Tumgik
#avi pardo
goodmemoriesclapper · 4 months
Text
Otuzuncu Yaş Manifestosu
Yazmaya eğilince, uçtu. Bana yine kağıt yazdıracak. Ben sadece kalem tutanım. Biline. Yazmak kendi yaşamımda hatırladığım en eski şey. Tarihte de böyle sanıyorum. Çizgilerin yazıya evrildiği yer, yaşamın başladığı yer olarak duyumsanıyor bende. Yazmak; süreç içinde insanın içinde dolaşan bir kavram. Yazmadığım zamanlarda bile yazıyı düşünmem. Bunu farketmem çok sonraya rastlamıştı. Bir şekilde bir yerlerde hep yazdığımı biliyorum. Not alamasam da unutsam da… O his, arayış seni takip ediyor belli ki. Yoksa zaten çok önemli değil, kim kimin dediğinden anlamış kim durup düşünme inceliği göstermiş. örneğin Nilgün, örneğin Rimbaud örneğin Çehov. Okumak yetmiyor yaşam burada var olamıyor. Okumak anlama dönüşmüyor yani. Yoksa bilinirdi Uğur'un ütülü gömleği Rodrigo'nun gitarı Paco'nun tırnakların ucu. Motzart'ın Lacrimo'su. Bunların yaşama dönüşmesi tecrübe edilmesi gerekir. Bu yaşamın içinde zamanla yok olup gitmiş. Farkında olunmayan bir kavram. Yaşadığımızın yaşarken farkında olmadığımız gibi bunun üzerine düşünme fırsatı da yaratamıyoruz. Ne ki yaşamak zamanın geçmesi miydi ?Korkulu ustalığımız mı ? Devrim kıvılcımı mı, bir sağcı hareketi mi yoksa. Ya da bir kadının gözlerine bakıp " Merhametin ta kendisydi gözlerin" diyebilmek mi ? Şairin , bir kağıt toplayıcısının evine ekmek götürebilmesi mi ? Metro da bir müzisyenin. Sabahları erkenden uyanın kedinin sonra. Sorular daima anlam karmaşasına götürüyor. Yazıyla var olmuştur. Yaşamı anlamak da yazıyla var olan bir şey. çizgilerin yazıya dönüşmesiyle… En son yazı duyguya dönüşmüştür. bunu icat edene "Ozan" demişlerdir. Dedim ya: Yazmak hep var olan bırakmayacak olandı. Otuz yaş biraz dönüm noktası. Bir ayrım. Milat. Bir ekol gibi. Kaçta kaçı İnsan yaşamının bilmiyorum. Çok istediğim zamanında ben de Ozan olabilmeyi. Ama ne 27'sinde ölüp rock yıldızı olabildim ne 29'unda intihar edip Şair olabildim. Çok İstemiştim o zamanın Şiir bildirisini yazmayı. Ne güzel yazmıştı Küçük iskender. kıskanmıştım. Şiir ödülünü sevgilisine verdiğinde kıskançlığımdan sövmüştüm. Şair değilsin demiştim. Belki ondan önce anlamıştım köpeklerden başka kimsenin uzaklara bakmadığını Ama bilirdi benim atlara ve uzaklara hayranlığımı. "Hadi len" dedi. Şairdi. Otuzuma gelince şimdi, durup düşününce anlıyorum. Yaşamın hangi, aşkın sevdanın hangi tarafında olduğunu… Ama bilirdi ben zamanın karagözlü zalimlerindendim. Çünkü yıllarca aynı müzikle aynı gecenin aldınta şiirler yazdım. İşte böyle böyle kılıç çeken kılıçla ölürdü. İşte korkulu ustalık, işte kan, işte gül. Aynı. Dedim ya : Şimdi anlıyorum. Sevda karşısında hiçbir şeyin önemli olmadığını işte böyle Ozan'ım. Dedim ya: Hayatta olmakla yaşamak bağdaşmıyor. öğrenmek, duyumsamak oluyor yaşamak. Bu sene öğrendim, Aziz Nesin abiyle oturup konusunca kimseyi kendi metremle ölçmemeyi. Oysa yirmilerimde de Can Abi söylemişti " O ne yaptı deme herkes kendinden sorumludur" Doğru. Gençtim Toydum affet allahım. koca dünyada yalnızım ve güçlüyüm. Kimsem yok. Öyle büyük sözlere , betimlemelere de ihtiyacım yok, üstelik. Dedim ya otuzuma geldim ve inanıyorum yaşadığıma. Yirmilerimi sonuna kadar harcadığıma. Zerresini heba etmediğime inanıyorum. Koştum. Az okudum çok düşündüm. Ama ne bileyim önceden diyorum İnsandım, şimdi taş kesildim. Dedim ya otuzuma geldim beni bu yaşa eriştirdin teşekkürler Allahım. Gücenme bunları ben yazmıyorum kağıt yazdırıyor. Sen de kitap yazdın herkes okudu kimse anlamadı. suçlusu kim bilmiyorum. Ama İstediğin gibi miyim Allahım. Ben razıyım yine de… Bir karalama defteri gibiyim biliyorum dünyaya dağılan camın sırçalarını toplamaya geldim.
