The Pilsner journey takes us to the Mediterranean this week. Actually, Efes is a Turkish beer...perhaps they think "Mediterranean" will improve sales.😂 In any case, it was a gift from the newsagent around the corner, which was quite nice...Y'all have a lovely weekend! Prost! 🍻
19 notes
·
View notes
Solo Travel: Meryem Ana, Efes ve Şirince
Herkese merhaba. Solo Travel yani tek başıma seyahat yapmayı özlemişim. Bazı insanlar vardır. Yalnız başına hiçbir şey yapamaz. Tatil yapmayı bırakın tek başına bir kafeteryada oturup kahve bile içemez. Ben asla onlardan olmadım. Kendimle eğlenmeyi bilen ve seven biriyim. Elbette sosyal olmam gereken zaman dilimleri oluyor. Fakat kendimi eğlendirmesini de bilirim. Bir ara solo travel ile ilgili detaylı bir yazı yazmayı düşünüyorum, avantajlarını ve dezavantajlarını konuşuruz.
Cumartesi hep aklımda olan ama bir türlü zaman bulamadığım bir tura gittim. Meryem Ana-Efes-Şirince üçlüsünü şöyle bir gezdim. Meryem Ana'ya 2012 yılında gitmiştim. Efes'e gidişimi bile hatırlamıyorum. Düşünün o kadar eski. Şirince'ye ise yıllar yıllar önce.
Öncelikle Meryem Ana Evi'nden bahsetmek istiyorum. Hristiyan dininin en önemli kişilerinden biri Hz. Meryem, herhangi bir birliktelikle değil kutsal ruh aracılığıyla Hz. İsa'yı doğurur. Hz. İsa'nın ölümünden 4-6 yıl sonra kadar Hz. John'un Meryem Ana'yı Efes'e getirdiği söylentiler arasında yer alır. Bu arada tabii ki Meryem'in nerede olduğuna dair araştırmalar bir yandan devam eder. Alman rahibe A. Katherina Emmerick rüyasında Meryem Ana'nın evini görür. Lazarist papazlar da bu rüya üzerine yola çıkarlar ve Meryem Ana'nın Efes'te yaşadığını ortaya çıkarırlar. Tabii bu buluş Hristiyanlık dünyasında yepyeni bir buluş olur. Müslümanlarca da kutsal sayılan bu evde 1967 yılından beri her Ağustos ayının 15. gününde ayinler düzenlenir.
Meryem Ana Evi'nin hemen aşağısında neredeyse beş tane çeşme bulunuyor. İlk üçü Aşk, Sağlık, Para çeşmesi. Üçünden de içtim. Sonra da bir peçete veya kağıda dileklerinizi asıp yazabiliyorsunuz. Tabii bir peçeteye dileğimi yazıp bağladım. Meryem Ana Evi'nde fotoğraf çekmek elbette yasak. Flaşlı yahut flaşsız, fark etmiyor.
Meryem Ana Evi'nden çıktıktan kısa bir süre sonra Efes'e varıyoruz. Aslında yukarıdaki fotoğraf Efes Antik Kent'in için yer alan belki de en önemli eser. Celsus Kütüphanesi ile Efes son bulsa da ben kütüphane ile başlamak istedim. Celsus Kütüphanesi, MS 110-135 yılları arasında Celsus onuruna oğlu Gaius Julius Aquila tarafından yaptırılmış. Ortalama 12-14 bin arasında kitap bulunan kütüphanenin mimarisi de ilginç. Duvarın iki katlı olması kitapların çok soğuk ve çok sıcak dönemlerde hasar almasını engellemiş. Kütüphane dış yüzeninde ise bizi kadın heykel karşılamakta. Bunlar: Sophia(bilgelik, akıl), Arete(erdem, karakter), Ennoia(kader, muhakeme), Episteme(ilim, bilim)
Efes Antik Şehri, oldukça büyük ve her yapı gerçekten saatlerce incelenebilir. Fakat hafta sonu olduğu için çok kalabalıktı, sadece önemli bilgileri alıp başka esere geçtik. O yüzden detaylıca öğrenebilme olanağım olmadı. Bir ara yine tek başıma gitmeyi düşünüyorum. Yukarıda paylaştığım ise Hadrian Tapınağı. Küçük olmasına göre gösterişli. Kemerli yapıların ortasında mutlaka bir taş bulunmak zorundaymış. Burada da görüyoruz. Bu yapı, Roma İmparatoru Hadrianus'u onurlandırmak için yapılmış. Korinth düzenine göre inşa edilen tapınak, MS 4. yüzyılda kısmen yıkıldığı için bir daha inşa edilmiş ve dönemin tarihlerini gösteren 4 kabartma eklenmiş. Bunlar: Ephesos’un kurucusu Androklos’un yaban domuzunu öldürüşü, Herakles’in Theseus ile savaşı, Amazonlar ve tanrılar toplantısı, Dionysos ile alayı.
