Hayatını da ilginç bulurum. Uzak filminde aldığım ödülü de Yılmaz Güney'e ithaf etmiştim. Hareketimin ona bir selam olarak algılanmasından rahatsızlık duymuyorum.
Herkes gibi sorularla yaşayan biriyim. Film yapma arzumu da bu sorular tetikliyor. Anlamadığım, hakim olmadığım şeyler üzerine film yapıyorum. Hiçbir şey bildiğimi düşünmüyorum. Bildiklerimi de anında unutuyorum. İnsanlarla iletişim kurarken de genellikle dinlemeyi tercih ediyorum, pek konuşamam.
Bir yönetmenin dili kültürden beslenir. Ben bir Türk'e baktığımda, konuşmasını, hareketlerini gördüğümde onun nereli olduğunu anlıyorum. Yabancı dilde bir film yapmam imkansız gibi onun için.
Farkındalık yaratmayı sanatçının birincil görevi olarak görmüyorum. Bir film yapmak 3 yıl sürüyor. Güncel farkındalık yaratacak meseleler değişiyor.
Filmlerin temposu yavaş olsun diye bir kaygım yok. Kurguyu yaparken hızlı olmuş gibi geliyor. Sonra bakıyorum, yine yavaş olmuş yazıyorlar. Bilmiyorum, benim kendi tempom yavaş herhalde. Bunun hesabını yapmıyorum.
Bazen yapmak istediğim filmlerin fikirlerinin çokluğu altında ezildiğimi hissediyorum. 55 yaşındayım, bir film 3 yılımı alıyor. Daha kaç film yaparım bilmiyorum.
(Ödül konusu) Çok sevindim, mutlu oldum ama bir yandan korkutucu da. Böyle işler insanın hayatına havai fişek gibi girer. Her şey aydınlanır, fakat sonrasında körlük olur. Tarkovsky'nin Ozu'nun Altın Palmiye almadığı bir dünyada ödülleri çok da abartmam. Bunların hepsini bir oyun olarak görmek lazım.
Duygusal bir motivasyon yoksa film yapmak çok zordur. Hepimiz zayıf yaratıklarız. Benim de takıntılarım var. Hep aynı şeylerle uğraşıyor olmamız bu yüzden.
Uzaya gidiyoruz, ama insan ruhunu çok da bilmiyoruz. Sanatın önemi burada çıkıyor ortaya. Diğer hiçbir disiplinin uğraşmadığı bir şeyle uğraşıyor çünkü.
İnsan ruhunun gizli kalmış köşeleriyle alakalı en çok bilginin sanat eserlerinde olduğunu düşünüyorum.
yazıyı bitirdikten sonra farkettim ki radikal gazetesi geceyi şurda haberleştirmiş, pek de iyi yapmış. aldığım notlarlaki kelimelerin uyuştuğunu söyleyebilirim. yine de iki kaynakta da farklı detaylar mevcut olduğundan, radikal'deki haberi okumanızı da tavsiye ederim.
ayrıca nasıl bir ortam olduğunu merak edenler için de gecenin fotoğraflarını ve organizasyonun facebook sayfasını ekleyeyim. 
(fotoğraf: rode tulp film festival facebook sayfasından mesela. üstteki notların çokluğuyla karede bi'şeyler yazarken çıkmış olmamsa, tesadüf değil)
4 notes · View notes
xxiiidec · 10 years
Text
Tumblr media
nasıl açıklayacağız bu çocuğa? ne diyeceğiz? senin baban aslında pek de değerli değildi, o yüzden yeterince önlem almadık mı? rakamdan ibaretti senin baban mı? zaten fıtratında vardı mı diyeceğiz senin babanın? ne diyeceğiz?
0 notes
xxiiidec · 10 years
Text
soma.
Tumblr media
canım çok yanıyor. fakat biliyorum ki bu ne bir doğal afet, ne de bir kaza. düpedüz bir katliam. bu yüzden üzüntüden çok öfkeliyim. yüzlerce babaya, kardeşe, kocaya bunu layık görenlere öfkeliyim. bu düzene, bu ülkeye, bu vicdansızlara öfkeliyim. 
1 note · View note
xxiiidec · 10 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
tulip yatak başlığı, 2013 güz dönemi, proje i, final projesi.