Olsun yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan. Olsun yine de bağıra bağıra söyledim hep "Öyle bir yaşadım ki büyük bir gökyüzünün altında hala duyumsayabildimse kendimce bunun için çabaladığım için, ellerim arkamda gözlerim bağlı. .. Yaşadım."
Sağ ol tanrım iyi ki yazı var iyi ki otuzlarıma getirdin
"Dedim ya anlamazsınız, beni avi pardo çevirsin."
Tolga. onobirikibinyirmidört
Tumblr media
0 notes
yeryuzusurgunu · 2 years
Text
YENGEÇ DÖNENCESİ - HENRY MILLER
Tumblr media
Bir röportajında yazma eylemini, "Yazmak benim için acı suda daha da derinlere dalmak manasına geliyordu, suyun devamlı yenilendiği ve daimi bir hareketin ve çalkantının olduğu kaynağa dalmak." diyerek ifade etmiş Henry Miller.
Yengeç Dönencesi'nin henüz ilk sayfasında ise "Parasızım, çaresizim, umutsuzum. Dünyanın en mutlu adamıyım." diyor ve şöyle devam ediyor:
"Bir yıl önce, sanatçı olduğumu düşünüyordum. Artık düşünmüyorum, öyleyim. Edebiyat sayılan her şey beni terk etti. Yazılacak kitap kalmadı. Bu mu? Kitap değil bu. Karalama, iftira, haysiyete karşı bir saldırı."
Yengeç Dönencesi, bir zihin fışkırması. Kaos yortusu. Karanlıkta atılmış bir kahkaha. Hazların ve hüzünlerin sevişmesi.
Kitaplarının hemen hemen hepsi otobiyografik olan Miller'ın, okura, bildiğimiz anlamda bir roman sunmak gibi bir derdi yok. O, sadece şarkısını söylüyor. Nefesi tükenmeden saatlerce şarkı söyleyen bir adam. Bağırıyor, ağlıyor, mırıldanıyor, homurdanıyor, küfrediyor, tükürüyor, kişniyor, kahkaha atıyor ama asla durmuyor. Kimseyi umursamadan, hiçbir şeye aldırış etmeden açlıktan kokuşmuş nefesiyle sarkışına devam ediyor. Kimi zaman, Paris sokaklarında, fahişeler eşlik ediyor onun müstehcen şarkısına.
Yengeç Dönencesi'ni okurken, dümeni kırılmış bir gemide yolculuğa çıktığını unutmadan, geçmişi ve geleceği boşverip, şimdinin farkındalığında kalarak içindeki çarkların dönmesine izin ver. Kısaca, bu yolculukta, kendini Miller'a bırak. Ancak daima tetikte olmalısın çünkü onun ne yapacağı hiç mi hiç belli olmaz. Ansızın kıçına tekmeyi basıp seni okyanusun dibine yollayabilir.
Yengeç Dönencesi'nden alıntılar:
"Hayatının herhangi bir noktasında bir şekilde salt gerçekle yüz yüze gelen kişi, Gautama Buda ya da İsa gibi adamlara duyduğu ve onları kutsal kılan hayranlığı yitirir; asıl korkunç olan insanların bu bok çukurundan güller yaratmış olmaları değil, bir şekilde gülü istemiş olmalarıdır."
"Yedi yıl boyunca aklımda tek bir şeyle dolanmıştım. Benim ona gösterdiğim sadakati Tanrıya gösteren bir Hiristiyan olsaydı bugün hepimiz İsa'ydık. Gece gündüz düşündüm onu, aldatırken bile."
"Tarih açısından ölüyüm. Tanrı'yı buldum ama beceriksiz çıktı."
Instagram gönderi linki: https://www.instagram.com/p/CZOfOWfgL3k
Tumblr media
2 notes · View notes
anlatmakgerekbazen · 5 years
Text
Öleceğiz. Herkes faniydi. Sen bile Arturo, sen bile fanisin.
“Başın belada, Arturo. Nietzsche’yi okudun, Voltaire’i okudun, üstesinden gelebilirsin. Mantık yürütmenin yararı yoktu ama. Mantık yürüterek kendimi kurtarabilirdim ama kanımda değildi. Bana hayat veren kanımdı ve damarlarımda akan kan bana yanlış yaptığımı söylüyordu. Orada oturup kanıma teslim oldum, beni başlangıcımın derin denizine yüzdürmesine izin verdim. Vera Rivken, Arturo Bandini: yanlış bir şey vardı burada. Olmaması gereken bir şey. Hatalıydım. Ölümcül bir günah işlemiştim. Matematiksel, felsefi ve psikolojik olarak çözebiliyordum. Bir düzine değişik kanıt bulabilirdim ama hatalıydım, işlediğim suçun sıcak ve düz ritmini inkâr edemezdim.