Aslında biraz da Efes Antik Kenti efsanesine kısaca göz atalım istiyorum. Atina prensi Androklos, şehir kurmak ister ve bunun için de bir kahine gider. Kahin, prense yaban domuzuyla balığı birlikte gördüğü yerde şehri kurabileceğini söyler. Prens, bugünkü Pamucak sahilinde balık avlar. Balıkları ateşe atıp pişirirken yaban domuzu karşısına çıkar, kahinin sözü aklına gelir. Böylelikle prens Androklos, Efes Antik Şehri'ni kurar. İlk kurulduğu dönemde nüfusu 250 bin civarında olan Efes'te tüm toplumlar birbirinden etkilenmiştir elbette. Düşünsenize kimler kimler gelmiş geçmiş bu topraklardan. Ticaretler yapılmış, tuvaletlerde sosyalleşilmiş... Tiyatrolarda oyunlar oynanırken bir yandan meclis konuşmaları yapılmış. Ne kadar yazsam sanki hep az kalacak gibi. O kadar çok görülmesi gereken yapı var ki... Hepsinin de ayrı bir hikayesi var. Mutlaka gezmeniz gerekiyor, mutlaka.
Efes'i gezdikten sonra yolumuz Şirince'ye düştü. Bu arada İsa Bey Camii'sini de gezecektik fakat kapalıymış, başka sefere dedik. Rotamızı bu güzel köye çevirdik. Özgün adı olan Kırkınca'nın, efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen verildiği rivayet edilir. Kırkınca adı, Kirkice, Kirkince ve en nihayetinde Çirkince olmuş. Fakat İzmir valisi Kazım Dirik'in, talimatıyla Şirince adını almış.
Gerçekten tatlı ve şirin bir köy olan Şirince'nin adı Çirkince kalsaydı çok üzülürdüm. Meyve şaraplarıyla ünlü köyün, bence gözlemeleri de oldukça meşhur. Yemeğinizi yedikten sonra bir kumda kahve içmeden de olmaz. Kahve için Nuta'yı tercih edebilirsiniz. Çoğu yerde meyve şaraplarının tadım ikramlığı yapılıyor. Biz tur olarak, Taş Mahzen Şaraphane'yi tercih ettik. Nar ve Vişne şarapları diğerlerinden biraz daha pahalı. Karadut şarabı da efsaneydi. Sahipleri ve çalışanlar da oldukça ilgili ve güler yüzlüler.
Çok güzel bir gün geçirip eve döndüm. Genellikle ailesiyle gelenler çoktu. Günübirlik turlarda fazla sohbet etme şansınız olmuyor insanlarla. Ama yine de tanıştığım birkaç kişi oldu. Efes'in bu kadar yakınımda olması büyük bir şans gerçekten. Gezilecek o kadar yer var ki... Keşke benden bir tane daha olsaydı diyorum. O hep gezsin, para sıkıntısı da olmasın. Ama işte mümkün değil. Şimdilik benden bu kadar.
Sevgiyle, sanatla ve adaletle kalın...
12 notes
·
View notes