8 notes · View notes
xxiiidec · 10 years
Photo
Tumblr media
sizden ve size bu gücü veren karanlıktan ne kadar nefret ediyorsam bu ülkenin güzel insanlarıyla o kadar gurur duyuyorum. 20 yaşında kafasına baretini takıp sokaklara silahların önüne çıkmayı kendine görev bilen gençliğe, bu ülkenin bütün yükünü çektikleri yetmiyormuş gibi işçi bayramında layık görüldükleri tek şey biber gazı ve plastik mermi olan emekçilere selam olsun. iyi ki varsınız.
bir mayıs'ımız kutlu olsun!
bu arada, takip edebildiğim kadarıyla örgütlü olmanın direnmek için şart olduğu bugün tekrar ortaya çıkmış. boşuna demiyoruz, örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!
(orijinal fotoğraf: reuters)
1 note · View note
xxiiidec · 10 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
geçen hafta berlin'de çektiğim fotoğrafları yükledim, ilgisini çeken şöyle bakabilir. ben arada açıp bakıyorum mesela. şimdiden feci özledim. fotoğraflara bakınca hak verirsiniz belki, ne güzel olur. unutmadan, fotoğraflar dört parça halinde. sayfadakileri bitirince alttaki 'devamı'na basmadan geçmeyin, tatava yapmayın.
buradan.
ayrıca iş olsun diye flickr açıp oraya da yükledim. kısa kısa açıklamaları da var bazılarının. o da şöyle bi yerde.
***
i uploaded the photos that i took in berlin last week. i missed berlin already, would glad if you agree with me after look to them. by the way, something important, there are 4 pages of photos. after you finished a page, you should click ‘devamı’ for rest.
here you go.
also i registered flickr and uploaded here as well. there're some short explanations unfortunately in turkish. good luck in figuring out them.
***
yakında yazacaklarım var buraya, unuttum sanmasın blog. 
1 note · View note
xxiiidec · 10 years
Video
vimeo
Annoyance, kısa film.
(Video for Designers dersi için 'Emotions' konulu ödev)
0 notes
xxiiidec · 10 years
Text
onur yaser can.
Tumblr media
onur'un hikayesi, ne kadar boktan bir ülkede yaşadığımızın kanıtlarından biri.
onur yaser can, 28 yaşında odtü mezunu ve istanbul'da yaşayan bir mimardı. 2 haziran 2010'da cebinde bulunan 11 gram esrarla gözaltına alındı. gözaltında çırılçıplak soyuldu, yüzü duvarda dönük uzun süre bekletildi, dayak yedi, ağlama ve çığlık sesleri dinletildi; sayısız psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kaldı. birkaç gün sonra, verdiği ifadede tarihin yanlış olduğunu söyleyip onu tekrar karakola çağırdılar ve ona ait olmayan bir ifadeyi imzalamaya zorladılar. 
emniyet için muhbirlik yapmaya zorlandı ve avukat tuttu. avukatına 'gizli dava' olduğu gerekçesiyle bilgileri verilmemeye çalışıldı ve tekrar ifadesinin alınacağı söylendi. arkadaşlarının ifadesine göre gözaltına alındıktan sonra yemeden içmeden kesilmiş, ürkek ve tedirgin bir insana dönüşmüştü, psikolojisi ağır hasar görmüştü.
onur, üçüncü kez karakola gideceği gün, karakola gitmek yerine evinin balkonundan atlayarak öldü.
***
üç buçuk yıl önce, hikayesini duyduğumda canımı çok acıtmıştı. dün, onur'un ölümünden üç buçuk yıl sonra annesi de balkondan atlayarak intihar etmiş. belki de oğluna öyle kavuşacağını hayal etti atlarken, kim bilir?
'destanlarıyla meşhur' teşkilatın ne ilk kurbanıydı onur, ne de son oldu. üstelik onları geçtiğimiz haziran'da daha iyi tanıdık. fakat biz pohpohlanmanın ve şımartılmanın insan olmamak için yeterli olduğuna hakikaten inanamadık. bize düşen anca, katledilenlere, katledilmekten beter edilenlere, acılara dayanamayan analara üzülmek oldu.
1 note · View note
xxiiidec · 10 years
Photo
Tumblr media
bu fotoğrafı çekmeye çalışırken ördeklerden biri gelip ayağımın yanına oturmuş. ben onu farketmeyip hareketlenince epey telaşlandı. delft'ten.
0 notes