Vicdan azabı içinde bağışlanmayı dilemeyi düşündüm. İyi de, kimden? Hangi Tanrı’dan, hangi İsa’dan? Onlar bir zamanlar inandığım mitlerken, mit olduklarını hissettiğim inançlara dönüşmüşlerdi. Bu deniz, bu da Arturo, deniz gerçek ve Arturo denizin gerçek olduğuna inanıyor. Sonra başımı başka tarafa çeviriyorum ve her yer kara. Yürüyor, yürüyorum ve her yer uçsuz bucaksız kara. Bir yıl, beş yıl, on yıl geçiyor ve denizi hiç görmüyorum. Denize ne oldu, diye soruyorum kendime. geride kaldı, diye yanıtlıyorum, hafızamda saklı. Deniz bir mit. Ama deniz var! Deniz kıyısında doğdum diyorum sana! Yüzdüm ben o denizin sularında! Doyurdu beni, huzur verdi, büyüleyici uzaklıkları ile düşlerimi besledi! Hayır, Arturo, deniz hiç olmadı. Düş görüyorsun, olmasını diliyorsun ve toprakta yürüyorsun. Denizi görmeyeceksin artık. Bir zamanlar var olduğunu sandığın bir mit deniz. Ama, diyorum gülümseyerek, tuzu ağzımda. Binlerce karayolu olsa da kafam karışmaz çünkü yüreğimdeki kan o harikulade kaynağına geri dönecektir.”
4 notes · View notes
dadamadam-blog1 · 6 years
Text
"Böyle devam edemem, uyku yok, yemek yok, aşk yok. Dünyada bu kadar sefalet varken aşka zaman mı kalır? Bir karabasan bu."
5 notes · View notes
cpericardium · 2 years
Text
Tumblr media
Avis from Twig Commissioned by Vilheim!
78 notes · View notes
dear-indies · 2 years
Note
alt fc's for casey deidrick that fit the same rugged kind of vibe?
JD Pardo (1980) Argentinian / Salvadorian.
Ricky Whittle (1981) Afro-Jamaican / British.
Tommy Martinez (1992) Venezuelan.
Mahesh Jadu (1982) Indo Mauritian.
Daveed Diggs (1982) African-American / Ashkenazi Jewish.
Alfonso Herrera (1983) Mexican.
Manish Dayal (1983) Gujarati Indian.
Marwan Kenzari (1983) Tunisian.
Steven Yeun (1983) Korean.
Aidan Turner (1983)
Ed Skrein (1983) Ashkenazi Jewish / possibly English.
Berk Cankat (1984) Turkish.
Richard Cabral (1984) Mexican.
Carlos Miranda (1984) Nicaraguan.
John David Washington (1984) African-American.
Charles Michael Davis (1984) African-American / Filipino.
Clayton Cardenas (1985) Mexican and Filipino.
Alex Meraz (1985) Mexican of Purepecha descent and Lakota Sioux.
Rahul Kohli (1985) Punjabi Indian - he/they.
Martin Sensmeier (1985) Tlingit, Koyukon-Athabascan, Irish, French.
Miguel Gomez (1985) Colombian.
François Arnaud (1985) - bisexual.
Cooper Andrews (1985) Samoan / Hungarian Jewish.
Brant Daugherty (1985)
Ian Verdun (1985) Louisiana Creole [African, French], African-American, as well as remote Italian and German, possibly other.
Michael Trevino (1985) Mexican.
Jai Courtney (1986)
Rüzgar Erkoçlar (1986) Turkish - trans. 
Robert Pattinson (1986)
Penn Badgley (1986)
Yahya Abdul-Mateen II (1986) African-American. 
Lewis Tan (1987) Chinese Singaporean / British.
İlhan Şen (1987) Turkish.
LaRoyce Hawkins (1988) African-American.
Caio Castro (1989) Brazilian.
Laith Ashley (1989) Afro Dominican - trans.
Raymond Ablack (1989) Indo-Guyanese.
Trevante Rhodes (1990) African-American.
Himesh Patel (1990) Gujarati Indian.
Varun Saranga (1990) Indian.
Dev Patel (1990) Gujarati Indian.
Harvey Guillén (1990) Mexican - queer. 
Zeeko Zaki (1990) Egyptian.
Kiowa Gordon (1990) Hualapai (maternal grandmother), English, Scottish, Danish, Manx.
Shamier Anderson (1991) Afro Jamaican.
Avi Nash (1991) Indo-Guyanese / Indian.
Ramy Youssef (1991) Egyptian.
RJ Mitte (1992) - has cerebral palsy.
Jacob Scipio (1993) Indo-Guyanese and English.
Kofi Siriboe (1994) Ghanaian.  
Despite this ask having no manners I felt the need to reply because rugged men. 😊
@lewistan also made a post of Casey alts HERE too!
11 notes · View notes
ziyataskirmaz · 3 years
Text
Ekmek Arası
Tumblr media
Kitabın yazarı: Charles Bukowski
Kitabın yayınevi: Metis Yayınları
Kitabın sayfası: 268
Kitabın çevirmeni: Avi Pardo
Bukowski. Kendisi artık kalbimde ayrı yeri olan bir yazar. Onun hakkındaki son yazıma “Bukowski için ne diyebilirim ki?” cümlesiyle başlamıştım. Bu cümlenin üstüne 4 paragraf yazmış olabilirim ama onun hakkında ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Hâlâ daha bilmiyorum.
Yazarımızın dördüncü romanı Ekmek Arası (İngilizcesi “Ham on Rye” yani çavdar ekmeğinde jambon, kısaca ekmek arası yani.) Chinaskilerin Almanya’dan Amerika’ya taşınmasıyla başlıyor. Hank Chinaski, Los Angeles’ta tüm okul hayatını geçiriyor ve romanınız 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla bitiveriyor. Yani kahramanımızın hayatının bayağı büyük bir bölümüne tanıklık ediyoruz bu romanda. Sadece karakterimizin yaşadıklarına değil, Büyük Buhran’dan geçen Amerika’ya da tanıklık ediyoruz. İşinden atılan insanlar, okula cebinde birkaç cent ile giden öğrenciler ve günlerinin tamamını iş aramakla geçiren işsizler. Herkesin iyi veya kötü bir şekilde etkilendiği bu ekonomik kriz, romanda gayet sert bir dille aktarılmış.
Hank Chinaski’nin kim olduğuna kısaca değinmem gerekirse karakterimiz Bukowski’nin direkt kendisi yahut hayalindeki kendisidir. Romanın en başındaki Almanya anıları biraz detaylı anlatılsa da aslında Bukowski Almanya’da hayatının sadece ilk üç yılını geçirmiştir. Yani çok fazla detay hatırlamayacak bir yaştadır. Lakin tek bir tutarsızlık yüzünden tüm romana sahte demek saçmalık olurdu. Ayrıca tutarlı olsun veya olmasın Hank Chinaski karakterinin gelişimi için o anıları okumamız gerekliydi.
Hank, her şeyin ortasındaydı. Etrafındaki her şeyin ortasında kalakalmış, küçümsenmiş ve dövülmüştü. Sıkışmıştı insanların ve yaşadıklarının ortasında, kapana kısılmıştı sanki, kaçamıyordu da. Hissetmiyordu hiçbir şeyi. Küçümsenince veya dövülünce canı yanmıyordu, o bu dünyaya bunun için gelmişti sanki. Ne zengindi ne zekiydi ne de yakışıklıydı, Hank hiçbir şeydi. Ne yaparsa yapsın ne kendisine ne de başkalarına yaranamayacaktı, o yüzden hiçbir şeyi yapmamayı seçti o; intihar bile etmemeyi seçti. İnsanlar ulaşılamazdı onun için, özellikle kızlar; o da ulaşmamayı seçti. Hank, her şeyin ortasında durdu sadece; etrafında dönen insanlar değişti, içine tam oturamadığı vücudu değişti ve yaşamı değişti, hiç sahip olmayı istemediği yaşamı.
Alıntılar
“Babam insanlardan hoşlanmazdı. Benden de hoşlanmıyordu. ‘Ço­cuklar görünmeli, ama sesleri çıkmamalı,’ derdi bana.”
“Babam gibi olmak istemiyordum. O kötü geçiniyordu sadece. Kötüysen kötü rolü yapman gerekmez, kötüsündür. Kötü biri olmak hoşuma gidiyor­du. İyi olmaya çalışmak hasta ediyordu beni.”
"Ne boktandı her şey. Ailen ergen­lik çağını denetleyip üstüne başına işiyordu. Kendi başına hayata atıl­maya hazır olduğunda da diğerleri seni bir üniformaya sokup ölüme yollamak istiyorlardı.”
“Üniversite yaşamı yumuşak ve gerçeklerden uzaktı. Dışarda, gerçek dünyada seni nelerin beklediğinden söz etmiyorlardı. Beynini teorilerle dolduruyor, kaldırımların ne kadar sert olduğunu söylemiyorlardı. Üniversite tahsili insanı sonsuza dek mahvedebilirdi. Kitaplar yumuşatıyordu insanı. Kitabını bırakıp sokağa çıktığında kitapların sana söz etmedikleri şeyler bilmek zorundaydın.”
2 notes · View notes
mimzedal-blog · 6 years
Text
Factotum
Bukowki adını şimdiye kadar çok duymuştum fakat kim olduğunu bilmiyordum işin doğrusu. İsmini duyma aralığım azalan yazarları alır okurum. Birkaç kere arka arkaya adını duyunca bu kitabını aldım ve okumaya koyuldum. Okurken fark ettim ki otobiyografik bir kitabını almışım yazarın. Factotum kelime olarak birçok işle uğraşan kişi anlamına geliyormuş, kitapta da Bukowski’nin gençlik yıllarında…
View On WordPress
0 notes
uzunburakefendi · 5 years
Photo
Tumblr media
. 14 Şubat Dünya Öykü Gününüz kutlu olsun sevgili okur yazar kitle. Şu dünyada hepimizin en az birer sıkı hikâyesi olması dileğiyle. Genellikle Türk edebiyatı seçkileri yapan biri olarak ilk kez "severek okuduğum 10 çeviri öykü kitabı" listesi hazırladım. Sevdiğim öykü kitabı sayısı o kadar fazlaydı ki, öykü konusunda biraz ayran gönüllüyüm sanırım, seçerken her yayınevinden/yazardan/çevirmenden bir kitap olsun kıstası koydum. Hasılı iş bu kendi arasında bir sıralaması olmayan öykü kitaplarıni pek severim, "hacı abiler/ablalar neden bu kitapları okumayasınız ki?!" filan derim. Öyle işte. Keyifli okumalar. . ⭐Anton Çehov - Albion'un Kızı, Mehmet Özgül ⭐Julio Cortazar - Mırıldandığım Öyküler, Tomris Uyar ⭐Etgar Keret - Kapı Birden Vuruldu, Avi Pardo ⭐Syvia Plath - Johnny Panik ve Rüyaların Kutsal Kitabı, Olcay Boynudelik ⭐James Joyce - Dublinliler, Merve Tokmakçıoğlu ⭐Andrey Platonov - Muhteşem Vahşi Dünya, Günay Çetao Kızılırmak ⭐William Saroyan - Ödlekler Cesurdur, Ohannes Kılıçdağı ⭐Spencer Holst - Kedilerin Dili, Abdullah Başaran ⭐Wolfgang Borchert - Ama Fareler Uyurlar Geceleyin, Kamuran Şipal ⭐Oscar Wilde - Lord Arthur Savile'in Suçu, Fatih Özgüven #uzunburakefendidenseçkiler #antonçehov #albionunkızı #juliocortazar #mırıldandığımöyküler #etgarkeret #kapıbirdenvuruldu #sylviaplath #johnnypanikverüyalarınkutsalkitabı #jamesjoyce #dublinliler #andreyplatonov #muhteşemvahşidünya #williamsaroyan #ödleklercesurdur #spencerholst #kedilerindili #wolfgangborchert #amafareleruyurlargeceleyin #oscarwilde #lordarthursavileinsuçu #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri https://www.instagram.com/p/Bt3HRCGlI3T/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=15hmgfx85yi04
6 notes · View notes
chez-mimich · 5 years
Text
DIALOGHI DAL TERZO MILLENNIO. PARDO.
Per la strada
Isabella Gallega Del Signor: "Buongiorno signor Mario..."
Mariulin: "Oh signora Del Signor, che piacere vederla..."
Isabella Gallega Del Signor: "Il piacere è tutto mio, lei è una persona estremamente fasciosa..."
Mariulin: "Fasciosa?"
Isabella Gallega Del Signor: "Sì, come dite voi in Italia?"
Mariulin: "Forse fascinosa..."
Isabella Gallega Del Signor: " Ecco bravo, sa io sono di origine spagnola, i miei avi erano dei nobili della Navarra, poi per i rovesci del destino mi sono trasferita in Italia, ma fatico ancora con la vostra lingua..."
Mariulin: "Da quando risiede in Italia?"
Isabella Gallega Del Signor: "Dal 1963..."
Mariulin: "Dal 1963?"
Isabella Gallega Del Signor: "Certamiente, da quando ho conosciuto mio marito Pardo..."
Mariulin: "Ah suo marito si chiama Pardo? Che strano nome..."
Isabella Gallega Del Signor: "Discende da una nobile famiglia di origine Sveva...E' lui che mi ha regalato questi fiori...Le piacciono?"
Mariulin: "Sono magnifici, sono gerbere?"
Isabella Gallega Del Signor: "Sa come si chiamano in spagnolo?"
Mariulin: "Non saprei..."
Isabella Gallega Del Signor: "Gerbere"
Mariulin: "Ah allo stesso modo..."
Isabella Gallega Del Signor: "Eh no! in spagnolo suona meglio..."
Mariulin: "E' stato gentile suo marito, è un'occasione speciale?"
Isabella Gallega Del Signor: "Eh si, caro signor Mario...36 anni fa, proprio in questo giorno Pardo mi dichiarò il suo amore..."
Mariulin: "Ah magnifico..."
Isabella Gallega Del Signor: "Sa cosa mi disse?"
Mariulin: "No, cosa?"
Isabella Gallega Del Signor: "Mi disse: meraviglia della natura! E poi mi prese con foga sull'ottomana di mia nonna Agnese...Facemmo faville, volle tutto di me.... Sa qual era il suo motto?"
Mariulin: "Quale?"
Isabella Gallega Del Signor: "La donna è come il maiale: non si butta via nulla..."
Mariulin: "Ah, molto romantico..."
Isabella Gallega Del Signor: "Ah certo, si può dire quello che si vuole ma non che non fosse romantico..."
Mariulin. "Eh certo..."
Isabella Gallega Del Signor: "Lui amava sempre ripetere che il buco è il buco e l'uomo mira sempre lì..."
Mariulin: "Ah però... Un po' ardito..."
Isabella Gallega Del Signor: "Era un grande giocatore di golf e lui mirava sempre al buco..."
Mariulin: "In tal caso alle buche..."
Isabella Gallega Del Signor: "Non sia volgare!"
Mariulin: “Non mi permetterei mai, era solo una precisazione linguistica...”
Isabella Gallega Del Signor: "Ancora?? Pardo non era quel genere di uomo, Pardo era un hombre galante...Sa cosa faceva tutti i giorni?”
Mariulin: “Non saprei...”
Isabella Gallega Del Signor: "Si faceva la barba.”
Mariulin: “Beh anch’io mi rado tutti i giorni...”
Isabella Gallega Del Signor: "No seas vulgare, non sia volgare...”
Mariulin: “Perché cosa ho detto?”
Isabella Gallega Del Signor: “Non è cosa ha detto è come lo ha detto...como lo dijo...Entiende?”
Mariulin: “Veramente no...”
Isabella Gallega Del Signor: “Comunque lui non si radeva come lei, lui si radeva le cosce...”
Mariulin: “Era un ciclista?”
Isabella Gallega Del Signor: “No, era un matador...”
Mariulin: “Ah caspita...”
Isabella Gallega Del Signor: “E dopo la corrida mi portava la testa del toro su un vassoio d’agergento...Piccoli gesti ma che fanno felice una donna...Lei signor Mario ha mai portato la testa di un toro a sua moglie?”
Mariulin: “No, solo una volta ho portato a casa un cotechino...”
Isabella Gallega Del Signor: “Oh esa vulgaridad, che volgaritã!”
Mariulin: “Cosa vuole, sono un uomo mediocre...”
Isabella Gallega Del Signor: “Mi manca tanto...”
Mariulin: “Povero signor Pardo...”
Isabella Gallega Del Signor: “Perché?”
Mariulin: “Quando è mancato?”
Isabella Gallega Del Signor: “Non è mancato! escapó con el amante! È scappato quel porco, fetente, maledetto, bastardo, hijo de puta!”
Mariulin: “Scusi, ma non le aveva regalato le gerbere?”
Isabella Gallega Del Signor: “No, me le sono comprate io, perché uomini come Pardo non ce ne sono più! Lei mi avrebbe mai regalato delle gerbere?”
Mariulin: “Sono allergico”
Isabella Gallega De Signor: “E cosa mi avrebbe regalato allora?”
Mariulin: “Un cotechino?”
Usabella Gallega Del Signor: “Che uomo meschino...”
Mariulin: “In fondo lo diceva anche Pardo, del maiale non si butta via mai nulla...”
Tumblr media
2 notes · View notes
yokyerkitapkulubu · 3 years
Text
Henry Miller - Dönence Serisi
Henry Miller – Dönence Serisi
Dönence Serisi… Sözünü sakınmayan dev bir yazardan, isyanla haykıran bir klasik: Oğlak Dönencesi. Tek başına duracak, kendi doğrularınca yaşayacak cesareti olanlar için. Oğlak Dönencesi Yazar: Henry MillerÇevirmen: Avi Pardo Yayınevi: Siren YayınlarıSayfa Sayısı: 344 Arkadaşlığın gerçek anlamını kavrayabilmek için insanın arkadaşlarından kopması gereken zamanlar vardır. Bunu söylemek biraz tuhaf…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
shielfc · 3 years
Text
Shield and LeapXpert Collaboration - Encrypted Messaging Applications
Administrations like WhatsApp and WeChat have become depended upon in crossover workplaces, prompting a quick requirement for tech-driven consistence devices
Today we are reporting our coordinated effort with LeapXpert, the forerunner in front-office conversational arrangements. LeapXpert's Federated Messaging Orchestration Platform (FMOP) empowers the constant control, checking, and catch of discussions on portable informing applications like WhatsApp, WeChat, Telegram, LINE, Signal, and that's only the tip of the iceberg. Discussions on these applications have become increasingly more predominant in the present work-from-anyplace climate, including across monetary firms and banking establishments, where there is an inborn requirement for consistence and security.
Tumblr media
With controllers like the United Kingdom's Financial Conduct Authority (FCA) naming information the "backbone" of present day guideline, Shield and LeapXpert offer progressed, tech-driven arrangements that give consistence and security oversight when representatives are speaking with customers over scrambled informing administrations, as WhatsApp, WeChat and others. Encoded informing stages have turned into the favored correspondence stage for some clients of monetary associations with concentrates on showing that WhatsApp utilization expanded by 54% last year, and as indicated by the FCA, the volume of information to be prepared for examinations has ascended by 200%, particularly inside these scrambled channels.
"Across monetary specialist co-ops and banks, it's the end customer who needs to impart through informing application stages, compelling the two establishments and controllers to cooperate and sort out a protected and agreeable approach to utilize these significant specialized instruments," said Shiran Weitzman, CEO, and Cofounder of Shield. "As controllers require more correspondence information, Shield, through associations with incredible associations like LeapXpert, is very much situated to consistently be the correspondence consistence asset required by banks and other monetary foundations."
Tumblr media
Together, Shield, with its demonstrated capacity to computerize observation through its AI-fueled arrangement, and LeapXpert, will empower managed workers to speak with their customers and outside parties who are utilizing their favored informing applications from a solitary, incorporated, and endeavor supported application. As per security laws like GDPR, there is an unmistakable division between correspondence for business and individual reasons, guaranteeing individual, private information isn't recorded.
"Front-office workers are embracing informing applications for speedy, relationship-driven discussions with their clients. Undertakings should adjust their administration and administrative necessities with their need to follow through on client assumptions. Our honor winning FMOP was intended to answer this test," remarked Avi Pardo, COO and prime supporter of LeapXpert. "By collaborating with driving organizations like Shield we offer our clients a powerful arrangement that is really best of breed."
"Our FMOP gives a brought together, brought together arrangement that permits representatives to utilize a solitary climate to impart to their clients paying little heed to the informing application that the client likes. The capacity to set proactive controls on who can share what data and with whom, screen discussions progressively and record discussions for review and administration designs is indispensable in this time of secure informing application correspondence."
When the information has been caught by LeapXpert, the Shield stage subjects it to similar thorough information advancement, amazing investigation (utilizing NLP and Shield's extraordinary exclusive innovation of Financial Context Recognition – FCR), upgraded search instruments, and proactive observation, as it does with any remaining eComms information channels. Understanding that most monetary experts are as of now utilizing encoded informing stages has lead Shield and LeapXpert to give a powerful way to deal with the test of observing and recording scrambled messages.
Both Shield and LeapXpert comprehend the inexorably essential job of informing applications to monetary experts. It is this arrangement that has driven Shield and LeapXpert to work together and give a dynamic, hearty way to deal with deal with the test of continuous observing, recording, and getting encoding messages.
0 notes
anlatmakgerekbazen · 5 years
Text
“Zor günler, bulutsuz mavi günler, ortasında güneşin yüzdüğü mavi bir deniz. Bolluk günleri -bol endişe, bol portakal. Yatakta portakal, öğlen portakal, akşam portakal. Düzinesi beş sent. Gökyüzünde güneş, midemde güneş suyu.”
0 notes
fallenearthrpg-blog · 6 years
Photo
Tumblr media
MELLIZOS | 17 AÑOS | METRO
Se trata de los hijos mellizos de la reconocida artista y ex-directora del Museo Metropolitano de Arte, Ava Gray (34 años), y el especialista Urgenciólogo, el Dr. William Reed (35 años).
Como resumen: Amigos desde la infancia, la artista y el médico, formaron rápidamente un amor inicialmente pasional e instintivo, lo que llevó al nacimiento de sus hijos mellizos Matthew Reed (el mayor) y Sophie Reed.
Entendiendo que necesitaban una estabilidad para sus hijos, Will entraría a la escuela de medicina de la Universidad de Standford, en San Francisco, California, mientras que Avy seguiría su sueño, convirtiéndose en una afamada artista que, con el tiempo, llegaría a convertirse en la directora del museo más importante de los Estados Unidos, el Museo Metropolitano de Arte, en Nueva York (a donde se asentaría la familia completa).
A inicios del 2015, para cuando el infierno se desató, a causa del virus que creo el gigante farmacéutico Umbrella, Will se encontraba como parte de la ayuda médica en Washington DC (Foco principal de propagación del virus) junto a su hija Sophie, mientras que Avy se encontraba en NY junto a Matt.
Casi un año pasó, en el que ambos padres, junto a sus hijos, viajaron por los Estados Unidos, hasta llegar al lugar donde todos habían prometido juntarse ante cualquier eventualidad: Los Ángeles, California. Desde entonces no se han vuelto a separar.
Actualmente Matt y Sophie, tienen 17 años, y junto a sus padres forman parte del grupo “Metro”, del cual Will es uno de los tres consejeros.
Datos generales y requisitos:
1. Los nombres son totalmente transables, aunque aquellos (Matthew y Sophie) son los preferidos para los personajes. De escoger otros nombres, se solicita que sean nombres ingleses o norteamericanos, par que sea acorde con el matrimonio estadounidense (e idealmente que sean nombres armoniosos en relación al apellido que es obligatorio dado el parentesco).
2. El PB (o avatar) es totalmente a gusto del usuario, siempre y cuando guarde relación con los caracteres físicos de sus padres (PB de padres: Michael Fassbender y Rachel Weisz). Es decir puede ser pelo castaño claro o rubio oscuro, ojos azules (Wil) o Café-Pardo (Avy), etc.
3. Esto es solo una historia general, abierta a cambios según se analice con la historia y trama del foro.
4. Se puede escoger e inventar (dentro de ciertos límites) historias que hayan ocurrido durante el viaje de re-encuentro, así como cualquier trama o historia que se acople a la historia de Will y Avy. Se pueden realizar temas FlashBacks con Will, Avy o el personaje que el usuario estime conveniente, siempre y cuando se acople y no altere la historia familiar.
5. Personalidad, gustos, y otros son totalmente abiertos.
6. Se solicita una actividad mínima. Al menos 1 post semanal (si puede ser más, muchísimo mejor).
7. Contacto: su tumblr
2 notes · View notes
songedunenuitdete · 6 years
Text
L’Art du crime : saison 1 de Angèle Herry-Leclerc et Pierre-Yves Mora
Création de : Bruno Dega et Jeanne Le Guillou Année de sortie : 17 novembre 2017 Avec : Nicolas Gob, Eléonore Gosset-Bernheim, Philippe Duclos Nationalité : Française Genre : Policier Format : 52 minutes Nombre d’épisodes : 6 Disponible sur France.TV
Synopsis :
Viré de la PJ pour insubordination, Antoine Verlay, flic opiniâtre et un brin sanguin, est rattaché à l’OCBC (Office Central de lutte contre le trafic des Biens Culturels) grâce à l’influence du commandant Pardo, son ami qui devient, de ce fait, son nouveau patron. Excellent enquêteur, mais étranger à tout ce qui touche à la culture, Antoine va devoir faire équipe avec Florence Chassagne, historienne de l’art réputée à l’imagination débordante. Chaque enquête confronte le duo à un crime relié à l’histoire de l’art et des biens culturels.
Bande-annonce
Mon avis
Je suis tombée sur cette série par hasard en cherchant Les Petits meurtres d’Agatha Christie sur France 2. La version avec Élodie Frenck et Blandine Bellavoir (et Samuel Labarthe), je les adore ! Mais il n’y avait pas. J’ai été attiré par le titre. L’art du crime, plutôt attrayant ! Là encore, je me suis lancée dans l’inconnu, je ne savais pas trop à quoi m’attendre.  Je dois dire que ce fut une belle découverte.
Depuis quelques années, je me suis prise de passion pour les séries criminelles. Cela doit être héréditaire, puisque c’est grâce à ma mère que je connais mes séries judiciaires préférées. Si il y a une chose que j’adore dans les séries Françaises (qu’il n’y a pas dans les séries Américaines) ce sont les acteurs. Ce ne sont pas des “Bombes”, des “Canon de beauté”. Les acteurs ont un physique simple qui nous rapproche plus d’eux.
J’aime bien ce format, une soirée, deux épisodes, une enquête. De plus le fait que cela parle d’art ajoute de la fraîcheur aux traditionnels homicides.
Un point qui peu agacée cependant : il y a toujours les mêmes morceaux de musique en extradiégétique. Après je ne m’arrête pas à cela, heureusement.
Ce que j’ai bien aimé, c’est que deux personnalités totalement différentes font équipe. On a le policier, Antoine Varley, un “mec qui veut retourner à la crime”, un peu lourd, macho, et qui ne veut pas avoir une femme dans les pattes. Il se retrouve coincé à l’Office central de lutte contre le trafic des biens culturels, alors qu’il n’aime pas l’art et n’y voit aucun intérêt. Florence Chassagne, historienne de l’art, l’accompagne dans ses enquêtes pour l’aider à saisir les subtilités qui lie les faits avec le tableau. Au-delà de son métier, Florence est phobique et fait une thérapie, Antoine est malgré lui enrôlé dans cette histoire, ce qui l’irrite au plus haut point, mais nous amuse bien !
Ce que j’adore, c’est qu’on est investie dans la vie privée des héros, comme dans ma série préférée, il n’y a pas que l’enquête et on mentionne juste certains détails (ce que je peux reprocher à des séries comme Esprit Criminel ou New York Unité Spécial). Là on voit l’entourage de Florence, alors que cela n’a pas beaucoup d’impacte sur l’enquête en cour.
Je me suis beaucoup attachée aux personnages, ce fut un peu dur de les quitter. Mais JOIE ! France 2 à officiellement commandé une saison 2 !  Cela va être long d’attendre la suite !  Surtout que… c’est un COUP DE CŒUR !
[Chronique Série TV- Orme Étoile] Mon avis sur L'Art du crime : Saison 1, de Angèle Herry-Leclerc et Pierre-Yves Mora. Une bonne association entre les meurtres et l'art, un super duo et un coup de CŒUR !!! L'Art du crime : saison 1 de Angèle Herry-Leclerc et Pierre-Yves Mora Création de : Bruno Dega et Jeanne Le Guillou…
2 notes · View notes
rani4raju-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Bahut dino se kai khowab dekha tha in aakho ne har aasu puchate hai magar chupa rakha tha jine aahoö me ek chehara ek he chehara bas ek chehara hai namo me koi banata hai chehara koi chupa hai pardo me sabdo ke lakiro ko samzho padho nahi sirf bato me ache khase he yaha badl jate hai haalato me bahut dino se kai khowab dekha nahi in aakho ne chaho to badl lo tum galiya majburi me magar mere tum na itne karib aao avi avi to nind se jaga hu sathi mere ab phir se na pilaou ke sar ka dard to seh lu v vhala dil ka dard magar sahu to kaise bahut dino se hosh me kaha tha waqt me chupa tha bahano se bahut dino se kai khowab dekha nahi ish dewane ne musafhir hu mehman v hu tera milunga tumhe alfhajo me manjil nahi tha tab talak he to vhatakta tha banjaro me bahut dino se he to raju darta hai ab anjaamo se kai khowab bas kuch dino se dekhta hu in aakho se____________ Read my thoughts on @YourQuoteApp #yourquote #quote #stories #qotd #quoteoftheday #wordporn #quotestagram #wordswag #wordsofwisdom #inspirationalquotes #writeaway #thoughts #poetry #instawriters #writersofinstagram #writersofig #writersofindia #igwriters #igwritersclub https://www.instagram.com/p/B9L3N60Bd_J/?igshid=1pwib6hfkuyek
0 notes